22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO Genç besteciler Leipzâg'de EVlNtLYASOCLf D Ü Ş Ü N C E Y E SAYGI MEMET FUAT BP Oil Avrupa. 1990 yılından bu ya- na her yıl "Genç Avnıpalı Sanatçılar" başlığı altında bir proje yürütüyor. Bu- güne kadar halk sanatı. belgesel fotoğ- rafçılıkveresimgibikonularelealınmış. 1995 yılı ise "Genç Besteciler Leip- zig'de" başhklı proje içinde icra sanatla- nna aynlmış. Avrupa"nın çeşitli ülkele- rinden 14 genç besteci 7-20 temmuz ta- rihleri arasında, iki hafta boyunca Leıp- zig Müzik Akademisi'nde (Mendels- sohn Bartholdy Yüksek Müzik Okulu) sempozyuma katıldılar. Bu seminerlere ve sonundaki konsere katılmaküzere BP Türkiye. genç bestecimiz Mehmet Ne- mutlu'yu seçmişti. Mehmet Nemut- lu'nun 1991 "de yazdığı "Göre" adlı ça- lışması seminerler sonundaki konserde seslendirildi. Biz de Leipzig'deki bu ga- la konserine tanık olduk ve o gece ses- lendirilen yedi yapıt arasında Mehmet Nemutlu'nun Göre adlı parçasını dinle- me fırsatım bulduk. Mehmet'in içtenliklı anlatımı, seçtiği çalgılann tınısını çok iyi tanıması ve ar- monık yapıdaki ustalığı, Macar, tspan- yol. İsviçreli. Belçikalı. Yunan ve Alman besteciler arasında övgüler topladı. Her ne kadar şeflik çalışmamış olsa da ken- di yapıtını gerektiğı gıbi yönetti. Mehmet Nemutlu 1966"da Ereğli'de doğmuş. Kadıköy Anadolu Lisesi: Ha- cettepe Üniversitesi Ankara Devlet Kon- servatuvan'nda Necil Kazım Akses ve Kâmuran Gündemir'in: aynı dönemde Ertuğrul Oğuz Fırat ve Bilge Kara- su'nun öğrencileri olmuş. 1987'de Mi- mar Sinan Üniversitesi'ne geçmiş. 1993'te İlhan l'smanbaş'ın kompozis- yon sınıfından mezun olmuş. 1995'te "Müzikte Doku Kavramı" başlıklı tezi ile yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Halen Mimar Sinan Konservatuvan'nda öğretim görevlisi. Schffler'in 1785'de Leipzig de >a$adığı ev A Mehmet Nemutlu ».vrupa'nın çeşitli ülkelerinden 14 genç besteci 7-20 temmuz tarihleri arasında, iki hafta boyunca Leipzig Müzik Akademisi'nde (Mendelssohn Bartoldy Yüksek Müzik Okulu) sempozyuma katıldılar. Bu seminerlere ve sonundaki konsere katılmak üzere BP Türkiye, genç bestecimiz Mehmet Nemutlu'yu(solda) seçmişti. J. S. Bach'ın 1723-1750 arasında müzik direktörü olduğu Thomas Kilisesi Eeipzig: Bir sanat merkezi"Genç Besteciler Leiprig'de" projesi- nin böylesi bir kentte gerçekleşmesi çok anlamlıydı. Eskiyle yeninin tartışma gö- türmez, anıtsal bir ortamda bırleşmesi, belki de burada seslendirilen heryapıtın aynı tarihin sayfalanna geçeceğini gös- teriyordu! Aynca bu tarihi geçmiş, genç sanatçılara ciddi bir sorumluluk da yük- lüyordu. Leipzig! Geç Rönesans, erken barok döneminde kurulmuş; gotik ve art noue- vau mimarisinden başlayıp klasik. ro- mantik ve modern mimariyi bir arada koruyan küçücük bir kent. Şehir merke- zinin yüzde 40"ı savaştan yerle bir ol- muş. Şımdi hızlı bir onanm çalışması içindeler. Hemen her bina yeniden ele ahnıyor. temizleniyor. dış görünüşü korunup içi yapılıyor. Göğe yükselen vinçlerin sayı- sı tanhı binalann kulelennden daha faz- la. Önce ticaret merkezi olarak fuarlany - la ün yapmış; matbaalanyla. kitap bası- mı ile öne çıkmış, okullan kütüphanele- ri ile kültürde yoğunlaşmış. Nice büyük sanatçının konukladıği, do|duğu, öldü- ğü. acı çektiği, başyapıtlannı ürettiği Sakson kentı. Ktmler gelip geçmemiş ki Leipzig'den: 18. yüzyılda Gottsched'in öncülüğündeki edebiyat akımı ardından Goethe'yi ve Schilleri buraya getirmiş. Goethe Faust'u yazarken, Schifler de Ne- şeyeÖvgü'nün dizelerini bu kentte kara- lamaya başlamış. Martin Luther, Lutherci görüşlerini Aziz Thomas Kilisesi'nde duyurmuş. Aynı kilise ve Aziz Thomas okulu ise 1723'ten 1750'ye. ölümünedek Johann Sebastian Bach'ın yaşamına tanık ol- muş: Acılanna, (öncekı 6 çocuğuna ek) 11 çocuğunun doğumuna; her hafta pa- zar ayinlerine yetiştirdiği 295 kantatına, Aziz Matta, Aziz John pasyonlanna, Si Minör Missa'sına. Füg Sonatı'na. Gold- berg Çeşitlemeleri'ne ve daha niceleri- ne esin kaynağı sunmuş. Felix Mendels- sohn 1833 ile 1847 arasında Gevvandha- us orkestrasını yönetmiş; konservatuva- n yeniden düzenlemiş. uluslararası bir müzik merkezi haline getırmiş kenti. Çok sevgili kız kardeşı Fanny de burada ölmüş ve gömülmüş. VVagner bu kentte doğmuş; Telemann buradaki ünıversite- de eğitim görmüş. Ve Schumann 1843 "te yeni kurulan Leipzig Konservatuvan'na öğretmen olarak atanınca ruhsal duru- munun bu mesleğe elvermediğini yine bu kentte anlamış. Eski çağlann Avrupası'nda besteciler yaprensliklerden, derebeylerinden yada kiliseden destek bulmuşlar. Osmanlı İm- paratorluğu'nda da aynı şey yaşanmış: Ya belli bir tekkeye bağlı olup dinsel mü- zıkler yazılmış ya da saraya bağlı beste- kârlar dünyasal müzikler bestelemişler. Romantizmle bu kurumlar yok olmuş. Besteci kendi köşesinde kendi yalnızlı- ğının tadını çıkararak elbet bir gün ken- disini anlayacak düşsel bir dinleyici kit- lesi için yazmaya koyulmuş. Müzik, yir- minci yüzyılın başından bu yana, yeni in- sanın duyuşlannı dile getirmek için ken- dine özgü yeni bir dil aramakta. Günü- müz bestecısinin en büyük zorluğu, ya- pıtlannı hemen seslendirip duyurma ola- nağı bulamayışı. Bir yanda yeni tekniği tanıyan çalıcılann olmayışı; öte yanda kulaklan yeni dile alışık dinleyicilerin azlığı. Bugün pek çok çağdaş yapıt, bes- tecisiyle birlikte karanlıkta kalmış du- rumda. Taa ki bir holding onlara sahip çıkıp destek sağlayıncaya dek. BP gibi kuruluşlann böylesi kültür hizmetleri. genç sanatçıları gün yüzüne çıkarma projeleri övgüye değer. Genç besteciler arasında yanşmalar düzenlenmesi, dün- yanın çeşitli merkezlerinde seslerini du- yurmalan, meslektaşlanyla alışverişe girmeleri ve öğrendiklerini yurtiçindeki kurumlannda uygulamalan, yeni yetişe- cek kuşaklara da daha sağlıklı bir eğitim yolu açacaktır. İki hafta süren uluslararası genç bes- teciler sempozyumuna katılması. günün soluğunu yakından ızlemesi Mehmet Nemutlu'ya çok şeyler katmış: Her şey- den önce kendine güven vermiş. Bakış açısı, bilgisi, algılaması, polifoninin be- şiğinde yetişmiş diğer genç bestecilerden hiç de farklı değil. Onlarla aynı müzik di- lini konuşan bir kültür birikimine sahip. Teknik seminerler ötesindeki söyleşile- rinde kültürel alışveriş ortamı da doğ- muş. Bir de öğrencilerin yeni müzik di- liyle eğitilmeleri ve yeni müziği hemen çalabilecek çalgı topluluklanna sahip oluşlan imrenilmeyecek gıbi değil! Bugün bestelenen müzikler, anlaşıl- ması zor. melodik akıştan yoksun. kula- ğınızın izleyemediği ve bir tür deneme olarak karalanıyor. Oysa her müzik ken- di çağı içinde deneyseldir. Bugün, yapı- tın melodik olması dışındaki yoğunluğu, tını özelliği gibi başka öğeleri gözetil- mekte. Aynca bestecinin de hemen ana- şılmak gibi bir kaygısı yok. tlhan Us- manbaş'a göre, "Ezgi her zaman vardu kılık değiştirdL. Müzik bugünkü konu- muyla çok evrensel bir dil... Birtakım akımlar koyulaşma döneminden sonra bir anlaşma dönemine giriyor ve besteci- ler de öyle'". ("Lsmanbaş'a Armağan"; Evin tlyasoğlu, Sevda Cenap And Müzik Yayınlan. 1994. s. 82) Mehmet Nemut- lu'nun yapıtlan günümüz yöntemlerinin getirdiği seçmeci (eklektik) özelliğe sa- hip. Geleneksel kavramlara sırtını daya- mamış: duygulannı aktarabiknek için gereken yöntemleri mekanikleşmeden kullanabiliyor. Enis Batur'un dizeleri Mehmet Nemutlu'nun Göre adlı yapı- tında Enis Batur'un aynı adlı şiirinden esinlenerek yola çıkması, üstelik sözle- ri, dizeleri parçanın içinde vokal olarak kullanmaksızın. yalnız çalgısal dilde ifa- de etmesi çok ilginçti. tngilizce çevirisi- ni de okuyan dinleyiciler. şiiri düşünerek dinlemenin daha anlamlı olduğunu be- lirttiler. Günümüzde çeşitli sanat dısiplinleri tekniklerini birbiriyle paylaşmaya başla- dığından Mehmet'in de bir şiirin imge- lerinden (ve belki de teknik yapısından) esinlenmesi güncel bir olgu. Daha önce de Helmut HeissenbütteLAbdurrahman Genç ve Lorca gibi ozanlann dizelerin- den yararlanmış, ancak bunlan müziğin içinde vokal olarak (konuşan ya da şar- kı söyleyen ses şeklinde) kullanmış. Enis Batur'un Yazuar ve Tuğralar kıtabından aktanlan şiiri aslında Ritsosun dizele- rinden kaynaklanıyor. " „ nasüklnicedir kimsenin uğramadığı terk edilmiş bir bodrumda. büviik. boş bir küpün karan- lık kasnağında / bir örümcek amaçsızca dolaşırsa (size göre amaçsızca / ama ona göre_)". Göre başlıklı şiırden nasıl etki- lenmış Mehmet Nemutlu, neden bu şiiri seçmiş? Müziği dinleyince bazı kavram- lann örtüştüğünü anlayabiliyorsunuz. Boşluk. sınırsızlık, imgelerin soyutlu- ğunda uçsuz bucaksız bir gezinti bulu- yorsunuz. Şiirdeki örümceğin kuytuluk- ta ördügü ağ ile müziğin ördüğü ağ, boş- luğudoluyor... Amaçsızca değil, her biri kendine gö- re dokuyor ağlannı, "hayatın kuytu yü- züne" bakarak. Flüt obua, bas klarinet, fagot, ksilofon. viyola ve kontrbasın bir- leştiğı yedili içinde çalgılann ses renkle- ri de dikkatlice seçilmis. Kesik melodi tümceleri obus, viyola ve kontrbasın ka- ranlık tonlannda gezinirken flüt ve ksi- lofonun zarif sesi ile ışıldıyor ve bas kla- rinetin sağlam kişiliğinde somutlaşıyor- lar. Yapıtın özü özellikle dorukta. orta bölümde yogunlaşıp Batur'un dizelerin- deki kendi büyük anlam küpünü kendi dolduruvor. Londra'da Büyük Verdi Festivalî Kültür Servisi- Londra'nm Covent Garden Operası'nda 2000 yılına doğru geri saymaya başladı. Operanın "Verdi Festh'ali'" resmen açıldı. Festival, Ver- di'nin 27 Operasının akla gelen bütün yorumlanış biçimleriyle her yaz 2001 yılına dek sürecek. 2001 yılında Ver- di'nin bütün yapıtlan sergilenmiş oldu- ğunda. ünlü bestecinin ölümünün de 100. yıldönümüne ulaşılacak. Verdi Festivali'yle ilgilı Dagens Nyheter ga- zetesinde yer alan Hans Wolf "un yoru- munu aktanyoruz: Verdi'nin operalannda devrim yılı 1848'in ulusçu ve burjuva sınıfına öz- gü özelliği, yeni bir yüzyıla girilmenin izinden daha fazla egemendir. Eğer her- hangi bir yapıtında yaklaşmakta olan bir çözülmenin izi aranırsa yalnızca u La Traviata" bulunur. Ve eğer bu ha- vayı layığıyla ortaya çıkartacak bir şef aranırsa. o da bu yaşında bu festivali yüklenen Sir Georg Solti" dir. Kendisi. daha geçen aralık ayında Richard Ey- re'"nin sahnelediğı bu operayı yönet- mişti. Bu yorum bugün plak halinde bu- lunuyor. Temmuz ayındaki Verdi Festi- vali'nde Soltı yerini aldı ve yonıma ki- şisel ımzasını attı. Duygusal her öğe derhal yok edildi. Öyle antılmış ve ritm dolu bir biçimde trajik sona doğru mü- ziği yönetti kı, zaman zaman akıcılık bi- raz zarar gördü. Ne var ki üçüncü per- denin girişindeki müzik. yaklaşmakta olan büyük dramı ve felaketi öylesine yerinde yansıtıyordu kı, daha önce hiç- bir yorumda benzerini görmemiştim. Koreograf BobCro»iey'in ikinci perde- dekı kıpkırmızı kumar salonu. duygu- lan ayaklandıracak güçteydi ve çalınan müzik, Verdi'nin doruk noktasında ol- duğunu gösteriyordu. 'Kaldınm Şenlikleri' ve bazı 'yaz çağnşımları' MURAT SES LIN2V Avusturya'yı, özellikle Linz'i ve Yukan Avusturya'yı tanıyanlar bilir- ler, buranın havası hiçbir yere benzemez: Bir bakarsın. haziranın sonunda yeni kar haberleri gelir: birbakarsın eşısı çizgile- rinde Bodrum'la ortak bir yazgıdadır... Bugünlerde de buralann endermutlu sı- cak günleri yaşanıyor. başka deyişle yurt hasretinin bir etmeni ortadan kalkmış du- rumda... Kültür açısmdan çok ilginç gün- ler yaşadı Linz 20-23 temmuz arası, ya- ni geçen hafta. 'Kaldınm Şenlikleri' adı verilen. on- larca ülkeden gelen sanatçılann kentin kaldınmlannda yaptıklan gösteriler, son yıllarda kentin sosyal demokrat beledi- ye başkanı tarafındân özellikle destekle- nen bir etkinlikler dizisi konumuna gel- di. Bu etkinlikler dizisi, kent halkına, Ars Electronica festivalinin 'bilgi/iletişim/ye- ni teknolojüer ve sanat bo>ııtu getirme- si/bunlara sade yurttaşı alıştırmasr işle- vi benzeri, bir tür 'çnk-kültürlülük' bo- yutu kazandırma çabasında (ne de olsa 1 Ocak 1995'ten beri Avrupa Birliği'nin, lsveç ve Finlandiya'nm yanı sıra yeni bir üyesi olan A\usturya, buna bağlı olarak isteyerek ya da istemeyerek bazı önlem- ler almak. geçmişte hiç de hoş olmayan popülist amaçlarla jürürlüğe girmiş. acı- masız Yabancılar Yasası türündeki son derecede aşın tutucu bazı anlayışlann- dan gıderek vazgeçmek zorunda). Son yıllarda belirli bir ivme kazanmış olan 'Kaldınm Şenlikleri1 giderek uluslarara- sı sanat çevrelerinin takvimlerinde sa- natçı ile seyircisinin dolaysız karşı kar- şıya gelebildiği bir etkinlik olarak yeri- ni sağlamlaştırmakta... Kentınin toplumunu, yeni çağın bilgi- lerineiletişimine, çok-kültürlülük ka\- ramlanna alıştırmay ı görev edinen, ülke- sinin uluslararası görünümünü dikkate alan belediye başkanlan (Üstelik de pek yabancı dostu olduğu söylenemeyecek bir coğrafyada olmanın olumsuzluklan- na. tarihsel yüklerine, ünlü Matthausen soykınm kampmın birkaç adım ötede ol- masına. her yıl istense de istenmese de uluslararası Musevi örgütleri ve tüm de- mokratik örgütlerin. soykınm konusunu süreklı gündeme getirmesi ile güncelli- ğini acı bir anı olarak sürdürmesine kar- şın) ve tüm bunlann yanı sıra bu yıl tat- sız bazı olaylann gün ışığına çıkması so- nucu bir avuç aydının imza kampanyası ile 'kilisenin demokratikleşmesi, atama- ~F~ 7"zun dalga Ankara Radyosu'nda duyduğum "Türk Halk # / Müziği' örnekleri, dönemin araştırmacı radyoculannın K^y yönetiminde 'Yurttan Sesler Korosu', bugün Devlet Operası'ndan emekli babamın söylediği İtalyan aryalan, Avusturya operetleri ve diğer klasik eserler. daha sonra Avusturya Lisesi döneminde Jimmy Smith, Dave Brubeck. Clark Five, Animals, Yardbirds, Beatles, Rolling Stones. müziğe daha ilerici bir yaklaşım döneminde Pink Floyd... dan kaynaklanıyor olmalı). Diğer olay da şu sıralarda Avustur- ya "da yaşayan Hollanda asıllı. Creath'e IndependentsGroup'un başkanı ile yap- mış olduğum ve önümüzdeki günlerde ABD'de ve Kanada'da birkaç dergide bir- den yayımlanacak olan ilginç bir söyle- şi. Her ikisinde de sanat açısmdan olu- şumlan, gelecekteki sanat üretimimden beklenenleri değerlendirebilmek ve yap- tıklanm açısmdan sağlıklı yorumlar ya- pabilmek için tipik 'sanat üreten bi- re>7üretimin kültürel ortamı' bağlamın- da sorularla karşı karşıya bıraktılar be- ni... lann \e benzeri kararlann saydamlaş- ması' için halkoylamasına gidilmesi yo- lundaki demokratik gelişmeler... fşte Linz'in yazı'ndan. önemli olduğuna inandığım bırkaç izlenim.. Gelelim bazı 'yazçağnşım'lanna... İki tane çok ilginç olay var gündemimde: Bundan bir süre önce, 2 Temmuz 1995'te Kanada'nm Ontano ve ABD'nin göller bölgesine yayın yapan bir radyoda Dün- ya Müziği (World Music). Uzay Müziği (Space Music) ve Yeni Çağ (Ne\v Age) bireşimlerinde süreklı programlar hazır- layan'sunan bir Kanadalı yapımcı ile hoş bir söyleşim yayımlanmıştı (daha önce- ki yazılanmda sıkça değindiğim. 'biçem- lerarası uzlaşım'ın sağladıgı olanaklar- Çocukluğumun. gençliğimin, sanat yaşamımın büyük bir çoğunluğunun geçtiği lstanbul ortamı ve buortamın ya- pıtlanma. sanatsal-kişisel gelişmeme olan etkılerine ilişkin sorulan yanıtlar- ken. bu ortamlann ne denji zengin oldu- ğunu, etkilerin ne kadar geniş bir yelpa- zede konumlandığını bir kez daha anım- sadım. Nasıl mı? Sayısız kültürlerin kalıtı olan bir kentte, 'Genç Cumhuriyet'in coşkusunu tüm bireylerinin yaşamlan- nın son günlerine değın unutmadığı bir aile komşuluk ortamı. sokaklarındaki 'çok-kültürlülük'' öğelerinin tüm dünya- da ancak kuramsal yaklaşımlarda örnek- lenebildıği nıteliklerde bir günlük yaşam ve de en önemlisi bizlere gerçek anlam- da 'örnek' büyükler, son günlerde teker teker yitirdiğimiz sanat adamlan... Sözünü ettiğim söyleşiye devam ede- lim... Müziği ilk öğrendiğiniz saz: Körüklü, mikro-tonal nitelikleri olan bir 'armon- yum'; doğal olarak duyduğunuz. bilin- çaltınızda olabileceğini varsaydığınız müzikler: Uzundalga Ankara Radyo- su'ndan duyduğum 'Türk Halk Müziği' örneklen, dönemin araştırmacı radyocu- lannın yönetiminde "Yurttan Sesler Ko- rosu'*, bugün Devlet Operası'ndan emekli babamın söylediği İtalyan arya- lan, Avusturya operetleri ve diğer klasik eserler. daha sonra Avusturya Lisesi dö- neminde Jimmy Smith, Dave Brubeck gibi cazcılar, beat'rock döneminde Dave Clark Fıve, Animals, Yardbirds, Beatles, Rolling Stones. müziğe daha bir ilerici yaklaşım döneminde Pink Floyd, eşim Nihal'in Avusturya Kız Lisesfndeki 'Folldor Bölümü' çalışmaian dönemin- de iyice tanıştırdığı 'Davul Zurna' tını- lan ve tartımlan. Tünel'deki müzik ma- ğazalanndan bulup hediye ettiği 45'lik folklorplaklan... İlk sahne deneyimleri: Yazlan, o dö- nemin Caddebostan'ındaki ünlü 'Ama- tör Grup Yanşmalan\kazanılan başan- lar. o dönemde deornek sayısız 'ablalar- ağabejler'in önenleri, öğütleri... "Ana- dolu Pop" ara-istasyonundan bugüne, "uygarhğın zamandan, sınırlardan ba- ğımsız birlikteliğini" konu alan üçleme- nın ayaklan Automaton'a, oğlum Tan'lı yeni albüme uzanan yolculuk... Hepsinden ilginç olanı ne biliyor mu- sunuz, sevgili okurlar? 9O'lı yıllarda benle söyleşi yapan Ba- tılı dostlann, anlattıklanmı sonsuz ve iç- ten bir tavırla dinlerken her nedense (!) yüzlerinde beliren "hoş şaşkınük"... Sömüpüsüz Bir Dünya "Sömürüye dayalı anamalcı düzen sona ermedik- çe sömürûsüz bir dünya özlemi hep yaşayacaktır." Böyte bir söz ettiniz mi, hemen şu soruyu yapıştı- nyoriar tatlı gülümsemelerle: "Anamalcı düzenin sömürüye dayalı olduğunu ne- reden çıkanyorsun?" Öyle ya, nereden çıkanyorum!.. Anamalcı düzende sömürü ne gezer!.. Üstelik küreselleştik de, herkes serbest piyasacı ol- du, sömürü sona erdi... Tutumbilimde yol çok, sap sapabildiğine... Emek, anamal, girişim, yatınm, batırım derken, köşeyi dö- nen dönene... Bir insanın calıştığında ne ürettiği, ne üretebilece- ği, en alt, en üst noktalanyla, aşağı yukan bellidir, bir ömür boyu çalışıp kazanılanlar biriktirilerek anamal- cı olunabılir mi? Salt emeğinin birikimiyle hiç kimsenin, hiçbir za- man anamalcı olamayacağı açık... Bir para koyacak, birilerini çalıştıracak, onlann üret- tiğinden pay alacaksınız ki, o parayı çoğaltıp yeni ya- tınmlar yapabilesiniz... Demek ki anamalcı olabilmek için ilk koşul: Işçi ça- lıştırmak... Hani şu "istihdam" denilen şey... Adam sevinç içinde, Ortadoğu'nun en büyük fab- rikasını kurduk, üç bin kişi "istihdam" ediyoruz diye övünüyor, alkış bekliyor... Ülkesini kurtarmış bir kahraman gibi... Yadırganacak bir şey yok, gerçekten öyle!.. Kim yadsıyabilir "istihdam" yaratmanın önemini!.. Üç bin kişiye iş olanağı... Üç bin aile bu olanaktan yararlanarak bannak, beslenme, sağaltım, eğitim so- runlarını çözecek... Ama bunun için mi kurdu o fabrikayı? Yoo, çalıştıracağı üç bin kişinin üretiminden pay al- mak, parasına para katmak için kurdu... Kanımca anamalcılık insanlık tarihinin gelmiş geç- miş en ikiyüzlü düzenidir. Kendi çıkarınızı düşünerek bir işyeri açıp işçilerin üretiminden pay alıyor, onları sömürüyor, ama istih- dam yarattığınız için övgülere boğularak el üstünde tutuluyorsunuz... Gücünüz girişimciliğinizle, sömürdüğünüz işçi sa- yısıyla birlikte artıyor. Zincirin en önemli halkasısınız. Sonunda devlet içinde devlet olmaya kadar van- yor iş. Ülkeyi yönetenler gelip size soruyorlar ne yap- maları gerektiğini. Hoşunuza gitmeyen davranışlannı gördünüz mü fırçayı elinize alıyorsunuz... Huysuzlananlara yanıtınız kısacık: "Sen bugün varsın, yann yok, ben hep burada- yım." Tam anlamıyla ikiyüzlülük üzerine kurulu her şey... Bir yandan da, bütün bunların insanın doğasına çok uygun olduğu söyleniyor... İnsanın doğası ikiyüzlüiüğe yatkın bir çıkar batak- lığı anlaşılan!.. İnsanın doğası..'. İnsanın doğuştan gelen niteliklerie belirienmiş bir doğası olduğuna hiçbir zaman inanmak istemedim. Ama bu eğilimimin bilimsel bir dayanağı yok. Ünlü dirimbilimci Henri Laborrt Insan ve Kent ad- lı kitabında şöyle diyor: "Bilimsel açıdan, son derece karmaşık olan, bir- çok etkene dayanan ınsanda doğuştan gelenle son- radan edinileni kesin çizgilerle birbirinden ayınvak hâlâ son derece güçtü. (...) Görünüşe göre epeyce zayıfolan doğuştan getirilmiş niteliklerin kişiliğin ça- tılmasında sinir dizgesine sonradan katılmış işlevler karşısındaki önemini saptamak şimdilik, duygusal yaklaşımın dışında, olanaksızdır." (Payel Yayınevi, s. 47) Çıkarcılık insanın doğuştan getirdiği bir nitelik mi, yoksa anamalcı ortamın oluşturduğu yuvada sinirsel dizgeye sonradan mı işleniyor, belli değil. Benim son- radan işlendiğıne inanmam duygusal bir yaklaşım... Neyse, görülene göre, anamalcı düzende sömürü "istihdam" yaratmanın kaçınılmaz koşulu... Üstünü örtmek isteyenler şöyle diyorlar: "Sömürü söz konusu değil, bir yatınm yapılıyor, bir riske giriliyor, işçinin emeğinin bir bölümüne el ko- yan yok, alman anamalın payıdır." Açık sözlüler ise şöyle diyorlan "Sömürü kaçınılmazdır, artıkdeğer sızdınlmaz, iş- çilerin emeğinin bir bölümüne işverenlerce elkonul- mazsa, anamal birikimi, büyüme olmaz, yeni istih- dam olanaklan yaratılamaz." Bugün bizim işçilerimizin, memurlanmızın sokak- lara dökülüşünürrnedenlerini anlamak için, Manc'ın artıkdeğer çözümlemesine kadar gelmek gerekmiyor, siyasal tutumbilimin daha önceki yazartannın değin- dikleri durum söz konusu ülkemizde: Çalışanlar emeklerini değerinin altında satmaya zorianıyoriar. Dünya Gnafik Sepgisi'nde iki tasarımcınnzdan üç afiş Kültür Servisi - Uluslararası Grafik Tasanm Örgütleri Konseyi (ICOGRADA) tarafındân, UNESCO desteğinde ilk kez düzenlenen "Dünya Grafik Sergisı"ne 40 ülkeden ICOGRADA üyesi 61 grafik tasanm örgütü mensubu tasanmcılar, 3000'i aşkın çalışmayla katıldı. Diğer ülkelerin yanı sıra. Türkiye'den de Grafikerler Meslek Kuruluşu üyesi 16 tasanmcının yoHadığı 70 çalışma, özel bölümde dia gösterisi olarak yer alırken Mehmet Ali Türkmen'in "Kuş Cenneti llgi Bekliyor" ve "Tiyatro" afişleri ile Sadık Karamustafa'nm "Sergi" afışi, sergilenecek 300 afış arasma girdi. Dünya Grafik Sergisi, 17-31 Temmuz 1995'te Paris'te, "Centre George Pompidou"da açık kalacak ve daha sonra dünyanın önde gelen kentlerinde tekrarlanacak. Müzik-Der başkanlığına Mehmet Cırıka seçildi ANKARA (ANKA) - Müzik, sahne ve gösteri sanatçılan Derneğı'nin (Müzik-Der) 23 temmuz pazar günü yapılan birinci olağan genel kurulunda yönetim kurulu üyelikleri belirlendi ve yönetim kurulu başkanlığına Mehmet Cınka yeniden seçildi.' Genel kurulda aynca dernek ana tüzüğünün bir kısım maddelen değiştirilerek bazı yeni maddeler eklendi. Kongrede yapılan seçimler sonucunda derneğin genel sekreterliğine Şafak Ünek, genel mali sekreterliğe Dilek Özmerzi. genel örgütlenmeye Ersan Koylu, genel eğitim ve sosyal işler sekreterliğine Selin Uygur, halkla ilişkiler ve organizasyon sekreterliğine Serpil Akıllı ve uluslararası ilişkiler sekreterliğine de Nadir Özcıvı getinldi. Aynca derneğin Sanat Kurulu da sanatçılar, Alpay, Vedat Sakman, Tuna Otenel, Durul Gence \e Belkıs Akkale'den oluştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle