28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER PENCERE*^ i Bu Oyumm Adını *° Sb Koyun!.. Bir oyun seyrediyoruz... Adı ne?.. Siz koyun adını!.. Dram mı?.. Olabilir.. Komedi?.. Belki.. Peki hangi tiyatroda, kim sahneye koyuyor bu re- zil oyunu?.. Yönetmen kim?.. Doğu'da köyler boşaltıldı. Nasıl?.. Köyleri PKK mi vurdu, güvenlik güçleri mi?.. Kim yaktı bu köyleri?.. Kim boşalttı?.. Yurttaşlan kim göçe zorladı?.. PKK mi?.. Asker mi? Yel üfürmüş, su götürmüşL Binler- ce köy ve mezradan insanlar almışlar başlannı git- mişler... Nereye?.. Belli değil.. En çok Diyarbakır'a sığınmış insanlar; ama bütûn bilgilertevatür... Bir dizi rakam açıklanıyor; hiç kimse olayın tam sayısal boyutunu bilmiyor; resmi bilgilere güven yok; hem nasıl olsun ki?.. Gerçek acı!.. Doğu ve Güneydoğu'da yurttaşlar, son birkaç yıl- da yerierinden yurtlanndan edildi... Kim bunun sorumlusu?.. • * • Türkiye Cumhuriyeti'nde hükümet ve Meclis gi- bi kurumlar yok mu? Binlerce köy yakılıp yıkılıp bo- şaltıldı mı, toplum ayağa kalkar, Meclis çalkalanır, sorumlu hükümete hesap sorulur... Artık yok böyle şey!.. Devlet, tarih oldu... Binlerce köyün yakılıp boşaltılması, yüzbinlerce köylünün zorunlu göçü, kimseyi ırgalamıyor. Orta- lıkta sorumlu yok!.. Özer Çiller'in şavulladığı med- ya, apaçık Tansu reklamı yapıyor: - Doğu'ya 25 trilyon... - Başbakan emir verdi... - Gûneydoğu'ya yatınm seferberiiğiL - Bölgeye para yağacak!.. Palavra!.. Daha önce kaç kez bu yolda atıp tuttu Tansu Ha-' nım, hiçbiri çıkmadı; Başbakan Çiller koltuğa otu- ralı, Güneydoğu ve Doğu'daki köyler ve mezralar yakj|ıp_yıkılmaya, başlandı. Olağanüstü Hal BöJge Valisi Ünal Erkan apaçık gerçeği söylüyor - Bırakın, gıdenler gittiklen yerde kalsınlar, ben geri dönüşe karşıyım... \ Her gün iç savaşa benzer çatışmalann yaşandı- ğı, okullann kapalı bulunduğu, güvenliğin olmadığı yerde ekonomik yatınm nasıl yapılacak?.. Niçin, bu aldatmacayla hem kendimizi hem halkı kandınyo- ruz?.. ; • • ; Bir oyun oynanıyor.. . , . , . , | Hem komedi.. . y^'î ! Hem dram.. Gözümüzün önünde köyler yakılıyor, köylüler gö- çe zorianıyor, insanlar telef oluyor... ; Susup seyrediyoruz... ! Srebrenica'nın işgali... Boşnaklann zorunlu göçü medyanın gündemin- de birinci madde... : Srebrenica'dan zorla goçürülen Boşnak ne kadar insansa, benim Doğu Anadolu'daki köyümden gö- çen yurttaşım da o kadar insandır. Neden gözleri- mizi Balkanlar'da açıp Anadolu'da kapatıyoruz?.. Yakılan köyler ve mezralar için neden kimse kılını kıptrdatmıyor?.. Bir oyun oynanıyor.. k rf ', Adı ne bu oyunun?.. J Medya denetimi üzerine Medyayı elinde tutan bir avuç özel yatınmcınm tutsağı durumuna düşen toplumlan, devlet-şirket-medya işbirliğinin çıkardığı yasalar değil, bilinçlenen toplumun dayattığı yasalar kurtanr. Doç. Dr. ŞERMİN TEKİNALP Istanbul Üni. P opüler adı medya olan kitle iletişim (iletim) araçlan içinde televizyon, radyo ve basmözellikle gelişmiş Ba- tı 'da üzerinde en çok tartışı- lan, araştınna yapılan top- lumsal kurumlar olarak 20. yüzyıla dam- gasını vurdu. Televizyon, en küçükten en büyüğe kadar neredeyse her dünyalının yaşantısının önemli bir bölümünü tutsak eden etkın bir toplumsal olgu olarak ka- falan kanştırmaya devam ediyor. Acaba televizyon, törebilimsel, kültürel ve sa- natsal çöküşün, yenı dünya düzeni deni- len başıbozukluğun, köşe dönücülügün, kolaycılığın, kandırmacalığın ve sığlığın bir yansıması mı; yoksa, bu düzeni bes- leyen. pekiştiren ve daha da fenası, yoz- laşmasına hizmet eden toplumun yarat- tığı işlevsel bir deha mı; basit bir anla- tımla, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar? Yanıtı da aynı: Her ikisi de birbirinden beslenir ve doğar. Avrupa aydınlanmasıyla söz sahibi olan yeni zengın burjuvarun önce basın, daha sonra devlet tekelinden zorla çıkar- dığı radyo-TV aracılığı ile kendi kurdu- ğu düzenin (kapitalızm) sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapan medya,günümü- ze kadar bu işlevini yozlaşmaya prim vermek pahasına başanyla sürdürmüş- tür. Ekonomik güç elindedir, siyasal ve yasal (!) destek görmektedir; hepsinden önemlisi, her nabza göre şerbet verdiği ve kafalan fazla sarsmadığı için geniş kitlelerin hayranlığını kazanmıştır. Bü- tün bu olanaklar elındeyken (ekonomik. siyasal, sosyal destek) tecimsel rnedya, daha çok izleyici ve daha çok para hırsı ile giderek daha fazla duygusal çığırt- kanlıklara, toplumun duyarlı oldugu ko- nularda (din, ulus vs.) gereksiz abartı ya da saptırmalara, fazla düşündûrmeyen eğlenceliklere yönelmiştir. Bütûn bun- lar karşısında tecimsel radyo ve teJeviz- yonlar'ın denetimi için getirilen yasala- nn nasıl yapıldığına ve uygulandığına hepimiz tanık oluyoruz. Doğrusu, üç beş yıl önceki yasadışı yaym yapan televiz- yonlarla bugûnkü yasal (!) televizyonlar arasında ne fark olduğunu (teknoîoji ve bilimin olanak sağladığı gelışme dışın- da) hep merak edıyorum. Reklamlar ne- redeyse programın kendisini aşıyor, ni- telık derseniz ortada, eğitim kûltür ve sa- nata yönelik programlann adı var kendi- si yok. Bu durum karşısında insanın ak- lına şöyle bir şey geliyor Acaba yasa koyucu ve uygulayıcı "Her istediğinizi kendi çıkariaruuzı ve kurduğum düzeni kollavarak yapın; ama bunu vaparken birbirinizle vunışmayın, halkın canını sıkmayın, onu fazla uyandırmayın,yöne- timlerİe iyi geçinin" mı demek ıstıyor? Noam Chomsky, tecimsel medyanın Amerika'da yaptıklanna bakarak "Her köşeden saJdın amndayız"dıyor ve de- vam ediyor: "Görsel medyanın sakünsı iki ya nlıdır: Bir yandan baskKi mesajlar- la halkı tutsak aJır, öte yandan devlet et- kinliklerinin aynntı ve boyutlannı de- mokratik süreçlerden ve halktan gizteye- rek siyasal cinayetlere ve ihanete suç or- takhğı eder." (Türkiye'de failı meçhul ci- nayetler karşısında bazı televizyonlar suskun durmamış, ancak aynntılara gir- mekten kaçınmıştır.) Gerek devlet teke- lindeki gerekse özel girişimcinin elinde- ki medya, bütün dünyada, uyumluluğu yerleştirip ifade edilebilir olanın sınırla- nnı çok iyi çizerek kendi çıkarlannın ne- rede yattığını kavrayıp ortalama insanın aptallığından yararlanır. Bunun için, Chomsky'nin deyimiyle, "tarih mühen- disliğT yapar (istediğini melek, isteme- diğını şeytan gösterir), "halkın nzasını öretir" (ışine gelen her şeye halkın onay vermesini sağlar), "zihin denetimi" ya- par (bilinçaltı algılara saldırır, davranış değişikliği sağlar). Medyanın bu önlenemez gücünü, re- kabete dayalı pazar ortamında dılediği biçimde kullanmasını, kendisini besle- yen düzenin ortaya çıkardığı yasalann önleyemeyeceği, daha doğrusu, bugün- kü yasalann bu gücün şemsiyesi altında hazırlandığı bilindiğine göre,'medya de- netiminin asü kaynağVnın bundan sonra, tıpkı çevre örgütlenmesi, insan haklan ve benzeri geniş tabana yayılı demokratik eylem gruplan gibi kıtle örgütleri olabi- leceğine yönelik inanç, giderek daha faz- la yandaş (taraftar) bulmaya başlamıştır. 1990'h yıllarda, medyaya karşı halkı bi- linçlendirmek, sonuçta tecimsel med- ya'yı devirip yerine demokratik katüım- cılığa ve kültürel çoğulculuğa dayalı 'gerçek kamu medyasTnı kurmak ama- cıyla, ABD'de N.Chomsky'nin önderiik ettiği bir demokratik eylem grubu "EVf- MEDIAST"oluşturulmustur. Bu eylem grubuna tüm dünyadan katıhmcılar da- vet edilmiştir. "Immediast" hareketin amaç ve yöntemlen kısaca şöyle özetle- nebilir - Her ulkeden sanatçu yazar, eylemci, radyo-TV çakşanlannı ve aydınİan ör- gütiemek, ortak Immediast gazetesine acıklamalar. eieştirfler vapılmaanı sağ- lamak, göstermeHk medya demokrasi»- nin halkı nasıltutsakettiğmi çeşitfi biçim- tenfe, yüksek seste dfle getirmek. - Aldatıcı, bilgisizlendirici ve bilinçal- tı medya etkisine karşı koymayı güçlen- direcek araç ve yöntemlen tartışmak, ka- munun medya okur yazarlığını arttır- mak. - TedmseJotnuyanfletisjınedayah, de- mokratik, kaülımcı kitle iletişim araçla- n yaratmak ve araçlann güçfcrini birîes- tirerek yaygınlaştırmak. - Şirket-devlet-medya denetiminin kaynaklannı, dinamik ve etkilerini bel- gelemek, medyanın zihin denetimi yön- temlerini ortaya dökmek. - Yayın dalgalan, yalnızca kamu tara- findan kamu için kullanılacak kamu alanlandır. Tecimsel medyanın güdük- leştirdiği demokrasiyi yeşertecek gerçek kamunıed\asınıkurmak,halkeğitirrıine, f*kinHgiıw yp yarafifihgına nlanak <agla- yan kültürel ekolojiler geHştirnıek. Bu düşünceler bugün, tecimsel med- ya sahipleri ve yeni dünya düzeni sayu- nuculanna birer fantezi olarak gelebilir. Ancak unutmamah ki insanhk var oJdu- ğu sûrece her etitinin bir tepkisi kaçınıl- maz olarak oluşacaktır. Bab'da sendikal haklar,çevrebJKnd, insanveözeuılde ka- dın haklanndaki UerlemeJer; ohımsuz- luklar karşısında bflinçienme ve örgüt- lenme sonucunda eide edilmiştir. Med- yayı elinde tutan bir avuç özel yatınm- cının tutsağı durumuna düşen toplumla- n, devlet-şirket-medya işbirliğinin çıkar- dığı yasalar değil, bilinçlenen toplumun dayattığı yasalar kurtanr. tnanıyoruz ki Türkiye'de de medyanın "tarih mühen- dJsU@", "zihin denetimi", "nza üretimT gibi bilinçli oluşturulan yöntemlerini, kendiliğinden olusan yozlastıncı etkile- rini açığa çıkaracak, onlan etkisizleşti- recek ve sonuçta gerçek demokratik kamu medyasını kuracak kitle örgütü çok geçmeden oluşacak ve 21. yüzyılın başlanna damgasını vuracaktır. ARADABIR HALİT ÇELENK Yüce Kişiliğin Örneğiydi 1945 yılı güz aylan... Eşim Şekibe ile Istanbul Üni- versitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken evleniyo- ruz. Ben iş anyorum. O yıllarda Tan gazetesi okuyo- ruz. Tan, sol eğilimli bir gazete. Dönemin CHP ikti- danna karşı ciddi eleştiriler yöneltiyor, yürürlükte bu- lunan antidemokratik yasalann kaldırılmasını istiyor ve bu konularda sürekli yayın yaptyor Gazetenin bi- rinci sayfasının sağ alt köşesınde Sabiha Zekeriya Sertel günlük yazılar yazıyor. 8u yazılan beğeni ile okuyor ve dikkatle izliyoruz. Yurt ve dünya olaylan- na doğru tanılar koyan bir yazar... Güçlü ve müca- deteci bir kalem sahibi. Iç sayfada Naci Sadullah yazıyor. M. Zekeriya Sertel, başyazarı gazetenin. Şekibe ve ailesi, Sabiha Zekeriya Sertel gibi Se- laniklidirier. Kayınbabam M. Hakkı Sayar, Macaris- tan'da eğitim görmüş bir makine mühendisi, aydın bir insan. M. Hakkı Sayar'ın, Selanik'te bir misafır- hanede Mustabey'e (Mustafa Kemal) kahve ikram ettiğini onur duyarak anlattığını hep anımsanm. Evet, 1945 yılı güz ayları... Ben Babıâli'de Tan ga- zetesine Sabiha Sertel'i ziyarete gidiycxum. Uzun, diktörtgen bir çalışma odası. Ortada büyük bir ça- lışma masası var. Odanın giriş kapısının karşısında Sabiha Sertel oturuyor. Karşısında M. Zekeriya Ser- tel var. Karşı karşıya ça/ışıyoriar. Ben onlan selam- ladıktan sonra gösterdikleri bir sandalyeye oturuyo- rum. Biz Sabiha Sertel'le konuşurken kapı çalınıyor ve içeriye yaklaşık otuz yaşlannda, esmer ve kısa boylu zayıf bir genç giriyor. Hepimizi selamladıktan sonra Sabiha Sertel'e yaklaşarak birkaç sayfalık bir yazı uzatıyor. Ayakta konuşuyorlar. Bu, belkı bir rö- portaj, belki bir öykü... Yazıyı getıren genç adam bi- raz sonra aynlıyor. Sabiha Sertel masasında yazıyı dikkatle okuyor ve M. Zekeriya Sertel'e dönerek, "Aziz Nesin çok kabiliyetli bir genç, istikbal vaat edi- yor, ileride kuvvetli bir yazar olabilir" diyor. Gelen gencin Aziz Nesin olduğunu o zaman öğ- reniyorum. 6 Temmuz 1995 Perşembe günü sabahın erken saatindeeşim Şekibe, Önen'den telefon ederek Aziz Nesin'in öldüğünü, haberi Talip Apaydın'dan aldı- ğını bana söylediği zaman yürek ağacımdan yem- yeşil bir yaprağın koptuğunu duyarken 50 yıl önce onu Tan gazetesinde Sabiha SertePin odasında gör- dügüm gün gözlerimin önünde canlanıyor. Yıllar sonrası 12 Eylül döneminde Yazarlar Sendi- kası hakkında Istanbul Sıkıyönetim Askeri Mahke- mesi'nde açılan ve aklanmayla sonuçlanan davada savunmanlığını üstleniyor, dilekçe davasında birtik- te yargılanryor, Demokrasi Kurultayı'nda ortak çalış- malara, Bilartoplantılannakatılıyor, panellerdeimza günlerinde birlıktelıklerimiz sürüyor... Yine Sosyalist Birlik Partisi'nin ilk kuruluş çalışmalannı sürdürürken arkadaşlanmızın isteği üzerine böyfe bir parti hak- kında ne düşündüğünü, böyle bir girişimi nasıl kar- şıladığını öğrenmek üzere Istanbul'da, Çatalca va- krf binasında karşı karşıya saatlerce görüşüyoruz, çok sevdiği vakıf binasının her yerini gezdiriyor, açık- lamalar yapıyor. Bana kendisinin bir yazar, birsanat- çı olduğunu, parti yönetim görevleri üstlenemeye- ceğini, ancak ülkemizde sosyalıstlerin birliğini amaç- layan böyle bir çalışmayı destekleyeceğini söylüyor. Ünlü Fransız düşünürü Laroche Foucauld, "Ya- şam o kadar kısa ki küçülmeye değmez" diyordu. O, küçülmeden yaşamanın, yürekliliğin ve mücad- eleci kişiliğin ömeğini verdi. Bu durumlara mı düşecektik! Dolandıncılık ve soygunculuk yeni meslekler olarak eylemlerini açıkça sürdürmekte, yatınrn teşviki, hayali ihracat, arsa vuıgunu, şirket kurtarma operasyonu adı verilen yeni çalışma alanlan ve bunlan yaşama geçirenler toplumda üstün yerlerini almışlardır. BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu O rtaçağa özgü teokratik yapısım sürdürmekte direndiği için tarih sahnesinden silinmesi kaçınıl- maz olan Osmanlı Devleti'nin yıkıntılan üzerinde, yepyeni ve çağdaş bir cumhuriyeti kurmayı başaran ulu önder Atatürk, bu vatanı, ülkesi ve ülküsüyle bir bütün olarak sonsuza dek yaşat- mak üzere Türk gençliğine emanet etmiştir. Tarih sürecinde çok kısa sayılabilecek bir za- man dilimi içerisinde gerçekleştirilen devrimler, yurtdışmda dahi takdirle ve hayranlıkla karşılan- mış, emperyalizme karşı bağımsızlığmı sağla- maya çalışan ülkelere en iyi örnek oluşturmuş- tur. Bilimi yol gösterici tek öğe olarak algılayan, çağdaş ve laik cumhuriyetimiz ve bir bütün ola- rak tüm devrimlerimiz; çok partili yaşama girdi- ğimiz 1950'li yıllar sonrasında bilinçli bir şekil- de siyasal partiler öncülügünde yozlaştınlmaya, yeni yetişen kuşaklann gözünden ve gönlünden silinmeye, oy ve iktidar hırsı uğruna alabildığin- ce yıpratılmaya çalışıldı. Bu amacın sağlanması için halkın kültür ve eğitim düzeyi geri bıraktınldı. Laik eğitim ve öğ- renim birligi ilkeleri onanlmaz şekilde zedelen- di. Halkımızın temiz ve masum din duygulan si- yasal amaçlarla ve sadece oy kaygısı ile kişisel çıkarlar uğruna acımasızca sömürüldü. tktıdan ele geçirmek. geçirince de yasa tanımaz yöneti- mı sürdürmek amacında birleşen, tutucu ve geri- ci kesimler ise ulusal egemenhğin altyapısını oluşturan vatandaşlık bilincini körleştırmek, bu suretle ulusal egemenliğın saptınlmasını sağla- mak için yanş içinde aymazlıklannı sürdürmek- ten çekinmıyorlar. Toplumun ahlak düzeyi, çok kötü ekonomik koşullar içinde, en alt sınıra ındirgenmış, yalnız- ca maddi çıkarlar. yükselen değerler olarak ka- bul görmeye başlamıştır Alın teri De çabşıp ka- zanmanın yerini,firsatçılıkve üçkâğıtçılık alnuş, çalıp çırpmak, dolandıncılık. hırsızlık ve her tür kaçakçıuk yüz kızaröcı suç olmaktan çıkmışûr. Yatınm yaparak sanayileşmek, istihdam yarat- mak, hakça paylaşmak için uğraş vermek yerine, oturduğu yerde kazanmayı alışkanlık haline ge- ri ren rant gelirleri, ulusun büyük bölümünü tem- belliğe ve durağanlığa sürüklemiş, devlet kese- sinden yapılan teşvik adı altındaki büyük bağış- larla halkın parası kişilerin cebine geri dönme- mek üzere aktanhTuştir. Vergi tahsil edemeyen devlet, iç ve dış borçlarla ve yüksek faizlerle ayakta tutulmaya çahşılmakta, bu görünüşü ile devletin maliyesi dış güçlerin egemenliği alüna sokulmuş bulunmaktadır. Dolandıncılık ve soygunculuk yeni meslekler olarak eylemlerini açıkça sürdürmekte, yatınm teşviki, hayali ihracat, arsa vurgunu, şirket kur- tarma operasyonu adı verilen yeni çalışma alan- lan ve bunlan yaşama geçirenler toplumda üstün yerlerini almışlardır. BöylelikJe halkın tnlyonla- n, bir avuç işbirlikçi azınlığın cebine doldurul- muştur. Zengini daha zengin, yoksulu daha yok- sul yapmaya yönelik bu kısırdöngü işlevini olan- ca hızıyla sürdürmektedir. Halkı baskı altında tutmaya yönelik dinsel bağnazlıklar. kötülükle- rin önüne bir perde gibi çekilmiştir. Çağdaş yasam koşullannın gereklerini yansı- tan, kişisel ve örgütsel haklan en iyi biçimde ga- ranti altına alan 1961 Anayasası, yürürlükten kal- dınlarak onun çok gerisinde olan 1982 Anayasa- sı yürüriüğe konmuş, bunca uğraşlara karşın, bir bölüm demokrasi karşıtı maddelerinin bile değis- tirilmesi sağlanamamıştır. K.ötü yönetim, beceriksizlikler ve suiistimaller yüzünden hayat pahalılığı çekilmez boyutlarda kronikleştirilmiş, dış borçlar yurdun geleceğini ipotek altına aimışnr. Yurtdışmapara transferi, si- yasilerimizin bir yaşam güvencesi olarak algı- lanmaya başlanmıştır. Dış ülkeler bile iç işlerimi- ze kanşır hale gelmışler, yasa maddeleri önerme- ye, yurdun diledıkleri yerlerini diledikleri zaman denetlemek için istedikleri zaman gelip baskı yapmaya devam etmektedirler. Ulusal onuru açıkça zedeleyen bu davramşlara büyük bir ay- mazlıkla seyirci kalınmaktadır. Devrtmd lrimKgini koruyabOen ordu dışmda, devletin birçok kurumu tam bir laçkahk içinde, işlemez duruma getirilmis, en önernB devlet ku- ruluşlan olan kamuiktisadi kurumtan halkın gö- zünde işlevini yapamaz gösterttmek için teknolo- jik getişnnieri böerek ve isteyerek engeDenmiş,bu- ralan oy deposu yapılmak ve arpalık olarak kul- lanıhnak uğruna kadrolan alabildiğince şişirfl- miş, bfiyük zararb bilançolar vermeteri için elden geten > apılmışur. ÖzeDeştirme>i haklı göstermek amacı ile yapılan bunca kötülüklere karşuı, özel- leştinneyi bfle kısmen otsun sağla>acak bilgi ve be- ceri gösterikmemiş, bu konuda bile bir arpa bo- yu ilerleme sağlanamamıştır. Mülkün temeli olarak algılanan yargı mekaniz- ması, çeşitli neden ve engellerle kılitlenmiş. yıl- lar yılı uzayan davalar, adalete olan inanç ve say- gıyı önemli ölçüde zedelemiş, silahlı mafya grup- lan adalet dagltma işlevini üstlenmeye başlamış- tır. Bu durumda ve bu koşullar altında ulusun ça- lışan kesimini oluşturan büyük çoğunluğu çö- zümsüzlük içinde, yannından umudunu kesmiş olarak bu görüntüyü acı ile gözlemektedir. Kurtuluşu sağlayacak tüm koşullar, Atatürk il- kelerinde mevcuttur. Öyle ise Atatürkçü düşün- ceden yana olanlann b,undan böyle zaman yitir- meksizin birleşmeleri önkoşuldur. Öncelikle Ata- türkçü siyasal kuruluşlann bir an önce birleşme- leri, aynı anda, Atatürkçülüğün savunması ve ya- yılmasını üstlenen dernek, vakıfve diğerözel ku- ruluşlann bir çatı altında birleşerek halkımızı Atatürkçü ilkeler doğrultusunda bilinçlendirmek üzere bir atılım içine girmeleri kaçınılmaz bir va- tan görevidir. Yurtseverliğın önkoşuludur. Saptanacak davranış biçimi, Atatürk'ün 'Bû- yük-Nutuk'undagöstenlmiştir: "Göreve atılmak için içinde buhınulan durumun koşuDannı asla düşûnmeyeceksin!- En olumsuz koşuDarda bile, özgürlükleri ve cumhuriyeti konımak için yeter- li kudret, damarlanndaki asü kanda me\ cuttur." Bu duygu ve düşünceler doğrultusunda, asla umutsuzluğa kapılmaksızın devrimleri konımak ve yurdu bataktan kurtarmak için tek yol Atatürk- çülerin birleşmesidır. Türk halkının sağduyusu doğrulann haingi yönde olduğunu gereği gibi kav- ramaya yeterlidır. Atatürkçülergüçlüdür, çoğun- luktadır. Bunun gösterilmesi zamanı ise gelmiş- tir. Bu güçle sesîeniyoruz: Atatürkçüler, bu da- ğınıklıktan bir an önce kurtulup atılıma gecme- lidir. TARTTŞMA Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'e! S eçildiğiniz günden ben sorunlar yaratan bir belediye başkanı oldunuz. Bir gün "sanann içine tükürdünüz". Bir başka günse kentin alanlannı süsleyen yontulan söküp atarak sanat yapıtlannı karanlık depolara gömdünüz. "Ahlaksızlığın adını ahlak koymuşlar" yaklaşımını benimseyerek tüm sanat dünyasını karşımza aldınız. Şimdi de Ankara'mn "Hitit Gfineşin ni bir yana atarak onun yerine kendi simgeniz olan "csuni motifî"ni getirmek suretiyle laik cumhuriyete karşı bir gösterişin peşindesiniz. Ama unutmayınız ki bir kentin amblemı tarihsel koşullarla oluşur, toplumsal gerçeklerle belirienir. Eski bir kentin kitlelere mal olmuş amblemi, zorlayıcı yöntemlerle değiştirilemez. Böyle bir girişim eşyanın doğasma aylan olur. Nasıl ki bir toplum, ancak kendinde var olan ahlakla yaşarsa bir devlet ya da bir kent de tarihinden gelen değerlerle simgeleşir. Devletleri de kentleri de yaratan, tarihleridir. Yenı bir tarih yazamayacağinıza göre, yenı bir simge de yaratamazsınız. Ankara bir camiler kenti değildır. Cami, olsa olsa başka bir kentimizin simgesi olabilir, Ankara'nın olamaz. Örneğin Istanbul bir camiler beldesidir. "Kubbet, çmarh mavi bir Kman"dır. Ankara'nın simgesi ise öteden beri "Hitit Güneşi''dir. Çünkü Ankara'nın dolaylannda bir zamanlar Hititlerin kurduğu bir devlet yaşamıştır. Anadolu'nun herhangi bir uygarlıği bizim de uygarhğimızdır. Kaldı ki Hititler atalanmızdır. Türkler, 1071 Malazgirt Savaşı'ndan çok önce Anadolu'ya savaşsız gelmişler ve bu topraklara yerleşmişlerdir. Büyük Atatürk, Türk boylanyla güneş arasındakı bağlanhyı çok çarpıcı biçimde gözler önüne sermiştir. Tarihsel gerçeklere uygun olarak Hititleri atalanmız saymış ve güneşin Türkler için önemini şu sözlerle vurgulamıştır "ftkyurttsn aynhnak zorunda kalan Tûrlder, başbca göç yoüan kân güneşin küavuzhığuiMİan yarariandüar. Öt yurdumuz Anadolu'nun ilk kültürünü kuran atalanmız, güneşi semboHze eöfler. Bize gfineş aydmhğı verenlerin karşısmda tazimle eğauim." Saym Gökçek! Size tüm içtenlığimle soruyor ve yanıtınızı bekliyorum: Mustafa Kemal'in Hitit Güneşi'ni böylesine yücelttiği bir Türkiye'de, Ankara için başka amblemler aramak, aymazlıktan başka bir şey olabilir nri? M. İskender ÖZTURANLI Kaş'ta tatilfırsatı VillaMataHotel** Bütçenize uygun, denize sıfir, deniz ve orman manzaralı, riiyalar beldesi Kaş'ta, Tatil firsatını kaçırmayın... 2 kişi oda / kahvaltı 1.200.000.- Ayrmtüı bilgi için 02122935311/îstanbtd 0242 8362300 /Kaş ALAADDIN HOTEL ••*• lncekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasında Akdeniz'in berrak kıyılannda huzur, spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan lncekum Alaaddin Hotel 232 oda, 500 yatak kapasitelidir. Yılın 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi- zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donaülmışür. özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayını, uydu yayın TV sistemi ile otelimiz tatilde evinizi aratmayacaktır. tncekum Alaaddin Hotel'de aynca acık ve kapalı barlar, sauna, kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu, özel plaj alanı. iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişiKk simültane çeviri sistemi toplanü salonu, 500 kişilik restoran. alakartrestoran,pasta salo nu, televizyon salonu, oyun odası, alışveriş mağazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağinız bir tatil sun- maktadır. lncekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin acık büfelen ile Türk yemekleri- nin lezzetini sizlere bir kez daha taturacaktır. ALAADDİN OTEL • • • • Rezervasyon için: (0242)517 1491 (6 hat) İncekum-ALANYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle