02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI 14 KULTUR Festivalde dört gösteri sergileyen ABT'nin başansının ardında ne gibi etkenler gizli? Saydaria Amerikaıı bale tiyatrosıı N. RANA EVCİM 6-9 temmuz tarihleri arasında üçü halka açık, biri özel dört gösteri sergileyen Amerikan Bale Fryatrosu kaliteli dansçılan, ilginç repertuvan ve güçlü organizasyonuyla asırlann yorgun tanığı Istanbul'a hoş bir esinti getirdi. Bale sanaü konusunda zihinlerin oldukça bulanık fikirlerle dolu olduğu ülkemizde Atatürk Kültür Merkezi'nin büyük salonunu dört gûn dolduran izleyiciler son derece mutlu ve heyecanlıydılar. Seyircilerin arasında gösterilerin kalitesi ve sanatsal değeri konusunda bir fîkir birliği egemendi. Amerikan Bale Tiyatrosu'nun başansının ardında ne gibi etkenler gizliydi acaba? ABT Istanbul'a ilk kez kırk yıl önce, 1956 sonbahannda Atlas Tiyatrosu'nda gerçekleştirdiği gösterilerle gelmiş. Kendilerini bir "aile" olarak tanımlamaktan büyûk heyecan duyan; sanatçılar, teknik ekip ve idareci kadro arasında duzenli ve yoğun bir iletişim kurmayı başarmış olan bu toplulukta özellikle ailenin "büyük" üyeleri uyum ve birliğin merkezini oluşturuyorlar. Artistik elemanlar koordinatörü Florence Pettan 1956 Istanbul turnesinde de aynı görevi yûrütmekte olduğunu söylerken alışılmış. doğal bir konudan söz edercesine alçakgönüllü ve rahat. Topluluğun o yıllarda 40-50 kişi olduğunu, bu yüzden Atlas Tiyatrosu'na râhatça sığdıklannı anımsıyor. Istanbul'daki o ilk gösterilerinde de "Billy the Kid" ve "Rodeo" gibi özellikle Amerikalı koreograflara ait eserler sahnelemişler. Yaş ortalaması 26-27 Amerika'da 1965 yılında kurulan Nationai Endtmment for the Arts'ın (Milli Sanata Destek Vakfi) özellikie Sovyetler Birliği 'yle soğuk savaş yıllannda bale sanatına ciddi bir şekilde yardım sağlamaya başlamış. Milli Sanata Destek Vakfi'nın ABT'de desteklediği ilk eser "Kugu Gölü". Bu yapitla gerçekleştirilen yurtdışı turnesiyle ABD'nin bale sanabnı en az Sovyetler Birliği kadar desteklediği ve Amerikalı sanatçılann da klasik bale yapıtlannı başanyla sergileyebileceği dünyaya duyurulmuş. ABT, Bolşoy, Royal Ballet gibi A-BT'ninyıllık bütçesi 18 milyon dolar. Garry Dunning bu bütçenin ancak yüzde55'inin(10 milyon) gelirlerden karşılanabildiğini, yüzde 45'inin bağış ve yardımlarla karşılandığını bildiriyor. iJa!'anatçılaryıllık kontratlannı genellikle 36 haftalık çalışma süresi üzerinden imzalıyorlar. Bu süre, aldıklan ücretle orantılı olarak her yıl değişebiliyor. Genellikle yılın 16-20 haftası boyunca temsiller gerçekleştiriyorlar, yılda ortalama 120-140 kez sahneye çıkıyorlar. dünyanın en büyük topluluklan arasında anılmaya başlamasıyla birlikte daha çeşitli ülkelerden gelen sanatçılan da bünyesinde banndırmaya başladı. Şu anda Amerikalılann dışında tam sekiz farklı ülkeden gelen sanatçılan var: Ispanya, Arjanrin, Italya, Fransa, Kanada, Kolombiya, Rusya ve Küba. 1992 yıhndan beri topluluğun artistik yönetmeni olan Kevin McKenzie'nin grup dansçılannın kadrosunu güçlendirmek gerektiğine karar vermesi üzerine, 70 kişi dolayındaki dansçı ekip 85 kişi olarak çoğaltılmış. Basın sorumlusu Keily Ryan, sanatçılann isteği dışında işten çıkanlma olayının oldukça ender görüldüğünü, dansçılann ancak daha iyi birteklif aldıklannda (ABT'den iyisi oldukça zor), okullarda bale öğretmeni olmaya karar verdiklerinde veya bale sanatı yüzünden erken bıraktıklan öğrenimlerini sürdürmek istedikleri zaman kendi kararlanyla aynidıklannı açıklıyor. Zaten bütün sanatçılar IAA'ya üye (Bağımsız Sanatçılar Birliği) ve üç yılda bir yenilenen sendikal sözleşmelerle çalışma şartlannda değişikliklertalep edebiliyorlar. Örneğin haftada 30 KirovBalesizorğünleryaşıyor t. ç çekişmeler ve ekonomik sorunlar Kirov Balesi'nin varlığını tehdit ediyor. 260 yılhk bale kurumunun yönetmeni Oleg Vinogradov, iç kanşıkJıklar ve yaşamınm tehlikede olması nedeniyle bundan böyle çalışmalannı Washington 'dan yönetecek. Parasızlıktan da yakınan Vinogradov, bunun topluluğun sonu da olabileceğini vurguluyor. Kültür Servisi- 1977'den bu yana Kirov balesinin yönetmenliğini yapan Oleg Vinogradov kısa bir süreden bu yana şirketi New York'tan yönetiyor. Nedeni ise Rusya'da işinin ve yaşamımmın tehlikede olduğuna inanması. "Maaşımm yansını korumacılara harcıyorum" diyen 54 yaşındaki Vinogradov, şimdiye kadar kurum içindeki düşmanlan tarafından iki kere dövdürüldüğünü belirtiyor ve gelecek sefer yaşamını yitirmekten kaygılanıyor. Rusya'daki yerini ise atadığı iki yardımcı dolduruyor, ancak son söz yine Vınogradov'un. Fakat üç direktörün aynı anda çalışması yönetimde çeşitli problemler doğuruyor. Bir başka sıkıntı ise ayakta durabilmek için verilen ekonomik savaş. Bu da bütçe kısıtlamalannı ve sürekli turlara çıkmayı zorunlu hale getiriyor. Yaşam boyu Kirov'da çalışabilmek de artık tarihe kanşmış durumda. Eski çalışanlar, yeni yeteneklere yol vermek zorunda. Kirov balesinde ortalama yaş bugün 24. Yeni yetişen balerinler arasında LHana Loparkina, AJeksandra Gronskaya, Tatiana Amosova ve pek yakında baş balerin olacak olan Anastasia \'olochova bulunuyor. Hepsinin 1.80 nin üzerinde olması ise onlann "Basketbol Takunı" diye adlandınlmalanna neden olmuş! Eski çalışanlan işten çıkartması ile Vinogradov birçok düşman edinmiş durumda. Kirov'un yönetmenliğini Farukh Ruzimatov ve Makhar "Vîıziyev ile paylaşmak zorunda kalması ise hoşuna gitmeyen bir durum. Birçoklanna göre Vinogradov'un iki yardımcı seçmesinin nedeni, tek rakibin kendisine karşı düzenlenebilecek bir darbe girişimini kolaylaştırması. Eski Sovyetler Birliği'nin birçok kuruluşu bugün parçalanmış durumda. Kirov'un da bu listeye girmesi şaşırtıcı birolay değil. Vinogradov parasızlıktan yakınıyor ve bunun Kirov'un sonu olabileceğini vurguluyor. Başdansçılara ödenebilen paranın miktan ayda sadece 150 dolar olduğunu belirterek, "Arük kimse Rusya'da kalmak zorunda değil. Kirov yıldızlannuı Batı'daki hep toplulukta yeri hazır! Çaıiar ve komünistler baleye karşı çok daha sevecendiler. Şimdiki demokratlar ise baleye gerek duymuyorlar'' diyor. Vinogradov'un da söylediği gibi. en büyük tehlike: bugün kimsenin Rusya'da kalma zorunluluğu olmaması. Dışanda ise Kirov sanatçılannın prestiji büyük. Dolayısıyla sanatçılann, daha iyi Ekonomik sorunu asmakiçin rurneye çıkan Kirov Balesi, bugünlerde KuğuGöuı, Külkedisi ve Rus Mevsimleri' niNew Yorkta sahnetiVor. Gelecek ayise Londra'ya gidecek. şartlarda çalışmak için topluluktan aynlmalan uzak bir ihtimal değil. Parasızlığı yenmenin bir yöntemi olarak Kirov'un 210 sanatçısı iki gruba aynlmış durumda. Dönüşümlü olarak, bir grup Rusya'da sahneye çıkarken, öteki de dışanda tura çıkıyor. Vinogradov. Kirov balesinin geleceği hakkında umutlu değil. "Rusya'nın yaşam standartlan günden güne daba da kötüleşiyor. Kirm Rusya'da hayatta kalabilir mi? Bilmiyorum. Şu anda zaten yansı Amerika'ya taşınmış durumda. Belki herşeyi buraya getirmeuvim." Bütün bu zorluklara rağmen Kirov balesi başanlı. Bu sıralarda New York'ta Kuğu Gölü, Külkedisi ve Rus Mevsimleri gösterimde. Gelecek ay ise Londra'da sahneye çıkacaklar. Sıradaki büyük proje ise Romeo ve Juliet. saatten fazla çalışmıyorlar (ders ve ısuıma çalışmalan hariç) ve ara vermeden belli bir süreden daha uzun prova yapılmıyor. IAA, sanatçılann i§ güvencelerini de sağlıyor ve işten çıkanlma gerekçelerine belli bir kısıtlama getiriyor. En gençleri 17 yaşında, en yaşh sanatçılan da 40'lannda olan ABT dansçılannın yaş ortalaması 26-27. Prima sanatçılar kadrosundan Marianna Tcherkassky bu yıl ABT'de 25. senesini kutlamış. Cynthia Gregory ve Cynthia Hanvey de 25 yıl toplulukta kalmayı başarmış sanatçılar arasındalar. ABT sanatçılan yılhk kontratlannı genellikle 36 haftalık çalışma süresi üzerinden imzalıyorlar. Bu süre, aldıklan ücretle orantılı olarak her yıl değişebiliyor. Genellikle yılın 16-20 haftası boyunca temsiller gerçekleştiriyorlar, diğer süre yalnızca provalarla geçiyor. Yalnız, temsiller başladığı tarihten ıtibaren çalışma tempolan ınanılmaz bir yoğunluk kazanıyor. Örneğin, New York'taki Metropolitan Opera'da, sekiz hafta boyunca haftada sekiz gösteriden toplam 64 gösteri sergiliyorlar. Tumeler daha yorucu olduğundan haftadaki gösteri sayısı daha sonra azalıyor; yılda ortalama 120-140 kez sahneye çıkıyorlar. Bu yılki repertuvarlan beş ayn programdan oluşuyor. ABT'nin bütün tarihi boyunca repertuvanna girmiş 400 dolaylannda eser var! Yılhk bütçesi 18 milyon dolar Artistik yönetmenin yanı sıra idari yönetmen olan Garry Dunning, sanatçılann ortalama yüzde 5'inin çeşitli nedenlerle, (hamilelik, hastalık, sakatlık) sahneye çıkamadıklannı anlahyor. Bir fizyoterapist ve bir ortopedist sürekli olarak sanatçılann hizmetinde New York'taki kendi çalışma stüdyolanna ancak 1990 yılında, 50 yılhk topluluk olduklan zaman kavuşmuşlar. Daha önce kirayla tutulan salonlarda çalışılıyormuş. Şu anda üçü büyük, üçü küçük 6 prova salonu olan bir binalan var. Bale dersleri veren çalıştıncı kadro üç erkek, üç bayan altı kişi. Aynca iki orkestra şefleri ve beş piyanistleri var. ABT'nin yıllık bütçesi 18 milyon dolar. Garry Dunning bu bütçenin ancak yüzde 55'inin (10 milyon) gelirlerden karşılanabildiğini, yüzde 45'inin de bağış ve yardımlarla karşılandığını bildiriyor. On iki kişılik bir yardım toplama komisyonu ve dört kişilik bir basın-tanıtım bölümü bu amaçla görev yapıyor. Yardım olarak toplanan paranın yüzde 80'i bireysel yardımlardan elde ediliyor. Bu katkılann miktan 25 dolardan 1 milyon dolara kadar değişebiliyor. Aynca, vakıflar ve tüzel kişilikler de yardımda bulunabiliyor. 8 milyon dolarlık yardımın içinde Milli Sanata Destek Vakfi 'nın katkısı yalnızca 250.000 dolar Bir de New York Şehri Konseyi'nin (yerel yönetim) 200.000 dolarlık yardımı var. Devletin büyük bir bale topluluğunu da, yalnız çalışan bir heykeltıraşı da aynı kefeye koyarak bütçesini bölüştürmesi yüzünden aldıklan desteğin oran olarak küçük kaldığını açıklıyorlar. Amerikan Bale Tiyatrosu, bale sanatının ülkeleri ve şehirleri için gerekli olduğuna inanan varlıklı insanlar sayesinde yaşıyor. Bu yardımlann sanatsal özgürlüğü ne derece kısıtladığını sorduğumuzda Dunning kısaca şunlan söylüyor: "Bale sanatında seyirci, yaratıcı kadro ve yorumlay an dansçüar arasında çok ilginç bir denge vardır. Biri diğerinden asla bağımsız olamaz. Vldığımz paranın karşıhğmı vermek zorundasuuz. Dolayısıyla, yardımda bulunanlar bazen hangi koreografin görev alacağı konusunda etkileyici olabiliyorlar, ama kısıtlay ıcı olduklannı söyleyemem. Örneğin, bağış verenler arasında yeni koreograflann yeni eserierini desteklemek için bir komisyon kunıidu, böylece mutlaka bu niteüklere uyan bazı eserler sahnelemek zonındayız. Bundan şikâyetçi olmak için bir neden görmüyonım. Sanat, üretbn sürdüğü müddetçe sanarür." KeBy Ryan, ABD'de de zaman zaman devletin içinde sanatın gerekli olup olmadığı konusunda tartışmalar çıktığını, sanatın ne olduğunun, nasıl olması gerektiğinin uzun uzun tartışıldığını anlatıyor. Görünüşe göre, devlet tartışadursun, bale sanatını yaşatmaya kararlı Amerikan vatandaşlan oldukça ABT varlığını sürdürecek ve bizler Atina'dan gelip, CenevTe'deki Nervi Festivali 'ne doğru uzaklaşan bu topluluğun ardından iç çekip düşüneceğiz... Hep Prens Hamlet geliyor aklıma AYŞEGÜLYÜKSEL Kaç gündür garip bir ferahlık var içim- de. Aziz Nesin adına duyduğum -onunla paylaştığım- bir tuhaf sevinç... Bunalö- cı koşullar altmda da olsa istedıği gibi yaşadığı, çok yaşadığı, düşüncelerini öz- gürce dile getirdiği, toplumunu etkile- yebildiği, öngördüğü gibi ölüp, istediği biçimde topraga kanştığı için. 'Ölûmlü insan'ın doğa ve toplum karşısında ka- zandığı parlak 'yengi'^ Aziz Nesin'in temel özelliği 'özd bir insan' olması. Hep Prens Hamlet geliyor aklıma. Dünya yazınının gelmiş geçmiş en 'özd' kurmaca kişisi. Shakespeare'in yapıtını ünlü 'öçalma' izleğinden ve kar- maşık olaylar dizisinden anndınnca ara- daki koşutluk iyice çıkıyor ortaya. Hamlet de Nesin Usta gibi, zekâsı ka- dar dili de keskin bir hümanisttir. Nasıl da şaşar insanın hem öylesine 'yüce' hem de öylesine 'aşağınk'özellilderle donatıl- mış olmasına... Nasıl da acımasızdır 'aptal'lar karşı- sında... Üstün zekâsını 'sıradanlığın ko- kuşmuşluğu'nu ortadan kaldırma adına seferber etmiştir. Aynı zamanda Nesin düzeyinde bir kara gülmece ustasıdır. Bu özelliğiyle nasıl da başına dert olur 'ko- kuşmuş' Danimarka krallığının... Oyun- dakiierin en akıllısı olan 'kötü kral'ı bi- le nasıl da zıvanadan çıkanr... Nasıl da kurtulur kendisi için hazırlanmış 'tu- zak'lardan... Yaşamının son anında bile tek derdi in- sanlann 'gerçekleri' öğrenmesidir. Ne- sin'in karşısında olduğu gibi Hamlet'in karşısında da 'ikiyüzlülük' iflas etmiştir. Hamlet, feodal toplumda, egemen sı- radanlığın kalıplannı kırmış bir 'bi- rey'dir. Aziz Nesin ise bireysel kimliğin, 'sö- rü' kimliksizliğinin baskısı altmda ezil- mesinin öngörüldüğü bir toplumda 'bi- reysel düşüne özgürlüğü've 'birey' olma hakkını toplumun çıkan adına savunma görevini taşıdı, taşıyor. O da Hamlet gi- bi, kimsenin başa çıkamadığı 'zekâ'sı ve 'espri'siyle yaman bir trajik oyuncu'_ Dahası, 'prens' olmasa da dünya ve top- lum içindeki görevini değme devlet adamlannı utandıracak düzeyde yerine getirmiş yürekli bir insanlık savaşımcı- sı. Hamlet, ünlü 'mearatar'sahnesınde Jûl Sezar, BüyükIskendergibi 'anh şan- h' kişilerin bile ölünce zaman içinde 'kfl'e dönüşüp şarap fıçılanna tıkaç ol- duğunu söyler. Bu yazgıyı Aziz Nesin paylaşmayacak. Çocuklanyla, bizlerle, bizden sonra gelecekJerle birlikte olacak hep. 'Eldn' sözcüğünü severdi. Onu, var oluşunu bütünleştirdiği yüzlerce yapı- tıyla birlikte düşündüğümde, her yaz mevsiminde toprağı yeniden ışığa bo- ğan, göz alabildiğince uzanmış altm buğ- day başaklan geliyor gözümün önüne. Besbelli, Nesin Usta buğday başaklanna dönüşecek... YAZIODASI SELİMİLERİ Bîr Mektup ve Bir İki Anı Cevdet Kudret'i Ankara'da tanımıştım. Bilgi Yayıne- vi'nin editörü konumundaydı. Hanl hanl çalıştığı küçü- cük bir odası vardı. Bilgi Yayınevi o yıllar birbirinden güzel kitaplar yayım- lamıştır. Biz cumhunyet çocuklan Sodom ve Gomore 'yi ancak o yayınlar araşnda yeni harflerle okuyabildik. Sodom ve Gomore ki, hem Yakup Kadri'nin klasiği, hem mütareke Istanbulu'nun eşsiz yazınsal belgesi, hem de bugünkü cehennemlik toplumsal-siyasal or- tamımızın bir önsözüdür. Tuhaf, irkiltici bir roman. Ama yıllar yılı gözden ırak kalmış... Cevdet Kudret, ilk gençliğim boyunca elimden dü- şünnediğim Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman an- tolojisinin seçicısi, yazanydı. Bu antoloji, ilk iki cildiyle genç kuşaklara, genç edebiyatseveriefe gerçekten çok yaran dokunmuş bir çalışmaydı. Üçüncü cildi sorduğumda, yıllann edebiyat adamı, bugünün yazarlan, özellikle rornancılan konusunda ba- zı kaygılan olduğunu, üçüncü cildi bir süre daha yayım- lamak istemediğini söylemişti. Nitekim üçüncü cilt epey sonra okura ulaştı. Arada birçok yeni hikâyeci, roman- cı yetişmişti. Titiz Cevdet Kudret bu son ciltte biraz duy- gusal davranmıştır gibime gelir. Bununla birlikte Cevdet Kudret'in hakkı çok yenmiş bir usta olduğunu hemen söylemek isterim. Behçet Necatigil, onun şiir kitabı Birinci Perde'yi çok severdi. Yrtikler arasına katıvermiş olduğumuz bu şiir kitabı, Cevdet Kudret imzasının nasıl incelikler öz- lediğini hâlâ söylüyor. "Nerde, hangişehirde olursa ol- sun, /Etajerim, kitaplanm olsun"... Birinci Perde 1929 tarihi taşır. Yalnız şu iki dize, diyorum, kitap sevgisi için, o tarihten sonra okul kitaplannda yer alabilseydi... Cevdet Kudret imzalı kitaplar arasında üç roman: SınrfArkadaşlan (1943), Havada Bulut Yok (1958), Ka- nncayı Tanırsınız (1976) yan özyaşamöyküsel çizgide birdönemlerçizelgesi niteliğindedir. Birinci Dünya Sa- vaşı sonrası Istanbul, Ikinci Dünya Savaşı karanlığın- da Anadolu bu eserlerde Türkiye'nin siyasal düzenine yer yer trajik, yer yer trajikomik göndermelerle yükle- nerek çıkagelmiştir. Sonra elbette o unutulmaz, benzerleri artık herhal- de hiçbir zaman hazırianamayacak Karagöz ve Orta- oyunu kitaplan, o metin araştırması, o derleyicilik... Ni- hayet bir de eleştirmen-denemeci Cevdet Kudret: Bir Bakıma'üa (1977) yer alan Ziya Osman Saba yazısı- nı ben, en küçük bir olanak kapısı aralayabilseydim, eğitim çağındaki genç insana sunardım. Yenilerde bir kitap yayımlandı: Cevdet Kudret'e Mek- tuplar (Ümit Yayıncılık). Bu kitap için Cumhuriyet Ki- tap'a aynca yazmak istiyorum. Orada Cevdet Kudret'e gönderilmiş mektuplar derli. Yahya Kemal'den Attilâ Mhan'a çok geniş bir yelpaze. Zamanlar, sorunlar, be- ğeniler, özlemler akıp gidiyor. Okudukça yüreği yanı- yor insanın. 182. ve 183. sayfalarda Sabahattin Eyuboğlu, Az- ra Erhat'la biriikte, Aiskhylos 'tan Prometheus 'u çevir- meye başladıklannı haber vermiş, o tek mektubunda Azra Erhat bu çeviriye Prof. Rhode ile bir yıl çalışmış, sonra olmuyor diye bırakmış. Burada Yunanca ve Al- manca ışbirliği söz konusu. Çevin ikınci kez gündeme gelince Fransızca çeviriler de gündeme geliyor. Azra Erhat "Yunanca kelimelenn tek tek Türkçelerini ve ge- nel anlamı" verecek; Sabahattin Eyuboğlu sil baştan Türkçesjyle uğraşacak. Devam edelim mektuba: "İlk cûmle üstündeki deneme bir saat kadar sürdü; yine de, kocasını biraz aldatan ama yüzüne bakılırbir kadın yaratamadım: 'Işte geldik bir uzak ucuna dün- yanın; / Iskitler ülkesinin ıssız bir çölündeyiz...' "Hem Aiskhylos'un havasına gireceksin, hem de çağdaş insanca ve Türkçe konuşacaksın; üstelik her sözünü bir oyuncunun ezberteyip sahnede, kendi sö- züymüş gibi yadırgamadan ve yadırgatmadan söyle- mekzorunda kalacağını hiç ama hiç aklından çıkarma- yacaksın. Zor, ama zor olduğu kadar da tadına doyul- maz bir iş bu." Okurken de yüzüm kızardı, buraya alıntılarken de. 1966'da böyle çalışıyormuş Eyuboğlu, Erhat. Ikiliye bir de Vedat Günyol'u eklemek gerekır. Hocam Günyol'un büyük bir heyecanla Sabahattin Eyuboğlu'na, çeviri çalışmalarına gittiğini kimbilir kaç kez gördüm. Onla- nn ülkülerinden tılsım yayılırdı. Böylesi bir emeği taşı- yanlar, sonra, 1971 darbesinde vatan aleyhinde faali- yet göstermekle yargılandılar. Teşekkürümüz bu kadar oldu. Fakat düşünüyorum da yalnız askeri darbe mi suç- lu? Sabahattin Eyuboğlu'nun çağdaş insanca ve Türk- çe arayışını, bir sahne dili endisesini edebiyatçılar mı çok değerlendirdi, tiyatrocular mı teşekkürle, gönül borcuyla karşıladı? Bunlar Cevdet Kudret'e yazılmış bir mektupta sönüp gidebilirdi. Cevdet Kudret neyse ki saklamış. Evet, düşünüyorum da, okurlar mı kapıştı Promet- heus'u? Devlet adamlan, sivil politikacılar mı fark etti Prometheus çevirisinin hangi birikimler, hangi emek- lerle gerçekleştirildiğini? Aziz Nesin'in yazı makinesi ÜSTÜN AKMEN Aziz Nesin, sahibi olduğu ilk yazı makınesıyle, yanı benden sekiz yaş küçük ola- nıyla tanışhrmıştı beni. Ya- nımda 'MiIHyet'ten Yalvaç Unü vardj. Çatalca'daydık. Makine tam kırk dört yaşın- daydı ve Aziz Nesin'in bun- dan gayrı üç yazı makinesi daha vardı. Aziz Ağabey'ın anlattı- ğından anladığıma göre eve gelen ikinci yazı makinesi gençliğine güvenip birinciye kötûlük etmiş. Cçüncü daha birgüzelmiş. ama kendinden önceki hem birinci, hem de ıkinci yazı makinelerine kıs- kançlıktan etmediğini bırak- mamış. AzizAğabey'indör- düncü yazı makinesini de gördüm, pek şırindı. Gelge- lelım dördüncü beter çıkmış. Kırk dört yülık ilk makıne- nin dışında bir dedikodu üre- timi, bir çekişmedir. bır bağ- nazlık, tutarsızlık sarmasıdır sarmış etrafi. Çekiştirme, sevgisizlik. hoşgörii özürlü- sü davranışlar evın diğer eş- yalanna da hızla yayılmış. Kırk dört yıllık ilk makine, bir gün Aziz Ağabey'e: "Kinden, intikam duygusun- dan uzak bulunmam gerek- tiğine; sevgi içinde birlik ol- manın zomnluluğuna inanı- yonım" deyrvermiş. Aziz Ağabey: "Siz mald- neler de insanlar gibi sadece digerinc kötülfik olsuo diye değil; ne bfleyim ya zesk ya onur ya da benzer nedenler- le mi kötüHik yapıyorsunuz ne!" diye soracakniış kı, bi- rinci makine konuşmasını 'usta' diverek sürdür- müş:"Diğer üç arkadaşım- dan öç aünayı hiç mi hiç ak- lıma «eürmedim. En hoş gö- rülebikcek öç türü olaraktü- ze ve doğru yasa yohıyla ab- nacak öcü benimsedun'' de- mış ve eklemış: "Tüzeyegü- venmezsem onlar benden bu kerre iki kez üstün olacak- Yazı makinelerinin yasa koyucusu Aziz Ağabey, hep- sini yargılamış. Yasalaragü- venen, bilinçli olan; bütün tutum. davranış ve eylemle- rinde istemek yetisi güçlü olan kırk dört yıllık yazı ma- kinesi aklanmış. Diğerleri Aziz Nesin tarafından daha az kullanılmakla cezalandı- nlmışlar. O günden sonra 'AzizNe- sin' imzalı o güzel öyküle- rin, yazılann çoğu. yer yer boyalan dökülmüş; tuşlann- daki harf, rakam, noktalama işaretleri okunmaz hale gel- miş. şaryosundaki baskı si- ündiri yeryeraşınmış bu ma- kineden çıkmış. Amacına ulaşmak için kişiliğinin bü- tün güçlennden yararlanma- sını bilen yaşh yazı makine- sini, kendisinden otuz altı yaş büyük ustası Aziz Ne- sin'in, zaman zaman diğer üç makineyle de arkadaşlık etmesinin çok mutlu ettiğini görmüştüm. Aziz Ağabey'in yetiştir- mesi dört makine, son gün- lerde hep birlikte bir sevgi kavşağında bulunmuşlardı. Dün Çatalca'yı arayıp vakfin müdürü albayla konuştum. Kırkdört yıllık ilk makine, her yerin aranmasına karşın hiçbir yerde bulunamıyor- muş. Yitmiş, gıtmiş...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle