Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI
14 KULTUR
Festivalde dört gösteri sergileyen ABT'nin başansının ardında ne gibi etkenler gizli?
Saydaria Amerikaıı bale tiyatrosıı
N. RANA EVCİM
6-9 temmuz tarihleri arasında üçü
halka açık, biri özel dört gösteri
sergileyen Amerikan Bale Fryatrosu
kaliteli dansçılan, ilginç repertuvan ve
güçlü organizasyonuyla asırlann
yorgun tanığı Istanbul'a hoş bir esinti
getirdi. Bale sanaü konusunda
zihinlerin oldukça bulanık fikirlerle
dolu olduğu ülkemizde Atatürk Kültür
Merkezi'nin büyük salonunu dört gûn
dolduran izleyiciler son derece mutlu
ve heyecanlıydılar. Seyircilerin
arasında gösterilerin kalitesi ve
sanatsal değeri konusunda bir fîkir
birliği egemendi. Amerikan Bale
Tiyatrosu'nun başansının ardında ne
gibi etkenler gizliydi acaba?
ABT Istanbul'a ilk kez kırk yıl önce,
1956 sonbahannda Atlas
Tiyatrosu'nda gerçekleştirdiği
gösterilerle gelmiş. Kendilerini bir
"aile" olarak tanımlamaktan büyûk
heyecan duyan; sanatçılar, teknik ekip
ve idareci kadro arasında duzenli ve
yoğun bir iletişim kurmayı başarmış
olan bu toplulukta özellikle ailenin
"büyük" üyeleri uyum ve birliğin
merkezini oluşturuyorlar. Artistik
elemanlar koordinatörü Florence
Pettan 1956 Istanbul turnesinde de
aynı görevi yûrütmekte olduğunu
söylerken alışılmış. doğal bir konudan
söz edercesine alçakgönüllü ve rahat.
Topluluğun o yıllarda 40-50 kişi
olduğunu, bu yüzden Atlas
Tiyatrosu'na râhatça sığdıklannı
anımsıyor. Istanbul'daki o ilk
gösterilerinde de "Billy the Kid" ve
"Rodeo" gibi özellikle Amerikalı
koreograflara ait eserler sahnelemişler.
Yaş ortalaması 26-27
Amerika'da 1965 yılında kurulan
Nationai Endtmment for the Arts'ın
(Milli Sanata Destek Vakfi) özellikie
Sovyetler Birliği 'yle soğuk savaş
yıllannda bale sanatına ciddi bir
şekilde yardım sağlamaya başlamış.
Milli Sanata Destek Vakfi'nın ABT'de
desteklediği ilk eser "Kugu Gölü". Bu
yapitla gerçekleştirilen yurtdışı
turnesiyle ABD'nin bale sanabnı en az
Sovyetler Birliği kadar desteklediği ve
Amerikalı sanatçılann da klasik bale
yapıtlannı başanyla sergileyebileceği
dünyaya duyurulmuş.
ABT, Bolşoy, Royal Ballet gibi
A-BT'ninyıllık
bütçesi 18 milyon
dolar. Garry Dunning
bu bütçenin ancak
yüzde55'inin(10
milyon) gelirlerden
karşılanabildiğini,
yüzde 45'inin bağış ve
yardımlarla
karşılandığını
bildiriyor.
iJa!'anatçılaryıllık
kontratlannı genellikle
36 haftalık çalışma
süresi üzerinden
imzalıyorlar. Bu süre,
aldıklan ücretle orantılı
olarak her yıl
değişebiliyor.
Genellikle yılın 16-20
haftası boyunca
temsiller
gerçekleştiriyorlar,
yılda ortalama
120-140 kez
sahneye çıkıyorlar.
dünyanın en büyük topluluklan
arasında anılmaya başlamasıyla
birlikte daha çeşitli ülkelerden gelen
sanatçılan da bünyesinde banndırmaya
başladı. Şu anda Amerikalılann
dışında tam sekiz farklı ülkeden gelen
sanatçılan var: Ispanya, Arjanrin,
Italya, Fransa, Kanada, Kolombiya,
Rusya ve Küba. 1992 yıhndan beri
topluluğun artistik yönetmeni olan
Kevin McKenzie'nin grup
dansçılannın kadrosunu güçlendirmek
gerektiğine karar vermesi üzerine, 70
kişi dolayındaki dansçı ekip 85 kişi
olarak çoğaltılmış. Basın sorumlusu
Keily Ryan, sanatçılann isteği dışında
işten çıkanlma olayının oldukça ender
görüldüğünü, dansçılann ancak daha
iyi birteklif aldıklannda (ABT'den
iyisi oldukça zor), okullarda bale
öğretmeni olmaya karar verdiklerinde
veya bale sanatı yüzünden erken
bıraktıklan öğrenimlerini sürdürmek
istedikleri zaman kendi kararlanyla
aynidıklannı açıklıyor. Zaten bütün
sanatçılar IAA'ya üye (Bağımsız
Sanatçılar Birliği) ve üç yılda bir
yenilenen sendikal sözleşmelerle
çalışma şartlannda değişikliklertalep
edebiliyorlar. Örneğin haftada 30
KirovBalesizorğünleryaşıyor
t. ç çekişmeler ve
ekonomik sorunlar
Kirov Balesi'nin
varlığını tehdit ediyor.
260 yılhk bale
kurumunun
yönetmeni Oleg
Vinogradov, iç
kanşıkJıklar ve
yaşamınm tehlikede
olması nedeniyle
bundan böyle
çalışmalannı
Washington 'dan
yönetecek.
Parasızlıktan da
yakınan Vinogradov,
bunun topluluğun
sonu da olabileceğini
vurguluyor.
Kültür Servisi- 1977'den bu yana
Kirov balesinin yönetmenliğini yapan
Oleg Vinogradov kısa bir süreden bu
yana şirketi New York'tan yönetiyor.
Nedeni ise Rusya'da işinin ve
yaşamımmın tehlikede olduğuna
inanması. "Maaşımm yansını
korumacılara harcıyorum" diyen 54
yaşındaki Vinogradov, şimdiye kadar
kurum içindeki düşmanlan tarafından
iki kere dövdürüldüğünü belirtiyor ve
gelecek sefer yaşamını yitirmekten
kaygılanıyor. Rusya'daki yerini ise
atadığı iki yardımcı dolduruyor, ancak
son söz yine Vınogradov'un.
Fakat üç direktörün aynı anda
çalışması yönetimde çeşitli problemler
doğuruyor. Bir başka sıkıntı ise ayakta
durabilmek için verilen ekonomik
savaş. Bu da bütçe kısıtlamalannı ve
sürekli turlara çıkmayı zorunlu hale
getiriyor.
Yaşam boyu Kirov'da çalışabilmek de
artık tarihe kanşmış durumda. Eski
çalışanlar, yeni yeteneklere yol
vermek zorunda. Kirov balesinde
ortalama yaş bugün 24. Yeni yetişen
balerinler arasında LHana Loparkina,
AJeksandra Gronskaya, Tatiana
Amosova ve pek yakında baş balerin
olacak olan Anastasia \'olochova
bulunuyor. Hepsinin 1.80 nin üzerinde
olması ise onlann "Basketbol Takunı"
diye adlandınlmalanna neden olmuş!
Eski çalışanlan işten çıkartması ile
Vinogradov birçok düşman edinmiş
durumda. Kirov'un yönetmenliğini
Farukh Ruzimatov ve Makhar
"Vîıziyev ile paylaşmak zorunda
kalması ise hoşuna gitmeyen bir
durum. Birçoklanna göre
Vinogradov'un iki yardımcı
seçmesinin nedeni, tek rakibin
kendisine karşı düzenlenebilecek bir
darbe girişimini kolaylaştırması.
Eski Sovyetler Birliği'nin birçok
kuruluşu bugün parçalanmış durumda.
Kirov'un da bu listeye girmesi
şaşırtıcı birolay değil. Vinogradov
parasızlıktan yakınıyor ve bunun
Kirov'un sonu olabileceğini
vurguluyor. Başdansçılara ödenebilen
paranın miktan ayda sadece 150 dolar
olduğunu belirterek, "Arük kimse
Rusya'da kalmak zorunda değil. Kirov
yıldızlannuı Batı'daki hep toplulukta
yeri hazır! Çaıiar ve komünistler
baleye karşı çok daha sevecendiler.
Şimdiki demokratlar ise baleye gerek
duymuyorlar'' diyor.
Vinogradov'un da söylediği gibi. en
büyük tehlike: bugün kimsenin
Rusya'da kalma zorunluluğu
olmaması. Dışanda ise Kirov
sanatçılannın prestiji büyük.
Dolayısıyla sanatçılann, daha iyi
Ekonomik
sorunu
asmakiçin
rurneye
çıkan Kirov
Balesi,
bugünlerde
KuğuGöuı,
Külkedisi ve
Rus
Mevsimleri'
niNew
Yorkta
sahnetiVor.
Gelecek
ayise
Londra'ya
gidecek.
şartlarda çalışmak için topluluktan
aynlmalan uzak bir ihtimal değil.
Parasızlığı yenmenin bir yöntemi
olarak Kirov'un 210 sanatçısı iki
gruba aynlmış durumda. Dönüşümlü
olarak, bir grup Rusya'da sahneye
çıkarken, öteki de dışanda tura
çıkıyor. Vinogradov. Kirov balesinin
geleceği hakkında umutlu değil.
"Rusya'nın yaşam standartlan
günden güne daba da kötüleşiyor.
Kirm Rusya'da hayatta kalabilir mi?
Bilmiyorum. Şu anda zaten yansı
Amerika'ya taşınmış durumda. Belki
herşeyi buraya getirmeuvim."
Bütün bu zorluklara rağmen Kirov
balesi başanlı. Bu sıralarda New
York'ta Kuğu Gölü, Külkedisi ve
Rus Mevsimleri gösterimde. Gelecek
ay ise Londra'da sahneye çıkacaklar.
Sıradaki büyük proje ise Romeo ve
Juliet.
saatten fazla çalışmıyorlar (ders ve
ısuıma çalışmalan hariç) ve ara
vermeden belli bir süreden daha uzun
prova yapılmıyor. IAA, sanatçılann i§
güvencelerini de sağlıyor ve işten
çıkanlma gerekçelerine belli bir
kısıtlama getiriyor. En gençleri 17
yaşında, en yaşh sanatçılan da
40'lannda olan ABT dansçılannın yaş
ortalaması 26-27. Prima sanatçılar
kadrosundan Marianna Tcherkassky
bu yıl ABT'de 25. senesini kutlamış.
Cynthia Gregory ve Cynthia Hanvey
de 25 yıl toplulukta kalmayı başarmış
sanatçılar arasındalar.
ABT sanatçılan yılhk kontratlannı
genellikle 36 haftalık çalışma süresi
üzerinden imzalıyorlar. Bu süre,
aldıklan ücretle orantılı olarak her yıl
değişebiliyor. Genellikle yılın 16-20
haftası boyunca temsiller
gerçekleştiriyorlar, diğer süre yalnızca
provalarla geçiyor. Yalnız, temsiller
başladığı tarihten ıtibaren çalışma
tempolan ınanılmaz bir yoğunluk
kazanıyor. Örneğin, New York'taki
Metropolitan Opera'da, sekiz hafta
boyunca haftada sekiz gösteriden
toplam 64 gösteri sergiliyorlar.
Tumeler daha yorucu olduğundan
haftadaki gösteri sayısı daha sonra
azalıyor; yılda ortalama 120-140 kez
sahneye çıkıyorlar. Bu yılki
repertuvarlan beş ayn programdan
oluşuyor. ABT'nin bütün tarihi
boyunca repertuvanna girmiş 400
dolaylannda eser var!
Yılhk bütçesi 18 milyon dolar
Artistik yönetmenin yanı sıra idari
yönetmen olan Garry Dunning,
sanatçılann ortalama yüzde 5'inin
çeşitli nedenlerle, (hamilelik, hastalık,
sakatlık) sahneye çıkamadıklannı
anlahyor. Bir fizyoterapist ve bir
ortopedist sürekli olarak sanatçılann
hizmetinde
New York'taki kendi çalışma
stüdyolanna ancak 1990 yılında, 50
yılhk topluluk olduklan zaman
kavuşmuşlar. Daha önce kirayla
tutulan salonlarda çalışılıyormuş. Şu
anda üçü büyük, üçü küçük 6 prova
salonu olan bir binalan var. Bale
dersleri veren çalıştıncı kadro üç
erkek, üç bayan altı kişi. Aynca iki
orkestra şefleri ve beş piyanistleri var.
ABT'nin yıllık bütçesi 18 milyon
dolar. Garry Dunning bu bütçenin
ancak yüzde 55'inin (10 milyon)
gelirlerden karşılanabildiğini, yüzde
45'inin de bağış ve yardımlarla
karşılandığını bildiriyor. On iki kişılik
bir yardım toplama komisyonu ve dört
kişilik bir basın-tanıtım bölümü bu
amaçla görev yapıyor. Yardım olarak
toplanan paranın yüzde 80'i bireysel
yardımlardan elde ediliyor. Bu
katkılann miktan 25 dolardan 1 milyon
dolara kadar değişebiliyor. Aynca,
vakıflar ve tüzel kişilikler de yardımda
bulunabiliyor. 8 milyon dolarlık
yardımın içinde Milli Sanata Destek
Vakfi 'nın katkısı yalnızca 250.000
dolar Bir de New York Şehri
Konseyi'nin (yerel yönetim) 200.000
dolarlık yardımı var. Devletin büyük
bir bale topluluğunu da, yalnız çalışan
bir heykeltıraşı da aynı kefeye koyarak
bütçesini bölüştürmesi yüzünden
aldıklan desteğin oran olarak küçük
kaldığını açıklıyorlar.
Amerikan Bale Tiyatrosu, bale
sanatının ülkeleri ve şehirleri için
gerekli olduğuna inanan varlıklı
insanlar sayesinde yaşıyor.
Bu yardımlann sanatsal özgürlüğü ne
derece kısıtladığını sorduğumuzda
Dunning kısaca şunlan söylüyor:
"Bale sanatında seyirci, yaratıcı kadro
ve yorumlay an dansçüar arasında çok
ilginç bir denge vardır. Biri diğerinden
asla bağımsız olamaz. Vldığımz
paranın karşıhğmı vermek
zorundasuuz. Dolayısıyla, yardımda
bulunanlar bazen hangi koreografin
görev alacağı konusunda etkileyici
olabiliyorlar, ama kısıtlay ıcı olduklannı
söyleyemem. Örneğin, bağış verenler
arasında yeni koreograflann yeni
eserierini desteklemek için bir
komisyon kunıidu, böylece mutlaka bu
niteüklere uyan bazı eserler sahnelemek
zonındayız. Bundan şikâyetçi olmak
için bir neden görmüyonım. Sanat,
üretbn sürdüğü müddetçe sanarür."
KeBy Ryan, ABD'de de zaman zaman
devletin içinde sanatın gerekli olup
olmadığı konusunda tartışmalar
çıktığını, sanatın ne olduğunun, nasıl
olması gerektiğinin uzun uzun
tartışıldığını anlatıyor.
Görünüşe göre, devlet tartışadursun,
bale sanatını yaşatmaya kararlı
Amerikan vatandaşlan oldukça ABT
varlığını sürdürecek ve bizler
Atina'dan gelip, CenevTe'deki Nervi
Festivali 'ne doğru uzaklaşan bu
topluluğun ardından iç çekip
düşüneceğiz...
Hep Prens Hamlet geliyor aklıma
AYŞEGÜLYÜKSEL
Kaç gündür garip bir ferahlık var içim-
de. Aziz Nesin adına duyduğum -onunla
paylaştığım- bir tuhaf sevinç... Bunalö-
cı koşullar altmda da olsa istedıği gibi
yaşadığı, çok yaşadığı, düşüncelerini öz-
gürce dile getirdiği, toplumunu etkile-
yebildiği, öngördüğü gibi ölüp, istediği
biçimde topraga kanştığı için. 'Ölûmlü
insan'ın doğa ve toplum karşısında ka-
zandığı parlak 'yengi'^
Aziz Nesin'in temel özelliği 'özd bir
insan' olması. Hep Prens Hamlet geliyor
aklıma. Dünya yazınının gelmiş geçmiş
en 'özd' kurmaca kişisi. Shakespeare'in
yapıtını ünlü 'öçalma' izleğinden ve kar-
maşık olaylar dizisinden anndınnca ara-
daki koşutluk iyice çıkıyor ortaya.
Hamlet de Nesin Usta gibi, zekâsı ka-
dar dili de keskin bir hümanisttir. Nasıl
da şaşar insanın hem öylesine 'yüce' hem
de öylesine 'aşağınk'özellilderle donatıl-
mış olmasına...
Nasıl da acımasızdır 'aptal'lar karşı-
sında... Üstün zekâsını 'sıradanlığın ko-
kuşmuşluğu'nu ortadan kaldırma adına
seferber etmiştir. Aynı zamanda Nesin
düzeyinde bir kara gülmece ustasıdır. Bu
özelliğiyle nasıl da başına dert olur 'ko-
kuşmuş' Danimarka krallığının... Oyun-
dakiierin en akıllısı olan 'kötü kral'ı bi-
le nasıl da zıvanadan çıkanr... Nasıl da
kurtulur kendisi için hazırlanmış 'tu-
zak'lardan...
Yaşamının son anında bile tek derdi in-
sanlann 'gerçekleri' öğrenmesidir. Ne-
sin'in karşısında olduğu gibi Hamlet'in
karşısında da 'ikiyüzlülük' iflas etmiştir.
Hamlet, feodal toplumda, egemen sı-
radanlığın kalıplannı kırmış bir 'bi-
rey'dir.
Aziz Nesin ise bireysel kimliğin, 'sö-
rü' kimliksizliğinin baskısı altmda ezil-
mesinin öngörüldüğü bir toplumda 'bi-
reysel düşüne özgürlüğü've 'birey' olma
hakkını toplumun çıkan adına savunma
görevini taşıdı, taşıyor. O da Hamlet gi-
bi, kimsenin başa çıkamadığı 'zekâ'sı ve
'espri'siyle yaman bir trajik oyuncu'_
Dahası, 'prens' olmasa da dünya ve top-
lum içindeki görevini değme devlet
adamlannı utandıracak düzeyde yerine
getirmiş yürekli bir insanlık savaşımcı-
sı.
Hamlet, ünlü 'mearatar'sahnesınde
Jûl Sezar, BüyükIskendergibi 'anh şan-
h' kişilerin bile ölünce zaman içinde
'kfl'e dönüşüp şarap fıçılanna tıkaç ol-
duğunu söyler. Bu yazgıyı Aziz Nesin
paylaşmayacak. Çocuklanyla, bizlerle,
bizden sonra gelecekJerle birlikte olacak
hep. 'Eldn' sözcüğünü severdi. Onu, var
oluşunu bütünleştirdiği yüzlerce yapı-
tıyla birlikte düşündüğümde, her yaz
mevsiminde toprağı yeniden ışığa bo-
ğan, göz alabildiğince uzanmış altm buğ-
day başaklan geliyor gözümün önüne.
Besbelli, Nesin Usta buğday başaklanna
dönüşecek...
YAZIODASI
SELİMİLERİ
Bîr Mektup ve Bir İki Anı
Cevdet Kudret'i Ankara'da tanımıştım. Bilgi Yayıne-
vi'nin editörü konumundaydı. Hanl hanl çalıştığı küçü-
cük bir odası vardı.
Bilgi Yayınevi o yıllar birbirinden güzel kitaplar yayım-
lamıştır. Biz cumhunyet çocuklan Sodom ve Gomore 'yi
ancak o yayınlar araşnda yeni harflerle okuyabildik.
Sodom ve Gomore ki, hem Yakup Kadri'nin klasiği,
hem mütareke Istanbulu'nun eşsiz yazınsal belgesi,
hem de bugünkü cehennemlik toplumsal-siyasal or-
tamımızın bir önsözüdür. Tuhaf, irkiltici bir roman. Ama
yıllar yılı gözden ırak kalmış...
Cevdet Kudret, ilk gençliğim boyunca elimden dü-
şünnediğim Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman an-
tolojisinin seçicısi, yazanydı. Bu antoloji, ilk iki cildiyle
genç kuşaklara, genç edebiyatseveriefe gerçekten çok
yaran dokunmuş bir çalışmaydı.
Üçüncü cildi sorduğumda, yıllann edebiyat adamı,
bugünün yazarlan, özellikle rornancılan konusunda ba-
zı kaygılan olduğunu, üçüncü cildi bir süre daha yayım-
lamak istemediğini söylemişti. Nitekim üçüncü cilt epey
sonra okura ulaştı. Arada birçok yeni hikâyeci, roman-
cı yetişmişti. Titiz Cevdet Kudret bu son ciltte biraz duy-
gusal davranmıştır gibime gelir.
Bununla birlikte Cevdet Kudret'in hakkı çok yenmiş
bir usta olduğunu hemen söylemek isterim.
Behçet Necatigil, onun şiir kitabı Birinci Perde'yi
çok severdi. Yrtikler arasına katıvermiş olduğumuz bu
şiir kitabı, Cevdet Kudret imzasının nasıl incelikler öz-
lediğini hâlâ söylüyor. "Nerde, hangişehirde olursa ol-
sun, /Etajerim, kitaplanm olsun"... Birinci Perde 1929
tarihi taşır. Yalnız şu iki dize, diyorum, kitap sevgisi için,
o tarihten sonra okul kitaplannda yer alabilseydi...
Cevdet Kudret imzalı kitaplar arasında üç roman:
SınrfArkadaşlan (1943), Havada Bulut Yok (1958), Ka-
nncayı Tanırsınız (1976) yan özyaşamöyküsel çizgide
birdönemlerçizelgesi niteliğindedir. Birinci Dünya Sa-
vaşı sonrası Istanbul, Ikinci Dünya Savaşı karanlığın-
da Anadolu bu eserlerde Türkiye'nin siyasal düzenine
yer yer trajik, yer yer trajikomik göndermelerle yükle-
nerek çıkagelmiştir.
Sonra elbette o unutulmaz, benzerleri artık herhal-
de hiçbir zaman hazırianamayacak Karagöz ve Orta-
oyunu kitaplan, o metin araştırması, o derleyicilik... Ni-
hayet bir de eleştirmen-denemeci Cevdet Kudret: Bir
Bakıma'üa (1977) yer alan Ziya Osman Saba yazısı-
nı ben, en küçük bir olanak kapısı aralayabilseydim,
eğitim çağındaki genç insana sunardım.
Yenilerde bir kitap yayımlandı: Cevdet Kudret'e Mek-
tuplar (Ümit Yayıncılık). Bu kitap için Cumhuriyet Ki-
tap'a aynca yazmak istiyorum. Orada Cevdet Kudret'e
gönderilmiş mektuplar derli. Yahya Kemal'den Attilâ
Mhan'a çok geniş bir yelpaze. Zamanlar, sorunlar, be-
ğeniler, özlemler akıp gidiyor. Okudukça yüreği yanı-
yor insanın.
182. ve 183. sayfalarda Sabahattin Eyuboğlu, Az-
ra Erhat'la biriikte, Aiskhylos 'tan Prometheus 'u çevir-
meye başladıklannı haber vermiş, o tek mektubunda
Azra Erhat bu çeviriye Prof. Rhode ile bir yıl çalışmış,
sonra olmuyor diye bırakmış. Burada Yunanca ve Al-
manca ışbirliği söz konusu. Çevin ikınci kez gündeme
gelince Fransızca çeviriler de gündeme geliyor. Azra
Erhat "Yunanca kelimelenn tek tek Türkçelerini ve ge-
nel anlamı" verecek; Sabahattin Eyuboğlu sil baştan
Türkçesjyle uğraşacak. Devam edelim mektuba:
"İlk cûmle üstündeki deneme bir saat kadar sürdü;
yine de, kocasını biraz aldatan ama yüzüne bakılırbir
kadın yaratamadım: 'Işte geldik bir uzak ucuna dün-
yanın; / Iskitler ülkesinin ıssız bir çölündeyiz...'
"Hem Aiskhylos'un havasına gireceksin, hem de
çağdaş insanca ve Türkçe konuşacaksın; üstelik her
sözünü bir oyuncunun ezberteyip sahnede, kendi sö-
züymüş gibi yadırgamadan ve yadırgatmadan söyle-
mekzorunda kalacağını hiç ama hiç aklından çıkarma-
yacaksın. Zor, ama zor olduğu kadar da tadına doyul-
maz bir iş bu."
Okurken de yüzüm kızardı, buraya alıntılarken de.
1966'da böyle çalışıyormuş Eyuboğlu, Erhat. Ikiliye bir
de Vedat Günyol'u eklemek gerekır. Hocam Günyol'un
büyük bir heyecanla Sabahattin Eyuboğlu'na, çeviri
çalışmalarına gittiğini kimbilir kaç kez gördüm. Onla-
nn ülkülerinden tılsım yayılırdı. Böylesi bir emeği taşı-
yanlar, sonra, 1971 darbesinde vatan aleyhinde faali-
yet göstermekle yargılandılar. Teşekkürümüz bu kadar
oldu.
Fakat düşünüyorum da yalnız askeri darbe mi suç-
lu? Sabahattin Eyuboğlu'nun çağdaş insanca ve Türk-
çe arayışını, bir sahne dili endisesini edebiyatçılar mı
çok değerlendirdi, tiyatrocular mı teşekkürle, gönül
borcuyla karşıladı? Bunlar Cevdet Kudret'e yazılmış bir
mektupta sönüp gidebilirdi. Cevdet Kudret neyse ki
saklamış.
Evet, düşünüyorum da, okurlar mı kapıştı Promet-
heus'u? Devlet adamlan, sivil politikacılar mı fark etti
Prometheus çevirisinin hangi birikimler, hangi emek-
lerle gerçekleştirildiğini?
Aziz Nesin'in
yazı makinesi
ÜSTÜN AKMEN
Aziz Nesin, sahibi olduğu
ilk yazı makınesıyle, yanı
benden sekiz yaş küçük ola-
nıyla tanışhrmıştı beni. Ya-
nımda 'MiIHyet'ten Yalvaç
Unü vardj. Çatalca'daydık.
Makine tam kırk dört yaşın-
daydı ve Aziz Nesin'in bun-
dan gayrı üç yazı makinesi
daha vardı.
Aziz Ağabey'ın anlattı-
ğından anladığıma göre eve
gelen ikinci yazı makinesi
gençliğine güvenip birinciye
kötûlük etmiş. Cçüncü daha
birgüzelmiş. ama kendinden
önceki hem birinci, hem de
ıkinci yazı makinelerine kıs-
kançlıktan etmediğini bırak-
mamış. AzizAğabey'indör-
düncü yazı makinesini de
gördüm, pek şırindı. Gelge-
lelım dördüncü beter çıkmış.
Kırk dört yülık ilk makıne-
nin dışında bir dedikodu üre-
timi, bir çekişmedir. bır bağ-
nazlık, tutarsızlık sarmasıdır
sarmış etrafi. Çekiştirme,
sevgisizlik. hoşgörii özürlü-
sü davranışlar evın diğer eş-
yalanna da hızla yayılmış.
Kırk dört yıllık ilk makine,
bir gün Aziz Ağabey'e:
"Kinden, intikam duygusun-
dan uzak bulunmam gerek-
tiğine; sevgi içinde birlik ol-
manın zomnluluğuna inanı-
yonım" deyrvermiş.
Aziz Ağabey: "Siz mald-
neler de insanlar gibi sadece
digerinc kötülfik olsuo diye
değil; ne bfleyim ya zesk ya
onur ya da benzer nedenler-
le mi kötüHik yapıyorsunuz
ne!" diye soracakniış kı, bi-
rinci makine konuşmasını
'usta' diverek sürdür-
müş:"Diğer üç arkadaşım-
dan öç aünayı hiç mi hiç ak-
lıma «eürmedim. En hoş gö-
rülebikcek öç türü olaraktü-
ze ve doğru yasa yohıyla ab-
nacak öcü benimsedun'' de-
mış ve eklemış: "Tüzeyegü-
venmezsem onlar benden bu
kerre iki kez üstün olacak-
Yazı makinelerinin yasa
koyucusu Aziz Ağabey, hep-
sini yargılamış. Yasalaragü-
venen, bilinçli olan; bütün
tutum. davranış ve eylemle-
rinde istemek yetisi güçlü
olan kırk dört yıllık yazı ma-
kinesi aklanmış. Diğerleri
Aziz Nesin tarafından daha
az kullanılmakla cezalandı-
nlmışlar.
O günden sonra 'AzizNe-
sin' imzalı o güzel öyküle-
rin, yazılann çoğu. yer yer
boyalan dökülmüş; tuşlann-
daki harf, rakam, noktalama
işaretleri okunmaz hale gel-
miş. şaryosundaki baskı si-
ündiri yeryeraşınmış bu ma-
kineden çıkmış. Amacına
ulaşmak için kişiliğinin bü-
tün güçlennden yararlanma-
sını bilen yaşh yazı makine-
sini, kendisinden otuz altı
yaş büyük ustası Aziz Ne-
sin'in, zaman zaman diğer
üç makineyle de arkadaşlık
etmesinin çok mutlu ettiğini
görmüştüm.
Aziz Ağabey'in yetiştir-
mesi dört makine, son gün-
lerde hep birlikte bir sevgi
kavşağında bulunmuşlardı.
Dün Çatalca'yı arayıp vakfin
müdürü albayla konuştum.
Kırkdört yıllık ilk makine,
her yerin aranmasına karşın
hiçbir yerde bulunamıyor-
muş. Yitmiş, gıtmiş...