Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI
12 DIZIYAZI
İşkencecipolis şefinin
önlenemezyükselişi
EMEKLİ POLİS NURHAN VARLI'NIN ANILARI
Yayına hazırlayan: Çefin Yiğenoğlu
Daha önce de belirttiğim gibi kızlara
genellikle tuz yedirirlerdi. Elbette dayak-
tan. falakadan kızlar da nasiplerini alı-
yoriardı. Manisalı bir öğretmen kızı ge-
tirdiler bir gece. Manisa 'ya yerieşmiş bir
göçmen ailenin kızı olan bu öğretmen,
Borçka'da görevliymiş. fCızı getirdikle-
rinde perişandı. Kız, sorguda dayaktan
bayılıyormuş. Bayılınca tepesinden aşa-
ğı bir kova suyu boca ediyoriarmış. Ken-
dine gelince tekrar dayak, falaka... Bir
jün de gündüz nöbetimdeyken durumu
iğır bir kız getırdiler. Öğrenebildiğimiz
kadanyla kızın daha önce geçirdiği tra-
fik kazasında kafatası catlamış. Zavallı
lız, sorgu sırasında başına yediği cop so-
tıucu kendinden geçmiş. Kızın gözûnün
akı karası birbirine kanşmış, uzaklara ba-
kıyordu. Kalkıp cezaevi müdürlüğü ya-
pan yüzbaşıya çıktım. Sorgudan çıkan
fczm sağhğının iyi olmadığını, nezaret-
janede başına bir şey gelmesinin bizi güç
^urumda bırakacağını söyledim.
! Yüzbaşı hemen müdahale etti. Doktor
»steğmenı çağınp kızı muayene ettirdi.
Doktor, kızın durumunun ciddi olduğu-
nu, hemen hastaneye kaldinlması gerek-
fiğini söyledi. Arkadaşlanmdan duyduk-
tanm doğnıysa çıldırmış.
Bir gece nöbetimde "sorgu büro-
; u"ndan. spor salonundan, yani işkence-
', aneden çağnldığımı söylediler. Sporsa-
'. onuna girdiğimde titrediğimi hatırhyo-
ı um. Gördüğüm o korkunç manzarayı
ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyo-
rum. Gözleri bağlı insaniar (kızlı erkek-
li), sulu zeminde gezdiriliyor, hoplayıp
zıplatılıyorlardı. Kimi ayağını çekemi-
yor, kimi kolunu tutamıyor, kimi başını
taşıyamıyordu. Gözleri bağlı olduklan
için de birbirleriyle çarpışıyorlar, duvar-
laratosluyorlardı. Yürekdayanırgıbi de-
ğildi. Içerde gördüğüm "bizimkiler''in
keyfi ise yerindeydi. Öyle aşın alkollüy-
düler ki anlatamam. Sorulannı kısaca ce-
vapladıktan sonra oradan kaçarcasına
uzaklaştığımı hatırlıyorum. Hayatımda
o geceki kadar insanlığımdan utandığı-
mı hatırlamıyorum...
İlk ceza Konya'da
Bu arada şarkta görev süreleri sona er-
mişti. Nurhan ve eşi Münir, başka bir ile
atanmak için dilekçe verirler. Tayinleri
yridınm hızıyla Konya'ya çıkar. Kısa sü-
rede atanmalannda ve ilişkilerinin kesil-
mesinde müdür beyin yûzierini görmek-
ten kiirtulmak istemesi kadar, Tahir Sez-
gin'in aleyhine ifade vermelerini önleme
düşüncesi de ağır basmaktadır. Çünkü o
sıralar müfettişler, Tahir Sezgin'in men-
şei belirsiz silahlara ruhsat ve Borçkah
kıza tecavüz olaylannı incelemek üzere
Artvin'e gelmişlerdir.
Artvin'den Konya'ya gelirken ilgili ki-
şilere gerekli "referanslar" verilmiş ol-
malı ki pek dostça karşılanmazlar. Oste-
lik kayınpederi Yahya Bey' in ölümü üze-
rine Ankara'ya Izin alarak gitmesine kar-
şın Nurhan, "Izinsiz işyerini terk et-
mek"ten üç yıl süreyle "terfi durdurma
cezası" alır. Bu "Hoşgeldin" cezasından
daha sonra aklanan Nurhan, polis olarak
çok başanlı çalışmalar yapar Konya'da.
Kayseri'ye atanmalarından hemen ön-
ce Konya'da düştüğü notlar arasında şu
anısı, Nurhan'ın unutamadıklan arasın-
da yer alıyor:
Bir akşam üzeri işim erken bitmişti.
Saat 17.00'ye geliyordu. Teknik Büro'ya
geçmıştim. Arkadaşlarla çay içip sohbet
ediyorduk. Teknik Büro'da o yıllarda pa-
saport alacaklann kayıtlanna bakılırdı.
Bizdenkıdemli, HalitAğabey dediğımiz
bir arkadaş Teknik Büro'da yetkiliydi.
Halit Ağabey ortalığı toplarken üstünde
kûrk manto, her yanı şakır şukur takılar-
la dolu, çok şıkbir hanım girdi içeri. Oda-
yı bir anda kesif bir parfüm kokusu sar-
dı. Halit Ağabey, sanınm. gelen "ha-
nım"ı pasaport çıkartacak sandı:
- Evraklannızı, nüfus cüzdanınızı ve-
rin, sizin işinizi de bitirelim, dedi. Biz de
Halit Ağabey gibi kürklü hanımı pasa-
port çıkartmak için gelmiş sanıyorduk.
Kadın, pembe yerine mavi renkJi bir nü-
fiıs cüzdanı uzatınca Halit Ağabey de biz
de şaşırdık.
- Pasaport çıkartmayacak mısınız, di-
ye sordu Halit Ağabey.
- Hayır, dedi kadın. Geneleve giriş ya-
pacağım. Bunun üzerine biz dikkat kesil-
miştik. Bu arada nüfiıs cüzdanını incele-
yen Halit Ağabey, bir çığlık attı:
- Ulan Zeynel, asker arkadaşım! dedi.
Ne zaman kadın oldun da geneleve giri-
yorsun?
- Zeynel değil, Zeynep, dedi kadın, kı-
ntarak...
Biz donup kalmıştık. Kadın sonra bi-
raz sertleşti:
ı - Ulan Halit, askerde az çekmedim
elinden. Burdarahatbı-
rak bari. Yap şu işimi
de gideyim. Sonraki
günlerde Konya Emni-
yet Teşkiları'ndaki po-
lislerin büyük bölümü-
nün Halit Ağabey'in
asker arkadaşı Zey-
nep'i görmek için ge-
neleve gittiğini duy-
dum.
Kayseri 'de bir yıl ka-
lırlar. Biryılın sonunda
Eskişehir'e sürülürler.
Sürülme nedeninın
başlangıcı sıradan bir
olaya dayanmaktadır.
Selamettin Saydam
admda bir şube müdü-
rü Nurhan'a sarkıntıhk eder. Nurhan da
danıştığı ve "ağabey" dediği kıdemli po-
lisin önerisi üzerine Selamettin Saydam'ı
Emniyet Müdürü Murtaza Ali Köklü'ye
şikâyet eder. Ancak müdür kayıtsız ka-
lır. Nurhan. bu kez Sıkıyönetim Komu-
tanlığı'nabaşvurur. Komutan, Saydam'ı
görevden alması için müdüre baskı ya-
par. Müdür direnince ortalık kanşır. Ko-
mutan olayı Ankara'ya iletir. Bunun üze-
rine Emniyet Müdürü Köklü merkeze,
Selamettin Saydam Kırklareli'ne atanır.
Bu arada haklı mı haksız mı olduğuna ba-
kılmaksızın Nurhan da Eskişehir'e gön-
derilir.
"Eskişehir'e benden önce ünüm var-
mışö. Kayseri'deki Selamettin Saydam 'm
adı 'işkenceci'ye çıkmış, bu yüzden hü-
küm giymiş Keraal Kurtul admda bir
başkomiser kuzeni vardL Kemal Kurtul
da bir süre Kayseri'de çalışmıştL Bu Ke-
mal Kurtui da bizden sonra Eskişehir'e
tavin edilmez mi?"
• 12 Eylürün ortalığı kasıp kavurduğu günlerde Kemal
Kurtul'un Kars'ta yaptığı işkenceler, gazetelerde,
kitaplarda yer alır. iki emniyet bekçisini de sakat
eden Kurtul'un göreviyle ilişkisinin kesilmesi,
yakalanıp cezaevine konulmasına ilişkin müzekkere,
Varlı'ya 2 Nisan 1986 günü öğleden sonra getirilir ve
27 Mart'ta alınmış gibi işlem yapması istenir.
• Kurtul, Varlı'nın üst katında oturmaktadır, ama
Eskişehir'de yokmuş gibi işlem yapılır. Amaç, zaman
kazandırıp emekliliğini doldurmasını sağlamaktır.
Dosya Istanbul'a gittikten sonra Kemal Kurtul ortaya
çıkar. Göreve başladıktan bir süre sonra da emniyet
amiri olur.
kaydı vardı. 'Madem amcanın oğludur.
senin de bu işlerle ilgin vardır' manDğrv-
la Onıç ve üç a> lık kansı, annesi ve baba-
sı 9 Ocak 1980 tarihinde Kars Emniyet
Müdürlüğü'ne getiriliyorlanü. 9 Ocak'ta
emniyete gedrilen Onıç, 2 Şubat'ta öJdü.
Canından koparılan oğlunun acısıy-
la hesap soruimasını istedi Bahar Ana.
'Nedir suçumuz' diye sorduğumuzda,
vur babam vıır, vur babam vur'la cevap
verdiler. Yûıe sorduk, 'Bey suçumuz ne-
dir, niçin bizleri yakıyorsunuz' dedik.
'Oğlunun tabancası var, onu getirin" de-
dikr.
"Oğlum insanlık dışı işkenceler gör-
dü, akli dengesini yitirdi ve öldü." Tu-
şalp'inkitabında Kemal Kurtul'un işken-
celerine tam on yedi sayfa aynlmıştı. Ke-
mal Kurtul'un H.K. adlı genç kıza yap-
tığı ışkence de tüyler ürpertici:
'•Kemal Kurtul'la birlikte çıktık bah-
çeye. Mantomu, hırkamı ve kazağımı çı-
karmamı söyledi. Dondurucu bir soğuk
tul Kars'ta görevdey-
ken bu insanlık dışı iş-
kencelerin yanı sıra
iki de emniyet bekçi-
sini sakat etmişti.
Oruç Korkmaz ola-
>indan ayn, bu olay-
dan ayn cezalara çarp-
tınlmıştı.
Kemal Kurtul 12
Eylül'ün en sert gün-
lerinde varlıklı bazı ai-
leleri tehdit edermiş.
Ailenin eğilimine gö-
re genç çocuğunun
"sağa" ya da "solcu"
olduğu için hakkinda
soruşturma açıldığını
bildirir, kendi belirle-
diği miktardaki pararun verilmesi haJin-
de kurtarabileceğini söylermiş. Bu olay-
lan örneklenyle anlattıktan sonra "Eğer
hapishaneye girersem (Onıç Korkmaz ci-
na>eti ya da bekçiler ola\ını kastederek)
bu paralar benim hapishane harçlığım
oiur. Girmez de kurtulursam otomobil
abrun" diye konuşurdu.
Pikenli tel
Kemal Kurtul'un Kayseri'de işkence
yöntemlerinden biri de Zincidere'de di-
kenli tellerin arasına insanlan sokmak-
mış. Yine kendisinden dinlemiştim:
Zincidere askeri bölgeydi. Sorgulaya-
cağı kişiyi bu kuş uçmaz, kervan geçmez
yere götürüp çınlçıplak soyduktan sonra
dikenli telin arasından geçmesini emre-
dermiş. Tabii o soğukta dikenlerin bat-
masına dayanamazmış insanlar ve Ke-
mal Kurtul'un istediği doğrultuda ifade
verirlermiş. Dikenli tel işkencesini an-
Ot.r,.y <(.*!!
terfi!
ssstst
ILlk
Işkeııcecipolissörevde
kençeci
OT^MiırırKft-m^
GÜNÜN YAZİSI
TehükeHzihniyet
V J « a K ( a» an
} tarimdr bw «an» •ynUı. f«kxi ba wre mmn
r # w e ı npttv. «fcıı»« n » h^nuıchı T^tukkuıdıkuvı /
Kemal Kurtul Eskişehir'e gelir Nur-
han'lann üzerindeki daireyi kiralar. "O
zaman bana ne deyip geçmiştim ama, ya-
ıulmışım. Adam Selamettin Saydam 'dan
dolayı bize diş biliyormuş meğer."
Nurhan, Kemal Kurtul'u şöyle tanıtı-
yor:
Işkencecl bir polis seft
12 Eylül'ün ortalığı kasıp ka\oırduğu
günlerde Kemal Kurtul'un Kars'ta yap-
tıklan unutulur gibi değil. Sonraki yıllar-
da Kars'ta yaptıklanndan dolayı yargıla-
nıp hüküm giyen Kemal Kurtul'un iş-
kenceleri gazetelerde kitaplarda sayfa
sayfa dile getirilmişti. Gazeteci yazar Er-
bfl Tuşalp'in -Bin Belge Bin Tanık" adlı
eserinde bakın Kemal Kurtul'un işkence-
lerinasıl anlatılıyor "Kars'ta işkence de-
niünce. Bahar ana ve oğhı Onıç Korkmaz
gelirdi akla. Oruç işçi, anası ırgath. Ata-
lay Korkmaz, Oruç'un amcasının oğluy-
du. Bir çatışmada yaralanmıştı. Poliste
vardı. Söylediklerini yapom. Beni bir ara-
cın tamponuna bileğimden kelepceleyip
gjtti. Uzun bir süre sonra yanıma geİdL
'Konuşmayacak mısın'diye sordu. Ke-
lepçevi çözdü. Saçlanmdan tutup sürük-
leyerek garaj gibi bir yere götürdfi. Men-
genenin arasına elimi soktu ve kolu çevi-
ripsıkışOrdı. Bayılmışım. Ayıldığımda to-
katiandığmıı anımsrv orum. Halk sektörü
ye köykent projelerini anlatrnamı istedL
İstiklal Vlarşını sö> kmemi de. Söyledik-
lerini \apûktan sonra veniden mengene-
nin yanına götürdü. Bu kez mengencnin
arasına burnumu soktu ve kolu çevirip sı-
kıştınü. Bayılmışım.''
Gözaltmdayken H.lC'nin sorgulaması-
na daha sonra Demirel'in koruma polis-
liğini yapacak olan dönemin Kars Emni-
yet Müdürü Salih Ilık da katılırdı. Salih
İhk. "Bak Kızun" diyormuş, "Sen Kars
Emniyet Müdürü tarafindan dövülme şe-
refine ulaştın."
Kemal Kurtul'un Salih Ilık sayesinde
az bir ceza aldığını duydum. Kemal Kur-
lattıktan sonra "Erkeklerse konuşmasm-
lar" demişti.
Kemal Kurtul'un iki bekçiyi sakat bı-
rakmasıyla ilgili davada verilen on üç ay
yirmi günlük mahkûmiyet karan, Yargı-
tay'dan onaylanarak gelmişti. Hiç unut-
mam, Kemal Kurtul'un göreviyle ilişki-
sinin kesilmesi, yakalanarak cezaevine
konulmasına ilişkin müzekkere, 27 Mart
1986'da gelmişti. Bir hatfa sonra, 2 Ni-
san 1986 günü öğleden sonra bana getir-
diler. 27 Mart'ta almışım gibi işlem yap-
mamı istediler. O zaman Personel Müdü-
rü Hamjt Kutlay idi. Kalkıp Müdür Bey'e
çıktım, Kemal Kurtul hakkında kanuni
takibat olduğunu, ilerde bizim de başımı-
zın ağnyabileceğini belirttim. Bunun
üzerine müdürün de bilgisi dahilinde tu-
tanak düzenleyerek aldık evrakj.
Ancak Emniyet Müdürü Ahmet Kurt,
buna 28 Mart'tan öncesine ait bir tarihle
izın verdi. Kemal Kurtul aslen Ordu, Fat-
salı'ydı. Ama izin dilekçesinde "İstan-
bul'da hasta olan annesini tedavi ettirebil-
mek için" yıllık iznini istemişti. Dilek-
çesinde beîirttiği adres de kendisinin
devre arkadaşı Eminönü Emniyet Ami-
ri'nin eviydi. Adam bizim evin üstünde
oturuyor, ama sanki Eskişehir'de yokmuş
gibi işlem yapılıyor. Dosya, beş ay orda,
altı ay burda sallanacak, adama emekli-
liğini doldurtacaklar. Amaç buydu. Dos-
ya tstanbul'a gittikten sonra Kemal Kur-
tul çıktı ortaya. Göreve başladıktan bir
süre sonra da emniyet amiri oldu. Ashn-
da emniyet amirliği daha önceden gel-
mişti, ama atama, terfi ve yer değiştir-
meyle ilgili işlemleri düzenleyen yönet-
melikte bulunan "Terfi etnrilecek perso-
nelin hakkında adli ve idari işlem yapıl-
maması ve ceza almamış ohnası gerekir''
maddesi nedenıyle teblıgat vapılamamış-
tı. Bu "tezgâh" daha sonra Mahkûm ko-
misere terfî" başlığıyla başına yansıdı.
Kemal Kurtul emniyet amiri olur olmaz
asayiş şubesi müdür yardımcılıf ına yük-
seltıldi. Yeni elde ettiği güçle iyice per-
vasızlaştı.
Kemal Kurtul kanca>T Münir'e takar.
İlk fırsatta da saf dışı bırakır. Kurtul, bir
soruşturma sırasında ucuzbirtavşan kür-
künü zimmetine geçirdiği savıyla Münir
ve arkadaşlan hakkında işlem yapılıp
açığa alınmalannı sağlar. Bunun üzerine
Varh ailesiyle Kemal Kurtul arasında ta-
nım yenndeyse bir " meydan savaşı" baş-
lar. Kurtul "kürk soruşturması" sırasın-
da sanığa kötü davranmaktan ceza alır.
Erzurum Sıkıyönetim Komutanlığı hak-
kında tutuklama karan çıkardığı emniyet
müdürünün arandığı sırada terfî ettirildi-
ğini öğrenir ve işlem yapar. Bu arada ba-
sın da devrededir elbet.
O sıralar Yıldınm Akbulut lçişleri Ba-
kanı, Saffet Ankan Bedük de Emniyet
Genel Müdürüdür. Bir yandan Kurtul
hakkında işlem yapıhrken Nurhan da
"başına bilgi stzdrnna" suçundan "mes-
lekten ihraç" edilır. Böylece Nurhan ve
Münir açığa alınmış, meslekten atılmış
olurlar. Her ikisi de yargıya başvururlar.
Önce Münir'in davası sonuçlanır. Münir
aklanıp mesleğe dönünce Sıvas'a sürü-
lür. Nurhan bundan sonrasmı şöyle anla-
tıyor:
işkencecinin sonu
Ekip şoförü Kerim Görgün'ün şikâye-
ti ve Hürriyet Gazetesi'nin haben üzeri-
ne Kemal Kurtul on beş günlük bir rapor
alarak memleketi olan Ordu'ya gidiyor.
Gıtmeden önce dönemin Emniyet Mü-
dürlüğü görevli doktoru fsmail Ulusoy'u
gece makamına çagırtıyor. Sanınm yine
eski tarihle on beş günlük (diskopati teş-
hisiyle) rapor alarak Eskişehir'den ayn-
lıp Ordu'ya gidiyor. Rapor bitiyor, dokuz
gün de süre geçiyor. Tam devamsızlıktan
müstafı sayılması gerekırken Ordu Dev-
let Hastanesi'nde apandisitten yatıyor.
tşte o anda yakalanarak cezaevine konu-
luyor. Cezaevine girdiğinde iki bekçiyi
sakatlamak (efrada sui muamele) suçun-
dan mahkûm olduğu ve Yargıtay'ın da
onayladığı on üç ay yirmi günlük ceza-
sını çekiyor sadece.
Bu arada, Oruç Korkmaz ve öbür iş-
kence da\alanndan aldığı mahkûmiyet
kararlan çok güçlü, - bildırildığine göre
aralannda bakanlann da bulunduğu - ba-
zı kişilerin devreyegirmesiyle bozuluyor.
Yeniden açılan davada daha önce sekiz
yıl olarak verilen mahkûmiyet karan dört
yıla indiriliyor.
Bu mahkûmiyet kesinleşmeden önce
on üç ay yirmı günlük cezasını yatıp çı-
kan Kemal Kurtul, Sapanca Emniyet
Amirliği'ne tayin edildi. Bu tayin üzeri-
ne Sapanca ayağa kalktı. Yerel gazeteler
Kemal Kurtul'un Sapanca'ya atandığı
haberini manşetten verirken. "Vatandaş-
lann Idmliksiz gezmemelerini, kimliksiz
yakalanmaları durumunda bile işkence
görebitecekleri" yolunda uyanda bulun-
muşlar.
Oğrendiğim kadanyla Kemal Kurtul
yıllarca süren davalann sonucunda dört
yıllık cezasını çekmek için cezaevine gi-
rene kadar emekliye aynlmayı başarmış-
ti.
Kemal Kurtul, on üç ay yirmi günlük
cezası bitip Sapanca'ya atanmasından
hemen önce, ben de meslekten ihraç edil-
dikten sonra Eskişehir Idare Mahkeme-
si'nde açtığım davayı kazanmıştım.
"Müdüre hakaret" nedeniyle verilen yir-
mi dört ay terfi durdurulması cezası da o
arada çıkan disiplin afFı kapsamına gır-
mişti. Mesleğe tekrar dönüşüm gazete-
lerde haber olarak yayımlandı. Tekrar
mesleğe girmem, intibakımın yapılıp eşı-
min yanına, Sıvas'a tayin edilmem gere-
kiyordu. Ancak benim işim Kemal Kur-
tul'unki kadar kolay olmuyordu.
Yarın: Bitmeyen soruşturma
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL
eski sigortalılarız ve en büyük haksızlık bizlere yapıldı
SORU: BizJer. 1982yüıveöncesindeSos}-alSigortalarKurumu'ndan
emekli olmuş en eski sigortalılarız \e en bü>ük haksızlık bizlere yapü-
di. Sigorta>ı bizler kurduk. Bizler büyüttük. Sigortanın mal\arlıklan
bizim 195Ö'li yıllarda ödemeye başladığımız primlerle oluştu. Şimdi-
lerde, bir kenara itildik. 1987'de Süper Emeklilik Yasası ile getirUen
'alt emeklilik'. 'orta emeklilik'. 'süper emeklilik", 'üst emeklilik' gibi
eşitlik. hakkaniyet ölçülerine stğmayan ayncalıklarla mağdur edildik.
Bizler. 1982'de emekli olduğumuzda, 1. dereceden başlayıp 12. derece-
de biten tek tip gösterge tablosu vanh. O yıllarda 5.000 gün prim öde-
yen de % 70'ten, 15.000 gün ödeven de % 70'ten emekli oluyordu.
1986'dan sonra 5.000 gün prim ödeyenlere % 60 üzerinden aylık bağ-
lanma^a başlandı. 5.000 günden sonra her 240 gün için % 1 'er artn-
nm getirildi. Eski gösterge tablosunun yanına bir de 'üst gösterge tab-
losu' kardeş geldL Kardeş geldL ama ne kardeş. Bizler eski tablodan
etnekli olanlar. bir kenara itildik. Eski tablova göre % 70 aylık bağla-
ma oranı ile en az emekli aybğı4 milyon 690 bin Bra sosyal yardım zam-
mı ile birlikte 5 mirvon 664 bin liradır. Emekli olduğumuz viUarda, he-
pinıiz normal emeklilerdik. Gün gelecek bir yasa çıkacak ve emeküle-
ri üst sınıf, alt sınıf, orta sınıf, süper sınıf diyerek sınıflara ayıracakla-
nnı düşünemezdik. Süper emekli olma hakkı getiren bu yasa, sadece
1. derece 9. kademeden emekli olanlara uygulandL Oysa ki yainızca 4
puan eksiği ile 1. derece 8. kademeden 1.400 yerine 1J96 göstergeden
emekli olanlara ve onun alündaki kademelerde yer alanlara hiçbir
hak tanınmadı. 4 puan farkla süper emekli olma hakkmı kaybeden-
ler, 4 milyon 840 bin lira, 4 puan farkı>la ipi göğüsleyip süper emekli
olanlar 9 milyon liraya yakin (8 milyon 880 bin lira) avlık ahyor. Dü-
nün ve bugünün emeklilerinin ödedikleri primkr eşittir. Ama aldıkla-
n emekli avhklan arasında bir uçurum oluşmuştur. Emekli avlığı kuy-
ruklannda. emekliler birbiıierinin maaşlanna bakıp ha> ıflanmakta-
dır. Buna çözüm beklemek, biz sigortayi yoktan var eden eski sigorta-
ülaruı hakkı değildir de kûnin hakkıdır?
(Y.K.)
Kamuoyunda Süper Emeklilik Yasası olarak bilinen 3395 sayılı ya-
sa ile Sosyal Sigortalar Kurumu'nun maaş dengeleri altüst edilmiş-
tir. Aynı koşullarda prim ödemiş sigorta emeklileri gruplara aynlmış-
tır. Prim ödeme gün sayılan ve prime esas ücret yönünden birbirine
eşit sigortalılara çok farklı aylıklar ödenmektedir. Bu gruplaşmada
1982 ve daha öncesi yıllarda emekli olup süper emekli olma hakkını
kullanmayan ya da kullanamayanlar, en alt sınıfı oluşturmaktadır.
Oysa ki SSK'nin malvarlıklan bu eski sigortalılar ve bunlann dürüst
işverenlerinin gününde ve eksiksiz ödediklçn primlerle gerçekleşmiş-
tir. Sigortayı yoktan var eden bu eski emekliler, bugün göz ardı edil-
miş, bir kenara itilmişrir. SSK'nin bugün içinde bulunduğu zor du-
rumdan tek sorumlu olmayanlar, primlerini gününde, eksiksiz ve ger-
çek ücretlerinden ödemiş sigortalılarla bunlann işverenleridir. Bun-
lar sigortayı yoktan var etmişlerdir. Bugün yoksulluk içinde yaşam
savaşı vermektedir. SSK'nin gerçek sahipleri olan bu eski emeklile-
re, gecikmiş haklannı vennek, devletin temel görevlerindendir.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Aziz Nesin'in Son İki Günü...
Aziz Nesin, Çeşme'ye gitmeden önce, Istanbol'daki
evinde, bir bolük arkadaş konuşuyorduk. Oralp Basım,
Güralp Basım, Yıldız Sertel, savunman Hilmi Durudo-
ğan da vardı. Aziz Nesın ile Ayben Kop, akşam yeme-
ğini yemişler, sofradan kalkmışlardı.
Gerçekte, Aziz Nesin, Foça'dan Bodrum'a geçecekti.
Arkadaşlar önerilerde bulunuyorlar:
- Air-condition'ı, soğutması olmayan otelterde kalma-
masını öğütlüyorlardı. Aziz Nesın:
- Kalmam zaten, diyordu, bakın sorun, otelde soğut-
ma yoksa gitmem! (Sonradan Bodrum'un ıptal edildiğini
öğrendim.)
Çeşme'den Necip Yanmaz adında bir okur aradı.
Aziz Nesin'in son günlen ile ilgili bilgi yereceğinı söytedi.
Aziz Nesin, Çeşme'ye, Kardiya Oteli'ne gelince Necip
Yanmaz'dan, Cumhuriyet Gazetesinı ıstemış. Necip
Yanmaz, şöyle anlatıyordu:
- O gün ımza gününe gıdecektık, öğleden sonra 3-4
dolayian. Neyse, eve gittım Cumhuriyet'i arayıp buldum.
Sizin "Aziz Nesin'in Çağnsı" yazınız vardı. Aldı, yazıyı
okuyacaktı. Yorgundu, okuyamadı. "Neyse dönünce
okurum" dedi, ekledi: "Galiba bu yazıyı hiç okuyama-
yacağım."
- Hadı yav!
- Yani, çok uğraştı; çünkü daha önce de denemişti.
Sonra odaya gönderttı, öylesine gitti. Sonra da akşam
olanı biliyorsunuz. Yazıyı okuyamadı!
- Allah Allah! Peki, bu Kulüp Kardiya'da air-condition
var değil mı?
- Yok!
- O da onu rahatsız etti tabii.
- Evet, bizim o kadar rahatsız otduğundan haberimiz
yoktu. Kendisi de hiç umursamıyordu. Getdiler buraya...
- Siz ne ış yapıyorsunuz?
- Ben burada acente sorumlusuyum. Fransız turistleri
organıze eden acente, "Paşa Tur" buraya turist getiri-
yor, ben de onlaıia ilgilenıyorvm. Aziz Nesin'in gelişinde
de ben yardımcı oldum.
- Evet, geldiler... diyordunuz...
- Geldi akşam, ertesı gün denize gırdi, hatta geldiği
akşam bir şişe rakı içtiler biriıkte...
- Ayben (Kop) Hanım'la?
- Evet, yanı ben anlam veremedim, böyle...
- Bir şişe dediniz, küçük şişe mı?
- Büyük şişe aldılar, ama ne kadar içtiler bilmiyonjm.
- Keyiflendı de belki!
- Keyiflendı! Denize nazır oturdular. O akşam tas ke-
babı, salata, meyve yedi. Hatta, ben ıçkiyi Ulan düşün-
mediğimden teraslanna güzel yemek servısi yaptırdım.
Aziz Bey, bana "Necip, rakı var mı?" dedi. Ben bir şa-
şırdım. Tabii o da şaşırdığımı görünce "Merak etme,
ben içerim!" dedi. "İyi hocam!" dedim, hatta eşıne bak-
tım, o anda o da "olur" işareti yapınca "Peki hocam!"
dedim, rakıyı getırttim. Güzeldı o akşam, ama bence asıl
onu yoran denız oldu. Çok denize girdi. Sıcak altında
sabah girdi, öğleden sonra girdi; sürekli denize giriyor-
du. yani asıl bence, onu yoran o oldu. Rakıyı içmekten
filan pek de etkilendiğinı sanmıyorum. Çünkü, zaten alı-
şıktı hemalde, ama denize çok gırdi. Sonra, odasından
lobiye kadar yürüdük, akşamüstû 4.30 civan; 200 metre
yüriıdûk, imza gününe gidecek, yanm saat oturup din-
lendi, çok yonılmuştu. Pek de keyfı yoktu aslında; yazı-
nızs da o zaman istettı. Aziz Bey'e, "Istersenız hocam,
geç saatte çıkalırn!" dedim, Hanımefendi "İyi olur" de-
di. Ama, Aziz Bey itiraz etti; "Hayır, şimdi okuyucular
gelmıştir, beklerler beni, bekletemem!" Onun üzerine
gittik? Buradan Alaçab'ya gittik birlikte. Bizim otelimiz,
Alaçap'ya 15 km... Ayben Hanım, "Nasıl, sıcak mı ora-
sı" diye sordu... Orası, ağaçlann altı serin biryerdı. Ora-
da oturdu, ımzalamaya başladı. Ben de ariodaşımın sa-
tışlan artsın diye altmış tane kıtap aldım. Aziz Nesin,
"Yorgunum, yann imzalarım!" dedi.
- Imzalayamadı!
- Imzalayamadı tabii. Ahmet Piriştina gelip onu aldı,
giderken çok rahattı. Beş saate yakın otele dönmediler.
Yani, Istanbul'da olsaydı, bu şekılde olmazdı. Biz kendi-
siyle, son iki gün yan yana iki-üç saat geçirdik. Şimdi
birçok şey aklıma gelmiyor ama...
- Imza sırasında Sadun Aren ile Munise Aren de
gelmişter...
- Ben gotürdüm, yanm saat sonra aynldım, bilmiyo-
rum.
- Kalabalık mıydı okurlar?
- Kalabalıktı çok, "Hocam, dedim, arzu ettiğiniz za-
man çağırın beni", 'Tamam, dedi, Ahmet (Piriştina) ge-
lecek, gerek yok, akşam geliriz". Harfa ilk gün rakı iste-
yince, "Hocam, dedim, bu akşam sizi baş başa bıraka-
lım, yann Çeşme'ye gidelim, birlikte rakı içelim! Balık yi-
yelım", "Tamam, memnun olurum!" dedi, "Arkadaşım
Ahmet davet etmış oraya gitmek zorundayım, kusura
bakmayın!" dedi. Birçoklanndan Aziz Nesin'in kaprisli
olduğunu duymuştum ben, ama kesınlikle öyle, en ufak
bir şeyle karşılaşmadım. Mesela, geldiğınde birçok ko-
nuda Ayben Hanım, özellikle onu korumak için, bazı
şeyleri beğenmezken, o, "Her şey çok güzel, teşekkür
ederiz" diyor, defalarca teşekkür ediyordu.
- Evet ama, aır-condition yok otelde!
- O kadar sıcak yoktu, 30 derece fılandı. Bir hafta ön-
ce kırk dereceydi. Onun kalabileceği tek otel vardı, Al-
tınyunus! Akşam kendisine vantilatör filan verdik, ama
bu klimanın yerinı tutamaz. Denize girip güneş altında
kalması çok etkiledi onu. Çeşme'ye gelirken de "Ben
deniz kıyısında bir otel istıyorum, denize gireceğim"cte-
miş... (Necip Yanmaz'a teşekkür ettim. Konuşmamız bu-
rada bitti.)
Nesin Vakfı, Aziz Nesin'in vasiyetine uyarak, yakılma-
sını istediği mektuplann yakılmasını kararlaştrdı. önce-
ki akşam da uzun tartışmalar sonucunda yaktı. Yönetim
kurulu üyeterinden Oralp Basım, toplantıyı terk etti. Yö-
netim kurulu üyeleri şöyle: Şinasi Acar(Başkan), Fırat
Aykut, Gülten Dayıoğlu, Ali Nesin, Arman Onaran
(savunman), Nüzhet Ak (Mımar, sayn olduğundan katı-
lamadı). Toplantıya, üye olmayan Ahmet Nesin de ka-
tıldı.
Yakılacak olanları, neden Aziz Nesın yakmamıştı da
vakrf yönetimine bırakmıştı? Mektupiar saklansa olmaz
mıydı?
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/Otyadaekinyı-
ğrnı. 2/Binicilikte 1
atın bayağı yürü- „
yüşüne verilen *-
ad... Kırgızis- 3
tan'ınparabinmi.
3/ Kekemelik. 4/
Bir nota... Çiçek-
leri hekimlikte
kullanılan ve kökü 6
kavrularak yenen
bır bıtki. 5/ Ye-
min... Bir nota...
Kakun da denilen
kürk hayvanı. 6/
1 2 3 4 5 6 7 8
Bir organımız... Yara ya da
çıban nedeniyle vücutta olu-
şan şişkinlik. 7/ Konya'nın
bir ilçesi. 8/ UM Cemal Er-
kin'in, oda müzigi için beste-
lenmiş bir yapıtı... Küçük ço-
cuklan korkutmak için uydu-
rulmuş yaratık. 9/ Gevenden
çıkanlan ve kitre adı da ven-
len bir tür zamk.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Palmıye cinsınden bır ağaç
ve bu ağacın çıtlembık büyüklüğünde tatlı yemişı. 2/ Eski
Yunan mımarlığında müzik ve tiyatro göstenlerinin sunul-
duğu yapı... Dar, uzun ve hafif bir yanş kayıgı. 3/ Tatlı bir
çörek... Çok ıstekli. 4/ ABD'nin bir eyaleti... Göze takılan
bir tür mercek. 5/ Borulan döndürmeden eklemeyı sağlayan
bağlantı parçası... Lıste başı olmuş hafif müzik parçası. 6/
Yazınsal. 7/Sanatöğrencısi... Pulculuktahatalı basılmış pul-
lar için kullanılan sözcük. 8/ Japon lirik dramı... "Gelse o
şuh meclise — ü tegafül eylese" (Şarkı)... Seryum elemen-
tinin sımgesı. 9/ Bir soru eki... Mantar katmanı çok geliş-
miş bır tür meşe.