05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 1995 SALI 12 DIZIYAZI Türkiye sürekli gündemdeKomisyona ve divana yapılan başvu- ruiar. yakınmacılann adlanyla anılmak- ta. bır de dosya numarası verilmektedir. Türkiye 'den gönderilen dilekçeler 500'ü aş.mıştır. Nicelik açısından bu sayı fazla ÖTiemli değildir. Bizce ûzennde durul- ması gereken asıl konu, Türkıye'deki in- san hakian ihlallerinin ağırlığı ve sürek- Iiliğidir. Böyle bir yoğunluk, başka hiç- bir Avrupa ülkesinde görülmemektedir. Türkiye'ye yönelik yakınmalarda artış Avrupa Konseyi, komisyonun ve diva- nın çalışmalannı Avrupa kamuoyuna du- yurmak amacıyla dönemsel bültenler ya- yımlamaktadır. Bu bültenlerin önceki yıllardaki sayılannda. başvuru dosyalan henüz yeterince oluşmadığından. Türki- ye'den çok söz edilmiyordu. 1994 vılının ikincı yansından sonraki yayımlarda ise Türkiye'ye yönelik yakınmalar baş sıra- larda yer almakta, sayfalan doldurmak- tadır. Komisyon. başvurunun kabul edilirli- ğine karar vermeden önce, ilgili hüküme- tin sa\ unmasını almakta. taraflarla en az iki kez yazışma yaparak birbirlerinin gö- rüşlerini yanıtlamalanna olanak vermek- te, gerekli bulduğu durumlarda dunışma açarak olaylann sözel yargılama aşama- sındatartışılmasını sağlamaktadır. Geniş lcapsamlı, çok yönlü ve özenli bir incele- meden sonra dilekçenin kabul edilirliği- ne karar verilmektedır. Yargılamanın sonrakı aşamalannda, komisyonun ka- bul edilebilirlik karanndan dönerek gö- riişünü değiştırdiğine ılişkin çok az örnek bulunmaktadır. Komisyonun son altı aylık çalışmala- nnın yer aldığı bültenlerden derlediği- miz aşağıdaki kesitler, ülkemiz gerçek- leriyle birlikte Türkiye'nin dışandan na- sıl göründüğünü ortaya koyacaktır. Kabul edilen başvurular Avrupa Insan Hakian Komisyonu'nun Türkiye'ye yönelik sözleşme ihlalleri ne- deniyle kabul edilirlik karan verdiği baş- vurulardan bazılan şöyle: YAGIZ, 19092/91 Polis tarafından gözaltına alındığı sü- re boyunca. sözleşmenin 3. maddesine aykın olarak işkence gördüğü saptanmış- tır. H.C. 18683/91 Türk Hava Kuvvetleri 'nde teğmen ola- rak görev yaparken köktendinci lslami etkinliklere katılması nedeniyle gözaltı- na alınıp disiplin cezası uygulanan, tu- tukluluğu sırasinda işkence ve kötü dav- ranışlara maruz kaldığını ileri süren ya- kınmacırun başvurusu, sözleşmenin 3., 5. ve 6. maddelerine aykınlıklar nedeniyle kabul edilmiştir. M.D.veE.D. 20869/92 Başvurulardan birincisi. gözaltında iş- kence yapılmasıyla, ikincisı henüz yar- gıç önüne çıkanlmayan sanığın gözlem altında bulunduğu sırada avukatıyla ve ziyaretçileriyle görüştürülmemesiyle il- gilidir. Komisyon, sözleşmenin 2., 3. ve 8. maddelerine aykın bulduğu uygula- malar nedeniyle her iki başvurucunun yakjnmâlannı kabul etmiştir. Hüse>in Akduvar vediğerteri 21893/93 Başvuru. Güneydoğu Anadolu'daki bir köy baskınıyla ilgilidir. Yakınmacılar, köylerinin askerlerce boşaltıldıktan son- ra. evlerinin, bannaklannın yakılıp yı- kıldığını. zarara uğratıldıklannı ileri sür- müşlerdi. Komisyon bu dosyayı, benzer yakınmalan içeren Zülfü Akkum (21894/93) ve Zeki Aksoy (21987/93) dosyalanyla birlikte değerlendirdi. Böy- lece sayılan ona ulaşan yakınmacılann komisyon önündeki savunmanlıklannı, Prof. Kevin Boyle, Francoise Hampson ile Diyarbakır Barosu'ndan avukat Se- dat Aslantaş ve Mahmut Yıklız üstlendi- ler. Komisyon, 19Ekim 1994 günlü duruş- mada taraflann görüşlerini aldıktan son- ra, konuyu sözleşmenin 3., 5., 6., 8., 13., 14. ve 18. maddeleri çerçevesinde değer- lendinnek üzere başvuruyu kabul etmiş- tir. Eve düsen bomba Ramazan Çagırge 21895/93 Yakınmacı, 6 Kasım 1992 akşarnı Ciz- re'deki evine düşen bir bombanın patla- ması sonucunda ailesinden birçok kışinin öldüğünü, kurtulanlann da ağır yaralar aldıklannı ileri sürmüştür. Yakınmacı, evine düşen, ölüm ve yaralanmalara ne- den olan bombanın, Türk hükümet kuv- vetlerince. kente yönelik ateşli saldın sı- rasında göndenldiğini bildirmiştir. Komisyon, bu başvuruyu da 19 Ekim 1994 günlü dunışmada değerlendirdi. Çagırge nin avukathğuu, Akduvar dava- sındaki savunmanlarüstlenmişti. TC hü- kümeti, her iki duruşmada, 12 savunman ve görevii tarafından temsil edildi. Hükümet, yakınmacınm iç hukuk yol- lannı denemeden komisyona başvurma- sının usulsüzlüğüne değinerek dilekçe- nin reddedilmesini istedi. Olayın özüne ilişkin savunmada, kente ve bu arada ya- kınmacınm evine ateş açanlann PKJC'li- ler olduğu belirtilerek bu eylemden hü- kümetin sorumlu tutulamayacağı vurgu- landı. Komisyon, sözleşmenin 2., 3., 6., 13. ve 14. maddeleri ile 1 numaralı protoko- lün 1. maddesi kapsamında değerlendir- diği başvuruyu kabul etmiştir. Hüseyin ve Devrim Berktay, 22493/93 Devrim'in iki polis memuru tarafın- dan oturduklan apartmanın 4. katının balkonundan aşağıya atılması. bu olay üzerine babası Hüseyin'in yaralanan kı- zını hastaneye götürmesinin polislerce engellenmesi konulannı kapsayan baş- vuru, sözleşmenin 2., 3., 5 maddeleri ile 1 numaralı protokolün 1. maddesi çerçe- vesinde değerlendirilmek üzere kabul edilmiştir. INSAN HAKLARI VE TÜRKİYE GÜNEY DİNÇ • Avrupa insan Hakları Komisyonu'na Türkiye'den gönderilen dilekçeler 500'ü aşmıştır. Nicelik açısından bu sayı fazla önemli değildir. Üzerinde durulması gereken asıl konu, Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin ağırlığı ve sürekliliğidir. Böyle bir yoğunluk, başka hiçbir Avrupa ülkesinde görülmemektedir. • AİHK tarafından TC hükümetinden savunma istenen dosyalar arasında, gözaltında kaybolanlar, polis karakollarında ölenler, işkence görenler, yargısız infazlar, öldürülen gazeteciler, düşünce suçları, TCK 312. madde ile TMY'nin 8. maddesine göre cezalandırılanlar önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa İnsan Hakian Komısyonu tarafından belirli aralıklarla yayımlanan bültenlerde, özellikle 1994 yılının ikinci yansından itibaren Tür- kiye'ye yönelik yakınmalar baş stralarda yer almaya ve sayfalan doldurmaya başladı. N.A. 22947/93 ve 2294*93 Eğitim kolundaki sendikanm üyesi olan bay anın, bir disiplin uygulaması ko- nusunda gazetelere önemsiz bir demeç vermesi üzerine tutuklanarak işkence görmesi, bu arada kocasının vurularak ölümcül yaralar alması, sözleşmenin 2., 3., 6., 10., 13., 14. maddelenne ve 1 nu- maralı protokolün 1. maddesine aykın bulunarak başvuru, komisyonca kabul edilmiştir. Şükran Aydın 23178/94 Jandarma karakolunda gözaltında bu- lunduğu sırada işkence gördüğünü ve te- cavüze uğradığını ileri süren yakınmacı- nm başvurusu kabul edilmiştir. (Sözleş- me 3., 6. ve 13. md) H.C. 18673/91 Hava Kuvvetleri'nde subay olan ya- kınmacınm, köktendinci görüş ve etkin- likleri nedeniyle gözaltına alınıp sorgu- landıktan sonra ordudan ihraç edılmesi. sözleşmenin 5., 6., 9. ve 13. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmiş, başvuru kabul edilmiştir Cengiz Çıraklar, 19601/92 Yasallığı benımsenmeyen öğrenci ey- lemlerine katıldığı gerekçesiyle DGM Savcılığı tarafından özgürlüğünden yok- sun bırakıldığı savlannı içeren başvuru kabul edilmiştir. (Sözleşme 5'1. md). C.K. 22492/93 Bir gazetecinin, devletin gizli ajanla- nnca öldürüldüğü ileri sürülmüştür. Söz- leşmenin 2., 3., 6., 10., 13. ve 14. mad- delerini ilgilendiren başvuru, komisyon- ca kabul edilmiştir. Savunma istenen dosyalar Kabul edilirlik karanndan önce, ilgili hükümetlerden başvuru konusunda sa- vunma ıstendiğini belirtmiştik. Bu aşa- madaki dosyalar da komisyon bültenle- rinde yer almaktadır. TC hükümetinden savunma istenen dosyalar arasında. as- kerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybolanlar, polis karakollannda ölenler. poliste işkence görenler, yargısız infazlar. öldürülen gazeteciler. yakılan köyler. yıkılan evler, düşünce suçlan, TCK 312. madde ile TMK'nin 8. mad- desine göre cezalandınlanlar önemli bir yer tutmaktadır. Bir süre sonra, bunlarda komisyonca incelenip karara bağlana- caklar. Türkiye böylesine kaba insan hakJan ihlalleriyle yoğrulurken yurtdışındaki Türkler de hak arama savaşımlannı sür- dürmekten geri durmadılar. Batı Trakyah Müslüman azınlığın se- çilmiş temsilcisi olan Yunan Parlamen- tosu üyesi Dr. Sadık Ahmet'ın ertelenme- yen birceza ile 18 ay hapse mahkûm edil- mesi. bu karann temyiz mahkemesınce de onanması AİHK'ye bıreysel başvuru konusu yapıldı (18877/91). Dr. Sadık Ahmet. seçim bıldirgesinde, "Batı Trakya'da >aşayan Müslüman Yu- nan vatandaşlan için, 'Türkler' ve 'Müs- lüman Türkler' deyimlerini kuUanmış, bu davranışı ile Batı trakya'daki Ortodoks ve Müslüman Yunan vatandaşlan ara- sındaki uvumu, toplumsai banşı boz- mak"tan suçlu bulunmuştu. Dr. Sadık Ahmet. "Kişinin kendi etnik kimliğini \ urgulamasuun, onun en doğal hakkı oMuğunu"savunuyordu. Komisyonun 1 Temmuz 1994 günlü duruşmasında, Sadık Ahmet'in savun- manlığını Ankara Barosuavukatlanndan Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu üstlenmişti. Komisyon. sözleşmenin 10. maddesinin çiğnendiği görüşüyle Sadık Ahmet'in başvurusunun kabul edilmesine karar verdi. Yarın: Mahkemedeki dosyalar Bd gözüpek aycbn: More ve Bruno Ingilız devlet adamı ve hümanıst Tho- masMore (1478- 1535), Rönesans düşü- nürlerinin birçoğu gibi, eski inançlarla yeni ve ilericı bir anlayışı bağdaştıran di- nı bütün bir Katoliktir; aynı zamanda Erasmus'un ateşli bir yandaşıdır. Burjuva bır aileden gelen Thomas Mo- re, öğrenımini Oxford'da yaptı. Hukukçu idi. Siyaset bilimi konusunda kitaplar yazdı. O dönem siyasal yapısındakı bozuk- luklan, ardı ardma gelen krallann despot- ça yönetimini sert bir dille eleştirmekten çekinmedi. More. adalet ve insan haklannın ege- men olduğu bir toplum düzenine olan öz- lemı, "Ütopya" (dünyada hıç bulunmayan bir yer) kitabında dile getırdi. Roman bı- çiminde yazılmıştı bu yapıt. Kitaba giriş, diyalogla başlar. Burada More. yalnız rastlantısal kötülükleri de- ğil. Fransa'yı örnek alarak monarşı reji- mınin kusurlannı da açıklar. Toplumsai örgütlenmenin bozukluğu- na değinerek başkalannın emeği ve alın- teriyle beslenen büyük soylulann bollu- ğunu açığa vurur. Parasal konulardan yet- kiyle söz ederek toprak mülkiyetinin çe- lişkilerini çözümler. O dönemdeki dev let- leri inceleyen More, dev leti, egemen güç- lerin çıkarlannın sınıfsal bir yansıması olarak tanımlar. Ütopya'nın örnek toplumu Thomas More, aynntılanna kadar be- lirlediği bir toplum yapısı tasarlıyor. Herkes, herkes için çalışır Otopya'da. Kimse kişisel mal edinemez, tanm ve za- naatlar iyi örgütlendiğı için tüm bireyle- rin gereksinmeleri bol bol karşılanır. Her- kes, düşünsel isteklenni özgürce duyura- caktır. Sıkı bir disiplin vardır bu eşitlikçı top- lumda. Çalışma saatlen belirlenmiştir. Yemekler belirli zamanlarda topluca ye- nilır. Her yurttaş buna rahatça uyar. Ütopya halkı banşseverdır: ama baskı- cılıkla. despotlukla savaşmaktan da geri kalmaz. Thomas More, Ütopya'da yaşadığı dö- nemın yönetimini en sert çızgılerle eleş- tirdiği halde, bu nedenden ötürü başı der- de girmiş değildi. More'un felaketine yol açan. siyasal yaşamı sırasındaki davra- nışlan oldu. Kral VII. Henri'yi parlamentoda eleş- tirdiği için devletteki görevinden atıldı. TARİHTE DÜŞÜNCE "SUÇLULARI" CEMGIL Bir süre kenara çekildi. VTII. Henrl kral olunca More'u şansöl- yeliğe atadı. Devlette yüksek bir konum- du bu. Ama sözünü sakınmayan More, kralın kansını boşamaolayındaki hukuk- sal yanhşlıklan sert bir dille eleştirdi. Bu da onun sonu oldu. Kralın buyruğu ile Londra Kulesi'nde kafası kesildi. 57 ya- şındaydı. Ciardano Bruno ttalyan düşünür Giardano Bruno (Na- polı 1548 - Roma 1600) bir soylunun oğ- luydu. 17 yaşında Dominiken tarikatının Napoli'deki manastınna girdi. Ama çağ- daş fılozoflann ve ilk çağ Yunan düşünür- • More, adalet ve insan haklarının egemen olduğu bir toplumu dile getirdiği 'Utopya'da yaşadığı dönemin yönetimini sert biçimde eleştirdi. Ancak More'un başı bundan ötürü derde girmedi, onu felakete götüren, siyasal yaşamındaki gözüpek eleştirileri oldu. • Bruno doğru bildiği düşüncelerini, gözünü kırpmadan söylemekten çekinmezdi. Yaşadığı dönem törelerini ve görüşlerini olduğu kadar, kilisenin dogmalarını da büyük bir cesaretle eleştirmişti. Onun bu tutumu gericilerin şimşeklerini üstüne çekecekti elbet. Kralı III. Henri'ye armağan etti yapıtını. Kral da onu Sorbonne'da ders vermekle görevlendirerek ödüllendirdi. Bir süre sonra bu üniversitedeki Aris- totelesçi profesörleri, girdiği tartışmada alaycı bir dille eleştirmekten geri kalma- dı. Buyüzden bannamadı Pans'te de. AJ- manya'nuı yolunu tuttu. Buradaki Lut- herciler kendisini dostça karşıladılar Gel gelelim, burada da Calvincilerle başı der- de girdi, yine çatmıştı onlann kuru tutu- culuğuna. Bu kez, bir çağnya uyarak Ve- nedık'e gıtti. Bruno'ya göre gök sınırsız e\Tendir, iki sonsuz olmayacağına göre evren ve Tan- n aynı şeydır. (Panteizm) Tann, evrenin yarahcısı değil. kendisidin yaratılan bir şey yoktur. Olmakta olan bir şey vardır. Yaratan yerine doğayı, yaratılan yerine de oluş ilkesini koymamız zorunludur. Kopernik" in buluşlanna büj-ük bir say- gı gösteren Bruno, ondaki eksikleri bir- kaç noktada ortaya koydu. Her türlü dogmacılığa karşı, akılcı ve diyalektik bır anlayışı savunan Bruno'ya hem Katolıkler, hem de Protestanlar sal- dınyorlardı. Herder ve Hegel, onu çağdaş. eleştirel düşünüşün öncülerinden bin olarak say- gıyla anarlar. Bütün yaşamı boyunca düşünce özgür- lüğünü savundu. Onun bu tutumu gerici güçlerin şim- şeklerini üstüne çekecekti elbet. Nitekim, Venedik 'te bir tuzağa düşürü- lerek Roma engizisyonuna teslim edildi. Engizisyoncular, onu zindanda en ağır ışkencelere uğrattılar: Ömrünce savun- duğu düşüncelerini geri almasını önerdi- ler; o bunu elınin tersiyle geri çevirdi. Zındıklıkla suçlanarak Roma'nın bir meydanında diri diri yakıldı. 52 yaşın- daydı. lerinin yapıtlannı okumaktan geri kalma- dı. Heraklites ve Demokretes'in etkisi vardı düşünüşünde. Ateşli ve gözüpek bir yaratılışta olan Bruno. düşüncelerini açığa vurmaktan çekınmemişti. Bunu saptayan Kilıse Yüksek Kurulu, Roma'da yargılanmasına karar verdi, din- den sapmakla suçlanıyordu. Başına gele- ceği hisseden Bruno, soluğu CenevTe'de aldı. Ne var ki burada da dikiş tutturama- dı: Katoliklerden kaçmıştı ama Calvincı- lerin tutumlarıyla bağdaşamadı ve bu yüzden de bannamadı Isviçre'de. Bundan sonra Avrupa kentleri arasın- da bir göç serüveni başlıyordu Bruno için. Önce Toulouse'a, sonra da Pans'e gitti. Burada ilk kıtabını yazdı (1582), Fransa Yarın: Calile ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Dil Bilinci (3) Arapça, Yercllleşmeyi (Laikleşmeyi) Güçleştiriyor... Prof. Cem Eroğul un, dilde özleşme ile ilgili araştır- masını neden mi böyle yayımlıyonjm? Türkçenin düş- manlarınm kafasına dank etsin diye. Bunlar, sevgilt okurlar, anadıllerine düşmandırlar. YaArapçı, ya Acem- ci ya da bir başka dilin tutsağıdırlar. Yabancı dili bilirler de kendi anadillerini geliştirmeyi usJanna getirmezler. Cem Eroğul, bir çeşit "mutlu azınlık" olan böyleleri için şöyle diyor çalışmasında: "Bunlar, kendi anadillerinin eksikliklerini, öğrendik- leri yabancı dillehe tamamlama; anadillerinin sonucu olan bulanıklıklan, belirsizlikleri aydınlığa kavuşturma olanağını buluriar. Büyük çoğunluk ise bu olanaktan yoksundur. Büyük çoğunluk için insanlaşmanın engin- lığine açılan tek pencere kendi anadilleridir. Bu ço- ğunlukların anadillerini geliştirmemek, onlan insanlaş- manın görece daha aşağı bir düzeyine hapsetmek de- mektir. Türkiye 'de yabancı dil bilen bir bölüm aydının göre- mediğı gerçek budur. Kendileri insanlık çevrenlerini (ufuklarını) genişletmiş olduklanndan, bu eksıkliğin bü- yük çoğunluk için ne denli yakıcı olduğunu göreme- mektediher. Büyük çoğunluğa bir yabancı dili kendi anadili gibi öğretemeyeceğimize göre, tek çıkaryol bu anadilı olabildiğince geliştirmektir. Dil denen varlığın doğası gereği de geliştirme ister istemez özleştirme- den geçer. Böyle olunca özleştirme, insanlık kervanı- na daha etken bir biçimde katılma, kısacası uygarlaş- ma davası ile özdeş bir anlam taşır." Prof. Cem Eroğul, dilin "birinsan hakian sorunu" ol- duğunu belirttiği bölümde de görüşlerini şöyle açıklı- yor: "Dilin uygarlıkla bu içsel bağı kavranınca, dilde öz- leşmenin demokratikleşme, yercilleşme (laikleşme), özetle insan haklannı geliştirme ülküsüyle ilişkisi hemen görülebılir. Siyasetçinin 'transformasyon, vizyon, re- sesyon, reaksiyon, komünikasyon, devalüasyon' gibi sözcüklerie konuştuğu bir Türk (!) toplumunda, yurt- taş neyi anlayacak ki siyasete katılma hakkını kullana- bilsin? Böyle bir ortamda, siyasete katılmanın en dü- şük basamağı olan 'siyasal gelişmelerden haberli ol- ma' hakkı bile gerçekleşemez. Okumuşlarne olup bit- tiğinı iyi kötü anlariar; büyük yığınlar ise buianık birta- kım algılarla yetinmek zorunda kalırlar. Fazıl Hüsnü Dağlarca n/n dupduru anlatımıyla: 'An dil anlaşma eşfUiği demektir'. (Cumhuriyet, 29 Eylül 1985, siyaset eki, s. 12) Anlaşma eşitliği olmayan yerde demokrasi- nin gelıştirilebileceğini sanmak, boş bir düştür." Cem Eroğul, "Dil, yercilleşme ülküsüyle de doğru- dan doğruya bağlantılıdır" dedikten sonra, şu açıkla- maları yapıyor: "Avrupa'da yeniçağı başlatan rönesans ile reform atılımlannın temel taşlanndan biri, kutsal kitaplann ana- dillere çevrilmesidir. Insanlarneye inanacaklanna ken- dileri karar verecekJerse, bunun ilk koşulu inanacakla- nnı anlamalandır. Onun içindirki Türkiye'de din dilinin uzun yüzyıllar boyunca Arapça olarak kalması, yercil- leşmeyi (laikleşmeyi) çok güçleştirmiştir. Aynı güçlük bugün de sürmektedir. Bu bakımdan, 1950 yılında Arapça ezana dönme, dil değişikliğı kisvesi altında, gerçekte yercillik karşıtı bir devrim (hareket) olmuştur. Oysa açıktır ki dil engeli nedeniyle yakanların (duala- nn) bile anlaşılmadığı bir tapınmada, yercillik biryana, dinsel inanç özgüriüğü bile kof bir kalıp olarak kalır." Prof. Cem Eroğul, çalışmasında, öz dil kullanımının, Fransızlann üsteleyerek belırrtikleri gibi, tüketici hakla- nnın korunması yönünden de çok önemli olduğunu be- lirtiyor. Şöyle diyor Profesör Cem Eroğul: "Evrensel pazan ülkü edinmiş günümüz dünyasın- da, tüketicinin korunması artık önde gelen insan hak- lanndan biridir. Çarşıdzn aldığı bir dayanıklı tüketim malının kılavuzunu okuyan yurttaş, baştan sona ya- bancı sözcüklerie bezenmiş 'açıklamalar'/a karşılaşır- sa, tüketici olarak hakkını nasıl koruyabilir? Edindiği malın kullanımını, bakımını doğru dürüst anlayama- mışsa, kendisine zorunlu olarak verilen güvence (ga- ranti) belgesinin ne değeri kalır? Şurası açıktır ki aldı- ğını verdiğini aypntısıyla tanıma olanağından yoksun bı- rakılmış bir kişi, pazann egemen olduğu bir dünyada ikinci sınıfyurttaş olmaya yazgılıdır." Cem Eroğul'a göre öz Türkçe, sağlık hakkı ile de doğrudan ilgili. Ömeğin, "Eczaneden aldığı ilacın 'pros- pektüs'ü (!) tamamen anlaşılmaz çorba bir dille yazıl- mış yurttaşın sağlık hakkı saldın altında değil midir? Saynya (hastaya) rahatsızlığını anlama olanağını tanımamak, sağlık hakkı bir yana, insana saygı ile bile bağdaşmaz. Bizde ise durum, ne yazık ki böyledir" diyor Eroğul, şöyle sürdürüyor. "Bunun da nedeni, sağlıkbilim (tıp) alanında geçer- li olan dil bilinçsizliğidir. Diyelim mide sancısından yakınan bir saynya şu türden bir belge verilmesi, biz- de olağandır: 'Ozofagus, Cardia, Fundus normaldi. Tanı: Corpus ve antrum mukozası hiperemikti. Bulbus ve Duodenum ikinci krtası normaldi. Tanı: Corpus ve Antrumda Gastritis'. Böyle Türkçe olur mu? Bunu okuyan bir sayn, yutaktan mideye sindirim yolunun ve onikiparmakbağırsağının sağlıklı olduğunu, buna kar- şılık mıde ağzı ile midedeki sümükdokuda yangı oluş- tuğunu anlayabilir mi? Dikkat edilsin: Burada sorun, okumuşluk düzeyinin düşüklüğü değil, dilin yaban- cılığıdır. Türkçeden başka dil bilmeyen biri, istendiği denli okumuş olsun, yine de bu yabancı sözcükleri an- layamaz..." BULMACA SEDAT YAŞAYAN 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Zatülcenp. 2/ Köpek... Eğreti, ödünç. 3/ "Had- deden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana / Mey süzülmüş şîşeden 1 al olmuş sana" (Nedim)... Bir 6 gösterme sıfatı. j 4/ Utanma duy- gusu... Kıraya verilerek gelir getiren mülk. 5/ Şöhret... Sakat, hasta, kötü- rüm. 6/ Dudak... Bütün canlı hücreler tarafından kullanılan kımyasal bir enerjinin kısa yazılışı. II Yürüyen merdiven. 8/ Bır nota... Türk resim sanatın- da önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfın okunuşu... Oylumlu. 9/ 0ç kişiyle oynanan bir kâğıt oyunu... Bır görevin yürü- tülebilmesi için merkez olarak seçilen yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Genelge. II Iskambilde koz... Baba soyu. 3/ Derviş se- lamı... Berkelyum elementinin sımgesi. 4/ Bir geminin alabildiği yük miktan... Süreyya Durn'nun bir filmi. 5/Karakter... Birinin ardından gelip onun yerine geçen kimse. 6/ Bir senedı cıro eden kimse. 7/ "Beyaz bir doğuyor fıstıldann arkasından / Kalbinin vuruşundan an- lıyorum" (Orhan Veli)... "Şecaat arz ederken merd-i sirkatin söyler" (Koca Ragip Paşa). 8/ Bitki... Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set. 9/ Yenilenın elenmesi teme- line dayanan spor turnuvalannda kademe karşılığı olarak kullanılan sözcük... Yunan mitolojisinde gökkuşağı tann- çası ve tannlann habercısi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle