Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 1995 SALI
12 DIZIYAZI
Türkiye sürekli gündemdeKomisyona ve divana yapılan başvu-
ruiar. yakınmacılann adlanyla anılmak-
ta. bır de dosya numarası verilmektedir.
Türkiye 'den gönderilen dilekçeler 500'ü
aş.mıştır. Nicelik açısından bu sayı fazla
ÖTiemli değildir. Bizce ûzennde durul-
ması gereken asıl konu, Türkıye'deki in-
san hakian ihlallerinin ağırlığı ve sürek-
Iiliğidir. Böyle bir yoğunluk, başka hiç-
bir Avrupa ülkesinde görülmemektedir.
Türkiye'ye yönelik
yakınmalarda artış
Avrupa Konseyi, komisyonun ve diva-
nın çalışmalannı Avrupa kamuoyuna du-
yurmak amacıyla dönemsel bültenler ya-
yımlamaktadır. Bu bültenlerin önceki
yıllardaki sayılannda. başvuru dosyalan
henüz yeterince oluşmadığından. Türki-
ye'den çok söz edilmiyordu. 1994 vılının
ikincı yansından sonraki yayımlarda ise
Türkiye'ye yönelik yakınmalar baş sıra-
larda yer almakta, sayfalan doldurmak-
tadır.
Komisyon. başvurunun kabul edilirli-
ğine karar vermeden önce, ilgili hüküme-
tin sa\ unmasını almakta. taraflarla en az
iki kez yazışma yaparak birbirlerinin gö-
rüşlerini yanıtlamalanna olanak vermek-
te, gerekli bulduğu durumlarda dunışma
açarak olaylann sözel yargılama aşama-
sındatartışılmasını sağlamaktadır. Geniş
lcapsamlı, çok yönlü ve özenli bir incele-
meden sonra dilekçenin kabul edilirliği-
ne karar verilmektedır. Yargılamanın
sonrakı aşamalannda, komisyonun ka-
bul edilebilirlik karanndan dönerek gö-
riişünü değiştırdiğine ılişkin çok az örnek
bulunmaktadır.
Komisyonun son altı aylık çalışmala-
nnın yer aldığı bültenlerden derlediği-
miz aşağıdaki kesitler, ülkemiz gerçek-
leriyle birlikte Türkiye'nin dışandan na-
sıl göründüğünü ortaya koyacaktır.
Kabul edilen
başvurular
Avrupa Insan Hakian Komisyonu'nun
Türkiye'ye yönelik sözleşme ihlalleri ne-
deniyle kabul edilirlik karan verdiği baş-
vurulardan bazılan şöyle:
YAGIZ, 19092/91
Polis tarafından gözaltına alındığı sü-
re boyunca. sözleşmenin 3. maddesine
aykın olarak işkence gördüğü saptanmış-
tır.
H.C. 18683/91
Türk Hava Kuvvetleri 'nde teğmen ola-
rak görev yaparken köktendinci lslami
etkinliklere katılması nedeniyle gözaltı-
na alınıp disiplin cezası uygulanan, tu-
tukluluğu sırasinda işkence ve kötü dav-
ranışlara maruz kaldığını ileri süren ya-
kınmacırun başvurusu, sözleşmenin 3., 5.
ve 6. maddelerine aykınlıklar nedeniyle
kabul edilmiştir.
M.D.veE.D. 20869/92
Başvurulardan birincisi. gözaltında iş-
kence yapılmasıyla, ikincisı henüz yar-
gıç önüne çıkanlmayan sanığın gözlem
altında bulunduğu sırada avukatıyla ve
ziyaretçileriyle görüştürülmemesiyle il-
gilidir. Komisyon, sözleşmenin 2., 3. ve
8. maddelerine aykın bulduğu uygula-
malar nedeniyle her iki başvurucunun
yakjnmâlannı kabul etmiştir.
Hüse>in Akduvar vediğerteri 21893/93
Başvuru. Güneydoğu Anadolu'daki bir
köy baskınıyla ilgilidir. Yakınmacılar,
köylerinin askerlerce boşaltıldıktan son-
ra. evlerinin, bannaklannın yakılıp yı-
kıldığını. zarara uğratıldıklannı ileri sür-
müşlerdi. Komisyon bu dosyayı, benzer
yakınmalan içeren Zülfü Akkum
(21894/93) ve Zeki Aksoy (21987/93)
dosyalanyla birlikte değerlendirdi. Böy-
lece sayılan ona ulaşan yakınmacılann
komisyon önündeki savunmanlıklannı,
Prof. Kevin Boyle, Francoise Hampson
ile Diyarbakır Barosu'ndan avukat Se-
dat Aslantaş ve Mahmut Yıklız üstlendi-
ler.
Komisyon, 19Ekim 1994 günlü duruş-
mada taraflann görüşlerini aldıktan son-
ra, konuyu sözleşmenin 3., 5., 6., 8., 13.,
14. ve 18. maddeleri çerçevesinde değer-
lendinnek üzere başvuruyu kabul etmiş-
tir.
Eve düsen bomba
Ramazan Çagırge 21895/93
Yakınmacı, 6 Kasım 1992 akşarnı Ciz-
re'deki evine düşen bir bombanın patla-
ması sonucunda ailesinden birçok kışinin
öldüğünü, kurtulanlann da ağır yaralar
aldıklannı ileri sürmüştür. Yakınmacı,
evine düşen, ölüm ve yaralanmalara ne-
den olan bombanın, Türk hükümet kuv-
vetlerince. kente yönelik ateşli saldın sı-
rasında göndenldiğini bildirmiştir.
Komisyon, bu başvuruyu da 19 Ekim
1994 günlü dunışmada değerlendirdi.
Çagırge nin avukathğuu, Akduvar dava-
sındaki savunmanlarüstlenmişti. TC hü-
kümeti, her iki duruşmada, 12 savunman
ve görevii tarafından temsil edildi.
Hükümet, yakınmacınm iç hukuk yol-
lannı denemeden komisyona başvurma-
sının usulsüzlüğüne değinerek dilekçe-
nin reddedilmesini istedi. Olayın özüne
ilişkin savunmada, kente ve bu arada ya-
kınmacınm evine ateş açanlann PKJC'li-
ler olduğu belirtilerek bu eylemden hü-
kümetin sorumlu tutulamayacağı vurgu-
landı.
Komisyon, sözleşmenin 2., 3., 6., 13.
ve 14. maddeleri ile 1 numaralı protoko-
lün 1. maddesi kapsamında değerlendir-
diği başvuruyu kabul etmiştir.
Hüseyin ve Devrim Berktay, 22493/93
Devrim'in iki polis memuru tarafın-
dan oturduklan apartmanın 4. katının
balkonundan aşağıya atılması. bu olay
üzerine babası Hüseyin'in yaralanan kı-
zını hastaneye götürmesinin polislerce
engellenmesi konulannı kapsayan baş-
vuru, sözleşmenin 2., 3., 5 maddeleri ile
1 numaralı protokolün 1. maddesi çerçe-
vesinde değerlendirilmek üzere kabul
edilmiştir.
INSAN HAKLARI
VE TÜRKİYE
GÜNEY DİNÇ
• Avrupa insan Hakları Komisyonu'na Türkiye'den gönderilen
dilekçeler 500'ü aşmıştır. Nicelik açısından bu sayı fazla önemli
değildir. Üzerinde durulması gereken asıl konu, Türkiye'deki
insan hakları ihlallerinin ağırlığı ve sürekliliğidir. Böyle bir
yoğunluk, başka hiçbir Avrupa ülkesinde görülmemektedir.
• AİHK tarafından TC hükümetinden savunma istenen dosyalar
arasında, gözaltında kaybolanlar, polis karakollarında ölenler,
işkence görenler, yargısız infazlar, öldürülen gazeteciler,
düşünce suçları, TCK 312. madde ile TMY'nin 8. maddesine
göre cezalandırılanlar önemli bir yer tutmaktadır.
Avrupa İnsan Hakian Komısyonu tarafından belirli aralıklarla yayımlanan bültenlerde, özellikle 1994 yılının ikinci yansından itibaren Tür-
kiye'ye yönelik yakınmalar baş stralarda yer almaya ve sayfalan doldurmaya başladı.
N.A. 22947/93 ve 2294*93
Eğitim kolundaki sendikanm üyesi
olan bay anın, bir disiplin uygulaması ko-
nusunda gazetelere önemsiz bir demeç
vermesi üzerine tutuklanarak işkence
görmesi, bu arada kocasının vurularak
ölümcül yaralar alması, sözleşmenin 2.,
3., 6., 10., 13., 14. maddelenne ve 1 nu-
maralı protokolün 1. maddesine aykın
bulunarak başvuru, komisyonca kabul
edilmiştir.
Şükran Aydın 23178/94
Jandarma karakolunda gözaltında bu-
lunduğu sırada işkence gördüğünü ve te-
cavüze uğradığını ileri süren yakınmacı-
nm başvurusu kabul edilmiştir. (Sözleş-
me 3., 6. ve 13. md)
H.C. 18673/91
Hava Kuvvetleri'nde subay olan ya-
kınmacınm, köktendinci görüş ve etkin-
likleri nedeniyle gözaltına alınıp sorgu-
landıktan sonra ordudan ihraç edılmesi.
sözleşmenin 5., 6., 9. ve 13. maddeleri
çerçevesinde değerlendirilmiş, başvuru
kabul edilmiştir
Cengiz Çıraklar, 19601/92
Yasallığı benımsenmeyen öğrenci ey-
lemlerine katıldığı gerekçesiyle DGM
Savcılığı tarafından özgürlüğünden yok-
sun bırakıldığı savlannı içeren başvuru
kabul edilmiştir. (Sözleşme 5'1. md).
C.K. 22492/93
Bir gazetecinin, devletin gizli ajanla-
nnca öldürüldüğü ileri sürülmüştür. Söz-
leşmenin 2., 3., 6., 10., 13. ve 14. mad-
delerini ilgilendiren başvuru, komisyon-
ca kabul edilmiştir.
Savunma istenen
dosyalar
Kabul edilirlik karanndan önce, ilgili
hükümetlerden başvuru konusunda sa-
vunma ıstendiğini belirtmiştik. Bu aşa-
madaki dosyalar da komisyon bültenle-
rinde yer almaktadır. TC hükümetinden
savunma istenen dosyalar arasında. as-
kerler tarafından gözaltına alındıktan
sonra kaybolanlar, polis karakollannda
ölenler. poliste işkence görenler, yargısız
infazlar. öldürülen gazeteciler. yakılan
köyler. yıkılan evler, düşünce suçlan,
TCK 312. madde ile TMK'nin 8. mad-
desine göre cezalandınlanlar önemli bir
yer tutmaktadır. Bir süre sonra, bunlarda
komisyonca incelenip karara bağlana-
caklar.
Türkiye böylesine kaba insan hakJan
ihlalleriyle yoğrulurken yurtdışındaki
Türkler de hak arama savaşımlannı sür-
dürmekten geri durmadılar.
Batı Trakyah Müslüman azınlığın se-
çilmiş temsilcisi olan Yunan Parlamen-
tosu üyesi Dr. Sadık Ahmet'ın ertelenme-
yen birceza ile 18 ay hapse mahkûm edil-
mesi. bu karann temyiz mahkemesınce
de onanması AİHK'ye bıreysel başvuru
konusu yapıldı (18877/91).
Dr. Sadık Ahmet. seçim bıldirgesinde,
"Batı Trakya'da >aşayan Müslüman Yu-
nan vatandaşlan için, 'Türkler' ve 'Müs-
lüman Türkler' deyimlerini kuUanmış, bu
davranışı ile Batı trakya'daki Ortodoks
ve Müslüman Yunan vatandaşlan ara-
sındaki uvumu, toplumsai banşı boz-
mak"tan suçlu bulunmuştu.
Dr. Sadık Ahmet. "Kişinin kendi etnik
kimliğini \ urgulamasuun, onun en doğal
hakkı oMuğunu"savunuyordu.
Komisyonun 1 Temmuz 1994 günlü
duruşmasında, Sadık Ahmet'in savun-
manlığını Ankara Barosuavukatlanndan
Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu üstlenmişti.
Komisyon. sözleşmenin 10. maddesinin
çiğnendiği görüşüyle Sadık Ahmet'in
başvurusunun kabul edilmesine karar
verdi.
Yarın: Mahkemedeki
dosyalar
Bd gözüpek aycbn: More ve Bruno
Ingilız devlet adamı ve hümanıst Tho-
masMore (1478- 1535), Rönesans düşü-
nürlerinin birçoğu gibi, eski inançlarla
yeni ve ilericı bir anlayışı bağdaştıran di-
nı bütün bir Katoliktir; aynı zamanda
Erasmus'un ateşli bir yandaşıdır.
Burjuva bır aileden gelen Thomas Mo-
re, öğrenımini Oxford'da yaptı. Hukukçu
idi. Siyaset bilimi konusunda kitaplar
yazdı.
O dönem siyasal yapısındakı bozuk-
luklan, ardı ardma gelen krallann despot-
ça yönetimini sert bir dille eleştirmekten
çekinmedi.
More. adalet ve insan haklannın ege-
men olduğu bir toplum düzenine olan öz-
lemı, "Ütopya" (dünyada hıç bulunmayan
bir yer) kitabında dile getırdi. Roman bı-
çiminde yazılmıştı bu yapıt.
Kitaba giriş, diyalogla başlar. Burada
More. yalnız rastlantısal kötülükleri de-
ğil. Fransa'yı örnek alarak monarşı reji-
mınin kusurlannı da açıklar.
Toplumsai örgütlenmenin bozukluğu-
na değinerek başkalannın emeği ve alın-
teriyle beslenen büyük soylulann bollu-
ğunu açığa vurur. Parasal konulardan yet-
kiyle söz ederek toprak mülkiyetinin çe-
lişkilerini çözümler. O dönemdeki dev let-
leri inceleyen More, dev leti, egemen güç-
lerin çıkarlannın sınıfsal bir yansıması
olarak tanımlar.
Ütopya'nın örnek
toplumu
Thomas More, aynntılanna kadar be-
lirlediği bir toplum yapısı tasarlıyor.
Herkes, herkes için çalışır Otopya'da.
Kimse kişisel mal edinemez, tanm ve za-
naatlar iyi örgütlendiğı için tüm bireyle-
rin gereksinmeleri bol bol karşılanır. Her-
kes, düşünsel isteklenni özgürce duyura-
caktır.
Sıkı bir disiplin vardır bu eşitlikçı top-
lumda. Çalışma saatlen belirlenmiştir.
Yemekler belirli zamanlarda topluca ye-
nilır. Her yurttaş buna rahatça uyar.
Ütopya halkı banşseverdır: ama baskı-
cılıkla. despotlukla savaşmaktan da geri
kalmaz.
Thomas More, Ütopya'da yaşadığı dö-
nemın yönetimini en sert çızgılerle eleş-
tirdiği halde, bu nedenden ötürü başı der-
de girmiş değildi. More'un felaketine yol
açan. siyasal yaşamı sırasındaki davra-
nışlan oldu.
Kral VII. Henri'yi parlamentoda eleş-
tirdiği için devletteki görevinden atıldı.
TARİHTE DÜŞÜNCE
"SUÇLULARI"
CEMGIL
Bir süre kenara çekildi.
VTII. Henrl kral olunca More'u şansöl-
yeliğe atadı. Devlette yüksek bir konum-
du bu. Ama sözünü sakınmayan More,
kralın kansını boşamaolayındaki hukuk-
sal yanhşlıklan sert bir dille eleştirdi. Bu
da onun sonu oldu. Kralın buyruğu ile
Londra Kulesi'nde kafası kesildi. 57 ya-
şındaydı.
Ciardano Bruno
ttalyan düşünür Giardano Bruno (Na-
polı 1548 - Roma 1600) bir soylunun oğ-
luydu. 17 yaşında Dominiken tarikatının
Napoli'deki manastınna girdi. Ama çağ-
daş fılozoflann ve ilk çağ Yunan düşünür-
• More, adalet ve insan haklarının egemen
olduğu bir toplumu dile getirdiği 'Utopya'da
yaşadığı dönemin yönetimini sert biçimde
eleştirdi. Ancak More'un başı bundan ötürü
derde girmedi, onu felakete götüren, siyasal
yaşamındaki gözüpek eleştirileri oldu.
• Bruno doğru bildiği düşüncelerini, gözünü
kırpmadan söylemekten çekinmezdi. Yaşadığı
dönem törelerini ve görüşlerini olduğu kadar,
kilisenin dogmalarını da büyük bir cesaretle
eleştirmişti. Onun bu tutumu gericilerin
şimşeklerini üstüne çekecekti elbet.
Kralı III. Henri'ye armağan etti yapıtını.
Kral da onu Sorbonne'da ders vermekle
görevlendirerek ödüllendirdi.
Bir süre sonra bu üniversitedeki Aris-
totelesçi profesörleri, girdiği tartışmada
alaycı bir dille eleştirmekten geri kalma-
dı. Buyüzden bannamadı Pans'te de. AJ-
manya'nuı yolunu tuttu. Buradaki Lut-
herciler kendisini dostça karşıladılar Gel
gelelim, burada da Calvincilerle başı der-
de girdi, yine çatmıştı onlann kuru tutu-
culuğuna. Bu kez, bir çağnya uyarak Ve-
nedık'e gıtti.
Bruno'ya göre gök sınırsız e\Tendir, iki
sonsuz olmayacağına göre evren ve Tan-
n aynı şeydır. (Panteizm) Tann, evrenin
yarahcısı değil. kendisidin yaratılan bir
şey yoktur. Olmakta olan bir şey vardır.
Yaratan yerine doğayı, yaratılan yerine de
oluş ilkesini koymamız zorunludur.
Kopernik" in buluşlanna büj-ük bir say-
gı gösteren Bruno, ondaki eksikleri bir-
kaç noktada ortaya koydu.
Her türlü dogmacılığa karşı, akılcı ve
diyalektik bır anlayışı savunan Bruno'ya
hem Katolıkler, hem de Protestanlar sal-
dınyorlardı.
Herder ve Hegel, onu çağdaş. eleştirel
düşünüşün öncülerinden bin olarak say-
gıyla anarlar.
Bütün yaşamı boyunca düşünce özgür-
lüğünü savundu.
Onun bu tutumu gerici güçlerin şim-
şeklerini üstüne çekecekti elbet.
Nitekim, Venedik 'te bir tuzağa düşürü-
lerek Roma engizisyonuna teslim edildi.
Engizisyoncular, onu zindanda en ağır
ışkencelere uğrattılar: Ömrünce savun-
duğu düşüncelerini geri almasını önerdi-
ler; o bunu elınin tersiyle geri çevirdi.
Zındıklıkla suçlanarak Roma'nın bir
meydanında diri diri yakıldı. 52 yaşın-
daydı.
lerinin yapıtlannı okumaktan geri kalma-
dı. Heraklites ve Demokretes'in etkisi
vardı düşünüşünde.
Ateşli ve gözüpek bir yaratılışta olan
Bruno. düşüncelerini açığa vurmaktan
çekınmemişti.
Bunu saptayan Kilıse Yüksek Kurulu,
Roma'da yargılanmasına karar verdi, din-
den sapmakla suçlanıyordu. Başına gele-
ceği hisseden Bruno, soluğu CenevTe'de
aldı. Ne var ki burada da dikiş tutturama-
dı: Katoliklerden kaçmıştı ama Calvincı-
lerin tutumlarıyla bağdaşamadı ve bu
yüzden de bannamadı Isviçre'de.
Bundan sonra Avrupa kentleri arasın-
da bir göç serüveni başlıyordu Bruno için.
Önce Toulouse'a, sonra da Pans'e gitti.
Burada ilk kıtabını yazdı (1582), Fransa Yarın: Calile
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Dil Bilinci (3)
Arapça, Yercllleşmeyi
(Laikleşmeyi) Güçleştiriyor...
Prof. Cem Eroğul un, dilde özleşme ile ilgili araştır-
masını neden mi böyle yayımlıyonjm? Türkçenin düş-
manlarınm kafasına dank etsin diye. Bunlar, sevgilt
okurlar, anadıllerine düşmandırlar. YaArapçı, ya Acem-
ci ya da bir başka dilin tutsağıdırlar. Yabancı dili bilirler
de kendi anadillerini geliştirmeyi usJanna getirmezler.
Cem Eroğul, bir çeşit "mutlu azınlık" olan böyleleri için
şöyle diyor çalışmasında:
"Bunlar, kendi anadillerinin eksikliklerini, öğrendik-
leri yabancı dillehe tamamlama; anadillerinin sonucu
olan bulanıklıklan, belirsizlikleri aydınlığa kavuşturma
olanağını buluriar. Büyük çoğunluk ise bu olanaktan
yoksundur. Büyük çoğunluk için insanlaşmanın engin-
lığine açılan tek pencere kendi anadilleridir. Bu ço-
ğunlukların anadillerini geliştirmemek, onlan insanlaş-
manın görece daha aşağı bir düzeyine hapsetmek de-
mektir.
Türkiye 'de yabancı dil bilen bir bölüm aydının göre-
mediğı gerçek budur. Kendileri insanlık çevrenlerini
(ufuklarını) genişletmiş olduklanndan, bu eksıkliğin bü-
yük çoğunluk için ne denli yakıcı olduğunu göreme-
mektediher. Büyük çoğunluğa bir yabancı dili kendi
anadili gibi öğretemeyeceğimize göre, tek çıkaryol bu
anadilı olabildiğince geliştirmektir. Dil denen varlığın
doğası gereği de geliştirme ister istemez özleştirme-
den geçer. Böyle olunca özleştirme, insanlık kervanı-
na daha etken bir biçimde katılma, kısacası uygarlaş-
ma davası ile özdeş bir anlam taşır."
Prof. Cem Eroğul, dilin "birinsan hakian sorunu" ol-
duğunu belirttiği bölümde de görüşlerini şöyle açıklı-
yor:
"Dilin uygarlıkla bu içsel bağı kavranınca, dilde öz-
leşmenin demokratikleşme, yercilleşme (laikleşme),
özetle insan haklannı geliştirme ülküsüyle ilişkisi hemen
görülebılir. Siyasetçinin 'transformasyon, vizyon, re-
sesyon, reaksiyon, komünikasyon, devalüasyon' gibi
sözcüklerie konuştuğu bir Türk (!) toplumunda, yurt-
taş neyi anlayacak ki siyasete katılma hakkını kullana-
bilsin? Böyle bir ortamda, siyasete katılmanın en dü-
şük basamağı olan 'siyasal gelişmelerden haberli ol-
ma' hakkı bile gerçekleşemez. Okumuşlarne olup bit-
tiğinı iyi kötü anlariar; büyük yığınlar ise buianık birta-
kım algılarla yetinmek zorunda kalırlar. Fazıl Hüsnü
Dağlarca n/n dupduru anlatımıyla: 'An dil anlaşma
eşfUiği demektir'. (Cumhuriyet, 29 Eylül 1985, siyaset
eki, s. 12) Anlaşma eşitliği olmayan yerde demokrasi-
nin gelıştirilebileceğini sanmak, boş bir düştür."
Cem Eroğul, "Dil, yercilleşme ülküsüyle de doğru-
dan doğruya bağlantılıdır" dedikten sonra, şu açıkla-
maları yapıyor:
"Avrupa'da yeniçağı başlatan rönesans ile reform
atılımlannın temel taşlanndan biri, kutsal kitaplann ana-
dillere çevrilmesidir. Insanlarneye inanacaklanna ken-
dileri karar verecekJerse, bunun ilk koşulu inanacakla-
nnı anlamalandır. Onun içindirki Türkiye'de din dilinin
uzun yüzyıllar boyunca Arapça olarak kalması, yercil-
leşmeyi (laikleşmeyi) çok güçleştirmiştir. Aynı güçlük
bugün de sürmektedir. Bu bakımdan, 1950 yılında
Arapça ezana dönme, dil değişikliğı kisvesi altında,
gerçekte yercillik karşıtı bir devrim (hareket) olmuştur.
Oysa açıktır ki dil engeli nedeniyle yakanların (duala-
nn) bile anlaşılmadığı bir tapınmada, yercillik biryana,
dinsel inanç özgüriüğü bile kof bir kalıp olarak kalır."
Prof. Cem Eroğul, çalışmasında, öz dil kullanımının,
Fransızlann üsteleyerek belırrtikleri gibi, tüketici hakla-
nnın korunması yönünden de çok önemli olduğunu be-
lirtiyor. Şöyle diyor Profesör Cem Eroğul:
"Evrensel pazan ülkü edinmiş günümüz dünyasın-
da, tüketicinin korunması artık önde gelen insan hak-
lanndan biridir. Çarşıdzn aldığı bir dayanıklı tüketim
malının kılavuzunu okuyan yurttaş, baştan sona ya-
bancı sözcüklerie bezenmiş 'açıklamalar'/a karşılaşır-
sa, tüketici olarak hakkını nasıl koruyabilir? Edindiği
malın kullanımını, bakımını doğru dürüst anlayama-
mışsa, kendisine zorunlu olarak verilen güvence (ga-
ranti) belgesinin ne değeri kalır? Şurası açıktır ki aldı-
ğını verdiğini aypntısıyla tanıma olanağından yoksun bı-
rakılmış bir kişi, pazann egemen olduğu bir dünyada
ikinci sınıfyurttaş olmaya yazgılıdır."
Cem Eroğul'a göre öz Türkçe, sağlık hakkı ile de
doğrudan ilgili. Ömeğin, "Eczaneden aldığı ilacın 'pros-
pektüs'ü (!) tamamen anlaşılmaz çorba bir dille yazıl-
mış yurttaşın sağlık hakkı saldın altında değil midir?
Saynya (hastaya) rahatsızlığını anlama olanağını
tanımamak, sağlık hakkı bir yana, insana saygı ile bile
bağdaşmaz. Bizde ise durum, ne yazık ki böyledir"
diyor Eroğul, şöyle sürdürüyor.
"Bunun da nedeni, sağlıkbilim (tıp) alanında geçer-
li olan dil bilinçsizliğidir. Diyelim mide sancısından
yakınan bir saynya şu türden bir belge verilmesi, biz-
de olağandır: 'Ozofagus, Cardia, Fundus normaldi.
Tanı: Corpus ve antrum mukozası hiperemikti. Bulbus
ve Duodenum ikinci krtası normaldi. Tanı: Corpus ve
Antrumda Gastritis'. Böyle Türkçe olur mu? Bunu
okuyan bir sayn, yutaktan mideye sindirim yolunun ve
onikiparmakbağırsağının sağlıklı olduğunu, buna kar-
şılık mıde ağzı ile midedeki sümükdokuda yangı oluş-
tuğunu anlayabilir mi? Dikkat edilsin: Burada sorun,
okumuşluk düzeyinin düşüklüğü değil, dilin yaban-
cılığıdır. Türkçeden başka dil bilmeyen biri, istendiği
denli okumuş olsun, yine de bu yabancı sözcükleri an-
layamaz..."
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
8
SOLDAN SAĞA:
1/ Zatülcenp. 2/
Köpek... Eğreti,
ödünç. 3/ "Had-
deden geçmiş
nezâket yâl ü bâl
olmuş sana /
Mey süzülmüş
şîşeden 1 al
olmuş sana"
(Nedim)... Bir 6
gösterme sıfatı. j
4/ Utanma duy-
gusu... Kıraya
verilerek gelir
getiren mülk. 5/
Şöhret... Sakat, hasta, kötü-
rüm. 6/ Dudak... Bütün
canlı hücreler tarafından
kullanılan kımyasal bir
enerjinin kısa yazılışı. II
Yürüyen merdiven. 8/ Bır
nota... Türk resim sanatın-
da önemli bir grubun ad
olarak benimsediği harfın
okunuşu... Oylumlu. 9/ 0ç
kişiyle oynanan bir kâğıt
oyunu... Bır görevin yürü-
tülebilmesi için merkez olarak seçilen yer.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Genelge. II Iskambilde koz... Baba soyu. 3/ Derviş se-
lamı... Berkelyum elementinin sımgesi. 4/ Bir geminin
alabildiği yük miktan... Süreyya Durn'nun bir filmi.
5/Karakter... Birinin ardından gelip onun yerine geçen
kimse. 6/ Bir senedı cıro eden kimse. 7/ "Beyaz bir
doğuyor fıstıldann arkasından / Kalbinin vuruşundan an-
lıyorum" (Orhan Veli)... "Şecaat arz ederken merd-i
sirkatin söyler" (Koca Ragip Paşa). 8/ Bitki... Tarlalarda
sele karşı taştan yapılmış set. 9/ Yenilenın elenmesi teme-
line dayanan spor turnuvalannda kademe karşılığı olarak
kullanılan sözcük... Yunan mitolojisinde gökkuşağı tann-
çası ve tannlann habercısi.