04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 HAZİRAN 1995 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Kayahkh, sarp ve geniş otlaklı Iskoçya yaylalanndan panoramik mekânlan dekor alan film, tskoçyah halk kahramanı Robert Roy MacGregor'un (Liam Neeson) yaşamını oldukça gerçekçi y tarafindan, özenli ve aynnüh bir btçimde hikâye ediyor. İskoç efsanesi "Rob Roy", eski usul, ama kıyak bir romantik epik "Onur, erkeğin kendinearmağanuhrL" ı • Ingilizlerin Robin Hood'u olur da, Iskoçlar geri durur mu? Onlann da şerefi ve onuru uğruna kelle- yi koltuğu alarak tngiliz derebeylerine karşı baş kal- dıran. cesareriyle efsaneleşmiş, on sekizinci yüzyı- hn tarihsel kahramanı Robert Roy MacGregor, yani Rob Roy'lan var. Biraz Bolu Beyi'ne kar- şı ölümüne savaşıma girişmiş halk kahrama- nımız Köroğlu'nu da çağnştıran ve tngi- liz efendisinin koyun-sığırianru gû- düp çalıntı hayvan kovalarken al(ama)dığı borcuyla faizini öde- yemeyince, yasadışı sayılarak tn- giliz derebeyi Montrose Marki- si'yle kaçınılmaz bir 'aile boyu onur savaşına' atılmış bu dağlan mesken tutmuş, İskoç sığırçobanı, bılındıği gibi, öteden beri kol-kanat gerdiğı, İngıliz boyunduruğu ve baskısı altındaki aç ve yoksul is- koç köylülerinin de onur ve erkek- lik sembolü olagelen efsanevi bir halk kahramanına dönüşmûştür. İskoç folklorunda kuşaktan ku- şağa aktanlan yaşam kavgasıyla. Çocukluğumuzun kıytınk tarih- sel serüven film- lerinden olan Walt Disney yapımı The Highland Ro- gue-Dağlar Kfllha- nTnda, asıl yaşam övkü- sü sulandınlıp dönemin Ingi- liz kralı George'a karşı cihat açan, maceraperest ve âşık bir İskoç aşiret reisi kılığına sokulmuş Rob Roy'u, 1950'lerin pek ön plana çıkamayan tngiliz jönle- rinden Rkhard Todd'un bas- makalıp yorumuyla canlandır- dığını yıllar ötesinden hatırlı- yoruz. Beylik Disney tarzı gözboyayıcılıkla kotanlmış o filmde, Richard Todd-Rob Roy'un sevgilisini de, doğ- rusu Jessica Lange'in eline su bile dökemeyecek, soğuk ve irici Glynis Johnsoynuyor- du. Hatta yine o dönemin sulu "Acemi Doktor"serisi güldürü- lenndeki babacan ve sert tiple- meleriyle dikkatimizi çekmiş, bi- zim Hulusi Kentmen'imızle aynı kulvan paylaşan, 'ekose etekli' ka- raktcr oyuncusu James Robertson Justice'i de (Zaten onsuz iskoç hıkâ- yesı olmazdı ki?) sempatiyle anımsıyoruz bol dövüşlü ve kılıç şakırtıh, şişirme tarihsel aşk ve macera filmi "Dağ- lann Külhanı r> ndan. Yaz mevsiminin azdırdığı tembel- lik ve bıkkınhk duygusuyla, biraz da mecburiyetten gidip seyretmek dunımunda kaldığımız, yeni vizyon- suz bu haftanın biricik filmi niteliğindeki "Rob Roy", iki saat yirmi dakikanın ardından, her tûrlü ön yargnnızı tuzla buz edip sonuçta bizi azıcık morartan, keyifli bir seyirlik çıktı dogrusu. 30-35 yıl kadar öncesinin Ingilteresi'nde, ba- kanı koltuğundan düşüren ünlü bir rezaleti hi- kâye eden "SkandaTın göreceli başansıyla Rob Roy Rob Ray / Yönetmen: Michael Caton-Jones / Senaryo: Alan Sharp / Kamera: Karl Walther Lindenlaub / Müzik: Carter Bunvell / Oyuncular: Liam Neeson, Jessica Lange, John Hurt, Tim Roth, Brian Cox, Eric Stoltz, AndrewKeir/1995 ABD (UIP) Maslak Mövenpick, Beyoğlu Fitaş, Etiler Akmerkez, Harbiye As, Bakırköy Incirli, Kadıköy Moda, Altunizade Capitol, Teşvikiye AFM, Aksaray Yıldız, Pendik Güney sinemalannda. 1980'Ierin sonunda Hollvwood'a kapağı atan, ancak "Memp- his BeOe" ve "Doc Hoflywood" gibi gösterişli, ama fazla bir kıymeti harbiyesi olmayan ya da aile hayatı-çocuk yetişrirme üstüne "Phis Boy's Lffe" gibi sıcak ve dokunaklı, orta karar filmler yapmaktan öteye geçemeyerek gitgide 'yozlaşmaktan- sa' ülkesine dönmeyı yeğleyen, İskoç kökenli Ingıliz yönet- men Michael Caton^Jones'un beşinci ve görebıldiğimizce en iyi filmi "Rob Roy". Kayalıklı, sarp ve geniş otlaklı Iskoçya yaylalanndan panoramik mekânlan dekor alan film, Iskoç- yalı halk kahrarnanının yaşamını oldukça gerçekçi tarafindan, özenli ve aynntılı bir biçimde hikâye ediyor. Örneğin sabah kalkar kalkmaz doğal ihtiyaçlannı son derece doğal bir şekil- de çözümlüyor "Rob Roy"un kahramanlan! Dönemin tasvi- ri, dövüş ya da aşk sahneleri gayet gerçekçi, İskoç folkloru yerli yerinde kullanılmış, iyiyle kötünûn ezeli mücadelesın- den doğmuş ûnlü efsaneyi başanlı görüntülerle hikâyeleştir- menin üstesinden gelmiş, bu fllmine yüreğini de koyduğu be- lirgın yönetmen Michael Caton-Jones. Klasik 'baba sinema- s'nın ürünü niteliğınde, biraz uzun tutulmuş, ama gerçek an- lamda seyirciyi saran, romanrik bir epik boyutlannda seyre- den "RobRoy"u bizim için asıl çekici kılansa, birbirinden us- ta oyunculann gövde gösterisine çıkarak sözcüğûn tam anla- mıyla rol çaldıİdan, ilgısiz kalınamayacak parlaklıktaki güç- lü kadrosu. Montrose Marlcisi'nden nerdeyse lütfederek aldığı, bin ster- linlik borç parası, markınin yağ tulumu, rönt- genci tahsildanyla, kırdığı ceviz bini aştığı için fngiltere'den tskoçya'ya, 'markinin ya- nına postalanmış. kadın. kıbç, kumar deh'si, piçakrabadan (Brian CoıveHm Roth) olu- şan iki uyanık üçkâğıtçı tarafindan iç edilen ve evi-ocağı yakılıp yıkılarak kansına da (Jessica Lange) tecavüz edilen, bir omzuna tutturduğu ekose eteği, her şeyden daha çok değer verdiği onuru, cesareti ve engin hoş- görüsüyle dev gibi, uzun saçlı babayiğit bir iskoç kahramanı olmuş, yakışıklı frlandalı aktör Liam 'Schindler' Neeson. Tam erkek- lik timsalı, "Onur erkeğin kendine en büyûk armağanıdır!*' gıbısınden ağır ve oturaklı laflar eden, anlayışlı ve yüreİdi, kansını se- ven, tipik bir efsane kahramanı Neeson. Baş- tan sona bir ünlüler resmi geçidi halindeki fîlmin yıllara meydan okuyan kadın yıldızı Jessica Lange de, Neeson'dan geri kalmaya- rak kocasının eksigini gediğini tamamlayan, yürekli, akıllı ve becerikli eş Mary MacGre- gor rolünde, şimdiye dek iki Oscar ödülüyle tescil edilmiş oyunculugunu konuşturuyor bir kez daha. Ne var ki "Rob Roy"un asıl göz kamaştıncı performanslan, tarihsel efsane- nin 'kötfi'Ierini oynayan Montrose Markisi John Hurt'le piç Archibald Cunningham- Tim Roth'dan geliyor. Yıllar önce Stephen Frears'in "The Hifinde de birlikte oynamış, deneyımlı John Hurt'le, piç olmanın dramını aşamamış, çok iyi kılıç kullanan, hırşlı, paragöz bir 18. yüzyıl züppesi rolün- de döktüren usta lngiliz aktörû Tim Roth, özellikle seyre ve alkışa değer "Rob Roy"da. Iskoçya'nın yaylaianndan görkemli manzaralan önümüze sûren, eski usul kotanlmış bu uzun ama sağlam ve keyifli ro- mantik epik denemesi, ustalık gösterisi-başanlı oyunculuğu kadar çekici göriintüleri ve Carter Bunvell ımzalı müzikle- riyle de göz (ve kulak) dolduruyor sonuçta. Bir kez daha hiç- bir fihne önyargıh yaklaşmamak gerektiği dersiyle hoşnut kalarak çıktığımız "Rob Roy" kuşkusuz yeni filmsız bu haf- tanın filmi özetle. (SÎYAD)'ın seçtiği filmler, Beyoğlu Beyoğlu Sineması'nda Kaçıranlar için mevsimin en iyi filmleri... Sinema Yazarlan Derne- ği'nin (StYAD) geleneksel mevsim sonu değerlendir- mesinde yer alan filmleri topluca göstermeyi sürdüren Beyoğlu Beyoğlu Sinema- sı'nın bu haftaki programı, yine yaz mevsiminin fîlmsiz, sıcak günlerini anlamh kıla- cak kimi önemli filmleri va- at ediyor sinemaseverlere! Beyoğlu Beyoğlu Sinema- sı'nda bugûn (23 haziran cu- ma). FrankDarabont'un ya- zıp yönettiğı. hapishane, ah- lâk ve erkek dostluğu üstüne güzelleme niteliğindek), Tim Robbins-Morgan Freemanlı "Esaretin Bedeii-The Shaws- hank Redemption" gösterili- yor. Cumartcsi, Fransız sine- masının, kan kırmızısının agırçektıği. görkemli gövde gösterisi niteliğindeki, Patri- ce Cberau'nun belki de en başanlı filmi sayacağımız "KraHçe Margot-La Reine Margot", Pazar ise artık oyunculuğu rafa kaldınp us- talıklı ve oturaklı filmler yapmaya koyulan ünlü Hollyvvood stan Robert Red- ford'un, keskin televizyon eleştirisi niteliğindeki "Şike- Quiz Sh<m"u var. Pazartesi, sah ve çarşamba günlenyse, nicedir yeniden sınemaya döneceği haberleri ufak ufak sinema dergilerinde yer alan Polonyalı sinema ustası Krz>-sztofKiesJowski'nin ün- lü üçlemesi, "L'ç Renk: Be- yaz", "Üç Renk: Kırnna" ve "Üç Renk: Mavi" sunuluyor peşpeşe. Kuşkusuz meraİdı- sını hem allak bullak hem de ihya edecek bu Kieslowski başyapıtlan hâlâ bu üçleme- yi, çeşitli nedenlerden ötürü gör(e)memiş sinemaseverle- re, son ve kaçınlmayacak bir seçenek getiriyor gerçekten. (Yalnız özgürlük üstüne "Mani", eşitlik üstüne "Be- >«z" ve kardeşlik üstüne "Kırmıa" sırasına göre ger- çekleştirilmiş üçlemenin, kendi sırasına göre değil de niye "Beyaz", "Kmnızı'', "Mavi" sırasına göre göste- rileceğini pek anlayamadık doğrusu!) Perşembenin filmiyse Ro- bert Zemecltis'in aptallığa övgü düzdüğü, Oscar ödülle- rine boğulmuş, Tom Hanks'i süperstaryapmışünlü "For- rest Gump"ı, hâlâ seyretme- yen kaldıysa tabii. Beyoğlu Beyoğlu Sineması'ndaki bu haftahk 'SİYAD'uı seçtflde- ri' programı, 30 hazıran cu- ma günündeki tekrar filmi "Esaretin BeddTyle nokta- lanıyor. Devamı haflaya! Unutulmayan Seçme Filmler', Alkazar-Avrupa salonlarında... Beyoğlu \lkazar-Avrupa sinemalan da 'Sinema 109 Yaşında' başlığı altında. son yılltrda sMemalanmızda gösterilmiş, önenıli yapiiardan ve unutulmayan seçme fîİBilerden derlenmiş zengin bir program svmuyor siremaseverlere. Beyoğlu \lkazar Sineması'nın bu hafta- k i program- şöyle: Bigün (23 Haziran Cuma): "The Dead- ÖKüer"/JchnHuston Cımartea "Ironweed-Sonsuz Matem" / Hecx>r Baknco Pızar: "Mississippi Yamyor" / Alan Par- keı Pızartesı "Bird" / Clint Eastwood Sılı: "Sdündler's List- Schindler'in Us- t e s i r / Steve; Spıelberg <)îrşambi "CamiBe Claudel" / Bruno Nvıjtten Ptrşembc "Ben veO" Doris Dörrie Cuma: "My Left Foot-Sol AyağmT / Jim Sheridan Beyoğlu Avrupa Sineması'nın progra- mında da şu filmler var: Bugün: "Deikatessen-Şarküteri" / Marc Caro, Jean- Pierre Jeunet Cumartesi: "In the Name of the Father- Babam İçin" / Jim Sheridan Pazar: "Tous les Matins du Monde-Dün- yanın Tûm Sabahlan" ' Alain Corneau Pazartesi: "KingoftheHill-Tepenin Kra- h" / Steven Soderbergh Sah: "UnCoeurenHiver-AjazdaBirYû- rek" / Claude Sautet Çarşamba: "Short Cuts" / Robert Alt- man Perşembe: "M. Butterfly" /David Cro- nenberg Cuma: "W^att Earp" / Lawrence Kas- dan YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR. 1.5 saatlik müzik dans ve drama BazLuhrmann'm yönettı- ği Avustralya fılmı "Dans ve Aşk"bugün gösterime gıren filmler arasında en ilgi çeke- nı. Geçen yıl "Avustralya Film FestrvalTnın açıhşında gösterilen ve büyûk ilgi gö- ren film; 3 Ingilız Akademı Ödülü. En İyi Film Ödülü, 8 dalda 'Avusialya Film Enstı- tüsû' Ödülü, Cannes Film Festivali "Officiel Selecö- on" ve "Prix de Jeunesse" ödülü sahibı. Yaklaşık sekiz yillık birça- lışmanın ürünü olan filmın temelleri Ulusal Sanat Ensti- tüsü'nde atılmış ve proje so- nucunda bir saatlik müzik, dans ve drama içeren başan- h bir oyun ortaya çıkmış. Sydney Wharf Tiyatrosu'nda gösterime giren oyun kısa za- manda büyük başan kazana- rak uluslararası bir çok tiyat- ro yanşmasına katılmış ve 1986'da Çekoslovakya Bra- tislava'da En tyi Yapım ve En İyi Yönetmen ödüîlerini ka- zanmış. Filmin konusu kısaca şöy- le: Kendine özgü ve hayran- lık uyandıran hızlı dans fi- gürleri ile 21 yaşında Dans Şampiyonu olan Scott Has- tings'in en büyûk hayali Pan Pasifik Büyük Dans Yanş- ması'nı kazanmaktır. Ama partneri Liz'den aynlması onu umutsuzluğa sürükler. Herşeyi kaybettiğini sandığı bir anda karşısına acemi dansçı Fran çıkar. Fran ken- dine bir şans vermesi için Scott'ı zorlar ve inanılmaz bir çıft olusturacaklan konu- sundaonu ikna eder. Federas- yon Başkaru Barry Fıfe ise ikiliyi dağıtmak için baskı yapar. Bu baskının sonucun- da Scott kendini Latın dans- lannı tam anlamıyia öğrene- bıleceği Fran'ın ailesinin Is- panyol dünyasında bulur. Pan Pasifik Yanşması'nın yapılacağı günden bir gece önce Barry Fife, Scott'ı aile- sinin geçmişi ile ılgili sırrı açıklamakla tehdit eder ve Scott'ı tuzaga düşürûr. Babasını korumak için Fran'a sırtını dönmek zorun- dadır. Ama sahneye çıkma- dan önce son dakikada Scott ve eski partneri bir araya gelır. Barry Fife'ın yalanlan ortaya çıkar ve Scott özgûrlü- ğe kavuşur. Scott ve Fran sahneye çık- tıklannda ise tüm salon onla- n ayakta alkışlayarak tempo tutmaktadır. Yönetmen Baz Lhurmann, filmde takım olarak adlandır- dığı CamerineMardn ve BOI Maıron ile calışmış. 5 yıldan beri beraber çalışan grup kendilerini yönetmen ve tasa- nmcı olarak adlandınyor. Daha önce yapımını üstlen- dikleri Avustralya Operası ta- rafından yorumlanan "La Boheme" sayılmazsa, "Dans ve Aşk"' takrmın ilk fihni. Ekip, dans sahnelerini çeke- bilmek için yaklaşık 10 haf- talık bir çalışma yapmış. Filmde 7 bin dolar değerinde devekuşu tüyü ithal edilerek her biri kostümlere göre bo- yanmış ve metresi 200 dolar- dan işlemelı kumaş ithal edil- miş. Filmde kullanılan kostüm- lerin düzenlenmesi için ise toplam 5 bin saat çalışılmış. Paul Mercuno'nun özel dans sahnesinde kullandığı bolero ceketı iki kişinin 4 haftalık çalışması sonucu hazırlan- Geçen yıl "Avustralya Film Festivali"nuı açjhşında gösterilen ve büyükflgigören film; 3 İngilizAkademi Odûlü. En İyi Film Ödülü, 8 dalda 'Avustralya Film Enstitüsü' Ödülü, Cannes FUm Festivafi "Officiel Sefection" ve "Pris de Jeunesse" ödü- lü sahibi. mış. Ceketin hazırlanması için Hindistan'dan getirtilen işlemeler, Avusturya'dan alı- nan kristaller, Japonya'dan kurdeleler ve Çekoslavak- ya'dan getirtilen payetler kul- lanılmış. Ceket yaklaşık 6 bin dolara malolmuş. Eski çamaşır mengenesi başrolde Tobe Hooper'ın yönettiğı, başrollerini Robert Enghmd, Ted Le\tae ve Daniel Matmor'un paylaştığı "The Vfangter- Çamaşır Mengenesi" adlı korku filmi, sessiz ve huzurlu bir görünüşü olan Rikers Valley'de geçer. Film Güney Afrika'daki Johannesburg kentinin sanayı bölgesınde, üç katlı bir depo bınasında çekilmiş.Kasabanın hemen dışındaki Blue Ribbon (Mavi Kurdela) Çamaşırhanesi gn renkli asırlık bir bınanın ıçinde kurulmuştur. Oldukça kötü şartlar altında çalışılan bu çamaşırhanede eski kompresörlerden karbonmonoksıt çıkmakta, lekeli duvarlardan çürümüş borular, yüksek tavandan kirlı çamaşır torbalan sarkmaktadır. Bir karabasan ortamı yaratan bu yerde işten bitkın dûşmüş çamaşırcı kadınlar patronlan VVafiam Garfley'in kontrolü altında birer robot gibi oradan oraya gidip gelmekte ve çalışmaktadır. Başka bir iş de pek kolay Hılunamadığından hiç sonı sormadan ve şıkayet etmeden ışçıler çalışmalanna devam eder. Cehennem azabı çekilen bu mekanın ortasında beş ton ağırlığında ondört metre boyunda bir "Çamaşır Mengenesi" bulunmaktadır. Bu devamlı tıslayan antika metal canavann ıçine Rikers Valley'in kirli çamaşırlan yorgun işçiler tarafindan atılır. Mengenenın içine bir buz makinesi düştükten sonra bir dizi tuhaf kaza olmaya başlar ve genç ışçilerden bin olan Sherry kanlı bir kaza geçirir. Ardından titrek ıhtıyar Mrs Frawky pres tarafindan yutulur ve parçalanarak ölür. Çamaşırhanede herkes korku içindedir. Polıs memuru Hunton bu ölümü incelemeye başlar. Hunton. komşusu Jackson'un bu konudakı fıknnı pek ciddıye almaz, olay kayıtlara bir kaza olarak geçer. Herşey normale döndü sanılırken Mrs. Ellenshaw'ın oğlu Barry kendi bahçesinde bahsı geçen buz makinesi tarafindan boğulmuş bulunur. Bir kızgınlık anında Hunton buz makinesine baltayla saldınr. Hunton, Pıctureman ve Jackson ınanılamayacak bir manzaraya şahit olur. KEDÎ GOZU VECDİ SAYAR Mozaik Kediler de küfreder! Hem de nasıL.Vallahi, insan- lar bile şaşınr, anlayabilseler. Tabi, anlaşılır bir tarafı yok bu şaşkınlığın. Biz küfretmeyi kimden öğrendik acaba? Gazetelere bir göz gezdiren, ya da tetevizyona şöy- le bir göz atan hemcinslerimizin ağzından çıkan kü- fürleri söylesem, kedilerin düşgüçlerinin ne denli zen- gin olduğuna şaşar kalırsınız. Tabi, bize ilham veren Ayvaz Gökdemir gibilerin katkısını da inkar etme- mek gerek. Zaten, başımıza ne geldi ise °ev kedisi" olmaktan geldi. Bakın ne diyor, arkadaşım Kirli: "Ev kedilerinin görme ve koldama duygutannın keskinliğini yûzde el- li oranında kaybettiklerini biliyor muydunuz?" İş bu kadarla da kalmıyor, Kirli'ye bakarsanız, "Ev kedile- rinin gözferi, karanltkta pariamalan gerekenden çok daha az pariarmış", "Duymamızda ve dişlerimizin sivriliğinde de gerilemeler" varmış. Şimdi, Kirli de kim oluyor, diye soranınız yoktur herhalde. Sevgili Oya Baydar'ın "Kedi Mektupla- n"ru okumayan kalmış mıdır aranızda? Çok şaşıra- caksınız ama, bir kaç gün öncesine kadar, ben oku- mamıştım. Kütüphanenin en mutena köşesinden ba- na gülümseyen bu krtabı okumayı sürekli ertelediği- mi farkettim. Kedi dilinde yazılmış bir kitaba böyle davranılır mı demeyin, kedilerin en sevdikleri yeme- ği sona bırakma huylanndan haberiniz vardır herhal- de. Peki, biz evcilleştiğimizden bu yana değiştik de, in- sanlar hiç mi degişmedi? Onlann arasında da dün- yaya kedi gözleri ile bakanlar hızla çoğalryor. Örnek mi istiyorsunuz, işte Milliyet'in "Kedi Gözü" Billur Kalkavan, Evrensel'in "Kedi Gözü* Ahmet Çak- mak. Bereket, Çakmak dostumuz geçenlerde bu durumun farkına vardı; okurlanndan özür dileyerek, "Bundan böyte köşenin adı "Pisi Gözü"dür" dedi. Bakalım Billur Kalkavan ne yapacak şimdi? Sakın yanlış anlamasın, sevgılı Kalkavan. Benim bu duruma hiç bir itirazım yok. Nasıl olsa, bu yaştan sonra lens kullanmaya alışamayız. Ve de gözlerimi- zin en adisinden bir çrf sokak kedisi gözü olduğunu saklamaya nıyetimiz yok. Oysa, o isterse birgün ma- vi mavi bakar, öbür gün san san; hatta canı isterse Van kedisi bile olur, bir gözü san. öbür gözü mavi. Umurunda mı dünya? Böyle politikaya bulaşmayan kedilere pek imreni- yorum doğrusu. Evlerde yaşayıp da, hala politika mikrobunu kapmamış olmalan şaşılacak şey. Benim tanıdığım kedilerin çoğu, yerlerinde duramıyor, tüy- leri diken diken bir vaziyette dolaşryor son günlerde. Dinlediğimiz saçmalıklara başka nasıl tepki göster- sinler? Dünkü Türkiye gazetesini gördünüz mü? Yavuz Bülent Bakiler, Küttür Bakanı Ercan Karakaş'ı ba- kın nasıl anlatıyor: "Adamın bütün çırpınışlan, Nazım HikmetV/7 kemiklerini Tûrkiye'ye getirmek için! Na- zım Hikmet ismi altında oynanan çirkin bir oyunun, gelecekte kaç gencimizin, kaç polisimizin, kaç as- kerimizin hayatına mal olacağını bile bile devrimcili- ğine (!), ilericiliğine (!) devam ed/yo/-"(ünlemler yaza- raait); Hıtit Güneşi'ni Islam kültürünü temsil etmedi- ği için kaldırmak isteyen Melih Gökçek'e, "Ne ma- zaiki uten/"diye veciz demeçler veren en kalın kaşlı Türk büyüğüne ne söylenebilir? Politikacılara ilişkin çelişik duygulanm var. Bugün- lerde Istanbul'da olan ünlü orkestra şefı Kurt Ma- sur gibi düşünmüyorum gene de. "Eğer aptalsanız, müzikten politikaya geçebilirsıniz"dem\ş basın top- lanbsında. Tabi, rnüziğı bırakmaması çok hayıriı. Ama, politikayı Gökçek'lere, Gökdemir'lere mi bırakalım yani? Politikayı onlara bırakmayalım kedi kardeşler, ama şu güzel yaz günlerinde televizyondaki küfür bülten- lerine bir süre kulaklanmızı tıkayıp, sanatın güzellik- lerine yelken açmaya ne dersiniz? Istanbul'da Yap< Kredi Gençlik Festivali'nin coşkusunu henüz dinme- den Müzik Festivali başladı. Antalya'da Aspendos'ta Opera ve Bale Festivali bütün hızıyla sürmekte. An- kara'da Seğmenler Parkı'nda yaz gecelerini şenlen- diren "Haziran Buluşması 95"devam ediyor (Devlet Opera ve Balesi'ni bu iki güzel etkinlik için ne kadar kutlasak az). Pamukkale'de hafrf müzik, Kuşada- sı'nda Caz Festivalleri... Müziğe kulak verirken, politikayı da ihmal etmeyin sakın. "Ne mozaiki ulan!" diyenlere en güzel yanrtı Kudsi Erguner verdi geçenlerde. Istanbul Müzik Festıvalı'ndeki konseri ile, Türkiye kültürünün önem- li bir parçası olan dinsel müziklerin, Rum, Ermeni, Ya- hudi ve Islam müziklerinin görkemli bir buluşmasını gerçekleştirdi Onat Kutlar'a ithaf ettiği konserinde. Umanm, bazılan bundan bir ders çıkartmışlardır ken- dilerine. Bu akşam sessizce AKM'nin kapısından süzülece- ğim ve Kurt Masur'un yönettiği New York Filarmo- ni'yi dinleyeceğim. Çünkü şu kedi ömrümün biraz gü- zelliğe ıhtiyacı var ve "Yaşamı güzelleştiren sanattır" diyor şefimiz. 23.ULUSLAR4KASI İSTANBUL MÜZtK FESTtVALİ BUGÜN: AtatûrkKfihiirMerkezi Büyük Salon: 19.00 New York Filarmoni Orkestrası (şef: Kurt Masur) YARIN: Atatürk KüHür Merkezi Konser Salonu: 19.00 ÎTÜ Devlet Konservatuvan Orkestra ve Korosu (şef: Serdar Öztürk) Aya triniMûzesi: 19.00 Igor Oistrakh(keman), Ayla Er- duran (keman), Valery Oistrakh (keman), Natalya Zert- salova (piyano), Walter Nothas (viyolonsel) Topkapı Sarayı Müzesi: 21.30 Saraydan Kız Kaçırma Bükenfte kapamş • Küttür Servisi - Bilkent Akadermk Konserleri Bahar Etkinlikleri, bugün sona eriyor. Igor ve Valery Oistrakh, Ayla Erduran, Walter Nothas ve Natalia z^ertsalova'dan oluşan beşlinin konseri, bugün saat 21.15 'te Bilkent Konser Salonu'nda yer alıyor. Topluluk, konserde, Brahms'ın yapıtlannı seslendirecek. TYS'deni. Sanat Günlepi' • Kühür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası, 26-27 haziran tarihlerinde '1. Sanat Günleri' düzenliyor. 'Anlatım özgürlüğü hemen' temasının ön plana çıkacaği etkınlikte, açılış konuşmasmı TYS başkanı Ataol Behramoğlu ve Aziz Nesin yapacak. Sunuculuğunu Nurseli Idiz'in yapacağı ilk geceye Zülfü Livaneli, Yeni Türkü, Bırsen Tezer, Ruşen Avşar ve Grup Laçin katılacak ve Gülten Akm sanatseverlere şiirleriyle seslenecek. Leman Sam, Edip Akbayram, Genco Erkal, Tuncel Kurtiz, Birsen Tezer ve Ruşen Avşar'ın katılacağı ve sunuculuğunu Müjdat Gezen'in yapacağı ikinci gecede Arif Damar şiirlerini okuyacak. Etkinlik, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda saat 20.00'de gerçekleştirilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle