22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 1995 CUMA 12 DİZtYAZI Bir dünyanın sonuvebatış• Kuzeyde, 1917 yılındaki siyasal altüst oluşların arkasından Rus ordularının bozulup dağılışı, yepyeni ufuklar açar, 1876 yılından beri yitirilmiş toprakların geri alınışı, onların yanı sıra çar imparatorluğunun yüzyıllar boyunca ağır ağır yiyip gövdeye indirdiği bütün Türk toprakları'nın yeniden fethedilmesidir de bu ufuklar. Osmanlı Imparatorluğu için savaşın (Birinci Dünya Savaşı) son eylemi iyi başlar. Güneyde. Mezopotamya ile Suriye'de, düşman güçler ilerlemelerini sürdürürler gerçi, ancak Türk ordulan di- renirler ve dunımda bir de- ğiştne olmasa da en azından cephelerde bir kararlılık umudunu verebilecek du- rumdadırlar hatta. Kuzeyde, 1917 yılındaki siyasal altüst oluşlann arkasından Rus or- dulannın bozulup dağılışı, yepyeni ufuklar açar, 1876 yılından beri yitirilmiş top- raklann geri alınışı, onlann yanı sıra çar imparatorluğu- nun yüzyıllar boyunca ağır ağır yiyip gövdeye indirdiği bütün 'Türk toprakian'nın yeniden fethedilmesidir de bu ufuklar. Enver Paşa'nın askerleri şöyle şakırlar "Kalk ayağa! Bizi bekliyor Turan. Kahireden Batum'a, Hint'ten Afganistan'a biziz beklenen!" Türkiye'nin ufuklan. Kafkaslar'ın doruk- lan değildir şimdi. bakışlan, Hazar Denizi'nin ötesindeki sonsuzluklarda kaybolmak- tadır artık! Büyük düşler Uzun göriişmelerden son- ra ımzalanan Brest-Litovsk Antlaşması, Türklerin temel istemlerinden birine, 1876'dan öncekı smırlara dö- nülmesi arzusuna olumlu ya- nıt vererek Rus-Osmanlı uyuşmazlığma son vermiştir. Ne var ki yırtılıp atılmak için yapılır antlaşmalar. Kafkas- ya'da yollar açık olduğuna göre şimdi, niçin Bakü'ye ya da daha uzaklara kadar git- meyecekmiş Osmanlı ordu- lan? Türkiye, devrimci kay- naşmanın yıktığı eski Rus hnparatorluğu'ndaki Müslü- rrian haiH&n neden almaya- cakmış kucağına? Bakü pet- rol yataklanna ve Kafkas öte- si başka maden zenginlikle- rine el koyma arzusundaki Almanlar kadar. tstanbul hü- kümeti de ordulannı, yeni fe- tihlere doğru atmak eğilimin- dedir, bütün bunlar Alman- lann. bölgede bir Osmanlı yarma hareketine kötü gözle bakmayacaklannı düşündür- tür Enver Paşa'ya. Bununla beraber Türkiye. tasanlannı gerçekleştiımek için kısa birsüre önce Kafkas ötesi bir cumhuriyetin bağ- nnda, -Azerba\can'la bera- ber- bir araya gelmiş (Aralık 1917) olan Gürcistan'la Er- menistan'ın direnişini kır- makla işe başlamalıdır. tlkbahann sonlanna doğ- ru, Brest-Litovsk Antlaşma- sı'ndan hemen hemen üç ay sonra, Türk birlikleri, Hazar Denizi 'ne doğru hareke- te geçmek üzeredir. Ne var ki Enver Pa- şa, Osmanlılann Kafkasya'ya el koyma- sında, bölgede kendi iktisadi ve siyasal hedefleri için bir tehlike gören Alman vetosunu gözönünde bulundurmak zo- rundadır şimdi. Kayzer, Irak ve Filistin'deki Ingiliz ilerleyişine karşı olanca çabayı harcama konusundaki ivedi zorunluluğu kanıt ola- rak gösterip askeri harekâtın askıya alın- masını istemekle başlar işe. Aynı tarih- lere doğru öğrenilecektir ki Almanya, Kafkas ötesi cumhunyetin kaçınılmaz yı- kıhşından (26 Mayıs 1918) doğan yeni Gürcistan'ı koruması altına almaya karar vermiştir. Kısa bir süre sonra da özellik- le petrol teslimi karşılığında, olası bir Türk müdahalesine karşı Alman güven- cesini öngören AJman-Sovyet sözleşme- sinin (27 ağustos) sonunda, Azerbay- can'ın kapısı kapanacaktır Osmanlı Im- paratorluğu'na. Bununla beraber, Türkler kendi kendi- lerini yemeyeceklerdir uzun zaman. Eylülün ilk günlerinden başlayarak Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa'nın ko- mutasına verilmiş bir 'İslam ordusu', Azerbaycan'la kuzey arasındaki ilişkile- rin kilidi durumundaki Derbent'i alacak- ür. Onun açtığı yolda, Osmanlı birlikle- ri Dağıstan'a doğru yönelik ve daha da uzak fetihlere hazırlanmaya başlarlar o günden. 16 eylülde, Babıâli bir zafer telgrafi alacaktırcepheden: Bakü fethedilmiş ve Dunsterville de silahlan ve ağırlıklany- la yola koyulmuştur, Osmanlı koruma- sında bir Azerbaycan cumhuriyeti gün ışığına çıkmaktadır! tstanbul'da, bir sar- hoşluk yaşanır. Birkaç gün içinde Sadra- zam Taiat Paşa'nın, Rus Asyası'nm da- ğılıp parçalanması konusunda geniş bir tasanyı Almanlarla hale yola koyması için sadece birkaç gün yetecektir: Sovyet- lere verilen kimi ödünler karşılığında, Kafkaslar'daki iktisadi kaynaklann pay- • Enver Paşa'nın askerleri şöyle şakıriar: "Kalk ayağa! Bizi bekliyor Turan, Kahire'den Batum'a, Hint'ten Afganistan'a biziz beklenen!" Ufuklar, Kafkaslar'ın dorukları değildir şimdi, bakışlar, Hazar Denizi'nin ötesindeki sonsuzluklarda kaybolmaktadır artık! Büyük düşler... Daha da sert olacaktır gerçeklere dönüş! • Beklenmedik garip bir değişme olur gelişmelerde. Ve imparatorluk 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Anlaşması'nın, pek sert koşullanna boyun eğmek zorunda kalır. Osmanlı imparatorluğu'nun yitirdiği sadece savaş değildir, İtilaf devletlerinin, işgaline boyun eğdiği için varlığı da sona ermiştir aslında. Büyük düşlerle Kafkasya'ya yürüyen Enver Paşa ve onu destekteyenlerin sonu tam bir düş kırıklığı oldu. Savaşın sorumluları, Talat, Cemal, Enver paşalar ve kimi başka- ları, halkın öcünden yakalarını sıyırabilmek amacıyla dışanda sığınacak bir yer ara- maya karar verecekler ve Berlin'e gideceklerdir. Bitkin Aııaclohı çıkış arıyor •Yûzyıhn başından beri imparatorluğun göğüslemek zorunda kaldığı arka arkaya savaşlardan bitkin hale gelen TürkJerin istedikleri tek şey banştır artık. Umutsuzluk ve usanç kol gezer tartışmasız olarak. Ne var ki direniş, yavaş yavaş örgütlenir her şeye karşın. 1919 yılının başlanndan ya da Italya'ya çağnda bu- beri banş konferansının toplandığı Paris'te, 'Büyük Devletler'in temsilcilen, sultana bağımlı halklaradı- na konuşan çeşitli delegele- rin kendilerine sunduklan istemlere uyup Doğu'nun hantasını boşuna kesip biç- mektedirler arka arkaya, ama sonuç aynıdır hep: Türkiye, Ermenilere ya da Yunanlılara bırakılmamış Anadolu illeriyle yetine- cek; lngilizlerin, Fransızla- nn ve ftalyanlann seve se- ve denetimlerinde tutacak- lan nüfuz bölgelerine razı olmak zorunda kalacaktır sonunda. Açıktır ki pek de iyi göz- le bakmazlar bu tasanlara Türkler. Ancak ne yapma- lı? VI. Mehmet Vahdettin ve hükümeti -bu hükümeti, 1919 Martı'ndan başlaya- rak Hürriyet ve ltilaf'ın başlıca liderlerinden biri, Damat Ferit Paşa yönete- cektir- olacağa boyun eğ- me yolunu seçmişlerdir. Kamuoyunun büyük bir bölümünün seçtiği de bu- dur. Yüzyılın başından be- ri imparatorluğun göğüsle- mek zorunda kaldığı arka arkaya savaşlardan bitkin hale gelen Türklerin iste- dikleri tek şey banştır ar- tık. Kimi insanlar, bu ban- şı, pek pahalıya ödemeye bile hazırdırlar. Bazılan, lngiliz koruması kartını oy- narlar, bazılan bir Ameri- kan mandası yaranna mü- cadele ederler. Fransa'ya İunmayı önerenler de var- dır. Umutsuzluk ve usanç kol gezer tartışmasız olarak. Ne var ki direniş, yavaş ya- vaş örgütlenir her şeye kar- şın Istanbul'da ve ülkenin belli başlı kentlerinde, yurt- sever demekler hızla çoğal- maya başlar. Yergi yazılan, el ilanlan. telgraflarla yürü- riirler mücadelelerini, işgal edilen ya da işgal tehdidi altında bulunan bölgelerde, silahla mücadele de girer ışin içine. Kilikya'da, Doğu Anadolu'da, Karadeniz kı- yılannda dağınık çeteler gitgide daha çoktur, gitgide daha cesur. 1919 Mayı- sı'nda Ltoyd Georges, Cle- menceau ve Birleşik Ame- rika Başkanı VVHson'u bir araya getiren İtilaf Devlet- leri Yüksek Kurulu, Izmir ve yöresini işgal etme izni- ni verir Yunanlılara. Kamu- oyunun Türkiye'nin suratı- na indirilen bir şamar ola- rak karşıladığı Yunan çı- karması (15 mayıs), ülke çapında yoğun bir heyeca- na yol açar ve Türk yurdu- nu savunmak için oluşmuş çeşitli gruplann etkinliğine alabildiğince canlılık geti- np yüreklendirir. Oyle de olsa bu dağınık girişimlere, gerçek bir ulu- sal direniş hareketinin atı- lım ve çapı nasıl kazandın- lacaktır? Bu sorunun yanıt bulabilmesi için olağanüs- tü bir insanın yazgısıyla karşılaşması gerekecektir. laşılması; Kınm'da bir Tatar cumhuriye- tinin kurulması, Kuzey Kafkasya'da ve Türkistan'da bağımsız devletlerin yaratıl- ması, nüfuz bölgelerinin çizilmesi yazı- lıdır bu tasanda. Büyük düşler... Daha da sert olacaktır gerçeklere dönüş! Gerçeklere dönüş ve Mondros Ateşkesi Çünkü, 1918 sonbahannın bu başla- nnda, nasıl olur da gün gibi aşikâr şey- lere uyulmaz. tttifak devletleri ve onla- nn bağlaşıklan, savaşı kaybetmektedir- ler. Batı cephesinde, Fransız ve Ameri- kan tümenleri, güçlü lngiliz ve Belçika birlıklerinin de desteğiyle Alman savıın- masuu çökertmişlerdır, Filistin'de ani bir gayretle General Allenby'nin ordulan, 'Yıldınnı Ordusu'nu -hemen hemen bü- tünüyle- yok etmişlerdir ve Arap milli- yetçilerinin de yardımıyla Şam'ı (1 ekim), Halep'le Humus'u ele geçirirken Fransızlar da Beyrut'a asker çıkarmış- lardır (6 ekim); Irak'ta. İngiliz tugaylan Musul doğrultusunda hareket halindedir- ler, son olarak Balkanlar'da, General Franchet d'Espcrey'in komutasındaki Selanik ordusu, Bulgar güçlerinin dire- nişini kırrruş ve ivedilikle ateşkes isteği- ni belirlemeye zorlamıştır Sofya hükü- metini (26 eylül). Özellikle bu son olaydır ki durumun ağırhğının bilincine varmaya götürmüş- tür Babıâli 'yi. İmparatorluğun çevTe eya- letlerinda askeri harekât sürüp durdukça, savaş satrancında başanlı bir manevra umudu Osmanlı yöneticilerinin iyimser- liğini beslemeye yetiyordu. Ne var ki Bulgaristan'ın çöküşüyle tehlike kor- kunç biçimde yalan görünür birden. Ger- çekten düşman, Doğu Trakya'ya -elini kolunu sallaya sallaya- girebilir artık ve tstanbul kapılanna değin ilerleyebilir. Uzaktaki şu ya da bu toprak değildir teh- dit edilen şimdi, ta kalbidir imparatorlu- ğun. Beklenmedik garip bir değişme olur gelişmelerde: Bulgarlann teslim oluşun- dan üç gün önce, Berlin'e ziyarette bu- lunan Talat Paşa, Alman görüşmecilerle, eski Rus Imparatorluğu'ndaki Müslü- man ülkelerin yazgısını hale yola koy- maya çalışıyordu. Ekim başlannda, Os- manlı hükümetinin, Bulgaristan'a ayak uydurmaktan ve çatışmalann askıya aluı- masını istemekten başka düşüneceği hiç- bir şey yoktur. Ancak 27 ekimde Türklerin ilk yokla- yışlanndan bir üç hafta kadar sonra, ateş- kes görüşmelen başlayacaktır: Mondros Koyu'nda demirlemiş bulunan lngiliz zırhlısı Superfo'de yapılacaktır bu görüş- meler. Dört gün sürecek görüşmelerde, Bah- riye Nazın Hüseyin RaufBey'in yöneti- mindeki Osmanlı temsilci heyeti itilaf devletlerinin sertliğini gidermeyi başara- mayacaktır. z^afersarhoşluğu içindeki bu güçler, sultanın topraklanna eİ koymayı hedef -onca zamandır özene bezene ha- zırlanmış- tasanlanndan nasıl olup da vazgecebilirlerdi? 30 Ekim 1918'de im- zalanan Mondros Anlaşması, pek sert ko- şullar ıçeriyor. Anlaşma, özellikle Türk ordusunun hemen salıverilmesini, bütün savaş gemi- lerinin gözaltına alınmasını. Suriye, Trablus ve Mezopotamya'daki Osmanlı birliklerinin teslimini, (yeni bir anlaşma- ya değin Türk askeri idaresinde kalan gü- ney-batı bölümü dışında) Kafkas ötesi bölgelerin boşaltılmasını dayatmaktadır. Birinci madde, Çanakkale ve Istanbul boğazlannda gidiş-gelişin serbest olma- sını şart koşuyor ve itilaf devletlerine bo- ğazlarda askeri birlikler bulundurma hakkını tanıyor. ttilaf devletleri, gerek gördüklerinde. Doğu Anadolu'da. Erme- ni nüfusun yaşadığı illeri işgal edebile- ceklerdir aynı zamanda. Anlaşma, onla- ra aynca Toros tünellerine el koyma, li- man kuruluşlanna sahip çıkma, Osman- lı demiryollanndan ve ticaret gemilerin- den serbestçe yararlanma iznini de ver- mektedir. Türk hükümeti, İtilaf devletle- ri garnizonlanna, karşıhk beklemeksizin kömür, yiyecek ve genel olarak isteye- cekleri her ürünü sağlayacaktır. ttilaf devletleri 7. maddeyle yeğleyecekleri ki- mi stratejik noktalan işgal etme hakkını saklı tutmuşlardır kendileri için. Özel- likle kaygılandıncıdır bu koşul. Alabil- diğine belirsiz olan madde, her türlü kö- tüye kullanmaya kapılan açmıştır. Tek başına o, anlaşmaya kayıtsız-şartsız tes- lim niteliğini vermeye yeterdurumdadır. Batı$ Osmanlı tmparatorluğu'nun yitirdiği sadece savaş dcğildi, îtilaf devletlerinin. işgaline boyun eğmek zorunda kaldığı için varlığı da sona ermişti aslında, ba- ğımsız devlet olduğu kâğıt üzerinde sür- se de böyleydı gerçek. Felaket o boyut- iardaydı ki Türkiye 'nin dünya çapındaki uyuşmazlığa katılmasının belli başlı so- rumlulan -Talat, Cemal, Enver paşalar ve kimi başkalan- halkın öcünden yaka- lannı sıyırabilmek amacıyla dışanda sı- ğınacak bir yer aramaya karar verecek- lerdi: 1 kasırru 2 kasıma bağlayan gece, bir Alman gemisine binip Odesa'ya doğ- ru yola çıkacaklar, oradan Berlin'e geçe- ceİderdır. Türkiye'nin kurtuluşu yolun- daki mücadeleyi o kentte sürdürmek umudu içindedirler. tttihat ve Terakki Partisi'nin belli baş- lı yöneticilerinin kaçışı, bu kuruluşun so- nunun geldiğini haber verir. Büyük fela- ketin acılar içine attığı kamuoyu, tttihat- çılann cezalandınlmasmı istemekte ge- cikmedi. tttihatçılar ise savaşın bütün fe- laketlerinden sorumlu görülürler: Savaş meydanlannda ölmüş yüzbinlerce asker, kurbanlannın sivil halk ve özellikle de Ermenı halkının olduğu kıyımlar, can alı- cı salgınlar, iaşe sorumlulannm cepleri- ni doldurmalan, kıtlıklar, karaborsa, se- falet... Böylesi bir ortamda, tek bir yol vardır tttihat ve Terakki Partisi'ne kalan, gölgeye çekilmek, kendini unutturmayı denemektir! Üçlünün arkasından kaçıp gitmemiş olanlar, olağanüstü bir kongre halinde toplaşıp kasımın ilk günierinde örgütlerinin dağılışma karar verecekler ve böylece tttihat ve Terakki Partisi'nin eski rakibi Hürriyet ve İtilaf'a terk ede- ceklerdir meydanı, bu sonuncusunun ba- şında bulunanlar ise boş kalan yerleri ele geçirmeye başlamışlardır. Ittihatçılann, siyaset sahnesini terk ediyormuş gibi göründükleri bir sırada - aslında, eylemlerini perde arkasında sür- dürmeye karar vermişlerdir iyiden iyiye- Türkiye'nin, M. o n d r o s Mütarekesi'nce öngörülen işgali daha şimdiden başla- mıştı. Bunlar olurken 8 Şubat 1919'da, Ge- neral Franchet d'Esperey, birliklerinin başında âlâyı vâlâ ile girer tstanbul'a. Beş yüz yıl kadar önce, Doğu Roma tm- paratorluğu'na son verdikten sonra Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı gibi beyaz bir atın üstüne kurulmuş bir halde kenti do- laşır Hıristiyanlann alkışlan arasında, Bizans'a dönüş müdür bu? Şaşaalı bir at gezintisi, tarihin beş yüzyılını silip atmış mıdır? İmparatorluğun çeşitli azınlık halklan, kendilerine yapılan vaatlere gü- venip 'Büyük Devletler'in biryanm yüz- yıla yakın bir süreden beri düşündükleri büyük paylaşmaya hazırlanırlar en azın- dan. Kafalarda, daha şimdiden çizilmiş- tir sınırlar Doğu Trakya'yı, tstanbul'u ve Batı Anadolu'yu içine alan bir büyük Yu- nanistan, Karadeniz'de Hıristiyan halkın oturduğu geniş bir kıyı şeridinden oluşan bir Pontus cumhuriyeti, kimilerinin Trab- zon'dan Akdeniz'e uzanmasını görmeyi arzuladıklan bir Ermeni devleti, Küçük Asya'nın bağnnda, Toros'la Zagros Dağ- lan arasında yayılan bir özerk Kürdistan; Musul. Harput, Diyarbekir, Urfa illerini içeren bir Hıristiyan Asur, Filistin'de bir ulusal Yahudi yurdu; itilaf devletlerinin kıskanç korumalan altına alınmış Arap topraklan... Peki ya Türkiye? Yarın: Bir devrimden ötekine Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükumsüzdür. UFUKÎŞKEY Sigorta kartımı, nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükumsüzdür. RASİMBOZDAĞ Nüfus cüzdanımı, ehliyetimi ve Kuyumcular Derneği kartımı kaybettim. Hükumsüzdür. AVtDlS BALIKÇI Kaybolan toprak değil. ekmektir. T . E . M . A . Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıklan Koruma Vakfı Tel.: (0212) 281 10 27 268 09 85 ANKARA... ANKA MUŞERREF HEKIMOGLU Panis'ten Resimler Başbakan Çiller'i izliyorum ekranda. Paris'e ya- raşır görüntüsü var, kürsüde duruşu, şıklığı, raihat ko- nuşması, eleştirel soruları serinkanlı, hatta gülerek yanıtlaması, konuştuktan sonra alkışlanarak yerine oturması gözümü de gönlümü de okşuyor doğru- su. Ekrandaki görüntüyü izleyen birkaç dostum te- lefon etti, sevincini belirtti sonra, dahası Paris'ten de seslendiler, gelişinden kaygılandık, ama gidişi güzel. dediler. Ekranda çok acı, kimi zaman da hayli çirkin tablolar seyredenîeri Paris resimleri etkiliyor gerçek- ten. Anayasa değişikliği nedeniyle yaşanan olaylan, oluşan resimleri izliyor musunuz? Çorapsız gazete- ciyi salondan dışan çıkaran milletvekıline ne buyru- lur! Ya da laikliği, din düşmanlığı diye yorumlayarak şeriatı savunanlara? Tersi de var; Cumhuriyetimizin temel ilkelerini, Atatürk devrimlerini yeteri kadar sa- vunamayanlar, çizgilerini belirtemeyenler, çelişkile- riyle yandaşlannı şaşırtanlar... Sakallılar, badem bı- yıklılar, kadın gazetecilerin çorapsız bacaklarına ta- kılacak kadar ilkelliğe saplananlar... Tansu Çiller'in çevresinde bunlar var! Laıkliğe, emeğe karşı cephe oluştururken onu da geriye çekmeye çalışıyorlar. Oysa ileriye de atabilirler. 2000 yılına doğru Türkiye'de yalnız Tansu Çiller değil, hiçbir başbakan, hiçbir siyasal lider geriye dö- nerek yol alamaz bence. İleriye bakmak gerekiyor; karanlığı aşıp aydınlığa, çağın dışına değil düzeyine ulaşmak gerekiyor. Burada bir açıklama da yapmak istiyorum, çağdaş düzeyi, Batı ülkelerinin düzeyi olarak düşünmüyorum bir süredir, Avrupa'nın göbe- ğinde yaşanan olaylar, Bosna-Hersek'teki kanlı sa- vaşlar nedeniyle haçlı savaşlannı yeniden yaşadığı- mızı düşündüm; kafam da, yüreğim de dalgalandı. Çağdaşlık evrensel değerlerle oluşuyor her şeyden önce. Insanlığın ufkundayıldızlan parlatan değerle- re. Bireylere insan olmanın onurunu hissettirerek, umut ve güven vererek, emeğin yüce değeriyle, te- mel hak ve özgürlüklerini güvenceye alarak. BAB üyeliği çok önemli değil bence, Avrupa ülkelerinin Türkiye'yi dışlayabilmeleri düşünülebilir mi acaba? Sanınm düşünülemez, çıkarianna ters düşer! Sayın Çiller ile bir kez konuştum şimdiye kadar. Başbakanlık konutunda hayli uzun bir söyleşimiz var. Başbakanlığa bakışımı, Atatürk kuşağından bir kadın olarak düşüncelerimi, eleştirilerimi içtenlikle söyledim, o da ilgiyle dinledi. Sonra birkaç kez kar- şılaştık, ama birkaç sözcükten öteye gitmedi ko- nuşmamız. Çankaya Köşkü'ndeki resmı kabuller- de... Son seçimlerden sonra Basın Yayın Genel Mü- dürlüğü'nün 75. kuruluş yılı kokteylinden çıkarken karşılaştık. Devlet Konukevi'nin önünde toplanan başkentliler çevresini sardı; kadınlar sanldı, çocuk- lar öpmek istedi, belli bir karizması var doğrusu; otomobilinin üstüne tırmanıp kalabalığı selamlarken gözleri partıyordu. Yüzündeki pembeliğin gizi kuş- burnu diyorlar, ama değil, iktidar ateşi bence. An- cak iktidar olmak kolay değil. Yakın geçmişte de ya- şadık, hükümet kurmak yetmiyor ülkeyi yönetme- ye, vaktiyle Ecevit hükümetleri kuruldu, ama CHP iktidar oldu mu? Süleyman Demirel de iki kez kol- tuğundan aynldı, ama iktidannı yitirdi mi? DYP-CHP, ortakhğı başka bir olay elbet. Belli bir uzlaşmayla toplumdaki beklentilere yanıt venmezlerse kottukla- rını korumalan neye yarar? Başbakan Çiller'in benzer konumu var, başını ört- mesi, ezan sesinden coşku duyduğunu söylemesi ters bir portre oluşturuyor. Içtenliği de tartışılabilir. Tüm çelişkilere karşın Atatürk devrimlerinin ürünü Tansu Çiller. O devrimler doğrultusunda başbakan- lığa geliyor. Başanyı da o doğrultuda kazanabilir an- cak. Laik Cumhuriyetimizin ilkelerinden, devletimi- zi oluşturan, çağdaşlaşmayı amaçlayan devrimler- den ödün vermeyerek. O devrimler bir bütün, biri ötekini tamamlıyor, hepsi bir arada ileri bir atılımı simgeliyor. Laiklik olmasaydı, Tansu Çiller siyasal yaşamda görev alabilir miydi? Kadın devrimi, eşit haklar, özgürlükler, evlilik kurumu, miras başka bir düzeye geliyor laik Cumhuriyetimizde. Kim geriye dönmek ister bu yaşamdan, hangi kadın çağdışılı- ğa özlem duyar? Aydınlığı yaşayanlar karanlığa gö- mülür mü? işte memureylemleri, işte kadın demek- lerinin uyarısı, işte çalışanlann hakkını venmeyenle- re protestolar. Tansu Çiller'in yolu da aydınlığa yöneldikçe açıla- bilir bence. Nüfusumuzun yansını oluşturan kadın- larla bütünleşebilir. Toplumdaki beklentilere ters dü- şerse kadınlara da ters düşer, giderek çıkmaza gi- rer. Çünkü olaylar kanıtlıyor, halkımız geriye değil ileriye bakıyor; anayasa değişikliği beklentiler doğ- rultusunda gerçekleşmezse halkoylamasıyla deği- şecek. Başbakan Çiller'in çok kullandığı deyimleya değişecek, ya değişecek. Bizans oyunlan daha uzun süremez. Herkesin gerçek rolünü oynaması gereki- yor. Kimliğini, davranışını açıkça ortaya koyması. Cephesini açıkça, yüreklice kurması. Kim çalışan- lann yanında, kim karşıda, kim sağda, kim solda?.. Bu açıklığa özlemimiz var. B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/Benzer olmayan maddelerdenoluş- muş bütün. 2/ tkaz... Bir tür er- kek deve. 3/ Atla- nn taşınması için yapılıruş kapalı ta- şıma aracı... 1930'da Istan- bul'da kurulan ve 6 etkinliğini günü- müzde de sürdü- renbirkitabevi.4/ Ender, seyrek... Sevgililerin birbir- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lerinden aynlışını konu edı- nen eski bir Fransız şarkı tü- rü. 5/ Bir deniz teknesinın başka bir tekneye ya da iske- leye yanını vererek yanaşma- sı. 6/Anlmış ve egrilmeye ha- zırlanmış top biçımınde yün ya da pamuk... Bir göz rengi. 7/Bartın'ınbırilçesi... Erden ça\Tişa kadar olan askerlere venlen ad. 8/ABD'de yayım- lanan dünyanın ünlü mizah dergilennden bin... Alfabe. 9/Çingene çadın... Yemek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fizıkte enerji, elektrik yükü, açısal momentum ya da baş- ka niteliklere ilişkin birim. 2/Kuru soğuk... Belirteç olarak kulianılan eylem soylu sözcük. 3/ Güneş dogmadan önceki alaca karanlık... Bulaşmış, bulaşık. 4/Şarkı, türkü... Asık su- ratlı 5/ Çılbır da denilen yoğurtlu, yumurta yemegi... Gü- müşün simgesi. 6/ Bulut... Öyunda cezalı çocuk. II Doğu Anadolu'da, özellikle Kars yöresinde yaygın bir halk oyu- nu. 8/ Bumbar yağı... Birkaç renkli ıplikten yapılmış doku- ma. 9/ Uygun, tıpatıp gelen... Vücut ısısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle