30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER 254^ sayılı yasada enstitüler Prof. Dr. A. YUKSEL BOZER 2 547 sayılı Yükseköğretim Kanunu içinde gerek anlamı gerekse yönetim şekJi itiba- nyla problemlere yol açabile- cek önemli konulardan biri, "enstitüter"dir. Rektörlüğe doğrudan bağlı olan bu enstitüler, bu- günkü yasa içinde üç gruba aynlabilir: Birinci grup içinde nüfiıs etütleri ens- titüsü ve Atatürk ilkeleri ve inkılap tari- hi enstitüsü sayılabilir. Bunlar adı üstün- deki alanlarda kadrolaşmış olarak faali- yet gösterirler. tkinci grupta enstitüler doğrudan lisansüstü eğitimden sorumlu- dur. Bunlar sosyal bilimler enstitüsü, sağlık bilimleri enstitüsü ve fen bilimle- ri enstitüsüdür. Üçüncü grapta ise bir bi- lim dalında derinliğine ve genişliğine araştırma yapan enstitüler vardır; psiki- yatri ve nörolojik bilimler enstitüsü, kar- diyoloji enstitüsü, çocuk sağlığı enstitü- sü, onkoloji enstitüsü ve nükleer bilim- ler enstitüsü gibi. Bu üçüncü grup ens- titüler, genelde kabul edilen "enstitû" kavramına. yani birbilim alanında faali- yet gösteren ve derinliğine araştırma ya- pan kunımlara en uygun olanıdır. Halbu- ki doğrudan rektörlüğe bağlı bu üçüncü gruptaki "enstitüler" ile aynı bilim ala- nında ve hemen hemen aynı adı taşıyan "anabüimdaHan" fakültelenn içinde de mevcuttur. Ömeklemek gerekirse, rek- törlüğe bağlı ankoloji enstitüsünün bir duplıkasyonu olan onkoloji anabilım da- h, tıp fakültesi bünyesinde vardır. Bunun gibi çocuk sağlığı enstitüsü ile kardiyo- loji enstitüsü de hemen aynı isimle ana- bilim dalı olarak yine tıp fakültesine bağ- lı olarak bulunmaktadır. Bu ikilemlerin sayısı arttınlabilir. Bunun sonucu uygu- lamada bazı problemler karşımıza çık- maktadır. Şöyle ki; adı geçen bu anabi- lim dallannın mevcut laboratuvarlan ve- ya klinikleri, bazen enstitülerin kadro- sundaki aynı alanda çalışan öğretim üye- lerine kullandınlmamakta, onlar da ken- dileri için aynı cihazlar, laboratuvar ve- ya klinikler istemektedirler. Bu da üni- versite içinde ikinci bir masrafi gerektir- mektedir. Aynı laboratuvar veya klinik hem ana- bilim dalının hem de enstitünün hizme- tine verilırse bu kere de oralarda ikibaş- lılık ortaya çıkmaktadır. Bunun gibi kad- rolaşmalarda sıkıntı doğurmaktadır. Bir kısım öğretim elemanlan; anabilim da- lının, ötekiler ise enstitünün kadrosu içindedir. Bu da iki değişik kadroya otur- muş, fakat aynı işi yapan öğretim ele- manlan problemini gündeme getirmek- tedir. Bütün bu nedenlerle Yükseköğre- tim Yasası'nın enstitülerle ilgili 19. mad- desinin değiştirilmesinde büyük yarar hatta zorunluluk olduğunu vurgulamak isterim. Bu değişikliği enstitüleri ikiye ayıra- rak yapmakta yarar vardır I. Rektörlüğe bağlı enstitüler: A)- Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi enstitüsü, nüfiıs etütleri enstitüsü, vb. B)- Lisans üstü eğitimi düzenleyen- ler: 1 - Fen bilimleri enstitüsü 2- Sağlık bilimleri enstitüsü 3- Sosyal bilimler enstitüsü 4- Tanm-orman ve veteriner bilimle- ri enstitüsü. Burada bir diğer seçenek, lisansüstü eğitimi düzenleyen enstitüleri kaldırmak ve yine eskisi gibi lisansüstü eğitimini il- gili fakültelere bırakmaktır. Bu grup ens- titülerde, enstitü kunıllan kaldınlmah- dır. Böyle bir kurula hiç gerek yoktur. Enstitü müdürleri de yine 2547 sayılı yasada olduğu şekliyle rektör tarafindan üç yıl için atanmalıdır. Ancak Atatürk il- keleri ve inkılap tarihi enstitüsü ile nü- fiıs etütleri enstitüsünde müdür dahil beş kişilik bir yönetim kurulu olmalıdır. Bu yönetim kunıluna dört üye o enstitünün kadrolu elemanlan arasından olmak şar- tı ile üniversite yönetim kurulunca üç yıl için seçilmelidir. Sadece bu enstirülerde profesörlük, doçentlik, yardımcı doçent- îik gibi öğretim üye ve yardımcılan kad- rolan yeterli miktarda bulunmalıdır. Buna karşıhk. lisansüstü eğitimini dü- zenleyen fen, sağlık, sosyal bilimler, ta- nm-orman ve veteriner bilimleri ensti- tülerinde ise yine enstitü müdürleri rek- tör tarafindan üç yıl için atanmah, fakat enstitü yönetim kurulu, enstitüyle ilgili fakülte yönetim kurullannca kendi kad- rolu öğretim elemanlan arasından iki ve- ya üç yıl için birer temsilci seçmek su- retiyle oluştunılmalıdır. Bir örnekleme yapmak gerekirse sosyal bilimler ensti- tüsü yönetim kuruluna; edebiyat fakül- tesi, güzel sanatlar fakültesi, eğitim fa- kültesi, iktisadi ve idari bilimler fakül- tesinden fakülte yönetim kurullannca bi- rer temsilci seçilmelidir. Lisansüstü eği- timi düzenleyen bu enstitülerde kadrolu öğretim üye ve yardımcılan olmamah- dır. Bunu önemle vurgulamak isterim. Bu gruptaki enstitülerin kurulmalan üniversite yönetim kurulunca yapılabil- meli ve YÖK'ün onayı alınmalıdır. II- Dekanlıklara bağlı enstitüler: Bunlar bir bilim alanında derinliğine ve genişliğine çahşmalar ve araştırma- lar yapmak üzere kurulan enstitülerdir. Bunlann kurulmasına da üniversite yö- netim kurulu karar verebilmelidir. Bu enstitülerin müdürleri ise doğal olarak anabilim dalı başkanının atandığı usul- le belirlenir. Bir fakülte içinde bir anabilim dalı yüksek düzeyde bir gelişme gösterirse bu anabilim dalının enstitüye dönuştü- rülmesi karannı ilgili fakülte yönetim kurulunun uygun görüşü alınmak kaydı ile üniversite yönetim kurulu vermeli- dir. Bu anabilim dalı enstitüye dönüştü- ğünde anabilim dalı doğal olarak kalkar. Böyle bir enstitünün müdürü, anabilim dalı başkanının bütün görev ve yetkile- rini haiz olmalıdır. Aynca enstitünün bir de yönetim kurulu bulunmalıdır. Bu yö- netim kurulu üç veya beş kişiden oluşa- bilir. Bunlar ilgili fakülte yönetim kurul- lannca aynı bilim dalının kadrolu ele- manlan arasından üç yıl için seçilmeli- dir. Yine burada da ensitü kuruluna ihti- yaç yoktur. 2547 sayılı yasada enstitülerle ilgili bu düzeltme yapıldığında, anabilim da- lı-enstitü karmasası ortadan kalkacağı gibi fakülteler içindeki bilim dallan çok daha hızlı gelişme ve araştırma yapma olanağı bulacaklardır. ARADABIR DURSUN BERKDisHekimi Sim" » Olumun Başkenti ölümün başkenti oldu bu ülke... Ölüm çok sevdi bu ülkeyi, doruklanna tahtını kurdu ve tacının değerii taşla- nnı bu ülke insanının kanıyla parlatmakta! Bitmez tüken- mez bir av kaynağı bu ülke, ölüm için. Insanlann bu ka- dar rahat avianabildiği. bu kadar kolay av olabildıği baş- ka bir ülke daha var mı acaba yeryüzünde!.. Şevginin sermaye tutkusunun panzerlerinin altında ezildiği, sevgi ve özgürlüğün zindanlarda zincire vurul- duğu (sistemin yoz degerlerinin toplumsal yığınlann bi- linç altında oluşturduğu zindanlar), yabancılaşmış emek birikimi olan sermayenın, sevgisizlik adına, nefret adına, ölüm adına baştacı edildiği bu ülkede egemen güçlerin insan etiyle beslendiği vahşi bir ortam yaşanmakta, omuzlan yılanlı Dehhaklar "yaşasın ölüm" nidalanyla her gün sayısız mazlum evlatlanna kıyarak, ölümün iktidan- nı pekiştirmekteler ve ölüm adına bu ülkeyi tarihin utanç sayfalanna "altın harflerle" gömmekteler. Ölümün başkenti bu ülke.... Sokaklanna, alanlanna, sorunlann girdabında bütün insansal duyarlılıklannı ve değerierini yrürmiş, geleneksel kültürün benliklerine vur- duğu zincirlerden sıynlıp, kendilerini doğal dürtülerinin, yani akıldışılığın ve vahşetin hizmetine sunmuş, insana ve insan türüne karşı her türlü sorumluluğu ayaklar altı- na almış, ayak takımının egemen olduğu bir ülkede ya- şıyoruz. Eşyaya, sermayeye tapınmanın doruğa ulaştı- ğı, vitrinlerin mabetleştiği bu ülkede, yüzyıllar önce Ingi- liz düşünür Thomas Hobbes'un (Tbmas Hobs) "İnsan insanın kurdudur" sözünü doğrulayıcı bir süreç yaşan- makta. Sokaklarda, hiç acıma duygusuna kapılmadan insanlann boğazlandığı, yaşamsal sorunlann ağırlığı al- tında ezilerek, benliklerini, kimliklerini yitiren ve ne yazık ki cinnetin kanlı girdabına düşüp kendi öz evlatlannı iş- kence tezgâhlannda doğrayan, kan içip, kan soluyan in- sanlann kol gezdiği bir ülkede yaşıyoruz... Terörün, in- san ciğeriyie beslenmeyi alışkanlığa dönüştürmüş maf- yanın, trafik anarşisinin ve şiddet kültürüyle canlandın- lan ötdürme dürtüsünün hâkim olduğu bir toplumsa) gerçeklik çepecevre sarmış, yaşamımızı. ölümün em- rindeki ihtiraslan adına kurduklan maddi çıkar tezgâh- lanyla mazlum insanlann yaşama hakkını gaspeden ve vicdanlan vasıtasıyla kendilerini sorgulama olgunluğu- na asla ulaşamayacak olan ve insan kisvesinde sürdür- dükleri yaşamlan boyunca, Dostoyevski 'nin deyimiy- /e, "Pişmanhk duygusu gibi insaiı insan yapan temel er- demle" asla tanışmayacak o/an,"ölüm erteri"n/n ege- men olduğu birülkedeyaşıyor olmanın utancını taşımak- tayız.... Bu acı gerçeğe karşın, inanıyorum ki, insanlık kanla yazılmtş bu utanç günlerini asacaktır. Elbet ülke- mizde de. Unutmamak gerekirki sevgi ve umut, ölümün rahminden düşerhayatın toprağına. Hayatın toprağının sevgi ve umutla dile geldiği günler çok uzakta değil. Bu ülkede kana bulanmış suskunluk mutlaka aşılacaktır. Yaşamdan yana olan hepimiz, her birimiz, bu ülkeyi ölümün başkenti yapan egemen güçlerin karşısmda "Ya- şasın Hayat" diye bağırmakla sorumluyuz. TARTIŞMA Cumhuriyetimizin topluma kazandırdıklan O smanlı Devleti 1. Dünya Savaşı'ndan büyük bir yenılgı ile çıkmış; yurdumuz dört bir yanından Ruslar. Ingilizler, Fransızlar, ltalyanlar ve Yunanhlar tarafindan kuşatılmış, saldınya uğramıştı. tçeride yer yer etnik ve tarikat köİcenli başkaldınlar kendmi göstenyordu. Bu kargaşa ve perişanlık içinde Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs'ta Anadolu'ya çıktı. Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Işgalcı güçlen vatan topraklanndan kovdu ve savaşı kazandı. Bu savaşı kazanan Kemalist kadrolar yukandan aşağı devlet güdüm ve gözetimınde örgütlenerek toplumu hareketlendirdi. tüm büyük atılımlara öncülûic eni. Halk için, halk adına ve halkla birlikte köklü reformlara girişildi. Yıkıntılar altında kalan Osmanlı çöküntüsünün üstünde Ulusal And'ı (Mısak-ı Milli) pekıştirerek yenı sınırlar içinde yeni Türkiye'yi ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Kurulan bu cumhuriyet toplumumuza neler kazandırmadı ki... Cumhuriyetle ilk kazanılan, özgürlük ve bağımsızlık ve ilk açılan yol da çağdaşlık, uygarhk yoludur. Cumhuriyetle alınan bu ana ılke ışığında: I- Türk toplumu, din ve ümmet esası üzerinde kurulu olmakla bocalama düzeninin içinde çırpınan saltanat ve hılafet düzeninden kurtanlmıştır. Türk ulusunun hak ettıği siyasal düzen kendisine kazandmlmış ve toplum ümmet esasmdan kurtanlarak uluslastınlmış, devlet ulusal devlete dönüştürülmüştür. Egemenlik padişahın, halifenin elinden alınarak kayıtsız şartsız ulusa, topluma kazandınlmıştır. En gerçek yol göstericinin bilim olduğu belirtilmiş; toplum, 'mülkün temeli adalettir' ilkesine oturtulmuştur. II- Yalnız Osmanlı çerçevesinde işlenmiş ve işlenmekte olan Türk tarihi bu çerçeveden çıkanlarak Orta Asya'daki kökenlerine değın genışletılmış; Türk dilinde kendinı bulma yolu tutulmuş, dilimiz Türkçeleştirilmiş, yenı Türk harflen kabul edilerek buna uygun ABeCe çıkanlmıştır. Tüm bunlann saglanması içtn Türk Dil ve Tarih Kurumu kurulmuş, dil ve yazınunız yabancı diller, özellikle Arapça ve Farsça boyunduruğundan kurtanlmıştır. IH- Yabancı şirketler millileştirilerek ulusal sanayi ile yerli mallar üretimine geçılmış; toplum kefen îktidar ve muktedir olmak • ktidar olmak, aynı I kökten türemiş muktedîr olan anlamında algılanmamalıdır. tktidar olunan her noktada muktedir olunmayabilir. Îktidar koltuğuna oturmanın göze çarpmasıyla muktedir olma başka bir tanımlama ile güç sahibi olma, egemen olma her zaman mümkün olmayabilir. Herhangı bir şekilde koltuk elde etme, yönetimde olma, başa gecme ıktidan ele geçirme şeklinde algılanır, ancak ele geçirme, tepede olma, yönetme ve hükmetme yaklaşımlan gerektiği biçimde göze çarpmazsa ele geçinlen öğenin îktidar olduğu kabul edilir, ancak onunla koşutluk göstermesi gereken muktedirlikten bahsedılemez. Bu kavramlann daha iyı anlaşılması için iktidann ortağı olan CHP ömeğini vermek gerekir. CHP, koalısyon şeklinde de olsa ıktidardadır, ama acaba muktedir midir? Görülen tabloda bu partinın muktedir olduğunu söylemek mümkün değildir. Olkede cereyan eden olaylan dikkatle izleyenler, muktedir olmayı gerektiren yaklaşımlara tanık olamamanın üzüncü içindedirler. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ortam ve koşullardan demokratikleşmeye uzatılacak çizgide göze çarpan olumsuzluklara iktidann bu kanadı ne tür yaklaşımlar göstermiştir acaba? Gaziosmanpaşa olaylan, düşüncenin yargılanması, yargısız infaz görünümleri ve Doğu'daki olaylar karşısmda CHP, bir seyirci olmaktan ötede nasıl bir tutum sergilemiştir acaba. CHP. önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde meydanlara çıkıp ne x söyleyecektır? Doğrusu merak edilmektedir. Yaptıklanna bakıp karar verilecektir kuşkûsuz. Peki yaptıklan nedir? Yaptıklan kötü yönetime katkıdır, destektir. Yaptıklan, umudu bezini, toplu iğnesini dışandan almaktan kurtanlmıştır. Damızlık hayvan, fıde ve fidan yenştirilmek üzere örnek çiftlikler kurulmuştur. Milli bankacıhk kurularak ulusal planlı ekonomiye yön veribniştir. IV- Kuran Türkçeye çevrilmiş, ezan Türkçe okutulmuştur. V- Batı ülkelerinden Türk toplumunu garip giysilerle ayıran çarşaf, peçe gibi giyım kuşamdan kurtaran gıysı yasası (şapka giyilmesi) çıkanlmıştır. VI- Eğitim Birligi Yasası çıkanlarak yurtiçindeki bütün bilim ve öğretim kurumlan bu yasayla Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış, eğıtimdeki ıkilik giderilmiş, medreseler yerine üniversiteler kurulmuştur. Dünya yazınımn klasikleri Türkçeye çevrilmeye yok etmektir. Bugün Türkiye'de yapılan tüm kamuoyu yoklamalan, geçmişte İcoalisyon kuran iki partinin yükselişini göstermektedir. Bunlardan DSP'nin yükselişini, CHP'nin yukanda anlatılan ve muktedir olmayan iktidanna; Refah'uı yükselişini de Bayan Çflter'in kötü yönetimine bağlamak yanlış olmaz. Bayan Çiller, partısıyle birlikte muktedir olan bir ıktidardır. Ama iktidannı doğru kullanmayı bılmedıği için CHP gibi o da tükenmektedir. Eğer CHP, iktıdar olmaktan eşe dosta biraz ulufe dağıtmayı anlıyorsa kımligini yitirmiş başlanmış, operanın temelleri atılmış. halk müzığinin unutulmaya yüz tutmuş ezgileri derlenmiştir. VII- Dinsel görüşlerle millet ırade ve idaresini elinde tutup bu yolda yürütme çabası ile çalışan fesat yuvası çile doldurma odalan, batıl inançlar ocağı olarak halkı uyuşturan tekke ve zaviyeler kaldınlmıştır. Sonuç olarak diyebıliriz ki, cumhuriyet laik, özgürlükçü, çoğulcu bir rejım olan Türk demokrasisinin altyapısını oluşturmuş; topluma, dünyada banş, yurtta banş ılkesıni kazandırmıştır. Anadolu'nun tüm köy ve kentlenne çağdaş kültür ve spor etkinlikleri götüren, toplumu bırlik ve beraberlik içinde yaşatan Halkevleri kunılmuş, Köy Enstitüleri ile bilgının ışığı, ortaçağ karanlığında yaşayan köylere taşınmıştır. MügeÖzkök demektır. tktidar olup muktedir olmadığı noktada ise kişiliği tartışılmalıdır. Bir zamanlar halkın özlemle, umutla, sevgiyle yanında olduğu "KuvayH MilHye" ruhunun temsilcisi CHP, bir koltuk degneyi görünümüyle muktedir olmayan iktidar konumunda kuruculann kemiklerini sızlatıyordur. Her şeyi bir yana bırakalım, Yaşar Kemal gibi ülkemizin gurur kaynağı olan bir yazan on günde bir adliye koridorlannda yansıtmanın ayıbı bile tek başına CHP'ye yeter de artar bile. Abdullah Tekin Meraklıstna notlar: tş Bankası Kredi Kartt'yla her türlü alış- verişinizi elinizi cebinize atma- dan yapmanın yani sıra kredi kartı borcunu- z« Bankanıatik.' lerde/ı ya da Maxy ihat' tan (isterseniz tak- sitle) ödeyehi- lir, kredi limi- tiniz dahilinde Bankamatik' lerden para çe- kehilir, ferdi kaza sigorta- sından yarar- lanabilirsiniz. Bilffiniz.e sunnlur. SağdLiyu'clsırı Öıner'e bayram tatili öğütleri Eğlenceye kredi kartıyl gidiliı*. PENCERE ÜTÜRKİYE IŞ BANKASI Batı; Ama, Hangi Batı?.. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, gazeteciler- le söyleşirken dedi ki: "- Bunlann (Batı'nın) ne istediğini biliyorum. Sevr'i istiyoriar. Fırat'tan ötesini istiyorlar. Ne yapsak Ba- tı'yı tatmin edemeyiz. Biz Osmanlı bakiyesiyiz. Os- manlı 'dan 25 devlet çıkmış. İki devlet çıkmamış. Kürt devleti ve Ermeni devleti. (...) Kolumuzu kestinne- yiz." Medya Demirel'e saldırdı. Ne diyoriar? "- Cumhurbaşkanı Batı'ya karşı çıkıyor. Batı düş- manlığı yapıyor. Oysa Türkiye NATO'dadır, Avrupa Konseyi'ndedir; Demirel ülkeyi Batı'dan uzaklaştır- maya çalışıyor." Doğru mu? • Sanınm, karmaşa 'Batı' sözcüğünden çıkıyor; Ba- tı, ama, hangi Batı? Sevr'i imzalayan da Batı'dır. Lozan'ı imzalayan da... 1919'da Türkiye'yi parçalayıp bölerek işgale baş- layan da Batı'dır. NATO'daTürkiye'nin sınırlannı korumayı üstlenen de Batı'dır. Tek Batı yok!.. Tek boyutlu düşüncenin kısırlığında sığlaşırsak, Batı'yı yatümden emperyalist ilan ederekdışlanz, ya da tepemize çıkanp üstüne laf söyletmeyiz. Oysa Mustafa Kemal bir yandan Batı'yla savaşıp, öte yandan da Batılılaşmayı gerçekleştirerek neyin ne olduğunu bize öğretmişti. Batı sözcüğünün içinde çeşitli anlamlar vardır; üs- telik Batı'da tek devlet ve her devlette tek kuvvet yok!.. Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Ortadoğu'daki sınır- lar üzerinde yaman bir kavgalaşma başladı. Batılı devletler bu işlerin içindedirler. Ne düşünüyorlar? Geleceğe dönük tasanmları nelerdir? Türkiye'de na- sıl bir "durum tartışması" yapmalı? 35 bin kişilik bir kuvvetle sınır ötesi harekâtı yürür- lüğe koymak zorunda kalan bir devlette, açıkgöz medyanın, ulusal sorunları 'Köşk' ile 'Konut' arasın- daki tartışmaya göre yorumlayıp iç politika oyunla- nna alet etmesi olumsuzluktur. Aklı başından uçup gitmemiş olanlar, Batı'yı tüm boyutlanyla düşünmeye çalışmalıdıriar. Batı'yı puta tapar gibi ele almak, Batılılaşmaya ters düşer. Batı, gözlerimizin önünde Irak'ı üçe böldü; Kuzey Irak'ta Kürt devletinin çekirdegi, Anadolu'da üsle- nen Çekiç Güç desteğinde kuruldu. Azerbaycan'da koca bir bölge Ermeni işgali altındadır. Bosna-Her- sek kaç parçaya bölünmüştür? Ya Türkiye'de ne olacak? 'Bölünme' korkusunun gereksizliği ortadadır; ama, bu gidişle korkulan başa gelebilir. Başbakan Çiller'in Batı'ya ikide bir sığınmaya çalışmasına ne dersiniz: - Eğer bizi desteklemezseniz, Türi<iye'de iktidara köktendinciler gelir... "Batı" çağdaş bir gerçekçilikle, kendi içinde kur- duğu karmaşık yapısıyla ele alınamıyor; adına 'dış politika' denen marifetin, her devletin çıkarian üze- rine kurulduğunu unutup, Batı'yı gerçekliğinden so- yutluyoruz. Hem Süleyman Bey neden Batı düşmanı olsun ki? Tüm yaşamında, gereğinden çok Batı'ya önem vermiş bir yaklaşımın içindedir. » . ,. • • Türkiye'nin, kendi iç yapısında dış müdahaleye olanak sağlamayacak bir düzen kurması gerekir... Eğer bu yapıyı kuramazsak, Batı'ya güvenmek hiç- bir işe yaramayacaktır; ne NATO'dan bir hayır gelir, ne de Avrupa Konseyi'nden!.. Batı, Ortadoğu'daki çı- karian neyi gösteriyorsa, ona göre tutumunu ayar- lar; bizim kara kaşımız, kara gözümüz için kılını kı- pırdatmaz. Hiç unutmayalım: Lozan'ı imzalayan da Batı'dır... Sevr'i imzalayan da... İSTANBUL 8. ASLÎYE TİCARET MAHKEMESt BAŞKANLIĞI'NDAN 1994 1635 Davacı Amuray Corparatıon vekili Av. Ihsan Tellioğ- lu tarafindan davalı Hüseyin Alı Çetmi aleyhine açılan marka iptali davasında: 551 sayılı Markalar Kanunu'nun 50. maddesi uyann- ca anılan markanm ıptal \e sicilden terkini ile haksız re- kabetin varlığının hükmen tespıti ile önlenmesıni ve hak- sız rekabetin neticesi olan maddı dunımun ortadan kal- dınlmasını ıstemekle açılmış bulunan marka iptali da- vasının yapılan duruşmasında, Davalı, Hüseyin Ali Çetmi (Konaklar Mahallesi Alke Petek konutlan E blok D. 23 4. Le\ent-Istanbul) adına gönderilen da\a dilekçesi ve davetiyenin bila tebliğ iade edilmesi üzenne emniyet tahkıkatında adresinin meçhul kaldığı anlaşılmış bulunduğundan dava dilekcesinin ve davetiyenin alenen tebliğine karar verilmiş olduğundan 30.6.1995 günü saat: 11.00'de mahkememizde hazır bu- lunmanız, hazır bulunmadığınız veya bir vekil tarafin- dan temsil edilmediğiniz takdirde tahkikat ve yar- gılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve hüküm ver- ileceği ilanen tebliğ olunur. (HUMK.'nin 213 ve 377. mad.) 3.5.1995 Basın: 21291 DODURGA (ÇORUryi) ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞl'NDEN DosyaNo: 1994/46 Davacı Dodurga TKİ. Adlî Müdürlüğü tarafindan da- valı Mustafa ve Fendeaen olma 01.01.1931 doğumlu Menşure Kasap aleyhine açılmış bulunan cebri tescil da- vasında adınıza tebligat çıkanknış, ancak tebligat, adres yetersizliğinden yapılamamış, duruşma günü tebliğ edi- lememiştır. Mahkememizin duruşması 28.6.1995 gününe talik edilmış olup işbu duruşmaya gelmedığiniz ve kendinizi bir vekille de temsil etmediğiniz takdirde gıyabınızda mahkemenın devam edeceği ve karar verileceği tebliğ yenne geçmek üzere ilanen duyurulur. 22.2.1995 Basın: 10818 19 MAYIS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1993/268 Karar No: 1995/147 Davacılar Metin Oğuz. Beyhan Süzen ve Maliye Hazine tarafindan davalılar Maliye Hazinesi, Mahmut Dal ve 19 Mayıs Beledıye Başkanlığı aleyhine açılan 19 Mayıs ilçesi Kumcağız Mahallesi 31 ada 10 numarah parselin tespitinin iptali davasında verilen karar, davalılardan Mahmut Dal'ın adresi tespit edilemediğin- den 6.4.1995 tarihli aynı sayılı kararla davacılann davalannın reddi ile 19 Mayıs ilçesi Kumcağız Mahallesi 31 ada, lOno'lu parselin tespit gibi tapuya tescılıne dair verilen karar, davalı Mahmut Dal 'a tebliğ yerine kaim ol- mak üzere ilanen tebliğ olunur. 11.4.1995 Basın: 19502
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle