Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS 1995 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
254^ sayılı yasada enstitüler
Prof. Dr. A. YUKSEL BOZER
2
547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu içinde gerek anlamı
gerekse yönetim şekJi itiba-
nyla problemlere yol açabile-
cek önemli konulardan biri,
"enstitüter"dir. Rektörlüğe
doğrudan bağlı olan bu enstitüler, bu-
günkü yasa içinde üç gruba aynlabilir:
Birinci grup içinde nüfiıs etütleri ens-
titüsü ve Atatürk ilkeleri ve inkılap tari-
hi enstitüsü sayılabilir. Bunlar adı üstün-
deki alanlarda kadrolaşmış olarak faali-
yet gösterirler. tkinci grupta enstitüler
doğrudan lisansüstü eğitimden sorumlu-
dur. Bunlar sosyal bilimler enstitüsü,
sağlık bilimleri enstitüsü ve fen bilimle-
ri enstitüsüdür. Üçüncü grapta ise bir bi-
lim dalında derinliğine ve genişliğine
araştırma yapan enstitüler vardır; psiki-
yatri ve nörolojik bilimler enstitüsü, kar-
diyoloji enstitüsü, çocuk sağlığı enstitü-
sü, onkoloji enstitüsü ve nükleer bilim-
ler enstitüsü gibi. Bu üçüncü grup ens-
titüler, genelde kabul edilen "enstitû"
kavramına. yani birbilim alanında faali-
yet gösteren ve derinliğine araştırma ya-
pan kunımlara en uygun olanıdır. Halbu-
ki doğrudan rektörlüğe bağlı bu üçüncü
gruptaki "enstitüler" ile aynı bilim ala-
nında ve hemen hemen aynı adı taşıyan
"anabüimdaHan" fakültelenn içinde de
mevcuttur. Ömeklemek gerekirse, rek-
törlüğe bağlı ankoloji enstitüsünün bir
duplıkasyonu olan onkoloji anabilım da-
h, tıp fakültesi bünyesinde vardır. Bunun
gibi çocuk sağlığı enstitüsü ile kardiyo-
loji enstitüsü de hemen aynı isimle ana-
bilim dalı olarak yine tıp fakültesine bağ-
lı olarak bulunmaktadır. Bu ikilemlerin
sayısı arttınlabilir. Bunun sonucu uygu-
lamada bazı problemler karşımıza çık-
maktadır. Şöyle ki; adı geçen bu anabi-
lim dallannın mevcut laboratuvarlan ve-
ya klinikleri, bazen enstitülerin kadro-
sundaki aynı alanda çalışan öğretim üye-
lerine kullandınlmamakta, onlar da ken-
dileri için aynı cihazlar, laboratuvar ve-
ya klinikler istemektedirler. Bu da üni-
versite içinde ikinci bir masrafi gerektir-
mektedir.
Aynı laboratuvar veya klinik hem ana-
bilim dalının hem de enstitünün hizme-
tine verilırse bu kere de oralarda ikibaş-
lılık ortaya çıkmaktadır. Bunun gibi kad-
rolaşmalarda sıkıntı doğurmaktadır. Bir
kısım öğretim elemanlan; anabilim da-
lının, ötekiler ise enstitünün kadrosu
içindedir. Bu da iki değişik kadroya otur-
muş, fakat aynı işi yapan öğretim ele-
manlan problemini gündeme getirmek-
tedir. Bütün bu nedenlerle Yükseköğre-
tim Yasası'nın enstitülerle ilgili 19. mad-
desinin değiştirilmesinde büyük yarar
hatta zorunluluk olduğunu vurgulamak
isterim.
Bu değişikliği enstitüleri ikiye ayıra-
rak yapmakta yarar vardır
I. Rektörlüğe bağlı enstitüler:
A)- Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi
enstitüsü, nüfiıs etütleri enstitüsü, vb.
B)- Lisans üstü eğitimi düzenleyen-
ler:
1 - Fen bilimleri enstitüsü
2- Sağlık bilimleri enstitüsü
3- Sosyal bilimler enstitüsü
4- Tanm-orman ve veteriner bilimle-
ri enstitüsü.
Burada bir diğer seçenek, lisansüstü
eğitimi düzenleyen enstitüleri kaldırmak
ve yine eskisi gibi lisansüstü eğitimini il-
gili fakültelere bırakmaktır. Bu grup ens-
titülerde, enstitü kunıllan kaldınlmah-
dır. Böyle bir kurula hiç gerek yoktur.
Enstitü müdürleri de yine 2547 sayılı
yasada olduğu şekliyle rektör tarafindan
üç yıl için atanmalıdır. Ancak Atatürk il-
keleri ve inkılap tarihi enstitüsü ile nü-
fiıs etütleri enstitüsünde müdür dahil beş
kişilik bir yönetim kurulu olmalıdır. Bu
yönetim kunıluna dört üye o enstitünün
kadrolu elemanlan arasından olmak şar-
tı ile üniversite yönetim kurulunca üç yıl
için seçilmelidir. Sadece bu enstirülerde
profesörlük, doçentlik, yardımcı doçent-
îik gibi öğretim üye ve yardımcılan kad-
rolan yeterli miktarda bulunmalıdır.
Buna karşıhk. lisansüstü eğitimini dü-
zenleyen fen, sağlık, sosyal bilimler, ta-
nm-orman ve veteriner bilimleri ensti-
tülerinde ise yine enstitü müdürleri rek-
tör tarafindan üç yıl için atanmah, fakat
enstitü yönetim kurulu, enstitüyle ilgili
fakülte yönetim kurullannca kendi kad-
rolu öğretim elemanlan arasından iki ve-
ya üç yıl için birer temsilci seçmek su-
retiyle oluştunılmalıdır. Bir örnekleme
yapmak gerekirse sosyal bilimler ensti-
tüsü yönetim kuruluna; edebiyat fakül-
tesi, güzel sanatlar fakültesi, eğitim fa-
kültesi, iktisadi ve idari bilimler fakül-
tesinden fakülte yönetim kurullannca bi-
rer temsilci seçilmelidir. Lisansüstü eği-
timi düzenleyen bu enstitülerde kadrolu
öğretim üye ve yardımcılan olmamah-
dır. Bunu önemle vurgulamak isterim.
Bu gruptaki enstitülerin kurulmalan
üniversite yönetim kurulunca yapılabil-
meli ve YÖK'ün onayı alınmalıdır.
II- Dekanlıklara bağlı enstitüler:
Bunlar bir bilim alanında derinliğine
ve genişliğine çahşmalar ve araştırma-
lar yapmak üzere kurulan enstitülerdir.
Bunlann kurulmasına da üniversite yö-
netim kurulu karar verebilmelidir. Bu
enstitülerin müdürleri ise doğal olarak
anabilim dalı başkanının atandığı usul-
le belirlenir.
Bir fakülte içinde bir anabilim dalı
yüksek düzeyde bir gelişme gösterirse
bu anabilim dalının enstitüye dönuştü-
rülmesi karannı ilgili fakülte yönetim
kurulunun uygun görüşü alınmak kaydı
ile üniversite yönetim kurulu vermeli-
dir. Bu anabilim dalı enstitüye dönüştü-
ğünde anabilim dalı doğal olarak kalkar.
Böyle bir enstitünün müdürü, anabilim
dalı başkanının bütün görev ve yetkile-
rini haiz olmalıdır. Aynca enstitünün bir
de yönetim kurulu bulunmalıdır. Bu yö-
netim kurulu üç veya beş kişiden oluşa-
bilir. Bunlar ilgili fakülte yönetim kurul-
lannca aynı bilim dalının kadrolu ele-
manlan arasından üç yıl için seçilmeli-
dir. Yine burada da ensitü kuruluna ihti-
yaç yoktur.
2547 sayılı yasada enstitülerle ilgili
bu düzeltme yapıldığında, anabilim da-
lı-enstitü karmasası ortadan kalkacağı
gibi fakülteler içindeki bilim dallan çok
daha hızlı gelişme ve araştırma yapma
olanağı bulacaklardır.
ARADABIR
DURSUN BERKDisHekimi
Sim" »
Olumun Başkenti
ölümün başkenti oldu bu ülke... Ölüm çok sevdi bu
ülkeyi, doruklanna tahtını kurdu ve tacının değerii taşla-
nnı bu ülke insanının kanıyla parlatmakta! Bitmez tüken-
mez bir av kaynağı bu ülke, ölüm için. Insanlann bu ka-
dar rahat avianabildiği. bu kadar kolay av olabildıği baş-
ka bir ülke daha var mı acaba yeryüzünde!..
Şevginin sermaye tutkusunun panzerlerinin altında
ezildiği, sevgi ve özgürlüğün zindanlarda zincire vurul-
duğu (sistemin yoz degerlerinin toplumsal yığınlann bi-
linç altında oluşturduğu zindanlar), yabancılaşmış emek
birikimi olan sermayenın, sevgisizlik adına, nefret adına,
ölüm adına baştacı edildiği bu ülkede egemen güçlerin
insan etiyle beslendiği vahşi bir ortam yaşanmakta,
omuzlan yılanlı Dehhaklar "yaşasın ölüm" nidalanyla her
gün sayısız mazlum evlatlanna kıyarak, ölümün iktidan-
nı pekiştirmekteler ve ölüm adına bu ülkeyi tarihin utanç
sayfalanna "altın harflerle" gömmekteler.
Ölümün başkenti bu ülke.... Sokaklanna, alanlanna,
sorunlann girdabında bütün insansal duyarlılıklannı ve
değerierini yrürmiş, geleneksel kültürün benliklerine vur-
duğu zincirlerden sıynlıp, kendilerini doğal dürtülerinin,
yani akıldışılığın ve vahşetin hizmetine sunmuş, insana
ve insan türüne karşı her türlü sorumluluğu ayaklar altı-
na almış, ayak takımının egemen olduğu bir ülkede ya-
şıyoruz. Eşyaya, sermayeye tapınmanın doruğa ulaştı-
ğı, vitrinlerin mabetleştiği bu ülkede, yüzyıllar önce Ingi-
liz düşünür Thomas Hobbes'un (Tbmas Hobs) "İnsan
insanın kurdudur" sözünü doğrulayıcı bir süreç yaşan-
makta. Sokaklarda, hiç acıma duygusuna kapılmadan
insanlann boğazlandığı, yaşamsal sorunlann ağırlığı al-
tında ezilerek, benliklerini, kimliklerini yitiren ve ne yazık
ki cinnetin kanlı girdabına düşüp kendi öz evlatlannı iş-
kence tezgâhlannda doğrayan, kan içip, kan soluyan in-
sanlann kol gezdiği bir ülkede yaşıyoruz... Terörün, in-
san ciğeriyie beslenmeyi alışkanlığa dönüştürmüş maf-
yanın, trafik anarşisinin ve şiddet kültürüyle canlandın-
lan ötdürme dürtüsünün hâkim olduğu bir toplumsa)
gerçeklik çepecevre sarmış, yaşamımızı. ölümün em-
rindeki ihtiraslan adına kurduklan maddi çıkar tezgâh-
lanyla mazlum insanlann yaşama hakkını gaspeden ve
vicdanlan vasıtasıyla kendilerini sorgulama olgunluğu-
na asla ulaşamayacak olan ve insan kisvesinde sürdür-
dükleri yaşamlan boyunca, Dostoyevski 'nin deyimiy-
/e, "Pişmanhk duygusu gibi insaiı insan yapan temel er-
demle" asla tanışmayacak o/an,"ölüm erteri"n/n ege-
men olduğu birülkedeyaşıyor olmanın utancını taşımak-
tayız.... Bu acı gerçeğe karşın, inanıyorum ki, insanlık
kanla yazılmtş bu utanç günlerini asacaktır. Elbet ülke-
mizde de. Unutmamak gerekirki sevgi ve umut, ölümün
rahminden düşerhayatın toprağına. Hayatın toprağının
sevgi ve umutla dile geldiği günler çok uzakta değil. Bu
ülkede kana bulanmış suskunluk mutlaka aşılacaktır.
Yaşamdan yana olan hepimiz, her birimiz, bu ülkeyi
ölümün başkenti yapan egemen güçlerin karşısmda "Ya-
şasın Hayat" diye bağırmakla sorumluyuz.
TARTIŞMA
Cumhuriyetimizin topluma kazandırdıklan
O
smanlı Devleti
1. Dünya
Savaşı'ndan
büyük bir
yenılgı ile
çıkmış; yurdumuz dört bir
yanından Ruslar. Ingilizler,
Fransızlar, ltalyanlar ve
Yunanhlar tarafindan
kuşatılmış, saldınya
uğramıştı. tçeride yer yer
etnik ve tarikat köİcenli
başkaldınlar kendmi
göstenyordu. Bu kargaşa ve
perişanlık içinde Mustafa
Kemal Atatürk 19 Mayıs'ta
Anadolu'ya çıktı. Kurtuluş
Savaşı'nı başlattı. Işgalcı
güçlen vatan topraklanndan
kovdu ve savaşı kazandı. Bu
savaşı kazanan Kemalist
kadrolar yukandan aşağı
devlet güdüm ve
gözetimınde örgütlenerek
toplumu hareketlendirdi.
tüm büyük atılımlara
öncülûic eni. Halk için, halk
adına ve halkla birlikte
köklü reformlara girişildi.
Yıkıntılar altında kalan
Osmanlı çöküntüsünün
üstünde Ulusal And'ı
(Mısak-ı Milli) pekıştirerek
yenı sınırlar içinde yeni
Türkiye'yi ve Türkiye
Cumhuriyeti'ni kurdu.
Kurulan bu cumhuriyet
toplumumuza neler
kazandırmadı ki...
Cumhuriyetle ilk kazanılan,
özgürlük ve bağımsızlık ve
ilk açılan yol da çağdaşlık,
uygarhk yoludur.
Cumhuriyetle alınan bu ana
ılke ışığında:
I- Türk toplumu, din ve
ümmet esası üzerinde kurulu
olmakla bocalama düzeninin
içinde çırpınan saltanat ve
hılafet düzeninden
kurtanlmıştır. Türk ulusunun
hak ettıği siyasal düzen
kendisine kazandmlmış ve
toplum ümmet esasmdan
kurtanlarak uluslastınlmış,
devlet ulusal devlete
dönüştürülmüştür.
Egemenlik padişahın,
halifenin elinden alınarak
kayıtsız şartsız ulusa,
topluma kazandınlmıştır. En
gerçek yol göstericinin bilim
olduğu belirtilmiş; toplum,
'mülkün temeli adalettir'
ilkesine oturtulmuştur.
II- Yalnız Osmanlı
çerçevesinde işlenmiş ve
işlenmekte olan Türk tarihi
bu çerçeveden çıkanlarak
Orta Asya'daki kökenlerine
değın genışletılmış; Türk
dilinde kendinı bulma yolu
tutulmuş, dilimiz
Türkçeleştirilmiş, yenı Türk
harflen kabul edilerek buna
uygun ABeCe çıkanlmıştır.
Tüm bunlann saglanması
içtn Türk Dil ve Tarih
Kurumu kurulmuş, dil ve
yazınunız yabancı diller,
özellikle Arapça ve Farsça
boyunduruğundan
kurtanlmıştır.
IH- Yabancı şirketler
millileştirilerek ulusal sanayi
ile yerli mallar üretimine
geçılmış; toplum kefen
îktidar ve muktedir olmak
• ktidar olmak, aynı
I
kökten türemiş
muktedîr olan
anlamında
algılanmamalıdır.
tktidar olunan her noktada
muktedir olunmayabilir.
Îktidar koltuğuna oturmanın
göze çarpmasıyla muktedir
olma başka bir tanımlama
ile güç sahibi olma, egemen
olma her zaman mümkün
olmayabilir. Herhangı bir
şekilde koltuk elde etme,
yönetimde olma, başa
gecme ıktidan ele geçirme
şeklinde algılanır, ancak ele
geçirme, tepede olma,
yönetme ve hükmetme
yaklaşımlan gerektiği
biçimde göze çarpmazsa ele
geçinlen öğenin îktidar
olduğu kabul edilir, ancak
onunla koşutluk göstermesi
gereken muktedirlikten
bahsedılemez. Bu
kavramlann daha iyı
anlaşılması için iktidann
ortağı olan CHP ömeğini
vermek gerekir. CHP,
koalısyon şeklinde de olsa
ıktidardadır, ama acaba
muktedir midir? Görülen
tabloda bu partinın muktedir
olduğunu söylemek
mümkün değildir. Olkede
cereyan eden olaylan
dikkatle izleyenler, muktedir
olmayı gerektiren
yaklaşımlara tanık
olamamanın üzüncü
içindedirler. Ülkenin içinde
bulunduğu ekonomik ortam
ve koşullardan
demokratikleşmeye
uzatılacak çizgide göze
çarpan olumsuzluklara
iktidann bu kanadı ne tür
yaklaşımlar göstermiştir
acaba? Gaziosmanpaşa
olaylan, düşüncenin
yargılanması, yargısız infaz
görünümleri ve Doğu'daki
olaylar karşısmda CHP, bir
seyirci olmaktan ötede nasıl
bir tutum sergilemiştir
acaba. CHP. önümüzdeki yıl
yapılacak seçimlerde
meydanlara çıkıp ne x
söyleyecektır? Doğrusu
merak edilmektedir.
Yaptıklanna bakıp karar
verilecektir kuşkûsuz. Peki
yaptıklan nedir? Yaptıklan
kötü yönetime katkıdır,
destektir. Yaptıklan, umudu
bezini, toplu iğnesini
dışandan almaktan
kurtanlmıştır. Damızlık
hayvan, fıde ve fidan
yenştirilmek üzere örnek
çiftlikler kurulmuştur. Milli
bankacıhk kurularak ulusal
planlı ekonomiye yön
veribniştir.
IV- Kuran Türkçeye
çevrilmiş, ezan Türkçe
okutulmuştur.
V- Batı ülkelerinden Türk
toplumunu garip giysilerle
ayıran çarşaf, peçe gibi
giyım kuşamdan kurtaran
gıysı yasası (şapka
giyilmesi) çıkanlmıştır.
VI- Eğitim Birligi Yasası
çıkanlarak yurtiçindeki
bütün bilim ve öğretim
kurumlan bu yasayla Milli
Eğitim Bakanlığı'na
bağlanmış, eğıtimdeki ıkilik
giderilmiş, medreseler
yerine üniversiteler
kurulmuştur. Dünya
yazınımn klasikleri
Türkçeye çevrilmeye
yok etmektir. Bugün
Türkiye'de yapılan tüm
kamuoyu yoklamalan,
geçmişte İcoalisyon kuran iki
partinin yükselişini
göstermektedir. Bunlardan
DSP'nin yükselişini,
CHP'nin yukanda anlatılan
ve muktedir olmayan
iktidanna; Refah'uı
yükselişini de Bayan
Çflter'in kötü yönetimine
bağlamak yanlış olmaz.
Bayan Çiller, partısıyle
birlikte muktedir olan bir
ıktidardır. Ama iktidannı
doğru kullanmayı bılmedıği
için CHP gibi o da
tükenmektedir. Eğer CHP,
iktıdar olmaktan eşe dosta
biraz ulufe dağıtmayı
anlıyorsa kımligini yitirmiş
başlanmış, operanın
temelleri atılmış. halk
müzığinin unutulmaya yüz
tutmuş ezgileri derlenmiştir.
VII- Dinsel görüşlerle millet
ırade ve idaresini elinde
tutup bu yolda yürütme
çabası ile çalışan fesat
yuvası çile doldurma odalan,
batıl inançlar ocağı olarak
halkı uyuşturan tekke ve
zaviyeler kaldınlmıştır.
Sonuç olarak diyebıliriz ki,
cumhuriyet laik, özgürlükçü,
çoğulcu bir rejım olan Türk
demokrasisinin altyapısını
oluşturmuş; topluma,
dünyada banş, yurtta banş
ılkesıni kazandırmıştır.
Anadolu'nun tüm köy ve
kentlenne çağdaş kültür ve
spor etkinlikleri götüren,
toplumu bırlik ve
beraberlik içinde yaşatan
Halkevleri kunılmuş, Köy
Enstitüleri ile bilgının ışığı,
ortaçağ karanlığında yaşayan
köylere taşınmıştır.
MügeÖzkök
demektır. tktidar olup
muktedir olmadığı noktada
ise kişiliği tartışılmalıdır.
Bir zamanlar halkın
özlemle, umutla, sevgiyle
yanında olduğu "KuvayH
MilHye" ruhunun
temsilcisi CHP, bir koltuk
degneyi görünümüyle
muktedir olmayan iktidar
konumunda kuruculann
kemiklerini sızlatıyordur.
Her şeyi bir yana bırakalım,
Yaşar Kemal gibi ülkemizin
gurur kaynağı olan bir
yazan on günde bir adliye
koridorlannda
yansıtmanın ayıbı bile tek
başına CHP'ye yeter de artar
bile.
Abdullah Tekin
Meraklıstna
notlar:
tş Bankası
Kredi Kartt'yla
her türlü alış-
verişinizi elinizi
cebinize atma-
dan yapmanın
yani sıra kredi
kartı borcunu-
z« Bankanıatik.'
lerde/ı ya da
Maxy
ihat' tan
(isterseniz tak-
sitle) ödeyehi-
lir, kredi limi-
tiniz dahilinde
Bankamatik'
lerden para çe-
kehilir, ferdi
kaza sigorta-
sından yarar-
lanabilirsiniz.
Bilffiniz.e sunnlur.
SağdLiyu'clsırı Öıner'e
bayram tatili öğütleri
Eğlenceye
kredi kartıyl
gidiliı*.
PENCERE
ÜTÜRKİYE IŞ BANKASI
Batı; Ama, Hangi Batı?..
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, gazeteciler-
le söyleşirken dedi ki:
"- Bunlann (Batı'nın) ne istediğini biliyorum. Sevr'i
istiyoriar. Fırat'tan ötesini istiyorlar. Ne yapsak Ba-
tı'yı tatmin edemeyiz. Biz Osmanlı bakiyesiyiz. Os-
manlı 'dan 25 devlet çıkmış. İki devlet çıkmamış. Kürt
devleti ve Ermeni devleti. (...) Kolumuzu kestinne-
yiz."
Medya Demirel'e saldırdı.
Ne diyoriar?
"- Cumhurbaşkanı Batı'ya karşı çıkıyor. Batı düş-
manlığı yapıyor. Oysa Türkiye NATO'dadır, Avrupa
Konseyi'ndedir; Demirel ülkeyi Batı'dan uzaklaştır-
maya çalışıyor."
Doğru mu?
•
Sanınm, karmaşa 'Batı' sözcüğünden çıkıyor; Ba-
tı, ama, hangi Batı?
Sevr'i imzalayan da Batı'dır.
Lozan'ı imzalayan da...
1919'da Türkiye'yi parçalayıp bölerek işgale baş-
layan da Batı'dır.
NATO'daTürkiye'nin sınırlannı korumayı üstlenen
de Batı'dır.
Tek Batı yok!..
Tek boyutlu düşüncenin kısırlığında sığlaşırsak,
Batı'yı yatümden emperyalist ilan ederekdışlanz, ya
da tepemize çıkanp üstüne laf söyletmeyiz. Oysa
Mustafa Kemal bir yandan Batı'yla savaşıp, öte
yandan da Batılılaşmayı gerçekleştirerek neyin ne
olduğunu bize öğretmişti.
Batı sözcüğünün içinde çeşitli anlamlar vardır; üs-
telik Batı'da tek devlet ve her devlette tek kuvvet
yok!..
Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Ortadoğu'daki sınır-
lar üzerinde yaman bir kavgalaşma başladı. Batılı
devletler bu işlerin içindedirler. Ne düşünüyorlar?
Geleceğe dönük tasanmları nelerdir? Türkiye'de na-
sıl bir "durum tartışması" yapmalı?
35 bin kişilik bir kuvvetle sınır ötesi harekâtı yürür-
lüğe koymak zorunda kalan bir devlette, açıkgöz
medyanın, ulusal sorunları 'Köşk' ile 'Konut' arasın-
daki tartışmaya göre yorumlayıp iç politika oyunla-
nna alet etmesi olumsuzluktur.
Aklı başından uçup gitmemiş olanlar, Batı'yı tüm
boyutlanyla düşünmeye çalışmalıdıriar. Batı'yı puta
tapar gibi ele almak, Batılılaşmaya ters düşer.
Batı, gözlerimizin önünde Irak'ı üçe böldü; Kuzey
Irak'ta Kürt devletinin çekirdegi, Anadolu'da üsle-
nen Çekiç Güç desteğinde kuruldu. Azerbaycan'da
koca bir bölge Ermeni işgali altındadır. Bosna-Her-
sek kaç parçaya bölünmüştür?
Ya Türkiye'de ne olacak?
'Bölünme' korkusunun gereksizliği ortadadır; ama,
bu gidişle korkulan başa gelebilir. Başbakan Çiller'in
Batı'ya ikide bir sığınmaya çalışmasına ne dersiniz:
- Eğer bizi desteklemezseniz, Türi<iye'de iktidara
köktendinciler gelir...
"Batı" çağdaş bir gerçekçilikle, kendi içinde kur-
duğu karmaşık yapısıyla ele alınamıyor; adına 'dış
politika' denen marifetin, her devletin çıkarian üze-
rine kurulduğunu unutup, Batı'yı gerçekliğinden so-
yutluyoruz.
Hem Süleyman Bey neden Batı düşmanı olsun ki?
Tüm yaşamında, gereğinden çok Batı'ya önem
vermiş bir yaklaşımın içindedir. » . ,.
• •
Türkiye'nin, kendi iç yapısında dış müdahaleye
olanak sağlamayacak bir düzen kurması gerekir...
Eğer bu yapıyı kuramazsak, Batı'ya güvenmek hiç-
bir işe yaramayacaktır; ne NATO'dan bir hayır gelir,
ne de Avrupa Konseyi'nden!.. Batı, Ortadoğu'daki çı-
karian neyi gösteriyorsa, ona göre tutumunu ayar-
lar; bizim kara kaşımız, kara gözümüz için kılını kı-
pırdatmaz.
Hiç unutmayalım:
Lozan'ı imzalayan da Batı'dır...
Sevr'i imzalayan da...
İSTANBUL 8. ASLÎYE TİCARET
MAHKEMESt BAŞKANLIĞI'NDAN
1994 1635
Davacı Amuray Corparatıon vekili Av. Ihsan Tellioğ-
lu tarafindan davalı Hüseyin Alı Çetmi aleyhine açılan
marka iptali davasında:
551 sayılı Markalar Kanunu'nun 50. maddesi uyann-
ca anılan markanm ıptal \e sicilden terkini ile haksız re-
kabetin varlığının hükmen tespıti ile önlenmesıni ve hak-
sız rekabetin neticesi olan maddı dunımun ortadan kal-
dınlmasını ıstemekle açılmış bulunan marka iptali da-
vasının yapılan duruşmasında,
Davalı, Hüseyin Ali Çetmi (Konaklar Mahallesi Alke
Petek konutlan E blok D. 23 4. Le\ent-Istanbul) adına
gönderilen da\a dilekçesi ve davetiyenin bila tebliğ iade
edilmesi üzenne emniyet tahkıkatında adresinin meçhul
kaldığı anlaşılmış bulunduğundan dava dilekcesinin ve
davetiyenin alenen tebliğine karar verilmiş olduğundan
30.6.1995 günü saat: 11.00'de mahkememizde hazır bu-
lunmanız, hazır bulunmadığınız veya bir vekil tarafin-
dan temsil edilmediğiniz takdirde tahkikat ve yar-
gılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve hüküm ver-
ileceği ilanen tebliğ olunur. (HUMK.'nin 213 ve 377.
mad.) 3.5.1995 Basın: 21291
DODURGA (ÇORUryi) ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ HAKİMLİĞl'NDEN
DosyaNo: 1994/46
Davacı Dodurga TKİ. Adlî Müdürlüğü tarafindan da-
valı Mustafa ve Fendeaen olma 01.01.1931 doğumlu
Menşure Kasap aleyhine açılmış bulunan cebri tescil da-
vasında adınıza tebligat çıkanknış, ancak tebligat, adres
yetersizliğinden yapılamamış, duruşma günü tebliğ edi-
lememiştır.
Mahkememizin duruşması 28.6.1995 gününe talik
edilmış olup işbu duruşmaya gelmedığiniz ve kendinizi
bir vekille de temsil etmediğiniz takdirde gıyabınızda
mahkemenın devam edeceği ve karar verileceği tebliğ
yenne geçmek üzere ilanen duyurulur. 22.2.1995
Basın: 10818
19 MAYIS KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1993/268
Karar No: 1995/147
Davacılar Metin Oğuz. Beyhan Süzen ve Maliye
Hazine tarafindan davalılar Maliye Hazinesi, Mahmut
Dal ve 19 Mayıs Beledıye Başkanlığı aleyhine açılan 19
Mayıs ilçesi Kumcağız Mahallesi 31 ada 10 numarah
parselin tespitinin iptali davasında verilen karar,
davalılardan Mahmut Dal'ın adresi tespit edilemediğin-
den 6.4.1995 tarihli aynı sayılı kararla davacılann
davalannın reddi ile 19 Mayıs ilçesi Kumcağız Mahallesi
31 ada, lOno'lu parselin tespit gibi tapuya tescılıne dair
verilen karar, davalı Mahmut Dal 'a tebliğ yerine kaim ol-
mak üzere ilanen tebliğ olunur. 11.4.1995 Basın: 19502