Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'8 MAYIS 1995 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
'Bir kent duyarlılığı dergisi' "Istanbul"un genel yaym yönetmeni Başar Başanr:
Anın fotoğrafinı çekmek istiyonız
ASUMARO
Üç yıl önce nisan ayında Tarih Vakfı
çevresinde bir grup aydın bir araya
gelerek bir dergi çıkarmaya başladı.
'Bir kent duyarulığT dergisi... Adı
"İstanbul" olan bu dergi, İstanbullu
olmanın bilincini geniş kitlelere
yaymayı, kentin sorunlannın çözümleri
için proje ürermeyi amaçlıyordu.
Genel yaym yönetmenliğini yazar
Zeynep Avcı'nın üstlendiği "Istanbur
bugün üç yaşında. Zeynep Avcı artık
genel yayın yönetmeni değil ama yayın
kurulu üyesi ve yazılanyla dergiyi
desteklemeye devam ediyor. Genel
yayın yönetmeni ise dergide dördüncü
sayıdan beri görev alan, bir süre de
Avcı'nın yardımcılığını üstlenen Başar
Başanr. Daha önce pek çok dergide
çalışmış olan Başanr, şu anda siyasi
tarih üzerine master yapıyor. Jstanbul
dergisinin temellennin büyük bir
heyecanla atıldığını belırten Başanr,
ilk sıkıntılannın Istanbu! ımajının
gelişigüzel kullanılırolmasıyla
başladığını ifade ediyor.
Bu Istanbul 'enflasyonu'ndan olumsuz
etkilenen dergiye ikinci darbeyi de 5
Nisan Kararlan vuruyor. Yılbaşından
önce Zeynep Avcı yerini Başanr'a
de\Tederek onu dışandan desteklemeye
karar venyor.
Şu sıra pek çok yenilik ıçeren nisan
sayısını okurlara sunmanın heyecanını
yaşayan Başar Başanr, 'tstanbtıllu'
olmanın tstanbul'da doğmak
olmadıgını söylüyor: "Eğer bu kentin
duyarhlığınj anladıysa birisi, Boğaz'a
baküğı zaman ya da akşamüstü
rakısını içerken, mezarlıklannda
ölülerinin yattığuıı biliyorsa. kentin
siluetinin gökdelenlerie delinmesinden
rahatsızsa, bu duyarlıJık içerisinde
örgütienebiliyorsa, nereii olduğu önemli
değfl".
"îstanbul"un okurlanyla buluşmasında
en büyük engelin insanlann dergide
kendilerini bulamamalan, onu
sahiplenmemeleri olduğuna karar
veren Başanr. nisan sayısıyla bu
sorunu halletmeyı umuyor. Bu amaçla
derginin yazarlanyla okurlannı bir
araya getiren toplantıda okurlann
dergide 'insan jüzii' görmek ıstedikleri
ortaya çıkmış. Dığer bir istekleri de.
semt semt Istanbul Genel olarak
Istanbul'un yanı sıra, birşekilde
kendilerini yakın hissettikleri semti de
bulmak istiyorlar dergide.
Aynca yeni bir bölüm var bu sayıda:
"lstanbul Sesi". Bunu, Istanbul için
ugraşaa insanlann seslerini
Şile, Akşamgüneşi MağarasL
duyuracaklan bir platform olarak
tanımlıyor: "Eğer birisi bir vakıf, bir
dernek, bir mahalle girişimi kurduysa,
bu Istanbul dergisinin konusudur. Nasıl
sosyetik dergüer şu barda bu içki
içiliyor diye bir hayat şekli öneriyoıiar
okurlarına. biz de bizimle aynı ülkiiyü
paylaşanlara bir hayat şeklini, bir kent
bilinci şeklini bu şekilde önerebiliriz".
Istanbul Sesi'nin değışmez konukları
"Değişme Sancısı" köşesiyle Tomris
Uyar ve kent kritiği karikatürleriyle
Larif DemircL
'Anın fotoğrafinı daha şiddetli çekmek
istediklerini" belirten Başar Başanr,
derginin başında güncel yazılar
T T ğer bu kentin
Ay duyarlılığını
A—J anladıysa birisi,
Boğaz'a baktığı zaman
ya da akşamüstü rakısını
içerken, mezarlıklannda
Ölülerinin yattığını
biliyorsa, kentin
siluetinin gökdelenlerie
delinmesinden
rahatsızsa, bu duyarhlık
içerisinde
örgütienebiliyorsa, nereii
olduğu önemli değil.
olacağını söylüyor: "Zeynep bir köşe
aldı ve 'Bir Marslı'nın Jstanbu!
Anılan'nı >azma>a başladı. tstanbul'da
tam o sırada ne olduğunu anlatan. hafif
mîzahi. biraz jurnalistik bir tad. Onun
arkasında İstanbul'un gündemindeki
ağır soruna yönelik bir hağımsız
makale. Derginin başında biraz ana ve
güne yönelik şeyler yapmaya çalıştık".
Bir başka yenilik de, dergi sayfalannda
edebıyata yer verilmesi. Bu sayıda
Bilge Karasu'nun 1960'Iıyıllarda
yazdıgı "Kedili Meryem" başlıklı
Beyoğlu anlatısı ile Ahmet Hamdi
Tanpınar'ın 1956'da yazdığı bir
mekrup yer alıyor.
Dergideki "Tarihsel Kimliğe Saygı" dosyasında Korhan Gümüş Galata'dan söz ediyor.
Bir sanat etkinliğinin dergide yer
alabilmesi için tstanbul'la ılgili olması
gerekiyor. Sayfalannın çok değerli
olduğunu söyleyen Başanr. diğer
etkinliklerin zaten başka yayın
organlannda yerbulduğunu belirtiyor.
Dergide doğa bilimlerine de yer var
anık. Bu sayıda 'magaralar' ile bir
başlangıç yapıhyor. Fstanbul'un
yapraklan. balıklan. güneşı gibi
fiziksel çevresini tanımlayan yazılara
da kapılar açılıyor.
Derginin ilk sayfasında, ileri sürülen
görüşlenn sorumluluklannın
yazarlanna ait olduğu vurgulanıyor.
Başar Başanr, farklı seslere yer
vermeye hazır olduklannı belirtiyor:
"Benim çıkan yazılara yüzde yüz
katılmam söz konusu değil. Burada
başka insanlann başka
perspektifierden ortaya koyduğu
görüşler de vardır. Ama ben tabii ki her
yazıyı iki kere okuyoruın. Her tarafa
köprü yapalım. gökdelenlerdıkelim'
diyen bir adam, bunun nedenini
söylemiyorsa basmak zorunda degiliz.
Farklı renklerin ya da kontrastlann
armonisine doğru gidcrken. kendimizce
de bir yayın politikası tanımlamış
durumdayız. Esas itibariyle korumacı
ama gelişmeye karşı olmayan bir
yaklaşım bu".
Tuğrul Tanyol'un son kitabı 'İhanet Perisinin Soğuk Sarayı' Era Yaymcılık'tan çıktı
En güzel şiirimi henüz yazmadun
PEÜN ÖZER
"kimseye söyleyemediğim bir şeyler
var/ kimsenin umunında değil yanında
yatan ölüV ölen bir şeyler var durmadan,
eksildikçe/ artan yaJnızca hiizün"
Tuğrul TanyoL son şıir kitabı "İhanet
Perisinin Soğuk Sarayı"nda okurlannı
farklı bir sesle selamlıyor. 70"li yıllar-
dan bu yana şiir ugraşmı sürdüren ve bu-
güne dek "Elinden Turun Günü", "Ağus-
tos DehBzteri", "Sudaki Anka
M
ve "Oda
Müziği" adlı kitaplanyla tanıdığımız
Tuğrul Tanyol'un ilk iki kitabı da son ki-
tabı gibi Era Yayıncıhk'tan çıktı.
Üç Çiçek ve Poerika dergilerinin ku-
ruculan arasında yer alan, "Ağustos
Dehlizleri" adlı kitabıyla Behçet Neca-
tigil Şıir Ödülü'ne değer göriilen Tan-
yol, şiir üzerine eleştirileriyle de tanını-
yor. Şair kimliğini her zaman koruyan bir
sosyolog olan Tanyol ile şiiri ve şiire ba-
kışı üzerine konuştuk:
- Bir söyleşinizde "70'li yıllardaki po-
litik şiire ve onun uzantısı olan folklor-
cu şiire büyük bir tepki duyuyordum. Şi-
iri iyi bildiğimi düşünüyordum. bu ne-
denle ukala ve kimseyi beğenmeyen bir
tavıriçindeydim..." diyordunuz.OyıDar-
da yeni yeni şiûierini yayunlayan bir şa-
ir olarak politik şiire duyduğunuz tepki-
nin nedenleri ve şiire bakışınızı öğrenebi-
T">u kitapla ben hep içimde kaybetmemeye çalıştığım
A^duygunun canlı kaldığını gördüm. Bence bir şairin bu
JLJ duyguyu kaybetmemesi lazım. "ihanet Perisinin
Soğuk Sarayı "ndaki şiirleri yazarken o eski duygumu
yeniden yakaladım ve ilk defa kendi çizgimin dışmda bazı
şiirleri yayımlayabileceğimi düşündüm.
lirnıiyiz?
70'li yıllann başlannda oldukça çe-
kıngendim şiir yayımlamak konusunda.
tkj şe>' benı çok engelliyordu. Cahit Tan-
yol'un oğlu olmak, bir şey yapıp da cid-
diye alınmamak korkusu vardı. Şiir ya-
yımlamakta da hep böyle çekingendim.
70'li yıllann başında bir iki şiirim ya-
yımlandı. Bir süre şiir yayımlamadım
sonra. O günkü şiir ortamına kendimi
uyduramadım açıkçası. Oysa 70'li yıllar-
da şiire bakış farklıydı. Şiire çok aşın
politıze birbakış açısı vardı. Ben de o tür
şiirler yazdım ama yayımlamadım, ki-
taplanmadaalmadım. Politize olmuş şi-
irle bürünleşemedim. Benim esas çıkı-
şım 80'li yıllann başında oldu.
- Şürinizin müzikle olan bağlanüsı ilk
olarak "Oda MüzığT'ndeadını bulmuş-
sa da şürlerinize baktığımızda bu bağın
sürekliliğini görüyoruz...
Şiirlerimde müzikle ilişki hep vardı.
Benim için en büyük üzüntü besteci ola-
mayıştır. Müzik gerçekten de benim ha-
yatımda birinci yere sahip. Ben şiir yaz-
mıyorum. beste yapıyorum. Şiire bakı-
şım da öyle. Bir şiirin baştan sona beni
alıp götürmesi lazım. Bir şiirin ezgisi il-
gilendirir beni. Ezgi derken iç ritm ve
müzik, imaj, imge örgüsüyle de bağlan-
tılı olmalı. Belki okuduğum her şıirde
kendi şiirimi anyorum.
- "Jhanet Perisinin Soğuk Sarayı"nda
karamsariık. yaşlanma korkusu ve kır-
gınlık egemen...
Bu kitapta bir karamsarlık var, doğru
ama o karamsarlığın olmaması mümkün
değil. ldeolojisini kaybetmişbirtoplum-
da. ideolojisini kaybetmiş entelektüeller
arasında yaşıyonız. Hepimiz bir ölçüde
kaybettik, en azından kuşkuya düştük
miraslanmızdan. Onun yarattığı bir ka-
ramsarlık var.
-Son kitabınızda farklı şiirlerin bir ara-
ya geMiğini görüyoruz.
Bu kitapla ben hep içimde kaybetme-
meye çalıştığım duygunun canlı kaldığı-
nı gördüm. En güzel şiirimi henüz yaz-
madım. Bence bir şairin bu duyguyu
kaybetmemesi lazım. "fhanet Pensinin
Soğuk Sarayı "ndaki şiirleri yazarken o
eski duygumu yeniden yakaladım ve ilk
defa kendi çizgimin dışmda bazı şiirleri
yayımlayabileceğimi düşündüm. "Ak-
şamcılar Baladı"nı ya da "Istanbul Şi-
iriw
ni kitaba alırken eski okurlanmm da
seveceğini düşündüm. Sevmeyecekse bi-
le ben artık yeni bir okur bulmalıydım
kendime. Biryerde bu şiirleri de sevecek
birileri vardır mutlaka.
- Kitapta "ihanet" temasını farklı bo-
yutlanvla koyuyorsunuz ortaya. Kişisel
ihanetin ötesinde "toplumsal bir ihanet"
de söz konusu...
Burada toplum en masum olan kesim.
Bu tamamen bu ülkenin düşünen insan-
lannın ihaneti. En başta kendilerine iha-
net ettiler. Belki hepimiz biraz ihanet et-
tik. Çünkü kendi inançlanmızı kaybe-
derken kendi kimliğimizi de kaybettik.
Onun yarattığı bir karamsarlık var. Ora-
daki ihanet teması bir kadınla ilişkili gi-
bi görünse de aslında ben genel bir iha-
net içinde yaşadığımızı düşünüyorum.
Hepimiz o hain evlatlanz aslında, hepi-
miz ihanet ettik. Zaman zaman söylüyo-
rum bence ideoloji çok önemlidir insan-
lann hayatında. İnsanlann ideolojileri-
ne sahip çıkması gerekir. Ben her zaman
sosyalisttim. Şiir konusunda, şiirin poli-
tize olmaması gerektiği kavgasını verir-
ken de sosyalisttim. Ama o dönemde bi-
ze karşı yazılar yazan insanlann çoğu ar-
tık sosyalist değil. Oysa ben hâlâ sosya-
listim. Belki de hayatımda ilk defa top-
lumsal temalann şiirde ne kadar önemli
ve gerekli olduğunu ben 40 yaşıma doğ-
ru anladım. Ama bunlann yine de çok
açık mesajlı şiirler olmaması lazım. Şi-
ir gerektiğinde politik de olmalı.
'Zıkkımın Kökü'
Fransa sinemalannda
^ Kültür Servisi- Memduh
pn 'ün: Adana Alün Koza En
İyi Vönetmen, tspanya Astu-
rias Festivali En İyi Yönet-
men. Hindistan l daipur
Film Festivali En İyi Film,
Fransa CineJunior Film Fes-
tivali En tyi Film, Almanya
Mannheim Film Festivali En
İyi Film ve Tunus Sousse
Film Festivali En tyi Film
ödüllerini kazanan son filmi
"Zıkkımın Kökü" bugünler-
de Fransa sinemalannda gös-
teriliyor.
Muzaffer tzgü'nün roma-
ıında_n yola çıkarak Mem-
duh Ün ve Macit Koper'in
»enary'osunu birlikte yazdık-
an filmin barollenni Emre
\kyiJdiz, Menderes Saman-
:ılar. Günay Girik ve Meriç
Jaşaran paylaşıyor.
Fransız sinema dergisi
*remiere'de yer alan Eric Li-
)iot'nun eleştiri-yazısını su-
luyoruz: 1949yılında, Tür-
:iye'de Muzo adında genç bir
tdam sevdiği kadına onunla
evlenemeyeceğini söyler.
Durum böyle olunca babası
kızını bir başkasıyla ev lendi-
rir. İki âşık çok mutsuzdur.
Muzo büyük bir düşkınklığı
içinde geçmişine, 10 yıl ge-
riye, çocukluğuna döner.
Türk sineması toparlana-
rak, ülkenin ekonomik ve po-
litik durumuna sinema aracı-
lığıyla ayna tutan fılmler ger-
çekleştiriyor. Zaman zaman
Yıbnaz Güney ve Ömer Ka-
vur yetenekleri aracılığıyla,
bunu başarıyor. Kronolojık
bir biçimde kahramanının
yaşamına ışık tutmayı başar-
mış. Bir çocuğun bilinçlen-
mesıne tanıklık ederken, ltal-
yan neorealizmine göz kır-
parak mesajı olan bir film
gerçekleştirmiş yönetmen.
Sosyolojik olgulan ise zeki-
ce filmin ikinci planına yer-
leştirmiş. Bu filmınde Mem-
duh Ün, hümanist bir bakış
açısına sahip olduğu kadar
politik bir bakışı da olduğu-
nu gösteriyor.
Adair'in zorlu çevîri deneyimi
F ransız yazar George Perec'in hiç 'e' harfi kullanmadan
yazdığı 'A Void' adlı kitabı Ingilizce'ye çevrildi.
Fransız sinema dergisi Premiere'de •Zıkkımın
Kökü' ile ilgili eleştiri yazısı yer alıyor.
Kültür Servisi- "Çözülmesi olanaksız bul-
macalara benziyordu" diyor Gilbert Adair,
Georges Perec' in "Disparition" (Kaybolma) adlı
ünlü romanını Ingilizce'ye çeviren sinema
eleştirmeni, yazar, şair ve gözüpek çeviımen.
Bu kitabın 'benzeri' geçen ay Ingiltere'de "A
Void" (Boşluk) adıyla yayımlandı. Georges
Perec "'Kaybolma"yı hiç 'e' harfini kullan-
madan yazmıştı.
Gilbert Adair dört yılını vermiş bu zorlu çe-
viriye. Sunday Times'da yazılan yayımlanan,
zaman zaman senaryo da yazan Adair aslında
meslek olarak çevirmenliği seçmemiş.
Normalde Ingilizce'ye çevrilen Fransızca bir
metin orijinalinden daha kısadır. Oysa bu ki-
tapta tam tersi olmuş.
Gilbert Adair uzun zamandır Fransız
kültürüyle içiçe yaşıyor. 12 yıl Fransa'da
yaşayan Adair Ingilizce öğretmeni olan Adair,
sinemayla da ilgilenir ve Ingiliz sinema dergisi
Sigbt and Sound'da yazılar yazar. Sonra bir-
denbire kendini yönetmen bir arkadaşının ka-
merasının önünde bulur.
1979 yılında yazmak için Londra'ya döner.
10 yıl sonra "Kaybolma" adlı kitabı çevirmeye
giriştiğindeyayımlanmışaltı kitabı vardırartık.
Gilbert Adair'e bu teklifi Perec'in Ingilizce çe-
virmeni olarak tanınan David Bellos götürmüş.
Perec'in biyografisini hazırlayan Bellos'un bu
teklifini Adair bir kaç kere reddetmiş.
Çeviri sırasında pek çok güçlükle karşılaşmış
doğal olarak. Perec nasıl Fransızca'daki 'elle'za-
mirini hiç kullanmadıysa, Adair de
Ingilizce'deki they' ve 'he' zamirlerini atmış
metinden. Zaman zaman bu zamirlerin yerine
isim kullanış. Ancak tabii bunun da dozunu
ayarlamak, metinle uyum içinde kullanmak
gerekmiş.
Şöyle anlatıyor Adair: "Biraz boş zamanun
vardı ve kitabın ilk cümlesivle oynamaya
başladım. Beni oldukça şaşırttı ve heyecan-
landırdı ilk cümle. Ve bu cümlenin Ingilizce
karşıltğııu buldum sonunda. tlk cümle ikinci
cümle derken kendimden geçtitn.
'E' harfinin bir metinden kovulması bir
vütudun bacaklannın ya da gözlerinin eksikol-
ması gibi şey dir. Başiangıçta el yordamıy ia iler-
liyordum ancak sonradan yavaş yavaş dil kendi
yaşamını yasamaya başladı.
Şimdi geriye dönüp de kitap-lara baktıgımda
kendi kendime 'bu çeviri degiL, bu kitap benim
kitabun' divorum."
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Hoşgöpünün Sınırı
UNESCO'nun 1995'i 'Hoşgörü Yılı' ilan etmesi, ül-
kemizde de yankılar uyandınyor. Variık dergisi (Ma-
yıs 1995) bu konuda düzenlediği soruşturmada 'ül-
kemiz aydınlannın bu bağlamdaki konumu ve işlevi'
ile ilgili sorular yöneltti bize.
Okurlanma bu konudaki görüşlerimi iletmek istiyo-
rum:
1 - 'Ülkemiz aydınları' sözü 1990'a doğru günde-
me getirilen tartışmaları anımsattı bana.
- Sağcı aydın olur mu?
- Olmaz!
Dünyaya, günümüze ve tarihe bizim gibi bakma-
yanlar için de doğru olan tersidir.
- Solcu aydın olur mu?
- Olmaz!
Bugün de karşıtların birbirierini yok sayma mantı-
ğının değiştiğini söyleyebilir miyız.
Degişen, yok saymanın düşmanlığa dönüşmesidir.
Şimdi kimi gerçekleri anımsatma gereğini duyuyo-
rum.
Bu ülkenin soyağacında kardeş katıli padişahlann
künyeleri yazılıdır. Bu ülkenin soyağacında yüzbinler-
ce masum insanın kanına giren Osmanlı paşalannın
adı 'kahraman' olarak geçer. Geçmişi yargılarken
dünya gönjşümüz kimi gerçeklere gözlerımizi kapa-
mamızı istiyorsa bizden hoşgörünün tutunacağı dal,
padişah kardeşlerinin kelleleriyle birlikte kesilmiş de-
mektir.
Tarihsele nesnel olarak yaklaşamıyorsak, bugün-
den yaşayana nasıl bakacağımız belli.
Bildiğim kadarıyla birkaç önemli etken var toplum-
sal/siyasal yaşamı belirleyen:
Tarihsel koşullar.
Etnik yapı
Üretim ilişkileri
Var olan kültürün kökenleri.
Bu kendine özgülüğü oluşturan öğeleryumağı. ta-
rihsel gerçeklere nesnel olarak yaklaşmakla çözüle-
bilir.
Aydınlanmıza düşen binncil görev bu bence.
1910'larda tarih sahnesine çıkan kuşak şu soruya
yanıt aramıştı:
- Biz kimiz?
Günümüzde de ne acılar, bunalımlar pahasına yi-
nelendiğini görüyoruz bu sorunun.
Demokrasi de yukarıdan aşağıya gelmez bir top-
luma, hoşgörü de. Ikisi de bir bütün olarak kazanılır.
2- Benim varlığıma, kişi olarak yarattığım tarihe.
usa bağlılıktan kaynaklanan edimlerime, 'ütopya 'ma
tahammül edemeyenler karşısında hoşgörüme sınır
aramayacak mıyım?
Birinci Meclisı örgütleyen ulusalcı güçler 'emper-
yalizme ve kapitalizme karşı savaşmayı' gerekli gör-
meyen saray ve kendisine bağlı kurumlar karşısında
bile sabırla korumaya çalıştılar hoşgörü sınınnı. Ta-
şıyabildiği kadar da taşıdı.
Bizler de Sıvas katliamına kadar, katliamdan son-
raki düşmanca tavır ve yorumlara kadar hoşgörüsüz-
lük karşısında yerimizi belirlemeye çalışıyorduk.
2 Temmuz 1993, daha iktidar olmadan şıddeti se-
çen kafaların özgür insanlann üzerine ateşle yürüdü-
ğünün tarihidir.
Bu nedenle 2 Temmuz 1993 toplukıyımını hoşgö-
rü sınınnın sonu olarak görmek zorunlu bir sonuçtur
artık.
Öyleyse "Neyapmalı?" sorusunu bu aşamada ye-
niden sormak gerekiyor.
Osmanlı döneminde şeriatçı kafa, sarayı; saray,
şeriatçı kafayı besliyordu. Şimdi şeriatçı odaklar si-
yaseti, siyasal odaklar şeriatı beslıyor.
Demek ki hoşgörü sınırının çekileceğı yere bir kez
daha gelinmiştir ülkemizde.
Bu aşamada, özgür insan olduğuma inanmam gi-
bi, özgürlüğümü korumak için gereken savaşımı ver-
mek zorunda bırakıldığıma inanmam da doğal kar-
şılanmalıdır.
Eşpef Armağan, Amerika yolcusu
• Kültür Senisi -Görme özürlü ressam Eşref
Armağan, 1991'de Hollanda Amsterdam, 1994
Çekoslovakya Ziin'den sonra. bu kez de Nevv York'ta
iki sergi açmak için Amerika'ya gidıyor. 1953 yılında
doğan Eşref Armağan. ışığı hiç görmemesine \e
yaşadığı dünyayı hiç tanımamasına karşm. 8 vaşından
beri, resim ve heykel yapıyor. Şimdive kadar. 11 kişisel
ve karma sergide resimlerini sergileyen Armağan. Nevv
York'taki Türk Haftası etkinlikleri çerçevesinde
Türkevi'nde ve Nevv York Hilton'da iki sergi açacak.
Efes'in tarihi değişiyop
• SELÇUK (,4A)Antik Çağ'da Ege'deki en büyük
yerleşim birimlerinden olan Efes kentinin tarihinin,
bilinenden çok daha eskilere uzandığını kanıtlayan
bulgulareldeedildi. Efes Müzesi arkeologu Adil Evren
ve Cengiz İçten'in yaptığı yüzey araştırnıası sırasında,
Kızlar Sarayı'nın 300 metre batısında. Efes tarihındc
ve Efes'in bugünkü yerleşme yerinde bulunan en erken
seramiklere rastlandı. Bölgenın. Efes'ın ilk yerleşim
alanı olduğu tahmin ediliyor. Daha önce yapılan
kazılarda ele geçirilen buluntular. M Ö. 900 yılına aitti.
Son olarak bulunan alandakı yaşam tarihi ise. M.Ö.
3000 yıllanna uzanıyor.
11. GENÇLİK GÜNLERİ
BUGÜN:
HARBİYE MUHSİN ERTUĞRL L: 12 00 Film "La
Grande Iliusion*' Yönetmen: Jean Renoir
15.00 Söyleşi "Fatih Altaylı ile Teke Tek"
18.00 Dia Gösterisi Esin Ûysal
19.00 Konser Istanbul Oda Korosu
KADIKÖY HALDUN TANER: 15.00 Konser Reha
Özkuş Gitar İçlüsü
19.00 Oyun "Ma\i"
ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19.00/
Oyun "Klasik Esintiler" Tiyarro Mayıs
FATİH REŞAT NURİ: 15 00 Konser Altı Nokta
Körler Demeği Çoksesli Oda Korosu, Selim-Kerim
Altmok Ikilisi
19.00' Oyun "Ishak" Yeni Yüksektepe Kültür Derneği
Donkişot Tiyatro Grubu
YARIN:
HARBtYE MUHSİN ERTUĞRUL: 12 00 Film
"Büyük Diktatör" Yönetmen: Charlie Chaplin
15.00 Söyleşi "Yenikapı'dan Günümüze" Prof. Dr.
Toktamış Ateş, Savaş Dinçel, Afşar Timuçin, Müjdat
Gezen
17.00 Happening
KADIKOY HALDUN TANER: 19.00 Oyun
"Silahşörün Gölgesi" Yedi Bölge Oyunculan
ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19 00/
Oyun "SağlıkOlsun" Istanbu! Mizah Tiyatrosu
FATİH REŞAT NURİ: 15.00 Oyun "Kördöğüşü"
Trakya Ünıversitesi Hayrabolu Yüksek Okulu
19.00/Oyun "Mine" Hayrabolu Belediyesi
* Filmler. orijinal dillcıındo e<1
--icıık^L
'ı>