27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5MAYIS1995CUMA CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 13 "Nikita"dan daha başanlı bir Luc Besson filmi: Leon Temizlikçfyle öksiiz Lolita'nın öyküsü SEVGİNtN GÜCÜ (Leon) Yönetmen, senaryo: Luc Besson / Kamera: Thierry Arbogast / Müzik: Eric Serra / Montaj: Sylvie Landra / Dekor: Dan Weil / Oyuncular: Jean Reno, Gary Oldman, Natalie Portman, Danny Aiello, Peter Appel, Ellen Greene, Michael Badalucco, Maivvenn Le Besco / 1994 Fransa (Umut Sanat) Maslak Mövenpick, Beyoğlu Fitaş, Osmanbey Gazi, Kadıköy Süreyya, Etiler Akmerkez, Teşvikiye AFM, Altunizade Capitol sinemalannda. Bu yılın Cesar ödûllerinden eli boş döndürülen, ama Fransız seyircisiyle eleştirmenlerin övgûsûnü kazanan Luc Besson'un lngilizce olarak New York'ta, tspanyol Harlem'i ya da Çin Mahallesi gibi ilginç mekânlarda. 16 milyon dolariık bütçeyle çektiğı son eseri "Leon", kaç zamandır yolunu gözledığimiz bir filmdi. Yakınlarda seyrettiğimiz Tarantino'nun "Ucıız Roman"ında, yıllann Harvey Keitel'inin damgasını vurduğu temizlikçi karakterini çağnştıran, öldürme ve silah ustası bir kiralık katilin öyküsü olduğunu, Besson'un namlı filmlerinden "Mkfta"daki kısa ama çarpıcı temizlikçi Victor tiplemesinden esinlenerek Jean Reno için yazdığını tanıtım yazılanndan öğrendiğimiz fılmin kahramanı Leon, nasılsa New York'a düşüp orman yasalannın geçerli olduğu: amansız, acımasız ve ıssız bucaksız bu büyük metropolün labirentlerinde, upuzun kara paltosu ve alet çantasıyla dolanarak iş bitiren bir 'temizlikçi'. Artik tezgâh-dükkân sahibi olmuş, orta karar bir mafya babasından (Danny AieDo) aldığı 'sipariş'leri yerine getirip bırilerini temize havale eden Leon'u, alışılmıştan farklı ve aynksı kılmak için ellerinden geleni yapmış yönetmen Luc Besson-oyuncu Jean Reno ikilisi. Her cins ırktan, renkten, dilden, gelişme ve yozlaşmadan yana nasibini bolca almış, zamanımızın Babil Kulesi diyebileceğimiz, New York denilen bu cangılı mesken tutmuş ve işvereninin komutlannı yerine getirmekten başka işi olmayan, hep bıçak sırtında, süreklı değiştirilen salaş otel odalannda, yapayalnız ve tetniz' bir hayat süren bu ürkütücü tetikçi kahramanımızın kimliğı. okuması yazması, banka hesabı, filan yok. Hayatlan uzunboylu bir beklentisi de yok görünürde. Paltosuyla sardığı ince, uzun bedeniyle yürüyen bir cephanelik gibi, her seferinde Italyan restoranı çahştıran patronunun üstüne saldığı hedefleri geride hiç iz bırakmadan bulup vurarak işini yapan, yaman bir profesyonel. 'Serie Nofre' edebiyatindan çok, uçuk çizgi roman karelerinden fırlamışa benzeyen, bir saksıya sıkıştırdığı, sevgilı dostu kaktüsten başka özel ilişkısi bulunmayan, sabah akşam süt içip çıçeklerini sulamaktan öteye tam ot gibi. sürekli şiddetle haşır neşır yaşayan, kazandığı parayı da, her an'soyulma tehlikesine maruz bankaya yatırmaktansa uyanık patronunda emanete bırakan Leon'umuzu tanıttıktan sonra anlatîığı öykûye uzaktan uzağa modern bir Frankenstein çeşitlemesi tadını verecek, yalnız, çaresiz, masum ve güzel bir kız çocugunu, bütün ailesi Bolivya kaynaklı uyuşturucu trafığinin kanlı çarklannda öğütülüp toptan öldürûlmûş, 12 yaşındaki Mathilda'yı (Natalie Portman) sokuyor Besson. Böylece Bonnie'yle Clyde ya da Thelma'yla Louise cinsinden bir ikiliye dönüşüyor kiralık katil Leon'la New Yorklu öksüz-yetim kız çifti, Mathilda'nın deyışiyle. Usta-çırak. baba-kız ya da sonradan sevgili ilişkisine bürünen Leon- Mathilda ıkilisinin, güvenilmez. sevgisiz bir SUNGU ÇAPAN dünyada, hayatın zorluklanna karşı birbırlenne sığınmalan şeklınde. kısaca özetlenebilecek film, beylik eleştirmen nitelemesiyle, kan ve şıddetin kol gezdiği, çağdaş dünyanın yırtıcı ve haşin koşullanna karşı sevginin kucak açtığı, 'patlayjcı bir kokteyP. Her şeyin büyük. dikey yükseklikler ve devasa boyutlarda olduğu New York dekorunda geçen "Leon"un ibresi, 'hiper şiddet' içeren kıyım görüntülerinden heyecan ve gerilim sahnelerine kayıp giderek seyircinin duygusal gel-gitlerin girdaplanna çekildiği, bölüm bölüm 'sevginin gücü'nün vurgulandığı, birtakım dokunaklı planlara yöneliyor. Derinlemesine bir sınema kültüründen gelmediğini her söyieşisinde bıraz da övünerek belirten yazar-yönetmen Luc Besson, biri upuzun silüetiyle. Nevv York sokaklannı hayalet gibi arşınlayan, soğukkanlı katil, öteki ansızın yeryüzünde kimsesiz kalıvermiş, büyümüş de küçülmüş izlenimi uyandıran, Lolitamsı bir kız çocuğu olan ikı kahramanının yakmJaşmasını verirken, sınema tarihine birtakım klişemsi göndermeler yapmaktan da alamıyor kendini yıne de Kızın yaptığı Marih/n Monroe, Chaplin, Madonna ya da Gene Kelry taklitlerinden sadece Gene Kelly'yı, özellikle müzikal tutkunu olduğu için anlayıp biliyor Leon. Leon'un yaptığı John VVayne taklıdiniyse yaşı tutmadığından kız çözemiyor. Björn şarkısı eşliğinde. Bu taklit sahnelerinin bıraz zorlama ve yapay kaçtığı fılm, kapı komşusuna sığınarak onun gibi kusursuz bir temizlikçi olup ailesini öldürenlerden intikam almak isteyen küçük kadınla, silahlarla öldürme çeşitlerinin dışında, dünyadan bihaber, büyük çocuğun ilişkisı çerçevesinde gelişırken, öykünün kötü adamını canlandıran Gary OMman'ın usta işi kompozisyonuyla renkleniyor gitgide. Meraklısının Ales Cox'un "Sid ve Nancy", Stephen Frears'in "Prfck Ûp Yours Ears", OBver Stone'un U JFK", Francis Coppoia'nın "Dracula", Tony Scott'm "True Romance" ya da geçenlerde özel bir TV kanalında yeniden gösterilen "Romeo isBleeding^vb. gibi filmlerinden tanıyıp mimlediği. son dönemin anlı şanlı Hollywood yapımlannda birbirinden değişken, capcanlı karakterler çizen, yeni kuşağın birinci sınıf aktörlennden. 'Bin Yüzlfi Adam" Gary Oldman. Beethoven (bu oyuncunun Beethoven rolünde göründüğü, Bernard Rose'un bizim seyredemediğimiz "Immortal Beloved- Ölümsüz SevgTsi de halen vizyonda) ya da Mozart'tan dem vururken katkısız, saf Bolivya malınm yüzde onunun peşine düşmüş, uyuşturucu ticaretinden yolunu bulan rezil, hapçı bir narkotik rolünde sözcüğün tam anlamıyla döktürüyor yine, birtakım garip haplan, susuz, başını arkaya atarak habire yutuyor, orgazm olurcasına. Ama fılm, Besson'un senaryoyu onun için yazdığı, yönetmenin fetiş aktörü, Jean Reno'nun filmi. 1989'un olay-fılmi "LeGrand Bleu"yla parlayan ve iki yıl öncesınde Fransız sinemasınm hasılat şampiyonu "Les VTsiteurj- Zıyaretçiler" fılmiyle ünlenen Jean Reno, gercekten Lmo Ventura'nın mirasına sahip çıkan, hem buz gibi, hem de yufka yüreklı, kanaatkâr bir tetikçi portresı çizıyor ustaca. Yığınla adayın arasından seçilip tutucu ailesinin karşı çıkmasuıa karşın Mathilda rolünü ustlenen, olaganüstü fotojenik, küçük Natalie Portman'sa tıpkı " Piyano"daki ya da "Vampirle Görüşme"deki kuçük kız oyuncular gibi >apka çıkartılası bir oyun ^rgiliyor "Leon'da. Emektar Danny Aieilo da. Spike Leen"nın "'Do the Right Thing"indekine benzer eski bir kulağı kesik 'pizzacT olmuş. Thierry Arbogast'ın kamera çalışması, Eric Serra'nın gerilime çanak tutan müziği ve Sylvie Landra'nın akıcı montajı da oyuncu kadrosu gibi, Besson'un o> künün gidişine göre ritm değiştiren, tıkınnda anlatımına katkıda bulunuyor. 'Kara film' türüne çarpıcı bir soluk getiren Luc Besson, Amerikan sinemasına özgü şiddet ve action sahnelerine, farklı bir Fransız duyarlığı ekleyerek yer yer 'göz kamaştıncı bir görsel şölen'e dönüştürdüğü "•Leon"la, •bekJentilerimi tam anlamıyla doyurmasa da, seyredeğer, ilginç bir seyirlik gerçekleştirmenin üstesinden gelmiş. Kuşkusuz "Nikita rl dan daha başanlı bir Luc Besson filmi sayılacak "Leon", kuşkusuz haftanın filmi. Gösterişli, ama kofbir hukuk-heyecan bulamacıIdam karşıtı cellat-profesör... tdam cezasma kim karşı değildir ki? Caydıncılığı ya da gereklıliği bir yana. idam cezasının kaynağında sadece intikam duygusunun yattığmı bılip kabullenenler için adaletin yüzkarasıdır idam. Bu hafta seyredip elektrikli sandalyeye oturtulmuş bir Tiahkûmdan. idam eylemi sırasında açık. uçuk mavimsı alevler tüttü- ğünü öğrendiğimiz •Just Cause-GizfiGer- çek" filmi, bütünüyle görüşlerine katılma- manın mümkün oİmadığı, kariyer sahibi. seçkin bir hukuk profesörünün idam kar- şıtı konferansıylaaçılıyorişte. Tanıtma ya- zılan geçerken, 8 yıl öncesınde, küçük ve tutucu bir Florida kentini bir- birine katmış. on yaşlannda- ki beyaz bir kız çocuğunun ırzına geçilip öldürüldüğü, vahşi bir cinayetin katili ola- rak yakalanıp idama yargı- lanmış okullu. genç bir zen- ciye karakolda yapılan işken- ceyi izliyoruz ürpererek ve işkenceci. önyargılı polislere tepki duyarak. Yıllardır du- ruşmaya çıkmamış, ancak şiddete, ölüm cezasına karşı görüşlerini dile getirmekten hiç sakınmamış. aydın hukuk profesörü Paul Armstrong (Sean Connery). idamını bekleyen zencı delikanlının (Blair Under- wood) savunmasını üstleniyor, gencin zen- cı hanımefendi büyükannesini kırmaya- rak. Genci tutukiayıp zorla cinayeti işlediği- ni itiraf ettiren, biri beyaz, ötekı zenci ön- yargılı iki küçük kasaba polisini tanıdık- ça, çocuğun suçlu değil de masum olduğu- nu kafamıza kakan ve Amerikan sinema- sına Michael Cimino'nun "Deer Hunter- Avcı"sıyla armağan ettiği, o asap bozucu Rus ruleti numarasıyla sinir bozan film. profesörümüzün Miami'den kalkıp batak- lık kıyısuıdakı ufak Ochopee kentine ge- lerek eski yarayı yeniden deşmesiyle geli- şiyor. Yerel polisin sorgulamasını ve kanıt- lannı ıkna edıci bulmayan. çevrenin de tep- kisini çeken profesörün soruşturması, so- nunda zenci delıkanlıyı idamdan kurtanp özgürlüğüne kavuşturacak. ancak başta in- sancıl hukukçumuz olmak üzere herkesi şaşkınlıklara uğratacak cinsten, beklenme- dik ve sürprizlere gebe bir finale bağlana- caktır "Gtdi Gerçek." Miamıli gazeteci-yazarJohn Katzen- bach'ın romanından uyarlanan, yapımcı GtZLt GERÇEK (Just Cause): Yönetmen: Arne Glimcher / Senaryo: Jeb Stuart, Peter Stone, John Katzenbach'ın romanından I Kamera: Lajos Koltai / Müzik: James Nevvton Hovvard / Oyuncular Sean Connery, Laurence Fishburne, Kate Capshavv, Blair Undervvood, Ed Harris, Ruby Dee. Ned Beatty, Kevin McCarthy / 1995 ABD (WB) Maslak Mövenpick, Beyoğlu Fitaş, Şişli Kent, Bakırköy Avşar, Kadıköy Kadıköy, Altunizade Capitol, Erenköy Apollon, Pendik Oscar, Fenerbahçe Pyramid, Avcılar Standart sinemalannda. Arne Glimcher'in yönetmenliği denediği "IlkGerçek" idam cezası-hukuk tartışma- sı mahkeme filmi atmosferinden sürükle- yici bir polisiye gerilim temposuna bürü- nüyor giderek. Onemli bir temayı arkalarken gerilim öğesinin gitgide ağırbasmasıylabüdik he- yecan klişelerine, sürpriz gelişmelere da- yanan ve eski, kolaycı reçetelere başvura- rak, kansıyla kızının can derdine düşmüş, saygın, seçkin hukukçumuzu adam öldür- mek zorunda bile bırakan "Gizfi Gerçek", klasik'Hiçbir şe> göründüğü gibi değildir' me&ajını tıraşlayarak sonuçlanıyor. Hele filmin ikinci yansma damgasını basan, hapiste sürekli, hiç adresine ulaştı- nlmayan mektuplaryazıp resimler yapan, 'şevtanın eUerine sahip', su içercesıne öl- dürme açlığını gıdermış, 'güç dolu bir ya- raöcı' kımliğıne de bürünmüş, cin gibi, in- san sarrafı bir başka elektrikli sandalye adayı, idam mahkûmu var ki breh breh! Hiçbir kategoriye sokulamayacak kadar manyak bu 'serial killer' tiplemesinde, "Kuzulann Sessizliği''nın ünlü sapık cani- si Hannibal Lecter-Anthony Hopkins kompozisyonundan açık seçik etkiler ta$ı- yan, ürkütücü bir psikopat olmuş Ed Har- ris. Deli deli bakan, aile kur- bani bir Sullivan-Ed Harris'i aldatarak çılgına çeviriyor idamının öncesinde, 'işaretie- re bakmasını' iyi öğrenmiş profesörümüz, karanlıkta gözleri fener gibi yanan kor- kunç timsah çığlıklannın ay- yuka çıktığı, havalanan batak- lık kuşlan görüntüleri eşliğin- de. Amerikan sinemasınm be- lirgin bir beceriyle habire ürettiği, zengin kadrolu, 'çok satan roman' tarzının filme dönüştürülmüş bu gösterişli, ama hiç de ik- na edici olamayan, taze ve parlak örneği, başta baba Sean Connery olmak üzere. La- urence Fishburne, Blair Undenvood ve Ed Harris gıbı usta oyunculannın yüzü suyu hürmetine seyrediliyor. Klişelere, kalıpla- ra ve gişeye yönelik gerilim motiflerine fazla kafayı takmadan, bir çırpıda tüketi- liverecek türden, yeni bir "Kuzutonn Ses- sizligi" çeşitlemesi olarak kotanlmış "Giz- li Gerçek" pek salık verilecek bir film sa- yılmazsa dâ, Sean Connery hayranlannın yine de es geçmeyeceği bir hukuk ve he- yecan bulamacı olarak ilgi çekebilir. GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN OEĞERLENDİRİLMESİ •• •• ••• ••• • • •• •••• • Aslan Kral / The LJon King Esaretin Bedeli / The Shavvshank Redemption / Frank Darabont Farinelli /Farinelli II Castrato 1 Gerard Corbiau Forrest Gump / Robert Zemeckis Kika/ Pedro Almodovar Nell / Michael Apted Tebessüm/ Le Sourire/ Claude Miller Ucuz Roman/ Pulp Fiction/ Q. Tarantino Gizli Gerçek/ Just Cause/ Arne Glimcher ••• Sevginin Gücü/ Leon/ Luc Besson G E I V Ç L İ K G Ü N L E R İ BUGÜN: HARBİYE MUHSİN ERTUĞRUL: 12.00 Film "Bisiklet Hu^ızlan'' Yönetmen: VTttorio E>e Ska 15.00 Söyleşi "Tivatrodan Televiz>wna" Okan Bayülgen, Suat Sungur, Erkan Can. Kaan Girgin, Meltem Cumbul 17.00 Happening 18.00 Dia Gösterisi Murat Erzaim 19.00 Oyun "Yaygara 70" İÜ Devlet Konservatuan KADIKÖY HALDUN TANER: 15.00/Konser O>n Gökberk-Şamil Gökberk 17.00 Konser Ozlem Üzüunez-Melih Güzel 19.00 Oyun "Sersem Kocanın Kurnaz Kansı" Mavi Tiyatro Toplulugu ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19.00/ Oyun "tşTeküfT Maarifliler Tiyatro Grubu YARIN: HARBtYE MUHSİN ERTUĞRUL: 12.00 Film "Cennetin Çocuklan" Yönetmen: MarceJ Carne 15.00 Söyleşi "Kendini Arayan Gençlik" Dr. Erdal Atabek 18.00 Dia Gösterisi "Dogamn KoynundaıT Seval Yenen 19.00 Oyun "Mefisto Faust" İTÜ Oyunculan KADIKÖY HALDUN TANER: 15.00 Gösteri Yeşil Czümler Dans Toplulugu 17.00 Happening 19.00 Konser Ruhi Su Dostlar Korosu ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19.00/ Oyun "Yash Ay" Anadolu Oniversitesi Tiyatro Bölümü FATİH RESAT NURİ: 19.00/ Oyun "Bfa- Öykünün Öyküsü" İÜ Oyunculan KEDİGÖZÜ VECDİ SAYAR Korkunun Ecele Faydası Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir sul- tan yaşarmış yedi tepeli kentin birinde. Sultan öyle- sine korkarmış ki kedilerden. kalın duvartarla çevrili sarayının bahçesinde sıra sıra muhafızlar bekletir- miş, içeri sızan olmasın diye. Alınan bütün önlemler sultanın korkusunu gıdermeye yetmez, uzaklardan bir miyavlama duyulsa kendini sarayın dehlizlerine atıverirmiş. Sessizliğin egemen olduğu uzun kış gecelerinde gözüne uyku girmezmiş surtanın. Sabahlara kadar tahtadan fareler oyarak "Be Nankör Kedi" şarkısını mınldanırmış. Bir gün, aklına parlak bir fikir gelmiş. Sarayın hu- zurunu bozması muhtemel her türlü miyavlamanın yasaklanmasını, kedi tasvirlerinin toplatılmasını ve yaramaz kedilerin başlanna Örülecek çoraplardan herevde bulundurulmasını emretmiş. Sekiz madde- den oluşan ve kedi milletinin miyav özgürfüğünü or- tadan kaldıran buyruk, yedi tepeden yedi tellalla du- yurulmuş. Ünlü kediler -özellikle sesleri basbariton olanlar- bavullannı toplayıp beklemeye başlamışlar. Kedi ta- rihinden az da olsa nasibini alanlar, başlanna gele- cekleri tahmin etmekte zorlanmıyorlarmış tabii. Sekiz maddenın kaldınlması gerektiğini söylemek vatana ihanet sayılmış, bu maddeleri anımsatabile- ceği düşünüldüğünden sekiz satırlık şiir yazmak, se- kiz renkli kaftan giymek yasaklanmış. Sekizerlik grup- lar halinde akşam gezintilerine çıkılması son derece sakıncalı sayılmış. Bazı özel kanallarda akşam haber- lerinin sekize alınması da fena halde sinirlendirmiş sultanı. Bir buyrukla haberleri yedi kırk yediye aldırı- vermiş. O gün bu gündür yedi ile dokuz arasında bir başka sayı bulunduğunu iddia edenlerin başına gel- meyen kalmamış. Kültür servisinin dolaplarından birinde, henüz bir ayını dolduran dört yavrusunu emzirirken bu masalı anlatmayı düşündü. Serviste kulak misafiri olduğu konuşmalar iyice canını sıkmıştı. Televizyonun anlı şanlı yapımcılanndan biri "Bu millet ne çektıyse öz- güriük çığlıklan atanlardan çekti. Şinasi, Namık Ke- malgibi adamlaryüzünden vatan parçalandı" diyor- du. Şinasi'nin ve Namık Kemal'in de zararlı unsurlar arasına katılmasını hayret ve ıbretle dinledi. Bir başka ziyaretçinın anlattıklan hayretini daha da arttırdı. Bu hafta yayımlanması gereken bale progra- mı yayımdan kakjırılmış. Denetçiler "Türk halkının örf ve âdetlerine aykın"bulmuşlar. Tabii, balerinlere şal- var giydirmeyi akıl etmezlerse böyle olur işte. Eline yasaklama yetkisini geçirenler nasıl da ken- dilerini kandırabiliyorlar, diye söylendi. Vatana, mille- te yararlı bir iş yaptıklarına kendilerini inandırabiliyor- lar mıydı acaba? Inandırmadan nasıl rahat uyku uyu- yabiliyorlar? Yaşamı boyunca tanıdığı sansürcüler geldi gözünün önüne. Şimdi kimbilir kaçı hayattay- dı. Hâlâ kaç tanesinin buyrukları yerine geliyordu? Şu, televizyon karşısında "Tutti Frutti"ye dalmış gitmiş ihtiyar, sakın bir zamanların afili basın polisi ol- masın. Hani şu yabancı dergilerde çıplak kadınlann "ayıp"yerlerinin üstünü siyah kalemle boyayan -böy- lece daha da dikkat çekmesini sağlayan- memur. Hep merak etmiştir, sekiz saat kadınlann oralanna ba- kan bu adamın evdeki yaşamını. Ya, film sansüründeki uzman polisler. Film Kontrol Şubesindeki fareleri yakalamakla görevli arkadaşla- nndan dinlemişti. Hepsinin kendine özgü yöntemle- ri vardı, bir filmin ne kadar "tahrik edici" olduğunu saptamak için. Kimi kendinden pay biçiyor, kimi genç oğlanlann tepkilerini yokluyordu. Sonra "Dramaturg" Zeki'yi düşündü. Rahmetli, Ankara tiyatrolannın ali kıran baş keseniydi, bir za- manlar. Provalan baştan sona izler, sonra "Tutmazbu oyun, siz gelin vazgeçin bunu koymaktan " diye tav- siyelerde bulunurdu. Bu tavsiyeleri sayesinde tiyat- ro dünyasında temayüz etmiş, "dramaturg" diye anı- lır olmuştu. Takvimler, 1970'in sonbahannı gösteriyordu. O günlerde Ankara'daydı. Ankara kedileri onu sonsuz bir sevgi çemberi içine almışlardı. Tiyatroyu, tiyatro- cuları öylesine severdi ki. Onlarla birlikte aç kaldığı günlerşimdı burnunda tütüyor. AST'ın merdıvenleri- ne kıvnlıp, prova seyretmeye bayılırdı. Hatta, bir keresinde, tam da "///. Reich 'ın Korku ve Sefaleti"n'\n temerküz kampı sahnesinde, sahneyi boydan boya geçivermişti de seyirci kahkahadan kı- rılmıştı. Dalgınlık işte. O günden sonra sahneye çık- tığmda ilk işi salona bir göz atmak oldu. Seyirciyi gördüğü anda, kulise yönelir, oyunun sonunu bek- lerdi. O sıralarda Rutkay Aziz, Brecht'in "Jan Dark"\n\ sahnelemeye karar vermişti. Genel provada sansür polisi Zeki Bey'in "Oyunu kaldınyorum" sözlerinin oyuncularda yarattığı şoku bugün gibi anımsıyor. Aradan 25 yıl geçti. Dile kolay. Şimdi AST "Jan Dark"ı oynuyor. Kedilerden ve özgürlük sözcüğün- den nefret eden, her gece kendileri ile başbaşa kal- dıklannda korkulan daha da büyüyen sansürcülere inat. Bir yolunu bulup, Ankara'ya gıtmeliyim diye düşündü. Beyaz Köşk'te söyleşi ve imza gıinii • Kühür Servisi - Bugün saat 19.30'da Beyaz Köşk Süleyman Demirel Lisesi'nde söyleşi ve imza günü düzenleniyor. Jale Sinar, Kemalettin Koç. Necla Işık ve Emine Erbaş'ın katılacağı etkinlikten sonra da, Jale Sinar'ın kaligrafi gösterisi yeralacak. (371 39 25 - 37142 29) Edebiyatçılar Derneği'nden eylem •ANKARA (AA)Edebiyatçılar Derneğı. bugün istanbul DGM'de yargılanmaya başlayacak olan Yaşar Kemal'e destek vermek ve düşünce özgürlüğü üzerindeki baskılan protesto etmek için bir gösteri düzenleyecek. Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı Mustafa Şerif Onaran, yazma, yaratma ve düşünceyi açıklama eylemi gerçek anlamda özgürlüğe kavuşturuluncaya dek, düşünce suçlulanyla dayanışma ve desteğin sürdürüleceğini bildirdi. Mersin'de açık hava konseri •MERSİN (AA)-Mersin Devlet Opera ve Balesi Korosu, pazar günü bır açık hava konseri verecek. Içel Sanat Kulübü'nce düzenlenen açık hava konserinde, Mersin Devlet.Opera ve Balesi Korosu. orkestra ve solo olarak konser verecek. Erdemli ilçesindeki Kanlılivane Harabeleri'nde saat 16.30'da başlayacak konser için, saat 12.00'de, Mersin Kültür Merkezi önünden taşıt kaldınlacak ve biletler, Kültür Merkezi ve Sanat Kulübü'nden sağlanabilecek. •1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle