22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 1995 PAZAR 14 KULTUR 1 4 U L U S L A R A R A S I I S T A N B U L F İ L M F E S T Î V A L İ PORTRE / MtLCHO MANCHEVSKt Osküp doğumlu (1 959) Makedon yönetmen Mflcho Manchevski, ülkesinde sanat tarihi öğrenimi gördük- ten sonra ABD'ye giderek Southern Illinois Üniver- sitesi Sınema Bölümü'nden mezun oldu. Okuldan son- ra sırasıyla senaristlik. reklam filmi, belgesel ve videoklip yönetmenliği yaptı. 1992 yılındarapdalın- daki videoklibi MTV ödülü kazandı. Ilk uzun metra- jlı filmıne başlamadan önce senaryolannı kitap halinde yayımladı. tngüiz yönetmen Alan Parker Yaşam, duvann dışında anlamlı Ünlü Pink Floyd'un eğitim sistemindeki aksaklıklan haykıran, bu nedenle grubun dinleyenleri kadar çok genç kıtleyi de saran ve çok satan albûmûnden uyarlanan "Duvar" fılmi, bugüne dek çekilmiş en uzun rock müzikallerinden biri. Bir rock yıldızının zihinsel çöküşünü ele alan fılrn. hipnotik imgelerle dolu. Alan Parker'ın yönettiği, Bob GeJdofun başrolde oynadığı a Dırvar"dakJ canlandırma sahneleri, politik karikatürler çizen Gerald Scarfe'ın imzasını taşıyor. Öykünûn kahramanı Pink, başanlı bir rock yıldızıdır. Kansı tarafından başka bir erkek ugruna terk edilen Pink, geçmışini anımsar: Babasmm savaşta ölümü, okul yıllannda psikopat öğretmenlerin hakaretine uğrayışı, annesiyle ve kansıyla olan ilişkisi. Intihann ve deliliğin smırlannda dolaşan Pink, artık yorgun ve yıpranmış biridir ve kendı kendini yok etme mekanizması yavaş yavaş çalışmaya başlar. İç karartıcı bir şekılde televizyon kanallan arasında gidip gelen, gitgide daha da çok uyuşan Pink, geçmişini anımsadıkça, kâbustan farksız sahneler, gözünün önünde canlanmaya başlar ve en sonunda etrafinda bir duvar örer. Birdönem Pink Floyd'un beyni sayılan ve bu albümden bir sûre sonra yoluna yalnız başına devam karan alan Roger VVaters'ın yazdığı sözlerden oluşturulan senaryo, Scarfe'ın çizimleriyle zengınleşmiş. "Fame"de mûzikal ağıriıklı bir dili denedıkten sonra Hollywood'un kendine sunduğu on iki milyon dolarhk bütçeyle "Pink Floyd-Tne WaITı yöneten Alan Parker" ın bu filmde bekJenildiği ölçüde başanlı olduğu söylenemez. Ancak albümün başansı, sıradışı müzik yine de seyirciyi beyazperdeye bağlıyor. BUCUN EMEK: 12.00/Tutku Imparatorlugu, 15.00/ 2001: Uzay Macerası, 18.30/ Tutku Imparatorlugu, 21.30/ 2001: Uzay Macerası FtTAŞl: 12.00/Felemenk Usta + lslak, 15.00/Pink Floyd- Duvar, 18.30/ Felemenk Usta + lslak, 21.30/Pink Floyd- Duvar FİTAŞ2: 12.00/Kapalı Dünyalar, 15.00/ Hiroşima Sevgilim, 18.30/Kapah Dünyalar. 21.30/Sebastiane FİTAŞ3: 12.00/Tommy Tricker'in Dönüşü. 15.00/ Kargalar, 18.30/Fantastik Öyküler, Masallar ve..., 21.30/ Kargalar REKS: 12.00/ Ejderha Daniel. 15.00/ Jesus Christ Superstar, 18.30/ Düşen Adamlara Bak, 21.30/ Yağmurdan Önce YARIN EMEK: 12.00/ Tango, 15.00' Holywood Kid'in Yaşamı ve Öiümü, 18.30/Tango, 21.30/ Gecelerin Kraliçesi FtTAŞl: 12.00/HerGün Pazar, 15.00/Cennetin Çocuklan, 18.30/ Her Gün Pazar, 21.30/Cennetin Çocuklan FİTAŞ2: 12.00/ Yıldızh Kubbe. 15.00/ İngiliz. August, 18.30/ Yıldızh Kubbe, 21.30/İngiliz, August FİTAŞ3: 12.00/Iş, 15.00/ Gelin, 18.30/ Yumuşak Ten, 21.30/ Umut REKS: 12.00/ Sevda Yazı, 15.00/ Kocaman Balkabağı, 18.30/Aile,21.30/lbtiras Labirenti KAÇIRMAYIN 2001: Uzay Macerası: Stanley Kubrick'in dört milyon yıl önce maymun adamın silah olarak keşfettiği kemik parçasını 200 l'de uzay aracına dönüştürmesiyle gelişen fılm, özellikle çarpıcı müziğiyle sinema tarihine geçti. Ilk kez yörûrrge ve uydu olaylannı tanımlayan yazar Clârke'ın The Sentinel adlı yapıtından uyarlama fılmin senaryosu. (1968-141 dk.) Düşen Adamlara Bak: Kumarbaz Marx fedai durumundaki genç Johnny ve amatör dedektif Simon. Uç adam arasındaki garip dostluğun, usta senarist Jacques Audiart'ın kamera arkasma geçmesiyle şekillenen öyküsünde Fransız polisiyelerinin o unutulan güzel tadını rsiniz. (1994, 100 dk.) Jesus Christ Superstar: Tiyatroda büyük ilgi görmüş oyundan Norman Jevrison'ın (Günaydın Vietnam) sinemaya aktardığı fılm, görüntüden çok müziğiyle döneminde dikkat çekrnişti. Bu rockoperanın lsa'yı rockçı şekJinde vermesi tepki toplarken zengın kadrolu sahneleri destekleyen müziğin görkemiyle iyi gişe hasılatı yapılmıştı.(1973, 107 dk.) Makedon yönetmenden Balkaıı gerçeği CUMHUR CANBAZOĞLU "Son on yıkla ilk filmryle böyle ilgi çe- ken genç yönetmen (,ıkmadı.~ Batı bası- nı, Venedık'te Milcho Manchevski'nın Yağmurdan Önce'sini ızledikten sonra film için bu yonımu yapmıştı. Manchevski, kendi deyimiyle Kies- knvskTnin ahlaksal anlayışıyia Peckin- pah'ın şiddetini bir arada vererek sava- şın fazla ûzerine gitmeden çalışmayı he- deflemişti ve Bosna savaşından sonra çatısını çattığı bu senaryoyu tam on iki yıl önce yazmayabaşlamış, devletin en- gellemesiyle 1994'e kadar bekletmişti Iç içe geçmiş üç öykü Yağmurdan Önce, birbirinden bağım- sız gibi görünen ancak iç içe geçmiş üç öyküden oluşuyor. Binnci öykü 'Söz- cükler'de suskunluk yemini etmiş genç papaz Kiril'in huzuru, sılahlı bir grubun intikam almak için takip ettiği Arnavut kızı Zamira'nın 12. yüzyıldan kalma manastıra gelmesiyle bozuluyor. Sahne değişıyor, 'Yûzler' adlı bölümde kame- ra bu İcez Londra'ya gidiyor. Makedon savaş muhabiri Alexander (Rode Ser- bedzija) eski Yugoslavya'ya dönüp bir şeyler yapmak ıstıyor. ancak sevgilisi Anne (Katrin Cartlidge) aynı görüşü paylaşmıyor. Yağmurdan Önce (Before The Rain) katıldığı 1994 Venedik Film Festivali'nde büyük ödül Altın Arslan'ı aldı. Eleştirmenler, Manchevski'yi geçen yılın sürpriz yönetmeni seçtiler. Üçüncü bölümde Alexander, doğdu- ğu topraklara dönüyor, ama etnik kinin en yakın dostlan bile birbirinedüşürdü- ğünü göriiyor. Kiril'in, Zamira'nın ve Alexander'ın kaderi sonunda aynı nok- tadabirleşiyor... Filmın adı, okulu bitirdikten sonra bir süre ABD'de çalışıp Makedonya'yadö- nen Manchevski 'nın sınınn öte yanında- ki savaşın, ülkesine ne zaman sıçrayaca- ğını beklediği günleri yansıtıyor. Etrafı ateş çemberiyle çevrili Makedonlar, yağmurdan önceki kara bulutlu, sevim- siz havanın sıkıntısına benzer bir duy- guyla savaşı bekliyorlar... Çekimler ato hafta sürdû Çekımlen altı haftada tamamlanan, hatta bazı bölgelere ulaşabilmek için yollann bizzat film ekibi tarafından ya- pıldıği çalışmalar sırasında, yıllar önce Manchevski'nın benzer senaryosunu engelleyen Makedon yöneticiler yar- dımda bulunmuşlar. Yağmurdan Önce'yı önplana çıkaran özelliği, inandıncı yüzleri, diyaloglan ve etkileyici öyküleri. Bir de Beastie Boys'un fılmin uğurlu sayısı üç kez tek- rarîanan rap tarzında saldırgan müziği- nin yardımı da önemli. Manchevski, bu başanyla her gün televizyonda birçok ölü gören insanlara. kopan vücutlar, sü- rüklenen cesetler göstermeyerek, sava- şı fona alarak seçtiği yolun ne kadar doğ- ru algılandığıni da ispatlıyor. Yağmurdan Önce. insanoğlunun önü- nü karartan ırk. kültür, aşk gibi sınırla- nn yükselişıni, çözümlerin 'çözülemeye- cek kadar' tarihin derinliklerinden gel- diğinı vurguluyor. Ehıygu değil, tutkıılanıı imparatorluğu SUNGU ÇAPAN "Duygu Imparatorlugu" adıyla sine- malarda izlemek firsatını bulduğumuz "Ai No Borei - Tutkulann İmparatorlu- ğu" 1978'de Cannes Fılm Festivali'nde Oşima'ya en ıyi yönetmen ödülünü ka- zandıran bir "imparatorluk" filmi. Ilk film Duygulann tmparatorluğu'ndan farklı ve devamı fılan da değil. Baştan belirtmeli, Oşima'nın, birbiri- ni tamamladığı gibi birbirinden ayn ve bağımsız olarak da algılanabilecek ünlü imparatorluk ikilemesinin bu ikinci par- çası, ilk fılm kadar irkiltici ve şaşırtıcı değil. Filmin konusu, gazetelerde zaman za- man yer alan sıradan bir "zabıta habe- ri"ni çağnştınyor, "âşığryla bir olup ko- casını doğradı" gibisinden. Cinsellikle ölüm arasındaki yakın iliş- kileri konu edinen ve 1936'da gerçekten yaşanmış bir olaydan hareket eden ilk filmin zamanından daha da gerilere gi- den Oşima, bu kez 1895 'te yoksul bir Ja- pon köyünde geçen bir kan-koca-sevgi- li ücgeni öyküsünü anlatıyor. Kadın ya- ?ar Itoko INakamura'nın "Çekçekçi Gi- saburo Cinayeti Dosyası" adlı öyküsün- den uyarlanan ve geçmişi anımsayan yaşlı bir kadının ağzından anlatılan film, önce ilkel kişilerin tutkulu yasak aşk iliş- kisi olarak gelişip ihtiras cinayetıne dö- nüşerek vicdan azabınm ele verdiği bir trajedıyi görüntülüyor. "Narayama Türküsü" cinsinden ger- çekçi. doğalcı bir tasvir anlayışını be- FESTlVALDEN NOTLAR... Festivalfilıııleriııiizlemek sabır ister Festival seyircisi özeldir. Hışırtıya. gürültüye karşı son derece duyarlıdır. Yıl boyunca gösterimde- ki fılmlerde sesini çıkarma- dan, güriJltü yapanlara mü- dahale etme gereği duyma- dau uslu uslu filmini izle- yen seyirci, bir yıllık hıncı- nı festival süresınce elinden geldiği kadar alır "yaramaz se>ird"den. Birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var Tepkili ve sinirli festival seyircisi önceden bilet aldı- ğı fılmlere neden geç gelir? Ve sinema yöneticileri geç gelen seyirciyi - hatta film başladıktan 15 dakika son- ra!- neden sinemaya alır? Geç gelen seyirci sessizce yerine oturup filmi yakala- raaya çalışacağına neden ıs- rarla gürültü yapar? - Her yıl festival başlama- dan önce sinema eleştir- menlen bir liste hazırlar. Ve pek çok seyirci seçim- ler.ni yapmadan önce bu listtlere bir göz atar ve ge- nelde bu filmlere bilet bul- mak zor olur. Bu yıl da Alain Resnais'nin "Smoking- No Smokmg" adlı ya- pımlarısrarlaöne- rilen filmler ara- sındaydı. Herkesin büyük beklentilerle izle- diği bu filmler si- nema eleştirmen- lerinin beklediği ilgiyi ve takdiri görmedi. Her biri 2 saat 20 dakika süren filmleri "sabıriı festival irieyicisi" sonuna kadar iz- lerken, 'interaktiT sinemadan hoşlan- mayan ve fılm için gereken sabn gös- termeyi reddeden seyirciler biletleri- ni satabilmek için oldukça uğraştılar. Saat 18.00'de sinemaya lan biletleri nasıl satabıle- şikliği dışında festival ol- girebilmek için büyük çaba ceklerini düşünüyorlardı dukça düzenli işliyor. harcayanlar saat 21.00'de kara kara. Bir yandan sinema tarihi- binbir güçlükle satın aldık- - Bir kaç program deği- nın unutulmaz filmleri, di- ğer yandan genç yönetmenlerin bir daha Türkiye'de asla izleme fırsatı bulamayacağımız filmleri... Onat Kutlar'ın dediği gibi artık bu kentte sinema tam bir şenlik! - Usta yönet- men Robert Alt- man'ın "Nashvil- le" adlı filmi de. belki uyku saati- ne denk gelme- sinden "festivakle sonuna dek izle- nemeyen filmler" kervanına katıldı. Robert Alt- man'ın Ameri- ka'ya en radikal eleştirilerini yö- nelttiği iki buçuk saat süren bu filmdeki giriş ve çıkışlarda bir tu- tarsızlık gözlemlendi. 21.30'da başlayan film bittiğinde saatler 00.30'u gösteriyordu ve ilk yanyı sandalye üzennde seyret- mek zorunda kalan seyirci- ler ikinci yanyı boşalan kol- tuklarda rahat rahat seyret- menin mutluluğunu yaşı- yorlardı. - Festivalin açılış gece- sinde gösterilen Nikita Mikhalkov'un "Güneş Ya- mğf" adlı filmi de açılış için biçilmiş kaftandı. Sinema dünyasından pek çok davetlinin katıldığı bu gecede SÎNE- SEN de ka- leme aldığı bir bildiriyle u- laştı sinemaseverlere. Vakfın sinema emekçile- rine yanızca iki seans için geçerli olan serbest giriş kartlanndan vermesini eleştiren StNE- SEN bu durumu protesto ediyor ve kartlan iade ettiklerini du- yuruyordu. Oysa bu meslek kartlan 12.00 ve 15.00 seanslan için geçerliydi ve StNE- SEN'e üye olan sinema emekçileri de akşam seans- lannda yinelenen filmleri görme şansına sahipti. nimsemektense filmin dramatik yapısın- da bir soyutlamaya giden Oşima, katil âşıklan doğaüstü güçlerin, hayaletlerin kol gezdiği. karanlık ve kasvetli bir ce- hennemi atmosfere mahkûm ediyor. Ka- dının kendınden 20 yaş genç sevgilisiy- le pasta aracılığıyla başlayan ilişkisin- deki orgazm iniltileri ve cilveli aşk hınl- tılan, giderek cinayetin doğurduğu vic- dan azabının tüm rüzgârlanna ve kasır- galanna yerini bırakıyor. Dflşsd ve fantastik sahneler lşlenen suçu kaül âşıkJann yüzüne vu- rurcasına köyde dolanan kocanın haya- letinin intikam peşine düştüğü filmde, kaçınılmaz "kaderin ağlannı ördüğü" kahramanlanmızın gittikçe sıkıştığını, işledikleri cinayetin altında ezilip finale doğru içinde bulunduklan doğal gerili- min iyice tutsağı olduklannı; ortalama seyirciyi yer yer sıkan sisli, puslu, düş- sel ve fantastik sahnelereşliğinde izliyo- nız. Sekı'yle Toyoji'nin yasak aşkı. ko- ca Gisaburo' nun hayaletinin devreye gir- mesiyle bulanıyor. Ve Kabuki tiyatrosu oyunlan ya da an- tik Yunan trajedilerindeki soytanlan anışrıran komik birpolısin gittikçe sıkış- tırdığı çember, doğaüstü güçlerin de yar- dımıyla daraldıkça daralıyor. hiçbir sa- bunun temizleyemeyeceği cinsten suçla- nn bedelıni çaresizce kabullenip alınya- zılanna bovoın eğiyorlar Oşima'nın tra- jık kahramanlan. tnsanı göbek bağı gibi toprağa bağla- yan, cesedin atıldığı kör kuyunun sem- bolik bir işlevi var filmde. Cinayete, kocanın ortadan kaldınlmasına yol açan, Se- ki'nin Toyoji tarafından "tıraş edilmesi" bölümü bir çeşit ferişizm ya da Batılı se- yirciye çıkanlmış eğzotik bir çağn olarak algılanabi- lirken, Oşima'nın hayaleti- nin zırt pırt ortahklarda gö- rünen geleneksel hayaletler- den farklı, kötüye karşı iyi- den yana olan bir hayalet ol- duğu sezinleniyor. Dginç Japon \apunı Japon mevsimlerinin do- ğal görkemiyle yer aldığı, özellikle kış ve sonbahar (ilkbahar yok) agırlıklı, kar- şıt renklerin peş peşe dizil- diği görüntülerin düzeyi ve "Kwaidan"ın da mûziğini yazan Toru Takemitsu'nun "aşkın tahripkârüğını" rüz- gâr, kar, yağjnur, yaprak hı- şırtısı, kuş sesi vb. gibi do- ğal öğelerle veren etkili mü- ziği, Oşima temalannın ka- taloğu izlenimini uyandıran bu ilginç Japon yapımının belirgin üstünlükleri. Biçimciliğini bir çeşit klasisizme dönüştüren Oşi- ma, hayaletler, düşler, belir- sizlikler, sisler, mor filtre- ler, ters ışıklandırmalar ve ağır çekimlerin emrine koş- tuğu anlatımını, egzotik öğelerle destekleyerek po- püler ve yer yer ilginç olabi- len bir estctiğe ulaşıyor. KOŞEBENT ENİS BATUR Yeni bir Ahlâk Tabulardan ve değerterden söz ediyordum, konu gelipahlâkın alanında, etik bir düzlemde düğümlen- di. Tabulaştırılmış kişi, konu ya da olayın dokunul- mazlık kazanması tepkinin birikmesine, gitgide bü- yümesine, patlama noktasına ulaşmasına yol açar. Hiçbir eleştiri payı tanınmamış, yargı gücüyle hiç yüz yüze gelme olanağı sağlanmamış olduğu için, vana- lar gevşediği an ölçüsüz bir saldın başlar. Soğukkan- lı değerlendirmelerden, tartımdan, mesafeli bakış- tan eser yoktur artık: Daha çok bir infaz seansını an- dınr tabu yıkma işlemi. 1980 sonrasında, birçok noktada hırsla odaklanıl- dı. Atatürk, cumhuriyet, demokrasi, sosyalizm, Nâ- zım Hikmet, Yılmaz Güney.. dilimin ucuna ilk ge- len örnekler. Tabu, totem, tapıncak, dokunulmazlık şüphesiz sarsalanması gereken kavramlardı. Gelge- lelim, ipin ucu kaçtı. Atatürk'ün ya da sosyalizmin tar- tışılması, gözden geçirilmesi, yeniden değerlendiril- mesi şarttı; ama bunun yolu, onlann önce tuzla buz edilmesinden mi geçmeliydi: Emin değilim. Tabula- n, doğru değerieri, korunması ve yaşatılması gerek- li yanlanyla birlikte yıkmak bizi ya başka uç değerie- ri savunup yeni tabular inşa etmeye, ya da sığınacak temel değerlerden yoksun bir ortamda yaşamayı sürdürmeye sürükledi. Bu yakınlarda, günlük bir gazetede, bir öğretim üyesi "Nâzım Hikmet'i sevmekzorunda olmadığınr yazıyor, yıllar yılı bu zorunluğun dayatıldığını ileri sü- rüyordu. Biryanıylahaklıydı: Nâzım'ı sevmek zorun- da bırakıldığımız, tersini savunmanın neredeyse ola- naksız kılındığı ortamlann içinden geçtiğimiz olmuş- tur. iki yanıyla haksız göründü bana, yaklaşımı. Bir Nâzım tabusunu, önce onun adının anılmasını bile sakıncalı gören, ondan bir karşı-tabu yaratan birdö- nem hazıriamamış mıydı? İki: Karşı-tabudan tabuya geçiş nasıl doğru değilse, tabudan karşı-tabuya ge- çiş de doğru sayılamaz: Nâzım'ı sevmek bir zorun- luluk olmamalı elbette, ama onu sevmemek de bir zorunluluk duygusuyla karşı kefede biçimlenmeme- li. Sonuç olarak, neyin sımgesi olarak görürsek gö- relim, Nâzım Hikmet bir şair, bir edebiyat adamıdır. Yaprtını sevip sevmemek bize kalmalı, dönemlerin ya da ortamlann yarattığı genel hava belirlememeli ki- şisel seçimlerimizi. Kendi gerekçelerimizi, değerle- rimizi doğru dürüst oluşturup beslersek, Nâzım'da sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi kolayca biribirle- rinden ayırmayı, ona öyle bakmayı da öğrenebiliriz. Işin açığı, tabulara gerçekten gereksinme duyma- mak, karşı-tabulara gerçekten gereksinme duyup duymadığımıza da sıkısıkıya bağlıdır. Atatürk, cumhuriyet, devletçilik üçgeninde de du- rum bana farklı görünmüyor. Yıllarca eleştiri süzge- cinden uzak tutulmuş olmak, pek çok şeyin birden söylenmesine, tartılmadan söylenmesine yol açmış- tır. Öyle bir noktaya gelindı ki, Atatürk biryanlışlaryu- mağına indirgenmek istendi. Atatürk tabusunun ne- gatif dokunulmazlık coğrafyasına ittıği Rıza Nur ya da Saidi Nursî, o hızla aynı hizaya taşındı. İpin ucu diyorum, ya burada ipin ucu neredeyse kayboldu. Atatürk'e, onu hepten diskalifîye etme duygusu ve kararlılığı içinde yönelin birinin tabu mimarlanndan ne farkı olur, olabilir? Sevgiden gözü görmeyenle, nefretten gözü dönmüşün en büyük ortaklığı göre- memek değil midir? Kendi payıma, ikisinin durumu- na da düşmek istemem gerçi, ama ille de birini se- çeceksem, sevgi körünü nefret körüne yeğlerim. Cumhuriyet ve devletçilik, sosyalist sistemin çö- küşünden sonra iyiden iyiye topa tutulur oldu. Dev- letin küçülmesi iyidir. Hatta çok iyidir. Gelgelelim, serbest ekonomi ya da liberal ekonomik, haklılık esa- s/na yönelik bir arayışın içine girmediği sürece van- dal bir tabu olmanın ötesinde nasıl ele alınabilir? De- ğer biriminin para, daha çok para; değer sisteminin 'güçlülerin zayıflann üzerine binmesi' olarak özetle- nebilir olması durumunda savunulur bir yaşama dü- zeni, bir dünya düzeni oluşması beklenebilir mi? Türkiye, eski tabulan ile yeni tabulan arasında, ckj- di bir yapılanma gereksinmesi duyuyor belli ki. Siya- sette, ekonomide, kültürde, gündelik yaşamda en büyük kaybımız ahlâk düzlemindedir. Beğenmediği- miz Atatürk cumhuriyetinın, beğenmediğimiz sosya- lizmin dayandığı güçlü birer ahlâk temeli vardı. On- lara katılmayabiliriz, onlan kıyasıya eleştirebiliriz, a- ma onlardan dönüp öğrenebileceğimiz, bugüne ka- zandıracağımız pek çok öğe olduğunu kabullenmek zorundayız. Yoksa, bugünün hepten vidalan gevşemiş değer- ler ortamını gene bugünün ortada cirit atan geçersiz toplumsal projelerinin yönlendırdiğini anlayamadan, beşik ile tabut arası, geçip gideceğiz demektir. MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKANLIĞI KURULUŞU: 1946 ÖZDENOĞLU ŞİİRİÖDLLÜ Birliğımızce; Şaır, Yazar ve Çevre Savaşımcısı Şınası Öz- denoğlu adına, her yıl ayn bir dalda (şiır, deneme ve çevre) gerçekleştirılmek üzere ödüllü bir yarışma düzenlenmıştir. 1995 yılında "Şur" ödûllendınlecektır. Katılma koşullan şunlardır: 1- Şiırde konu serbesttır. 2- Yarışmacı, yarışmaya en çok (2) şıırle katılabılır. 3- Yanşmaya, I Ocak I995'te 35 yaşmı doldurmamış herkes katılabilir. (Nüfus cûzdanı fotokopisi eklenecektır.) 4- Şurler, daktılo yazısıyla (3) sayfa>ı geçmeyecektır. 5- Şıırlerın, daha önce yayımlanmamış ve herhangı bir ödül almamış olması gerekir. 6- Yapıtlar, (5) nüsha olarak, en geç 1 Eylül 1995 gönü saat 17'ye kadar birlıgımıze ulaşmak üzere, yarışmacının adı, soyadı, adresı ve kısa özgeçmişıyle birlikte, taahhütlü olarak (Mülkıyelıler Bırhğı Genel Başkanlığı KonurSokak No: I Kızılay/Ankara) adresıne postalanacaktır. 7- Yarışmanın bırıncısıne (10.000.000) ıkincisıne (7.500.000) üçüncüsüne (5.000.000) Iıra ödülle bırer plaket verılecektır. Jürı. değerlı gördügü şiırleri mansıyonla ödül- lendirebılecektır. 8- Mülkıyelıler Birliğı'nin, ödül kazanan eserleri (3) yıl süreyle yayımlama hakkı vardır. Bu süre, yanşma sonuçlarıııın basında yayımlandığı tarihten başlar. bu sürenın bıtımınden başlayarak, ödül sahıplerı yapıtlannı yayımlayabılırler. 9- Yarışmanın sonuçlan, 29 Ekim 1995 günü başında aç/klanacak, ödüller Sıyasal Bılgıler Fakültesi'nın kuruluş yıldönumü olan 4 Aralık 1995'te törenle verılecektır. 10- Yarıgma jürısı, aijagıdakı kışilerden oluşmaktadır: - Yekta Güngör Özden (Anayasa Mahkemesı Ba^kanı- Şaır) - Prof. Dr. Mustafa Canpolat (Ankara Ûniversitesi Öğre- tim Üyesı) - Prof. Dr. Cengiz Ertem (Hacettepe Ûniversitesi Öğre- tımÖyesı) - Ahmet Özer (Şaır-Kıyı Dergisı Sanat Danısmanı) - Sahh Er (Mülkıyelıler Bırlığı Vakfı II. Baskanı) KonurSokak No: 1 Ankara Tel: 418 3372 Faks: 418 82 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle