28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 1995 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Ulusal egemenlik Egemenliğini doğrudan ulusundan almayan sistem, gerçek anlamında demokratik ve laik bir yönetim oluşturamaz. Hiçbir ulus, egemenliğini kayıtsız ve koşulsuz elinde bulundurmadıkça, çağdaş ve uygar olamaz. BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu U lusal egemenlik kavra- mı, iki yüz elli yıllık geçmişi ile Batı'daki 'aydınlanma süreci'nin oluşumunda gerçek katkısı bulunan Fransız düşünür ve yazarlannın yıllar süren uğ- raşlan sonucunda. 1789 De\Tİmi sonra- sında. uygulamaya geçirilen demokra- tiklesme süreciyle özdeştir. Ulusun temsilcisi ve ulusal egemen- lik ilkesinin simgesi olan Tûrkiye Bü- yük MUlet Meclisi, 23 Nisan 1920 tari- hınde Ankara'da açılmış. bugün 75. yı- lını doldurmuştur. Atatürk'ün çocukla- nmıza ba>Tam olarak armağan ettiği bu büyük ve mutlu gün, tüm ulusumuza kutlu olsun. Türk devriminin ilk ve en büyûk te- mel taşlanndan birini oluşturan Mec- Bs'in açılışı, o gûn yurdumuzun içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındı- ğında, gerçekten başanlması çok güç bir tansık (mucize) olarak algılanmalı- dır. Yurdumuzun yansına yakın bir bö- lümü düşman işgali altında olup tstan- bul'da işgalci devletlerin elinde tutsak olmasma karşm bir hükûmdar ve onun hükümeti vardır. Ulusumuz, henûz ve yenik olarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı'nın tüm olanaksızhklan ve acı- lan ile karşı karşıyadır. Ordular. Mond- ros Mütarekesi'nin ağır koşullan sonu- cu terhis edilmiş, silahlan elinden alın- mıştır. Anadolu'nun birçok ilinde iç is- yanlar birbiri ardına oluşmakta, ulusun bütûnü yorgunluk, umutsuzluk ve çare- sizlik içindedir. Altı yüz yıllık Saltanat döneminin kültür ve kimlik yoksunlu- ğu, yeni başlatılan ihtilalin içeriğinin gereğince kavranmasına engeldir. Hal- kımız, ümmet ve kul kimliğinden, ulu- sal bilinç aşamasma geçmek zorunda- dır. Ancak, ulusal egemenlik bilinci ile demokratik yaşamın altyapısını oluştu- ran öğeler bilinmemektedir. Bütün bu olumsuzluklara karşın, Mustafa Kemal ve ona yürekten inan- mış bir avuç yurtsever insanın kafasın- da biçimlenmiş bir ideal vardır: Halka ulusal bilinci kazandırmak, uygar ve çağdaş bir devlet olarak, tam bağımsız ve ulusun egemenliği ilkesine bağlı de- mokratik bir cumhuriyet kurarak ço- ğulcu ve katıhmcı bir yönetim sistemi- ni gerçekleştirmek. Bu amaçla ilk iş olarak. önceden yapılmış Erzurum ve Sıvas kongrelerinin devamı olan, gücü- nü sadece ulustan aldığını tüm dünyaya kanıtlayacak ve bütün Anadolu illerinin temsilcilerinden oluşan birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni oluşturmuşlar- dır. Yeni Türk devletinin müjdecisi olan bu Meclis. doğaldır ki, Istanbul'daki hükümdann ve onun hükümetinin de sonudur. Cumhuriyet ve demokrasiye giden yolun başlangıcıdır. Bu ilk Meclis. kısa süre sonra 20 Ocak 1921 tarihinde 'ilk anayasa'yı da kabul etmek suretiyle ye- ni Türk devletinin kuruluşunu bütün ci- hana ilan etmiştir. Milli mücadele, bu Meclis döneminde kazanılmış ve Tür- kün gücünü bütün düşmanlanna karşı da kanıtlamıştır. Bu ilk Meclis, 30 Ekim 1921 tarihinde Osmanlı devleti- nin sona erdiğine ve yeni Türk devleti- nin onun yerini aldığına dair olan tarih- sel karannı verdi. 1 Kasım 1922 günü saltanat flilen kalduıkh. Gazi unvanını kazanan bu Meclis. savaş sonrasında Lozan görüşmelerini de başlatan kuru- luş oldu. Egemenliğini doğrudan ulusundan almayan sistem, gerçek anlamında de- mokratik ve laik bir yönetim oluştura- maz. Hiçbir ulus, egemenliğini bağılsız (kayıtsız) ve koşulsuz elinde bulundur- madıkça çağdaş ve uygar olamaz. Sistemin tüm dünyadaki uygulamala- n ve eksikleri kuşkusuz tartışılabilir. Yine de ileri sürülebilecek tüm olum- suzluklanna karşın, çözüm de ancak bu sistem içinde olanakhdır. Demokratik sistemin belki de en yadsınmayacak yanı budur. Her olumsuz koşulda çö- züm üretebümesidir. Yann ulusumuzun bu büyük bayra- mını yalnızca kutlamakla yetinmeyıp aradan geçen yetmiş beş yıllık süre içinde değişen dünya ve gelişen yaşam koşullannda yurdumuzda bu konuda sağlanabilen gelişmeler olumlu ve olumsuz yönleriyle irdelenmelidir. Yukanda kısaca kuruluşunu ve ba- şardığı işlerin bir bölümünü özetlediği- rruz birinci Tûrkiye Büyük Millet Mec- lisi ile onun ardından gelen ve devrim- lerin büyük bölümünü çıkardığı yasa- larla gerçekleştiren 'lkinci Türkiye Bü- yük Millet Meclisi'ni takiben pek çok seçim dönemleri yaşanmış ve birçok Meclis işbaşında bulunmuştur. Elbette- ki her biri pek çok olumlu işler başar- mıştır. Ancak üzülerek söylemek gere- kir ki, özellikle çok partili döneme gir- diğimizden bu yana. daha demokratik bir ortam bulunmasına karşın sistemin ileriye götürüldüğünü söylemek olası değildir. Asıl önemlisi. ulusal egemen- lik kavramının uygulamada iyi işleme- sini sağlayacak altyapı öğeleri tam sağ- lanabilmiş değildir. Bu altyapı, genelde seçmenlerin ve seçilenlerin -siyasal partiler de bunun içindedir- kültür ve eğitim düzeyinin geliştirilmesi, seçen ve seçilen olarak bu görevin yerine ge- tirılmesinde yurttaşlık bilinci içinde davranılması, ulusun yüksek ve müşte- rek yararlan dışında kişisel çıkarlann söz konusu olmaması, siyasal partiler tarafindan. din ve vicdan sömürüsü yo- luyla vatandaş oylannm saptınlmama- sı.. gibi bir sıra yetenek yanında iyi ah- lak sahibi kuşaklann yetiştirilmesi, nü- fuzun kötüye kullanılmasının kesinlikle önlenmesi gibi başlıca öğeler ve kural- lar yaşama geçirilmelidir. Tersi durum- da ulusal egemenliğin parlamentoya tam olarak yansıtılması olanaklı değil- dir. Günümüzün iki yüz yıl öncesinde Fransız düşünürü \1ontesquie, "Ka- nunlann Ruhu" adlı eserinde "Cum- huriyet idaresinde, idare yetkisi tüm ulusun elinde olursa buna demokrasi denir. Halkçı bir deviette başka bir gfiç daha gerekir ki, o da erdemdir" derken. yukanda sıraladığımız öğelerden daha önemli olarak, yurttaşın -özellikle se- çilmeye talip olanlann- erdem denilen ahlaki değerin bilincinde davranması gerektiğini özellikle vurgulamaktadır. Aynı eserin bir başka bölümünde ise "Bir demokraside cumhuriyet sevgisi, demokrasi sevgisi; demokrasi sevgisi de eşitlik sevgisidir... Fazla servet hırsı ise insanlar arasında var olması gereken eşitliği bozan bir etkendir..." diyerek yüzyıllann ötesinden sanki bugünleri irdelemektedir. Ünlü düşünürün sözle- rini başkaca yorum yapmadan politika- cılann dikkatlerine sunmakla yetiniyo- rum. ARADABIR ÇELİK GÜLERSOY "Kiirt Kimliği" Güneydoğu'nun acılarına karşı belli başlı iki çö- züm gündemde bulunuyor, bilindiği gibi. Birincisi, "önce devlet ve ülke bütünlüğü" diyor ve bunu, kendine göre uyguluyor. ikinci reçete, 'siyasi çözüm' alternatifini ortaya attı ve 'kültürel haklar' ile kültür kimliğinin verilmesi tezini savunuyor. Siyasi çözümün tam ne oiduğu, kesin değil. Da- ha doğrusu, bu tezin sahipleri, kannlanndakini_he- nüz açıklıkla dile getiremiyorlar. Ama kültür kimliğinin gerekleri belli: Yerel dilde eğitim, devlet kapısında kendi dilini kullanma hak- kı, basın ve TV'de özgürtük. Batı ülkelerine bakılınca. bunların hiçbirinin, bir ülke için sorun oluşturmadığı ve ülkeye dert açma- dığı görülüyor. Bizdeki yandaşlan da zaten, bu dış örneklere dayanmakta. Ancak işi yüzlek olarak ele alıp basmakalıp so- nuç çıkarma yerine, koşullar ve durumlar değerlen- dirilince, Türkiye'nin Avrupa ülkelerinden birçok iş- te oiduğu gibi, bu konuda da temelinden aynldığı ve kökten özelliklerinin oiduğu, anlaşılır. Batı'daki liberal rejim, şu farklılığa dayanıyor: 1) Avrupa'nın, içinde etnik farklılık taşıyan birkaç ülkesi, sadece ikili, en çok üçlü bir tç dokuya daya- nır. 2) Hiçbir Avrupa ülkesinde dil ve köken farklılık- lan, hemen yanı başındaki bir ülkede üslenmiş, ay- rılıkçı ve teröre yönelik güçlerle komşuluk etme gibi bir özelliğe sahip değildir. Oralardaki ikilernler, bir iç sorun olarak kalıyor ve ülkeden bir porsiyonu ke- sip, yanı başındaki bir oluşuma eklemek gibi bir tehlikeyi taşımıyor. 3) Yine çok önemli bir farklılık olarak, Avrupa devletlerindeki aynlıkçı eğilimli bölgeler, öbür böl- gelerle az çok eşit bir ekonomik yapıya sahiptir. 4) Avrupa'nın iç huzursuzluğu olan bölgelerde, dış kışkırtmalar yoktur. Sorun da iç bünyede kalı- yor. Bu çerçeveyi Türkiye'ye uygulayınca, her bölü- mün, trajik denebilecek kadar derin farklılıklar gösterdiği, hemen anla- şılır. Bunları, bizim yaşlı kuşağın içinde biraz oku- yup yazmış olanlar, çok iyi bilir. Gençlerimiz için- de de hanyayı Konya'yı bilen çok uyanık zekâlıla- rın oiduğu görülüyor. Fa- kat genelde, genç nüfu- sun, TV'nin verdikleriyle bağlı ve sınırlı kaldıkları ve tarihte coğrafyaya ya- yılmış geniş bir perspek- tife pek açılamadıkları da, bir gerçektir. Onun için, Cumhuri- yet'in genç okuyucuları- na yönelik olarak, iki ya- zım ile bu güncel ve dra- matik olay hakkında, hem toplu, hem de biraz değişik bir yorum getir- mekte, yarar buluyorum. Şimdi, yukanda Avru- pa ülkelerinin bahis ko- nusu ettiğim, ülke içi iki- lemlerinin, koşullarının bir de Türkiye'deki gö- rüntüsüne bakalım: Sıra ile: 1) Kültürde hoşgörülü bir serbestliğe gitmiş olan Avrupa ülkelerinin sadece ikiye, en çok üçe bölünmüş basit ve yakın iç yapıları, Türkiye'de 10-15-20.. yüzlü bir priz- maya ya da açıldığında aynı sayıda kanatlara sa- hip bir Japon yelpazesi- nin renkliliğine dönüşür. Belçika'nın sadece Flaman ve Valon, Ispan- ya'nın sırf Ispanyol ve Bask, Ingiltere'nin Skoç ve Iriandalılara dayalı ba- sit ikilemleri karşısında Küçük Asya, artık son zamanlarda rahatça dile getirilebildiği gibi, Laz, Çerkez, Çeçen, Tatar, Kürt, Arap, Arnavut.. çoksesliliğine sahiptir. Avrupa ülkeleri sade bir dö-piyes giymişlerdir. Anadolu ise, 'bin dallı' fıstanın içindedir. A , . MArkasıl9.Sayfada Halkın esenliği ve yönetimi TANJU ERDEM Emekli Amiml T ürkiye, Ulusal Kurtuluş'un utkusu üzerine teokratik bir monarşiden, ulusun egemenliğini esas alan cumhuriyeti kurarak tarih sahnesi- ne yeni, modem kimliğiyle çıktı. Bu, asker-sivil yurtseverlerin ön- derliğinde bir ulusal demokratik devrim hare- keti olup. tek parti örgütü ve programı altında halkı teba'dan yurttaş'lığa, inanç'lardan aklın özgürlüğü'ne. müsbet ilimlere yönelten. eğiten; çağdaş evrensel uygarlığa ve yüksek gönenç düzeyine ulastıracak sosyal, ekonomik, kültürel atılımlar yapmaya dönük bir aydınlanma süreci idi. 1945'lerde çok partili düzene geçilerek 14 Mayıs 1950'de serbest seçimlerle iktidar değişi- mi ile rejim demokratik düzgüye oturtulmuştur. Sistem 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Ey- lül 1980 askeri müdahaleleriyle kesintiye uğrâ- dı. 27 Mayıs'ın, iktidann antidemokratik uygu- lamalanna karşı, kendilerini ulusal demokratik devrimin ilkelerini korumakla görevli sayan as- ker-sivil aydınlann ve onlan destekleyen halkın direnmesi sonucu meydana geldiğini; 12 Mart ve 12 Eylürün ise uyanan halk lcütlelerinin öz- lemlerine yanıt veremeyen, ülkeyı anarşi orta- • mına iten yönetimlere karşı mevcut düzenı güçlendirerek sürdürmek amacıyla yapıldığını görüyoruz. Her üç müdahaleden sonra çoğulcu anayasal sivil düzene (özellikle 27 Mayısçılann 1961 Anayasası'yla) geçilmiştir. Müdahale sonrası seçimlerle gelen merkez sağ eğilimli iktidarlar ülkeyi yenıden buhranlara sürüklemektedirler. Bu durumda demokrasimizin zaafları nelerdir? Türk toplumunun ulusal demokratik devrim sü- recini tamamlamadan; yurttaşlar arasında cum- huriyetin, demokrasi ve özgürlüklerin savunul- masına olanak veren yeterli bilinç ve kurumlas- ma olmadan çoğulcu sisteme geçildiği, tutucu egemen güçlerin iç ve dış konjonktürün de et- kisiyle kendi anlayışlan doğrultusunda bir de- mokratik düzeni egemen kıldıklan söylenebilir. Halkımız seçim dönemleri yönetimi istedigı şe- kilde oluşturamamaktadır. Çeşitli vaadlerle se- çilen yerel ve genel yönetimler, seçilmelerini takiben özellikle son dönemlerde, halkın so- runlannı çözememekte, giderek kendilerinin, üst bürokrasinin, büyük iş sahiplerinin çıkarla- nnı öngören kararlan vermekte, halka doğrular söylenmemektedir. Oysa demokrasilerde yönetimler halka hiz- met için vardır. Demokratik yönetimlerin yetki- leri, yönetilenlerin (halkın) olur'undan geçti- ğinden, halkın güvenini yitiren yönetimlerin banş ortamında değiştirilmeleri olanakhdır. Çoğunluğun hükmetmesi demokratik düze- nin dayandığı temel bir ilke olmakla beraber, demokrasilerde yönetimlerin yetkileri anayasal hükümler, kişisel ve azınhk haklanyla sınırlan- dınlmıştır. Böylece anayasal demokrasilerde tüm yurttaşlar, toplumun üzerinde anlaştığı te- mel haklara sahiptirler. Bu haklann kullanımı ve geçerliliği, çoğunluğun iyi niyetine değil, yasal güvencelere dayandınlmıştır. Bu temel haklar, yasalar karşısında eşitlik, özel hayata ve mülkiyete saygı, beyan, inanç. toplantı özgür- lüklen ve adil yargı hakkı olarak sayılabilirler. Evrensel demokrasilerde bu haklan yok ede- cek, zedeleyecek yasalann yaşama geçirilmesi yasaklanmıştır. Demokratik yönetimlerde bir temel ılke de kuvvetler, sınıflar, kişiler arasında dengeyi ve eşitliği bozucu güçlenmeye engel olunmasıdır. Burada kuvvetler aynlığı ilkesi önemli bir anayasal hükümdür. Örnegin. yasa- ma ve yürütme işlevlerine koşut bağımsız yargı erkinın varlığı. bu iki erkin aşın eylemlerine karşı halkı koruyucu bir etkendir. Bugün Türk halkı devlet dairelerinde, hastanelerde, eğitim müesseselerinde, poliste, hatta yargıda hizme- tin, eşitliğin, zamanında gerçekleşmiş adaletin özlemini duymaktadır. Emekçisi, emeklisi ile halkımızın geçim olanaklan en az %50 oranın- da azalmış, halk yoksulluğa ve umutsuzluğa terk edilmiştir. Genelde ücretliler gelirleri ile temel gereksinimlerini dahi karşılayamamakta- dırlar. Seçim dönemleri ülkeyi bunalıma götü- ren, başansız yönetimler yeni vaatlerle, inanç duygulannı sömürerek halkı aldatmakta, aynı kadrolar yeniden seçilebilirken, ülke giderek güçsüzleşmektedir. Demokratik rejimlerin esenliği, uyanık, bilinçli yurttaşlann bekçiliğine bırakılmıştır. Seçim dönemleri arası denetim yapacak, antidemokratik eğilimleri engelleye- cek olan medyanın, ekonomik ve yasal açılar- dan iktidarlara ve başka güç odaklanna karşı bağımsızlığı tartışılabilir Sivil toplum örgütle- ri, sendikalar ve üniversitelerin politikayla ilgi- lenmeleri yasalarla sınırlandınlrnıştır. Bu du- rumda muhalif siyasal partilerin bu işlevleri ye- rine getirmesi beklenebilir. Cumhuriyetin laiklik. ulusal devlet anlayışı, halkçılık (demokrasi) ilkelerine karşıt düşünce ve eylemleri ortaya koyan merkez sağ parti- lerin muhalefeti; yine merkez sağ, aşın sağ, şeriat savunucusu partiler olursa bu aydınlanma nasıl yapılacaktır? Sonuçta, Aydınlanma süreci'ni tamamlaya- madan çoğulcu demokratik sisteme geçen Tür- kiyemizde yönetimlere ve liderlere büyük gö- revler düşüyor. Hangi siyasal partiden olursa olsun yönetimler ve oluşturduğu üst bürokrasi gerekirsc halka karşın, halk yaranna kararlan cesaretle alabilecek kadrolan ulus hizmetine sunmalıdırlar. Halk karanlıkta bırakılmaz, ger- çeklerle aydınlatılırsa zamanla yönetimler bi- linçle desteklenebılirler. Bu bir demokrasi eği- tımi de olur. Atatürk'ün kurduğu Cumhuri- yefin ilkelerini ve yaşam felsefesini yürekten benimsemiş Türk sosyal demokratlannın uy- gun bir kadrolaşma ile bütünleşerek halkımızın ruhunda yer alan özlemlerini yansıtan somut bir programla ortaya çıkmalan; sabırla, inatla, coşkuyla, güven ve umut aşılayarak halkımızı bilinçlendirmeleri, iktidara gelerek çağdaş de- mokratik toplumu kurumlanyla kurmak sure- tiyle, bu tarihsel görevi de üstlenmeleri bekle- nir. Bunun zamanı çoktan geldi de geçiyor bıle. Cırrus o R r PENCERE BAYRAMDA TELECARD'INIZLA, ISTER "ALIŞVERİŞ" YAPARSINIZ, ISTER "SHOPPING1 : Telecard sahibi olduğunuzda. Telecard'ınızı. Türkiye'de ve dünyanm her yerinde, mil- yonlarca mağaza, market, otel, restoran, benzln istasyonunda yapacağınız alış- verişlerde para yerine kullanabilirsiniz. • Telecard'ınızla. Turkjye'de. tam 744 noktada hizmet veren Tele24'lerden ve dünyanın her ye- nndeki yüz binlerce otomatik vezneden günun 24 saatı, gece. gündüz, bayram, tatil, dilediği- nız an hesabınıza ulaşarak nakit çekebilirsiniz. • Türkıyenin neresinde olursanız olun. mesai saatlerine bagımlı kalmadan, para ya da çek yatırabilir, havale yapabilir, telefon, elektrik. su. dogalgaz faturalannızı birkaç tuşa dokunarak. kolayca ödeyebilırsinız. • Telecard sahibi oldu- ğunuzda. otomatikman sıgortalı olursunuz. Kaza sonucu yatarak tedavi ve her türlü vefat teminatını içeren sigorta güvencesınden. tek kuruş prim ödemeden yararlanabilırsınız. Ayrıca. 24 saat Acıl Ambulans Hizmef nden ucretsiz yararlanma imkânına sahip olursunuz. Sız de. hemen bir Yapı Kredi Şubesi'ne uğrayın, Süper Hizmet Yetkilisi'yle gorüşün. Telecard sahibi olun. Burası Yapı Kredi. Fark burada. YAPI^CKREDi "hizmette sınır yoktur" RP İktidara Geçerse NeOlur?.. 4 Kimi akl-ı evvele bakılırsa: - Darbe olur. - Niçin?.. - Gençlik ayaklanır, halk katlanamaz, ortalık kan- şır, ordu yönetime el koyar... - YokcanımL Kafa kanşıklığı mevsim salatasına rahmet okutu- yor ama, sirkeyje zeytinyağının eksikliğinden tatsız- laşıyor. 'An'm biçimsel mantığıyla bir sürecin diya- lektiğini birbirinden ayırt edemeyen Şark kafasına sahip kişi, iki işi birden yapamıyor, çiklet çiğnerken yürümesini şaşınyor, kendi ayaklarıyla tıpış tıpış ge- leceğin şeriatçı rejimine doğru sürükleniyor. Peki şeriatçı gelirse, yalnız Refah Partisı'yle mi ik- tidara oturup yan gelecek?.. Öyleyse öpüp başınıza koyun!.. • 1923 Aydınlanma Devrimi, Anadolu'da bir tarım toplumunda gerçekleştirildi. 1923'te bir referandum yapılsaydı, halkın çoğunluğu cumhuriyeti değil pa- dişahlığı, laikliği değil hılafete dayalı dinsel devleti yeğlerdi. Bu referandum biçimsel açıdan demokra- tik görünse bile, ıçerık açısından feodal bir düzeni vurgulamış olurdu. Devrim yöntemiyle padişahlığı yıkmak, hilafetı kaldırmak, cumhuriyeti ilan etmek, laikliği benimsemek, tam tamına demokratiktir. Yeni kuşakları cumhuriyetçi yetiştirmek için 1924'te öğretim biriiği düzeni kuruldu. Laik cumhuriyet devletinin milli eğitimi demokra- tikti; çünkü mantık ve felsefe derslerini belleyip aklı- nı kullanmasını ve bağımsız düşünmesini bilen birey yetiştirmek, özgürlüğün ilk koşuludur. Laik, demok- ratik, çağdaş cumhuriyetin temellenmesinde bir başka yol yordam yoktur. Batı'nın bugünkü uygartığının geçmişinde 200 yıl- lık bir laik eğitim yatırımı vardır. Ama çağdaş eğitimi tersine çevirir de çocuklannı- zı dogmalarla donatılmış bir öğretimden geçirirse- niz, felsefeyi ve diyalektik mantığı dışlayıp öğrenci- nin aklını kullanmasını engellerseniz, birey değil, mürit ya da kul yetıştirirsiniz. Bu ortaçağ öğretisi okullar, kurslar, camiler, partilerie yaygınlaştıkça, bir Islam ülkesinde şeriatçılığın iktidara yürümesi için otoyollar döşeniyor demektir... Türkiye'de kırk yıldan beri bu yollara yatınm yapı- lıyor; Refah Partisı merkez sağın kendisine açtığı yollardan yürüyerek bugün iktidar adayı oldu. "fîe- fah iktidara geçerse gençlik ayaklanır" diyen akl-ı evvele sormalı: 21 'inci yüzyıla doğru gençlik de- mokrat ve laik mı?.. Yoksa şeriatçı mı?.. Bu gidişle yann ne olacak?.. • Orduyagelince... Ordu bulutlarda yaşamlyor, kışlalar bu topraklara temel atmıştır; toplum şeriatçılığa yöneldikçe ordu- nun göstergesi de değişecektir. Hem ordu yalnız subay demek değildir; bunun astsubayı var, çavuşu var, eri var... Zenginlikle yoksulluk uçurumlannın de- rinleştiği Türkiye'de, ekonomik kalkınmadan yok- sunlaşmak, tefecilerın ve rantiyelerin iktidannda bu- nalan toplumda halkı şeriatçılığa iter. Gidiş o gıdiş... Bugünkü durum başkadır, yann başka koşullar ortaya çıkacaktır: Refah Partisi kırk yıldan beri süre- gelen yatırımların üstünde yükseliyor. Iktidarı eline geçireceği düzeye ulaştığı gün, ne devrimci gençlik ortada kalacaktır. ne şeriata karşı ^oyacak bir burju- vazi bulunacaktır, ne de ordunun sesi çıkacaktır; halk kitlelerini de ardına alan şeriatçınm önünde kimse duramayacaktır. Türkiye'de hazırlığı yapılan ve çoktan beri yürürlü- ğe konan program budur. 'An'\ düşünen, süreci ay- nmsamayan; gününü gün eden, yarınını düşünme- yen, V/zyon'dan yoksun 'vizyon' sahipleri, Türki- ye'yı kanlı etnik savaşımlara ve laik-şeriatçı çatış- masına sürüklediler; tez vakitte akıllar başlara dev- şirilmez de bugünkü geri zekâlılık sürerse, şeriatçı bal gibi iktidara gelecek, karşısına kimse çıkamaya- caktır. Çünkü şeriatçı, öğretim ve eğıtimle geliyor, yok- sulluğu sömürüyor, tabanını oluşturuyor; geldiği va- kit karşısına çıkan 'demokrasi düşmanı' sayılacak!.. SADIK GURBUZ "Turna Telinden'95" tüm müzik marketlerde ÇIKTI İBAYŞU MfiZtK DRETtM İMÇ 5. BLOK 5454 UNKAPANI/İSTANBUL Tel: 512 23 30-512 35 31 Faks: 526 72 67 soz• ^«.IM^T^IM.f^TI • 'Atakürtçülük'ün esaslan! Ahmet Altan 'Atakürtçülük'ün esaslarını Söz'e anlattı. 'Devtetin, medyanın ve toplumun bir kesimi çıldırmış.' • Conileştirilon askerler Kuzey Irak'tan 'Rambo' manzaraları • 'Mehmetçik'l hangi kampanya kurtaracak Medyanın 'Mehmetçtk'le elele' kampanyasına karşı, sencfikacı ve aydınlardan 'Ordu çekilsin' kampanyası • 'Banş için savaşmak zorundayız' Savaş KarşıÖan'nın Aziz Nesin'le görüşmesi • Kamu çalışanlan bahan eylemlerle getirdi • Yaşgünûnde dûnya tehdit altında • Nikaragua: FSLN'nin sağ kanadı uçtu • BSP'de 'sancıh' kongreler Tektaş Ağaoğlu, Şaruhan Oluç, Metin Üstündağ, Ufuk Uras, Özcan Sapan, Ahmet Ural, Suat Parlar, Mustafa Koz, Cengiz Erdinç, Şükrü Erbaş, Ahmet Çakmak SOZ'de yazdı Her cumartesı bayılerde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle