Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 NİSAN 1995 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA
KULTUR 17
1 4 . U L U S L A R A R A S I Î S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ
PORTRE/ JEAN CHARLES TACCHELLA
1925Cherbourg
doğumlu Tacchefla,
sinemaya fîlm
eleştirmenliginden
geçti. Savaştan sonra
Astnıc, Mauriac
ClementveBaanle
bir sinema kulübü
kurdu; geleceğin
'YeniDalgacılar'ıbu
kulübün bünyesinde
toplandı. 50'li
yıltarda önemli birkaç
filme senaryolar
yazdı, sinema
eleştirileri yayımiandı.
1960'lardaTV'yediziler
çekerek kameranın ardına
geçti. tlk uzun metrajlı
fılmini 1973 yılında
çeken Tacchella, 1988'de
Öne Kaydırma adlı
, yapıtıyla istanbul Film
Festivali'nde Altn
Lale'yi kazandı.
Yabancı bir sinema
dergisi Tachella için
şunlan yazmıştı:
-Kamerayı bir kaletn gjbi
ktıflanır, günlük yaşamı
çizer ve boyar. Yapıtlan
mizahla ve güzeüiklerie
doludur."
BUCÜN
EMEK: 12 00 ' Tango, 15.00/
Holywood Kıd'in Yaşamı ve
Ölümü, 18.30 / Tango. 21.30/
Gecelerin Kraliçesi
FİTAŞI: 12.00/HerGûn
Pazar, 15.00 / Cennetın
Çocuklan, 18.30 / Her Gûn
Pazar, 21.30/Cennetin
Çocuklan
FİTAŞ 2: 12.00/
Yıldızh Kubbe,
15.00 / fngiliz,
August, 18.30/
Yıldızh Kubbe.
21.30/Ingiliz,
August
FİTAŞ 3: 12.00/fş,
15.00/Gelin. 18.30'
YumusakTen, 21.30/ -
Umut
REKS: 12.00'SevdaYazı,
15.00/ Kocaman Balkabağı,
18.30/Aıle, 21.30'lhtiras
Labirentı
YARIN
EMEK: 12.00 ' Kimse Benı
Sevmiyor. 15.00/ Makarov,
18.30 / Kimse Beni Sevmiyor,
21.30 / Sarayın Sessızliğı
FİTAŞ 1: 12.00/Mutlü Noeller
Bay Lawrence, 15.00 / Arzunun
Kanunu, 18.30/Mutlu Noeller
Bay Lawrence, 21.30/
Arzunun Kanunu
FİTAŞ2: 12.00 / Sınır
Çizgisi, 15.00/
Gecelerin Kraliçesi,
18.30 / Sınır Çizgisi,
21.30/Holywood
Kid'in Yaşamı ve
Ölümü
FİTAŞ 3: 12.00/Sessiz
Çıghk. 15.00/AdıVasfiye,
18.30/ Babam Askerde, 21.30 /
Sürü
REKS: 12.00/Mesmer, 15.00/
Hoşçakal Amerika, 18.30 /
Bulutlann Kapısı, 21.30 /
Sevgili Günlüğüm
KAÇIRMAYIN
Her Gün Pazar:
Tacchella bu filmde yeni vatanlan
Amerika'ya uyum sağlamak
isteyen, ancak bunun ıçin hiç çaba
göstermeyen Dodo ile Jesus'un
Florida'da geçen komık öyküsünü
anlatıyor. Yaşama özlemini çok iyi
yakalayan Tacchella'ya iki usta
Maurizio Nichetti ile Rod Steiger
yardımcı oluyorlar. (1994-102 dk.)
Kocaman Balkabagı:
Italyan kadın yönetmen Francesca
Archibugi, yıne bir aile filmiyle
karşımızda. 1993'teeleştirmenler
tarafından yılın en iyi îtalyan filmi
seçilen Kocaman Balkabagı, sarah
bir kızı psikolojik yöntemlerle
tedavıye çahşan ve başaran doktorla
hastası arasındaki sevgi üzerine
kurulu. (1993-98dk.)
Tango:
Paul, kendısıni terk eden kansını
öldürmeyi kafasına koyar, ancak
bunu bir başkasına yaptırmayı
düşünür. Hâkım amcastndan yardım
ıster. Amcası da zamanında bazı
kanıtlan görmeyerek beraat ettirdiğı
Vincent'i, yeğeninin kansı Marie'yi
öldürmesi için tehdit eder... Peter
Leconte'dan tempolu, sürükleyici ve
hoş bir film. Zengin oyuncu kadrosu
dikkat çekıyor. (1992-88 dk.)
Umutsuzluğıın çarpıcı öyküsü: Umut
CUMHUR CANBAZOGLU
Festivalın, Sinemamn YQz Yıh kutla-
malanna bağlı olarak yerli sinemadan
sectığı 'kiasikler'den bölümü, Türk Sine-
ma Tarihi'nden, Gelin ve Umut'la başlı-
yor.
Tüm zamanlann en iyi on filmi arasın-
da yer alan Umut, hem sinemamız hem
de Yümaz Gûney için 'birdönemeç' ça-
lışması niteliğinde. Güney, Umut'la se-
yircisinin alıştığı ripi bırakıp daha yaşa-
yan biri olmuş, yerleşik sisteme karşı bi-
reysel çıkışlar yerine toplu tavır koyma-
yı savunmuştu. Bu mesaj, gelecek Gûney
fllmlerinın de temel hedefiydi.
Anahtar film Umut, son derece sade
anlatımıyla itaJyan yeni gerçekçilıginin
ürünlerine benzetılmiş, Bisikkt Hırazla-
n'ylaözdeşleşnriimişti. Ancak Güney'in
filminde ınsanlar fakir, ama güzel değil-
di. Etrafında olup bitenlerin farkına va-
ramıyoriardı. Insanlann plastik özellik-
lerinin üzerine gidilmemişti. fkinci yan
define aranaa bölümlerinde sembollere
agıriık verilse de eni konu bir yan-bel-
geseldi filaı...
Umut, YılmazGüney'in kendi yaşamı.
Babası Cabbar, Amerikalılar Adana'ya
havaalanı yapmaya başladıklannda aile-
sini alıp şehre göç ediyor. Havaalanı böl-
geye bereket, umut getirecek, köylüler
de bu pastanın köşesinden paylannı ala-
cak. Adana'da faytonculuğa başlıyor
Cabbar. Yaşlı anası. kansı ve beş çocu-
ğunu iki atın çektiği faytonla doyurma-
ya çalışıyor, ama başaramıyor.
Ümudunu yitırmiyor, önce piyangoy-
la kaderini yenmeye çalışıyor, olmuyor.
lşsiz kalınca bu kez bir arkadaşı ve ho-
cayla define peşine düşüyor; umuyor,
umuyor ama toprak altından da umut çık-
mayınca Cabbar dehnyor.
1970yapımı Umut. 1968'lerdebaşla-
yan sosyal ve polıtik beklentilere sine-
madan gelen bir soluk; ınsanın geleceği-
nin kendi elinde olduğunu, metafizik çö-
zümlerin kaderi değiştirmediğini vurgu-
layan bir rehber.
Tabii böyle çarpıcı mesaj lar içeren bir
filmın sansüre uğramaması mümkün
mü? Umut da sansürden nasibinı alıp
gösterimden kaldınlmış, sonra Danıştay
karanyla gösterilmışti. Bu sansürün ar-
dında filmdeki zengin fakir aynmı var-
dı. oysa Türkiye'de insanlar arasında
böyle bir aynm hiç mi hiç yaşanmamış-
tı. Sonra Cabbar bir sahnede Amerikalı-
ya silah çekip onu soymaya kalkmıştı,
bu da yapılmayacak bir hataydı. Ardın-
dan Cabbar, hocayla defına aramaya çı-
kıyordu. Bu, dıni değerleri yaralayacak
nitelikte bir başka hataydı...
Umut, uzun
çabalardan sonra
1990'dayeniden
Türkiye'de gös-
terildi, ancak ye-
ni kuşaklardan
beklenen ilgiyi
görmedi. Yıllar
yılı Güney'in sa-
natçı yönünün
önüne çıkartıl-
maya çalışılan
politik kimliği.
belkı de genç si-
nemaseveri
olumsuz etkile-
mişti.
Festival bün-
yesindeki bu
gösterim, yerli
sinemanın, kımı-
ne göre en önem-
li yapıtını ızleye-
bılmek ıçin yeni
bir fırsat. Yılmaz
Güney'in umut-
suzluğun tasviri-
ni ustaca bir
ironiyle verdiği
Umut kaçınl-
mamalı.
Hollywood
düşlerinin
de sonu vardır
tnsanlann Han nehrinde yüzdüğü
1950'lerde, Myonggil adında bir öğ-
renci, kayalıklardan denize kuş gibi sü-
zülerek atlayan Pyongsok'a hayrandır.
tkisi de aynı okula gitmektedirler.
Myonggil, filmler konusunda ayaklı
kütüphane olan Pyongsok'la birlikte.
sinema dünyasımn gızemini keşfe ko-
yulur.
iki arkadaş. okuldan birkaç kişiyle
birlikte, "Muhteşem Yedilı" adını ver-
dikleri bir sinema hayranlan kulübü
kurarlar.
Myonggil, Hyonsuk adında bir kıza
aşıktır, ama kız sinema konusundaki
engin bilgisi nedeniyle Pyongsok'tan
hoşlanır.
Hyonsuk yüzünden, Myonggil ve
Pyongsok'un arası bozulur. Sonunda
banşırlar ve sinema dünyasındaki ge-
lecekleri hakkında düş kurmaya baş-
larlar. Ama düşler gerçekleşmeyecek-
tir.
ChungJiyoung'un yönettiği film, i-
ki arkadaşın sinema tutkusunu anlatı-
yor. Başrollennı Choe Minsu ve Toko
Yongjae'nin paylaştıklan film, Jiyo-
ung'un kendi portresini çızdiğı birya-
pıt olarak biliniyor.
Hollywood filmlennin yarattığı düş-
lerle büyüyen bir kuşağın özeleştinsı-
ni yapan "Hollywood Kıd'in Yaşamı
ve Ölümü", dünyayı fethetme amacı
güden Hollywood'a karşı yerli film en-
düstrisınin gitgide popülerliğıni yi-
ürişini ele alıyor.
Aile bir toplumun
aynasıdır
EHore Scob sinemasını se-
venkrin kaçırmaması gereken
yapuniardan biri de 1987 yapı-
mı"Aie".
ftalya'da 1987 yılının en faz-
la seyredilen filmi unvanına sa-
hip olan "Aile", 1906 doğum-
lu Carlo'nun gözüyle çekirdek
ailesinin nasıl büyüdüğünü, bu
süre ıçinde Italya'daki değişik-
likleri, kısacası 80 yıllık bir öy-
küyü veriyor.
Carlo'nun 80. yaşgünü onu-
runa torunlanndan Carletto bü-
tün akrabalan eve davet ediyor.
Carlo, bu mutlu ortamda geç-
mişe dönüp ailenin yaşadıkJa-
nnı anımsamaya başhyor. Geç-
mişte o büyük evde Italyanca
hocası olan dedesinin yöneti-
minde anne ve babası, üç hala-
sı Luisa, Omella, Margherita
ve kardeşi Giulio'yla yaşıyor
Carlo. Büyüyünce, dedesınden
dersler alan Beatrice'nin kar-
deşi Adriana'ya âşık oluyor,
ancak Adriana yerine Beatri-
ce'yle evleniyor. Paolino ile
Maddelena adlı iki çocuğu olu-
yor...
Aile, geçmişin atmosferini
yakalayan ışığıyla (görüntü yö-
netmeni Riccardo Aranovich),
başroldeki VfttorioGassman'ın
çok iyi oyunuyla, Scola'nın de-
rinlemesine kişilik tahlilleri ve
şaşırtıcı diyaloglanla festivalin
'en iyfleriıiden' biri.
IiLsaıı doğasıınn karanlık yönleıdArturo Ripstein'ın filmi,
Meksikalı efsanevi folk şarkıcısı
Lucha Re>-es'm karanlık, iç
karartıcı gerçek yaşamöyküsünü
anlatıyor. Günümüzde bıle,
popüler Meksika müziğinın en
büyük şarkıcısı olarak
nıtelendinlen Reyes; Fransa için
Edith Piaf, Amerika için de
Jud> Gaıiaod ne aniama
gelıyorsa, aynı şekilde,'
ülkesinin kültürel mirasının bir
parçası olarak görülüyor...
Büyüleyıci sesı ve etkileyici
kişiliği, Reyes'ı mutlu etmek
için yeterli değildi. 1906'da bir
genelevde doğan Reyes,
babasının kım olduğunu asla
bilmedi. Duyarlı ve duygusal
olan Reyes, yaşadığı bir sürü tek
gecelik ıiişkide aşkı ve
mutlulugu arayıp durdu; yaşamı
boyunca, intihar etmeye
çabaladı ve en sonunda, I944'te
aşın dozda uyku hapı yutarak
amacına ulaştı.
"Rancbera" olarak bilinen folk
şarkılan söyleyen Reyes. Frida
Kahlo ve IMego Rivera gıbı
sanatçılann ortaya çiktığı
1930'larda şöhrete ulaştı.
Yalnızca anlan yaşayan
tutkulu bir kadın
"Gecelerin Kraüçesi" filminde
de aslına uygun olarak
betimlenen Reyes, yalnızca
anını yaşar, cinsel tutkulannı
bastırmaz ve ahlaki sınırlan
kabullenme konusunda
gönülsüzdür. Tutkulannı en
yakın arkadaşı, oyuncu-fahışe
La Jaira ve onun kadın peşinde
koşan kocası Pedro üzerinde
yoğunlaştıran Reyes'in La
Jaira'yla arası bozulur. Pedro da
kendisini terk edince, Reyes
seksüel eğlenceler bulur ve
tekiladan sarhoş bir halde tek
gecelik ilişkjler yaşamaya
başlar. Intıhannın temel nedeni,
genelev işleten, para düşkünü
annesidir. Reyes'in annesiyle
olan kavgalı ilişkisi, büyük
olasılıkla öykünün en önemli
noktasını oluşturuyor.
1930'iann Meksikası ~
Annesınden boşu boşuna
yardım uman Reyes, yasamına
bir anlam kazandırmak
amacıyla Hintli bir kız
çocuğunu evlat edinir; ama asın
davranışlan, onu dehşete "
düşürür.
1930'lann Meksikası'nın kitsch
gece yasamına dalan Reyes,
meslek yaşamını bir yana iter,
içtiği tekilalarla sesini mahveder
ve bir gece, umutsuzluk içinde,
tıpkı Piaf ve Garland gibi intihar
eder. Rjpstein'm filmi, gerçek
Lucha Reyes'i örnek alarak
kurgusal bir karakter yaratıyor
ve bu açıdan yaşamöyküsü
türünden belli farklılıklar
gösteriyor. Film, melodram
geleneklerini araştınrken insan
doğasının karanlık yönlcnni de
açığa çıkanyor: işlevini yitirmiş
aıleler, ölümcül ilişkiler, yazgısı
bellı aşk...
BUAŞAMADA
ŞÜKKAN KUBDAKUt
"Acıh Kuşak "tan
Mehmed Kemal
Mehmed Kemal'le dostluğumuz 1945'te başlar.
Neresınden baksanız değişme sürecine özgü top-
lumsal çalkantılann bıreyi de yörüngesine aldığı bir
efli yıl çıkar karşınıza.
Savaş sonu.. Çok partili düzaie geçiş sancılan..
Ve en önemlisi, özellikle genç şairin coşumculuğu-
nu (romantizmini) ayağa kaldıran haberlerin yarattı-
ğı sevinç:
Dünya sosyalizme gidıyor..
Politika egemenlerince 1945, 46, 48, 49 ve51 tu-
tuklamalarıyla arayışlarının önü kesilmek istenen
"acılı kuşak"tır bu.
Mehmed Kemal bu kuşağın şairlerinden biri ola-
rak girdi edebiyata. llk kitabı "Birinci Kilometre"
(1945) sınıfsal konumunu çok iyi algılayan bir şairin
ürünlerinden oluşuyordu.
Yer yer "Garip " şiirinin başat özelliği olan inceyer-
gi öğeleriyle donanmış gizli tepkilerin şiiri..
"Günler geçti
Asker oldum piyade
Talim gördüm, yürümeyi öğrendim,
ölmeyi, öldürmeyi öğrendim."
(Günler Geçti, Ant, Nisan 1945)
Geleneksel halk şiirimizın kuruluş özellikferi içinde
çağdaş sorunlan içeren bir arayışa doğru..
Mehmed Kemal'ın ikinci evresini böyle tanımlaya-
biliriz.
Bu arayışın verimlerinden "Yeni Değirmen "deki
(Meydan, 15 Mayıs 1948) şu dizeler savrulan ülke-
miz insanlannın bitmeyen çilesinden ses veriyor gi-
bidir:
"Günü somun gibi üçe bölmüşler
Herbirine vardiya demışler
Ah, işgücünü yemişler
Ucuzca bedavasına.
Indiririer kamyonlardan
Hesap görürler tonlardan
Çekip almışlar canlardan
Getirmışler değıırnene."
Sonraki evre "öğle Rakılan"na kadar değişik şiir-
terie süregelir.
Mehmed Kemal, Zara sürgün alayından Iskende-
run'daki havan bölüğüne gönderildiği zaman ben de
Maraş'ın Ahır Dağlan eteklerinde "ınsan öldürme sa-
natı"n\ talim ediyordum. Sanınm, ikimiz de 1950'nin
sonlannda aldık tezkeremizi.
Çiçek Pasajı'nda karşılaştığımızda DemokratAn-
kara'da, yeniden gazeteciliğe başlamıştı.
Sonra Yeni İstanbul, Vatan, Ant, Akşam, Banş ve
Cumhuriyet.
Bu ucu bucağı belirsiz koşudan elde kalan binler-
ce yazı.
Kimini kesip sakladığımız, kimini görmeden geç-
tiğimiz,
Yazıya başlarken haber başlıklannda genç yürek-
lerimizi titreten insanca sözcüklerin yer aldığını söy-
lemiştim.
Dünya sosyalizme gidiyor..
Mehmed Kemal'in 75. doğum yılını kutladığımız
bugünler haberlerin değişmez başlığındaki şu söz-
cüklerle ürperiyoruz:
Dünya kapitalizme gidiyor!
Ama bu çağdaş ınsan aklına aykın sözcüklerin bir
genç şairin bile esin kaynaklannı harekete geçirdiği-
ni söyîeyebilir miyiz..
Acılı kuşağa tarihin verdiği ödül budur işte.
Berna Türemen'den
'Paylaşrtamayan Küttür MipastePi'
• Kültür Servisi - Berna Türemen'in "Paylaşılamayan
Kültür Miraslan" konulu 28. kişisel sergisi 14 nisana
dek Roche Konferans Salonu fuaeyesinde izlenebilir.
Roche Müstahzarlan Sanayi AŞ tarafından "Bolluca
Çocuk Köyü" yaranna düzenlenen sergıde, yağlıboya,
suluboya, özgün baskı gibi kanşık teknikte toplam 27
resim yer alıyor. Resimlerin temalannı kedilerve
şişman kadın figürleri oluşturuyor. Erkeklerin,
çoğunlukla da erkek bürokratlann sembolü olan
kediler, Hitit, Ege ve Mısır uygarhğmın karşısında
mizahı bir rol de üstleniyor. Türemen, resimlerinde bu
mizahı, bürokrat kediler aracılığıyla "Paylaşılamayan
Kültür Miraslan" üzerinde işliyor. Şişman kadın
figürleri ise çiçek satan kadmlan temsil ediyor.
London Mozart Players topluluğuyla bir turne gerçekleştiren İngiliz orkestra şefi Howard Griffiths:
Türk CD 'lerin dağıtımı yapılamıyorGAMZEVARIM
ingilizorkestra şefi ve vıyolacı Ho-
ward GrnTrths, 'London Mozart Pta-
ytn' toplulugu ile sekiz konserlik bir
turne için Türkiye'deydi. ingiliz Kül-
tür Heyeti'nm düzenlediği. 31 mart-
9 nisan tarihleri arasında gerçek]eşti-
rilen turne, istanbul, Ankara, Izmir'in
yanj sıra Bursa, Mersin ve Antalya'yı
da kapsıyordu.
Hemen her yıl Türkiye'ye gelerek
büyük kentlerde orkestralanmızı yö-
neten GrifTiths, Türk seyircisini 'çok
scak vecana yakm' buluyor. Sanatçı.
bu kez Bursa, Mersin ve Antalya'da
'açüdamah' konserler gerçekleştire-
ceklerinı belirtiyor. Bunu daha önce
de pek çok kez yapan Griffiths, kon-
ser sırasında izleyicileTe dönerek saz-
bra, orkestradaki önemli görevlere,
seslendirilen yapıtlara ılişkin açıkla-
malarda bulunuyor.
Şu anda Zürih Oda Orkestrası'nm
baş konuk şefi olan sanatçı, önümüz-
dcki sezon bu orkestranın baş daimı
şefliğini üstlenecek. 1971-80 yıllan
arasında Türkiye'de yaşayan Grif-
fiths, Türk müziğinin dünyada yay-
{mlaşması için elinden geleni yapa-
cagını ifade ediyor.
- Türk bestecilerin yapıdannı ve
Tirkyorumculan dünyadatanıöyor-
UJvi Cemal Erkin, Adnan Savgun,
Cemal Reşit Rey, Ferit Tüzün gibi
~ürk bestecilerinin yapıtlannı dışar-
«a çok yorumladım. Koch Internati-
onal adlı Alman şirketi için sonbahar-
da çıkacak iki tane CD yaptım. Bir ta-
nesi Saygun'un, dığeri ıse Erkin, Rey,
CengizTanç ve NevitKodalh'nın bes-
telerinden oluşuyor. Dünyanın herta-
rafında satılacak bu CD'lere devam
etmek istiyoruz. Aynca Avrupa'da de-
ğişik orkestralara Türk bestecilerin
yapıtlannı çaldınyorum.
- Nedcn şjjndiye kadar beffi bir or-
kestranın daimi şefliğini ya da sanat
yönetmeniiğini üsdenmediniz? Deği-
şik ülkelerde değişik orkestralan yö-
netmek uyum sağlamak açısından
güçlük yaratnıı>or mu?
Konuk şef olmanın bir avantajı var.
Işinizi yapıp, aynlıyorsunuz. Hiçbir
idari sorumluluğu yok. Her sene git-
tiğım yerlerde bir iki hafta kalıyorum.
Benimle nasıl bir çalışma yapacakla-
nnı biliyorlar. Ancak son zamanlarda
daimi bir orkestra ıstiyordum. Yönet-
mek isteyeceğim bir orkestra bekle-
dim. Zürih Oda Orkestrası şu anda
dünyanın en iyi oda orkestralanndan
biri. Aynca çok geliştirebileceğim,
yeni şeyler getirebileceğim bır orkest-
ra. Bundan böyle, yılın en az altı ayı-
nı orada geçirmcm gerek. Ama o or-
kestrayla dolaşmayı, festivallere katıl-
mayı amaçlıyorum.
- Türidye'deld müzik atmosferini
dışardan bakan bir göz olarak nasıl
degeriendirirsiniz?
Türkiye'ye 1971 yılında geldim.
Ben burada yaşarken. orkestralar ye-
terli sayıda eleman bile bulamıyorlar-
dı. Şimdi çok daha fazla sayıda ele-
HonardCrifîîths. Türk sevircisine "çok sıcakvecana yaJan" olduğunu sö>lü\or.( Fotoğraf: KAAN SAĞANAK)
manlan var. Konservatuvarlarda ol-
dukça iyi genç sanatçılar yetişiyor.
Genç müzısyenlerin Avrupa'da daha
çok egitım olanaklanna kavuşmalan
çok önemli. ingiliz Kültür Heyeti,
'Young Musician of the Year-Yılın
Genç MüzLsveni' yanşmasını başlat-
tı. Başladıgından beri ben de bu işin
içindeyim. Birincilik ödülü Ingilte-
re'de, Manchester'daki The Royal
Northern College of Music'te bir yıl-
lık, ıkincilik ödülü de üç aylık egitım.
Üçüncülük ödülü ise bir haftalık ge-
zi ve konserleri izleme olanağı. Bu
alışverişi çoğaltmanın büyük faydası
var.
- Orkestralanmızı teknik açıdan
nasıl degeriendirirsiniz?
Teknik açıdan iyiler. Ama müzik
kültürü yeterli değil. Avrupa'da pek
çok yenilik var. Orkestralanmız Mo-
zart'ı yirmi yıl öncesine göre çok
farklı bir biçimde çalıyorlar. Ingilte-
re'de 200 yıl önceki enstrümanlarla
çalan pek çok orkestra kuruldu. Mo-
zart'ı Mozart zamanındaki gibi çal-
maya başladılar. Yeni orkestralann
daha hafıf, notalan daha kısa çalarak
geliştirdikleri farklı bir tarz var. Şim-
di senfoni orkestralan bile Mozart'ı
farklı çalıyorlar. Türkiye'de her şey
aynı şekilde gidiyor. Bugüne dek sü-
regelen problem. kültürlerarası etki-
leşimin olmaması.
- Farklı ülkelerdeki dinleyicilerin
tepkileri de farklı olmalı. Konserlerin
programlannı betirlerken ülkekre gö-
re mi secim yapıyorsunuz?
Evet, Isviçre ve Almanya'da dinJe-
yici, Türkiye, Italya ya da Ispanya'ya
göre daha tepkisiz. Amenkalı dinle-
yici çok kültürlü değil. Bazen çaldı-
ğınız parça bitmeden alkışîamaya
başlayabıliyor. Almanlar çok resmı
ve parçanın nerede bittiğini çok iyi
biliyorlar Farklı dinleyiciler için
program belirlemek de önemli. Seç-
tiğim yapıtlarda dikkatli davranıyo-
rum. Orneğin Italya, tspanya ve Tür-
kiye için Bnıckner'in uygun olduğu-
nu sanmıyorum. Bu ülkeler için Mah-
lerçok uygun. Ama Almanlar Bnıck-
ner'ı seviyorlar. Türkiye'ye gelirken
de seçimlerime dikkat ediyorum.
Türk dinleyicisinin hangi besteciler-
den hoşlandığını biliyorum.
-Türk bestecilerinyapıtiannuı dün-
yada tanınması için daha çok CD ya-
pdması gerekjyor.
Artık Türkiye'de CD yapmak tek-
nik açıdan zor değil. Aynca Türk sa-
natçılannın yapıtlan çok iyi bir reper-
tuvar oluşturuyor. Saygun'un ve Er-
kin'in bütün senfonileri kaydedilme-
li ki yabancı şefler ve müzisyenler
bunlan dinleyip çahnaya karar vere-
bilsin.
Saygun'un senfonilennin partitur-
lannı Avrupa'da bulmak çok zor. CD
yapmak Türk sanatçılannın bütün
dünyada tanınması açısından çok
önemli. Yapılan CD'lerin Avrupa'da
bulunamaması büyük bir problem.
Asıl mesele. yapılan CD'len dağıta-
cak bir şirket bulabilmek.
- Bir tngiliz orkestrasının Saygun
yonımuyia, bir Türk orkestrasutınki
arasında duygu açısından fark var
mı?
Yok, müzisyen müzısyendir. O
duygu vardır da en büyük zorluğu ak-
sak ritımler yaratıyor. tngiliz orkest-
ralan seviye olarak çok yüksek. Fakat
Erkin'i çalarken çok zoriandılar.
- Ingiltere'de orkestralara devlet
desteği ne ötçüde gercekkşiyor?
BBC orkestralan maaşlı. Diğer or-
kestralar ıse maaşsız. Büyük orkest-
ralann elemanlan, verdikleri konser-
ler karşılığında ücret alıyorlar. Maaş
ve bir garantı yok. Bu sıralarda dur-
gunluk oluyor. Bir haylı zorlanıyor
birçok tngiliz orkestrası. Devletin
verdiği para çok az.