25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MART 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Londra'da müziğnı yddönümleri EVİNİLYASOĞLU Günümüzde uygar ülkeler, sanatçıla- nna ve sanata dikkati çekebilmek için hiçbir fırsat kaçırmıyorlar. Örneğin, 1991 yılında Mozart'ın ölüm yıldönü- mü dolayısıyla dûzenlenen konserler, anma törenleri. konferanslar, inceleme yayınlan. paneller, filmler ve kompakt diskler akılalmaz boyutlara ulaşmıştı. Böylece Mozart'a olduğu kadar klasik Batı müziğine de dikkatİerçekilmiş ol- du. Bugün her ülke uluslararası ünlü bestecilerin yanı sıra kendi yetiştirdiği bestecilerin doğum-ölüm günleri için büyük hazırlıklar yaptığı gibi, kendi topraklannda yaşamış veya ziyaret ederek o topraklardan esinlenmiş ya- bancı besteciler için de anma törenleri düzenliyor. Geçen hafta Londra'da tanık oldu- gum bu çeşit anma konserlerine imren- memek elde değildi. Bırakın yüzyıllar önce yaşayan bestecilerini, halen yaşa- yanlann da doğum günlerini fırsat bi- liyor Ingilizler. Bu nedenle konserler düzenleyip, o sanatçıya dikkati çeki- yorlar. Yalnız bestecilerin değil, orkest- ralannın da kuruluş yıldönümlerini de- ğerlendirip sergiler açıyorlar. Henry PurceU için görkemH müzik şölenleri Tarihte bildığimiz ilk ünlü Ingiliz besteci Henr> PurceUın 1695'tekı ölü- münün üstünden 1995'te üç yüz yıl geçmiş oluyor. Böylece lngilizlergör- kemli müzik şölenleri düzenliyorlar. Purcell için 5 mart-8 mayıs arası Qu- een Elizabeth Hall'ün Purcell salonun- da bestecinin sahne müzikleri, dinsel besteleri \e dindışı yapıtlan da seslen- dirilecek. Purcell'in org çaldığı West- minster Abbey'nin korosu ve BBC de bu kutlamalan paylaşacak. Işin en can alıcı vönü ise South Bank Centre yö- neticilerinınöndegelen 12 Ingiliz bes- tecisinetıpkı Purcell üslubunda yazıla- cak. viyol ailesi için birdizi fantezi ıs- marlaması! Böylece hem tarihi bir bes- teci araştınlarak anılmış oluyor; hem de yaşayan bestecilere bugünün gözüyle barok üslupta yazmalan için fırsat ve- rilmiş oluyor. Haydn'ın Londra Senfonfleri Ingılızlenn müzıği tanh boyu ilginç bir görünüm taşır. Flk ünlü bestecileri Henry Purcell'den (1659-1695) sonra kendisinı Ingiliz olarak kabul eden Al- man asıllı besteci George FrkJeric Han- del (1685-1759) pek çok yapıtını Ingı- lızleriçin besteler. Handel'in ünlü ora- toryosu Mesih, neredeyse Ingilizler'in Pierre Boulez Sir Michael Tippet George Frideric Handel • Bugün her ülke uluslararası ünlü bestecilerin yanı sıra kendi yetiştirdiği bestecilerin doğum-ölüm günleri için büyük hazırhkîar yaptığı gibi, kendi topraklannda yaşamış veya ziyaret ederek o topraklardan esinlenmiş yabancı besteciler için de anma törenleri düzenliyor. dinsel ve uiusai bir simgesi halinde gü- nümüze dek ulaşmıştır. Klasik dönem- de Joseph Haydn (1732-1809). Lond- ra'ya gelerek konserler yönetir ve bu şehiriçin senfoni ler besteler. Haydn'ın Londra Senfonileri 1792-1795 yıllan arasında bestecinin Londra'ya yaptığı bu geziler sonucunda yazılmıştır. N. 93-104 olarak sıralanan bu senfonile- rin sayısı 12'yi bulur. Işte 1995 yılını Ingilizler, Haydn'ı anmak için onun Londra'yı, tngilizleri selamlamasmı anmak için de bir fırsat biliyorlar. Böy- lece Haydn'ın Londra senfonileri he- men her konser salonunun programına alınmış, diziler halinde yorumlanıyor. Barok dönemden sonra Ingiltere'de özgün müzik 19. yüzyılda Gübert-Sul- hvan'ın satirik operalan ıle uyanır; ar- dından Frederick Deliusun (1934) \e Sir Edward Elgar"ın( 1857-1934) ro- mantık yapıtlarıyla yirminci yüzyıla bağlanır 1890'la'rda'Elgar, Sir Ralph Yaughan Williams (1872-1958) ve GustavHolst( 1874-1934), halk ezgile- rini. törenlennı veefsanelerinı araştıra- rak Orta Avrupa yapısıyla birleştirirler. Sonraki kuşaklar, seçmecilik yoluyla, çok-kaynaklı besteler yaparveözellik- le dramatik etkinlik yaratmak kaygısı- na düşer. Benjamin Britten'in (1913- 1976) ve Michael Tippettf 1905) Ingi- liz operasını yenileme çalışmalan gü- nümüzde kendine özgü bir Ingiliz mü- ziğı ortaya çıkartmıştır. Sir Michael Tippet'in 90. yıldönümü Evet. bu özeün müziğin büyük usta- sı Sir Michaeî Tippet ın de 90. yıldö- nümü kutianıyor tüm ülkede. Bugüne dek hiç çalınmamış yapıtlan seslendi- riliyor. Vlsions of Paradise adı alnnda bir Tippett festivali yaşanıyor. Londra Senfoni Orkestrası, Tippet'i çağ boyun- ca savıınan ünlü şef CoBn Da>is yöne- timinde 6 senfonik yapıtı ile; tngiliz Ulusal Operası Truva savaşını konu alan Kral Priam Operası ile London Sinfonietta bestecinin oda müzikleri ile bu festnale katılıvorlar. Kimı konserlerden önce Tippefin yapıtlan. müzikologlar ve dınleyicıler tarafından konuşulup tartışılıyor. Mü- zik dergıleri, Tıppet"ın yapıtlanndan oluşan kompakt diskleri ücretsız olarak dağıtıyorlar. Ne de olsa 20. yüzyılı baş- tan sona yaşamış bir besteci. Savaşla- nyla. \enilikleriyle. müziğin geçirdiği tüm serüveni solumuş bir Avrupalı Sir Michael Tippett. Britten'in çağdaşı olan Tippett, birçok yönden de onun karşıtı olan bir sanatçı. Britten gibi kü- çük yaşlarda değil 30 yaşından sonra. ıyıce tartıp bıçip beste yapmaya koyul- muş. Britten gibi kendi dünyasının ro- mantizminde değil. bir halk sanatçısı olarak halkın isteğı doğrultusunda bir üslup öngörmüş. Böylece yapıtlannın ağırlığı geniş soluklu senfonik çalış- malar ya da büyük opera-oratoryolar- dan oluşuyor. Tippet, Kraliyet Müzik Koleji'nde eğıtim görmüş. 1940'tan sonra Morley Koleji'ne müdür olarak atanmış, I935"ten önceki tüm yapıtlannı yok eden beseci 1966'da Sir unvanı almış. Zamanımızııı Çocuğu (1941) adlı ora- torvosundan sonra yazdığı büyük çap- Iı yapıtlannın coğu. bu oratoryonun fel- sefesiyle ilintili olmuştur. Yazortası Düğünü (1955). bestecinin ilk operası olup. sonraki piyano konçertosuna ve ıkınci senfonisine kapılan açmıştır. Buz Kınğı (1977) adlı operasıy la. sı>a- sal. kültürel. ulusal ve ırksal değerlerin bütünlüğü için çağnda bulunur. Bu opera ve 3 senfoni caz müziğinden, özellıkle 'Mues'dan esinlidir. Bu arada zamanının çoğunu Londra GSO, 71*yıhnıkuduyorKültür Ser\isi - Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO), Ankaralı sanatseverlerle buluşmasmın 71. >ılmı kutluvor. Ankara'daki ilk konserini 11 Mart 1924"te eski Meclis'in karşısındakı Mıllı Sinema'da veren CSO. Ankaralı sanatseverlerle 71 yıl öncekt kucaklaşmasımn anısına. aynı programı şefGürer Aykal yönetıminde cuma ve cumartesi günleri vereceği konserlerde seslendirecek. 1828 \ilmda Mehterhane kaldırılarak onu yerine Batılı anlamda bir mızıka olan Muzıkayı Hümayun kuruldu. Mehterhane'den ve Enderun'dan aktanlan sanatçılardan oluşan Muzıkayı Hümayun önceleri yalnız marşlar ve • Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Ankaralı sanatseverlerle 71 yıl önceki kucaklaşmasımn anısına, aynı programı şefGürer Aykal yönetiminde cuma ve cumartesi günleri vereceği konserlerde seslendirecek. opera uvertürleri çalmakla görevliydi. Bando niteliği taşıyan bu topluluk, daha sonra Makamı Hilafet Mızıkası adıyia senfonik orkestraya dönüştû. Cumhunyet döneminde Muzıkayı Hümayun yerinı Istanbul Konservatuvan ıle Ankara'da Musiki Muallim Mektebi'ne bıraktı. Atarürk'ün emriyle Zeki Üngör yönetiminde Ankara'ya taşındı. 1933"e kadar RisayetiCumhur Musiki Heyeti adıyia çalıştı. Daha sonra Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası, 1958'deçıkan bir yasayla da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını aldı. Ankara'da ilk konserini Rumeli göçmenleri yaranna. Atatürk'ün eşı Latife Hanım'ın hımayesinde. Zeki Üngör yönetiminde veren orkestra. Cumhunyet Marşı'nı, Beethoven'ın 5. senfonisini. \Veber'in Oberon Uvertürü'nü, KorsakoFun Ispanyol Kapriçyosu'nu ve Bizet'nin Arlezyen Suiti'ni büyük birbaşan ile seslendirdi. Musiki Muallim Mektebi, Dil ve Tanh Coğrafya Fakültesi ve Opera Binasf nda verilen konserlerden sonra, Cumhurbaşkalığı Senfoni Orkestrası bugün Devlet Konser Salonu'nda sanatsal etkinlıklenni sürdürüyor. Prof. Gürer Aykal, konserle ilgili olarak yaptığı açıklamada, sanatseverlerin 1924 yılından bu yana kendilerini yalnız bırakmadığını kaydederek "1924 yılından günümüze değin konserierimizde bia yalnız bırakma>an ve gittikçe artan cefakâr. vefakâr, sanatsever dinlev icilerimke orkestra sanatçılan ve çalışanlan adına teşekkürleritni sunanm" dedi. Joseph Haydn müzik dünyasında geçiren Fransız bes- teci Pierre Boulez ın (1925) de 70. do- ğum yıldönümü kutlamalan yine bu kentin müzik yaşamının bir başka et- kinlikler dizisini oluşturuyor. Çağımı- zın en önemli öncü bestecileri arasın- da anılan Boulez'in birçok senfonik ya- pıtını bugünlerde besteci kendi yöneti- yor Londra'da. Doğal olarak Purcell'in. Tippett'in, Boulez'in kayda alınmış tüm yapıtlan- nın ve Haydn'ın Londra senfonilerinin kompakt disklen plakçılann vitrininde özel bir şekilde sunulmakta. Londra Philarmonia Orkestrası'nın 50. yıl kutlamalan Bestecilerin. yapıtlann yıldönümle- rini anmak. onlan yeniden günışığına çıkartmak çok uygar. çok doğal etkın- likler. Ancak Londra'da herşeyden çok ılgimi çeken olay. Londra Philarmonia orkestrası'nın 50. yıl kutlamalan oldu. 1945'te Wdter Leggeadlı bir empere- zaryo tarafından kurulan orkestranın tarihine ilışkin bir sergi açılmış Royal Festival HalPün kondorlannda. Yıl yıl 1945'ten 1995'e dek orkestra ailesinin geçirdiği serüven anlatılmış. IConser programlan, katılan sanatçılar. üyelerin turnelerdekı fotoğraflan, şefler, solist- ler, aldıklan ödüller, plaklannın kapak- lan. katıldıkian festivaller, eleştiri ku- pürleri, menajerleri ilk kez seslendiri- sini yaptıklan eserler, orkestraya çalgı yapan ustalar ve hatta yıllar yılı salon- da yer gösterenler dahi bu sergıde yer alıyor. Nasıl saklanmjş bunca belge, na- sıl da değen bilinmiş! İstanbul Şehir Orkestrası'nın 50. yıldönümü Ister istemez kendi ülkemizle bir kar- şılaştırma yapıyoruz. 1995, sanınm Js- tanbul Şehir Orkestrası 'nın, bugünkü İDSO'nun temellennin ilk atılışının 50. yıldönümü olacak. Bız böylesi bir ser- gi açmaya kalksak acaba ne kadar kon- ser programı, fotoğraf ve benzen bel- ge bulabiliriz? Bugünkü orkestramızı ilk kuranlardan Semih Argeşo, Hamit A)acal»ogJu gibi dört-beş sanatçı hâlâ aramızda. Belki hemen onlardan anılar derleyip. zamanın konser meraklılann- dan programlannı buldurabıliriz. Bir orkestra ailesinin yaşamı ne de olsa bir kentin yaşamını biçımlendirmiş. so- nuçta sanatsal olduğu gibi sosyolojik gelişimine de kan vermiş bir olgu. Us- telik Avrupa'daki gibi yüzyıllar boyu çokseslilik geleneği taşımayan birülke- de gerçekleştirilmış, yaşatılmış olması daha da değerli bir olgu! Tülay Tura Börtecene'nin resim sergisi bugün Vakko Ankara Sanat Galerisi'nde açılıyor FERİT EDGÜ Leopold Levy. akademide, tuvali üze- rinde kararsız çizgiler, lekeler ve renkler- le "boğuşan" (sonradan üne kavuşacak) genç bir ressama sormuş: "Ne yapıyor- sunuz?" Genç ressam. "Anyonım''deyince. Leopold Levy. "Limannı nearadığını- n biKwrsunuzdur'"deyıp geçmiş. Birçok sanatçı için, övgü olarak söylenen "ara- vış içinde olma"nın gerçekte ne anlama geldiğini Levy'nin bu yalın yanıtı çok iyi dile getiriyor: Arayış, ancak neyi ara- dığınızı bildiğinizde bir anlam taşır. Arayış, sezip, duyumsayıp, kafanızda çözümleyip de yaratma sürecinde bire- bır karşılığını bulamadığınız, karşılığını bulmak için çabaladığınız yaratıcı eyle- min adı ise diyecek hiçbir şey yok. Bu durumda, kafanızda varolan bir dünya- nın yollannı aramaktasınız demektir. Yalnız aramak için arayan, sıfırdan yola çıktığı için gene sıfıra varacak demektir. Boyalann tuvalin üzerine akıtan. in- formel Pollock bile ne aradığını biliyor- du Kuşkusuzbuarayıştarastlantılarayer veriyordu. ama gerçekleştirmek istediği vision unda zaten bu rastlantılann da ye- ri vardı. Sanatçı, çıkış noktasıyla varmak iste- diği nokta arasında bocalayabilir. Bu bo- •calamadan önemli sanat yapıtlan da do- ğabilir. Sanatçı bunun bilincindeolduğu sürece. Tnlay'ın son resimleri bu tür bir yara- tış süreci sonunda doğmuş resimlerdir. Yola çıktığında, kuşkusuz nasıl birresim yaratmak istediğini biliyordu. Yaratma sürecinde, o, renklere, lekelere yön ve- rirken, renklerin, lekelerin de kendisine yön vermesine izin veriyordu. Yaşadığı bir sanatçı kaos u ise, bu re- simler o kaos 'ta oluşan. o kaos 'tan kopup tek başlanna varolan yapıtlardır. Figür- lerden oiuşan bir önceki döneminde (1981 -86) tek "hâkinT kendisiydi. Cün- kü o resimlerde önde gelen öğe "ifade" itlı. 1990'larda başladığı bu resimlerde ise "ifade" yok. Ya da yalnızca resmin ken- dine özgü "ifadesi" var. Tülay'ın son resimleri Sanatçının belleğindekı insan yuzlen- nın doğanın herhangi bir öğesinden kay- naklanan bir ifade değil bu. Renklerden ve lekelerden oluşan bir "ifade". Bu ne- denle "resmin kendi ifadesi" deyişini kullandım. Her resim bir soyutlamadır. Ama her resim soyut bir resim değil- dir. Tülay'ın bu son resimleri de bir soyut- lamadır. Ama bunlan soyut. non-figüratif birer resim olarak görmemek gerekir. Akademi yıllannda, Bedri Rahmi. öğ- rencilerinin doğaya açık gönderme yap- mayan resımlen karşısında hep aynı so- ruyıı sorardı: "Çıkış noktan ne?* Deniz ya da gökyüzü. Bir ağaç ya da bir yaprak. Bir çıplak ya da bir kitap. Bir şişe ya da bir bardak. Öğrencilik yıllannda (aynı atölyenin öğrencileriydik) Tülay'ın hocasına ne cevap verdiğini ansımıyorum. Ama bugün, aynı soru sorulacak olsa. tekbirsözcükleyanıtlayabilir: İnsan. Bu yanıt hem dünkü hem bugünkü son re- simleri için geçerli olurdu. Tülay. insanı yalnız gerçekliği içinde değil, düşleri içinde de resmetti. Bu son resimleri daha çok ikinci tür- den. Bu resimkrin, sanatçının uykusun- daki düşlerinden doğduğunu söylemek istemiyorum. Tam tersine, uyanıkken. el değmemiş bir tuval önünde gözü alabil- diğine açıkken gördüğü düşlerden söz ediyorum. Düşün de bir kaos olduğunu düşünerek. Bir düşün saydamlığı. Bir dü- şün elle dokunulması olanaksız madde- dışılığı. Birdüşügörünürkılmakisteyen çıkış noktası. Ve onun tuval üzerinde ge- lişmesi. "Arayiş içinde'' değil, bulduğu i'isı'ofl'unu nasıl dile getireceğini arayan bir sanatçının yapıtlarıyla karşı kar- şıyayız. Okay Temiz ve Magnetic Band bu akşam CRR'de Kültür Senisi - Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bu akşam saat 20.30'da Okay Temiz ve Magnetic Band bir konser verecek. Ülkemızin en iyi sanatçılanndan oluşan Magnetic Band, coşkulu halk ritimlerimizi Afrika ve Güney Amerika tarzlanyla sunarak ezgilerimizin dinamik öğele- rini ön plana çıkararak yo- rumluyor. Istanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu, yann akşam saat 19.30'da CRRde Mozart'ın 'Requ- iem'ini seslendirecek. Orkest- rayı şef Rengün Gökmen, ko- royu ise YıMız Künutku yöne- tecek. Solist olarak EfeunÖz- toprak. Lynn T. Çağlar, Ce- malcttin KurugüÛü ve Suat Ankan katılıyor. Cuma akşa- mı saat 19.30'da ise Istanbul Devlet Opera ve Balesi. 'Üç Türk Balesi'ni sunacak. Jstanbul Devlet Senfoni Or- kestrası'nın haftalık olağan konserlerinde ise Ferit Tü- zün'ün Türk Kapriçyosu, Ludvvig van Beethoven' 5 nu- maralı Piyano Konçertosu ve Gustav MahJer'in 4 numaralı Sol majör Senfoni si seslen- dirilecek. Cuma akşamı saat I9.00'da ve cumartesi sabahı saat 11.00'de AKM Küçük Salon'da gerçekleştirilecek konserleri şef LutzHerbigyö- netecek. Solist olarak piyanist Ayşe- gül Sanca katılacak. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FLAT Yaşar Kemal'in Üniversiteleri 26 Şubat 1995 tarihli "Cumhunyet Dergi"öe Yaşar Ke- mal'le yapılmış geniş bir konuşma yer aldı. Konuşmayı ya- pan Oral Çalışlar sanatçıyı şu ya da bu sanat anlayışına göre yönlendirmeye kalkışmadan, olduğu gibi yansıtma- ya özen göstermiş. İnsan olarak Yaşar Kemal'i tanıyor, ya- zariığını etkileyen ünlü sanatçılaria ilişkilerini, toplumsal, si- yasal görüşlerinı ögreniyorsunuz. Fotograflar, çerçeve yazılar, alıntılar, derginin aşağı yu- kan yedi sayfasını kaplıyor... Bu arada konuşmanın çeşitli bölümlerinde Yaşar Ke- mal'in dünya çapındaki başansının gizleriyle ilgili önemli ipuçları da var. örnekse Nâzım Hikmet'le bir söyleşisini şöyle özetli- yoryazar: "Önce 'Ortadirek' kitabımın ismini nereden bulduğumu sordu. Ben de bunun bir halk deyışi olduğunu söyledim. Hayır, buna sanatçının eli değmeden olmaz diyerek ısrar ediyor. Hangi sanatçının eli değecek, tabii bana söylüyor. Aklımdan öyle bir şey geçtiği yok. (...) Nâzım'ın ne dernek istediğini yıllar sonra anladım. 'Demirciler Çarşısı Cinaye- tYniyazarken, birçok cümleyi kendimin uydurduğunu far- kettim. Halk dili başka oluyor, romandili başka oluyor. Ya- zılı edebiyat başka. sözlü edebiyat başka. Nâzım bunla- nn hepsini bana yıllar önce söylemişti. Ben o zaman ka- bul etmiyordum. Ömeğin 'Höyükteki Nar Ağacı' kitabım- da bunu yaşadım? Kitabın ilk yansı tamamen halk anlatı- mı. Yandan sonra yazar diline başlıyorum. 'Ince Memed1 halk epopeleri diline daha yakındır. İkinci Ince Memed, üçüncü Ince Memed biraz daha sıynlıyor. Ama 'Demirci- ler Çarşısı'nda tamamen roman diline geçiyorum." (s. 13) Halk anlatımı da, yazar anlatımı da olsa destan dili de roman dili de olsa, hepsinde elbette ki bir sanatçının do- kunuşu var. Ince Memed de Yaşar Kemal'in yapıtı, Demir- ciler Çarşısı Cinayeti de ikisi de onun yazariığından dog- ma. Halk anlatımı ya da yazar anlatımı, onun eli değme- den hiçbiri yok o dev romanlann. Geçenlerde bir konuşma arasında Fethi Naci de Yaşar Kemal'in Ince Mehmed'den sonra dilini değiştirmiş oldu- ğunu söyledi. Inceleyerek, karşılaştırarak konuştuğunu bi- liyorum. Demek ki Yaşar Kemal'in halk dilinden roman di- line geçtiğini onu en yakından izleyen eleştirmen de sap- tamış. Peki, folklordan, halkın ortak yaratacılığından değilse, nerden kaynaklanıyor bu benzersiz üstünlük? Evet, yadsımak olanaksız, Yaşar Kemal'in anlatımında bir "üstünlük", bambaşka bir coşku, bir güç var. Var da, nerden kaynaklanıyor? Salt kişiliğinden mi? Peki, o kişilik nasıl oluşmuş? Bence, her şey bu sorunun yanıtında gizli... Konuşmanın bir yerinde Yaşar Kemal şöyle diyor "İnsan gökten inmez, bir coğrafya üzerinde doğar. In- sana damgasını o coğrafya vurur. İnsan bir dinden gelir, o din damgasını vurur. İnsan toprağının kültür birikimin- den gelir, o vurur damgasını. Ç..) Insanın doğal kişiliğini yaratan kültürdür. (...) Kendi kültürüne sırtını dönmüş, kendi kültürünü yok sayan insan yaratıcı değildir, olamaz." (ss. 13-14) Folklor neden şiire düşman? Çünkü onayaslandınız mı hazıra konuyor, bahçeden çi- çektoplargibi şiirtopluyorsunuz. Ortak birişçiliğin güzel- likleriyle oyalanıyor, elde olana bağlanıyor, böylece tem- belleşiyor, sanatlaştınlmış, sanatlaştınlma yöntemteri be»- lirlenmiş içeriklerden uzaklaşamıyor, yeni içeriklerin zoria- masıyla gelecek yeni biçimlere yönelemiyorsunuz. Orhan Veli Destan G/b/'yi yazınca, Halk şiirini sevenler bundan pek hoşlanmışlar, ama Ataç küplere binmişti. Ya bu öncü, bu yol açan şair, hazır güzelliklere kapılıp gider- se, işin kolayına kaçarsa!.. Oysa Orhan Veli şiiri her yaprağın altında arayıp bulan- lardandı... Işte Yaşar Kemal'in dağ taş dolaşıp "şalvannın büyük ceplerine" doldurduğu türkülerden biri, Orhan Veli'nin "Türk dilinin en gûzet şiiri" diye nitelediği türkü: Akşam olurmapusane kitlenir Kimi kâğıt oynar kimi bitlenir Kiminin temizden evrakı gelir Düştüm bir ormana yol belli değil Yatanm yatanm gün belli değil Hapisane içinde üç ağaç incir Kolumda kelepçe boynumda zincir Zincir sallandıkça heryanım sancır Düştüm bir ormana yol belli değil Yatanm yatanm gün belli değil. Kanımca, Yaşar Kemal halk diline, halk anlatımına faz- la yaslandıgında da, kendi anlatımına ağırlık vererek ro- man diline geçtiğindeki kadar özgün biryaratıcıydı. Buna kuşkum yok. Aynca her döneminde göze batan gizemli üstünlüğü içine doğduğu coğrafyadan, toprağının küttür birikiminden, "şalvannın büyük ceplerine" doldurduğu folklor ürünlerinden, aldığı o benzersiz sanat eğitiminden geliyor. Buna da kuşkum yok. Yaşar Kemal küreselleşen dünyamızda birbiri ardına ka- panan folklor üniversitelerinin son mezunlanndan biri ol- ma onurunu taşıyor. ŞaiPteP Şehri ve ilk şairler katfmdı' • Kültür Senisi -' Yazarlann Evi' bundan böyle her ay bir edebiyat söyleşisine ev sahipliği yaparak, yazarlann, şairlerin okurlanyla buluşmasına aracılık edecek. Bugün saat 18.00'de gerçekleştirilecek bu ayki söyleşinin ilk konuğu öykü ve roman yazan Buket Uzuner. "8 Mart Kadınlar Günü"ne rastlayan söyleşinin konusu "Şairler Şehri ve ilk şairler kadındı". Buket Uzuner söyleşide, geçen yıl yayimlanan "Şairler Şehri" adlı öykü kitabından söz ederek, aslında ilk şairlerin kadın olduğu görüşünü içeren bir konuşma yapacak. Söyleşinin yanı sıra Tuba Özbülbül'ün flüt dinletisi de izlenebilecek. 'Çamup ve Ateşin Dansı' sergisi • Kültür Servisi -KKTC'li seramik sanatçısı Ayhatun Ateşin'in "Camur ve Ateşin Dansı" adlı seramik sergisi Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde açıldı. 1961 'de Lefkoşa'da doğan Ateşin. ilk resim derslerine 1974 yılında başladı 1983-86 arasında vitray ve batik çalışmalan yapan Ateşin, 1986-89 yıllannda, Ayniye Izil'den seramik dersleri aldı. 1993'te Londra'da Barbican Sanat Galerisi'nde, Jill Crovvley'le vvork-shop yapan ve UFACSI üyesi olan Ayhatun Ateşin, son çalışmalannı daha önce Ispanya ve tzmir'de sergilemiştı. Sergi, 19 marta kadar açık kalacak. (360 90 95) Iş Bankası galernerinde yeni sergler • Kültür Servisi -Türkiye Iş Bankası Istanbul Parmakkapı Sanat Galerisi'nde Leyla Gamsız'ın, Erenköy Sanat Galerisi'nde Bahattin Odabaşı ve Meliş Erdi'nin, tzmir Sanat Galerisi'nde Cahide Turhan ve Hasan Soykarafakıllı'nm resimleri sergileniyor. Mehmet Zahit Büyükişleyen'in sergisiyse Ankara Sanat Galerisi'nde yann açılacak. Gamsız'ın sergisi 29 mart, Turhan ve Soykarafakıllı'nm sergisiyle Odabaşı ve Erdi'nin sergisi 24 mart ve Büyükişleyen'in sergisi 30 marta kadar gezilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle