Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 1995 ÇARŞAMBA
10 DİZİYAZI
Rumeli'nin göçübitmezRumeli'de göç nedense hiç durmadı.
Doksan üç savaşından bu yana o top-
raklann insanlan 'anavatan'a gele ge-
le tükenemediler. Balkan savaşlan er-
tesinde. kurtuluştan sonraki mübadele-
lerde, 1950-60 yıllannda son olarak da
Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gö-
ren soydaşlanmıza sınırlan açtığında.
Bu son gelenlerin çoğu yeniden Bulga-
ristan'a döndüler, ama 'taşı toprağı al-
tın' Türkiye'nin güç yaşam koşullan-
na fazla dayanamadan.
Edebiyatımızdaki göçmen tipleri
arasında Florina doğumlu Necati Cu-
maJı'nın bir 'baba'tipi var ki. onu da
anmadan geçemeyeceğim. 'Makedon-
ya 1900' adlı öykü kitabında. adı üze-
rinde o dönemin Makedonyasi'nı anla-
tır Cumalı. Dağlarda yaktıklan ateşler
ve söyledikleri oyjıak havalı türkülerle
Bulgar komıtacılanni olduğu kadar aı-
le yakınlannı. babasının arkadaşlan
olan Ittıhat Terakki üyesi genç subay-
!an da çocukluk anılannda yaşatır. Giz-
li örgüte girmek ıçin gözlerin bağlanıp
Kuran ve tabancaya el basılarak yemın
edildiği, saraya başkaldırarak Resneli
Niyazi Bey ve geyığıy le bırlıkte dağa çı-
kıldığı günlerdir. Hürriyetın ilanından
önce yaşanılan korku ve umut dolu Ma-
kedonya günleri.
Ibrahim Efendi'nin acı göçü
lşte zamanında biitün bu olaylara ka-
nşmış. Ittihat Terakki"nin Florina'daki
yöneticılennden tbrahim Efendi. öbür
arkadaşlan gibi iktıdann nımetlerin-
den yararlanmak ıstemez. Hürriyetin
ilanından sonra çarşıdaki manifatura
dükkânına döner yeniden, eski yaşa-
mını bıraktığı yerden sürdürür. Ta ki
doksan üç yaşında göçe zorlanıp doğ-
duğu, gençliğıni ve ihtiyarlığını yaşa-
dığı topraklardan aynlana dek:
- Babam Selanik'e dek ağzını açma-
dı. Trenin penceresinden Makedonya
topraklanna,daglara taslara bakö dur-
du. Meşe ağacuıdan yüksek arkalıklı
bir koltuğu vardı. Selanik'te vapura bi-
neceğimiz gün, yolculukla İI0İİ işkmle-
ri tamamlarken vorulmasın di\e, giitn-
rüğün rıhtıma inen merdhenleri önün-
de koltuğuna orurtmuşruk onu. Koltu-
ğunda >ine ö\ le dalgın, tek söz etmeden
beküyordu. Vapura geçeceğüni/ sırada,
birden gerisinde. iki eÜvle kavradı nh-
tını merdivenlerinin parmaklannı.
Doksan üç yaşındaydı. Hâlâ giiçlü kuv-
vetliydı. Ben, Fehim Çavuş, Salih Bey,
eüerini çözemedik bir türlü parmaklık-
lardan, 'Benim yenm Florina' diyordu,
'ölülerimi kimsesiz bırakamam! Top-
rağımı bırakamam! Sizgidin, bındirin
beni trene, Florina'ya gen döneyim.
Flonna'da öleyım.'Vapur kalkfı kalka-
cak, söz anlamıyordu. Zorlukla, sonun-
da üç kişi koltuğu ile yerden ha\ alandır-
dık. ayırdık ellerini parmaklıklardan.
Ayırdık, ama ayaklanna felç inmişti.
Vapura, koltuğunda, elden avaktan ke-
silmiş olarak bindi."
Razlye Hanım'ın öyküsü
Ben de bir gün nenemin serüvenini,
Üsküp'e Sırp gınnce başlayan ve ölü-
miine dek süren göçmenliğini, Anado-
lu'da bir kentten ötekıne savrulur, sonu
gelmez tren yolculuklanna çıkarken
çektiklennı anlatmak isterdim. Seyfet-
tin dedemle Adana'da evlenişıni, genç
yaşta dul kalınca iki çocuğunu geçin-
direbilmek ıçin çalışmak zorunda ka-
lışını, Artvin Öğretmen Okulundan
Bursa Merinos Fabnkası'na dek girip
çıktığı ışleri, amcamı beş yaşında ya-
narak, babamı oruz sekizinde bir oto-
büs kazasından kaybettikten sonra an-
nemin bütün ısrarlanna karşın bizimle
oturmayıp tek başına Izmir'e gidişini
ve Turgutlu Devlet Hastanesi'nin bir
köşesinde yapayalnız ölürken bana he-
nüz on iki yaşımda olduğumu bile bi-
le "Abe sendeydi ümidim! Hani sen ba-
kacaktın nenene! Demek ki kavuşmaz-
mış dag dağa, insan insana hele hiç!"
deyışini. evet bütün bunlan ve ona da-
ir bildiğim daha pek çok şeyi anlatmak,
onu bir roman ya da öykü kahramanı
olarak Adile Hala ya da Florinalı Ibra-
him Efendi gibi yaşatabilmek isterdim.
Ama şu sıra ne zamanım var buna, ne
de gücüm. Belki bir gün... Bir gün mut-
laka yazmalıyım Üsküplü Raziye Ha-
nım'ın öyküsünü. tşte Vardar ve Taş-
köprü! îkisi de tanığım olsunlar.
Yahya Kemal'ln özleml
Bu kentte doğup büyümüş Yahya Ke-
mal'in dizeleri geliyor aklıma: "Bal-
kan şehirierinde geçerken çocukfuğum
/ Her lahza bir alev gibi hasrefti duvdu-
ğum." Şaır. hep bu özlemı taşıdı ıçin-
de, Paris'teyken bile Üsküp minarele-
rinden okunan ezan seslenni duydu.
Ne var ki söz konusu özlem, ıçinde 'her
lahza yanan afcrv'; yiten Osmanlı top-
raklannın acısıydı, çocukluk anılann-
dan kaynaklanan bir yurtsama değil.
L
'Akıncüar'ın. 'MohaçTürküsü'nün şa-
iri, kuşkusuz içınde yaşadıgı tarihsel
koşullann da etkisiyle -yani imparator-
luğun Rumeli'de parçalanma sürecine
girişiyle- Balkanlan her zaman Türk-
Islam uygarlığı çerçevesinde düşündü,
bu bölgenin insanlannı hep Türklük
açısından algıladı. "Vaktiyle öz vatan-
da bizimken, bugün niçin / Üsküp biam
değil? Bunu duydum için için?" diye
yazdı bir başka şiirinde. sorduğu soru-
nun gerçek dünyada karşılığı olmadı-
• Doksan üç savaşından bu yana Rumeli'de göç hiç
durmadı. O toprakların insanları 'anavatan'a gele gele
tükenemediler. Balkan savaşları ertesinde, kurtuluştan
sonraki mübadelelerde, 1950-60 yıllarında, son olarak da
Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gören soydaşlanmıza
sınırlan açtığında.
•Yahya Kemal hep doğup büyüdüğü Üsküp'ün özlemiyle
yaşadı, Paris'teyken bile Üsküp minarelerinden okunan
ezan seslerini duydu. Oysa Üsküp bir Türk kenti değil artık.
Kentte Osmanlıdan kalan miras eski yapılardan, bir de ses
uyumunu hiçe sayan şiveden ibaret.
ğını bilerek ya da bilmeyerek. 'Açık
Deniz' de söz ettiği 'akmcı cetlerinin ih-
tirasr mıydı onda bu 'dâüssüa'v a yol
açan. yoksa bir türlü kopamadığı geç-
miş mi'1
Galiba her ıkisi de.
Oysa bugün durum ne kadar farklı.
Üsküp bir Türk kentı değıl artık, bir
zaman öyleymiş, ama artık değil; sa-
vaşlar, yangınlar, depremlerden sonra
dört yüz elli bin nüfuslu kentte yasayan
Türklenn sayısı bir haylı azalmış. Os-
manltdan kalan miras eski yapılardan,
birde ses uyumunu hıçe sayan şiveden
ibaret. Bu şive. çocukluğumda nenem-
den duyduğum şiveydı nasıl yadırga-
nm! Ama Yahya Kemal gibi 'aynlma-
nın hkranrnı öyle derinden duyduğum
falan da yok. Köklerimin peşinde de-
ğilim çünkü. nenemle babam hayatta
olmadıklan gibi Üsküp'te akrabalanm
da kalmamış.Yine de Yahya Kemal'ın
sesi yankılanıp duruyor içımde. Taş-
köprü'nün altından akıp giden Var-
dar'ın sulanna kanşmadan önce kök-
süzlüğün insanda derin ve onulmaz ya-
ralar açtığını söylüyor: "Sızlatır baa
saatler dayanılmaz bir acı / Kökü top-
rakta kalıp kendi kesilmiş bir ağacı"
diyor Rumelilı şairin sesi artık bu top-
raklarda doğmayışımızdan yakınarak.
lyi ki doğmuyoruz bu topraklarda. doğ-
sak ne olacak! Hem neden ağaç gibi
kökleri olsun insanın. Ayaklan var ya,
yürür gider.
Yarın: Vodno konuşmaları
Balkanlardaki son büyük göç dalgası, Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gören soydaşlanmıza sınırlan açtığında yaşanuı. Mncak
bu son gelenlerin çoğu 'taşı toprağı altın' Türkiye'nin güç yaşam koşullarına fazla dayanamayıp yeniden Bulgaristan'a döndüler.
Güneş ulus aynmı yapmıyorGün karardı, Şar Dağı'nm ardından
kayboldu güneş. Taşköprü'nün gölge-
si suya vurdu. Güzel birdinginlik için-
deyim. Görünüme aşina, geceyi bek-
leyen bir göçebe. Hem göçmen hem
göçebe. Sanki bu kenti bir yerden ta-
nıyorum. Geçen yıl yine buradan. Var-
dar kıyısındaki bir kahveden günbatı-
mına baktığım için değil. On beş yıl
önce Saraybosna'ya giderken bir ge-
ce konakladığım kent olduğu ıçin de
değil. Bu kenti çok, ama çok önceler-
den tanıyorum. Nenemin anlattıkla-
nndan belki, belkı 1972 yazından.
Türkiye'yedönememiştımoyaz. 12
Mart firtınası henüz dinmemişti. 'Uzıın
Sürmüş Bir Yaz'da anlattığım baskı
dönemını yaşıyordu tstanbul. Dostla-
nn çoğu hapisteydiler, benimse yoklu-
ğumda açılan bir dava sürüp gidiyor-
du. Yurttan ilk kez aynlmanın hevesiy-
le Paris'ten karşı kıyıya dek sürüklen-
miş, Yunan adalanndan birine demir
atmıştım. Derken annemden bir telg-
raf: "Seni çok özledim. .\ğabe>inle Se-
lânik'e geliyoruz. Orada buluşalım!"
Selanik'te buluşup da "babayurdu"nu
görmemek olmazdı elbet. Ağabeyimin
eski Opel'iyle üçümüz birkaç gün Se-
lanik'te kalıp özlem giderdıkten sonra
Üsküp'e doğru yola çıkmıştık sıcak,
bugünkü kadar sıcak bir gunde. Yol bo-
viinca çorak tepeler gördüğümü, son-
ra kayalık, derin boğazlardan geçtiği-
mizi anımsıyorum. Ve karşı yönden
Selanik'e doğru akan araba selinı. Ege
• Kumsalda güneşleyen gövdelerin, uzun saçlı
güzel kadınların, insan güzeli delikanlıların
ulusu yoktu. Güneş, hepsini aynı ölçüde
yakıyordu, deniz herkese aynı cömertlikle
kucak açıyordu. Oysa şimdi sınırlar kapalı,
insanlar birbirine düşman. Aslında insanlar
değil, yöneticiler yaratıyor bu düşmanlığı.
kıyılanna tatile gidiyordu Makedon-
lar, oteller. pansiyonlar doluydu. Kum-
salda güneşleyen göv delerin, uzun saç-
lı güzel kadınlann. insan güzeli deli-
kanlılann ulusu yoktu. Güneş, hepsini
aynı ölçüde yakıyordu, deniz herkese
-hele içerden. kurak Makedonya'dan
gelenlere- aynı cömertlikle kucak açı-
yordu. Oysa şımdı sınırlar kapalı. in-
sanlar birbirine düşman. Aslında ın-
sanlar değil, yöneticiler yaratıyor bu
düşmanlığı. Demırperde'nın kalktığı-
na, Berlın Duvan'nın yıkıldığına se-
vınmeye vaktımiz bile olmadı. Hemen
yenı duvarlar örülüverdı. Aşılmaz en-
geller kondu sınırlara.
O yaz Üsküp'e giderken mutluy-
dum. Topu topu üç kışi kalmıştık kos-
koca aileden, üçümüz de ayn kentler-
de yaşıyorduk. Ağabeyım Grenoble'da,
ben Pans'te. annemse neysekı teyze-
min eşliğinde Istanbul'da. Aramızda
dağlar. ırmaklar, ülkeler vardı, ama
bövle sınırlar voktu. Türkive" ve döne-
meyışım bile engellememışti bırlıkte-
liğimizi. Bizi bir araya getiren Üs-
küp'tü bu kez, yıkılmış baba ocağının
külleri. Bu küllenn çoktan havaya sav-
rulduğunu. oralarda tek bir yakınımı-
zın bile kalmadığını, Vardar'ın kıyısı-
na vanr varmaz anlayacaktun: Kışilik-
sız beton yapılar. asfaltı sıcakta eriyen
boş caddeler, tatilde terk edilmiş bir
kent. Ertesi gün kendimızı dar atmış-
tık Adriyatik kıyısına. O yaz, Üsküp'le
ilk tanışmam. pek de iyı geçmemişti.
Atalanmın kentini sevmem, Üsküp'ü
kendi öznel tarihimın karanlığında el
yordamıyla keşfetmem için bıraz za-
man gerekiyormuş demek. Bir de yı-
tirdiklerimi. artık bana dönmeyecek
olanlan. bir daha hiç, ama hiç göreme-
yeceklerimi böyle doyasıya özlemem.
Dün çarşıda. bodur çınann altında-
ki kahvede>dim. Nasıl da tuhaf bir
agaçtı, öyle eğri büğrü dallany la küçük
alanın ortasındakı fıskıyeli havuza dek
yürüyen. Istanbul'un çınarları kadar
görkemli değildi, ama gölgesinde otu-
rup ızgara köfte yemenin apayn bir
keyfi vardı. Orada, havıızun yüzüme
vuran serinliğinde bir masaya oturmuş,
buz gibi bir şışe biranın karşısında mut-
luydum.
Hiç kimsenin uğramadığı, kendi ül-
kem de dahil pek az ülkenin tanıdığı
yeni MakedonyaCumhuriyeti'ninbaş-
kentindeydim, hem tanıdık hem yaban-
cı bir kentte. Zihnımde günboyu do-
laştığım eski Üsküp'ün görüntüleri kı-
pırdıyordu. Eski evler, dar sokaklar,
domates, marul, biber ekilı bahçeler...
Ve bit pazanndaki o korkunç kalaba-
lık. Çocuklar da görmüşrüm pazar ye-
rinde garip kuşlar gibi çağnşan. Sını-
nn öte yanından gelip vannı yoğunu üç
kuruşa satan Sırplar da vardı. yoksul
köylüler, işçiler ve öğrenciler. Hatta
üniversite profesörleri. Miloşeviç'le ge-
nerallerinin ısrarla sürdürdükleri kan-
lı savaşın bedelini böyle ödüyorlardı.
Açık radyolanndan yaşama sevinci fiş-
kıran kahvelerin önünden geçmiş, bir
çardağın gölgesinde san rakı ıçmiştım
asmadan yeni kopanlmış üzüm tadın-
da. Ve camilerin sessizliğini dinlemiş-
tim mezartaşlan arasında. Türbeler de
öyleydi, evliya sandukalan ve kuytu,
serin avlular. Burada da birçok Anado-
lu kasabasındaki gibi yaşamla ölüm ıç
ıçeydi. Ama yine de ölüm duygusuy-
du ağır basan. Belki kenti yerle bireden
depremin anısı hâlâ belleklerden silin-
mediği için.
İLAN
T.C.
TARSUS ASLÎYE 1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1993/752
Davacı Mümin Duman tarafından mahkememize açılan
gaiplık davasının yapılan açık duruşması sonunda;
Mahkememız tarafından 23.12.1994 gün ve 1993/752 esas
ve 1994/810 savılı kararla Tarsus Namrun (Çamlıyayla). Kale
Mah. 003/05 C, 17 S, 190 KNK'li Hasan ve Fatma'dan olma
30.10.1932 doğumlu Yakup Duman'ın gaıpliğine karar
verilmiş olup Yakup Duman sağ ise ılan tarihinden ıtibaren
15 gün içinde venlen karan temyiz etmesi, temyiz edilmediği
takdirde verilen hüküm kesinleşeceği ilan olunur. 9.2.1995
Basın: 9262
T.C.
BÜYÜKÇEKMECE KADASTRO MAHKEMESI
HAKLMLİĞİNDEN
EsasNo: 1993'4
Karar No- 199403
Davacı vekili Av. Mustafa Kurşun tarafından davalı Kahya
Hüseyin Ahmetoğlu vs. aleyhine açılan kadastro tespitıne itiraz
davası nedeniyle,
Mahkememızce venlen karar. Ahmet Kahya Hüseyınoğlu. Hasan
Yazıcı, Alı Avnı Tezel'e teblığ edilemedığınden, karann adı
geçenlere ilanen teblığıne karar venlmekle. karar uyannca
mahkememızın görevsızlığme. dosyanın talep halınde bu davaya
bakmaya görevli bulunan Büyükçekmece Aslive Hukuk
Mahkemesi'ne gönderilmesıne karar verilmiş olup:
Adı geçen davalılara ışbu hüküm tebliğ edilemediğınden ılanın
adı geçen davalılara ilanen tebliğıne, 15 gün ıçensinde temyiz
edılmediöı takdirde karann kesin halinı alacağı ilanen teblığ olunur.
0 5 0 1 1 9 5 5
Bas,n:9293
TEŞEKKÜR
Eşım Fatma (Demırcı) Şanin'ın ameliyatını üstün bir başan ile
yapan
Dr. YAVUZ CEYLAN
Operator Doktor
AYŞE AYTOS
AşıstaaDr
GULTEKIN OZTURK'e
Hemşireler: NEZİHE EREN, NAHİDE SÜMER'e ve yakın
ilgilerinı bızlerden esirgemeyen Hastabakıcı HAYRIYE
ASLAN'a sonsjz teşekkürlerimızı sunarız.
HÜSEYİN ŞAHİN
POLtTİKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
İktidar Peşinde...
Eski adıyla söyleyelim, "mebus maaşlan", hem seçen
için hem seçilen için oldum olası bir sorundur. Çalınan mi-
nare hiçbir zaman kılıfına lök diye oturtulamamış, hep bir
yerden fırlamış, pişmiş kelle gibi sırıtıvermiştir.
Mebus maaşlarını arttırmada ölçü ne olsun?
Mebuslar (milletvekilleri), genelkurmay başkanı kadar mı
alsınlar? Çünkü devlette en yüksek maaşı onlar alıyoriar.
Bu kez ketenpereye getirip kaçıramadılar, halkın gözüne
batan "kıyak", bir "mertek" oldu.
Eskilere gidecek olursak baklayı ağzından ilkin çıkaran
Topçu Ihsan olmuştu. Bakla şu:
"Hani önce kendimiz zengin olacaktık, sonra halkı zen-
gın edecektık?"
Bu gizi herkes biliyordu da söylemiyordu. Köşeye sıkı-
şınca Topçu Ihsan ağzından kaçınvermişti. Bunu açıkla-
mak acemi bir gaflettı. Acemı bir gaflet yüzünden Cebe-
ci hapisanesinde yıllarca yattı. Gerçi bugün de söyleyen-
ler var, iş henüz yatmaya kadar dayanmadı.
Bayram bitti.
Bayramda sataşmalar bitmedi.
Bayramda 700 bin kamu işçisi, ikramiyesini alamadı; 27
bin 500 işçı grevdeydi. Şurda burda grevler vardı, şurda
burda greve yatanlar. Bu bayram şeker değil, grev bayra-
mı oluyordu. Şair Ahmet Muhip Dıranas, bugünleri, o
günlerde şöyle dile getirıyordu: Bayram matem mi, mah-
rem mi? "Kırık Saz" adlı kitabında Tevfik Fikret dıyesi:
"S iyd-i ekber eyledi biz matem eyledik"
Enflasyon aldı başını gidiyor. Oysa, "Tarih biziyazacak"
diyoriardı. Tarih yazacak da, "Bir yılda enflasyon yüzde
150 oldu" diye yazacak. Gelir dağılımı zaten bozuk olan
bir ülkede yüzde 150'lık enflasyonla yaşam çekılmez olur.
Vatandaş bunalır, burnundan solumaya başlar. "Enflasyo-
nu düşürmek için gerekli reformlar yapıldı" deniyor. Ge-
rekli reformlar yapılsa enflasyon birbirıni böyle katlar mı?
Karayalçın gıttı, yerine Hikmet Çetin geliyor. Hüküme-
tı kimse elden çıkarmak istemıyor. Seçim erteleniyor. İk-
tidann tatlı olduğu ortada. Bunu görenler, "İktidar sopay-
la değiştirilmez, seçımle değiştirilir" diyorlar. Seçimse
şimdilik çok uzaklarda bir düştür.
Seçime gireceksın, kazanacaksın. Hükümet kuracak-
sın. Başa geçeceksin. Vay efendim, vay!.. Bu muamma
karşısında eldeki ıktidarı bırakmak isterier mı? Bırakmak
yerine sıkı sıkıya sarılırlar. işte her demeçte sarıldığını gös-
termiyor mu? Iktidarı bir ele geçiren bir daha vermek is-
temez. 1921 yıllannın Çankayası'nı Falih Rrfkı şöyle an-
latır:
"... Gündüzleri Meclis'ten başka vakit geçirecek yer
yoktu. Akşamları Mustafa Kemal tarafından çağnlmaya
can atardık. Eğer davetli değılsek Meclis 'in yanındaki aş-
çı dükkânında toplanırdık. Içkı yasağı vardı. Içkımizı po-
lis müdürünün adamlarından sağlardık. Bağlarda oturan
mebuslann da imbıklen vardı. Birakşam böyle birbağda
bıze sıcak rakı sunmuşlardı, ımbıkten yeni çıkma. Akşam-
ları bir iki tek atılacak yerieri Macarlar ıcat etmişlerdi."
Bu satırlan, iktidar isteğınin nerelerden kaynaklandığını
belirtmek için yazıyorum. Belakun rejiminden kaçan Ma-
car işçiler Ankara'ya sığınmışlardı.
Nerden nereye!
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAJN SAĞA:
1/ Uzun yıllar Osmanlı
egemenlığinde kalmış,
kalesiyle ünlü Macar
kenti. 2/Dalgalı panltı-
lar venlmiş olan bir tür
kumaş... Sert bir içki. 3/
Siyasal. bılımsel ya da
yazınsal konulardaki sert
tartışma. 47 Kemıklerin
yuvarlak ucu... Adana
ilınde antik bir Roma
yerleşmesi. 5/ Ağız ve
solunum yollan hastalık-
lannda antiseptik olarak
kullanılan bir madde... Açık seçik
olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan.
61 Bağışlama.. Çın ve Japonya'da
oynanan bir çeşit satranç. 7/Sodyu-
munsımgesi... 1947'nınbaşlannda
SS üyelerinı kaçırmak amacıyla Al-
manya'da kurulan gizlı örgüt. 8/ Ge-
nellikle birbirine ekli metal levha-
lardan oluşan soyut heykel.. Bılgi-
siz. kültürsüz kımse. 9/Tıp dilinde
sara hastalığına verilen ad.
YUKARIDAN .4ŞAĞIYA:
1/Cinsel iktidarsızlık. 2/Finlandiya'nın resmi adı... Tanntanımaz.
3/Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşa-
ma ve büyüme organı... Anadolu halJdannın en eski ana tannça-
sı... Bir haber ajansının simgesi. 4/ Yalnızlık korkusu. 5/ K.um fa-
lı... " — sevdi yine cân ile cânân olacağı ' Biçare bılir derdine
derman olacağı'" (Necati). 6/ Duman lekesi... Tavlada kırık pulu
olan oyuncunun attığı uygun olmayan zar 7/Tonbalığına verilen
bir başka ad. 8/Japon lirik dramı... Tavlada bir sayı... Kimi ye-
meklerin üzerine dökülen ve domates. baharat gibi şeylerle ha-
zırlanan terbiye. 9/ Bir nota... Karşılıklı alıp verme.
KIRMIZIBALIK ÇOCUK EVt
Aile Toplantılan:
TÜRKİYE DE K1Z ÇOCUĞU YET/ŞTİRMEK
Konu sunuşu: Danışman Dr. Erdal ATABEK
Kırmızı Balık Ailesi davetlıdir.
Dışardan katılacaklann telefon etmeleri rica edilir.
Mecidiyeköy: 12 Mart 1995 Pazar
Saat: 12.00
Tel: 272 97 07
Bostancr 26 Mart 1995 Pazar
Tel: 417 16 36
NAİM GEMRİK
(1953-1995)
Dostumuz, kardeşimiz Naim Gemrik'i yitirdik.
O'nu sonsuz iyimserliği, sarsılmaz dostluğu ve
sınırsız direnme gücüyle anacağız.
Eşi Şükran'a, oğlu Alaz'a, akraba ve dostlanna
başsağlığı dileriz.
FRAJVSADAKİ DOSTLARI
KKTC'den aldığım
hüviyetımi kaybettim.
ncçersizdir.
SÜREYYA KAYNAR
Nüfus hüviyet cüzdanımı
kaybebttım. Hükümsüzdür.
SİBEL ALEMDAR