Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
7MART1995SALI
12 KULTUR
Farsa dönüşen Shakespeare güldürasü
AYŞEGULYUKSEL
Işıl Kasapoğlu, tiyatromuzun üstüne
atılmış görünen ölü toprağını sılkele-
mek için çabalayan birkaç yönetmenı-
mizden bıri. Bilıneni yinelemenin ne-
den olduğu "kanıksannuşuk" tehlike-
sini aşma yolunda, her çalışmasında
"yepyeni" bir yaklaşım uygulayarak
"tepki almayı" başanyor. Özellikle son
iki yıldır Anadolu'daki "genç" Devlet
Tiyatrolan'yla yaptığı çalışmalar
"olumlu" olduğu gibi "olumsuz" tep-
kiler de çekerek tiyatro bağlamında bir
"tarnşma" düzlemi oluşmasını sağlı-
yor. lçınde bulundugumuz bozbulanık
kültür ortamında tiyatronun "taröşıl-
maya değer" olaylarla gündeme gel-
mesinın paha bıçilmez değeri var. Ka-
sapoglu bu değeri sûrekli olarak üreti-
yor.
Geçen yıl Trabzon Devlet Tiyatro-
su'nda yaptığı "Venedik Taeiri", Dı-
yarbakır Devlet Tiyatrosu'nda Orhan
Asena'nın "Korku"oyununu sahnele-
yen Kasapoğlu'nun, aynı toplulukla
oluşturduğu "Onikinci Gece" benzeri-
ni daha önce izlemediğimiz bir tiyatro
şölenine dönüşmüş.
Kasapoğiu, Zeynep AvcTnm Türkçe
kulianımı açısından büyük keyif veren
çeviri'uyarlama mernine dayandırdığı
"Onikinci Gece"yapımını gezginci bir
kumpanyanın ürünü olarak sunuyor.
Dolayısıyla. Shakespeare'in "roman-
tikkomedrierinin en ünlülerinden sa-
yılan bu yapıt ilkel bir kumpanya ara-
basının taşıyabileceğı dekor'giysi mal-
zemesi ve tekrıık olanaklarla, "benzet-
meci" değil, "göstermeci" bir bıçemle
sunulmaktadır. Tiyatro mekânı bir so-
kak ya da çadırdır. Oyunculann hepsı
soytan kılığmdadır. amaçlan ise seyir-
ciyi hiç durmaksızın güldürüp daha çok
parsa toplamaktir. Şaka. muziplik, ta-
kılma, şarkı, dans, cambazlık üstüne
kurulmuş, vurdulu/kırdıh, düştülü/kalk-
tılı, dünyaya "fers"ın gözlükleriyle ba-
kan, tiyatroyu "şenlik" anlayışı içınde
algılayan sıcacık ama "aykın" bir yo-
rum...
"Onikinci Gece"nin Devlet Tiyatro-
su tarihinde önemlı biryeri vardır. Ku-
ruluş aşamasında (1948) sunulan ya-
bancı yönetmenlı bir yapımda Cüneyt
Gökçer ilk kez "jön"ü değil de Kahya
Malvolio'yu canlandırarak büyük ba-
san kazanmış, yeni mezun VıMız Ken-
ter ise "romantik" Olivia rolüyle ılk
kez sahneye cıkmış ve kısa sürede "yıl-
dız"laşmıştı. Devlet Tiyatrosu'nun
yükseliş döneminde (1960'larda) bir
kez daha sahnelenen yapttta gülünç
Malvolio'yu unutulmaz yorumuyla
Cüneyt Gökçer bir kez daha canlandır-
mış, "romantik" OHvia'yı bu kez genç,
güzel ve yetenekli Ayten Gökçer'in yo-
rumladığı yapım yurtdışında da sergi-
lenerek yabancı basında uzun uzadıya
övülmüştü. Aradan otıız yıl geçti. Tür-
kiye'de ve yurtdışında ızledığımiz ya-
bancı topluluklann "Onikinci Gece"yı
yeni plastik boyutlann oluşturulmasıy-
la klasik biçemden farklı biçimlerde
yorumladığmı gözlemledik. Tıpkı Ka-
sapoğlu'nun yapmış olduğu gibı... Sha-
Diyarbakır Dev let Tiyatrosu'nun 1994-95 döneminde Işıl Kasapoğlu'nun yorumuyla sunduğu "Onikinci Gece".
DevletTiyatrosu'nda 1964-65 sezonunda CüneytGökçer'in sahnelediği 'Onildnci Gece'de (soldan sağa) Bozkurt Ku-
ruç, Muazzez Kurdoğju, Ayten Gökçer ve Cüneyt Gökçer.
kespeare'in yapm eskimiş mıydi?
Büyük ozanın. pek çok yapıtında ol-
duğu gibi bu oyunda da "ana" olaylar
dizisinı geçmışın uzak, gızemlı ülkele-
rindegeçirdiğini biliyoruz. Gemi kaza-
lan, bırbırinden ayn düşen kardeşler.
"kimlik gizkme" sonucunda yapılan
yanlışlıkJar yoluyla oluşan dolantının
rrntthı rastlantılann yardımıyla çözü-
lüp mutlu sona varması klasik komed-
yadan alınma öğelerin nasıl çağının
hoşlandığı "romantik aşk" öğesıyle
bulaştuğunu; dahası, "kadınoinuTso-
rununu "insancı" yaklaşımıyla nasıl ır-
delediğıni; bunun da ötesinde "kome-
di"nın sahte "mutiu son"lannı gerçe-
ğe aykın bulup, komedilerine nasıl tra-
jık boyutlar kattığım; komedilerinin so-
nuna yerleştirdığı buruk tadı da... Kı-
sacası. Kasapoğlu'nun üstünde yoğun-
laşmadığı "ana" olay dizısi günümüz-
de de yönetmenlere çeşitli taze yorum
olanaklan sağlayan zengın öğeler ba-
nndınyor.
Ancak, Shakespeare'in "Onikinci
Gece"sinin bir özelliği, "ana" olaylar
dızisinin daha çok "çerçeve" işlevi ta-
şıması ve başkişılerini yobaz kahya
Malvolio ile soytan Feste'nin oluştur-
duğu "yan" olaylar dizisı üstünde yo-
ğunlaşıîmasıdır. Shakespeare, yaşadığı
dönemdeki tngiliz ortamının -servet
avcısı meteliksiz soylulann, yeğenlen-
ni çıkar ilişkilerinde araç olarak kulla-
nan amcalann, kendini bilmez açgöz-
lü püritenlerin- çirkinliklerine ışık tut-
tuğu "yan" olay dizisinde, îngiliz orta-
çağ ahlâk oyunJanna özgü bir fars an-
layışı içinde "insan"a ve "toplum"a
ilişkin bir ders vermektedir. Avcı/Ka-
sapoglu çalışmasında işte bu "fars" an-
layışından yola çıkılmış aynı anlayış
"ana" olaylar dizisini de çerçevelemiş-
tır. (Romantık âşık ile budala âşık,
"yüzyüze" ilan-ı aşk ile "elçi yoluyla"
ılan-ı aşk arasındaki kıl payı farkı gör-
mezden gelivenrsek pek de ıhanet et-
miş olmayız Shakespeare'ın metnine
ve romantik duyarlığımızdan sıynlıp
kendimizi kolayca "fars" ortamında
buiabiliriz.)
Kasapoğlu'nun yorumunu, yapımı
dayandırdığı "gezginci kumpanya" ol-
gusu da pekiştınyor. Shakespeare'in
oyunlannın yüzyılımızın başında gez-
gin topluluklarca sahnelenmiş olduğu
topraklar üstünde yaşıyoruz. Tiyatro-
muzun bugününde Othello Kâmil'in
de tuzu var. Onun ve onun gibilerin ti-
yatro geleneğimize kattığı çeşni deger-
lendirilemez mı modern sahnede? Eğer
Kasapoğiu gibi yürekliyseniz ve bit-
mez tükenmez enerjısini ve tiyatro coş-
kusunu yönetmene özveriyle sunan
genç ve egitimli bir sanatçı ekibiniz
varsa, ortaya kusursuza yakın bir gös-
teri çıkabilir ve tüm aykınlıklanna kar-
şın bir Shakespeare şöleni oluşabilir.
Ancak. "kusursuza yakın"olmakla
"kusursuz" olmak arasındaki fark
azımsanamaz. Oyunu baştan sona sa-
ran ve göstermeci biçeme yatkın bir
"yadırgatma"oluşturan her türden ün-
lü müzik parçasının tüm söyleyenlerce
"detone" olmadan söylenmesi, kimi
hoş buluşlann ve esprilerin savurgan-
lık düzeyinde kullanılmaması, yazık ki
pek çok yapımda görüldüğü gibi ikin-
cı bölümde temponun düşmemesi,
abartının dozunda bırakılması gerekır.
Erdal Beşikçioğlu. Şuayip Ünsal, O.
Sanlı Baykent, Burak Sayar, Levent
Şenbay, Ercan Eker, Murat Çidamlı. R.
Ece Okay SerdengeçtiTülay Günal Çi-
menser, Ehan Kahramanoğlu, Zeynep
Yasa ve Sükun Güner'den oluşan ba-
şanlı sanatçı kadrosunun bu sorunlan
kolayca çözebileceğıni ve mutlaka çöz-
mesi gerektiğini düşünüyorum.
AvcıiCasapoğlu'nun "Onikinci Ge-
ce" yorumunu kısa bir süre Ankara'da
izleyebıldik.
Hakan Dündar'ın çok renkli/çok te-
atral sahne/gıysı tasanmı ve SeJim Yıl-
dız' ın yetkin ışık tasanmıyla görsel vu-
ruculuğun iyice pekiştirildıgi bu yapı-
mın tam anlamıyla bir "şenük" oyunu
olduğunu söylemeliyim. Oyunun önü-
muzdeki şenJiklerde yer alması dileğiy-
le...
'Cats' müzikalinin koreografı Lynne, bugünlerde 'The Brontes' balesinin koreografisiyle uğraşıyor
Bronte ailesiııiıı yaşanu balede
Kültür Servisi - Ingılız bestecı
Andrev> Llo>d Webber'ın ünlü
mûzıkalı "Cats"in (Kediler) ko-
reografisinı yapan Gillian Lynne,
aslında hıçbır zaman koreograf
olmayi düşünmedığını söylüyor.
Gıllıan Lynne'ın mavı gözlen
bir anda büyüyor. "Para? Yaşa-
mımho\Tjnca.hicbirşe>iparaivin
yapmadım." Durum böyle bıle ol-
sa, Lynne'ın koreograf olarak bü-
yük basarı kazandığı "Cats" ve
"The Phantom of the Ope-
ra"(Operadaki HavaJet). rekor
kırmak üzere. Göstenlenn gişele-
ri zorlamaya devam ettığı dığer
kertler dışında, yalnızca Broad-
wa> ve West End'de, bu iki müzi-
kal Lynne'e şımdıden 42 yıla de-
ğer bir para kazandırdı. Danslara
koreografı yaptığı ıçın böylesine
bü)ük bir kârla ödüllendinlen ve
hâiâ yaşayan tek ısım. "VVest Si-
de Stoo•" (Bata Yakasının Hikâye-
si^-Gipsj" (Çingene) ve "Fidd-
leron the RooF (Damdaki Ke-
nuncı) filmlerinın koreografısini
ger;ekleştıren Amerikalı Jerome
Robbins'tı.
•Ben 'Cats' müakalinden çok
önce, uzun süreden beıi bu işin
içi»de>im" dıyor Lynne. "İnanın
rjiaıa. çok düşük bir maaş karşılı-
ğı çüışmamn ne demek olduğunu
çol iyi bilivorum. Hiçbir zaman,
birdükkâna girip Tamam. bunu
alı;orum. teşekkürler' deyip, bu-
nuı bana kaça padadığuıa aldır-
mamayı beceremedim. Şimdi
baıkadaki hesabım değişmiş ola-
bilr. ama ben değişmedim. Hâlâ
biiün günümii prova odasında
geçrivonım."
Lvnne. şu anda, ılk kez, gerçek
anlımda bir balenın. Leeds'dekı
Notbern Ballet Theatre'da sah-
netnecek olan "The Brontes"'in
koiîografısiyle uğraşıyor Bırkaç
yıl 5nce. Northern Ballet Theat-
re'n sanat yönetmenı Christop-
berGabte. ondan bir bale istedi-
ğirde, Lynne, "Wuthering He-
lghs"m (Lğultulu Tepeler) top-
lulık ıçın mükemmel bir seçım
olaağını düşünmüş. Gable da
tekıfı kabul edince çalışmalara
basamışlar; ama bir süre sonra
rorıan değil, yazan ılgılennı çek-
mee başlamış; Emih ve onun tu-
ha: kural tanımaz, kendıne özgü
ailsı. Lynne ve Gable, en sonun-
da Patrick Bronte'nın öyküsün-
de^rarkılmış: Kaderlennde şan
veflhret yazılı altı tane genç ve
zel çcKukla kalakalmış dul bir
papaz. Emıly, "Wuthenng He-
ights". Charlotte da Jane Eyre'le
üne kavuşurken tek erkek çocuk
olan Branvvell bir af>on bağımlı-
sı olarak v ıkıma uğramış: babala-
n Patnck de butün çocuklannın
ölümünü görmüştü.
"Ama 'Wuthering Heights'.ba-
lede yer ahyor" dıyor Lynne,
"Catfay ve HeathdifTe, hâlâorada-
lar." Önlann tutku dolu *pas de
deux' adımlan, Lynne'ın yapıtı
sahneye koyarken ne kadar zeki-
ce davrandığının bir kanıtı.
Lynne. âşıklann Emıly'nın düş-
gücünden degil, bedeninden çık-
tıklannı gösteriyor.
Bunun Lynne'ın geçmışıyle bir
ılgisi var mı? "Bir balerin olmak
isterdim hep. (Yenıyetmelık çağ-
lannda, Sadler's Wells'de başrol-
lerde dans erti) Sonra müzikal ko-
medüerde oynavan bir yıldız ol-
mak istedim, ama bu da gerçek-
leşmedj.(O>sa Cole Porter'ın
"Can-Can"ında önemlı bir rol
oynamıştı.)Amayaşamunboyun-
ca asla koreograf olmayı düşün-
memiştim."
Yalnızca koreograf olmak yet-
miyor Lynne'e. Bir yapıtın sahne-
lenişınin bütün aşamalarında gö-
rev almak ıstıyor. Koreografisını
yaptığı son yapıtı. besteci Burt
Bacharachla bırlıkte yönetıyor.
"Andren dışında. başka biriyle
çalışmak harika" dı>or. "Andrew
harika tabii, ama Burt de övie.
Eğer herhangi bir >azar, ait oidu-
ğu kuşağı özetliyorsa, bu
Burt'tur."
Lynne ve Bacharach. birinci
perdeyı bıtırdıler. "The Brontes"
sahnelenır sahnelenmez. Lynne
ıkincı yanyı bırirmek içın Burt
Bacharach'la çalışmalara devam
edecek.
Gillian Lynne, büyük bir müzi-
kal film çekmeyi çok ıstedığini
belirtıyor. "Yend"filmmde. Bar-
bara Srreisand'ın. "Man of La
Mancha" filmınde de Peter
O'Toole ve Sophia Loren' in dans-
lannın koreografisıni yapmış ol-
masına karşın. Lynne. birkaç mıl-
yon dolarlık bir proje ıçin Holl>-
wood'un kendısıne tam yetkı ver-
meyeceğını düşünüyor. "Bunun
nedenkrinden biri. benim bir ka-
dın olmam" dıyor altmış yaşla-
rındaki koreograf ve eklıyor:
"Hayır. Yalnızca kadın oJmam de-
ğil, 'yaşlı' bir kadın olmam.
HollyHood'dakiler. girgide daha
da çok gençkşen genç insanlar."
Adam
Sanat'ta
buay
KüMürServisi-Aylık edebı-
yat dergisi Adam Sanat bu ay,
"Adam 1995 Şür YılhğT ile
birlikte çıktı Mehmet H. Do-
ğan'ın Türk şiirinde geçen yı-
lı değerlendirdiğı yıllıkta;
Türk şiırinin bir yılı örnekler-
le sergilenırken, dergılerde ya-
yımlanan şiır, soruşturma ve
söyleşilerin dökümü yapılıyor,
1994'te verilen şür ödüllen,
ölümler. olaylar ve 1994'te ya-
yımlanan şiır kitaplannın lis-
tesi veriliyor Memet Fuat'ın
"Yolun Neresüıdeyiz?", Fethi
Nacinin "Eleştiri Günlüğü",
Semih Gümüşün "İyi Bir Ya-
zar, Sağlam Bir Ev'den Yeğ-
dir", Timur Sdçuk'un "Çim-
dik Çimdik Makarna...", Or-
han Bariasın "Sinemamız",
ZekiCoşkunun "penemenin
Yhirdiği Değer", Csrün Al-
saç'ın mımar Doğan Tekeli ve
SamiSisayı tanıttığı "BirDö-
nem İki Mİmar", Mehmet Ya-
şm'ın "Pöeturka FV Gayri
(Misak-ı) Mflü Şürimiz", Şah-
iaPaker'ın "Aşkn Vatan Üze-
rine: Nasıl Bir Çeviriyle Karşı
Karşıya>Tz?", Roni Marguli-
es'in "Ud Şiirin Düşündür-
dükfcri" ve Prof. Dr. Oguz
Onaran'ın "SatyajitRay''baş-
lıklı yazılan yer alıyor.
Memet Fuat, "Yolun Nere-
sindeyiz?" başlıklı yazısına bu
ay, "Onat Kutiar bir türlü çık-
mıvTir aküntdan-." sözleriyle
başlıyor ve yazısını şöyle sür-
dürüyor: "Şu günlerde Cum-
huriyet'teki yaalanndan olu-
şan iki yeni kitabı yayımlan-
nıak üzere, tükenen esİJ yapıt-
lannın da yeni basımlan yapı-
lıyor... Bu ölümu bir terör oia-
yı ofmanın ötesine taşımak is-
riyorsak. Onat Kutlar'ın eski
yeni bütün kitaplannıalıptek-
rar tekrar okumahyiz. O bom-
bayı oraya koyanlan düşünü-
yorum. Belki onJar da merak
edip okumuşiardır, ya da oku-
yacaklardır ölümüne neden ol-
duklan insanın yazüarau.' Da-
ha böyle çok Onat'lar ölecek'
kabbgını gene sürdürürier mi
dersiniz, yoksa iyi bir insanın
ölümüne neden duyduklan
için üzüntü duyarlar mı?"
1AZIODASI
SELİM iLERt
Osmanlı Çileğine Ne Oldıı?
O zaman Boğaziçi'ne, Arnavutköyü'ne gittiğimizde ger-
çekten tenha bir köyle karşılaştığımızı çok iyi hatırlıyorum.
Zaten Arnavutköyü'nün en eski adı Melekler Koyü anlamı-
na geliyormuş.
Babam bunu söyleyince, ben de o uçsuz bucaksız ses-
sizliği, meleklerin ürkmemesi için insanlann özel çabasına
verirdım. iç ıçe geçen dar sokakiardan bırinde, köşebaşın-
da, meleklerin karşımıza çıkacağını uzun süre bekledim.
Böylece, adını hep duyduğum, ama bir türlü göremediğim
meleklerle karşılaşmış olacaktım. Yazık ki bu karşılaşma hiç
olmadı.
Arnavutköyü'ne, annemin amcası "FentAmcalar"a, "Be-
dia Yengeler"e giderdik. Bu gezintimiz, bu konukluğumuz
ya cumartesi gününe ya da pazar öğledensonraya rastlar-
dı. Cihangir'den Taksim'e çıkıp oradan Arnavutköyü dolmu-
şuna binerdik.
Bedia Yengeler'in arka sokakiardan birindeki iki buçuk
katlı, küçük, kutu evleri bana dünyanın en güzel yeri gibi ge-
liyordu. Başka evlerin silme sarmaşıklı duvarlanyla çerçe-
velenmiş, o kadar ufak arka bahçede, çiçeklere, bitkilere fut-
kun Ferft Amca bir tansık yaratmıştı. Üst üste sakstlardan,
daracıktarhlardan yapraklar, çiçekîer, asmalardökülüşüyor,
bahçe birdenbire gizemli bir ormana dönüşüyordu.
Sonra çıçeklerın adı ne kadar şiirliydi! Pembe taşlı salkım
küpelere benzeyen küpeçıçeği vardı. Hanımlann pek şık kı-
yafetlerine uygun, renk renk çantaçıçeği vardı. Yaz gecele-
ri megerse kahırlanndan açılıp saçılan akşamsefalan vardı.
Çıçeklenn külrengine bürumuş olanlan vapurdumanıydı.
Bir saatın ıç gömleğinı çağnştırar lar çarkıfelek çıçekleriydi.
Latincesi 'portulaca'y\a birlikte anılan, yapraklan çağlaye-
şıli, ipekçiçeğiydi.
Konuşacakmışçasına dudaklannı büzüp açıp kapayanla-
ra bazan arslanağzı deniyordu, bazan da anasına-babası-
na-pay-veren. Anaşına-babasına-pay-verenler adeta eğiti-
ci çiçeklerdi; çünkü adlannın her anılışında, büyüklerimize
nasıl davranmamız gerektığı konusunda da bir iki söz söy-
lenmiş gibi oluyordu.
Çiçek açması beklenen, fakat kuytu bahçede bir türlü çi-
çek açmayan, eğer açmışsa bayram sevinçlerine de yol
açan tombalak, kuçümen kaktüsleri Ferit Amca abonesi ol-
duğu özel bitkı dergilerindeki reklamlardan saptar; babam,
kısa süren Almanya yolculuklanndan dönuşte, ekintilerini
gefırırdi. Hepsı de yeşil zarflı kâğrt torbacıklarda duran bu
tohumlar, ekintiler, çekirdekler bir zaman sonra yavru kak-
tüsler olup çıkardı.
Ama Amavutköyu ziyaretlerımizin on buyük özelliği Os-
manlı çileğiydi. Bırtabak Osmanlı çılegi...
Istanbul'un her çarşısında, her manavında mayısla birlik-
te Arnavutköyü çıleğı boy gösterirdi. Başka semtlenn bah-
çelerinde yetişenler bile ille Arnavutköyü çileğiydi. Etiketin
üstünde mor kalemle yazardı.
Arnavutköyü'nde oturanlarsa köylerinın çileğıni hemen
ayırt ederler, dahası, köyün bahçelennde yetiştinlen çilek-
leri iki ayn famılyanın urünü olarak tanıtırlardı. Daha bere-
ketli olanı Frenk çileğiydi. Daha az ürün vereniyse Osmanlı
çileği. ilkının alacası kırmızıya çalar koyu pembe, ikincisinin-
ki neredeyse beyaza yakın uçuk pembe. Üstelik, Osmanlı
çıleğinin esans baygınlığında bir çilek kokusu vardı ki, pek
beğenilirdı.
Karides renkli Osmanlı çileğini, en son, on beş yıl kadar
önce Maslak yolunda gördüm. Fakat bunlarartık bayat ka-
rideslere dönmüştü. Çevre tahribi yüzünden bahçelerinin
yok olup gittiğı, Arnavutköyü'nde tek bir çilek bahçesinin
kalmadığı söylenmıştı.
llişkisini kuramadığım bir sebeple, Osmanlı çileği dendi
mi, Asaf Hâlet Çe/eö/'nin "Cuneyd" şiiri aklıma gelin "cû-
neyd nerede / cüneyd ne oldu II sana bana olan I ona da
oldu II kendı cübbesi alttnda I cüneyd yok oldu..."
Çilek emek ısteyen meyvaymış. Bıze bir tabak Osmanlı
çileğıni ıkram edet> Ferit Amca çileğin nasıl yetıştırıldığmi an-
latırdı. Toprak, sonbahar boyunca yağmura terk edıliyordu.
Kış gelınce, şubatta bahçelere çukurlar açılıyor, çilek fidanı
bir çomağa tutturularak dikiliyordu. Ondan sonra bitmez tü-
kenmez bakım vakti gelip çatıyordu: Ayrıkotlan temızlene-
cek, çukurun etrafına çapa yapılacak; kuruyan fidanlar sö-
külüp atılacaktı. Böylesi bir emeğin sonucunda fidan hepi
topu bir kilo kadar çilek verirmiş. Aynca gönül sabn ister-
miş.
Çevreyi tahrip eden kör bilınç, emeğı ve gönül sabnnı el-
bette gülünç bulacaktı. Her işkolunda emeğin ve alınterinin
yerini rulet masaşı almışken Osmanlı çileğine zaman ayır-
manın ne anlamı olabilir? Alışveriş ettiğim manavda, say-
dam plastik kutulara konmuş, ilk turfanda, kıpkırmızı, eciş
bücüş hormonlu çılekler, kutusu seksen bin liradan satılıyor.
Osmanlı çileği çamurlu çılekti. Ucube honmon çilekleri, se-
rada yetiştırildığinden, tertemiz.
Evet, şimdı, geleceği pek karanlık sosyal ortamda, çamur-
lu Osmanlı çileğınin, çocukluğumun melekler görebıîeceği-
mi sandığım günlennin hayalıyle yapayalnız yaşıyorum. Ru-
let masasına dönmuş, emeksiz birtoplumda yapayalnız ya-
şamanın nedense haysiyet olduğunu düşünüyorum.
Dizdaroğlu'ndan 'AnadohJ Kadinı' sepgisf
• Kültür Senisi- Tülın Dızdaroğlu'nun Dünya Kadınlar
Günü nedeniyle hazırladığı "Anadolu Kadını" konulu siyah-
beyaz fotoğraf sergısi, yann Fotoğrafevi'nde açılacak.
Bugünse Fotoğrafevi'nde "Anadolu Kadııu" konulu bir dia
gösterisi gerçekleştinlecek. Tülin Dızdaroğlu, Toroslar ve
Doğu Karadçruz yaylalannı dolaşarak doga fotoğraflan ile
birlikte insanlann yaşamını fotoğraflıyor. Dızdaroğlu'nun
üçüncü kışisel sergisinde Anadolu kadınınm yaşamıru
yansıtan 25 siyah-beyaz resim bulunuyor.
Afrika-Fescapo Fflm Festivali sonuçlandı
• OUAGADOUGOU (AA) - Afnka çapmda düzenlenen
Fescapo Fılm Festıvali'nde, bu yıl en iyi film ödülünü Malili
yönetmen Şeik Ömer Sissoko'nun tarihsel filmi "Guimba"
kazandı. Bir Afrika ülkesindeki diktatörlüğün yıkılışını
anlatan Sissoko'nun filmi. aynca en iyi kostüm ödülünü de
aldı. En iyi konulu film ödülünü, Burkına Faso'dan Dani
Kouyate. gelenek ve modernlik arasındaki çatışmayı konu
alan "Keıta, Ağızdan Kulağa" filmi ile aldı. "Yusuf ile Yedi
Uyurlar Efsanesi" adlı Cezayir fılmindeki oyuncu, en iyi
aktör ödülünü, "Marcides" adlı Mısır filmindeki oyuncu da
en iyi aktris ödülünü kazandı. Bu filmlerdeki oyunlanyla ödül
alan aktör ve aktrislerin adı haberde belirtilmedi. Mısır
yapımı "Ahlam Saghıra", filmi ise en iyi senaryo ödülüne
layık bulundu. Afnka diasporasında yapılan en iyi filme
verilen Paul Robeson ödülünü "Behanzin Sürgünü" fılmı ile
Martiniklı yönetmen Guy Deslauriers kazandı. En iyi kısa
fılm ödülü Burkinalı yönetmen Issa Traore'nin "Gombele"
filmine, en iyi belgesel ödülü Zaireli Mambu Zinga
Kvvami'nin "Tango ya da Wendo" filmine verildi. Burkina
Faso'da düzenlenen festivalin bu yılki genel teması, Lumiere
kardeşlerin Paris'te ilk film gösterimi yapmasının 100. yılı
nedeniyle "Sinema ve Tarih" olarak belirlenmişti.