24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7MART1995SALI 12 KULTUR Farsa dönüşen Shakespeare güldürasü AYŞEGULYUKSEL Işıl Kasapoğlu, tiyatromuzun üstüne atılmış görünen ölü toprağını sılkele- mek için çabalayan birkaç yönetmenı- mizden bıri. Bilıneni yinelemenin ne- den olduğu "kanıksannuşuk" tehlike- sini aşma yolunda, her çalışmasında "yepyeni" bir yaklaşım uygulayarak "tepki almayı" başanyor. Özellikle son iki yıldır Anadolu'daki "genç" Devlet Tiyatrolan'yla yaptığı çalışmalar "olumlu" olduğu gibi "olumsuz" tep- kiler de çekerek tiyatro bağlamında bir "tarnşma" düzlemi oluşmasını sağlı- yor. lçınde bulundugumuz bozbulanık kültür ortamında tiyatronun "taröşıl- maya değer" olaylarla gündeme gel- mesinın paha bıçilmez değeri var. Ka- sapoglu bu değeri sûrekli olarak üreti- yor. Geçen yıl Trabzon Devlet Tiyatro- su'nda yaptığı "Venedik Taeiri", Dı- yarbakır Devlet Tiyatrosu'nda Orhan Asena'nın "Korku"oyununu sahnele- yen Kasapoğlu'nun, aynı toplulukla oluşturduğu "Onikinci Gece" benzeri- ni daha önce izlemediğimiz bir tiyatro şölenine dönüşmüş. Kasapoğiu, Zeynep AvcTnm Türkçe kulianımı açısından büyük keyif veren çeviri'uyarlama mernine dayandırdığı "Onikinci Gece"yapımını gezginci bir kumpanyanın ürünü olarak sunuyor. Dolayısıyla. Shakespeare'in "roman- tikkomedrierinin en ünlülerinden sa- yılan bu yapıt ilkel bir kumpanya ara- basının taşıyabileceğı dekor'giysi mal- zemesi ve tekrıık olanaklarla, "benzet- meci" değil, "göstermeci" bir bıçemle sunulmaktadır. Tiyatro mekânı bir so- kak ya da çadırdır. Oyunculann hepsı soytan kılığmdadır. amaçlan ise seyir- ciyi hiç durmaksızın güldürüp daha çok parsa toplamaktir. Şaka. muziplik, ta- kılma, şarkı, dans, cambazlık üstüne kurulmuş, vurdulu/kırdıh, düştülü/kalk- tılı, dünyaya "fers"ın gözlükleriyle ba- kan, tiyatroyu "şenlik" anlayışı içınde algılayan sıcacık ama "aykın" bir yo- rum... "Onikinci Gece"nin Devlet Tiyatro- su tarihinde önemlı biryeri vardır. Ku- ruluş aşamasında (1948) sunulan ya- bancı yönetmenlı bir yapımda Cüneyt Gökçer ilk kez "jön"ü değil de Kahya Malvolio'yu canlandırarak büyük ba- san kazanmış, yeni mezun VıMız Ken- ter ise "romantik" Olivia rolüyle ılk kez sahneye cıkmış ve kısa sürede "yıl- dız"laşmıştı. Devlet Tiyatrosu'nun yükseliş döneminde (1960'larda) bir kez daha sahnelenen yapttta gülünç Malvolio'yu unutulmaz yorumuyla Cüneyt Gökçer bir kez daha canlandır- mış, "romantik" OHvia'yı bu kez genç, güzel ve yetenekli Ayten Gökçer'in yo- rumladığı yapım yurtdışında da sergi- lenerek yabancı basında uzun uzadıya övülmüştü. Aradan otıız yıl geçti. Tür- kiye'de ve yurtdışında ızledığımiz ya- bancı topluluklann "Onikinci Gece"yı yeni plastik boyutlann oluşturulmasıy- la klasik biçemden farklı biçimlerde yorumladığmı gözlemledik. Tıpkı Ka- sapoğlu'nun yapmış olduğu gibı... Sha- Diyarbakır Dev let Tiyatrosu'nun 1994-95 döneminde Işıl Kasapoğlu'nun yorumuyla sunduğu "Onikinci Gece". DevletTiyatrosu'nda 1964-65 sezonunda CüneytGökçer'in sahnelediği 'Onildnci Gece'de (soldan sağa) Bozkurt Ku- ruç, Muazzez Kurdoğju, Ayten Gökçer ve Cüneyt Gökçer. kespeare'in yapm eskimiş mıydi? Büyük ozanın. pek çok yapıtında ol- duğu gibi bu oyunda da "ana" olaylar dizisinı geçmışın uzak, gızemlı ülkele- rindegeçirdiğini biliyoruz. Gemi kaza- lan, bırbırinden ayn düşen kardeşler. "kimlik gizkme" sonucunda yapılan yanlışlıkJar yoluyla oluşan dolantının rrntthı rastlantılann yardımıyla çözü- lüp mutlu sona varması klasik komed- yadan alınma öğelerin nasıl çağının hoşlandığı "romantik aşk" öğesıyle bulaştuğunu; dahası, "kadınoinuTso- rununu "insancı" yaklaşımıyla nasıl ır- delediğıni; bunun da ötesinde "kome- di"nın sahte "mutiu son"lannı gerçe- ğe aykın bulup, komedilerine nasıl tra- jık boyutlar kattığım; komedilerinin so- nuna yerleştirdığı buruk tadı da... Kı- sacası. Kasapoğlu'nun üstünde yoğun- laşmadığı "ana" olay dizısi günümüz- de de yönetmenlere çeşitli taze yorum olanaklan sağlayan zengın öğeler ba- nndınyor. Ancak, Shakespeare'in "Onikinci Gece"sinin bir özelliği, "ana" olaylar dızisinin daha çok "çerçeve" işlevi ta- şıması ve başkişılerini yobaz kahya Malvolio ile soytan Feste'nin oluştur- duğu "yan" olaylar dizisı üstünde yo- ğunlaşıîmasıdır. Shakespeare, yaşadığı dönemdeki tngiliz ortamının -servet avcısı meteliksiz soylulann, yeğenlen- ni çıkar ilişkilerinde araç olarak kulla- nan amcalann, kendini bilmez açgöz- lü püritenlerin- çirkinliklerine ışık tut- tuğu "yan" olay dizisinde, îngiliz orta- çağ ahlâk oyunJanna özgü bir fars an- layışı içinde "insan"a ve "toplum"a ilişkin bir ders vermektedir. Avcı/Ka- sapoglu çalışmasında işte bu "fars" an- layışından yola çıkılmış aynı anlayış "ana" olaylar dizisini de çerçevelemiş- tır. (Romantık âşık ile budala âşık, "yüzyüze" ilan-ı aşk ile "elçi yoluyla" ılan-ı aşk arasındaki kıl payı farkı gör- mezden gelivenrsek pek de ıhanet et- miş olmayız Shakespeare'ın metnine ve romantik duyarlığımızdan sıynlıp kendimizi kolayca "fars" ortamında buiabiliriz.) Kasapoğlu'nun yorumunu, yapımı dayandırdığı "gezginci kumpanya" ol- gusu da pekiştınyor. Shakespeare'in oyunlannın yüzyılımızın başında gez- gin topluluklarca sahnelenmiş olduğu topraklar üstünde yaşıyoruz. Tiyatro- muzun bugününde Othello Kâmil'in de tuzu var. Onun ve onun gibilerin ti- yatro geleneğimize kattığı çeşni deger- lendirilemez mı modern sahnede? Eğer Kasapoğiu gibi yürekliyseniz ve bit- mez tükenmez enerjısini ve tiyatro coş- kusunu yönetmene özveriyle sunan genç ve egitimli bir sanatçı ekibiniz varsa, ortaya kusursuza yakın bir gös- teri çıkabilir ve tüm aykınlıklanna kar- şın bir Shakespeare şöleni oluşabilir. Ancak. "kusursuza yakın"olmakla "kusursuz" olmak arasındaki fark azımsanamaz. Oyunu baştan sona sa- ran ve göstermeci biçeme yatkın bir "yadırgatma"oluşturan her türden ün- lü müzik parçasının tüm söyleyenlerce "detone" olmadan söylenmesi, kimi hoş buluşlann ve esprilerin savurgan- lık düzeyinde kullanılmaması, yazık ki pek çok yapımda görüldüğü gibi ikin- cı bölümde temponun düşmemesi, abartının dozunda bırakılması gerekır. Erdal Beşikçioğlu. Şuayip Ünsal, O. Sanlı Baykent, Burak Sayar, Levent Şenbay, Ercan Eker, Murat Çidamlı. R. Ece Okay SerdengeçtiTülay Günal Çi- menser, Ehan Kahramanoğlu, Zeynep Yasa ve Sükun Güner'den oluşan ba- şanlı sanatçı kadrosunun bu sorunlan kolayca çözebileceğıni ve mutlaka çöz- mesi gerektiğini düşünüyorum. AvcıiCasapoğlu'nun "Onikinci Ge- ce" yorumunu kısa bir süre Ankara'da izleyebıldik. Hakan Dündar'ın çok renkli/çok te- atral sahne/gıysı tasanmı ve SeJim Yıl- dız' ın yetkin ışık tasanmıyla görsel vu- ruculuğun iyice pekiştirildıgi bu yapı- mın tam anlamıyla bir "şenük" oyunu olduğunu söylemeliyim. Oyunun önü- muzdeki şenJiklerde yer alması dileğiy- le... 'Cats' müzikalinin koreografı Lynne, bugünlerde 'The Brontes' balesinin koreografisiyle uğraşıyor Bronte ailesiııiıı yaşanu balede Kültür Servisi - Ingılız bestecı Andrev> Llo>d Webber'ın ünlü mûzıkalı "Cats"in (Kediler) ko- reografisinı yapan Gillian Lynne, aslında hıçbır zaman koreograf olmayi düşünmedığını söylüyor. Gıllıan Lynne'ın mavı gözlen bir anda büyüyor. "Para? Yaşa- mımho\Tjnca.hicbirşe>iparaivin yapmadım." Durum böyle bıle ol- sa, Lynne'ın koreograf olarak bü- yük basarı kazandığı "Cats" ve "The Phantom of the Ope- ra"(Operadaki HavaJet). rekor kırmak üzere. Göstenlenn gişele- ri zorlamaya devam ettığı dığer kertler dışında, yalnızca Broad- wa> ve West End'de, bu iki müzi- kal Lynne'e şımdıden 42 yıla de- ğer bir para kazandırdı. Danslara koreografı yaptığı ıçın böylesine bü)ük bir kârla ödüllendinlen ve hâiâ yaşayan tek ısım. "VVest Si- de Stoo•" (Bata Yakasının Hikâye- si^-Gipsj" (Çingene) ve "Fidd- leron the RooF (Damdaki Ke- nuncı) filmlerinın koreografısini ger;ekleştıren Amerikalı Jerome Robbins'tı. •Ben 'Cats' müakalinden çok önce, uzun süreden beıi bu işin içi»de>im" dıyor Lynne. "İnanın rjiaıa. çok düşük bir maaş karşılı- ğı çüışmamn ne demek olduğunu çol iyi bilivorum. Hiçbir zaman, birdükkâna girip Tamam. bunu alı;orum. teşekkürler' deyip, bu- nuı bana kaça padadığuıa aldır- mamayı beceremedim. Şimdi baıkadaki hesabım değişmiş ola- bilr. ama ben değişmedim. Hâlâ biiün günümii prova odasında geçrivonım." Lvnne. şu anda, ılk kez, gerçek anlımda bir balenın. Leeds'dekı Notbern Ballet Theatre'da sah- netnecek olan "The Brontes"'in koiîografısiyle uğraşıyor Bırkaç yıl 5nce. Northern Ballet Theat- re'n sanat yönetmenı Christop- berGabte. ondan bir bale istedi- ğirde, Lynne, "Wuthering He- lghs"m (Lğultulu Tepeler) top- lulık ıçın mükemmel bir seçım olaağını düşünmüş. Gable da tekıfı kabul edince çalışmalara basamışlar; ama bir süre sonra rorıan değil, yazan ılgılennı çek- mee başlamış; Emih ve onun tu- ha: kural tanımaz, kendıne özgü ailsı. Lynne ve Gable, en sonun- da Patrick Bronte'nın öyküsün- de^rarkılmış: Kaderlennde şan veflhret yazılı altı tane genç ve zel çcKukla kalakalmış dul bir papaz. Emıly, "Wuthenng He- ights". Charlotte da Jane Eyre'le üne kavuşurken tek erkek çocuk olan Branvvell bir af>on bağımlı- sı olarak v ıkıma uğramış: babala- n Patnck de butün çocuklannın ölümünü görmüştü. "Ama 'Wuthering Heights'.ba- lede yer ahyor" dıyor Lynne, "Catfay ve HeathdifTe, hâlâorada- lar." Önlann tutku dolu *pas de deux' adımlan, Lynne'ın yapıtı sahneye koyarken ne kadar zeki- ce davrandığının bir kanıtı. Lynne. âşıklann Emıly'nın düş- gücünden degil, bedeninden çık- tıklannı gösteriyor. Bunun Lynne'ın geçmışıyle bir ılgisi var mı? "Bir balerin olmak isterdim hep. (Yenıyetmelık çağ- lannda, Sadler's Wells'de başrol- lerde dans erti) Sonra müzikal ko- medüerde oynavan bir yıldız ol- mak istedim, ama bu da gerçek- leşmedj.(O>sa Cole Porter'ın "Can-Can"ında önemlı bir rol oynamıştı.)Amayaşamunboyun- ca asla koreograf olmayı düşün- memiştim." Yalnızca koreograf olmak yet- miyor Lynne'e. Bir yapıtın sahne- lenişınin bütün aşamalarında gö- rev almak ıstıyor. Koreografisını yaptığı son yapıtı. besteci Burt Bacharachla bırlıkte yönetıyor. "Andren dışında. başka biriyle çalışmak harika" dı>or. "Andrew harika tabii, ama Burt de övie. Eğer herhangi bir >azar, ait oidu- ğu kuşağı özetliyorsa, bu Burt'tur." Lynne ve Bacharach. birinci perdeyı bıtırdıler. "The Brontes" sahnelenır sahnelenmez. Lynne ıkincı yanyı bırirmek içın Burt Bacharach'la çalışmalara devam edecek. Gillian Lynne, büyük bir müzi- kal film çekmeyi çok ıstedığini belirtıyor. "Yend"filmmde. Bar- bara Srreisand'ın. "Man of La Mancha" filmınde de Peter O'Toole ve Sophia Loren' in dans- lannın koreografisıni yapmış ol- masına karşın. Lynne. birkaç mıl- yon dolarlık bir proje ıçin Holl>- wood'un kendısıne tam yetkı ver- meyeceğını düşünüyor. "Bunun nedenkrinden biri. benim bir ka- dın olmam" dıyor altmış yaşla- rındaki koreograf ve eklıyor: "Hayır. Yalnızca kadın oJmam de- ğil, 'yaşlı' bir kadın olmam. HollyHood'dakiler. girgide daha da çok gençkşen genç insanlar." Adam Sanat'ta buay KüMürServisi-Aylık edebı- yat dergisi Adam Sanat bu ay, "Adam 1995 Şür YılhğT ile birlikte çıktı Mehmet H. Do- ğan'ın Türk şiirinde geçen yı- lı değerlendirdiğı yıllıkta; Türk şiırinin bir yılı örnekler- le sergilenırken, dergılerde ya- yımlanan şiır, soruşturma ve söyleşilerin dökümü yapılıyor, 1994'te verilen şür ödüllen, ölümler. olaylar ve 1994'te ya- yımlanan şiır kitaplannın lis- tesi veriliyor Memet Fuat'ın "Yolun Neresüıdeyiz?", Fethi Nacinin "Eleştiri Günlüğü", Semih Gümüşün "İyi Bir Ya- zar, Sağlam Bir Ev'den Yeğ- dir", Timur Sdçuk'un "Çim- dik Çimdik Makarna...", Or- han Bariasın "Sinemamız", ZekiCoşkunun "penemenin Yhirdiği Değer", Csrün Al- saç'ın mımar Doğan Tekeli ve SamiSisayı tanıttığı "BirDö- nem İki Mİmar", Mehmet Ya- şm'ın "Pöeturka FV Gayri (Misak-ı) Mflü Şürimiz", Şah- iaPaker'ın "Aşkn Vatan Üze- rine: Nasıl Bir Çeviriyle Karşı Karşıya>Tz?", Roni Marguli- es'in "Ud Şiirin Düşündür- dükfcri" ve Prof. Dr. Oguz Onaran'ın "SatyajitRay''baş- lıklı yazılan yer alıyor. Memet Fuat, "Yolun Nere- sindeyiz?" başlıklı yazısına bu ay, "Onat Kutiar bir türlü çık- mıvTir aküntdan-." sözleriyle başlıyor ve yazısını şöyle sür- dürüyor: "Şu günlerde Cum- huriyet'teki yaalanndan olu- şan iki yeni kitabı yayımlan- nıak üzere, tükenen esİJ yapıt- lannın da yeni basımlan yapı- lıyor... Bu ölümu bir terör oia- yı ofmanın ötesine taşımak is- riyorsak. Onat Kutlar'ın eski yeni bütün kitaplannıalıptek- rar tekrar okumahyiz. O bom- bayı oraya koyanlan düşünü- yorum. Belki onJar da merak edip okumuşiardır, ya da oku- yacaklardır ölümüne neden ol- duklan insanın yazüarau.' Da- ha böyle çok Onat'lar ölecek' kabbgını gene sürdürürier mi dersiniz, yoksa iyi bir insanın ölümüne neden duyduklan için üzüntü duyarlar mı?" 1AZIODASI SELİM iLERt Osmanlı Çileğine Ne Oldıı? O zaman Boğaziçi'ne, Arnavutköyü'ne gittiğimizde ger- çekten tenha bir köyle karşılaştığımızı çok iyi hatırlıyorum. Zaten Arnavutköyü'nün en eski adı Melekler Koyü anlamı- na geliyormuş. Babam bunu söyleyince, ben de o uçsuz bucaksız ses- sizliği, meleklerin ürkmemesi için insanlann özel çabasına verirdım. iç ıçe geçen dar sokakiardan bırinde, köşebaşın- da, meleklerin karşımıza çıkacağını uzun süre bekledim. Böylece, adını hep duyduğum, ama bir türlü göremediğim meleklerle karşılaşmış olacaktım. Yazık ki bu karşılaşma hiç olmadı. Arnavutköyü'ne, annemin amcası "FentAmcalar"a, "Be- dia Yengeler"e giderdik. Bu gezintimiz, bu konukluğumuz ya cumartesi gününe ya da pazar öğledensonraya rastlar- dı. Cihangir'den Taksim'e çıkıp oradan Arnavutköyü dolmu- şuna binerdik. Bedia Yengeler'in arka sokakiardan birindeki iki buçuk katlı, küçük, kutu evleri bana dünyanın en güzel yeri gibi ge- liyordu. Başka evlerin silme sarmaşıklı duvarlanyla çerçe- velenmiş, o kadar ufak arka bahçede, çiçeklere, bitkilere fut- kun Ferft Amca bir tansık yaratmıştı. Üst üste sakstlardan, daracıktarhlardan yapraklar, çiçekîer, asmalardökülüşüyor, bahçe birdenbire gizemli bir ormana dönüşüyordu. Sonra çıçeklerın adı ne kadar şiirliydi! Pembe taşlı salkım küpelere benzeyen küpeçıçeği vardı. Hanımlann pek şık kı- yafetlerine uygun, renk renk çantaçıçeği vardı. Yaz gecele- ri megerse kahırlanndan açılıp saçılan akşamsefalan vardı. Çıçeklenn külrengine bürumuş olanlan vapurdumanıydı. Bir saatın ıç gömleğinı çağnştırar lar çarkıfelek çıçekleriydi. Latincesi 'portulaca'y\a birlikte anılan, yapraklan çağlaye- şıli, ipekçiçeğiydi. Konuşacakmışçasına dudaklannı büzüp açıp kapayanla- ra bazan arslanağzı deniyordu, bazan da anasına-babası- na-pay-veren. Anaşına-babasına-pay-verenler adeta eğiti- ci çiçeklerdi; çünkü adlannın her anılışında, büyüklerimize nasıl davranmamız gerektığı konusunda da bir iki söz söy- lenmiş gibi oluyordu. Çiçek açması beklenen, fakat kuytu bahçede bir türlü çi- çek açmayan, eğer açmışsa bayram sevinçlerine de yol açan tombalak, kuçümen kaktüsleri Ferit Amca abonesi ol- duğu özel bitkı dergilerindeki reklamlardan saptar; babam, kısa süren Almanya yolculuklanndan dönuşte, ekintilerini gefırırdi. Hepsı de yeşil zarflı kâğrt torbacıklarda duran bu tohumlar, ekintiler, çekirdekler bir zaman sonra yavru kak- tüsler olup çıkardı. Ama Amavutköyu ziyaretlerımizin on buyük özelliği Os- manlı çileğiydi. Bırtabak Osmanlı çılegi... Istanbul'un her çarşısında, her manavında mayısla birlik- te Arnavutköyü çıleğı boy gösterirdi. Başka semtlenn bah- çelerinde yetişenler bile ille Arnavutköyü çileğiydi. Etiketin üstünde mor kalemle yazardı. Arnavutköyü'nde oturanlarsa köylerinın çileğıni hemen ayırt ederler, dahası, köyün bahçelennde yetiştinlen çilek- leri iki ayn famılyanın urünü olarak tanıtırlardı. Daha bere- ketli olanı Frenk çileğiydi. Daha az ürün vereniyse Osmanlı çileği. ilkının alacası kırmızıya çalar koyu pembe, ikincisinin- ki neredeyse beyaza yakın uçuk pembe. Üstelik, Osmanlı çıleğinin esans baygınlığında bir çilek kokusu vardı ki, pek beğenilirdı. Karides renkli Osmanlı çileğini, en son, on beş yıl kadar önce Maslak yolunda gördüm. Fakat bunlarartık bayat ka- rideslere dönmüştü. Çevre tahribi yüzünden bahçelerinin yok olup gittiğı, Arnavutköyü'nde tek bir çilek bahçesinin kalmadığı söylenmıştı. llişkisini kuramadığım bir sebeple, Osmanlı çileği dendi mi, Asaf Hâlet Çe/eö/'nin "Cuneyd" şiiri aklıma gelin "cû- neyd nerede / cüneyd ne oldu II sana bana olan I ona da oldu II kendı cübbesi alttnda I cüneyd yok oldu..." Çilek emek ısteyen meyvaymış. Bıze bir tabak Osmanlı çileğıni ıkram edet> Ferit Amca çileğin nasıl yetıştırıldığmi an- latırdı. Toprak, sonbahar boyunca yağmura terk edıliyordu. Kış gelınce, şubatta bahçelere çukurlar açılıyor, çilek fidanı bir çomağa tutturularak dikiliyordu. Ondan sonra bitmez tü- kenmez bakım vakti gelip çatıyordu: Ayrıkotlan temızlene- cek, çukurun etrafına çapa yapılacak; kuruyan fidanlar sö- külüp atılacaktı. Böylesi bir emeğin sonucunda fidan hepi topu bir kilo kadar çilek verirmiş. Aynca gönül sabn ister- miş. Çevreyi tahrip eden kör bilınç, emeğı ve gönül sabnnı el- bette gülünç bulacaktı. Her işkolunda emeğin ve alınterinin yerini rulet masaşı almışken Osmanlı çileğine zaman ayır- manın ne anlamı olabilir? Alışveriş ettiğim manavda, say- dam plastik kutulara konmuş, ilk turfanda, kıpkırmızı, eciş bücüş hormonlu çılekler, kutusu seksen bin liradan satılıyor. Osmanlı çileği çamurlu çılekti. Ucube honmon çilekleri, se- rada yetiştırildığinden, tertemiz. Evet, şimdı, geleceği pek karanlık sosyal ortamda, çamur- lu Osmanlı çileğınin, çocukluğumun melekler görebıîeceği- mi sandığım günlennin hayalıyle yapayalnız yaşıyorum. Ru- let masasına dönmuş, emeksiz birtoplumda yapayalnız ya- şamanın nedense haysiyet olduğunu düşünüyorum. Dizdaroğlu'ndan 'AnadohJ Kadinı' sepgisf • Kültür Senisi- Tülın Dızdaroğlu'nun Dünya Kadınlar Günü nedeniyle hazırladığı "Anadolu Kadını" konulu siyah- beyaz fotoğraf sergısi, yann Fotoğrafevi'nde açılacak. Bugünse Fotoğrafevi'nde "Anadolu Kadııu" konulu bir dia gösterisi gerçekleştinlecek. Tülin Dızdaroğlu, Toroslar ve Doğu Karadçruz yaylalannı dolaşarak doga fotoğraflan ile birlikte insanlann yaşamını fotoğraflıyor. Dızdaroğlu'nun üçüncü kışisel sergisinde Anadolu kadınınm yaşamıru yansıtan 25 siyah-beyaz resim bulunuyor. Afrika-Fescapo Fflm Festivali sonuçlandı • OUAGADOUGOU (AA) - Afnka çapmda düzenlenen Fescapo Fılm Festıvali'nde, bu yıl en iyi film ödülünü Malili yönetmen Şeik Ömer Sissoko'nun tarihsel filmi "Guimba" kazandı. Bir Afrika ülkesindeki diktatörlüğün yıkılışını anlatan Sissoko'nun filmi. aynca en iyi kostüm ödülünü de aldı. En iyi konulu film ödülünü, Burkına Faso'dan Dani Kouyate. gelenek ve modernlik arasındaki çatışmayı konu alan "Keıta, Ağızdan Kulağa" filmi ile aldı. "Yusuf ile Yedi Uyurlar Efsanesi" adlı Cezayir fılmindeki oyuncu, en iyi aktör ödülünü, "Marcides" adlı Mısır filmindeki oyuncu da en iyi aktris ödülünü kazandı. Bu filmlerdeki oyunlanyla ödül alan aktör ve aktrislerin adı haberde belirtilmedi. Mısır yapımı "Ahlam Saghıra", filmi ise en iyi senaryo ödülüne layık bulundu. Afnka diasporasında yapılan en iyi filme verilen Paul Robeson ödülünü "Behanzin Sürgünü" fılmı ile Martiniklı yönetmen Guy Deslauriers kazandı. En iyi kısa fılm ödülü Burkinalı yönetmen Issa Traore'nin "Gombele" filmine, en iyi belgesel ödülü Zaireli Mambu Zinga Kvvami'nin "Tango ya da Wendo" filmine verildi. Burkina Faso'da düzenlenen festivalin bu yılki genel teması, Lumiere kardeşlerin Paris'te ilk film gösterimi yapmasının 100. yılı nedeniyle "Sinema ve Tarih" olarak belirlenmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle