Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 1995 SALI
10 DİZİYAZI
Harcı kanlı Taşköprü...Vardar'ın kıyisında bir kahveye otur-
dum. Karşımda Taşköprü. Kentin en
çok sevdiğim yapısi. Kaleden, cami-
lerden, onanldıktan sonra yeni işlevler
kazandınlan han ve hamamlardan da-
ha güzel, çok daha anlamlı. tki yakayı
birleştiren bir simge çünkü; özlemin,
aynlığin ilacı. Nice savaşlardan, yıkım-
lardan sonra ayakta hâlâ, ırmağın orta-
sına doğru büyüyüp genişleyen kemer-
lcriyle II. Murat devrinden bu yana
içinden su akan tüm Balkan kentlerinin
merkezi sanki. Nedense dünyanm bu
yöresindeki köprülerin tümü, Drina
üzerindeki köprûyle özdeşleşiyorhaya-
limde. IvoAndriç, 'Drina Köprüsü'nde
tarihsel biranıtın, insanlann vegiderek
tüm bir coğrafyanın kaderindeki vaz-
geçilmez yerini ne güzel anlatır. Köp-
rü, geçen zamana, değişen uygarlıkla-
ra karşın, altından akan sulann hızına
inat. öylece durmaktadır yerinde. Onu
yaptıran Sokollu Mehmet Paşa'ysa,
Drina kıyılannda geçen çocukluğunu
yıllar sonra anımsayıp kendi çektikle-
rini Bosna halkı çekmesin diye düşün-
düğünden, nice emek, ter, gözyaşı pa-
hasına iki yakayı birleştiren köprünün
yapılması için buyruk vermiştir. Ver-
miştir, ama herkes taraftar değildir ır-
mağın aşılmasına. Ve ister istemez ya-
pının harcına kan kanşacaktır, birde ef-
saneye bakılırsa, memedeki ikizlerle
annelerinın taptaze gövdeleri.
Manula'mn sonuçsuz
çabası
Buna benzer bir efsaneyi burada Taş-
köprü için de duydum. Manula adlı bir
mimar Vardar üzerine bir köprü yap-
mak için herkesi seferber eder. O vak-
te kadar ırmak, ancak salla geçrlebil-
mektedir çünkü. Kışın. sular çoğalıp
ırmağın yatağı genişlediğinden, bir ya-
kadan ötekine geçmek güçleşmekte.
boğulanlann sayısı çoğalmaktadır. Ne
var ki ülkenin dört bir yanından gelen
ustalarla amelelerin tüm çabalanna, ge-
ceyi gündüze katarak çalışan Manu-
la'nın tüm planlanna karşın bir türlü bi-
tifilemez köprü. Gündüz örülen taşlar,
gece yıkılmakta, bunun nedenini de hiç
kimse anlayamamaktadır.
Sonunda Manuia bir büyücü kadına
başvurur. Kadın, köprünün harcına kan
kanşmadan, bir anayla memedeki yav-
rusunu duvarla bırlikte örmeden köp-
rünün tutmayacağını söyler. Mimann
tüm aramalanna karşın, çevrede böyle
bir kurban bulunamaz.
Bunun üzerine, çaresiz kalan mimar.
kendi kansıyla çocuğunu kurban etme-
ye karar verir. Çırağına. gidip kansıru
getirmesini buyurur. Kötü bir şeyler
olacağını sezen kadın, "Git söyle usta-
na. bebeğifni kundaklayıp hemen gelt-
yonım" der. Ve bebeğini kundakladık-
tan sonra bir ninnidir rufturur:
14
Uyu benim güzel yavnım uyu / Uyu
da tezelden büyü! / Baban olacak mi-
mar / Beni Vardar'a sürdü / Ben oraya
giderim / Beyaz etekiiğimle / Eğer beni
se\ecekse / Beyaz etekiiğimle / Ben ora-
ya giderim /Siyah etekiiğimle / Eğer be-
ni ökiürecekse / siyah etekiiğimle / Uyu
benim güzel yavnım uyu / Uyu da tezel-
den büvü!"
Sevmeye değil. öldürmeye
Bebek uyuyup da gün ağannca Var-
dar'ın yolunu tutar. Orada, kocası mi-
mar Manula'yla şu konuşma geçer ara-
lannda:
- Gel dedin, işte geldim hadi sev beni!
Ben sevmeye değil öldürmeye çağır-
dım seni. Ve karısını elinden tutup
köprünün içine kapatır, üzerine de bir
duvar örer. Ne var ki yine de tutmaz
köprü. Gece olunca taşlann tümü yıkı-
lır. Mimar. kundaktaki çocuğunun da
getirilmesıni buyurur bu kez. Ve daha
süt emen çocuğu annesinin yanına ka-
patır, çevrelerine taştan bir duvar örer.
Ancak böylece yapılabilir köprü. Ve o
gün bugündür üzerinden geçenler, lo-
husa bir kadınla memedeki çocuğunun
hıçkınklannı duyarlar.
Köprülerin her zaman önemli bir ye-
ri oldu yaşamımda. Yalnızca yaşamım-
da değil, yazdıklanmda da. Ama har-
cında kan olan bu köprü başka. Bu köp-
rü atalanmın Üsküp'e geiip yerleştik-
leri fetih döneminden kalma. Vardar'ın
ikı yakasını birleştirmiyor yalnızca. be-
ni çok eski bir geçmişe. tarihin derin-
liklerinde yitip giden köklerime de gö-
türüyor.
Oysa köksüzün biriyim gerçekte,
yiilardır bir kentten ötekine, bir iiman-
• Manuia adlı bir mimar Vardar üzerine bir köprü yapmak
için herkesi seferber eder. Ne var ki ülkenin dört bir
yanından gelen ustalarla amelelerin tüm çabalanna karşın
bir türlü bitirilemez köprü. Gündüz örülen taşlar,
gece yıkılmakta, bunun nedenini de hiç kimse
anlayamamaktadır.
• Sonunda Manuia bir büyücü kadına başvurur. Kadın,
köprünün harcına kan kanşmadan, bir anayla memedeki
yavrusunu duvarla birlikte örmeden köprünün
tutmayacağını söyler. Tüm aramalara karşın, çevrede böyle
bir kurban bulunamayınca, çaresiz kalan mimar, kendi
kansıyla çocuğunu kurban etmeye karar verir.
Taşköprü iki yakayı birleştiren bir simge; öziemin, aynlığın ilacı. Nice savaşlardan, yıkırnlardan sonra ayakta hâlâ, ırmağın ortasına
doğru büyüyüp genişleyen kemerleriyte II. Murat devrinden bu yana içinden su akan tüm Balkan kentlerinin merkezi sanki.
dan bır başkasına savrulan bir göçebe.
Havaalanlannın. otel odalannın, hızlı
trenlerle tepkıli uçaklann sürekli ko-
nuğu. Bendeki bu köksüzlük duygusu-
na. hiçbir yere ait olmadığım sanısına,
Fransa'yla Türkiye arasında bölünmüş
kişiliğimin yanı sıra baba tarafımın Ru-
meli göçmeni oluşunun da yol açabile-
ceğinı düşünüyorum.
Ne tuhaf, burada, suyu iyice azalmış
ırmağın kıyısındaki bu kahvede kendi-
mi ülkemdeymişim gibi duyumsuyo-
rum. Ama hangi ülkemde? Fransa'da,
Paris çatılanna bakan _ _ _ _ _ » _ . ^ _ _ ^ _ _ _ ^ _ - _ _ _ ^ _ ^ _
evimde mi, Göksu Dere- . . , . , .. . . . .
si'nin Boğaza döküidü- • Koprulerın her zaman onemlı bır yerı oldu
Ü yerdeki baiıkçı kahve- yaşamımda. Ama harcında kan olan bu
köprü başka. Bu köprü atalarımın Üsküp'e
gelip yerleştikleri fetih döneminden kalma.
vardar'ın iki yakasını birleştirmiyor
yalnızca, beni çok eski bir geçmişe,
tarihin derinliklerinde yitip giden
köklerime de götürüyor.
raçası, geniş avlusu. avlusundaki dut
ve nar ağaçlanyla nice konuk ağırlamış
geniş odalan, odalanndaki giz dolu çe-
yiz sandıklanyla nenemden dinlediğim
anılarda kalacak. O ev yok artık, belki
de hiç olmadı. Gece gaz lambasının ışı-
ğında duvarlara vuran gölgelergibi be-
lirsizdi her şey. Nenemin anlattıklan
bir ailenin göç öyküsüydü, nice göç öy-
külerine beazeyen. Bu öykününse yi-
tirilen cennerin özlemini çoğaltacak bir
eve gereksinimi vardı. odalannda rahat
uyunan, kilerleri, erzak sofalan eşyay-
mı yoksa? Bu kent
köklenme, ancak
yazmalannın toz-
lu sayfalannda bulabile-
ceğim bir geçmişe olan
merakımı çoğaltıyor.
Şimdi kalkıp Taşköp-
rü'den geçsem. Türk ma-
hallesinin tozlu sokakla- ^ ^ ~ " ^ ^
rında dolaşsam günbatımına dek. Al-
çak duvarlı bahçelerin. pencerelerine
saksı dizili eski evlerin, fınnlannda hâ-
lâ kastara ekmeği pişirilen serin avlu-
lann arasında babaannemin doğduğu
iki katlı ahşap evi bulabilir miyim?
Sundurmanın altına bağlanmış ata
aldırmadan avludaki merdivenden yu-
kanya, konuk odasına çıksam büyük-
babalanmdan birini orada. bir elinde
tespih, öbür elinde mangala sürülü cez-
veyle uzak yoldan gelen konuğu ağır-
Iarken görebilır miyim? Gece yüklük-
ten çıkanlıp yere serilen yataklann sa-
kız gibi tertemiz çarşaflannda yol yor-
gunu bir konuk gibi ben de uyuyabilir
miyim? Biliyorum o ev, nenemin aile-
siyle Balkan Savaşı'nda terk edip bir
daha dönmediği o iki katlı ahşap ev,
salçalık domateslerin kurutulduğu ta-
la dolu. Doğup büyüdükleri topraklar-
dan kopan insanlar, hep geçmişe öz-
lem duyarlar, eskinin olağanüstü gün-
lenni, ülkelerindeki bolluğu anlatırlar
birbirlerine, terk ettikleri evlerini -ne-
dense hep evlerini- özlerler. Nenem de
öyleydi. sözcüğün gerçek anlamında
'bir göçmendi* diyeceğim.
Sonralan, kahramanlan Rumeli göç-
meni olan birçok öykü ve romanda da
karşılaştım bu özlemle. Bu kitaplann
iki belirleyici özelliği vardı: Özlem ve
şive. Orhan KemaJ'in 'Murtaza'sını
ölümsüz kılan, onu benzerlerinden ayı-
ran en önemli özelliği bekçiliğinden,
kendinı mahallenin namus ve güvenli-
ğiyle ilgili her şeyden sorumlu sayma-
sından çok, Yanyalı göçmen şivesiyle
konuşması değil midir? "Çünkü kola-
ğası dayım Hasan Bey de girti Balkan
Harbi'nde cepheye, saldırdı düşman
toplanna kıbç ile! CNdu şehit,döktü mü-
barek kanını kutsal vatan topraklan
için.'» Vukanda Allah, Ankara'da dev-
let hem de hükümet, burada da ben.
(_.) Derier bana Murtaza, benzemem
herhangi bekçiJere. Gördüm kurs, al-
dım amirlerimden çok sıkı terbhe, hem
de disiplin!" diye konuşur.
Füruzan'ın 'Edirne'nin Köprüleri'
adlı öyküsü de derin izler bırakmıştı
bende. Rumeli göçmenlerinin, biraz da
zorunluluktan kaynaklanan dayanışma
m^^^_^ eylemJerini, 'vatan top-
rağj'na bir türlü ayak uy-
duraraayışlannı, bir gün
yine geldikleri yerlere,
bolluk içinde mutlu ya-
şadıklan ülkelerine döne-
cekleri inancını böylesi-
ne içten, bu denli güzel
aynntılarla anlatan bir
başka öykü yoktur sanı-
nm çağdaş edebiyatımız-
da.
^~~^^^~ 'Edirne'nin Köpriile-
ri'ndeki doksanlık nene 'AdfleHab'nın
sesıni duyar gibi oluyorum. Gür, er-
keksi, ama duygulu, çok görmüş geçir-
miş bir ses. Tüm göçmenlerin sesleri
gibi de ezgili. Rumeli toprağında yaşa-
nan ışıklı, güzel günlerin anısını dile
getiriyor o güzelim şivesiyle: "Geoçli-
ğünde otsaydı çıkıp gklerdim buralar-
dan. Vaşldık çok dert Çıkmamış kim-
se gurbetteld topraklanmıza sahip. Al-
maz aklım bu erkeklerin çabası niye-
dir? AJıp başlannı düşerler gurbetlere,
viranlara. Bırakıriar ata toprakJannı.
Doksan üç savaşında gitmiş onca kan,
onca kol bacak. Mğitlcrelma ağacından
yapmışlar kendilerine baston."
Akhisar'da çocukluğum göçmen ço-
cuklannın arasında geçti. Onlarla bil-
ye oynadım, bağa bostana, çaya çayıra
onlarla gittim. Aralannda konuşurken
bilmediğim sözcükler kullanır, bugün
bile anımsadığım küfürler ederlerdi.
Kocaman kadanalan vardı babalannın;
mavi gözlü, sarışındılar. Rumeli'den
yeni göçmüş ailelerin çocuklanydı tü-
mü. Oysa biz. ağabeyimle ben, yani an-
ne babalan Türkiye doğumlular, onlar-
dan daha varlıklı, daha 'Türk' sayıyor-
duk kendimizi Her şeyleriyle alay
ederdik; giyimleri, konuşmalan, küfur-
leri, her şeyleriyle.
Nenelerimlz ve blz
Onlar tarih bilgisinden de yoksun-
dular. Yalnızca komünizmin kötülükle-
rini anlatır, eskiye dair pek bir şey bil-
mezlerdi. Oysa biz nenelerimizden ni-
ce öykü dinlemiş. Doksan üç savaşını,
Balkan savaşlannı, hürriyetin ilanında
olup bitenleri, artık ezberlemiştik.
Bu öykülerden bazılan yazdıklan-
ma yansıdı sonradan. Nenem Üsküp'ü,
büyükannem doksan üç savaşında şe-
hit olan dayısını anlatırdı. Ilk öyküle-
nmden 'Cicipapa'da oluşturmaya ça-
lıştığım şiirsel atmosferde, bu anlatı-
lanlann da payı vardır.
"Adile Hafa'nın azarian onun Türk-
çesiyle eğiendirici olurdu"diye yazıyor
Füruzan. Evet, biz çocuklar, azar işit-
tiğimiz nenelerimizin Türkçesiyle alay
eder, onlan öfkeli anlannda bile pek
ciddiye almazdık. Belki bu yüzden se-
vecen, yumuşak insanlar olarak yer et-
riler beîleğimizde.
Şimdi hayatta olsalar da o tatlı şive-
leriyle 'memleket'lerinden söz etseler
yine! "Benim gülkokulu merrileketim-
de her bir şe> hem ucuz hem ryiydi. Biz
zaten yapardık kendimiz bostancılık.
Yetiştirirdik her şeyi elcegizterimizk."
Böyle söyleniyor Adüe Hala, Istan-
bul'da çarşı pazar gezerken.
Yarın: Bttmeyen Balkan
göçleri
dostlznn?, uikemz
ACIKAYIP
Değerli dost, değerli insan, iyiliklerin, düşûncelerin ve
insanlara yaklaşman yaşam sürdükçe unutuimaz seni
unutmayacağız
Sn.TURGUT KULİĞ
Tüm akraba ve sevenlerinin başı sağ olsun nur içinde yat.
Yeğeni: ŞAKİR ALDEMİR
Macintosh
operatörü
Çok dinamık bır ortamda çalışacak
Quark XPress ve Aldus Freehand programlarına hakım
Macintosh operatörlerı alınacaktır
llgılılerın 293 89 78 no'lu telefondan
randevu almaları gerekmektedır.
8 MARTta
Kadınlarımıza
özel tenzilatiı
menü sunuyoruz,
gününüz kutlu olsun.
orrıRestaurant
Cafe-Bar
TcL-2510000
F«:25275»
T.C. Turizm Bakanlığı
rehberlik kartımı kaybettim,
hükümsüzdür.
/HSANCATAY
ANKARA NOTLAKI
Nurj Bey Karısını
Dövüyop mu?..
Amerika'da yaşayan Prof. llhan Arsel, Diyanet Işleri Baş-
kanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın "kadtnlann dövülmesi" ile ilgi-
li sözlerine sert tepki göstererek, Başbakanlık makamına bir
yazı gönderdi. Arsel, yolladığı yazının bir örneğini, bir mek-
tupla birlikte bana da yolladı. ilhan Arsel, şöyle diyor mektu-
bunda:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
19 Ocak 1995 tarihlı gazete haberierinden öğrenmekteyrz
ki Diyanet Işleri Başkanı, Kadın Demekleri Federasyonu 'nun
bir toplantısındayaptığt konuşmada Kur'an 'ın, kadına dayak-
la ilgili ayetine dayanarak: 'Eğer dövme, ailenin devamını
sağlayacaksa kadın dövülebilir' demiştir. Daha öncebir baş-
ka vesite ile 'Kur'an öyle diyorsa kadın dövülür' diye beyan-
larda bulunan buzat'a kadınlanmızın gereken yanıtı verecek-
lerinden kuşku duymuyorum. Her ne kadar son konuşma-
sında dövmenin f arz' olmadığım söylemiş ise de Diyanet Ya-
yınlan aracılığıyla erkeklerimize belletilen şey 'emir' siygası-
na bağlı olarak şöyledir: 'Erkekler kadınlar üzerinde hâkim-
dirler. lyi kadınlar gönülden boyun egenlerdir... Serkeşlik et-
melerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin. Yataklann-
da onlan yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa
aleyhlerine yol aramayın' (K. 4 Nisâ 34).
Bu hususlan eleştiri konusu yaptığım 'Şeriat ve Kadın' ad-
lı kitabıma karşı Başkanlığın takındığı olumsuz tutumun ne-
denleri, sanınm ki her gün biraz daha açıklığa kavuşmakta.
Başbakanlık Makamı'na gönderdiğim yazının bir örneğini
sunar, iyilikler dilerim."
Prof. llhan Arsel'in "Başbakanlık Makamı'na" yazdığı yazı
ise şöyle:
"Başbakanlık Makamı'na,
Kaç zaman var ki insanlanmızın dünyevi yaşantılarını seri-
at hükümleriyle baskt altına almaya çalışan Diyanet Işleri
Başkanı, son olarak Kadın Demekleri Federasyonu'nun bir
toplantısında, Kur'an 'a göre erkeğin 'amir' sayıldığını ve ka-
nsını dövme hakkına sahip bulunduğunu belırterek, 'Eğer.
dövme, ailenin devamını sağlayacaksa kadın dövülebilir1
(Bkz. 19 Ocak 1995 tarihliHümyet Gazetesı) derken de, sap-
lı bulunduğu şeriatçı zihniyet gereğince, dayakta 'sevgi ve
şefkat'yattığı kanısını pekiştirmek istemiş oimalıdır.
Ancak ne var ki, 1400 yıl öncelerinin köhne zihniyetiyle -
ailenin devamını- sağlamanın bugün artık mümkün oiama-
yacağı bilimsel bir gerçek olarak ortadadır. İnsan şahsiyeti-
nin haysiyeti duygusuna ulaşmış çağcıl uygariıkta 'ailenin de-
vasT\\'dayakla değil fakat karşılıklı saygı, sevgi ve sabır ile
oluşur ve dayak (her ne gerekçe ile olursa olsun) bu oluş-
mayı kökünden yok eden ilkel bir usuldür. Dayakla sürdürü-
len aile biriiğinde kadının kölelikten yukan biryeri olmadığı,
yine bilinen bir gerçektir. Hayvanlan bile dövmenin 'gayri in-
saniVe 'gayri kanuni' olduğu bu uygariık çağında kadının dö-
vülebilirolduğunu söylemek, kadını hayvandan da aşağı gör-
mek demektir.
• 'insan' olmak sıfatıyla din adamına düşen görev, Kur'an öy-
le diyor diye 'Kanlannıza dayak atabilirsiniz' şeklinde fetva
vermek değil, fakat 'Kur'an'a rağmen dövmemelisiniz' diye-
bılecek cesaret ve asaletı göstermektir.
öte yandan Diyanet işlen Başkanı, söz konusu ettiğimiz
fetvasıyla, sadece insan şahsiyepnin haysiyetini incitmekle
yetinmemiş ve fakat aynı zamanda insanlanmızı suça teşvik
yolunu seçmiştir, çünkü TC Devleti'nin kanunlan, hernege-
rekçeyle olursa olsun, kadına dayak atmayı suç kabul eder.
Diyanet Başkanı, bir devlet görevlisi olduğuna göre, işbu
davranışıyla devleti, kendi vatandaşlannı suç işlemeye çağı-
ran bir kuruluş haline getirmiş olmaktadır.
Şeriatçıların giderek yoğunlaşan çağdışı ve kanun dışı çı-
kışlanna karşı, herkesten önce kadınianmızın şahlanmalan
bekienir, çünkü aksi takdirde başımıza çöreklenecek olan ka-
ra felaketin baş kurbanlan onlar olacaklardır. TC yöneticile-
rinin ve hele özellikle Başbakan 'ın böyle bir felaketin gelişi-
ne seyirci kalmayıp kadınlanmıza güç kaynağı sağlamalan,
sadece Anayasal bir görev değil, fakat asıl insanlık borcu-
dur.
En iyi dileklerimle, Prof. Dr. llhan Arsel.
Not: Her ne kadar Diyanet Işleri Başkanı (hani sanki insan
haklanyla bağdaşmaz uygulamalara katlanmalan için) kadın-
lanmıza, kadın-erkek eşitliğinden sözederek 'Cennet kadın-
lann ayaklan attmdadtfşeklindeki şeriat 'fatlanm'hatırlatmak-
ta ise de Cennet'in birbirinden güzel 'ceylan gözlü', 'bakire'
hurilerie dolu olup Cennet'e gireçek olan erkeklerin orada
bu dilberlerie yaşayacaklanna dair olan hükümlerinden söz
etmemeyi ihtiyatlı bir taktik bjlmiştir. (Cennet'in bu yönleri ko-
nusunda Kur'an'ın Rahman 465-78; Nebe 31-3; Saffat 39-
49; Duhan 51-56, Vakıa 11-38 gibi ve benzeri hükümlerine
bakınız). Muhtemelen şunu düşünmüş oimalıdır ki, kocala-
nnı güzel hurilerie sarmaş dolaş sevişir halde bulacaklan bir
Cennet'e girmenin kadınlar için mutluluk yaratan hiçbir yö-
nü yoktur; aksine kocalannı bu şekilde görmenin azabı içe-
risinde Cennet'te kalmaktansa muhtemelen Cehennem'e
gönderilmiş olmayı tercih edeceklerdir."
Yann, "Kadınlar Günü", kadınlann bir hafta sürecek etkin-
likleri var. Istanbul'da dün başladı. Bugün saat 11 .OO'de Üni-
versitelilerKültürveEğitim Vakfı. "GünümüzKoşullannda Ka-
dın ve Eğitim Sorunlan" konulu bir açıkoturum düzenliyor.
Yeri: Rumeli Cd. Titiz Apt. Osmanbey.
Bir hafta sürecek etkinlikleri için Necla Arat'ın başkanı ol-
duğu "Kadın Araştırma Merkezi"nden bilgi alınabilir. Tel: 514
0323.
8 Mart'ta, yann, büyük bir şölen var, Atatürk Küttür Merke-
zi'nde (AKM). Saat 13.00'te "kadınlann tarihine" katkıda bu-
lunanlara ödül verilecek. Ödül alacaklar Örneğin Nezihe
Araz, Gülsüm Bilgehan, Zeynep Oral ile Yıldız Sertel..
Benim kafama takılan sorular ise şunlar: Nuri Bey kansını
dövüyor mu, dövmüyor mu?
Süleyman Bey, Nuri Bey'i başkanlığa atarken yeterii in-
celemeyi yaptırdı mı, yaptırmadı mı?..
BULMACA
1 2 3 4 5 6SOLDANSAĞA:
1/ Tatlı sularda yaşayan
göçücü ve dalıcı bir ör-
dek türü. 2/ Bir ilimiz...
Onlü. şair Özdemir
Asaf ın soyadı. 3/Kiraya
verilerek gelir getiren
mülk... Birnota. 4/Atla-
nn ayaklannda görülen
ve rahat yürümelerini en-
gelleyen hastahk. S^Şaş-
ma belirten bir ünlem...
Böcek ısırmasıyla oluşan
yumru. 6/Büyük kardeş,
ağabey... Bir meyve. II
Meyve, alkol, esans kanşımıyla ya-
pılan şekerli içki... Bir renk. 8/ Ya-
pılann çatısını örtmekte kullanılan
pişmiş balçık levha. 9/Kabartma bir
fıgür oluşturacak biçimde yontul-
muş değerli taş... Eskiden harman
ürünlerinden onda bir oranında alı-
nan vergi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Güneydoğudan esen yel. 2/Lan-
tan elementinin simgesi... Karahin-
dibanın sebze olarak yenen yaprak-
lan. 3/ Havaya fırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayalı
atıcılıkdalı... Biray adı. 4/Ölenlerin kılınmamış namazlan ve tu-
tulmamış oruçlan için verilen sadaka... Danimarka, Norveç ve !s-
veç'in ufak para birimi. 5/ Ürün daha tarladayken, yetiştiği za-
man teslim edilmek üzere önceden pey verilerek yapılan sarış. 61
Düşünceden çok, canlı duygulara ve aşka dayanan sanat yapıtı...
Anadolu halklannın en eski anatannçası. 7/Çit, perde... Halkara^
sında kayısı ve zefdaliye verilen ad. 8/ Kaçak ve yasak şeylerin
saklandığı yer... Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret. 9/
Olumsuzluk belirten bir önek... Deriden sızan sıvı.