28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 1995 SALI 10 DİZİYAZI Harcı kanlı Taşköprü...Vardar'ın kıyisında bir kahveye otur- dum. Karşımda Taşköprü. Kentin en çok sevdiğim yapısi. Kaleden, cami- lerden, onanldıktan sonra yeni işlevler kazandınlan han ve hamamlardan da- ha güzel, çok daha anlamlı. tki yakayı birleştiren bir simge çünkü; özlemin, aynlığin ilacı. Nice savaşlardan, yıkım- lardan sonra ayakta hâlâ, ırmağın orta- sına doğru büyüyüp genişleyen kemer- lcriyle II. Murat devrinden bu yana içinden su akan tüm Balkan kentlerinin merkezi sanki. Nedense dünyanm bu yöresindeki köprülerin tümü, Drina üzerindeki köprûyle özdeşleşiyorhaya- limde. IvoAndriç, 'Drina Köprüsü'nde tarihsel biranıtın, insanlann vegiderek tüm bir coğrafyanın kaderindeki vaz- geçilmez yerini ne güzel anlatır. Köp- rü, geçen zamana, değişen uygarlıkla- ra karşın, altından akan sulann hızına inat. öylece durmaktadır yerinde. Onu yaptıran Sokollu Mehmet Paşa'ysa, Drina kıyılannda geçen çocukluğunu yıllar sonra anımsayıp kendi çektikle- rini Bosna halkı çekmesin diye düşün- düğünden, nice emek, ter, gözyaşı pa- hasına iki yakayı birleştiren köprünün yapılması için buyruk vermiştir. Ver- miştir, ama herkes taraftar değildir ır- mağın aşılmasına. Ve ister istemez ya- pının harcına kan kanşacaktır, birde ef- saneye bakılırsa, memedeki ikizlerle annelerinın taptaze gövdeleri. Manula'mn sonuçsuz çabası Buna benzer bir efsaneyi burada Taş- köprü için de duydum. Manula adlı bir mimar Vardar üzerine bir köprü yap- mak için herkesi seferber eder. O vak- te kadar ırmak, ancak salla geçrlebil- mektedir çünkü. Kışın. sular çoğalıp ırmağın yatağı genişlediğinden, bir ya- kadan ötekine geçmek güçleşmekte. boğulanlann sayısı çoğalmaktadır. Ne var ki ülkenin dört bir yanından gelen ustalarla amelelerin tüm çabalanna, ge- ceyi gündüze katarak çalışan Manu- la'nın tüm planlanna karşın bir türlü bi- tifilemez köprü. Gündüz örülen taşlar, gece yıkılmakta, bunun nedenini de hiç kimse anlayamamaktadır. Sonunda Manuia bir büyücü kadına başvurur. Kadın, köprünün harcına kan kanşmadan, bir anayla memedeki yav- rusunu duvarla bırlikte örmeden köp- rünün tutmayacağını söyler. Mimann tüm aramalanna karşın, çevrede böyle bir kurban bulunamaz. Bunun üzerine, çaresiz kalan mimar. kendi kansıyla çocuğunu kurban etme- ye karar verir. Çırağına. gidip kansıru getirmesini buyurur. Kötü bir şeyler olacağını sezen kadın, "Git söyle usta- na. bebeğifni kundaklayıp hemen gelt- yonım" der. Ve bebeğini kundakladık- tan sonra bir ninnidir rufturur: 14 Uyu benim güzel yavnım uyu / Uyu da tezelden büyü! / Baban olacak mi- mar / Beni Vardar'a sürdü / Ben oraya giderim / Beyaz etekiiğimle / Eğer beni se\ecekse / Beyaz etekiiğimle / Ben ora- ya giderim /Siyah etekiiğimle / Eğer be- ni ökiürecekse / siyah etekiiğimle / Uyu benim güzel yavnım uyu / Uyu da tezel- den büvü!" Sevmeye değil. öldürmeye Bebek uyuyup da gün ağannca Var- dar'ın yolunu tutar. Orada, kocası mi- mar Manula'yla şu konuşma geçer ara- lannda: - Gel dedin, işte geldim hadi sev beni! Ben sevmeye değil öldürmeye çağır- dım seni. Ve karısını elinden tutup köprünün içine kapatır, üzerine de bir duvar örer. Ne var ki yine de tutmaz köprü. Gece olunca taşlann tümü yıkı- lır. Mimar. kundaktaki çocuğunun da getirilmesıni buyurur bu kez. Ve daha süt emen çocuğu annesinin yanına ka- patır, çevrelerine taştan bir duvar örer. Ancak böylece yapılabilir köprü. Ve o gün bugündür üzerinden geçenler, lo- husa bir kadınla memedeki çocuğunun hıçkınklannı duyarlar. Köprülerin her zaman önemli bir ye- ri oldu yaşamımda. Yalnızca yaşamım- da değil, yazdıklanmda da. Ama har- cında kan olan bu köprü başka. Bu köp- rü atalanmın Üsküp'e geiip yerleştik- leri fetih döneminden kalma. Vardar'ın ikı yakasını birleştirmiyor yalnızca. be- ni çok eski bir geçmişe. tarihin derin- liklerinde yitip giden köklerime de gö- türüyor. Oysa köksüzün biriyim gerçekte, yiilardır bir kentten ötekine, bir iiman- • Manuia adlı bir mimar Vardar üzerine bir köprü yapmak için herkesi seferber eder. Ne var ki ülkenin dört bir yanından gelen ustalarla amelelerin tüm çabalanna karşın bir türlü bitirilemez köprü. Gündüz örülen taşlar, gece yıkılmakta, bunun nedenini de hiç kimse anlayamamaktadır. • Sonunda Manuia bir büyücü kadına başvurur. Kadın, köprünün harcına kan kanşmadan, bir anayla memedeki yavrusunu duvarla birlikte örmeden köprünün tutmayacağını söyler. Tüm aramalara karşın, çevrede böyle bir kurban bulunamayınca, çaresiz kalan mimar, kendi kansıyla çocuğunu kurban etmeye karar verir. Taşköprü iki yakayı birleştiren bir simge; öziemin, aynlığın ilacı. Nice savaşlardan, yıkırnlardan sonra ayakta hâlâ, ırmağın ortasına doğru büyüyüp genişleyen kemerleriyte II. Murat devrinden bu yana içinden su akan tüm Balkan kentlerinin merkezi sanki. dan bır başkasına savrulan bir göçebe. Havaalanlannın. otel odalannın, hızlı trenlerle tepkıli uçaklann sürekli ko- nuğu. Bendeki bu köksüzlük duygusu- na. hiçbir yere ait olmadığım sanısına, Fransa'yla Türkiye arasında bölünmüş kişiliğimin yanı sıra baba tarafımın Ru- meli göçmeni oluşunun da yol açabile- ceğinı düşünüyorum. Ne tuhaf, burada, suyu iyice azalmış ırmağın kıyısındaki bu kahvede kendi- mi ülkemdeymişim gibi duyumsuyo- rum. Ama hangi ülkemde? Fransa'da, Paris çatılanna bakan _ _ _ _ _ » _ . ^ _ _ ^ _ _ _ ^ _ - _ _ _ ^ _ ^ _ evimde mi, Göksu Dere- . . , . , .. . . . . si'nin Boğaza döküidü- • Koprulerın her zaman onemlı bır yerı oldu Ü yerdeki baiıkçı kahve- yaşamımda. Ama harcında kan olan bu köprü başka. Bu köprü atalarımın Üsküp'e gelip yerleştikleri fetih döneminden kalma. vardar'ın iki yakasını birleştirmiyor yalnızca, beni çok eski bir geçmişe, tarihin derinliklerinde yitip giden köklerime de götürüyor. raçası, geniş avlusu. avlusundaki dut ve nar ağaçlanyla nice konuk ağırlamış geniş odalan, odalanndaki giz dolu çe- yiz sandıklanyla nenemden dinlediğim anılarda kalacak. O ev yok artık, belki de hiç olmadı. Gece gaz lambasının ışı- ğında duvarlara vuran gölgelergibi be- lirsizdi her şey. Nenemin anlattıklan bir ailenin göç öyküsüydü, nice göç öy- külerine beazeyen. Bu öykününse yi- tirilen cennerin özlemini çoğaltacak bir eve gereksinimi vardı. odalannda rahat uyunan, kilerleri, erzak sofalan eşyay- mı yoksa? Bu kent köklenme, ancak yazmalannın toz- lu sayfalannda bulabile- ceğim bir geçmişe olan merakımı çoğaltıyor. Şimdi kalkıp Taşköp- rü'den geçsem. Türk ma- hallesinin tozlu sokakla- ^ ^ ~ " ^ ^ rında dolaşsam günbatımına dek. Al- çak duvarlı bahçelerin. pencerelerine saksı dizili eski evlerin, fınnlannda hâ- lâ kastara ekmeği pişirilen serin avlu- lann arasında babaannemin doğduğu iki katlı ahşap evi bulabilir miyim? Sundurmanın altına bağlanmış ata aldırmadan avludaki merdivenden yu- kanya, konuk odasına çıksam büyük- babalanmdan birini orada. bir elinde tespih, öbür elinde mangala sürülü cez- veyle uzak yoldan gelen konuğu ağır- Iarken görebilır miyim? Gece yüklük- ten çıkanlıp yere serilen yataklann sa- kız gibi tertemiz çarşaflannda yol yor- gunu bir konuk gibi ben de uyuyabilir miyim? Biliyorum o ev, nenemin aile- siyle Balkan Savaşı'nda terk edip bir daha dönmediği o iki katlı ahşap ev, salçalık domateslerin kurutulduğu ta- la dolu. Doğup büyüdükleri topraklar- dan kopan insanlar, hep geçmişe öz- lem duyarlar, eskinin olağanüstü gün- lenni, ülkelerindeki bolluğu anlatırlar birbirlerine, terk ettikleri evlerini -ne- dense hep evlerini- özlerler. Nenem de öyleydi. sözcüğün gerçek anlamında 'bir göçmendi* diyeceğim. Sonralan, kahramanlan Rumeli göç- meni olan birçok öykü ve romanda da karşılaştım bu özlemle. Bu kitaplann iki belirleyici özelliği vardı: Özlem ve şive. Orhan KemaJ'in 'Murtaza'sını ölümsüz kılan, onu benzerlerinden ayı- ran en önemli özelliği bekçiliğinden, kendinı mahallenin namus ve güvenli- ğiyle ilgili her şeyden sorumlu sayma- sından çok, Yanyalı göçmen şivesiyle konuşması değil midir? "Çünkü kola- ğası dayım Hasan Bey de girti Balkan Harbi'nde cepheye, saldırdı düşman toplanna kıbç ile! CNdu şehit,döktü mü- barek kanını kutsal vatan topraklan için.'» Vukanda Allah, Ankara'da dev- let hem de hükümet, burada da ben. (_.) Derier bana Murtaza, benzemem herhangi bekçiJere. Gördüm kurs, al- dım amirlerimden çok sıkı terbhe, hem de disiplin!" diye konuşur. Füruzan'ın 'Edirne'nin Köprüleri' adlı öyküsü de derin izler bırakmıştı bende. Rumeli göçmenlerinin, biraz da zorunluluktan kaynaklanan dayanışma m^^^_^ eylemJerini, 'vatan top- rağj'na bir türlü ayak uy- duraraayışlannı, bir gün yine geldikleri yerlere, bolluk içinde mutlu ya- şadıklan ülkelerine döne- cekleri inancını böylesi- ne içten, bu denli güzel aynntılarla anlatan bir başka öykü yoktur sanı- nm çağdaş edebiyatımız- da. ^~~^^^~ 'Edirne'nin Köpriile- ri'ndeki doksanlık nene 'AdfleHab'nın sesıni duyar gibi oluyorum. Gür, er- keksi, ama duygulu, çok görmüş geçir- miş bir ses. Tüm göçmenlerin sesleri gibi de ezgili. Rumeli toprağında yaşa- nan ışıklı, güzel günlerin anısını dile getiriyor o güzelim şivesiyle: "Geoçli- ğünde otsaydı çıkıp gklerdim buralar- dan. Vaşldık çok dert Çıkmamış kim- se gurbetteld topraklanmıza sahip. Al- maz aklım bu erkeklerin çabası niye- dir? AJıp başlannı düşerler gurbetlere, viranlara. Bırakıriar ata toprakJannı. Doksan üç savaşında gitmiş onca kan, onca kol bacak. Mğitlcrelma ağacından yapmışlar kendilerine baston." Akhisar'da çocukluğum göçmen ço- cuklannın arasında geçti. Onlarla bil- ye oynadım, bağa bostana, çaya çayıra onlarla gittim. Aralannda konuşurken bilmediğim sözcükler kullanır, bugün bile anımsadığım küfürler ederlerdi. Kocaman kadanalan vardı babalannın; mavi gözlü, sarışındılar. Rumeli'den yeni göçmüş ailelerin çocuklanydı tü- mü. Oysa biz. ağabeyimle ben, yani an- ne babalan Türkiye doğumlular, onlar- dan daha varlıklı, daha 'Türk' sayıyor- duk kendimizi Her şeyleriyle alay ederdik; giyimleri, konuşmalan, küfur- leri, her şeyleriyle. Nenelerimlz ve blz Onlar tarih bilgisinden de yoksun- dular. Yalnızca komünizmin kötülükle- rini anlatır, eskiye dair pek bir şey bil- mezlerdi. Oysa biz nenelerimizden ni- ce öykü dinlemiş. Doksan üç savaşını, Balkan savaşlannı, hürriyetin ilanında olup bitenleri, artık ezberlemiştik. Bu öykülerden bazılan yazdıklan- ma yansıdı sonradan. Nenem Üsküp'ü, büyükannem doksan üç savaşında şe- hit olan dayısını anlatırdı. Ilk öyküle- nmden 'Cicipapa'da oluşturmaya ça- lıştığım şiirsel atmosferde, bu anlatı- lanlann da payı vardır. "Adile Hafa'nın azarian onun Türk- çesiyle eğiendirici olurdu"diye yazıyor Füruzan. Evet, biz çocuklar, azar işit- tiğimiz nenelerimizin Türkçesiyle alay eder, onlan öfkeli anlannda bile pek ciddiye almazdık. Belki bu yüzden se- vecen, yumuşak insanlar olarak yer et- riler beîleğimizde. Şimdi hayatta olsalar da o tatlı şive- leriyle 'memleket'lerinden söz etseler yine! "Benim gülkokulu merrileketim- de her bir şe> hem ucuz hem ryiydi. Biz zaten yapardık kendimiz bostancılık. Yetiştirirdik her şeyi elcegizterimizk." Böyle söyleniyor Adüe Hala, Istan- bul'da çarşı pazar gezerken. Yarın: Bttmeyen Balkan göçleri dostlznn?, uikemz ACIKAYIP Değerli dost, değerli insan, iyiliklerin, düşûncelerin ve insanlara yaklaşman yaşam sürdükçe unutuimaz seni unutmayacağız Sn.TURGUT KULİĞ Tüm akraba ve sevenlerinin başı sağ olsun nur içinde yat. Yeğeni: ŞAKİR ALDEMİR Macintosh operatörü Çok dinamık bır ortamda çalışacak Quark XPress ve Aldus Freehand programlarına hakım Macintosh operatörlerı alınacaktır llgılılerın 293 89 78 no'lu telefondan randevu almaları gerekmektedır. 8 MARTta Kadınlarımıza özel tenzilatiı menü sunuyoruz, gününüz kutlu olsun. orrıRestaurant Cafe-Bar TcL-2510000 F«:25275» T.C. Turizm Bakanlığı rehberlik kartımı kaybettim, hükümsüzdür. /HSANCATAY ANKARA NOTLAKI Nurj Bey Karısını Dövüyop mu?.. Amerika'da yaşayan Prof. llhan Arsel, Diyanet Işleri Baş- kanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın "kadtnlann dövülmesi" ile ilgi- li sözlerine sert tepki göstererek, Başbakanlık makamına bir yazı gönderdi. Arsel, yolladığı yazının bir örneğini, bir mek- tupla birlikte bana da yolladı. ilhan Arsel, şöyle diyor mektu- bunda: "Sayın Mustafa Ekmekçi, 19 Ocak 1995 tarihlı gazete haberierinden öğrenmekteyrz ki Diyanet Işleri Başkanı, Kadın Demekleri Federasyonu 'nun bir toplantısındayaptığt konuşmada Kur'an 'ın, kadına dayak- la ilgili ayetine dayanarak: 'Eğer dövme, ailenin devamını sağlayacaksa kadın dövülebilir' demiştir. Daha öncebir baş- ka vesite ile 'Kur'an öyle diyorsa kadın dövülür' diye beyan- larda bulunan buzat'a kadınlanmızın gereken yanıtı verecek- lerinden kuşku duymuyorum. Her ne kadar son konuşma- sında dövmenin f arz' olmadığım söylemiş ise de Diyanet Ya- yınlan aracılığıyla erkeklerimize belletilen şey 'emir' siygası- na bağlı olarak şöyledir: 'Erkekler kadınlar üzerinde hâkim- dirler. lyi kadınlar gönülden boyun egenlerdir... Serkeşlik et- melerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin. Yataklann- da onlan yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın' (K. 4 Nisâ 34). Bu hususlan eleştiri konusu yaptığım 'Şeriat ve Kadın' ad- lı kitabıma karşı Başkanlığın takındığı olumsuz tutumun ne- denleri, sanınm ki her gün biraz daha açıklığa kavuşmakta. Başbakanlık Makamı'na gönderdiğim yazının bir örneğini sunar, iyilikler dilerim." Prof. llhan Arsel'in "Başbakanlık Makamı'na" yazdığı yazı ise şöyle: "Başbakanlık Makamı'na, Kaç zaman var ki insanlanmızın dünyevi yaşantılarını seri- at hükümleriyle baskt altına almaya çalışan Diyanet Işleri Başkanı, son olarak Kadın Demekleri Federasyonu'nun bir toplantısında, Kur'an 'a göre erkeğin 'amir' sayıldığını ve ka- nsını dövme hakkına sahip bulunduğunu belırterek, 'Eğer. dövme, ailenin devamını sağlayacaksa kadın dövülebilir1 (Bkz. 19 Ocak 1995 tarihliHümyet Gazetesı) derken de, sap- lı bulunduğu şeriatçı zihniyet gereğince, dayakta 'sevgi ve şefkat'yattığı kanısını pekiştirmek istemiş oimalıdır. Ancak ne var ki, 1400 yıl öncelerinin köhne zihniyetiyle - ailenin devamını- sağlamanın bugün artık mümkün oiama- yacağı bilimsel bir gerçek olarak ortadadır. İnsan şahsiyeti- nin haysiyeti duygusuna ulaşmış çağcıl uygariıkta 'ailenin de- vasT\\'dayakla değil fakat karşılıklı saygı, sevgi ve sabır ile oluşur ve dayak (her ne gerekçe ile olursa olsun) bu oluş- mayı kökünden yok eden ilkel bir usuldür. Dayakla sürdürü- len aile biriiğinde kadının kölelikten yukan biryeri olmadığı, yine bilinen bir gerçektir. Hayvanlan bile dövmenin 'gayri in- saniVe 'gayri kanuni' olduğu bu uygariık çağında kadının dö- vülebilirolduğunu söylemek, kadını hayvandan da aşağı gör- mek demektir. • 'insan' olmak sıfatıyla din adamına düşen görev, Kur'an öy- le diyor diye 'Kanlannıza dayak atabilirsiniz' şeklinde fetva vermek değil, fakat 'Kur'an'a rağmen dövmemelisiniz' diye- bılecek cesaret ve asaletı göstermektir. öte yandan Diyanet işlen Başkanı, söz konusu ettiğimiz fetvasıyla, sadece insan şahsiyepnin haysiyetini incitmekle yetinmemiş ve fakat aynı zamanda insanlanmızı suça teşvik yolunu seçmiştir, çünkü TC Devleti'nin kanunlan, hernege- rekçeyle olursa olsun, kadına dayak atmayı suç kabul eder. Diyanet Başkanı, bir devlet görevlisi olduğuna göre, işbu davranışıyla devleti, kendi vatandaşlannı suç işlemeye çağı- ran bir kuruluş haline getirmiş olmaktadır. Şeriatçıların giderek yoğunlaşan çağdışı ve kanun dışı çı- kışlanna karşı, herkesten önce kadınianmızın şahlanmalan bekienir, çünkü aksi takdirde başımıza çöreklenecek olan ka- ra felaketin baş kurbanlan onlar olacaklardır. TC yöneticile- rinin ve hele özellikle Başbakan 'ın böyle bir felaketin gelişi- ne seyirci kalmayıp kadınlanmıza güç kaynağı sağlamalan, sadece Anayasal bir görev değil, fakat asıl insanlık borcu- dur. En iyi dileklerimle, Prof. Dr. llhan Arsel. Not: Her ne kadar Diyanet Işleri Başkanı (hani sanki insan haklanyla bağdaşmaz uygulamalara katlanmalan için) kadın- lanmıza, kadın-erkek eşitliğinden sözederek 'Cennet kadın- lann ayaklan attmdadtfşeklindeki şeriat 'fatlanm'hatırlatmak- ta ise de Cennet'in birbirinden güzel 'ceylan gözlü', 'bakire' hurilerie dolu olup Cennet'e gireçek olan erkeklerin orada bu dilberlerie yaşayacaklanna dair olan hükümlerinden söz etmemeyi ihtiyatlı bir taktik bjlmiştir. (Cennet'in bu yönleri ko- nusunda Kur'an'ın Rahman 465-78; Nebe 31-3; Saffat 39- 49; Duhan 51-56, Vakıa 11-38 gibi ve benzeri hükümlerine bakınız). Muhtemelen şunu düşünmüş oimalıdır ki, kocala- nnı güzel hurilerie sarmaş dolaş sevişir halde bulacaklan bir Cennet'e girmenin kadınlar için mutluluk yaratan hiçbir yö- nü yoktur; aksine kocalannı bu şekilde görmenin azabı içe- risinde Cennet'te kalmaktansa muhtemelen Cehennem'e gönderilmiş olmayı tercih edeceklerdir." Yann, "Kadınlar Günü", kadınlann bir hafta sürecek etkin- likleri var. Istanbul'da dün başladı. Bugün saat 11 .OO'de Üni- versitelilerKültürveEğitim Vakfı. "GünümüzKoşullannda Ka- dın ve Eğitim Sorunlan" konulu bir açıkoturum düzenliyor. Yeri: Rumeli Cd. Titiz Apt. Osmanbey. Bir hafta sürecek etkinlikleri için Necla Arat'ın başkanı ol- duğu "Kadın Araştırma Merkezi"nden bilgi alınabilir. Tel: 514 0323. 8 Mart'ta, yann, büyük bir şölen var, Atatürk Küttür Merke- zi'nde (AKM). Saat 13.00'te "kadınlann tarihine" katkıda bu- lunanlara ödül verilecek. Ödül alacaklar Örneğin Nezihe Araz, Gülsüm Bilgehan, Zeynep Oral ile Yıldız Sertel.. Benim kafama takılan sorular ise şunlar: Nuri Bey kansını dövüyor mu, dövmüyor mu? Süleyman Bey, Nuri Bey'i başkanlığa atarken yeterii in- celemeyi yaptırdı mı, yaptırmadı mı?.. BULMACA 1 2 3 4 5 6SOLDANSAĞA: 1/ Tatlı sularda yaşayan göçücü ve dalıcı bir ör- dek türü. 2/ Bir ilimiz... Onlü. şair Özdemir Asaf ın soyadı. 3/Kiraya verilerek gelir getiren mülk... Birnota. 4/Atla- nn ayaklannda görülen ve rahat yürümelerini en- gelleyen hastahk. S^Şaş- ma belirten bir ünlem... Böcek ısırmasıyla oluşan yumru. 6/Büyük kardeş, ağabey... Bir meyve. II Meyve, alkol, esans kanşımıyla ya- pılan şekerli içki... Bir renk. 8/ Ya- pılann çatısını örtmekte kullanılan pişmiş balçık levha. 9/Kabartma bir fıgür oluşturacak biçimde yontul- muş değerli taş... Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alı- nan vergi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Güneydoğudan esen yel. 2/Lan- tan elementinin simgesi... Karahin- dibanın sebze olarak yenen yaprak- lan. 3/ Havaya fırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayalı atıcılıkdalı... Biray adı. 4/Ölenlerin kılınmamış namazlan ve tu- tulmamış oruçlan için verilen sadaka... Danimarka, Norveç ve !s- veç'in ufak para birimi. 5/ Ürün daha tarladayken, yetiştiği za- man teslim edilmek üzere önceden pey verilerek yapılan sarış. 61 Düşünceden çok, canlı duygulara ve aşka dayanan sanat yapıtı... Anadolu halklannın en eski anatannçası. 7/Çit, perde... Halkara^ sında kayısı ve zefdaliye verilen ad. 8/ Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı yer... Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret. 9/ Olumsuzluk belirten bir önek... Deriden sızan sıvı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle