Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 MAFtT 1995 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
34 sanatçı örgütünün katıldığı 'Sanatta Özerk Yapılanma ve Yaratma Özgürlüğü' başlıklı Sanatçılar Kurultayı'ndan
Ehşa açılmaııın yolu kültürden geçerKiltür Servisi - Türkiye'de ilk kez o-
ruz c'ört >anatçı örgütünün katılımıyla
gerçekkşirilen 'Sanatta Özerk Yapılan-
ma \e Yaratma Özgüriüğü' başlıklı Sa-
natçılar Kurultayı iki gün sürdü. Atatürk
Külnlr Mîrkezı'nde yapılan loırultayın
ilk gûnünde, sanatçı örgütlerinin temsil-
cileribildrilersunarken, örgütlerin üye-
lerinin kunıltaya çok fazla ilgi göster-
mediği gezlendi.
Kurultayın ilk gününde PEN Yazarlar
Derneği Başkanı Şükran Kurdakul'un
başkanlık ettiğı birinci oturumunda, il-
kin Kurulıay Yürütme Kurulu adına ko-
nuşan Uluslararası Plastik Sanatlar Der-
neği Başkanı Hüsamettin Koçan söz al-
dı. Son yıllarda çağdaş kültür ve sanatın
büyük bir baskı ve saldıny la yüzyüze ol-
duğunu, tnsanın bireysel ifade alanının
kısıtlanmak istendiğini, böylece sanatın
hayata akış kanallannın da tıkandığım
vurgulayan Koçan, bu kadar çok sayıda
örgütün bir araya gelmesini de, 'bu ka-
dar çokolumsuza daha uzun süre taham-
miil edememelerine'bağladı.
Deviet yetkililerine çağn
Kurulta>ın zemınının öncelikJe 'anla-
mak, tartjşmak, çözümlemek ve yaşama
geçirmek'olarak belirleyebileceklerine
değınen Hüsamettin Koçan, Sanatçılar
Kurultayf nın önemli bir işlevinin de si-
yasal iktidarla sanatçılar arasında süre-
gelmekte olan sorunlara yeni bir bakış
açısı getirmek olduğu görüşünün gün-
derne gelmesıyledeviet yetkililerine çağ-
nda bulunduklannı söyledi.
Bu arada, yoğun proğramı nedenıyle
kurultaya katılamayan Başbakan Tansu
Çiller. Kültür Bakanı Timurçin Savaş,
Deviet Bakanı Necmettin Cevheri, Kül-
tür Bakanlığı Müsteşan Emre Kongar,
Reyal Ödemiş, Erdoğan Elçi, Ankara
milletvekillen Ibrahim Tez ve YüceJSeç-
idner birer telgraf gönderdıler.
Türkiye'de sıyasetçilerin sanatçılarla
ilgili toplantılara ilgi göstermedigine de-
ğinen Koçan, "Acaba değişen dünya içe-
risinde bizûn shasetçikrimiz sanaDn ön-
celikü sorunlar içerisinde yer almadığını
mı düşünüyoriar?" diye sordu. "Belki
de son zamanlarda sanatçılara yöneiik
kovuşturmalardan mahcubiyet duyuyor-
lardır" diyen Koçan, siyasetçilerle sa-
natçılar arasındaki iletişimsizliğin de bir
gerekçe olabileceğini söyledi.
Kurultav; bir aJtyapı
oluşturacak
Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşme sü-
recinde olduğuna değinen Koçan, bunu
doğrudan doğruya ekonomik alışverişi
merkeze koyan, kültür ve sanata ilişkin
hiçbir olumlu adım atmayan bir süreç
olarak tanımlarken, bu sürecin ticari çı-
karlar bozulduğu andan itibaren ters iş-
leyeceğine dikkat çekti. Kurultayın Tür-
kiye'nin uluslararası alana açılmada kül-
tür ve sanata en ağırlıklı rolü vermesin-
de biraltyapı oluşrulacağını söyledi.
Kurultayda hazırlanan ve birçok sa-
natçının imzasını taşıyan bildiride. dev-
letin çeşitli kurumlannda yerleşmiş olan
Kunıltaj da PSD Başkanı Hüsamettin Koçan, Sanart adına Jafc Erzen ve ÇASOD adına Mahir Günşiray konuşma yapülar.
karanlık güçlerin zorbalıklanna "çokgeç
olmadan" durdenilmesi gerektiği belır-
tıldi.
Bildiride Türkıye'nin aydın sanatçıla-
n olarak. karanlıkJann tüm zorbalıkJan-
na karşı 'insan olma onurunu' koruya-
caklanna bunun içın de "dayanışma"
sözcüğünü yaşama geçirecekleri ve "tek
ses"olmak için kararlılıklan bir kez da-
ha vurgulandı.
Sanatın ve sanatçının sorunlannın ola-
|anüstü boyutlara ulaştığı, düşünme ve
yaratma özgürlüğünün önüne akıl almaz
engeller konduğunu, baskılann giderek
yoğunlaştığını. sanatçılık onurunun ve
sanatçı özgürlüğünün çiğnendiği günîe-
ri yaşadığımıza dikkat çeken sanatçılar,
imzaladıklan bildiriyle duyduklan kay-
gıyı açıkladılar.
Bildiride; yaşamın her alanında kor-
kunç bir kirlenme ile karşı karşıya oldu-
ğumuz halde ülkeyi yönetenlerin duyar-
sızlıklan nedeniyle kirlenmenin daha ile-
ri boyutlara doğru gittiği vurgulanıyor:
"İnsan hak ve özgüriüklerinin en te-
melierinin bıle gerçekleşemedıği, diişün-
menin ve düşünceyi ifade etmenin yolla-
nnın yasal ve >asa dışı baskılaria engel-
lenmesinin sürdüğü. dizginlenmeyen enf-
lasvonla insanlann yaşamlannın zehir
edüdiği, şiddetin ve terörün günlük yaşa-
mın asıl unsur haline geldiği, insanlann
kan görmeyi kanıksadığunız koşullann
insanbk onuru ile bagdaşmadtgı inancın-
dayız."
Sanatçılann sanatın gerekliliğini dile
getirmelerine karşın, bunun insan yaşa-
mına nasıl yansıyacağının tartışılmadı-
ğından yakınan TOBAV Başkanı Tamer
Levent de, özerk sanat konseyi kurulma-
dan artistik alanda hiçbir gerekliliğin so-
mut birşekilde tartışılamayacagını söy-
ledi.
Özerk sanat konseyi kuralım ~~
Geniş sanatçı kıtlelerinin seçmiş ol-
dugu temsilcilerden oluşan birkonseyin
Türkiye'nin bütün sanat meselelerini
masaya yatınp incelemesi, sanat yaşan-
tısında olması gerekenleri polıtıkacılara
iletmesi gerektiğini belirten Levent,
DT'de 'merkeziyetçi'yönetime karşı istifalar
Kültür Servisi-Devlet
Tiyatrolan'nın 20 mart günü
yapılan koordinasyon
toplantısının ardından Istanbul,
Ankara ve Antalya Deviet
Tiyatrolan Müdürleri
görevlerinden istifa ettiler.
Istanbul Deviet Tiyatrosu
Müdürü Murat Karasu. Ankara
Deviet Tiyatrosu Müdürü
MehKıet Ege ve Antalya Deviet
Tiyatrosu Müdürü Mustafa
Avkıran, iki yıldır uygulanan
'yerinden yönetim anlayışı'nın
terkedildiğini, yenıden eski
'merkeziyetçi' anlayışın egemen
olduğunu vurguiayarak, özerk,
demokratik ve katıhmcı yeni
yasanın çıkanlarak, yerinden
yönetime dayalı bir yapılanma
TURHANGÜRKAN
Türk Sinemasmda yaprak dökümü sürü-
yor. Geçtiğimiz hafta yitırdiğimiz Turist
Omer'in acısı henüz dinmeden, Küçük
Hanımefendi de son yolculuğuna çıkarak
sanat dünyasını yasa boğdu. Onceleri mut-
luluk şarkılanyla, övgülerle, alkışlarla,
sonralan hastalıklarla, acılarla, üzüntüler-
Ie dolu bir yaşamı geride bırakan Belgin
Doruk, bir kalp yetmezliğine yenik düşe-
rek 59 yaşında ansızın aramızdan aynldj.
Kırk yıl öncesi Türk sinemasının en büyük
stan, küçük hanımefendisiydi, 1953 'te se-
çildiği "TürkryegüzeDikkraliçeüği''nipeş-
peşe çevirdigi filmlerde sağladığı ünle kı-
sa sürede "Türk sinemasının kraliçeli-
ği^nedönüştürdü. 1953-1973 yıllanarası-
na sıkıştırdığı adı afişlerden inmeyen 20
yıllık ışıltılı yıldızhk döneminde 1 OO'eya-
kın filmde oynayarak sanat yaşamında çok
kimsenin düşleyemeyeceği büyük bir üne
kavuştu, milyonlann sevgilisi oldu.
Belgin Doruk akademik degil, alaylı bir
sanatçıydı. 17 yaşında geçtiği kamera kar-
şısında zarafeti, yeteneği, mesleğine bağ-
lılığı. titizliği, hırsı, azmi, çalışması saye-
sinde kendini sinema dünyasına hemen ka-
bul ettirdi. Fiziksel güzelliğinin yanı sıra,
yumuşakbaşh, alçakgönüllü, hanımefendi
kişiligiyle kısa sürede fîlmleri en çok iş ya-
pan yıldızlardan biri oldu. Türk sineması-
nın en değerli mücevherlerinden biri oJa-
rak yannlara kaldı.
Fındık kabuğunu doldurmayan beylik
konular, ağdalı melodramlar, ucuz sevda
öyküleri, yapay tatlısu kahramanlan ve si-
yah beyazlı sinemalann önünde uzayan
kuyruklar. Belgin Doruk işte buruk bir sı-
zıyla anımsadığımız bu nostaljik yıllann
Kurultayın ilk gününde sanatçı örgütlerinin temsücileri bildiriler sunarken, 34 örgütün ü\eleri çok fazla flgi göstermedL (Fotoğraflar: KAAN SAĞAINAK)
"Ben arük birieşelim demiyonım. Özerk
sanat konseyi kuralım diyorum. Teknik
bir şekikte nasıl kunılacağma karar ve-
relim, yöntemsei çalışmaJannı yapalım"
dedi.
ÇASOD adına konuşan VlahirGünşt-
ray, devletin sanat faaliyetlerinı, sanat
eserlerini ve sanatçıyı koruması, sanat
sevgisinın yayılmasını sağlamasımn ana-
yasanın 64. maddesinde belirtildiğinı,
ancak bu genel ifadenin kapsamına gi-
rebilecek olan her sanat dalıyla ilgili ya-
salara bakıldığında eskimişlık, eksiklik
ve yanlışlıklargörüldüğünü söyledi. Ye-
ni yasal düzenlemelerde de tıkanıklık ya-
şandığını belirten Günşıray, bugüne dek
kalıcı ve köldü, çağdaş demokratik bir
yapılanma oluşturulamadığını vurgula-
dı.
Günşıray, özerk bir sanat kurumunu,
idari ve mali bağımsızlığa sahip, hak ve
yükümlülüklerini kendi temsi! edebilen,
yasa tarafından tanınmış tüzel kişiliğe
sahip. dış ve iç ilişkilerini devletten ve
yerel yönetimlerden bütünüyle bağım-
sız bir biçımde sürdüren tam özerk bir
yapı olarak tanımladı.
Tiyatro Eleştırmenleri Derneği'nin
biidirisini sunan Hayati Asılyazıcı 'Dev-
let-Yerel Yönetim ve Sanatta Özerk Ya-
pılanma'nın görece bir yaklaşımla ger-
çekleştırilemeyeccğinı belirterek "Bu
anlaytjı TBM/V1 benimsemeli, sanatın
özerkligi konusundavasaçıkarmalı" de-
di.
Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı
Ataol Behramoğlu"Sanatsal Yaratma
Ozgürlüğu"başlıklı bildirisinde
ülkemızde tiyatro yazarlan ko-
nusunda ortaokul ve liselerde
herhangi bir eğitim verilmedi-
ğine, karşılaştınlmalı kuramsal
araştırmalar yapılmadığına işa-
ret etti.
FlLM-YÖN adına konuşan
Erdoğan TokarJı, devletin, cum-
huriyetin kuruluşundan beri ka-
n bir sansür uyguladığını ifade
ertı.
Tokatlı, kollektifçabalan vaz-
geçilmez kılan bir süreç olan,
teknoloji ve para gerektiren si-
nemanın bir ülkenin imajını
yaygınlaştırmadaki etkin ve vu-
rucu işlevini vurguladı. İlk yıl-
lardan beri iplerin yönetmen,
yapımcı ve emekçi üçlüsünün
elinden salon sahiplerinin ve
bölge işletmecilerinın egemen-
lik alanına kaymasından yakı-
nan Tokatlı "Me>dan bugünye-
ni egemen lerin, özel televizyon
kanallannındır'' dedi.
Çok fazla örgütiennıe,
özgüriüğü sınırlar
Sanart adını konuşan Jale Er-
zen ise çok fazla örgütlenmenin
de bazen özgürlükleri sınırlan-
dırabileceğine. sanatçılar üze-
rinde politik çerçevede baskılar
oluşturabilecegine işaret etti.
Laik olmayan, kendini dine ada-
mış bir kişinin de özgür sanat
yapabileceğini savunan Erzen,
"Yaratma özgüriüğü istejen in-
san kendinesanatçı diyemez. Bi-
zim istediğimiz özgürlük, yöne-
timlerin vasıtasıyla sanatın top-
luma dolaysız lilaşmasıdır. Bu
tür bir talebin sorumluluklan
vardır'' dedi.
Sanatın topluma çok fazla bir
şey getirmemesinın sorumlusu-
nun sanatçı olamayacağı görü-
şünü savunan Erzen, "Türki-
ye'de sanatın toplumdan biraz
uzak kalmasuun nedeni toplu-
mun ekonomik ihti\açlan ve sa-
natın elit bir durumda kalması.
Biz bunu nasıl kırabiüriz? Bunu
düşünmek gerekir" dedi.
Sanat Eleştırmenleri Derneği
Başkanı Kaya Özsezgin, "Öz-
erk kültür ve sanat kurumu"
başlıklı bıldinsinde, ülkemizde-
ki kültür politikasımn 'fıl hika-
yesi'ne döndüğünü belirterek,
asıl sonınun merkezi yapının
gerekliliği olduğunu bu neden-
le de daha fazla zaman yitirme-
den 'Özerk Sanat Kurumu' ol-
gusuna öncelik verilmesi gerek-
tiğini savundu.
Bunun için de bir kültür kon-
seyınin en kısa zamandayaşama
geçirilmesi gerektiğini söyledi.
oluşuncaya görevlerine
dönmeyeceklerini belirtiyorlar.
fstanbol Deviet Tiyatrosu
Müdürü Murat Karasu, görevi
bırakmasının nedeninin kişisel
değil, sisteme yönelik olduğunu
ve Deviet Tiyatrolan'ndaki
merkeziyetçi anlayışa karşı
çıktıldannı. istifa ederek
kamuoyxmun dikkatıni yeni
tiyatro yasasına çekmek
istediklerini söyledi.
Merkeziyetçi yapı nedeniyle
yenilikJerin sonuçsuz kaldığına
değinen Karasu, görevini
sürdürmesinin kurumda yeni
çatışmalara yol açabileceğini,
Deviet Tiyatrolan "nın kişisel
kavgalar sonucu zaten yeteri
kadar yıprandığını vurguiayarak
onurlu ve ilkeli davranıp
görevinden aynlmayı tercih
ettiğini ifade etti. Elli yıllık
Deviet Tiyatrolan kurumunun
logosunun sürekJi olarak
değiştiğini, kurumun ülke
çaptnda başlattığı "Sanata
Evet" kampanyasının adını
nedensiz yere "Sanata Çağn"ya
dönüştürdüğünü, bu hareketin
herhangi bir gerekçesi ve
felsefesinin de bulunmadığını
belirten Karasu. "Böjiesine
tutarsız ve ilkesiz bir ortam
içinde. bizierin düşlediklerimizi
yerine getirebilmemiz mümkün
değüdir" dedi. Bunun ortak bir
karar ve tavır olduğunu ifade
eden Karasn; Mehmet Ege,
Mustafa Avkıran ve kendisinin
seçimle işbaşına geldiklerini ve
repertuvara yapılan müdahaleyi.
savunduklan sisteme yapılan bir
müdahale olarak algıladıklannı
belirtti. "tstanbul Deviet
Tiyatrosu gibi büyük bir
kuruluşu Ankara'dan,
merkezden yörrermeye çahşmak
büyük bir gaflettir" dıyen
Karasu, yasa tasansının yeni
Kültür Bakanı'nın gündemınde
yer işgal etmesini istediklerini
ve isfifalannın yasayı yeniden
gündeme getirme hareketi
olduğunu belirtti.
Ankara Deviet Tiyatrosu
Müdürü Mehmet Ege. istifa
gerekçesınde. Deviet Tiyatrolan
Genel Müdürü Bozkurt
Kuruç'la anlayış farklılığı ve
çalışma yönteminden
kaynaklanan anlaşmazlığı
gösterdi. Antalya Deviet
Tiyatrosu Müdürü Mustafa
Avkıran da, 27 Mart günü
1995/96 yılı repertuvannı
açıklamayı kararlaştıımış olan
Deviet Tiyatrolan'nın, süresiz
ve tanımsız
"değerlendirme"lerini
beldemek, yerinden yönetim
anlayışını askıya alan merkezi
kararlara uyrnak zorunda
bırakıldığına dikkati çekerek bu
durumda Genel Mudür Bozkurt
Kuruç"un5441 ve 1310 sayıh
kanunlann gücüyle kendi
ilkeleri, kendi kadrolan, kendi
repertuvar anlayışınj
açıkJayacağını belirtti.
Geçmişi ayduılatan bir kuyruklu yıldız
Belgin Doruk, kırk >ıl öncesinin Türk sinemasının en büyük stanydı.
gözde oyuncusuydu. Ancak o dönemde
Türk sinemast da işte buydu. Küçük hanı-
mefendi, altın çağını yaşadığı bu tatlı geç-
mişi aydınlatarak bir kuyrukluyıldız gibi
kayıp gitri. Geçirdiği iki evliliğinde de ör-
nek bir eş, iyi bir anne olmanın ayncalığı-
nı yaşadı. tyi bir dost. geçmişte kalan bir
güzellikti. Âdı hep skandallara, aşk serü-
venlerine kanşmamış ender sanatçilardan
biri olarak anıîdı.
Yaşamöyküsü
28haziran 1936'da Ankara'daZiraatFa-
kültesi Deviet Çiftliği'nde doğdu. Annesi
Rafet, babası Ziraat Mühendisi Hasan Do-
ruk'tu. 1938'de babasının Halkalı Zıraat
Okulu'na atanmasıyla Istanbul'a yerleşen
Belgin Doruk, ilkokulu Yeşilköy'deokudu.
Bakırköy Ortaokulu son sınıfındayken Yıl-
dız Dergisi'nin açtığı artist yanşmasında
Ayhan Işık'la birlikte birinci oldu. 1953 'te
Fanık Kenç'in yönermenliğini yaptığı ilk
filmi -Çakırcalı'nın Definesi"nı çevirdi.
1953 "te Türkiye Güzellik Kraliçesi seçil-
di. 1954-1961 yıllan arasında Faruk
Kenç'le evliydi ve Gül adlı bir kızlan ol-
du. Anlaşamadıklan için aynldılar. Ikinci
evliliğini sinemada çıkış yaptığı "Yeşil
Köşkün Larabası" filminde tanıştığı ya-
pımcı Özdemir Birsel'le )962'de gerçek-
İeştirdi ve Aydın adında bir çocuklan ol-
du. 1959'daĞökselArsoy'laoynadığı"Sa-
manyolu" filmiyle doruğa çıktı. Şarkıh
filmlerde Zeki Miiren'le sinemamızda mo-
da olan bir çift oluşrurdu. 1961 'de Ayhan
Işık ve Sadri Alısık'la çevirdigi "Küçük
Hanımefendi" seri filmleriyle altın çağını
yaşamayabaşladı. "Küçük HammınŞofö-
rii". "Küçük Hanunm Kismerf, "Küçük
Hanım Avrupa'da" gibi seri fılmlenn ikin-
ci çevirimleri yapıldı. 1970'li yıllarda me-
eslek yaşamında inişe geçmesi. Türk sanat
müziği dalında gıriştiği şarkıcılık deneme-
sinin yanm kalması ve özel yaşamındakı
birikimlerden gelen yüksek düzeydeki si-
nirbunalımlan sonunda Ortaköy Şifa Yur-
du'nda tedavi gördü. Aldığı fazla kilolar
yüzünden toplumdan kaçan sanatçı son
günlerde bu kuralı delerek TV programla-
nna çıkmaya başlamıştı. Romantik aşk öy-
külerinde, duygusal güldürülerde büyük
ün sağlayan Doruk 1954'te "ÖJdüren Şe-
hir" filmiyle Türk Film Dostlan Derne-
ği'nin, 1970'te "Yuvanm BekçUeri" fil-
miyle 7.Antalya Film Şenliği'nde oyuncu
ödüllerin kazandı.
Fflmlerinden bir demet
1953: Çakırcalı'nın Defmesi. Kanlı
Çiftlik, 1954: Öldüren Şehir, 1955: Son
Beste. Kader. 1957: Lejyon Dönüşü, Çöl-
de Bir Istanbul Kızı, Çileli Bülbül, 1958:
Hayat Gehennemi, 1959: Kınk Plak, Öm-
rümün Tek Gecesi, Annemi Anyomm, Öl-
meyen Aşk, Samanyolu, 1960: Yeşil Köş-
kün Lambası, ilk Aşk, Kanlı Firar. Gece
Kuşu, Ayşecik Şeytan Çekici, 1961: Bir
Yaz Yağmuru, Hayat Bazen Tatlıdır. Gö-
nül Avcısı, Yalnızlar İçin, Aşka Karşı Ge-
linmez, 1963: Akdeniz Şarkısı, Kahpe,
Bahçevan, Aşk Tomurcuklan, ilk Gözağ-
nsı, 1964: Duvarlann Ötesi, îstanbul Kal-
dmmlan. Aşk ve Kin. Şoförler Krah, Ev-
cilik Oyunu, 1965: Bozuk Düzen, Güzel
Bir Gün İçin, Kınk Hayatlar, Sayılı Daki-
kalar, 1966: Toprağın Kanı, 1967: Yıkılan
Gurur. 1968: Kanlı Nigar, Sevgilim Bir
Artistti, 1973: Pamuk Prenses ve Yedi Cü-
celer, Gönül Meyhanesi, Yuvanm Bekçi-
leri, 1973: Gecekondu Rüzgân.
NEWYQRKTAN
İLHAN MİMAROĞLU
Nüfus
"On yılda on beş milyon genç yarattık heryaştan."
Yetmiyor muydu?
Yetip de artıyordu bile ama, tutturuldu "nüfus da
nüfus" dtye.
Yalnız biz değildik tutturan. Nüfusun dünya çapın-
da hızla artmasına karşı çıkan kısık seslen' susturmak
için şiddete bile başvuruluyor bugün, eskiden oldu-
ğu gibi.
Bu kısık seslerden birinin, nüfus artışını sıfıra indir-
me amacıyla New York'ta kurulmuş "Zero Populati-
on Growth " adlı örgütün istatistiklerine dayanarak şu
verileri elde ediyorum: Bu yazının tek birsatınnı okur-
ken geçen birkaç saniyelik siire içinde dünya nüfu-
suna 25 kişi eklenecek; yazıyı brtirdiğinizde bu sayı
1000'e yükselecek; bir saat sonra dünya nüfusu
11.000, günün sonunda da 26.000 artacak.
Gene o istatistiklerden, insanlığın başlangıcından
bu yana, dünya nüfusunun iki milyara ancak dört mil-
yon yıllık bir süre sonunda eriştiğini öğreniyorum. Ne
ki sonra, nüfus büyük bir hızla artmaya başlıyor. Üçün-
cü mifyara vanldığında artık yalnız otuz yıl geçmiştir.
Şimdi dünya nüfusu yılda 95 milyon artıyor.
Kuzey Kıbns'ın ekonomik sorunlannı konuşuyorduk
oralı biriyle. "En büyük sorunlanmızdan biri, nüfusu-
muzun azlığı" dedi. "En büyükzengintiğiniz bu işte"
dedim. Gelişmiş, aydınlanmış saymamız gereken ül-
kelerde bile nüfus artışjnda duraklamalar beJirdiğin-
de bir kaygıdır başlıyor; hemen doğumlan arttırma
yöntemlerine başvuruluyor. Aydın kişiler arasında da
insanların tavşanlar gibi üremelerine karşı olanlar
azınlıkta. (Tavşan benzetisi yerinde değil belki. Çev-
renizde bu yakınlarda kaç tavşan gördünüz?)
Azınlıktakilerden bin, gitgideartan doğumlann ça-
ğında ve çevresinde yarattığı yıkımı görmezlikten gel-
meyip eyleme girişen Amerikalı Margaret Sanger,
halka doğum kontrolü bilinci verme yolundaki çaba-
lan yüzünden hapse atılmaktan kurtulmak için Ingil-
tere'ye kaçmak zorunda kalmıştı.
Orada soylediği önemli bir söz bugün örtbas edi-
liyor. "Ingiltere 'de doğumlaronyılsüreyleyasakedil-
meli" demişti. Aradan geçen seksen yıla yakın bir sü-
reden sonra, doğumlann gitgide arttığı şu saniyeler,
şu saatler, şu günler, şu yıllar boyunca, yalnız tek bir
ülkede değil, doğumlann dünya çapında on yıl sürey-
le yasaklanması gerektiğini önermek zorundayız. iyi
ama, kim koyacak, kim uygulayacak bu yasağı? "Sı-
fır Nüfus Artışı" adlı o küçük örgüt mü? Kapitalistle-
rin yobazlarla el ele verip bütün dünyada doğum ar-
tışını körüklemelerine hangi güç karşı çıkacak? Yo-
baz, mankafadır gerçi. Oysa kapıtalist hinoğluhin. )s-
ter ki nüfus her yerde hızla artsın da milyarlarca in-
san yedekteki emek gücü olarak sürünsün, gerekti-
ğinde köle ücretleriyle sömürülmek üzere.
Margaret Sanger'in doğum kontrolü yolundaki sa-
vaşının ilkeleri bugün Amerika'da "yaşamaktanyana"
olanlaria "seçenekten yana "olanların birbirleriyle ça-
tışmalan gibi sapık bir çekişmeye dönüştürülmüş du-
rumda. "Yaşamaktan yana "olanlar, çocukdüşürme-
ye karşı çıkanlar. Azgınlan bunlann, kürtaj klinikleri-
nin önünde gösteri yürüyüşleri yapıyorlar; giderek,
oralardaki doktorian, hastabakıcılan öldürüyorlar. Ya-
kalanıp, yargılanıp hapse atıldıklannda insanlık ödev-
lerini yerine getirmiş saygın kişiler gibi görülüyorfar.
"Seçenekten yana" oianlann seçeneğiyse çocuk dü-
şürmek ya da doğurmaktır. Çoğunluk, doğurmayı
seçtiğinde insanlar gene üreyip duruyorlar. Sözcük-
lerin konuya uygun doğru anlamlan içinde, ben de ya-
şamaktan yanayım ve yaşamaktan yana olduğum
için seçeneğe karşıyım. Çocuk doğurma gibi bir se-
çenek olamaz, en azından o on yıllık doğum yasağı
boyunca. Bu dünyaya çocuk getirmek, cürümlerin en
büyüklerinden biri sayılmalıdır. Insanlığa karşı, hele
doğacak çocuğa karşı işlenmiş bir cürümdür bu. Ken-
di seçeneği dışında dünyaya getirilmişse de o çocuk,
yaşamalıdır artık. Oysa her bir doğan çocugun onun
nayarından aşıracağı paylarla yaşaması bir hiçliğe
doğru indirgenme yolunu tutmuş olacaktır. Doğum-
lann gitgide arttığı bir dünyada insanlığın genel ko-
şulundan söz ediyoruz.
Sırası düşmüşken birköpekbalığı fıkrası anlatayım.
Gemi batıyor. Köpekbalıklan toplanmışlar, saldırma-
ya hazır, bekliyorlar. Baba köpekbalığı öbürterini uya-
nr: "Unutmayınız, önce kadınlar ve çocuklar."
Batan bir geminin her yaştan genç yolculan olarak,
köpekbalıklarına kurban düşmeyelim. Yaşamamız
gerek.
TÜPk Rlmleri Afiş Sergisr
• Kültür Servisi- 196O'lı yıllardan sonra çekilen Türk
filmlerinın afişlerinden oluşan bir sergi. 1 nisanda
Çarşı Gapitol Mağazası'nda açılacak. Giovanni
Scognamillo arşivinden derlenen sergide, Hülşya
Koçyiğit ve Ediz Hun'un başrollerini paylaştığı
"Kezban Roma'da", başrolünü Göksel Arsoy'un
oynadığı 1966 yapımı yerli James Bond "Altın Çocuk"
ve Sadri Ahşık'ın "Turist Ömer Uzay Yolunda" gibi
filrrüerin afişleri yer alıyor. Yirmi afişten oluşan sergi,
16 nisana dek gezilebilir.
Aysel Öngen'in resimleri
• Kültür Servisi-Aysel Öngen'in ilk Jcişisel resim
sergisi Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi Sanat
Gaîerisi'nde açıldı. 1942 yılında tstanbul'da doğan
sanatçı 1965 yılında Istanbul Üniversitesi Fransız
Filolojisi'ni bitirdi. 1988 yılından bugüne Resim
Heykel Müzeleri Derneği 'nde Gökhan Anlağan.
Tomur Atagölc, Yusuf Taktak ve Özdemir Altan ile
birlikte resim çahşmalan yapan Öngen, 1990-93 yıllan
arasında Resim Heykel Müzeleri Derneği karma
sergilerine, 1994'te Yıldız Üniversitesi Yüksel Sabancı
Kültür Merkezi karma sergisine, 1995'te de Deviet
Güzel Sanatlar Galerisi karma sergısine katıldı. Aysel
Öngen'in yapıtlan 14 nisan tarihine kadar görülebilir.
Beatles'ın eşyaları 30 bin pounda
satılıyor
• LONDRA (AEP) - Yirmi beş yıl önce dağılan
Ingiliz müzik topluluğu The Beatles'ın hatıra eşvalan,
30 bin pounda (yaklaşık 2 mılyar TL) satılıyor. fki bin
fotoğraf ve negafifî, tahmin edilenin on katı fiyata, 15
bin pounda (yaklaşık 900 milyon TL) alıcı bulurken
Jonn Lennon'ın şimdiye dek kaydedilmemiş bir
şarkısının sözleri, 8 bin pounda (yaklaşık 500 milyon
TL) ve Paul McGartney'in bir resmi ve imzaladığı bir
bas gitar da 7 bin 750 pounda (470 milyon TL) satıldı.
Satılan diğer eşyalar arasında, daha önce Jimi
Hendrix'e ait olan yeşil bir ceket de yer alıyor. Geket,
Miami'deki Hard Rock Cafe tarafından 5 bin pounda
(yaklaşık 300 milyon TL) satın alındı.
İlfıan Selçuk
DUVARIN ÜSTÜNDEKİ TİLKİ
lOOOOOlLIKDVınnde)
Cumhuriyet Kıtnp Kulubu
Co§ PozoHcmc A 5 Turkocoğı Cod 39/41