26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MART 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Ânkara'da ııriizik şeıJikleri baslıyor EVİN tLYASOĞLU Ankara önümüzdeki günlerde yoğun bir müzik şenliği ortamı- na giriyor. Bilkent 2. Uluslarara- sı Anadolu Festivali, 16 mart-30 nisan arasında Bilkent Konser Salonu'nda yer alacak. 29 mart- 5 mayıs arasındaki Sevda-Cenap And Müzik Vakfi, 12. Uluslara- rası Ankara Müzik Festivali et- kinlikleri ıse MEB Şûra Salo- nu'nda gerçekieşecek. Geçen yıl 4 nisanda başlayan Ankara Festivali bu yıl 29 marta alınmış, Bilkent Festivali de programını 30 nisana kadar uzat- mış, böylece iki festival örtüşür duruma gelmiş. Bu arada Ankara Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası'nın ve Ankara Devlet Opera ve Bale- si 'nin doğal haftalık etkinlikleri- ni de sayarsak Ankaralı müzikse- verleri oldukça yoğun günler bekliyor. Umanz martortasından mayıs başına kadar yer alacak toplam 51 festival etkinligi şehir içinden olduğu kadar şehir dışm- dan da büyük ilgi görür ve yöne- ticileri yannlara daha zengin programlar hazırlamaya özendi- rir. Aynca bu ilgi, sponsorlann da dıkkattni çekecek. sanatı des- teklemenin gururunu yaşatacak- tır. Bilkent'te artık süreklilik ka- zanmış bir orkestra ve orkestra- nın mükemmel bir konser salonu var, tıpkı dünyanın büyük sarıat merkezierinde olduğu gibi. Bil- kent Anadolu Festivali, kendi or- kestrasına ve kendi evıne sahip. Büyük senfoni orkestrasının do- ğurduğu oda orkestralan da ku- rurnun bu konudaki ayn bir zen- giniiği. TopluJuklar, Bilkent Aka- demik Senfoni Orkestrası, Bil- kent Sinfonietta, Bilkent Yaylı Çalgılar Topluluğu ve Bilkent Akademik Oda Orkestrası olarak bu festivalde etkinliklerini gös- terecekler. Festival süresince BASSO'yu çok değişik uluslar- dan şefler yönetecek. Gürer Ay- kaL İraklı CaureJi, Jutian Shew. Mkhael Collins. Muhamrrvedjan Turdiyev, AJfred Mkhourine. Pa- olo Olnıi, Server Ganie\ \ e Peter Marcbank. Gürer Avkal'ıny öne- teceğı Ancyra Oda Orkestrası bas Ayhan Baran ıle aryalan ses- Iendirecek. Ayhan Baran Judith lluğve ŞafakErisldnile bir baş- Bilkent 2. Uluslararası Anadohı Festrvali'nin proğramııula aynca Oda Orkestrası da >er alı\or. ka oda müziginin de konuğu ola- cak. Bilkent Anadolu Festivali'nin önemli konuk solistlen arasında Tedi Papavrami, Gabriel Croito- ru, Anrje YVeithass, Yevgeni Man- surov, Maria Nikotina,Togral Ga- nievgıbi kemancılar: BrunoFeft- re, A. Ardakov, Jean Philippe Gollard,Chik> Martingıbi pıya- nistleri sayabiliriz. Türk solıstler- den Idil Biret, Hüseyin Sermet, Suna Kan, Gfilsin Onav ve Emre Şen dikkatı çekıyor. Bolşoy Ba- lesı solistlennın gösterisi ile "Başlangıctan Günümüze Caz" başlıklı program da son derece ıl- i ç Geçen yıl Anadolu'nun çeşitli köşelerinde konserler vermeyi hedefleyen ve bu nedenle Anado- hı Festivali başlığını alan bu fes- tival, aniaş.ılan yeni konser salo- nunun kusursuz ortamının biraz keyfini sürmek üzere bu yıl An- kara'dan aynlmıyor. Bu yılkı Ankara Festivali'nin en can alıcı etkinlikleri kuşkusuz Vatikan'daki St. Sistina Kilise- si'nin korosu; VryanaÇocukKo- rosu ve Monte Caıio Balesi gibi olaylarla başlıyor; HovvardGrif- fitiisyönetımindeki London Mo- zart Players topluluğu ünlü Kore- lı pıyanist Kun Woo Pak solistli- ğındelu Prag Senfoni orkestrası, Camerata Kadmlar Yayfa Çalgı- lar Topluluğu, Pikayzen Kanneti resitalı, Fazıl Say ve Ervin Nagy piyano resıtalleri; Ruhrkole koro- ŞefCürerAykal ŞefHonardGrifTiths. MÜZİK DÜNYAMIZ Çağdaş düşüncenin ürünü Bilkent VEFA ÇİFTÇİOĞLU ANKARA-10 ve 11 Mart 1995 günlen Ankara Cumhurbaşkanlı- ğı Senfoni Orkestrası Konser Sa- lonu nostaljık konserlere sahne ol- du. Tarn 71 yıl önce. 11 Mart 1924 tarihinde orkestranm verdığı ilk konser tekrar edıldi \ e Osman Ze- ki Üngör'ün Cumhunyet Marşı, Carl Maria von VVeber'ın Oberon Uvertürü, Rimski-Korsakorun Ispanyol Kapnçyosu ve Beetho- ven'in 5. Senfonısi seslendinldı. 8 Mart 1924 tarihli Hâkımıyet- i Milliye gazetesinde yeralan kon- ser ilanı oldukça ilgi çekicıydi: "11 Mart 1924 Rumefigöcmen- leri menfaatine Latife Gazi Mus- tafa Kemal Hanımefendi'nin hi- ma>elerinde >iolonist Zeki Be\ (Üngör) vönetifnindeki Büyük Orkestra Konser Programı_" Ilgınç resımler süslüyordu fu- ayeyi... Dünyanın en ünlü solıst- lerı. şefleri... Kimleri konuk et- memiş kı CSO... Kempf, Mehta, Kogan, Zoller, Richter, Sargent, Rodrigo, Menuhin. Tortelier. FH edler \e daha nıcelen. Herkes re- sımlerinden tanıyamayabilirdı bu sanatçılan. Kim olduklannı belır- ten küçük birer etiket yapıştınl- saydı resimlenn altına, plaklar- dan, disklerden tanınan sanatçıla- n tanımış olurdu ızleyiciler ve or- kestralan ile daha çok gurur du- yarlardı. Bir tanıtım kıtabı yok CSO'nun... Ne zaman orkestra- dan söz edılecek olsa 170 yıllık geçmiş gündeme getınlır. Bılın- mez ki bu resimlerle hazırlanan bir kitabın getireceği prestij ve et- ki 170 yılın çok ötesinde olacak- tır Bilkent Bilkent Konser Salonu'nun açı- lışından sonra orkestranın ilk pro- va yapacağı gündü. Bir şans ese- ri haber almış ve salona gitmiştim. Pro\a başlamıştı. Orkestra Brahms'ın 1. Senfonısı'nin ilk bölümü üzerinde çalışıyordu. Ar- ka kapıdan sessizce içeriye gir- dim. Boş salonda benden başka bir tek Ersin Ona> vardı. Girdiği- mı fark etmemişti. Heyecan ıçeri- sinde olduğu belliydi. Salonda do- laşıyor, duvarlara özenle dokunu- yor, akustik hakkında fikir sahibi olabümek için sık sık yer değişti- riyor, bir üst kata çıkıyor. sonra tekrar aşağı iniyor; koltuklan, menteşelen, duvar boyasını, ah- şap akustik perdeleri. her şeyi te- ker teker kontrol ediyordu. Bir ara göz göze geldik. Yeni baba olmuş insanın heyecanı vardı gözlerinde. "Nasıl?"dercesine baktı.. gerçek- ten çok güzeldi uzun uğraşılar ve hayallerin kısa süre içerisinde ger- çekleşmesınin kendisinde yarat- tığı heyecanı anlamanın ımkânı yoktu. Çok mücadele etmişti ve çok yorulmuştu... Yanına gıdip kendisini kutiadım. Bir çocuk gi- bi neşelı ve heyecanlıydı. Yalnız salon değıl. Binanın tümü için ka- fa yormuştu. Mozart Cafe'nin perdelerindeki Mozart resmine kadar emeği vardı Ersin Onay'ın... Büyük bir anıttır bu- gün Bilkent.. Fakültesı ile orkest- rası ve salonu ıle... Bu pek çok kı- şinin dedığı gibi paranın gücü de- gıldır. Inancın ve çağdaş düşün- cenin, zıhniyetin ürünüdür. Bilkent'te büyük ve güzel şey- ler oluyor, ama unutmamak gere- kır ki böylesine kurumlarda önemli olan sürekliliği ve gelışi- mi sağlayacak önlemleri almak- tır. Kurumlarda kışıler geçıcıdır. Türkiyemiz hep bu yüzden kay- betmışrir. Bütün kurumlar, kışıie- nn düşünceleri yüzünden ya yük- selmiştır ya çökmüş gıtmiştır. Bilkent Müzik ve Sahne Sanatla- n Fakültesı ve yan kurumlan Sa- yın Ersm Onay ile bugünkü çız- gısine gehniştır. Sanatsal açıdan cumhunyet tarihinde eşı görül- memış bu- gelişime imza atmıştır Sayın Onay. Aİna en gereklı şey- lerden biri unurulmuş gıbidır. O da büyüyen kurumlann övgünün yanı sıra eleştiriye de açık olabil- mesıdir. Eksikler ve yanlışlar; eleştiriler ve uyanlarla gıdenle- cektir. Bilkent, daha çiçeği bur- nunda bıroluşumdur. Onu koru- mak sürekli sak sakçılıkla değil yeni geldiğmde eleştin ıle de ola- caktır. Bir kurumda güzel şeyler yapılabılir, ama bu yapılan her şe- yın güzel olacağı anlamına gel- mez. önerilere açık olmak, yapı- cı eleştırileri daha dogruya ulaş- mak açısından değerlendırmek, eleştirenlen 'vefasazlıkla' suçla- mamak. Bilkent'in gelmiş oldu- ğu çağdaş çizgınin bir gereği ol- malıdır. Hanslkk Fanatik bir Brnckner düşma- nıydı eleştirmen Hanslkk. Bes- tecıye olan düşmanlığı halk ara- sında da merak konusu olmuştu. Ne zaman bir Bruckner seslendı- rilecek olsa herkesın sözleri sa- londan içeri girecek olan Hans- lıck'i arardı ve tabiı ertesı gün ne- ler yazacağı. Yazılanyla dünyayı zinden etmişti Bruckner'e. Eleş- tirileri zaman zaman küfür ve ha- karet noktasına geliyordu. Gitme- diği ve iptal edildığınden haberi olmadığı bir konsen de eleştirin- ce kötü sonunu hazırladı. Bruck- ner'in 8. Senfonısi 1892'de ilk kez seslendirilirken alaycı tavır- lannı sergilemeye oaşlayınca, iz- Ieyicilerden temız bir dayak yiye- rek salondan dışan atıldı. Bruckner'in 8. Senfonisi 1892'de ilk kez seslendirilirken Çaykovsld, son operası olan lo- lanta'yı bitirmek üzereydı. Çay- kovski'nin ömrünün son yıllany- dı ve Pathetique Senfonısi yavaş yavaş şekil almaya başlıyordu. Opera ilk kez 17 Aralık 1892'de St. Petersburg'da oynanmış ve o tarihten sonra uzun yıllar unutul- muş, 1955 Leipzıgve 1957 Mos- kova temsıllen ile yeniden günde- me gehnişti. Konu bizim Türk filmlerinin bir benzeri: "Kör bir kızın aşk ve se> ginin gücüyfe tek- rar yaşama dönmesL" Bu kadar basıt bir konu operanın rejisörü Olga Ivanova tarafından çok da- ha güzel ve anlamlı bir bıçımde betimlenmış: "Her insan güzel duygulan yaşamadan önce kör- dür." BırÇaykovskı operası izlemek dünyanın ünlü sahnelerinde bile kolay kolay mümkün olmuyor. Hele bcstecinin Eugene Onegiıı, Maid of Orleans. The Queen of Spades ve Yakula the Smith gibi tanınmış operalan varken binde bir sahnelenen Iolanta'yı tekrar izlemek, belkı gelecek nesıllere kısmet olacaktır. Yalnız bu açı- dan bile görülmesi gerekırdüşün- cesindeyım... Yeni nesil yönetimde CSO seçimleri 7 martta yapıl- dı ve uzun yıllardan sonra genç- lerden oluşan bir kadro yönetime geldi. Seçimdeki en olumlu geliş- melerden biri orkestranın içeri- sinde oldukça fazla sayıda olma- sma rağmen, seçımlere katılma- yan hanım sanatçılardan birinin yönetime girmesiydi. Orkestranın yeni müdürü, eski yönetimlerde de çalışan fagot sa- natçısı Hüse>in Ertuğ. Yardımcı- lığını ıse korno sanatçısı Musta- fa Kofalı yapıyor. Beş kışılik yö- netim kurulunun diğer isimleri: Keman sanatçısı Demet Emekli, korno sanatçısı MuammerÖzve kontrbas sanatçısı Tayfun Türaer. Ça> kov ski'nin 'Iotantiı' operası. ErsnOnay su; küçük caztopluluklan şan re- sitalleri ile ılgınç programlar su- nuyor. Ankara şehrinin değişik müzik topluluklannm da (Gürer Aykal yönetimindeki BASSO konseri; Rengim Gökmen yöne- timindeki Ankara Devlet Opera ve Balesi orkestrası ile Yelda Ko- dallı konseri ve Ankara Oda Or- kestrası'nın konserleri) Anka- ra'nin bu j^ılki festivalindeyeral- maması dıkkat çekiyor. Bu arada Samsun'da akustik donanımı ıle mükemmel bir kon- ser salonunun tamamlanmakta olduğunu; Antalya Oda Orkest- rası için antik bir mekânın onan- ma girdiğini ve Eskişehir'de de yeni bir festival hazırlığı başladı- ğını öğrenmek çok sevindirici. NejatBoren'iyitirdik tstanbul Devlet Opera ve Ba- lesi sanatçılanndan Nejat Boren (1943) kalp krizine yenik düştü. "Rossüni'yi Sever misiniz?" tem- silinde Rossini'yi canlandırdığı rolü ile sanki kendini oynamıştı. Gfuck'un "Kadı" operasında, "Don Pasquak"de ve nice ko- mik-rrajik rolde başanlı karak- terlerçizen sanatçı, opera dünya- mızın renkli ve kültürlü simala- nndan biriydi. tDSO'da geçen hafta tstanbul Devlet Senfoni Or- kestrasrnuı konserini geçen haf- ta Azeri şef Ramiz Mefik Aslanov yönetti. Bu programı Alman şef Lutz Herbig'den dınlemeye ha- zırlandığımızdan olsa gerek As- lanov'un yorumu ne eşlikte ne de senfonide etkileyiciydi. AyşegüJ Sanca'nın solistliğindeki Beet- hoven'in 5 piyano konçertosunda piyano ve orkestra topluluğu ay- n birer doku oluşturdu. Mah- ler'in 4. senfonisindeki birçok karmaşanın yanı sıra kendini gösteren pınltılar ise başkeman- cı Gükkn Turah'nın sololan (özellikle fidel niteliğindeki yo- rumu) ile Zehra Yıidız'ın duygu- lu, abartısız, cennetin ruhani ha- vasını yansıtan sesiydi. Tümüy- le daha keyifli bir konser bekli- yorduk geçen haftadan. Nejat Boren'in ardından AYDINKARLroEL tstanbul Devlet Operası'nın özellikle komik (buffo) partileri- nin yetenekJi baritonu Nejat Bo- ren bırkaç gün önce aramızdan aynldı. En verimli yaşında kay- bettiğımız sanatçı, teatral ve vokal yeteneği ile, derin kültürü, çalış- kanlığı ve nice erdemiyle nev-i şahsına münhasır bir kişilikti. Geçtigimiz yıllarda Franz Le- har'ın Çıngene Aşkı, Rossini'nın Sevil Berberi, Gluck'un Kadının Fendi Kadıyı Yendı, Donizedi'nin Don Pasquale, Pucdni'nin La Bo- heme temsillerindekı rolleriyle ve "Rossiniji Sever misiıüz?" adlı temsıldeki başansıyla seçkinleş- mişti. Nejat Boren geçen yıl atlat- tığı kalp krizınden sonra çalışma- lanna aynı tempo içinde koyul- muştu. Kendisiyle önümüzdeki sezon sahnelenmesi düşünülen, Rossini'nin "ttalya'da Bir Türk" operasının çalışmalaruıı yapıyor- dûk. Boren'in meslek aşkı ve tut- kusu o derece yüksekti ki Rossi- ni'nin meşhur "Urgualfactotum" kavatinindeki sol notasmı temiz verebilmek için aylarca çalıştığı- na, yakınındaİci bir koropetist ola- rak tanık oldum. Müzik yeteneği- nin 'Muzıkayi Humayun'un klari- netistı olan dayısı Nihat Esen- gin'den kendisine geçmiş olduğu- nu söylerdi. Pedagog Don Ior- daschescu,Nejat Boren'in Istan- bul operasındaki hakiki Wagner söyleme kudretine sahip birkaç sanatçıdan biri olduğunu belirt- mişft. LudanoPavarotti, 1992'de- ki Istanbul konseri münasebetiy- le AKM'deki prova sonrası Nejat Boren ile tanınmış ve kendisine bu derece benzeyen bir operacı- rnızla tanışmanın hoş bir sürpriz olduğunu beluimişt]. Nejat Boren o kocaman cüssesinin ardında olağanüstü hassas ve yaratıcı bir yapıya sahipti. Yeri doldurulama- yacak bir değerimizi kaybettik. Fazıl Say'dan haberler, Bilkent, salon sorunu Fazıl Sav ÜNERBtRKAN tZMtR - Şimdiler- de Amerika'da, CBS- Sony firmalarının kendısıne tanıdığı ola- ğanüstü olanaklan de- ğerlendırmekte olan genç piyanıst-besteci Fazıl Say'ın, henüz pi- yasaya çıkmamış bir CD'sini dinledim. 1993'ünNisan-Hazi- ran döneminde, Berlin'de gerçekleştiril- miş bir çalışma. Haydn'ın bir sonatmın (Do majör, Hob. XVI: 35) ustalara özgü. fırtına gibi yorumu, Brahms'ın op. 117 Intermezzo'lanndan ıkincisi, Liszt'in Gnomenreısen adlı konser etüdü, Alban Berg'ın o nefis, kısa başyapıtı, op. 1 So- nat... Sonra da. müzik çevrelennde adı çok sık duyulmayan. yapıtlan ne yazık ki pek az çalınan, öncü "ikinci kuşak" bestecile- rimızden tlhan Baran"ın 1959'dabestele- diği. tazeliğinı yitırmek şöyle dursun, ye- ni, yepyeni duran bir "dizi''si; Üç Bagatel (Sözlükler, bu Fransızca sözcüğün anlamı- nı "önemsiz, değeri diişük şey" diye veri- yorlar, ama Beethoven'ın Dvorak'ın kul- landığı bu terimın müzıkteki asıl anlamı, " küçük. sabun köpüğü gjbfolmalı). Fazıl Sa>, yalanda pıyasaya sunulacağını umdu- ğum CD'de, bestecilik yanını da tarutlı- yor: 1993'tebestelediği "DörtFantezSPar- ça"y ı, bir de 1990 yapımı "Nasreddin Ho- ca'nın Dört Dansı"nı seslendınyor. Fa- zıl'm yerişme çağmdaki renkliliğe, çeşit- lilığe özgü birbıreşim: çok ritimlılik, halk müziği, caz vb. gereçlerinın, elektronık anlatım ortamının bir arada. coşkuyla, he- vesle, sevgi potasında kaynatılması. Fazıl Say'm geçen yıl, plak dünyasınm ıki dev firması olan CBS ve Sony 'nin kur- duğu "Young Concert .'Uiists'" firması elıyle düzenlediğı yanşmanın Avrupa ka- nadında ilk dört genç seslendirici arasına girdiğini, sonra da ABD'de yapılan final- lerde birobuacı ile birlikte birinci olduğu- nu bıliyor muydunuz? Genç müzikçimız şimdi, üç buçuk yıl sürecek bir maraton ıçuıde, 200 kadar konser'resıtal vermeye hazırlanıyor. Bu süre başanlı geçerse, bı- leğinin hakkıyla dünyaya duyuracak ken- disini; aranan, konserler ıçın, plak yapım- lan için peşinden koşulan pıyanistler ara- sına girecek. Merakla izlenmeye değer bir serüvenin başlangıcı bu. Genç Say'a ba- şanlar diliyorum. Bu arada, onunla birlik- te Ankara Devlet Konservatuvan'ndaki "Üstûn YetenekH Çocuklar Özel Statüsfi" çerçevesinde yetiştirilen iki genç piyanis- timizden, Muhittin Dürrüoğlu ıle Oya ÜD- ler'den de '^aze" haberler almak üzere sa- bırsızlanıyorum! Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi Dekanı Prof. Ersin Ona>dostumuzdan birmesaj aldım; Anka- ra'nın özel konservaruvannda, Türki- ye'nin en güzel konser salonunda, Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası (BASSO) ve onun "yan kuruhışlan" elıyle verile- cek, birçok yabancı-verli solistın katılaca- ğı "Bilkent tkinci Lluslararası Anadolu Festivali"nıntanıtımı, programı, 16 mart- 30 nısan günleri arasında yer alacak bu fe- sırvalin etkınlikleri. Bajta dostum sevgili Onay olmak üzere, Bılkent'lı müzıkçilere başanlar diliyorum, kutluyorum onlan. Geçen haftaki yazım. çoğunluğu olumlu tepkılere yol açtı. Her şeyden önce, îz- mir'de ve öteki kentlerimizde söz konusu olan "ssüon sorunu" üzerinde duyarlı olan dostlanma, okurlanma teşekkür ederim. Bu alandaki karmaşanın, perişanlığın, vurdumduymazlığın bilincinde olmalan. ınanıyorum, sorunun çözümünde büyük bir güç odağı oluşturacaktır. Aynı duyar- Iığı, külrür sorunlanna, gûndemîerinde yer ayırmayı en azından "hafîflik" sayan yet- kılilerimizin de göstermelerui] beklerdim, bekliyorum. Bu arada, Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Rafet Saygı'dan, sitem dolu bir tele- fon mesajı aldım. Sayın rektör, üniversi- tenin îzmir DSO'ya yıilardır kucağını aç- tığını, geçen yil Kültür Bakanlığı ile ara- lannda birprotokol imzalandığını hatırlat- tı. Bunlan ben de biliyorum, kamuoyu da bilıyor. Söylemek istedığim şey, bambaş- ka: Bir devlet sanat kuruluşunun, 20'nci yılında, hâlâ daha, kendi malı olan, ken- disine -bakanlıkça, büyükşehır beledıye- since- aynlmış bir yuvadan, bir konser sa- lonundan yoksun bırakılmasıydı î Bu alan- da yirmi yıldır en küçük adım atılmadığı, hep hazır lokma ardından koşulduğu için ortaya çıkmışhr bugünkü karmaşa. Böyle giderse, sürüp gıdecektir de... DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Tipografik Yorum Önce "tipografik" sözcüğünü açmaya çalışalım. Türkçe Södük'e, Yunancadan alınma "tipografya "için şöyle deniyor: Basım, basımcılık. Websters 'e bakıyorum: "Typography"n\n Orta Latince "typographia"üan geldiği belirtilerek "type"ile "gra- phy'ye gönderme yapılıyor. "7ype"ın Latincesi "typus", Yunancası "typos"imiş, In- gilizcesinin birçok anlamı var: Tip, işaret, iz, damga, sim- ge, çeşit, model. Aynca tanmda, biyolojide, fizyolojide, matematikte birbirine yakın, ama konulann özelliklerine göre biraz değişen anlamlar yükleniyor. Basımcılığa gelindiğinde ise "type" harf kalıbı oluyor. Madenden ya da tahtadan yapılmış, üstüne boya sürü- lüp, bir yere basıldığı zaman bir harfi ya da biçimi ortaya çıkaran kalıp. Demek ki ilkel basımcılıktatahtalaroyularakyapılan tek tek harflerden, dizgi makinelerinde yan yana gelen mat- rix'lere dökülüp satr halinde çıkan kurşun harflere kadar, hepsi "type", ama bu sonunculara satır halinde çıktıkla- n için "linotype "deniyor. Bir de "monotype "dizgi maki- neleri var. Neyse, uzatmayalım. Ingilizcede yazı makinesinin adı da "typewriter"d\r. Ama iş çevrelerinde kullanılan "tape etmek" sözü In- gilizceden gelmiyor. Fransızca'da daktilo yazmak, dak- tiloya çekmek anlamlanna "taper" sözcüğü var, o girmiş dHimize. "-graphy" (Yunancası "-graphia", yazmak anlamına gelen "graphein"öer\), eklendiği sözcüğe, yazma, tanım- lama, gösterme gibi nrtelikler ekliyor. "Typography"y\ VVebster's şöyle açıklamış: Type ile baskı sanatı; aynı zamanda type ile basılan şeyin görü- nüşü, düzenlenişi, biçemi. Böylece "tipografya"y\ "basım, basımcılık" diye ta- nımlamanın yeterii olmadığı düşüncesine geliyoruz. Ti- pografya harflerle ilgili bir iş. Bütün bu sözleri etmemin nedeni Savaş Çekiç'in ti- pografik yorumuyla basılan olağanüstü bir kitap: Enis Batur'un bir şiir kitabı. Adı: [Ondört + X+4 deneysel metin] . Baştaki on dört deneysel metin 1976'da Ara-Kitab adıyla yayımlanmıştı. O da özenerek basılmış güzel bir kitaptı, ama tasanmcılann bugün yarattıklan ortamda öy- le kitaplara artık güzel demeye bile çekiniyor insan. Ortadaki on deneysel metin ayn bir kitap olarak basıl- mamış, B/F/S'nin 1987'de yayımladığı Yazılarve Tuğra- lar adlı toplu şiirlere eklenmişti. Sondaki dört deneysel metin ise 1991-1992 yıllannda yazılmış, daha yeni ürünler. Yanılmıyorsam, ilk bu kitap- ta yer alıyorlar. Savaş Çekiç kitabın hem bütün tasanmını yapmış, hem de şiirjeri tipografik olarak yorumlamış. Bu şu anlama ge- liyor: Üç çeşit harf seçmiş. Biri düz çizgili beyaz, ikincisi onun kalın siyahı, üçüncüsü tırnaklı italik beyaz. Italikle- ri harf aralannı biraz açarak kullanmış. Kimi sözcükler be- yaz, kimi sözcükler siyah, kimi sözcükler italik, bazen de kanşık (sözcüğün yansı başka, yansı başka harfçeşidiy- le) olarak dizilmiş. Satır aralannın açıklığı, şiirlerin sayfa- lara yerleştirilişi, her şeyle inceden inceye oynanmış. Yalnız okunacak değil, bakılacak bir kitap çıkmış orta- ya... Savaş Çekiç'in daha önce de aşın uçlarda dolaşan bir kitap tasanmından söz etmiştim. Salgınlanm adlı kendi şiir kitabtnın tasartmı da böyle olağanüstüydü. O kitap- taki tipografya çalışması harf seçmenin de ötesıne geçi- yofdu. Bu tür işleri her basımevinin yapmak istemediğini bil- diğim için, güzel bir kitap gördüm mü, hemen nerede ba- sıldığına bakanm. Salgınlanm Stil Matbaası'nda basılmış- tı. Gene tasanmını Savaş Çekiç'in yaptığı Hil Yayın'ın Fassbinder'i anlatan Her Yana Saldmyorum adlı kitabı gibi, Enis Batur'un bu güzel krtabı da Stil Matbaası'nda basılmış. Anlaşılan, Savaş Çekiç'le ancak bu basımevi başa çıkabiliyor. "T7pograrya"nın harflerle ilgili bir iş olduğunu söylerken bunun yalnızca harf seçmek anlamına gelmediğini de belirtmek isterim. Bugün teknolojinin gelişmeteri sonu- cu büyük bir kolaylıkla kullandığımız bütün bu harflerin arkasında, adlan yaygın olarak bilinmeyen tasanmcılar var. Bodoni, Garamond, Helvetica, Palatino, Times deyip geçiyoruz, daha bunlar gibi yüzlerce harfi biçimlendiren sanatçılan aklımıza bile getirmeden... Oysa onlar sürekli karşı karşıya olduğumuz güzelliklerin yaratcılan... 'Sağrlar Söğüşmesi' bugün Kayseri'de • KAYSERİ(AA)- Kayseri Devlet Tiyatrosu Salonu'nda bu ay Aiikara Ekin Tiyatrosu ile Ankara Devlet Tiyatrosu birer oyun sahneleyecekler. Ekin Tiyatrosu oyunculan bugün Orhan Asena'nın yazdığı ve Savaş Yurttaş ıle Semih Çelenk'in yönettiği "Sağırlar Söğüşmesi" adlı oyunu sahneleyecekler. Oyunun dekoru Hasan Dündar. müziği de Savaş Bağcan tarafindan hazırlanndı. Ankara Devlet Tiyatrosu oyunculan da, 24 ve 25 mart tarihlerinde Aldo Nicolaj'ın yazdığı ve Muhittin Yılmaz'ın Türkçeleştirdiği "Kadın ile Memur" adlı oyunu Kaysen Devlet Tiyatrosu Salonu'nda sergileyecekler. Ege Aydan'ı yönettiği oyunun koreografisi Deniz Kılıçlı, sahne ve giysi tasanmı Gül Emre, ışık düzeni de Tevfik Cenker tarafindan hazırlandı. Şeyma Reisoğlu Nalça'nın 'Muhabbetname"si Uranrta • Külrür Servisi- Şeyma Reisoğlu Nalça'nın "Muhabbetname" adh sergisi, ay sonuna kadar Nisantaşı Urart Sanat Galerisi'nde sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. 1959 yılında îstanbul'da doğan sanatçı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü'nü birirdi. 1990-93 yıllan arasında yüksek lisans egirimini tamamlayıp tezini "Günümüzden Hitit sonuna kadar Toprak Idol ve Ana Tannça Kültürü" üzerine hazırlayan Nalça, 1992 yılında Uluslararası Seramik Akademisi'ne kabul edildi. Katıldığı sergıler arasında Tokyo'daki Çağdaş Türk sanatı sergisi, Tunus'taki Uluslararası Mahares Plastik Sanatlar Festivali, Istanburdaki Fareya Koral'a Saygı sergisi de bulunanan sanatçı, son olarak Ankara'da "ezop'un Dostlan" sergisine katılmışti. Kainat B. Pajonk'un yapıtlan tznur'cte • Kültür Servisi- Ressam Kainat Barkan Pajonk, yeni çahşmalannı lzmir Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfi Sanat Galerisi'nde sergiliyor. Yirmisekizinci kişisel sergisini açan sanatçı, tzmirli sanatseverlere yağlıboya tablolanrun yanı sıra küçük boyutlu desenlerinden ve siyah-beyaz eskiz çalışmalanndan örnelder de sunuyor. Pajonk, çalışmalannda doğa temasını kendi fantazilerini de katarak kimi kez fıgüratif, kimi kez de soyutlamacı bir anlayışla yorumluyor. Sanatçınin kar manzaralan ile birlikte sergilediği fantastik 'rüyeler ormanı' resimlerindee öncelikle yahnlık ve duruluk göze çarpıyor. Toprak renkleri, maviler ve yeşiller ağırlıkta olmakla beraber beyazdan da vazgeçemeyen sanatçı, doğa- ufuk-renk üçlemesini yumuşak bir denge ile ele alıyor. Sergi açmanın sanatçıın gizlerini izleyicilerle paylaşması olduğunu düşünen sanatçımn yapıtlan 14 nisana kadar görülebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle