20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MART 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Kumpanya, Naz Erayda'nın gerçekleştirdiği 'Kim O'adlı oyunla seyirciyi sokağa döndürüyor Hepiıııiziıı içindeld 'azıııhk ohııa lıaLT PELİN ÖZER Kendine ait yeni bir tiyatro di- li oluşturmak amacıyla yola çı- kan ve bugüne dek sürekli ara- yışinı sürdürerek "Fayton So- ruşturması", "Canlanan Me- kân" gibi farklı oyunlar sahne- leyen Kumpanya, bu yıl yine se- yircileri için bir 'sürpriz proje' hazırladı. Bu kez bir sokaktan yola çık- mış Naz Erayda Kumpanya Sannesi'nin pencerelerinden görûlen Tarlabaşı ve Eski Çeş- me Sokak'tan... Gerçekleştirdi- ği mekân düzenlemesiyle. o>r un odası ve sokak arasında yan say- dam bir ilişki kurmuş. "Kim O?" adlı bu projede çalışan ye- di kişilik kadro, sokaktaki geç- miş ve bugünkü yaşantılann, özellikledeazınlık kiiltürlennin imajlanyla yükleyecek yoğun birdramaturji programı uygula- mış. Oyun her cumartesi ve pazar günü Istanbul Sanat Merke- zi'nde sahnelenecek. Başlangıç saatinı ise giineş ayarlayacak. Maarif Takvımi'ne başvurula- rak hazirlanan birçizelgeye gö- re her hafta 7-8 dakika daha geç başlayacak olan oyuna zaman da dahil edilmiş olacak böylece. Oyununbiryansıaydınlıkta. di-. ğer yarısı karanlıkta kalacak. Zaman zaman. uzun sessizlik anlannda sokağın gürültüsü de eşlik edecek oyuna. Böylece hem zaman hem de seyircilerin karşısında açık bırakılmış dört pencereden içerı sızan Eski Çeş- me Sokağı da katılacak oyuna. Naz Erayda'nın projesi ve mekân tasanmı. yönetim ve kur- gusunu gerçekleştirdiği "Kim 0 9 "da; Bilge Arat Nadi Giiler, Kerem Kurdoğlu. Burhan Ök- men, Murat Özdoğan, Cenk Te- limen ve Neslihan Yurtsever Bu proje insanlaria konuşmaktan çok, birikimlerimiz- den yola çıkarak oluştu. Kendi tarihlerimiz- den. birlikte yaşadığımız in- sanlardan, gördüklerimiz- den yola çıkük-- Sadece Tariabaşı. Eski Çeşme Sokak ve bu sokakta yaşayan insanlar değil onlann yaşantılan, giinlük ruh halleri de yansıdı. Yalnızca onlan aksettirmek için yola çıkmadık. Asıl tema azınlık olmahalL (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN) oyunculuk araştırmalan yapmış, Feyyaz Yalçın ise oyunun ışık ta- sanmına imza atmış. Naz Erayda ile Kumpanya ve "Kim O?" üzerine konuştuk: - Her oyunda mekânı farklı kuilamvorsunuz. Bu kezseyirci- nin karşısında açık duran dört pencereden içeri sızan sokak ve günışığını da oyuna dahil etmiş- siniz». Kumpanya'nın mekan anlayı- şı çok önemli. Her oyunda me- kânı yeniden sorgulamak gerek- tiğinı düşünüyorum. Seyırci- oyun alanı ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor Örnegin "Fayton Soruştur- masTnda seyirci yalnızca birta- raftaydı. Mekanı uzunlamasına kullanmıştım. Orada seyirci so- ruşturmaya tanıklık ediyordu. -Canlanan Mekân"da ise; kar- şılıklı kullanarak ve oyun alanı- nı ortaya alarak seyirciyi. hem oyuncuyla hem de diğer seyirci- lerle göz göze getirdim. "Kim O?" da ise bu sokaktan yola çık- tım. Ve seyirciyi bu sokağa dön- dürmeye karar verdim. Bu salonda toplam dört tane pencere vardı. Onlan oyuna da- hil etmek gerekiyordu. Çünkü bu duvar benım için yan şeffaf bir duvar. Orasıyla. gerçek olan o sokakla, farklı teatral bir ger- çeklik olan burası arasında bir smır. Sonuçta bu oyun için me- kan olarak en belirleyici olan se- yirci oturumlan pencereye bakı- yor. Pencereleraçıkolduğu için de seyirci dışan bakıyor. Herhangi Geçmiş için ağlamanın anlamı yok Doris Lessing, otobiyografisi 'Under My Skin'le kadınca bir serüveni cesur biçimde ortaya koyuyor Kültür Servisi- Saçında kurdelesi. elinde oyuncak ayısıyla sessiz sessiz otu- ran birkız çocuğu: Bu fotoğraf çekildı- ğinde Doris Lessing üç buçuk >aşmda. Ailesiyle beraber Iran'dayaşıyor. Biryıl sonra aile mısır yetiştirerek servet ka- 'zanma düşüyle Zimbabwe'ye gidecek. Bu fotoğrafa bakarak o anda küçük kızın sıcaktan bunaldığını, ayaklannın acıdığını ve çok sıkıldığını anlamak mümkün değil: "Çokbıkkındım.Bu hü- zün, sıkıntı, hep anılanmın arka fonunu oluşturdu" diyor Doris Lessing otobı- yografısinin birinci cildinde. Bu. annesi tarafından yeterince sevil- memiş, babasının yüreklendirdiği bir kı- zın öyküsü. "Annemle savaşma isteğimi hiç yinrmedim." 75 yaşında zarif bir kadın Doris Lessıng'in otobiyografisi "Un- der My Skin", kadınca bir serüvenin ce- sur bir biçimde ortaya konuşu ve bir ai- lenin. bir toplumun sorgulanması. 14 ya- şında okulu bırakıp 19 yaşında evlenen Lessing, 30 yaşına kadar Afrikada ya- şadı. 1949 yılında iki kez boşanmış. üçüncü bebeği kucağında olduğu halde Ingiltere'yegitti. Diğer iki çocuğunuba- balanna bırakmıştı: "Onlara ileride niçin gittigimi anlaya- caklannı söyledim. Bu berbat dünyayı değiştirecektim ve onlar ırk ayrımı ve eşitsizltgin olmadığı güzel, kusursuz bir evTendeyaşayacaklardı." însan niçin ço- cuklannı terk eder? Savaşmak ve onlan "ailemi bu acınacak duruma düşüren gizti bnetten kurtaroıak" için. Bugün. Dorris Lessing 75 yaşında. Zarif. ışıltılı bir kadın. "Birsoninvar.es- kisi kadar enerjik değilim. Bu hiç hoşu- ma gitmiyor. Eskiden öyle çok enerjim vardı ki" dı>or. Otuz yıl öncesıne dön- mek için vermeyeceği şey yok: "Kırklı yaşlar, insanın en güzel dönemi. Hâlâ gii- zelsinizdir, eğer isterseniz bir erkekle be- raber olabilirsiniz. İstiinc üstlük daha manakiısınızdır, eskisi gibi nrtınalı duy- gular yaşamazsınız." 'Çok şeyden pişmanhk duyuyonım' Ben kendım hakkındaki gerçekleri söylemeyi severim, başkalan hakkında- kıleri değil. Bu iilkede birbirine en kötü sözleri söylemek moda oldu. Bir ınsan hakkında söylenecek en kötü sözün onun için söylenecek en önemli şey ol- duğuna inanmıyorum. Onun için de ta- nıdığım insanlara karşı kaba olmak iste- miyorum. Kitabımın ikinci cildi '50'li yıllan kapsayacak. Bu. ilginçbirdönem- di, ingıltere bombardımanlardan harap olmuştu, hava soğuktu. Ve her şey bitti- ğinde. yeni bir neslin yaşadığı yepyeni yorum. Nasıl adlandınldığını bilmiyo- rum. ama kaybedenlerin yok sayıldığı bu ekonomik sistemden nefret ediyo- rum. Bu her yerde oluyor, rejim kapita- list de olsa, komünist de olsa. Bence durum şu: Ekonomimizin ayakta durması için sürekli tüketmek ge- rekivor, yemek, içmek, satın almak. Bu korkunç bir tuzak. Öte yandan. bir poli- tikacının çıkıp "işsizlik sorununu asla çözemeyeceğiz r 'demesini bekliyorum. Hiçbinnin bunu söylevecek cesareti yok. - Hiçbir şeyden pişmanhk du vmadığı- Otobiyografîsinin ikinci bölümü he- nüz razır değil. Onu mayıs ayında ele al- mayı düşünüyor. Bu arada bir roman yazmş (Beşyıl önce başlanmış, ama is- tediğ gibi olmamış bir romanı yeniden yazrrış). Fransız Liberation gazetesinin kitapekinde Lessing'le yapılmış bir söy- leşi jayımlandı: - I*k çok biyografıniz yayımlandı. Bu bir diş mü \oksa kâbus mu sizin için? Beıce ölmemi bekleseler daha iyi olurcu. Bır zamanlar. kısa bir süre önce- sine kadar. yaşayan insanlar hakkında yazı /azılmazdı. - <*tobiyografinizin başında, Simone de Bauvoir'dansözediyorsunuz.Onun hakJında ne düşünüyorsunuz? Otobiyografisinin ilk bölümünü yazan Doris Lessing, zarif, ışılüh bir kadın. bir Londra ortaya çıktı. Simone de Beauvoır'a gelince. zekâ- sına hayranım. ama onunla ters düşrü- ğüm bir nokta \ar. Kadın olmaktan mutlu değildi, sürek- li bundan yakınıyordu. Kendi kendime sorardım. nesi var bu kadının? Kadınla- nn çoğu kadın olmaktan mutludurlar. O ise herhalde erkek olarak doğsaydı da- ha mutlu olurdu. - Her zaman sol eğilimli miy diniz? Bütün bunlann pek bir anlamı yok. Sağ ile sol arasındaki fark nedir? Bilmi- nızı söyleyebilir misiniz? Hayır. çok şey için pişmanhk duyuyo- rum. Ama bunu söylemek neye yarar? Yapılmış yapılmıştır. geçmiş için ağla- manın anlamı yok. 'Savaşın ilk kurbanı gençler' • - Ama kitabuuzda gençliğinize ihanet etmiyorsunuz. Sadece o günleri berimlemeye çalış- tım. Tek benim gençliğim değil. Sanki havada herkes tarafından paylaşılan bir delilik vardı. Korkunç bir savaş olan 2. Dünya Savaşı sırasında hepimiz biraz deliydik, ama bunu sonradan fark ettik. "Savaşın ilk kurbanı gerçeklerdir" sözü- nü benimsemiş bır grup gençtik. Her hafta toplanıp güncel olaylan tartışırdık. Bununla gururlanırdık. ama gerçekte ne- ler döndüğünü hıçbir zaman bilemedik. Ne derece yalanlar içinde yüzdüğümü- zü anlayamadık. Bence insanlan delir- ten de bu. 'Müziğin gücünü sorguluyordum' - Ckkli olarak "kendimizi müzikle ze- hiriediğimizi" mi düşünüyorsunuz? Bu bir soru, bir açıklama değil. Mü- ziğin gücünü sorguluyordum. Onu her zaman herdurumda kullanmışız. Erkek- leri savaşa göndermek için, yürüsünler dıye, sonra büyücüler tarafından kulla- nılmış. kiliselerde kullanılmış, çok güç- lü bir uyancı. Bız grubumuzda savaş ön- cesi ve savaş sırasınnda Glenn Miller, Cole Porter dinlerdik. Bu güçlü müzik arzuyu, beklentilen dile getiriyordu. Dü- şünürsek, bunun bizi etkilememesi mümkün değil, mutlaka izler bıraktı. Bugün, müzik çok sert ve tuhaf. Ben bir bilim adamının bu konuyu incelemesi- ni isterdim. - Bugünfin çocuklan iyi eğhün alıyor mu? lngiltere'de de Fransa'daki gibi durum tam bir felaket. İyi okullar için konuş- muyorum elbette. Eskiden herkes aynı eğıtimı alırdı. Şimdi ise iyi eğitilen bir seçkin kesim var. bir de eğitilemeyen ge- niş kitleler. Yeni bir olay daha var: Oku- lu bitirmiş. iyi bir öğrenci olmuş bir ço- cuk hiçbir şey bilmiyor. Hiçbir şey oku- mamış. Ben onlan "Yeni Barbarlar" di- ye adlandınyomm. Onlarla bir şey ko- nuşulamıyor. Ingıliz dili, edebiyat, tarih eskiden öğretilirdi. Artık öyle değil, bu korkunç. 'Kitabı kendimiz satıyoruz' - Yazartann bugünkü durumu hak- kında da pek iyimser değilsiniz.. Bu yeni kitabım çıktığında iki buçuk ay satmakla ugraştım. Her şey o kadar değişti ki... Eskiden bir kitap yazardınız ve editörler gelir satarlardı. Şimdı bunu yapmak zorunda olan sizsiniz. Toplum bizi kişiliklerimizle tanıyor. Edebiyat tartışmalannda, yazarlar ve halk geliyor. tartışılıyor. herkes iyi vakit geçiriyor. Ya sonra? Bu insanlar daha mı çok ki- tabımızı satın alıyorlar? Herhalde kendi kendilerine. "Filancayı gördüm, onunla konuşanlar ailesinin bir birey iyinı artık" diyorlar. Ama bu, bizi daha çok okuduk- lan anlamına gelmiyor. - Anneniz ilk romanınızı beğendi mi? Tabii kı hayır. Bütün beyazlar nefret etti ondan. Onlann kurduğu sistemi eleş- tiriyordu çünkü. Hem kitaptan hem de onu yazdığım için benden nefret ettiler. Rosemary Harris'în törene gitmesi engeflendi K ü l t ü r Servisi - The Royal Natı- onalTheatre. 'Tom and VTv' fılmin- dekı rolüyle en iyi yar- dımcı kadın oyuncu da- lıncSOscar'iadaygöstenlen Ro- seı^nry Haıris'in ödül törenıne kat -nnasına zın vermıyor. The Royal Natıonal Theat- re'dan yapılan açıklamada, 21 martta Los Angeles'ta gerçekleş- tirilecek Oscar ödül törenıne ka- tılamayacağının. çünkü o gün 'W»men ofTroy - Tru>-alı Kadın- lar' adlı oyunda sahneye çıkaca- ğının Harris'e bıldırildıği belir- tildi. Tiyatronun sözcüsü "O bir oyuncu ve o gece bir oyunda sah- neye çıkmak üzere kontrat imza- ladı. Bu da ne yazık ki törene ka- tılamayacağı anlamına geliyor. Durum çok üzüeü ama sanınm kendisi durumu anladı" dedi. Sözcü, başka bir oyuncu bul- manın ancak hastalık söz konusu olduğunda başv urulacak bır çare olduğunu da sözlerine ekledi. Tiyatro yönetıminın bu tutu- mu, sanatçının ilk kez Oscar'a aday gösterildiğine ve bunun da karıyerinde önemli bir dönüm noktası olduğuna ışaret eden ar- kadaşlannı öfkelendirdı. "Rose- mary bu konuda tarnşma çıkar- mayacak kadar profesyonel, ama gitnıeyiçokistiy»r''diyen birarka- daşı tiyatronun bazı teknik güç- lükler yüzünden o gece başka bır prodüksıyonu sahneye koyması- nın mümkün olmadığını belirrti. Tiyatronun sanat yönetmeni Rkhard Eyre de başka bir oyun sahneiemek için dekorun değışti- nlmesi gerektiğini, bunun da çok zor olacağını. ancak bütün set gö- revlileri ve tiyatro yönetimınin 'oy birliğiyle' kabul etmesi halin- de Harris'in Los Angeles'a gide- bılecegıni söyledı. Oscar adayı oyunculann ödül törenıne katılmamalan duyulma- mış bir şey olmasa da bugüne ka- dar katılmayan çok az oyuncu var. Amerıkan Film Akademısı, yap- tığı açıklamada. The Royal Natı- onal Theatre'ın yönetimi hakkın- da fikir sahıbı olmadığını. ancak bu tutumun tiyatro yönetiminm dar görüşlülüğünden kaynaklan- dığının ortada olduğunu belırtti. bir yalıtım malzemesi kullanıl- madığı için de sokağın bütün sesleri oyuna dahil oluyor. - Bu oyunu da doğaçlamaiar- dan yola çıkarak mı oluştu rdu- nuz? Oyuncular ve sokakta ya- şayan insanlann dünyalan ara- smda bir paralellik kuruldu mu? Evet, bu oyun da doğaçlama- lardan yola çıkılarak oluştu. Oyuncu kendine ait olan özgür alanını istediği gibi kullandı. Benim seçme hakkım vardı yal- nızca. 800 kadar doğaçlamanın içinden 10-15 tanesini seçtim. Bu çalışmalar da artık sabiden- di. Bu proje insanlaria konuş- maktan çok. birikimlerimizden yola çıkarak oluştu. Kendi tarih- lerimizden, birlikte yaşadığımız insanlardan, gördüİderimizden yola çıktık... Biz bu sokaktan değiliz aslında... Ama bir an- lamda bu sokakta oruruyoruz. O yüzden onlan taklit etmiyoruz. Sadece kendi bakışımızı getiri- yonız. Böyle bir çalışma tabii ki bu konu başlıklannı doldurmak için doğaçlamalar yapan oyun- culann tarihleriyle de orantılı olarak oluştu. - Kurguyu ve ana temayi bu sokakta otıiranlar mı oluşturdu? Bu sokağın eski sahipleri, on- lann bir çeşit zorunlu göçleri, burada yaşadıklan azınlık olma hali, oradan kaynaklanan çare- sizlikler, çeşitli paranoyalar, hat- ta buradan gittikten sonra gön- derildikleri yerde yaşadıklan ça- resizlik ve paranoyalar... Sade- ce bu sokak ve bu sokakta yaşa- yan insanlardeğil onlann yaşan- tılan, günlük ruh halleri de yan- sıdı. Yalnızca onlan aksettirmek için yola çıkmadık. Asıl tema azınlık olma hali. Şu anda burada yaşayan in- sanlar aslında burada yaşamayı tercih etmezlerdi diye düşünü- yorum. Çünkü kentin varoşlan buralar. Böyle bir sefalet içinde yaşamak istemezlerdi. Yalnızbu azınlık olma hali tabii ki hepimi- zin içinde bannan, kiminin za- man zaman bazılannın çoğu za- man içine düştüğü bir duygu azınlık olma hali. - Bu projeyi oluşrurma aşama- sında nasıl bir çalışma y aptınız, yola çıkarken gerçekleştirmek is- tediklerinizi gerçekleştirebikli- nizmi? Çok eşzamanlı olarak benim daha önceden dinlediğim kaset- ler, okuduğum kıtaplar. buralar- da dolaştığım bildiğim mekân- lar da projenin oluşumunda et- kili oldu. Bütün arkadaşlanmla birlikte çeşitli kiliselere gittik, farklı mekânlarda vakit geçir- dik. Doğaçlamalarla eşsüreçli bir araştırma yaptık. Bu çok önemliydi benim için. Her şey, yola çıkarken düşün- düğüm gibi olmadı. Sonunda bir sürü şey değişti hatta buna dekor da dahil. Düşündüğüm dekoru değişrirdim. Büyük kısmını olu- şum aşamasında değiştirdik, üs- lup değişiklikleri oldu. Benim için çok önemli bir hikâye vardı aslında. Ama oyunculann kendi iç malzemeleriyle ulaşamadık o hikâyeye. Sonunda çıkartmak zorunda kaldık. - "Kim O?"nun bittiğini söy- lejıebilir misiniz? Vbksa, bu oyun zaman içinde kendi gelişimini de sürdürecek mi? Bana göre bu tür bir çalışma- da bittı diyebilmek çok zor. Bu oyunda ben kendi kurgumu oluşturdum. Kumpanya'nın bu sezon oynayacağı oyun da bu. Fakat oyunculardan, herkesin kendi kurgusunu oluşturmasmı istedim. Kurguyu oluşruran ki- şinin o bölümü yönetmesini is- tedim. Böylece yedi tane oyun- cu yedi ayn gösteri yapacak. Bunlarözel gösteriler olacak. O kurguyu yapan insanın istediği tarihte, istediği seyirciye sunula- cak. - Kumpanya'nın seyircisiyle ilişkisi de oldukça farklu. Evet. Artık başka birakıl yü- rütmeyle bakacak seyirciye ihti- yaç var. Biz, her oyundan sonra seyirci anketi de yapıyoruz, on- lan dosyalıyomz ve her oyunu- muzu o seyircilere önceden du- yuruyoruz. Bunu da tiyatronun bir parçası haline getirmek isti- yoruz. Seyirci- tiyatro ilişkisi çok önemli. - Kumpanya. ileride atölye ça- hşmalan gerçekleştirmey i düşü- nüyor mu? Doğnıyu bulmanm yolu araş- tırmaktan geçiyor, sonsuza ka- dar araştırmak gerekiyor. Ben kendimi hâlâ öğrenen bin olarak görüyorum. Önceleri; Beklan Algan, Erol Keskin, Nihat tleri Nihal Gey- ran KokJaşgibi tiyatrocular ken- di donanımlan doğrultusunda burada bir atölye çalışması ger- çekleştirdiler. Bundan sonra da Kumpanya, farklı disiplinlerden gelen insanlaria atölye çalışma- lan yapacak. Belli bir bilgi ak- tanmı için bu çalışmalar çok önemli. Sonuçta ben öğrenmeye devam eden biriyim. Bitti dedi- ğiniz anda artık bu işi yapmanın bir anlamı kalmıyor. Araştıncı bir kişiliğim olduğu için, sürek- li çok iyi oyunlar tasarlayan bi- ri olmak istemiyorum. ALINTILAR TAHSIN YUCEL Yineleme Bir zamanlar "yineleme" üzerine göstergebilimsel bir çözümleme yapmayı düşlerdim. Araya başka şeyler gir- di, tasanmı gerçekleştiremecnm. Ama, hangi alanda, han- gi düzlemde olursa olsun, yineleme etkinliğinin önemli bir konu olduğuna her zaman inandım. Durumlara göre, ne denli kafa karıştırıcı, ne denli gülünç, ne denli acı verıd ola- bildiğine sık sık tanık oldum. Geçenlerde, bir törende, bi- ri sağ, biri sol kanattan, anlı şanlı iki bakanımızı birbiri ar- dından dinlerken de deneyimimin doğrulandığını gördüm. Ikısi de, her sözün başında, gözlerimizin içine baka baka, bizlere büyük bır muştu verirgibi, "Dünyamız küreselleşi- yor!" diye yineleyip duruyordu. Işte, bana sorarsanız, bun- dan daha acı bir şey olamazdı, bundan daha gülünç bir şey de olamazdı. "Küreselleşme" birkaç yıldır politikacılanmızın, yazarla- nmızın ağzından düşmeyen bir kavram. Ne olup ne olma- dığına gelince, gerek ilhan Selçuk, gerek Toktamış Ateş, bu gazetede 11 Mart 1995 günü yayımlanan yazılarında çok güzel açıkladılar bunu. Burada beni ilgilendiren, teri- min ekonomik, sıyasal, ekinsel anlamı değil; geçeriiliğini paylaşınz, paylaşmayız, sonuçlannı yereriz, yüceltiriz, o ay- rı konu. Ama şu önüne gelenin tanrısal bir gerçek gibi yi- nelediği "Dünyamız küreselleşiyor!" neyin nesi? Dünya yeterince küresel değildi de Milton Friedman'ın yurttaş- lan dev tornalarla bir düzeltme işlemıne mi girişliler? Hiç kuşkusuz, hem durmamacasına yinelendiği, hem de bir yineleme içerdiği için ("yerküre küre biçimine giriyor" gibi) "ç/frey/r»e/eme"diyeniteleyebileceğimiz bu tuhaf yi- nelemede, sözcüğün kökensel anlamına göndermede bu- lunulmadığı. "küreselleşme"sözcüğünün kökeninden bir ölçüde uzaklaşıp soyut bir alana kaydığı, bir tür eğretile- me özelliği taşıdığı söylenebilir. Ama fazla çirkin bir eğre- tileme olduğu, dil duygumuzda bizi fazla rahatsız ettiği de kesin. İlk göndergesiyle çeliştığini düşünmemek olanak- sız. Üstelik, sözcüğü sözcüğüne anlamı (dilsel duyarfılığı- ne almamızı gerektirir), Galilei nın dört yüz yıllık "sapta- ma "sını hâlâ gerçekleşmemiş bir "önbili"ye dönüştürü- yor. Hem gülünç, hem de acıklı. Iş bununla bitse, gene iyi; ama bitmez: "Dünyamız kü- reselleşiyor!" demek, "kuramsal"\ "doğallaştırmak"\an başka bir şey değil, bu nedenle de başkaıdırtıcı bir edim: Ekonomide küreselleşmeden söz ederken, kuramsalın, en azından ekonomik olayların sınırları içinde kalırız; dün- yanın küreselleşmekte olduğunu söyleyince, benzetmeyi kötüye kullanarak ekonomik venyi "doğal"ın, yani tartışıl- madan benimsenmesı gerekenin alanına sokmuş oluruz. Öte yandan, "Dünyamız küreselleşiyor!' sözü, karşımı- za bir yineleme {herkesin durmamacasına yinelediği bir önerme) olarak çıkmasa, benimsenmesi olanaksız bir söz olarak algılanır, yetkeli bir bakanın ağzından çıktığı zaman bilebizi kahkahalarlagüldürürdü. Oysa, burada, önce tek başına "küreselleşme" teriminin, onun arkasından da bu aykın biçimin herfırsatta yinelenmesı, yavaş yavaş benim- senir olmasını sağlamıştır. Ama benimsenmişlik günahsız bir benimsenmişlik değildir: Yinelenmenın bir başka temel özelliğini, aldatıcılığını ya da isterseniz, kandıncılığını giz- ler. Küresellik de ötekiler gibi bır kavramdır kuşkusuz. ama, durmamacasına yinelenmesi herkesçe bilınen bir kavram gibi görülmesine neden olur: böylece bir maymuncuk- kavram, bir tür "joker" durumuna gelır; onunla dilediğiniz mantığı yürütebilir, onunla bulanıklığı bir ışık gibi k-ullana- rak dilediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz. Yalnızca söz düzle- minde bile olsa. Yinelemenin bir başka özelliğini de, çelişkin bir biçim- de, "yeniliği" oluşturur. "Küreselleşme"n\n bir iki yıllık bir kavram olduğunu söyledim. Çok az bir yanılma olasılığıy- la, bir iki yıl içinde silinip gideceğini de söyleyebilirim. Şu var ki, yenilik yinelemenin temel nitelıği değildir hiçbir za- man; hatta, çoğu durumlarda, bıçımsellikten öteye geç- mez. Işte "küreselleşme": Uluslararası anamalcı etkinliğin yeni adı olduğu için yeni görünüyor; bir başka deyişle, es- kinin üstüne geçirilmiş yeni bir kılıftan başka bir şey değil. Ama, kaşla göz arasında aldatıcı yenilik "çağdaşlık" gü- vencesine dönüşüyor. Solcu bakan da, altında kişisel çı- karı yok ki kazısın, bol bol "küreselleşme" sözcüğü kulla- narak çağdaş bir söylem oluşturduğunu sanırken, anamal- cılığın orman yasalarına alkış tutmakla kalıyor. Ama yirielemenin en kötü yanı, fazlasıyla bulaşıcı olma- sı: Şöyle ya da böyle, ama ille de yinelemeye sürüklüyor insanı. Örneği kendimden vereyim, bu çok ünlü "Dünya- mız küreselleşiyor!" yinelemesini ne zaman ışitsem, ıçim- den ya da yüksek sesle, "Demek ki henüz dönmüyor!" di- ye yinelemekten kendimi alamıyorum. Ne olacak bunun sonu? Küreselleştik, küreselleşiyoruz derken, Galilei'nin dönen dünyasını yeniden sarı öküzün boynuzlarına mı oturtacağız! Dünya liyatro Günü Kutlama Haftası • ANKARA(AA>- Ankara De\let Tıyatrosu. AnkaraUa ilk kez bu yıl 21-27 mart tarihleri arasında "'27 Mart Dünya Tiyatro Günü Kutlama Haftası" düzenliyor. Kutlama haftası 21 mart salı günü düzenlenecek şenlik yürüyüşü ile başlayacak. Dört ana başlıkta gerçekleştirilecek olan kutlama haftası etkinlikleri; şenlik. toplantı, söyleşı. gösten ve yayın içerikli olarak projelendirildi. Bu arada. her yıl olduğu gıbı 27 martta tüm sahnelerde ücretsiz temsil verilecek. A. Kadip'i anma toplantısı • Kültür Servisi - 1 Mart 1985'te aramızdan aynlan A. Kadir, ölümünün onuncu yılında TYS'nin düzenlediği ve Kadıköy Belediyesi'nin katkıda bulunduğu bir toplantıyla Caddebostan'daki Kadıköy Sanat Merkezi'nde yann saat 18.30da anılacak. Açış konuşmasını TYS Genel Başkanı Ataol Behramoğlu'nun yapacağı toplantıya Afşar Timuçin, Ayten Mutlu. Emin Karaca ve Metin Cengiz konuşmacı olarak katılacaklar. Isa Çelik'in, A. Kadir'in yaşamından kesitler sunacağı dia gösterisinin de yer aldığı toplantıya Işık Yenersu da A. Kadir'den şiirler okuyarak katılacak. Genç sanatçılar Aylin Yağcıoğlu (flüt) ve Öner Demir (gitar). A. Kadir'in bestelenmiş şiirleriden örnekler sunacaklar. İstasyon Sanat Merkezi sergisi • Kültür Servisi - İstasyon Sanat Merkezi "nin, bu yıl organıze ettiği beşinci sergi, Beyoğlu Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde gercekieşecek. Sanat Bank'ın düzenlediği sergiye tstasyon Sanat Merkezi resim atölyesine devam edenîer katılıyor. Aralannda; Gülsu Aren, Nuray Cenker, Maribel Ersen, Jacqueline Keller, Leyla Okan. Aslı Sağlam, Zerrin Topçu, Engin Tunçay, Şule Erol, Neşe Oyal, Nejla Umur, Berna Ikbal, Merih Ateşoğlu ve Hatice Sert'in de bulunduğu 52 sanatçının yaklaşık 150'den fazla yapıtmın yer alacaği sergide; desen. pastel, yağlıboya. çeşitli teknik ve konularda resimler sergılenecek. Sergi 20 marta dek sürecek. Fransn Kültür Merkezi'nde "Albay Chaberr • Kültür Servisi - İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde bugün saat 18.00'de Yves Angelo'nun yönettiği. başrollerini Gerard Depardıeu ve Fanny Ardant'ın paylaştığı "Albay Chabert" adlı fîlm gösterilecek. Honore de Balzac'ın romanından sinemaya uyarlanan filmde. efsanevi Eylau Muharebesi'nde, bölüğüne kahramanca öncülük ederken öldüğü iddia edilen Albay Chabert'in 10 yıl sonra ortaya çıkmasıyla gelişen olaylaranlatılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle