Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 1995 SALI
14 KULTUR
'Kategorize edflemeyen' bîr sanatçı
'Arzuyu görselleştiren' Man Ray'in retrospektifi Serpentine Galerisi'nde yer alıyor
AHl ANTMEN
LONDRA - Çıplak kızlann resmini yapabil-
mek ıçin sanat okuluna gitmeyi kafaya koyan
geiç bır adarrun, 20. yüzyıla damgasını vuran sa-
natçılardan biri olacağı belki kimsenin aklına gel-
mezdi, ama Emanuel Radnitsky ya da bilinen (ve
kiınılerine göre ilk sanat yapıtı olan) adıyla Man
Ray.bunu başardı. •'Adım EmanueL Değiştirdim,
Mın (lnsan? Adam? Erkek'1
) oldu... Soyadıma ge-
lince_ Soyadım kimseyi ilgilendirnıez.'' Rusya'dan
Amerika'ya göç eden Yahudi bir ailenin çocuğu
olarak 1890 yılında Philadelphia"da dünyaya ge-
len Man Ray. sanat tarihinin kesin çızgilerle bel-
libiryereoturtamadığı sanatçılardan: Yaşamının
önemli bir bölümünü Fransa'da geçiren Man
Ray'in Amerikalı mı. Avnıpalı mı. fotoğrafçı mı,
ressam mı, dadaist mi. gerçeküstücü mü olduğu
hâlâ tartışma konusu. Tartışmaya yer bırakmaya-
cak bir şey varsa, o da Man Ray'in, bunlann bı-
raz hepsi, biraz hıçbiri, kısacası kalıplara sokula-
mayacak bır sanatçı olduğuydu.
Bugün onu hâlâ belli bir kategoriye oturtmaya
çalışan sanat otoritelerine herhalde yalnızca sin-
sice sıntırdı Man Ray: Belli bir kategoriye kon-
mamak için. 'kategoriden kategoriye kosan*. her
türde yapıt üreten bir sanatçıydı çünkü. fsmi bile
'dizine' gelmez: Kimi sanat ansiklopedisinde
R'ye bakar bulamazsınız. M'de çıkar (kendı ter-
cihi doğrultusunda). M'yebakarsınız.bukez R'de
çıkar.
Paris'e 'yeni dünyaıun' sohığıımı geürdi
Londra'nın Serpentine Galensi'ndeki Man Ray
retrospektifi, sanatçının yaşamına ışık tutarken,
bir yandan da izleyiciyi dönemde sanatın "Mek-
ke'si" olan Pans'te birmodernizm 'serüvenine'1
çı-
kanyor: Duchamp'tan Picasso'ya. James Joy-
ce'dan Tristan Tzara'ya. Matisse'den Paul Elu-
ard'a, Erik Satie'ye dek akla gelebilecek pek çok
sanatçı, Man Ray'inobjektifıne yakalanmış. Port-
reler bır yana, serginin en ilgınç yanı. 1910'lara
dek uzanan yapıtlan bir araya getiren bu retros-
pektıfın günümüz görsel kültürüne ne kadar yo-
ğunbır'malzemeakımı" sağlamışolduğunatanık
olmak. Man Ray, tek bır 'orijinaTını görmeden bi-
le çoğumuzun çok iyi tanıdığı bir sanatçı. Rek-
lamlar sağolsun.
Amerika'da akşam sanat okuluna gidecek pa-
rayı gazete satmaktan, reklamcı, dizgici, harita-
cılar yanında 'çırakhk' yapmaya dek farklı işler-
le kazanan Man Ray, bu ülkede sanatından ancak
karamsar sonuçlar aldıktan (Duchamp'larla bir-
likte New York sanat ortamında brr yer edindir-
meye çalıştıklan New York Dada, pek kabul gör-
medi) sonra 'hayaDerinin kentf Paris'e gitti. Ame-
rika'dayken dönemin öncü fotoğrafçılanndan
StegBtz'in galerisine sık sık giden, modernizmin
pek çok öncü sanatçısını bir araya getiren ünlü Ar-
mory sergisıne (1913) tanık olan Man Ray, Fran-
sa'ya gıttiğınde artık ne aradığını, büyük ölçüde
de ne yapacağını bilen genç bir sanatçıydı. Hayır,
yine kesin çizgiler yoktu. Farklı bir şeyler yapa-
caktı o kadar. Paris'e 'yeni dünyanın' soluğunu
getiren bır sanatçı olarak, büyük ilgiyle karşılan-
du
'Anti-sanar akunının öncülerinden
Man Ray'in o dönemin fotoğrafçılannın işle-
riyle karşılaştınldığında fotoğraf sanatında 'dev-
Man Ray'in sergisinin afışi için seçilen tötoğrafi •Larmes-Gö/jaşlarT (1933)
Sevgilisi Kiki'nin sırtı... (1924)
rim" olarak nitelendirileıvyapıtlannuı sjrn, salt fo-
toğraf çekiyor olmamasından, fotoğrafla bir ân-
lamda •oynamasından". dolayısıyla da ızleyicisi-
ni sürekli şaşırtabilmesindendı. Akla gelen ilk ör-
nek. Serpentine Galensı'nin sergi afişi için seç-
Kendi portresi (1932)
tiği *Lannes" - gözlenndcn bilyeler (gözyaşlan)
süzülen kadın. Ya da "Le Vlolon Dİngres". sev -
gilısı Kiki'nın sırtına çızdiği ikı T \ yaşayan bır
keman. Man Ray ve ötekilenn - bugün 'torunla-
n' aracıhğıyla isimleri yeniden ve yeniden anar
olduğumuz dadacılar - sanatını büyük ölçüde be-
lirleyen de bu gibi unsurlardı: Kalıplara sığma-
mak. Burjuva düzenine, normlanna karşı çıkmak.
Farklı bir bakış. Olabildiğince şaşırtmaca! Man
Ray, bu 'anti-sanat' hareketinin öncü isimlerin-
den biri oldu
Fotoğrafın sanat olup olmadığı tartışılırken,
başta kendisı fotoğrafın sanat olduğunu yadsıya-
rak sanat dünyasını şaşırtıyor, kendi buluşu olan
makınesiz fotoğraflanna (rayograflanna), **ka-
ranlıkodakazasır
'diyordu. (E biraz da öyleydi...)
Bu arada çeşıtli mekanik objelere isim koyup on-
lan bırer *hanr nesne' yapıtı olarak izleyiciye
sunması bır yana. bunlann kaybolması olasılığı-
na karşı bır ikı tane bulunduruyor. kısacası sanat
yapıtının 'tek', "paha biçilmez' varsayılan doğa-
sına meydan okuyordu. Man Ray. yüzyılın başın-
da bugünün koşullanyla sanat yapan ve galiba
sanatının çok sonra anlaşılacağını bilen ve bunu
hep gözönünde bulunduran bir sanatçıydı.
Kategorize edılmesi zor da olsa. Man Ray'ı bu-
gün özellikle fotoğraflanyla tanıyoruz. Serpenti-
ne Galerisı'nde resimlerine aynlan oda. yoruma
açık: Resımde "tuttursaydı'" belki bugün dönüp
kımse sanatına büyüteçle bakmayacaktı? Oysa
Man Ray fotoğrafa resimlenni fotograflayabil-
mek ıçin başlamıştı.
Sonradan şöyle bir açıklama yapacaktı: "Fotoğ-
rafinı çekemediğim şeylerin resmini yapıyonım.
Hayal ertiğim bir şe>. bilinçaltı dürtülerim ya da
bir rüya gibi Resmini \apmak istemediğim şey-
lerin fotoğrafını çekiyorum. Diveiim bir surat ügi-
mi çekti... Bir portre çizebilirim tabii, ama fotoğ-
raf makinesiyle çok daha kola\ -avnca makine ki-
şisel değil... karşında duran ister bir patates olsun,
ister diinvanın en güzel kadını- aynı hareketi ya-
pıyorsun. Ama resim yaparken. parmaklann,elin,
çizdiğin nesnenin dış hatlannda geziniyor. çok da-
ha samimi bir iş bu_ Hatta neredeyse tecavüz!'"
SothebyVte yapıtlan saüşa sunulacak
Man Ray, arzuyu görselleştiren bir sanatçıydı.
Tıpkı kendisinı, Man Ray'i yarattığı gibi, fotoğ-
raflanyla ölümsüzleştirdiği kadınlan da onun ya-
rattığı söylenır: Kikı... örneğin. Montparnasse'ın
ünlü şarkıcılanndan.
Kiki'yi Man Ray giydirir, makyajını Man Ray
> apardı: "Kiki'ye, fotoğrafa yalnızca güzetliğinin
v ansıyacağını söyierdim...*' Man Ray'in Kıki'den
^onrakı sev gilısı. sonradan kendisi de fotoğrafçı
>lan Lee Miller, sanatçının "kalbini kıran'" ve
Man Ray'de bilındiği kadanyla yıllarca süren bir
takıntıya yol açtı. Bu dönemin en ünlü yapıtlann-
dan bin. Lee Liller'ın bir metronomun sarkacı
üzerinde izleyiciyi hıpnotize edercesıne gıdip ge-
len gözü - "Object of destruction." Lee Miller'ın
'yüamı', aslında Man Ray'in yıkımıydı. Lee Mil-
ler'dan sonra, Man Ray yine fotoğraflanyla bir
'tannçaya' dönüştürdüğü, aynı zamanda yaşamı-
nın son 30 yılını geçirdiğı Juliette'le tanıştı.
1976 yılında ölen Man Ray'in varisleri, Juliet-
te Man Ray'in Paris'teki evınde bulunan yapıtla-
nnı önümüzdeki günlerde Sotheby's aracılığıyla
satışa sunuyor. Bu yapıtlar, Man Ray' in sanatının
"özü" sayılabılecek işler - aynı zamanda sanatçı-
nın yaaıiKİan hiç ayumadıklan. Yakın bir gelecek-
te. Man Ray'in rüyalan. CZanaatçıbğakarşıyun—
Dünyada bir sürü harika zanaatçı var. Ama yete-
rince hayakivok™,") Sotheby 's'ın yenı rekorlan (?)
olacak.
7 . A N K A R A U L U S L A R A R A S I F l L M F E S T l V A L Î
Ettore Scola'ron gözüyle aile...
CÜMHUR CANBAZOĞLU
Toplumun en basit yapılı
kuruluşu, çekirdeği olmasına
karşın belki de en yoğun, en
karmaşık ilişkilerinin
yaşandığı, türlü duygulann,
isteklerin çatıştığı bir ortam
aile. Sevginin yeterli olmadığı
durumlarda bir kâğıttan kale
gibi yıkılan imparatorluk.
ltalya usta Scola, büyük bir
cesaretle böyle canlı, zor ve
hassas bir konunun
derinliklerine dalarak yine
başanyla işin içinden çıkıyor.
1987yapımı Afle'yle(La
Famiglia) başlıyor Ankara'daki
Ettore Scola bölümü.
Türkıye'den çok önce
Hollywood filmlerinin
egemenliğini kabul etmış
ttalya gibi bir piyasada Aile,
1987 yılının en iyi gışe
hasılatını getirerek Avrupa
sineması için moral kaynağı
olmuştu. Bu arada Italya'nın
önemli sinema ödülleri Davide
di Donatello'dan 6 tane, Giak
D'oro'dan da on tane
kazanmıştı...
Aile, 1906 doğumlu Carlo'nun
gözüyle bir çekirdek ailenin ve
Italya'nın 80 yılhk öyküsünü
özetliyor. Geniş bir ailenin
reisi Carlo'nun, 80. yaşgünü
için torunlardan Carletto bütün
akrabalan eve davet etmiş.
Akrabalann arasında Carlo.
bir an geçmişe dönüp bir film
şeridi gibi anılan gözden
geçinneye başlıyor.
Bir zamanlar o büyük evde
Italyanca hocası dedesi. anne
Ankara Film Festivau-
'nin Ettora Scola bölümü 1987 yapırru -Aile' Ue (üstte Mttoria Gassman ve Ettora Scola) başlıyor.
ve babası, kardeşi Gıulio ve
bekârüç halası Ornella. Luisa.
Margherita'yı yaşamış Carlo.
Sonra dedesinden ders alan
Beatrice'nin kardeşi
Adriana'ya âşık olmuş, ama
Adriana yerine Beatrice'yle
evlenmiş.
Paolino ile Maddelian
adlannda iki çocuğu olmuş.
Çocuklar, hizmetçi
Adelina'nın tüm muhalefetine
karşın ev in uzun
koridorlannda bısiklete
binmeyi öğrenmışler. Yıllar
geçmiş çocuklar kendi
yollannı çizmek amacıyla
evden aynlmış. Hizmetçi
Adeline de Carlo'nun erkek
kardeşi Giulio ile evlenerek
hanımefendı olmuş...
Bu film, Scola gibi yaşamı
komedi yoluyla sorgulamayı
seven birine kahramanlannı
istedıği şekilde 'boyama'
olanağı veren bir çalışma.
Scola, ustahğını konuşrurarak
her ızleyenin kendini
görebileceği karakterler
çiziyor.
Aile, dramla komedi arasında
gidip gelen "kararsızhğı''>la.
her sahnede tazelenen
heyecanlı anlatımıyla başanlı
bir film. Tiyatro kökenli
oyunculann (özellikle Vrttorio
Gassman) ve görüntü
yönetmeni Ricardo
Arono\ich'in de çorbada tuzu
fazla.
Hüse\in'in öyküsü
İran'ın yetiştırdıği en önemli
yönetmenlerden Abbas
Kiarostami, Cannes^'de
dünya çapında ilgi gören
Yaşam Devam Ediyor adlı
çalışmasının bir devamı
nıteliğındekı Zeyüntikkrin
lçinden'le festivalde yer alıyor.
Film. deprem sonrası, küçük
bir köye gelen film ekibinin
rol verdiği işçi Hüseyin'in
öyküsü. Film sayesinde âşık
olduğu kızı evlenmeye iknaya
çalışan Hüseyin, yönetmen
Kiarostami "nin bütün
çalışmalannda kullandığı
"sokaktaki adam" profıline
çok uygun bır tıp.
Fazla tanınmıyor
Kiarostami, Türkiye'de fazla
tanınmamasına karşın 10 yıldır
her yapıtıyla uluslararası
sinema çevrelerinden ses
getiren bir yönetmen.
Sinemasındaki hâkim anlayış,
günlük sorunlan en doğal
biçimiyle beyazperdeye
aktarmak. Bu nedenle genelde
profesyonel oyuncular
kullanmıyor, hiçbir zaman
senaryoyu önceden yazmıyor.
Kamera karşısına geçirdiği
deneyimsiz oyuncudan aldığı
tepkilere göre sette
şekillendiriyor senaryoyu. Bir
söyleşide şöyle özetliyor
sinema dilini: 'Filmlerimde
yalan ve gerçeğin saptınlması
yok. Görsel efekt, yapay dekor
kesinlikJe yok. Bu nedenle
abartılı oyuneuluk da
gerekmiyor. Son derece fakir
görüntüler, seyirchi konunun
içine çekebilmek için bence en
etkin \oL'
îstatıbul Festivali'nde Oscar'a aday iki fUm katılıyor
Kültûr Servisi - 14. Uluslararası tstan-
bul Film Festıvali'ne bu yıl en iyi yaban-
cı film dalında Oscar'a aday olan iki film
katılıyor: Ang Lee'nin 'TaÜı Tuzhı-Eat
Drink Man VVoman've Nikita Mikhal-
km'un festıvalın açılış fılmi olan 'Güneş
Yanığı-Burnt b>' the Sun' adlı filmleri.
Sınemaseverler, Ang Lee'yı geçen yıl
önce festivalde sunulup, sonra da göste-
rime gıren fılmı 'DUğün Yemegi-Wed-
ding Banquet' ile tanıdılar. Film, adını,
ABD'ye yerleşmış Tayvanlı eşcinsel gen-
cın zı>aretine gelen aılesı ıçin tezgâhla-
dığı sahte düğün yemeğinden almıştı.
Ang Lee, yemek törenınin cinsel çağn-
şımlan üzerinde o>namayı sürdürüyor.
"Ailelerin oluşmasında en büyük rolü oy-
nayan şey. cinscllik. Buna karşın, aile içi
sohbetierin başbcatabusu da o" dıyen yö-
netmenın son filmi 'Tatiı Tuzlu'. aile ıçı
ıletişımsizliğın yanı sıra alttan alta cinsel
baskılan da ışleyen bır film.
Kahramanlan, Ta\pey' ın en büyük aş-
çısı olan baba Chu ile kansının öîümün-
den sonra bızzat yetiştırmek zorunda kal-
dıgı üç kızı. Bay Chu kızlanyla iletışım
kurabilmek için bınbır özenle hazırladı-
ğı geleneksel pazar yemeklerinden medet
umuyor. Bıryandan da. yaşamın temel ın-
san gereksinımlerinın, yanı yemenın, ıç-
menin ve sevışmenin tatminle geçmeme-
sinden şıkâyetçi. Fılmm özgün adı da bu-
na ışaret ediyor zaten: 'Eat Drink Man
Woman' (Ye Iç Erkek Kadın). Kızlan ıse
onlar ıçin ışkenceden farksız hale gelmiş
bu pazar yemeklerinden bezmiş halde.
Ang Lee'nin filminın ilk on dakıkası ıse
tok seyırcılen bıle acıktıracak bır görsel
şölenden oluşuyor. Cünkü bu açılış bölü-
münde, Bay Chu'nun bir şöleni hazırla-
yışına tanık oluyoruz.
En İyi Yabancı Film Oscar'ı adayı ıkın-
cı film 'Güneş Yanıgı'nın yönetmeni Nı-
kita Mikhalkov ıse Istanbullu sinema se-
yırcılennın hıç yabancısı değıl. Daha ön-
cekı festıvallerde 'Aşk Kölesi'. 'Mekanik
Bir Piyano İçin Bitmemiş Parça,'Beş Ak-
', 'TanıksE'/SiyahGörfer' ve 'lirga'
gibi filmlerını ızlediğımiz Mikhalkov,
bırkaç yıl önce de uluslararası jüri üyesi
olarak Istanbul'a konuk olmuştu. Sıne-
maya aktörlükle başlay an Nikita Mikhal-
kov, yönetmenlığini üstlendiği filmlerde
başrolü üstlenmekten genellikle kaçındı-
ğı halde, bu sefer bu kuralı bozmuş. 'Gü-
neş Yanığı'nın Devrım'de Kızıl Ordu ko-
mutanı olarak kahramanken, Stalın döne-
mınde haın ilan edılen karakten. Sergeı
Kotov'uoynuyor. Kotov'un altvyaşında-
ki kızı Nadya rolünde ise yönetmenın bu
karaktere adını veren, aynı yaştaki kızını
ızleyeceğiz. Mikhalkov. "ÎTkemizin ta-
rihini gözardı efme hakkına sahip olama-
VTZ. DeğiKzde zaten. Filmimin kahraman-
lan, sınıfmücadelesinin devrimci prizma-
sından görülen karakterler değil. Onlar
hem yazan hem oyuncusu olduklan bir
trajedinin göbeğinde yer alıyoriar. Filme
bütünlüğü veren de bu" dıyor.
Bu arada. Nikita Mıkhalkov'un,
ABD'de çalışmayı tercıh eden kardeşi
Andrei Konchalovsky'nin de. son fılmı
'Altın yumurtlajan Tavuk-Ryaba. My
Chicken' ile katılacağı festıvalın konuğu
olması beklenıyor. Mesleklerinı icra et-
mek için iki ayn ülkeyi seçen kardeş iki
yönetmen yıllardır dargındı. Kısa süre
önce banşmalan üzerine. .Andrei Konc-
halovsky, aile soyadı olan 'Mikhalkw-
Konchalovsky'yi kullanmaya başladı.
YAZI ODASI
SELİM ÎLERİ
Kimse Hatırlamıyor!
Okurlann tanımadığı, edebiyatımızın da unuttuğu bir ro-
manc! Reşat Enis. Tahir Alangu, Cumhuriyet'ten Sonra
Hikâye ve Roman 'ın birinci cildinde ondan söz açarken ha-
yat hikâyesini anlatır. Reşat Enis, 1909'da İstanbul'da doğ-
muştur. Babası jandarma subayı olduğundan Anadolu kent
ve kasabalannda çocukluğu, ilkgençliğı geçmiştir.
Milliyet ve Vakit gazetelerine adliye röportajlan yazar.
1930'dan sonra Haber, Son Dakika gazetelerinde çalışır. Bir
dönem Adana'dadır; o kentte yayımlanan Bugün gazete-
sini yönetir. Yaşar Kemal'in verimlerine Bugün'de galiba
yer vermiştir. Reşat Enis'e ilişkın en anlamlı yazıyı, roman-
cının 1984'te ölümünden sonra, Milliyet Sanat Öergisi'nde
Yaşar Kemal yazmıştı.
Reşat Enis Istanbul'a dönüşte Cumhuriyet ve Yeni Istan-
bul gazetelerinde çalışır. Pek çok yazısı, röportajı. hikâye-
si gazete köşelerinde kalacaktır...
flk romanı, 1932'de yayımlanan Kanun Namına 'dır. O yıl-
lann okur kitlesi heyecanlı, serüvencil eserlerden hoşlan-
maktadır. Roman, bir yandan günün modasına, isterlerine
yatkınlık gösterir, bir yandan da toplumsal yapının belirie-
dığı bireysel olguları deşilmemiş yüzleriyle çizer. Genel-ge-
çer ahlakın yüz kızartıcı saydığı görünümler, bundan böy-
le, Reşat Enis'in eserinde gün ışığına çıkacaktır.
Romancı, zaman zaman Anadolu tablolan da çizmekle
birlikte, Istanbul'u odak almıştır. Dönemin siyasal çevrele-
rine yaranmaktan uzak duruşu, eserinin yaygınlık kazanma-
sını büyük ölçüde engeller. 1930-1950 arası, neredeyse tek
başına, istanbul'un kıyı koşe semtlerini dile getiren bır dizi
roman yazan Reşat Enis. bütün bu çevrelerin yoksunluğu-
nu teşrih masasına yatırmıştır.
Kanun Namına, zengin tabakanın görmezden geldiği, a-
ma sömürmekten geri durmadığı yoksul insanlan anlatır.
Burada Istanbul serserileri. bıçkınlan bir yaradılış sonucu
olarak değil, birtür anarşizm içinde o yola baş koymuşlar-
dır. Gonk Vurdu'da (1933) Beyoğlu ilk kez bütün süslerin-
den anndırılarak söze dökülmemiş içyüzüyle betimlenir.
Gece Konuştu (1935) aynı çizgiyi sürdürür. Şehrin dar ge-
lirli semtlerini, fabrika işçilerinin yaşayışını melodramatik
bir havada yansıtan Afrodit Buhurdanında Bir Kadın (1939)
ben yandan aşın gerçekçi sahnelerle örülmüştür. Bu roman-
da istanbul'un büyük kalabalığı iyi yaşam koşullarından o
kadar uzak toplumsal konumlarıyla adeta can çekişir.
Ağlama Duvan (1949) bugünün servet birikimlerinın, yük-
seliş şanslarının perde arkasına ilişkin, yürek yakıcı gözlem-
lerle dolup taşar. Reşat Enis, her zenginliğin ardında bir kir-
lilik görür ve saptar. Sosyal endişelerin patlak verdiği Ağ-
lama Duvan'run yanı başında Yolgeçen Hanı (1952) sarsın-
tılı cinselliklere açılır. Türk romanında açıkça dile getirilebil-
miş ilk travesti Yolgeçen Hanı 'nda belirir. Yitik bir ömrün in-
sanı olan travesti, birdenbire toplumsal bir boyut kazanmak-
ta, gelecekteki yaşamını söylemeye çalışmaktadır. Yine bu
romanda tulûat tiyatrolarının. Anadolu'ya tumeye çıkmış
derme çatma kumpanyaların öyküsü. benzeri öteki örnek-
lerden çok farklı olarak, alabildiğine şiirsiz, yalçın bir anla-
tımla ışlenmiştir.
Galata, Beyoğlu, Şışli, Reşat Enis'te, sözümona alafran-
gayaşayışın semtleriyken, suç. günah, fuhuş ve uyuşturu-
cu odaklarıdır. Şehrin öte yakasında geleneğe bağlı yaşar
görunenler, bu dünyaya girebilmek, katılabilmek ıçin aman-
sız mücadele verirler. Yazar, sonradan toplumun tek ülkü-
sü olacak sınıf atlamayı o zamandan söyler gıbıdir.
Zaten kaynayan Istanbul, asıl, gelecekteki Turkiye'nin
panoramasını sergılemektedir. Şehrı saran yıkım tablolan,
dalga dalga büyümekte, insani değerler bütünüyle silin-
mektedir. Mahalte kahveierindeki kıstr ve hazin siyasa çe-
kişmeleri, yörekentlerde çoğalan gecekondular, inancın is-
tisman. hep, Reşat Enis'in erken teşhisleridir. Topluma uyar-
lanılacak model, bundan böyle, besbelli şıddet ve kabagüç
ortamıdır...
Ne var ki, bu saptayım, bu çaba, yer yer o kadar başan-
lı bu romancılık hemen hiç önemsenmemiştır. Eleştirmen-
ler. ona en çok değer vermiş Tahır Alangu da aralarında ol-
mak üzere. Reşat Enis'in savruk yazarlığında birleşirter. Ko-
nulan üzerinde egemenlik kuramadığını, çalakalem yazdı-
ğını, tecimsel amaçlı bir natüralizme kaydığını, geleceği sü-
rekli karamsar gördüğünü ileri sürmüşlerdır. Irkiltici tablo-
lannı hayli çirkin bulanlar çıkmıştır.
Günümüz Reşat Enis'i doğruluyor. Bugün, onun anlattı-
ğı pek çok şey, büyük çıkmazın belli başlı sebepleri.
Yaşadıklan, yazdıkları dönemlerde ikınci plandatutulmuş
edebıyat adamlarının geçen zamana meydan okuyan öyle
çabalan var ki, şaşmamak elde değil. Artık kimsenin hatır-
lamadığı, tek satın yeniden yayımlanmayan Reşat Enis, ne
tuhaf, bir yandan da olanca tazeliğini koruyor. Sanat endi-
şesi taşımadığı iddiasına gelince; dünün eleştirmenleri, bu-
günün romanlannı okusalardı, Reşat Enis'i denektaşı kabul
ederlerdi.
Tuval üzerine yağh
boya(1992)
Akbank Sanat Galerisi'nde Zühal Parla
resim sengisi
• Kültür Ser\isi - Zühal Parla'nın resim
sergısı Akbank Beylerbeyı Sanat
Galerisi'nde yann açılıyor. 1972 Ankara
doğumlu olan sanatçı. 1979-89 yıllan
arasında ilk. orta ve lise öğrenıminin
önemli bir bölümünü Kanada ve
Kıbns'ta tamamladı. 1989-90 yıllan
arasında desen eğitimı gören Parla, 1990
yılında M. S. Ü. Güzel Sanatlar
Fakültesf ne beşincılıkle gırdı. 1992-94
yıllannda Fransa ve Ingiltere'de
akademık takvimin boşluklannı meslekı
incelemelerle doldurdu ve yurtdışında
bazı sanatçılarla alışverişte bulundu.
1993'te okulun Osman Hamdi Salonu
Karma Sergisi'ne, 1994"te Pera Sanat Galensi'ndeki "66
Kare- Ustalara Saygı" sergisine katıldı. Desen, yağlıboya ve
gravür çalışmalannı sürdüren Parla, bu yıl okuldan mezun
oldu. Parla'nın resimlen bireyı ve yaşamı konu alıyor.
Bireysel acılar, aşk. cinsellik: kısaca yaşamın zihinsel, ruhsal,
bedensel tüm yolculuklan resimlerin çıkış ve vanş noktalannı
oluşturuvor.
Festivalde Bugün
Kavakhdere Sineması. "Tutkular" (12 15), 'Russian Pizz» Blues'
(15 00). 'Zcvtinliklerin İçinden' (19.00). 'Ajle'(21 30)
lCızılırmak SinemaM 'Bengisu & Aç Gözünü Jack'(12 15). "llk Aşk'
(15 00), "Bize Lyumsuz DerlerV'Saygın Bir Yaşam7'U>umsuzlardan
Yupilere"(19 0Ö)
Megapol Kültur Sanat Sıtesı 'Aylaklar' (12.15)'Söyleşi (Altuğ Sa-
yaşal). Balkan Balkan' (15.00)"'Sö\leşı (Zafer Par). İkarus'un
İ'si'( 19 00). 'Vincent, François, Paul ve Diğerleri' (21.30)
Fransız Kültur Merkezı 'Yaşasın Kısa Film - Ispanya" (12.00), Ulus-
lararası Canlandırma Fılmlen Yanşması (14 00). 'Portreler'(15 30),
'Aslında Hepimiz A\nı Dili Konuşu>oruz'( 17.00). 'Kırmızı Çem-
b«r'(lSOO)
Alman Kültur Merkezi Ulusal Belgesel Film Yanşması (13.00).
'Portreler'(15 10). Belgesel Film Sovleşısı (16.15)
Festivalde Yarın
Ka\aklıdere Sıneması 'Fahişeler' (12 15), 'Koza & Tra\olta ve Ben'
(1500). Birbirimizi Övle Sevmiştik ki" (19.00). 'Marmotte Ailesi'
(21.30).'TatlıTuzlu'(23.55)
Kızılırmak Sineması. 'Ağıt'l 12.15). 'Ümit Gökyüzü'( 15.00). 'Dost
Kazığı'(19 00). "Özel Bir Gün'(21 30). 'Savaş Bitti' (23.55)
Megapol Kultür Sanat Sıtesı. 'Ziller'l 12 15) Söyleşı (Eser Zorlu). 'Bir
Aşk Üğruna" (15.00) Sovleşı (Tunca Yonder), 'Cadı Ağacı' (19.
OOl'Söyleşı ıFide Motan). Cesar ve Rosalie1
(21.30). 'Vincent, François,
Paul \e Diğerleri' (23 55)
Fransız Kültür Merkezı: Uluslararası Canlandırma Fılmlen Yanşması
(10 00 14 30). 'Yaşasın Kısa Film- Almanva' (12 00). 'Aslında Hepimiz
A>nı Dili Konuşu>oruz' (16 00/17.30)
Alman Kültur Merkezı. L lusal Kı«a Film Yanşması Dramatık Video Dalı
(13 00). Ulusal Belgesel F.lm Yan~nı«ı (16 00)