27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 1995 SALI 14 KULTUR 'Kategorize edflemeyen' bîr sanatçı 'Arzuyu görselleştiren' Man Ray'in retrospektifi Serpentine Galerisi'nde yer alıyor AHl ANTMEN LONDRA - Çıplak kızlann resmini yapabil- mek ıçin sanat okuluna gitmeyi kafaya koyan geiç bır adarrun, 20. yüzyıla damgasını vuran sa- natçılardan biri olacağı belki kimsenin aklına gel- mezdi, ama Emanuel Radnitsky ya da bilinen (ve kiınılerine göre ilk sanat yapıtı olan) adıyla Man Ray.bunu başardı. •'Adım EmanueL Değiştirdim, Mın (lnsan? Adam? Erkek'1 ) oldu... Soyadıma ge- lince_ Soyadım kimseyi ilgilendirnıez.'' Rusya'dan Amerika'ya göç eden Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1890 yılında Philadelphia"da dünyaya ge- len Man Ray. sanat tarihinin kesin çızgilerle bel- libiryereoturtamadığı sanatçılardan: Yaşamının önemli bir bölümünü Fransa'da geçiren Man Ray'in Amerikalı mı. Avnıpalı mı. fotoğrafçı mı, ressam mı, dadaist mi. gerçeküstücü mü olduğu hâlâ tartışma konusu. Tartışmaya yer bırakmaya- cak bir şey varsa, o da Man Ray'in, bunlann bı- raz hepsi, biraz hıçbiri, kısacası kalıplara sokula- mayacak bır sanatçı olduğuydu. Bugün onu hâlâ belli bir kategoriye oturtmaya çalışan sanat otoritelerine herhalde yalnızca sin- sice sıntırdı Man Ray: Belli bir kategoriye kon- mamak için. 'kategoriden kategoriye kosan*. her türde yapıt üreten bir sanatçıydı çünkü. fsmi bile 'dizine' gelmez: Kimi sanat ansiklopedisinde R'ye bakar bulamazsınız. M'de çıkar (kendı ter- cihi doğrultusunda). M'yebakarsınız.bukez R'de çıkar. Paris'e 'yeni dünyaıun' sohığıımı geürdi Londra'nın Serpentine Galensi'ndeki Man Ray retrospektifi, sanatçının yaşamına ışık tutarken, bir yandan da izleyiciyi dönemde sanatın "Mek- ke'si" olan Pans'te birmodernizm 'serüvenine'1 çı- kanyor: Duchamp'tan Picasso'ya. James Joy- ce'dan Tristan Tzara'ya. Matisse'den Paul Elu- ard'a, Erik Satie'ye dek akla gelebilecek pek çok sanatçı, Man Ray'inobjektifıne yakalanmış. Port- reler bır yana, serginin en ilgınç yanı. 1910'lara dek uzanan yapıtlan bir araya getiren bu retros- pektıfın günümüz görsel kültürüne ne kadar yo- ğunbır'malzemeakımı" sağlamışolduğunatanık olmak. Man Ray, tek bır 'orijinaTını görmeden bi- le çoğumuzun çok iyi tanıdığı bir sanatçı. Rek- lamlar sağolsun. Amerika'da akşam sanat okuluna gidecek pa- rayı gazete satmaktan, reklamcı, dizgici, harita- cılar yanında 'çırakhk' yapmaya dek farklı işler- le kazanan Man Ray, bu ülkede sanatından ancak karamsar sonuçlar aldıktan (Duchamp'larla bir- likte New York sanat ortamında brr yer edindir- meye çalıştıklan New York Dada, pek kabul gör- medi) sonra 'hayaDerinin kentf Paris'e gitti. Ame- rika'dayken dönemin öncü fotoğrafçılanndan StegBtz'in galerisine sık sık giden, modernizmin pek çok öncü sanatçısını bir araya getiren ünlü Ar- mory sergisıne (1913) tanık olan Man Ray, Fran- sa'ya gıttiğınde artık ne aradığını, büyük ölçüde de ne yapacağını bilen genç bir sanatçıydı. Hayır, yine kesin çizgiler yoktu. Farklı bir şeyler yapa- caktı o kadar. Paris'e 'yeni dünyanın' soluğunu getiren bır sanatçı olarak, büyük ilgiyle karşılan- du 'Anti-sanar akunının öncülerinden Man Ray'in o dönemin fotoğrafçılannın işle- riyle karşılaştınldığında fotoğraf sanatında 'dev- Man Ray'in sergisinin afışi için seçilen tötoğrafi •Larmes-Gö/jaşlarT (1933) Sevgilisi Kiki'nin sırtı... (1924) rim" olarak nitelendirileıvyapıtlannuı sjrn, salt fo- toğraf çekiyor olmamasından, fotoğrafla bir ân- lamda •oynamasından". dolayısıyla da ızleyicisi- ni sürekli şaşırtabilmesindendı. Akla gelen ilk ör- nek. Serpentine Galensı'nin sergi afişi için seç- Kendi portresi (1932) tiği *Lannes" - gözlenndcn bilyeler (gözyaşlan) süzülen kadın. Ya da "Le Vlolon Dİngres". sev - gilısı Kiki'nın sırtına çızdiği ikı T \ yaşayan bır keman. Man Ray ve ötekilenn - bugün 'torunla- n' aracıhğıyla isimleri yeniden ve yeniden anar olduğumuz dadacılar - sanatını büyük ölçüde be- lirleyen de bu gibi unsurlardı: Kalıplara sığma- mak. Burjuva düzenine, normlanna karşı çıkmak. Farklı bir bakış. Olabildiğince şaşırtmaca! Man Ray, bu 'anti-sanat' hareketinin öncü isimlerin- den biri oldu Fotoğrafın sanat olup olmadığı tartışılırken, başta kendisı fotoğrafın sanat olduğunu yadsıya- rak sanat dünyasını şaşırtıyor, kendi buluşu olan makınesiz fotoğraflanna (rayograflanna), **ka- ranlıkodakazasır 'diyordu. (E biraz da öyleydi...) Bu arada çeşıtli mekanik objelere isim koyup on- lan bırer *hanr nesne' yapıtı olarak izleyiciye sunması bır yana. bunlann kaybolması olasılığı- na karşı bır ikı tane bulunduruyor. kısacası sanat yapıtının 'tek', "paha biçilmez' varsayılan doğa- sına meydan okuyordu. Man Ray. yüzyılın başın- da bugünün koşullanyla sanat yapan ve galiba sanatının çok sonra anlaşılacağını bilen ve bunu hep gözönünde bulunduran bir sanatçıydı. Kategorize edılmesi zor da olsa. Man Ray'ı bu- gün özellikle fotoğraflanyla tanıyoruz. Serpenti- ne Galerisı'nde resimlerine aynlan oda. yoruma açık: Resımde "tuttursaydı'" belki bugün dönüp kımse sanatına büyüteçle bakmayacaktı? Oysa Man Ray fotoğrafa resimlenni fotograflayabil- mek ıçin başlamıştı. Sonradan şöyle bir açıklama yapacaktı: "Fotoğ- rafinı çekemediğim şeylerin resmini yapıyonım. Hayal ertiğim bir şe>. bilinçaltı dürtülerim ya da bir rüya gibi Resmini \apmak istemediğim şey- lerin fotoğrafını çekiyorum. Diveiim bir surat ügi- mi çekti... Bir portre çizebilirim tabii, ama fotoğ- raf makinesiyle çok daha kola\ -avnca makine ki- şisel değil... karşında duran ister bir patates olsun, ister diinvanın en güzel kadını- aynı hareketi ya- pıyorsun. Ama resim yaparken. parmaklann,elin, çizdiğin nesnenin dış hatlannda geziniyor. çok da- ha samimi bir iş bu_ Hatta neredeyse tecavüz!'" SothebyVte yapıtlan saüşa sunulacak Man Ray, arzuyu görselleştiren bir sanatçıydı. Tıpkı kendisinı, Man Ray'i yarattığı gibi, fotoğ- raflanyla ölümsüzleştirdiği kadınlan da onun ya- rattığı söylenır: Kikı... örneğin. Montparnasse'ın ünlü şarkıcılanndan. Kiki'yi Man Ray giydirir, makyajını Man Ray > apardı: "Kiki'ye, fotoğrafa yalnızca güzetliğinin v ansıyacağını söyierdim...*' Man Ray'in Kıki'den ^onrakı sev gilısı. sonradan kendisi de fotoğrafçı >lan Lee Miller, sanatçının "kalbini kıran'" ve Man Ray'de bilındiği kadanyla yıllarca süren bir takıntıya yol açtı. Bu dönemin en ünlü yapıtlann- dan bin. Lee Liller'ın bir metronomun sarkacı üzerinde izleyiciyi hıpnotize edercesıne gıdip ge- len gözü - "Object of destruction." Lee Miller'ın 'yüamı', aslında Man Ray'in yıkımıydı. Lee Mil- ler'dan sonra, Man Ray yine fotoğraflanyla bir 'tannçaya' dönüştürdüğü, aynı zamanda yaşamı- nın son 30 yılını geçirdiğı Juliette'le tanıştı. 1976 yılında ölen Man Ray'in varisleri, Juliet- te Man Ray'in Paris'teki evınde bulunan yapıtla- nnı önümüzdeki günlerde Sotheby's aracılığıyla satışa sunuyor. Bu yapıtlar, Man Ray' in sanatının "özü" sayılabılecek işler - aynı zamanda sanatçı- nın yaaıiKİan hiç ayumadıklan. Yakın bir gelecek- te. Man Ray'in rüyalan. CZanaatçıbğakarşıyun— Dünyada bir sürü harika zanaatçı var. Ama yete- rince hayakivok™,") Sotheby 's'ın yenı rekorlan (?) olacak. 7 . A N K A R A U L U S L A R A R A S I F l L M F E S T l V A L Î Ettore Scola'ron gözüyle aile... CÜMHUR CANBAZOĞLU Toplumun en basit yapılı kuruluşu, çekirdeği olmasına karşın belki de en yoğun, en karmaşık ilişkilerinin yaşandığı, türlü duygulann, isteklerin çatıştığı bir ortam aile. Sevginin yeterli olmadığı durumlarda bir kâğıttan kale gibi yıkılan imparatorluk. ltalya usta Scola, büyük bir cesaretle böyle canlı, zor ve hassas bir konunun derinliklerine dalarak yine başanyla işin içinden çıkıyor. 1987yapımı Afle'yle(La Famiglia) başlıyor Ankara'daki Ettore Scola bölümü. Türkıye'den çok önce Hollywood filmlerinin egemenliğini kabul etmış ttalya gibi bir piyasada Aile, 1987 yılının en iyi gışe hasılatını getirerek Avrupa sineması için moral kaynağı olmuştu. Bu arada Italya'nın önemli sinema ödülleri Davide di Donatello'dan 6 tane, Giak D'oro'dan da on tane kazanmıştı... Aile, 1906 doğumlu Carlo'nun gözüyle bir çekirdek ailenin ve Italya'nın 80 yılhk öyküsünü özetliyor. Geniş bir ailenin reisi Carlo'nun, 80. yaşgünü için torunlardan Carletto bütün akrabalan eve davet etmiş. Akrabalann arasında Carlo. bir an geçmişe dönüp bir film şeridi gibi anılan gözden geçinneye başlıyor. Bir zamanlar o büyük evde Italyanca hocası dedesi. anne Ankara Film Festivau- 'nin Ettora Scola bölümü 1987 yapırru -Aile' Ue (üstte Mttoria Gassman ve Ettora Scola) başlıyor. ve babası, kardeşi Gıulio ve bekârüç halası Ornella. Luisa. Margherita'yı yaşamış Carlo. Sonra dedesinden ders alan Beatrice'nin kardeşi Adriana'ya âşık olmuş, ama Adriana yerine Beatrice'yle evlenmiş. Paolino ile Maddelian adlannda iki çocuğu olmuş. Çocuklar, hizmetçi Adelina'nın tüm muhalefetine karşın ev in uzun koridorlannda bısiklete binmeyi öğrenmışler. Yıllar geçmiş çocuklar kendi yollannı çizmek amacıyla evden aynlmış. Hizmetçi Adeline de Carlo'nun erkek kardeşi Giulio ile evlenerek hanımefendı olmuş... Bu film, Scola gibi yaşamı komedi yoluyla sorgulamayı seven birine kahramanlannı istedıği şekilde 'boyama' olanağı veren bir çalışma. Scola, ustahğını konuşrurarak her ızleyenin kendini görebileceği karakterler çiziyor. Aile, dramla komedi arasında gidip gelen "kararsızhğı''>la. her sahnede tazelenen heyecanlı anlatımıyla başanlı bir film. Tiyatro kökenli oyunculann (özellikle Vrttorio Gassman) ve görüntü yönetmeni Ricardo Arono\ich'in de çorbada tuzu fazla. Hüse\in'in öyküsü İran'ın yetiştırdıği en önemli yönetmenlerden Abbas Kiarostami, Cannes^'de dünya çapında ilgi gören Yaşam Devam Ediyor adlı çalışmasının bir devamı nıteliğındekı Zeyüntikkrin lçinden'le festivalde yer alıyor. Film. deprem sonrası, küçük bir köye gelen film ekibinin rol verdiği işçi Hüseyin'in öyküsü. Film sayesinde âşık olduğu kızı evlenmeye iknaya çalışan Hüseyin, yönetmen Kiarostami "nin bütün çalışmalannda kullandığı "sokaktaki adam" profıline çok uygun bır tıp. Fazla tanınmıyor Kiarostami, Türkiye'de fazla tanınmamasına karşın 10 yıldır her yapıtıyla uluslararası sinema çevrelerinden ses getiren bir yönetmen. Sinemasındaki hâkim anlayış, günlük sorunlan en doğal biçimiyle beyazperdeye aktarmak. Bu nedenle genelde profesyonel oyuncular kullanmıyor, hiçbir zaman senaryoyu önceden yazmıyor. Kamera karşısına geçirdiği deneyimsiz oyuncudan aldığı tepkilere göre sette şekillendiriyor senaryoyu. Bir söyleşide şöyle özetliyor sinema dilini: 'Filmlerimde yalan ve gerçeğin saptınlması yok. Görsel efekt, yapay dekor kesinlikJe yok. Bu nedenle abartılı oyuneuluk da gerekmiyor. Son derece fakir görüntüler, seyirchi konunun içine çekebilmek için bence en etkin \oL' îstatıbul Festivali'nde Oscar'a aday iki fUm katılıyor Kültûr Servisi - 14. Uluslararası tstan- bul Film Festıvali'ne bu yıl en iyi yaban- cı film dalında Oscar'a aday olan iki film katılıyor: Ang Lee'nin 'TaÜı Tuzhı-Eat Drink Man VVoman've Nikita Mikhal- km'un festıvalın açılış fılmi olan 'Güneş Yanığı-Burnt b>' the Sun' adlı filmleri. Sınemaseverler, Ang Lee'yı geçen yıl önce festivalde sunulup, sonra da göste- rime gıren fılmı 'DUğün Yemegi-Wed- ding Banquet' ile tanıdılar. Film, adını, ABD'ye yerleşmış Tayvanlı eşcinsel gen- cın zı>aretine gelen aılesı ıçin tezgâhla- dığı sahte düğün yemeğinden almıştı. Ang Lee, yemek törenınin cinsel çağn- şımlan üzerinde o>namayı sürdürüyor. "Ailelerin oluşmasında en büyük rolü oy- nayan şey. cinscllik. Buna karşın, aile içi sohbetierin başbcatabusu da o" dıyen yö- netmenın son filmi 'Tatiı Tuzlu'. aile ıçı ıletişımsizliğın yanı sıra alttan alta cinsel baskılan da ışleyen bır film. Kahramanlan, Ta\pey' ın en büyük aş- çısı olan baba Chu ile kansının öîümün- den sonra bızzat yetiştırmek zorunda kal- dıgı üç kızı. Bay Chu kızlanyla iletışım kurabilmek için bınbır özenle hazırladı- ğı geleneksel pazar yemeklerinden medet umuyor. Bıryandan da. yaşamın temel ın- san gereksinımlerinın, yanı yemenın, ıç- menin ve sevışmenin tatminle geçmeme- sinden şıkâyetçi. Fılmm özgün adı da bu- na ışaret ediyor zaten: 'Eat Drink Man Woman' (Ye Iç Erkek Kadın). Kızlan ıse onlar ıçin ışkenceden farksız hale gelmiş bu pazar yemeklerinden bezmiş halde. Ang Lee'nin filminın ilk on dakıkası ıse tok seyırcılen bıle acıktıracak bır görsel şölenden oluşuyor. Cünkü bu açılış bölü- münde, Bay Chu'nun bir şöleni hazırla- yışına tanık oluyoruz. En İyi Yabancı Film Oscar'ı adayı ıkın- cı film 'Güneş Yanıgı'nın yönetmeni Nı- kita Mikhalkov ıse Istanbullu sinema se- yırcılennın hıç yabancısı değıl. Daha ön- cekı festıvallerde 'Aşk Kölesi'. 'Mekanik Bir Piyano İçin Bitmemiş Parça,'Beş Ak- ', 'TanıksE'/SiyahGörfer' ve 'lirga' gibi filmlerını ızlediğımiz Mikhalkov, bırkaç yıl önce de uluslararası jüri üyesi olarak Istanbul'a konuk olmuştu. Sıne- maya aktörlükle başlay an Nikita Mikhal- kov, yönetmenlığini üstlendiği filmlerde başrolü üstlenmekten genellikle kaçındı- ğı halde, bu sefer bu kuralı bozmuş. 'Gü- neş Yanığı'nın Devrım'de Kızıl Ordu ko- mutanı olarak kahramanken, Stalın döne- mınde haın ilan edılen karakten. Sergeı Kotov'uoynuyor. Kotov'un altvyaşında- ki kızı Nadya rolünde ise yönetmenın bu karaktere adını veren, aynı yaştaki kızını ızleyeceğiz. Mikhalkov. "ÎTkemizin ta- rihini gözardı efme hakkına sahip olama- VTZ. DeğiKzde zaten. Filmimin kahraman- lan, sınıfmücadelesinin devrimci prizma- sından görülen karakterler değil. Onlar hem yazan hem oyuncusu olduklan bir trajedinin göbeğinde yer alıyoriar. Filme bütünlüğü veren de bu" dıyor. Bu arada. Nikita Mıkhalkov'un, ABD'de çalışmayı tercıh eden kardeşi Andrei Konchalovsky'nin de. son fılmı 'Altın yumurtlajan Tavuk-Ryaba. My Chicken' ile katılacağı festıvalın konuğu olması beklenıyor. Mesleklerinı icra et- mek için iki ayn ülkeyi seçen kardeş iki yönetmen yıllardır dargındı. Kısa süre önce banşmalan üzerine. .Andrei Konc- halovsky, aile soyadı olan 'Mikhalkw- Konchalovsky'yi kullanmaya başladı. YAZI ODASI SELİM ÎLERİ Kimse Hatırlamıyor! Okurlann tanımadığı, edebiyatımızın da unuttuğu bir ro- manc! Reşat Enis. Tahir Alangu, Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman 'ın birinci cildinde ondan söz açarken ha- yat hikâyesini anlatır. Reşat Enis, 1909'da İstanbul'da doğ- muştur. Babası jandarma subayı olduğundan Anadolu kent ve kasabalannda çocukluğu, ilkgençliğı geçmiştir. Milliyet ve Vakit gazetelerine adliye röportajlan yazar. 1930'dan sonra Haber, Son Dakika gazetelerinde çalışır. Bir dönem Adana'dadır; o kentte yayımlanan Bugün gazete- sini yönetir. Yaşar Kemal'in verimlerine Bugün'de galiba yer vermiştir. Reşat Enis'e ilişkın en anlamlı yazıyı, roman- cının 1984'te ölümünden sonra, Milliyet Sanat Öergisi'nde Yaşar Kemal yazmıştı. Reşat Enis Istanbul'a dönüşte Cumhuriyet ve Yeni Istan- bul gazetelerinde çalışır. Pek çok yazısı, röportajı. hikâye- si gazete köşelerinde kalacaktır... flk romanı, 1932'de yayımlanan Kanun Namına 'dır. O yıl- lann okur kitlesi heyecanlı, serüvencil eserlerden hoşlan- maktadır. Roman, bir yandan günün modasına, isterlerine yatkınlık gösterir, bir yandan da toplumsal yapının belirie- dığı bireysel olguları deşilmemiş yüzleriyle çizer. Genel-ge- çer ahlakın yüz kızartıcı saydığı görünümler, bundan böy- le, Reşat Enis'in eserinde gün ışığına çıkacaktır. Romancı, zaman zaman Anadolu tablolan da çizmekle birlikte, Istanbul'u odak almıştır. Dönemin siyasal çevrele- rine yaranmaktan uzak duruşu, eserinin yaygınlık kazanma- sını büyük ölçüde engeller. 1930-1950 arası, neredeyse tek başına, istanbul'un kıyı koşe semtlerini dile getiren bır dizi roman yazan Reşat Enis. bütün bu çevrelerin yoksunluğu- nu teşrih masasına yatırmıştır. Kanun Namına, zengin tabakanın görmezden geldiği, a- ma sömürmekten geri durmadığı yoksul insanlan anlatır. Burada Istanbul serserileri. bıçkınlan bir yaradılış sonucu olarak değil, birtür anarşizm içinde o yola baş koymuşlar- dır. Gonk Vurdu'da (1933) Beyoğlu ilk kez bütün süslerin- den anndırılarak söze dökülmemiş içyüzüyle betimlenir. Gece Konuştu (1935) aynı çizgiyi sürdürür. Şehrin dar ge- lirli semtlerini, fabrika işçilerinin yaşayışını melodramatik bir havada yansıtan Afrodit Buhurdanında Bir Kadın (1939) ben yandan aşın gerçekçi sahnelerle örülmüştür. Bu roman- da istanbul'un büyük kalabalığı iyi yaşam koşullarından o kadar uzak toplumsal konumlarıyla adeta can çekişir. Ağlama Duvan (1949) bugünün servet birikimlerinın, yük- seliş şanslarının perde arkasına ilişkin, yürek yakıcı gözlem- lerle dolup taşar. Reşat Enis, her zenginliğin ardında bir kir- lilik görür ve saptar. Sosyal endişelerin patlak verdiği Ağ- lama Duvan'run yanı başında Yolgeçen Hanı (1952) sarsın- tılı cinselliklere açılır. Türk romanında açıkça dile getirilebil- miş ilk travesti Yolgeçen Hanı 'nda belirir. Yitik bir ömrün in- sanı olan travesti, birdenbire toplumsal bir boyut kazanmak- ta, gelecekteki yaşamını söylemeye çalışmaktadır. Yine bu romanda tulûat tiyatrolarının. Anadolu'ya tumeye çıkmış derme çatma kumpanyaların öyküsü. benzeri öteki örnek- lerden çok farklı olarak, alabildiğine şiirsiz, yalçın bir anla- tımla ışlenmiştir. Galata, Beyoğlu, Şışli, Reşat Enis'te, sözümona alafran- gayaşayışın semtleriyken, suç. günah, fuhuş ve uyuşturu- cu odaklarıdır. Şehrin öte yakasında geleneğe bağlı yaşar görunenler, bu dünyaya girebilmek, katılabilmek ıçin aman- sız mücadele verirler. Yazar, sonradan toplumun tek ülkü- sü olacak sınıf atlamayı o zamandan söyler gıbıdir. Zaten kaynayan Istanbul, asıl, gelecekteki Turkiye'nin panoramasını sergılemektedir. Şehrı saran yıkım tablolan, dalga dalga büyümekte, insani değerler bütünüyle silin- mektedir. Mahalte kahveierindeki kıstr ve hazin siyasa çe- kişmeleri, yörekentlerde çoğalan gecekondular, inancın is- tisman. hep, Reşat Enis'in erken teşhisleridir. Topluma uyar- lanılacak model, bundan böyle, besbelli şıddet ve kabagüç ortamıdır... Ne var ki, bu saptayım, bu çaba, yer yer o kadar başan- lı bu romancılık hemen hiç önemsenmemiştır. Eleştirmen- ler. ona en çok değer vermiş Tahır Alangu da aralarında ol- mak üzere. Reşat Enis'in savruk yazarlığında birleşirter. Ko- nulan üzerinde egemenlik kuramadığını, çalakalem yazdı- ğını, tecimsel amaçlı bir natüralizme kaydığını, geleceği sü- rekli karamsar gördüğünü ileri sürmüşlerdır. Irkiltici tablo- lannı hayli çirkin bulanlar çıkmıştır. Günümüz Reşat Enis'i doğruluyor. Bugün, onun anlattı- ğı pek çok şey, büyük çıkmazın belli başlı sebepleri. Yaşadıklan, yazdıkları dönemlerde ikınci plandatutulmuş edebıyat adamlarının geçen zamana meydan okuyan öyle çabalan var ki, şaşmamak elde değil. Artık kimsenin hatır- lamadığı, tek satın yeniden yayımlanmayan Reşat Enis, ne tuhaf, bir yandan da olanca tazeliğini koruyor. Sanat endi- şesi taşımadığı iddiasına gelince; dünün eleştirmenleri, bu- günün romanlannı okusalardı, Reşat Enis'i denektaşı kabul ederlerdi. Tuval üzerine yağh boya(1992) Akbank Sanat Galerisi'nde Zühal Parla resim sengisi • Kültür Ser\isi - Zühal Parla'nın resim sergısı Akbank Beylerbeyı Sanat Galerisi'nde yann açılıyor. 1972 Ankara doğumlu olan sanatçı. 1979-89 yıllan arasında ilk. orta ve lise öğrenıminin önemli bir bölümünü Kanada ve Kıbns'ta tamamladı. 1989-90 yıllan arasında desen eğitimı gören Parla, 1990 yılında M. S. Ü. Güzel Sanatlar Fakültesf ne beşincılıkle gırdı. 1992-94 yıllannda Fransa ve Ingiltere'de akademık takvimin boşluklannı meslekı incelemelerle doldurdu ve yurtdışında bazı sanatçılarla alışverişte bulundu. 1993'te okulun Osman Hamdi Salonu Karma Sergisi'ne, 1994"te Pera Sanat Galensi'ndeki "66 Kare- Ustalara Saygı" sergisine katıldı. Desen, yağlıboya ve gravür çalışmalannı sürdüren Parla, bu yıl okuldan mezun oldu. Parla'nın resimlen bireyı ve yaşamı konu alıyor. Bireysel acılar, aşk. cinsellik: kısaca yaşamın zihinsel, ruhsal, bedensel tüm yolculuklan resimlerin çıkış ve vanş noktalannı oluşturuvor. Festivalde Bugün Kavakhdere Sineması. "Tutkular" (12 15), 'Russian Pizz» Blues' (15 00). 'Zcvtinliklerin İçinden' (19.00). 'Ajle'(21 30) lCızılırmak SinemaM 'Bengisu & Aç Gözünü Jack'(12 15). "llk Aşk' (15 00), "Bize Lyumsuz DerlerV'Saygın Bir Yaşam7'U>umsuzlardan Yupilere"(19 0Ö) Megapol Kültur Sanat Sıtesı 'Aylaklar' (12.15)'Söyleşi (Altuğ Sa- yaşal). Balkan Balkan' (15.00)"'Sö\leşı (Zafer Par). İkarus'un İ'si'( 19 00). 'Vincent, François, Paul ve Diğerleri' (21.30) Fransız Kültur Merkezı 'Yaşasın Kısa Film - Ispanya" (12.00), Ulus- lararası Canlandırma Fılmlen Yanşması (14 00). 'Portreler'(15 30), 'Aslında Hepimiz A\nı Dili Konuşu>oruz'( 17.00). 'Kırmızı Çem- b«r'(lSOO) Alman Kültur Merkezi Ulusal Belgesel Film Yanşması (13.00). 'Portreler'(15 10). Belgesel Film Sovleşısı (16.15) Festivalde Yarın Ka\aklıdere Sıneması 'Fahişeler' (12 15), 'Koza & Tra\olta ve Ben' (1500). Birbirimizi Övle Sevmiştik ki" (19.00). 'Marmotte Ailesi' (21.30).'TatlıTuzlu'(23.55) Kızılırmak Sineması. 'Ağıt'l 12.15). 'Ümit Gökyüzü'( 15.00). 'Dost Kazığı'(19 00). "Özel Bir Gün'(21 30). 'Savaş Bitti' (23.55) Megapol Kultür Sanat Sıtesı. 'Ziller'l 12 15) Söyleşı (Eser Zorlu). 'Bir Aşk Üğruna" (15.00) Sovleşı (Tunca Yonder), 'Cadı Ağacı' (19. OOl'Söyleşı ıFide Motan). Cesar ve Rosalie1 (21.30). 'Vincent, François, Paul \e Diğerleri' (23 55) Fransız Kültür Merkezı: Uluslararası Canlandırma Fılmlen Yanşması (10 00 14 30). 'Yaşasın Kısa Film- Almanva' (12 00). 'Aslında Hepimiz A>nı Dili Konuşu>oruz' (16 00/17.30) Alman Kültur Merkezı. L lusal Kı«a Film Yanşması Dramatık Video Dalı (13 00). Ulusal Belgesel F.lm Yan~nı«ı (16 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle