28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17ŞUBAT1995CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Mektuplar MELİH CEVDET ANDAY S ayın okurumuz Mehmet Ka- yadelen'den gelen mckfup şöyle: "'Sayın Anday. Zorunlu kesintılen bırya- nabırakacakolursak. vakia- şık yirmı yıllık Cumhunyet okuruyum. Beni ben yapan öğelerden biri olarak kabul ettiğım ve okurken bü- yük haz aldığım yazılannızı da kaçır- mamaya çahşıyorum. Ömrünüze bere- ket, beyninıze dinçlik ve elınize kuvvet diliyorum. 47yaşında. ülkesorunlanna kayıtsız kalmamaya çaiışan bir maden mühendisiyim. Değerlı zamanınızı almadan hemen konuya gırmek ıstıyorum. Güncel tar- tışmalannarasındadılımdendökülüve- ren, ancak bır bilenden okuma dinleme şansını bulamadığım. toplumun bugün ıçinde bulunduğu durumda hem önem- li hem de "naak" olan kimi düşüncele- rimi sizinle paylaşmak; olabilirse. sizı de ikna edip bir yazı konusu yapmanı- zı sağlayarak değerli görüşlennizı öğ- renmek istedım (Kımbılir. belkı konu- yu ilginç bulur, kadim dostunuz Gani Ğirgin ıle de tartışırsımz). Sızı yanıltma nskınin bulunmadığın- dan emin olduğum için, uzun boylu kay- nak taraması yapmadan, düşüncelenmı aktarmaya çalışacağım; nasıl olsa yan- Iışlan sız ayıklarsıniz. Ve önünde so- nunda bir "mühendis"' olduğum ıçin, terminolojinin ya da ka\ ramlann kulla- nımında yanlışlık yapabılınm endışesı ile çekingen de davranmayacağım: na- sıl olsa kusuruma da bakmazsınız. Yanılmıyor isem. bugün "din" diye bilinen "düşünce akımlan" (bilmem doğru bir nıteleme oldu mu?) hep aynı coğrafi yörede; Arabistan'da. Kudüs ya- kınlannda, doğdu. Ve bugün ''peygam- ber" dıye anılan kışıler. bir anlamda ay- nı külrür ortamında. aynı dılı konuşan (tamamı olmayabilir. emın değılim) topluluklardakavımde ortaya çıkti. Hatta, aynı aileden birkaç kuşak arka arkaya peygamber oluvermiş. (Tan- n'nın yakından tanıdığı/görüştüğü baş- ka aıle mı yokmuş. yoksa?) Merak edi- yorum, Arapçadan türediğini sandığım bu "peygamber" sözcüğünün gerçek anlamı nedir? Bugün kullanılandan baş- ka anlam yüklenilmiş olabilir mı o dö- nemlerde? Anadolu, Roma, Yunan (bunlara Uzakdoğu daeklenemez mi?) uygarlık- lanna göre oldukca ilkel sayılabilecek; bugünlere üst üste duran ikı taş bile bı- rakrnamış; ınsanlıûa bilımsel, kültürel, düşünsel, sanatsal anlamda ikı satırlık bir katkısı bile olmamış bu topluluklar- da; şimdılerde dünya nüfusunun önem- li bölümünü etkı altına almış kav ramla- nn yeşermesi nasıl açıkJanıyor? Aslm- da, bu "peygamber r> lerin çevrelerine yaymaya çalıştıkları. insanın var oluşu, insan ili$kıleri. değer yargılan \e top- lum düzenme ilışkin "önermeler'" (bun- lara son peygamber tarafından. bir de "TanrTya yakarma**yöntemi eklendi galiba) değil mı? Örneğın son dört peygamberin yaşa- dığı dönemlerde. yine örneğin Ege'nin ikı yakasında ya da Roma'da uygarlık, bu "kutsal yerier"dekine göre çok daha fazla gelişmış, çeşitli bilim dallannda vesanattabırhayliyolalınmış. Buralar- da başka "tannlar" var, ama peygam- berler yok. Ve Arabistan'dan türeyen peygamberlenn özellikle insan ilışkıle- ri ve toplum düzenine ılişkin önermele- rinin bir anlamda benzerlerini. ancak çok daha gelişmişlerini. "tann buyru- ğu" olduğunu söviemeyen, kendi dü- şüncelenni açıkladıklannı söyjeyen "bi- lim adamlarT, yani "normal insanlar" (Aristoteles'ler, Sokrates'ler. Platon'lar) yapıvor. Av nı dönemin Arabistan'ından daha az gelişmış olduğunu sanmadığım Asya'nın bırçok yennde de benzer ge- lişmeler olmuştur. Yani, tann buralara da elçi göndermemış: ve buralarda da insan ilişkileri ve toplum düzenine iliş.- kin önermeleri öne süren normal insan- lar olmuştur (Konfüçy üs'ler gibi). (Ay- nı dönemde dünyanın başka yerlerinde- ki; Avrupa'nın batısı ve kuzeyindeki, Afrika'da ya da Amerika'daki uygarlık- lara ilişkin özel bilgim olmadığı için hiç değinemıyorum. Ancak, buralardan bü- yücü vb. çıktığını. peygamber çıkmadı- ğını bilıyor ve öyle ya da böyle insan- lann boş durmamış olduğunu, mutlaka bir şeyler üretmiş olduğunu düşünüyo- rum. Temel dayanağı aynı olsa da. şim- dılerde, dünyanın orasında burasında ortaya çıkan, "mesih", "şıh" vb. adlar ile anılan ve sınırlı sayıdakı insan tarafin- dan kurtancı olarak kabul edilebilen soytanlan da bir yana bırakıyorum.) Farklı coğrafi yörelerde yaşasalar da benzer süreçlerden geçen insan toplu- luklannın. benzer temel sorunlara ben- zer çözümler üretmeleri dogal olsa ge- rek. Dolayısıyla, insan topluluklannın, sayısı zamana ve mekâna göre farklılık gösterse de, "insan üstü güç/güçler''in varlığı ortak paydasında birleşmeleri anlaşılır bir şey. .Ancak. anlaşılır olma- yanı. "insan üstfi güç"ün "dçi" gönder- me olayının tarihte yalnızca hep aynı coğrafi yörede görülmesı. Bu, sosyolo- jik olarak nasıl açıklanabiliyor? Uygar- lığın ve felsefenin geliştiğı yerlerde dü- şüncenin sistemli biçimde ifade edile- bılmesinın; buna karşılık Arabistan gi- bi yerlerde ıse insanlann bir şeyler his- setmesıne karşılık, toplumda gerekli bilgi birikimi ve altyapının bulunama- ması ve dolayısıyla düşüncenin sistem- li biçimde ıfade edılememesi gibi ne- denlerin bu sonuçta payı olabilir mı'' Yani. Musa'lar, Isa'lar ya da Muham- met'lenn ıçinden çıktıklan toplumlar; Anstoteles'lerin. Sokrates'lerin toplum- ları kadar bilgi birıkimine ve felsefi alt- yapıya sahıp olamadıkları ıçin. bunlar düşüncelerını aynı ölçüde sistematıze edıp anlatma yeteneğıne sahip olama- dıklan için -ve belki de kolavlarına gel- diği için- olması gerekenleri söylemek ısterken "Tann böyle istiyor"demi;,ola- bılirler mi? Ya da "Bir ben vardır ben- de, benden rçeru" deyışıni andırırcası- na: "benim rçimdeki tann böyle diyor" demeye getırıyor olabilırler mi? (Kutsal kitaplannorijinallennde geçen sözcük- ler. dönemlerinin Latıncesinde bulunan sözcükler ile nicel ve nitel açıdan kar- şılaştınlabilırse. toplumlann sözcük da- ğarcıklarına, dolayısıyla uygarlık dü- zeylerine ve bu soruların yanıtlarına ilişkin ipuçlan elde edılebilır mı?) Bu- güne değin bu "kutsal" yerlerden çık- mış doğru dürüst bir bilim adamı, bır düşünürün olmadığını sanıyorum. Do- layısıyla, Aristo'Iann. Platon'ların. Konfiİçyüs'lenn yeşermesine olanak ta- nımayan "çöl ikliminin'*, çıkara çıkara ancak Ibrahimleri. Ismaıl'len, Davut'la- n. Musa'lan. Isa'lan çıkarabıldığ) söy- lenebilir mi? Ayrtca şunlan da merak edıyorum: Her şeyi önceden bildiğı. her gelişme- nın ipuçlannı kutsal kitaplannda verdi- ği söylenen peygamberler (sonuncusu da dahil) dünyanın yuvarlaklığı. güne- şin errafında dönmesi konulannda ne buyurmuşlar? insanlardünyanın düz ol- duğunu sanarlarken. Tann, böylesine bir harc-ı âlem konuda herhangı bır şey buyurmamış mı? Bu konudaki ilhamı bir "gâvur"a (Galıle'ye) vermek için niye yaklaşık bin yıl beklemiş? Kimı buluşlann ipuçlannın Kutsal Kıtap'ta yer aldığım söyleyen fıkıh "ulema"sı, böylesine temel bir konuda ne buyuru- yorlar. siz biliyor musunuz? Dinlerin kökeni ya da tarihinı araştı- ran yapıtlarda belki bu sorulann yanıt- lan verilmiştir. Ancak ben henüz gör- medim, okumadım: özel bir çaba içine girip de aramadım doğrusu. Her şeye karşın, bu konulardaki düşüncelerinizi öğrenmek. benim için ve inanıyorum türn Cumhunyet okurlan için de büyük mutluluk olacaktır. Tekrar, ömrünüze bereket, beyninize dinçlik ve elınize kuvvet diler, bu vesi- le ile yeni yılınızı kutlar. saygılanmı su- nanm." "Soru yanıttan daha önemlidir" de- nir va. sanınm bunun nedeni, sorulann yanıtlan içerdiği inancıdır. " Peygamber" sözcüğüne geünce™ Bu sözcük "peyamber" sözcüğünden çık- madır ve "haberci" anlamına gelir. • Fransa'dan vazan okurumuz Savın M. Nıyazı Ünvcr bir yazım üstüneşun- lan söylüyon "Sayın Melıh Cevdet Anday, Cumhuriyet Hafta'da okuduğum "Günlerden Bir Gün" başlıklı yazınız- da, Sayın Mustafa Alabora'nın "Tiyat- ro cğlendirerek düşündürmektir" sözü- ne değınerck, kendısıy le aynı fikırde ol- madıgınızı belırtıyor ve. 'Epey yaygın olduğunu sandığım bu diişünceve ben katılmıvorum. Tiyatro eglcndirici değildir vc düşündürmez. Biz tivalroda. bütün verteşik inançlarımız- dan, ömargıianmızdan kurtufuruz; ka- fanuzboşalmıştır'diyorsunuz. Haylidü- şündüm bu ıddıanız üzerinde ama bir türlü ınandırıcı bulamadım sızi... Sanı- yorum. "eglenmek"sözcüğüne yanlış anlam vermenızden ileri geliyor bu... Halbukı eğlenmek. sizın dile getirdiğı- nız gibi, 'Yerleşik inançtanmızdan, ön- yargılanmızdan kurtulmamız'ın ta ken- disı değil midır? Düşündürücü olmayışı konusuna ge- lınce, bunuanlamakheptengüç... Bir ti- yatro eseri, hatta herhangi bir sanat ese- rı. bize bır mesaj vermiyor. bizi üzerin- de düşünmeğe itelemıyorsa, onu nasıl olur da sanattan sayabiliriz? Bakın. hep bildiğimiz o HAM- LET'ten, kısacık bır diyalog: MARCELLUS - Hey! Bernardo? BERNARDO - Evet! Horatio, sen misin gelen? HORATİO - Benim, ama ne kaldıy- sa benden... Sayın Anday. Horatio'nun bu yanıtı- nı düşündürücü bulmuyor musunuz? Biz bir tiyatrodan çıktıktan sonra, seyrettiğimiz o eserden zihnimizde hıç- bir şey kalmamış mıdır? Kendi kendi- mize, o eserin bazı bölümleri üzerinde düşünekalmaz mıyız? Ben sıradan bir gazete okuyucusu- yumdur, Sayın Anday... Sanat yönün- den de, sanatın her türlüsüne gönül ver- miş, bir seyirci. bır okuyucu olmaktan öte bır tarafım yoktur. Ama, sizin -size inanan bır okuyucunuz olarak- tiyatro hakkındaki iddianızı, kendime bir tûrlü kabul ettiremiyorum. Derin saygılanmı sunanm Sayın An- day." Ben söylediklerine ilk inanılmasını is- teyen, bekleyen biryazar değilim. Düşü- nebildiklerimi \azmava çahşınm, o ka- dar. Sayın İ nver bana bakmasın, belki de o hakbdır. Adını saklı tuttuğum bir okurumuz, gönderdigi mektupta şöyle diyor: "Ekonomide Devnm!.. Bazı basın kuruluşlan özelleştirme yasasını kamuoyuna böyle duyurdular. Ne mutlu bu yasayı çıkararak sosyalist devlet sistemini yıkan, 'altı ok'tan biri- ni kırarak Atatürk ilkelerini 'beşe' indi- ren politikacılanmıza!.... Aylar süren bir beyin yıkama propa- gandasından sonra, sokaktakı vatanda- şa 'Aman bu KİT'lersatıhın da bu kam- burdan kurtulalım'dedırtcn kampanya- lar yapıldı. Kampanya amacına ulaştı. Halkınbeklentısı'KİT'lersatusın kanv burumu/ dûzelecek, ekonomi düze ÇH kacak' oldu. Her gün 250 milyar yutan bu canavarlardan kurtulacağız. Atatürk ilkelerı doğrultusunda kuru- lan KİT'ler neden bu hale geldi, sorum- lu kim? Çalışanlar mı, politikacılar mı? Bu kuruluşlann bu hale gelmesinde tüm ıktıdarlann payı vardır. Polıtıkacı olarak karşımıza çıkan zavallı insanlar bu ba- şan sızlenn. Yandaşlannıza iş, arpalık- lannıza koltuk sağlama yen olarak gör- düğünüz bu kuruluşlardaki gelınen nok- tada başarı sizlerin. Bır genel müdür dü- şünün: Herhangi bir partiden aday ol- muş, kazanamamış. Getirilmiş bir KlT'in başına. Bireii yağda, bireli bal- da. Şimdı ne yapmak lazım? Partıye hız- met. Bu nasıl mı olur? Seçim zamanı genel müdürümüz beldelere, köy lere gı- der: 'Oyunuzu ._ partisine verin, genç- leriniziişealayım'dıve söz venr. Ve son- ra da büyük işler yapmış gibi 800 tane kadro aldım diye duyuru yapar. Sankı bu KlT'in bu kadar insana ıhtiyacı var- mış gibi. Gene bır yönetim kurulu üye- sı düşünün kı hayatı boyunca terzilık yapmış. Tüm tecrübesı, bilgisi terzılik üstüne. Siz böyle bır insanı KİT yöne- tim kurulu üyesi yapar mısınız! Yapar- sanız ne olur? Işte vatandaşa: 'zararedi- yor satusın'denılcn KİT'ler bu hale ge- liyor. Bır başka örnek; vardiyasında uyuduğu için işıne son venlen (ıkıncı defa yakalandığı için) işçiler (zannedi- yorum 7 kişi) politik baskılar sonucu birkaç ay sonra yeniden genye dönük haklannı da alarak işbaşı yaptınlırsa ne olur? işte sayın politikacılar yıllarca yaptı- ğınız bu tür uygulamalar bu kuruluşla- n yıprattı. KIT'lerde çaiışan yönetici ve teknik elemanlann durumu apayn bir trajedı. Bunu özetlemek için KIT'lerde yaşa- mak gerek. Ben 16 yıllık bir mühendi- sim. Çalıştırdığım. iş verdiğım işçimden daha az ücret alıyorum. Bütün KlT'ler- de yıllardır uygulanan bu yanlışlıklar buraya kadar gerirdi her şeyi KIT'lerin özelleşmeye değil ÖZERKLEŞMEYE ihtiyacı vardır. Po- litik eller ve uzaktan kumanda ile yöne- tim anlayışını bırakıp, bu kuruluşlan hakkı ile kadrosunu almış insanlara bı- rakırsanız, biz söz verivonız bu KlT'ler zarar etmez. Bugün KlT'lerin sırtından geçinen birçok polıtikacı-sanay icinin su yollan kesilir. Kadrolara istedikleri ki- şilen getırerek tam bir çiftlik anlayışı ile yönerıliyor bu kuruluşlar". ARADABIR ALAATTİN BİLGİ Kubilay Ankara'da "Tann uludur, Tanrı uludur. Tann'dan başka yoktur tapa- cak. Haydin namaza, haydin namaza. Haydin felâha, hay- din felâha. Namaz başladı, namaz başladı. Tann uludur, Tanrı uludur." Elli yılın ötesinden, Türkçe okunan ezandan kulağımda ve belleğimde bu dizeler kalmış. Eksiği, yanlışı vardır, ama özü buydu. Benim gibi 1930'lardaçocukluğunu, 1940'lar- da delikanlılığını yaşayanlar (hele evleri camı çevresinde ise) bu ezanı ezbere bilirdi. O yıllarda daha minarelerin gövde- sine demir çemberier takılmamıştı ve ezan alüminyum ağız- lardan okunmuyordu. Namaz vakitlerinde müezzinler mi- narelere tırmanıyor ve şerefeleri dolanarak Müslümanları kendi dilleriyle namaz kılmaya çağırıyorlardı. Gel zaman git zaman, gün döndü, devran değişti; ülke- ye demokrasi, minarelere çelik çemberli müezzinler yer- leşti; ezan artık halkın kendi diliyle değil, ona tümüyle ya- bancı ve de anlamadıkları bir dille okunmaya başlandı. Bu, dinsel değil tamamen 'politik' bir tercihti ve 'sevgili' halkı- mız bunu büyük bir hoşnutlukla karşıladı. Öyle ya, elden giden din, geri dönmüştü! Bütün bunları, Devlet Tiyatrosu'nun Ankara'da Şinasi Sahnesi'nde oynamaya başladığı Karanlıkta Bir Işık oyu- nunu seyrederken anımsadım. Perde, Riiştü Asyalı'nın, eskilerın deyimiyle 'nefisbirkâ- metle okuduğu yukarıdaki dızelerle açılıyordu. ister din- dar olun ister dinsiz, bu ahenk insanın ruhunda eski ve bo- zulmamış dinlerin derin ürpertisinı yaratıyor, insan, yüce bir vartıkla birleşmeye çağrıldığını duyumsuyordu. Çocukluğum Hacıbayram Camisi'nin çevresinde geçti. Dindar bir aile içerisinde büyüdüm. llkokula, caminin tam karşısındakı ikı katlı, üç sınıflı okulda başladım; cami avlu- su, ders aralannda 'teneffüs' alanımızdı. Camiye yaslan- mış Hacı Bayram Velı Türbesi'nin önündeki mermerter'se/f se/c'oyunumuzaayrılmıştı. Haftatatillerinin cumagünü ol- duğu o sıralar, babalarımız haftalığımız olan beş kuruşu, cuma namazını onlarla beraber kıldıktan sonra verirdi. O günlerde politikacılar, her ama her girdikleri yere soktuk- ları pisliklerini henüz camilere sokamamışlardı. Yüz elli ki- lo altını olan 'dindar' politikacılar henüz yetişmemişti. Ca- milerin temizliği laik Türkiye Cumhuriyeti'nin güvencesi al- tındaydı. Emperyalizmin ahtapot kolları arasmda tıknefes olan Os- manlı Imparatorluğu, Sevr ile son nefesini vermiş ve Os- manlı'nın enkazı üzerinde, Mustafa Kemal'in öncülüğün- de başlayan antiemperyalist Kurtuluş Savaşı ile Ankara'da genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla noktalanmıştı. Hepsi de gerçek bırer devrim olan Atatürk devrimlen ile so- luklanmaya başlayan genç cumhuriyet, kaçınılmaz olarak karşıdevrim çekirdeklerini de bünyesinde taşıyordu. Bun- lardan en önemlisi herhalde 1930 yılı sonlarında Mene- men'deki şeriatçı ayaklanma ve yedeksubay öğretmen Kubilay'ın öldürülmesı olayıydı. Eğer hem tarihi ve hem de bugünü bir arada yaşamak istiyorsanız Karanlıkta Bir Işık oyununu mutlaka seyretme- lisiniz. Nalıncı Hasan'ın açtığı yeşil bayrak altında toplanan güruhun -tıpkı bugünkü gibi- tekbir getirerek "Şeriat dev- leti" isteriz naralannı duymak istiyorsanız, Nakşibendi ta- rikatından Şeyh Esat'ın halifesi Tevfik Hoca'nın, tarikata giren genç Necla üzerinde sözde din adına uyguladığı iğ- rençliğe tanık olmak ve bundan dersler çıkartmak eğilimin- deyseniz mutlaka bu oyunu seyrediniz. Olayı gerçek özüy- le değerlendirerek 28 sefili asabilen genç cumhuriyetin gü- cüyle 37 aydını soğukkanlılıkla yakan caniler karşısında ac- ze düşen günümüz adaletini karşılaştırmak istiyorsanız mutlaka bu oyunu görmelisiniz. Evet, Ankara'da Devlet Tiyatrosu şu günlerde Kubilay olayını sahneliyor: Tam zamanı! PENCERE B a ş a k S i g o r t a v a r k e n k i m k o r k a r " h a s a r ' d a n ? Rahat olun. Bırakın, işi uzmanı düşünsün. Y e n i l i k ç i v e d i n a m i k K a d r o s u i l e B a ş a k S i g o r t a . i s t e r b i i > ü k , i s t e r k ü ç ü k o l s u n . h a s a r ı t a m ve e k s i k s i z öder. B e k l e t m e d c n . y o r m a d a n ! . . B a ş a k S i g o r t a i l e h a s a r d a n eser kalmaz.' Siz d e : Başak S i g o r t a g ü v e n c e s i n d e ç a ğ d a ş i n s a n ı n h u z u r u n u . g ü v e n i n i h i s s e d i n . E r t e l e m e d e n , y a ş a r k e n , ü r e t i r k e n s i g o r t a ! . . BASAK SİGORTA tann için hugünden Banka ve Medya?.. ^ Anamuhalefet partisi lideri Sayın Mesut Yılmaz ANAP Meclis Grubu'nda bir konuşma yaptı, koalisyon hüküme- tini sert bir dille eleştirdi. Eleştirinin medyaya ilişkin bölümü, basın özgürlüğünü yakından ilgilendiriyor. Yılmaz diyor ki: "- Özelleştirme Kanunu'na göre ikı yıl içinde özelleşti- rilmesi gereken Emlak Bankası'na önce biryabancı ban- kayı (Indosuez) satın aldıran hükümet, sonra bu bankayı bir basın kuruluşuna (Sabah Grubu) daha tek birkuruş al- madan devrettirmiştir. Bu medya kuruluşu hiç yoktan bir banka sahibi oluyor. Şimdi öğrendiniz mi halkın parasını ne yaptıklannı!.." •k Anamuhalefet partisi lideri çok 'ciddi' bir 'iddia'y\ orta- ya atıyor; Sabah Başyazan Güngör Mengi şu yanıtı veri- yor: "ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, iktidann özelleş- tirme politikasmı eleştirirken bize de çamur attı. Iddiası müthişL. Güya Bank Indosuez 'ı Emlak Bankası satın almış, onu sonra bize tek kuruş almadan devretmış. Bu iş de ik- tidann emnyle gerçekleşmiş. Anamuhalefet partisi lideri- nin ağzından yayılan bu dedikoduya gereken cevap 'Sa- bah Ekonomi' sayfasmda yeralıyor." Sabah Ekonomi sayfasmda ne yazıyor?.. Yalnız bir bölümünü aktarıyorum: "Medya Holding AŞ (Sabah Grubu)yılda 350 milyon do- latiık satış hasılatı olan, 7adet günlük gazete, 25adethaf- talık ve aylık dergi yayımlayan, 1 televizyon kanalı, 2 rad- yo kanalı, reklam, dağıtım, pazaıiama ve teknik destek şir- ketleri bulunan (...) Türkiye'nin sayılı holdinglerinden biri- dir." Yalnız bu kadarcık bilgi bile Türkiye'nin medya tekelleş- mesinde nereye geldiğini ve basın özgürlüğü açısından ciddı bir hastalığın vartığını açıklamıyor mu?.. Sonuçta Sa- bah, Emlak Bankası ve Indosuez ıle ortaklığını doğruluyor. Ne var ki, Sabah'ın ekonomi sayfasındaki bilgiler, yine de eksik kalıyor. Çünkü Iktisat Bankası'nın patronu Erol Aksoy, Sabah'ın çtkardığı 'Yeni Yüzyıl' gazetesinin ortağı ve Show TV'nin de patronudur. Bu durumda tekelleşme derinleşiyor. • Peki, yurttaşın haber alma özgürlüğü açısından tekelleş- menin anlamı ne?.. Çağdaş demokrasilerde bu sorunun yanıtı açık seçiktir; yalnız basında ve genel anlamda medyada değil, her kap- samda tekelleşme yasaktır; piyasada serbest rekabetin koşulları, yasalarla sonuna dek korunur. Türkiye'de ise medya tekelleşmesinın yani sıra, antide- mokratik yasalar, basın özgürlüğünü kısıtlıyor; demokrasi- lerde böyle bir şey olamaz. • Anamuhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz, koalisyon hü- kümetinin bir marifetınden söz açıyor; hiç kuşkusuz, Em- lak Bankası, bu hükümetın isteği dışında ne Indosuez Ban- kası'na el atabilir, ne de bir medya grubuyla ilişkilerin içi- ne girebilir; emir yüksek yerden geliyor. SHR bu hükümetin ıçinde değil mi?.. Bizim bildiğimiz, SHP'li bakanların böyle bir işi onayla- mayacaklan yolundadır; "Bu gibi işler kulislerde Başba- kan Çiller veya eşi Özer Çillerile kotarılıyor" denebilir; yi- ne de SHR koalisyonun bir ayağıdır, üstüne düşen sorum- luluktan kurtulamaz. _, . Sayın Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğunda oturabilmek için her şeyi göze alıyor; durdurak bilmiyor, devlet banka- larını da siyasal iktidar hırsı için kullanıyor; medyayı kirle- tiyor. 'Temiz toplum' istiyorsak. anamuhalefet partisinin orta- ya attığı savı açık tartışmayla kamuoyunun gözleri önüne sermeliyiz; bunu her şeyden önce Sabah Grubu'nun yap- ması gerekiyor. ATAIURK'UNDUYGUDÜNYASINOA HANİMUR ŞEMSİBEUJ FIKRIYE FİKRİYEBelge ve Fotoğrailarla Çocukluğundan Evliliğine kadar ATATÜRK'ün Duygu Dünyasında Hanımlar... Yazan: ŞEMSIBELJJ Niye bu kadar uzak duruyoruz O'ndan? Neden çekiniyoruz, in- san Atatürk'ıin özel yaşamına eğılmekten? O'nun uğruna inti- har eden aşk dolu güzel bir kadını konuşmaktan mı çekiniyo- ruz° Yoksa, savaş cephesınde bile bu sevgi dolu kadının sağlık durumunu şifre telgraflarla izleyen duygu yüklü bu" Atatürk'le tanışmak, ayıp mı? Bu kitap, bır mücadele insanının, hiç yazılmamış ve sır kalmış gönül dünyasına bir vefa borcudur. • 1. Hamur, resimli, büyük boy bez ciltii ve şömizli. BOTOM KfttPÇIUBPA 350.000 lira • Ederi kadar posta ya da damga pulu göndererek BİLGİ YAYINEVİ'nden isteyebilirsiniz. • Kitapçılara % 25 iskontolu ödemeli gönderilir. BİLGİ YAYINEVI. Meşruîıyet Caddesı J6/A 06420 YenışeMır- A^KARA Te! 0-312) 431 81 22-434 49 99 Faks: (0-3121 431 77 58 BİLGİ DAĞITIM, Babıalı Cad. 19.2 - 34360 Cağaloğlu - ISTANBUL Te : ıO-212) 522 52 01 -526 70 97 Faks: (0-212)527 41 19 BİLGİ KİTABEVİ. Sakarya Caddesı 8/A - 06420 Kızılay - ANKARA Tel (0-3121434 41 06-43J41 07 e ak$- 'P-?12' •!?' ~7 ": ! -Blgisayar formu üreten matbaamcda gorevtenddmek üzece BÖLGE SATIŞ MODORO En az Nse mszunu SATIŞ ELEMANI -Inglzce Men, tecrütefc bayan TER 73 61 ŞİŞLİ3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN 1994/1050 Mahkememızın 2.2.1995 tarıh 1994/1050 esas I995'67sayı- lı karan ile Şışli Mecidıyeköy Hürrıyet Mah. Taşocagı Cad. No: 58'de ıkamet eden küçükler Mehmet Gökhan Uluyurt ile Yase- mın Uluyurt'a dedeleri Osman Kul'un vasi tayın edilmış bulun- duğu ilanen teblig olunur. 13.2.1995 Basın: 7183 İSTANBUL VALtLİĞİ'NDEN 11 Jdare Kurulu'nca venlen 01.12.1994 tanhlı ve 693 sayılı men'i muhakeme karan, müşteki Sener Dak'a tüm aramalara rağ- men tebliğ olunamamıştır. 7201 sayılı Teblıgat Kanunu hükümlerine göre muhatabına ila- nen tebliğ olunur. r Basın: 7156 CAfiM(TAlMAH H. Veldet Velidedeoğlu YOL KESEN IRMAK Cumhunyet Kıtap Kuiübü Coğ Parıskımo A.Ş. Türicotagı Cod. 39/41 (34334) CagalogMstonbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle