Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17ŞUBAT1995CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Mektuplar
MELİH CEVDET ANDAY
S
ayın okurumuz Mehmet Ka-
yadelen'den gelen mckfup
şöyle: "'Sayın Anday.
Zorunlu kesintılen bırya-
nabırakacakolursak. vakia-
şık yirmı yıllık Cumhunyet
okuruyum. Beni ben yapan öğelerden
biri olarak kabul ettiğım ve okurken bü-
yük haz aldığım yazılannızı da kaçır-
mamaya çahşıyorum. Ömrünüze bere-
ket, beyninıze dinçlik ve elınize kuvvet
diliyorum. 47yaşında. ülkesorunlanna
kayıtsız kalmamaya çaiışan bir maden
mühendisiyim.
Değerlı zamanınızı almadan hemen
konuya gırmek ıstıyorum. Güncel tar-
tışmalannarasındadılımdendökülüve-
ren, ancak bır bilenden okuma dinleme
şansını bulamadığım. toplumun bugün
ıçinde bulunduğu durumda hem önem-
li hem de "naak" olan kimi düşüncele-
rimi sizinle paylaşmak; olabilirse. sizı
de ikna edip bir yazı konusu yapmanı-
zı sağlayarak değerli görüşlennizı öğ-
renmek istedım (Kımbılir. belkı konu-
yu ilginç bulur, kadim dostunuz Gani
Ğirgin ıle de tartışırsımz).
Sızı yanıltma nskınin bulunmadığın-
dan emin olduğum için, uzun boylu kay-
nak taraması yapmadan, düşüncelenmı
aktarmaya çalışacağım; nasıl olsa yan-
Iışlan sız ayıklarsıniz. Ve önünde so-
nunda bir "mühendis"' olduğum ıçin,
terminolojinin ya da ka\ ramlann kulla-
nımında yanlışlık yapabılınm endışesı
ile çekingen de davranmayacağım: na-
sıl olsa kusuruma da bakmazsınız.
Yanılmıyor isem. bugün "din" diye
bilinen "düşünce akımlan" (bilmem
doğru bir nıteleme oldu mu?) hep aynı
coğrafi yörede; Arabistan'da. Kudüs ya-
kınlannda, doğdu. Ve bugün ''peygam-
ber" dıye anılan kışıler. bir anlamda ay-
nı külrür ortamında. aynı dılı konuşan
(tamamı olmayabilir. emın değılim)
topluluklardakavımde ortaya çıkti.
Hatta, aynı aileden birkaç kuşak arka
arkaya peygamber oluvermiş. (Tan-
n'nın yakından tanıdığı/görüştüğü baş-
ka aıle mı yokmuş. yoksa?) Merak edi-
yorum, Arapçadan türediğini sandığım
bu "peygamber" sözcüğünün gerçek
anlamı nedir? Bugün kullanılandan baş-
ka anlam yüklenilmiş olabilir mı o dö-
nemlerde?
Anadolu, Roma, Yunan (bunlara
Uzakdoğu daeklenemez mi?) uygarlık-
lanna göre oldukca ilkel sayılabilecek;
bugünlere üst üste duran ikı taş bile bı-
rakrnamış; ınsanlıûa bilımsel, kültürel,
düşünsel, sanatsal anlamda ikı satırlık
bir katkısı bile olmamış bu topluluklar-
da; şimdılerde dünya nüfusunun önem-
li bölümünü etkı altına almış kav ramla-
nn yeşermesi nasıl açıkJanıyor? Aslm-
da, bu "peygamber
r>
lerin çevrelerine
yaymaya çalıştıkları. insanın var oluşu,
insan ili$kıleri. değer yargılan \e top-
lum düzenme ilışkin "önermeler'" (bun-
lara son peygamber tarafından. bir de
"TanrTya yakarma**yöntemi eklendi
galiba) değil mı?
Örneğın son dört peygamberin yaşa-
dığı dönemlerde. yine örneğin Ege'nin
ikı yakasında ya da Roma'da uygarlık,
bu "kutsal yerier"dekine göre çok daha
fazla gelişmış, çeşitli bilim dallannda
vesanattabırhayliyolalınmış. Buralar-
da başka "tannlar" var, ama peygam-
berler yok. Ve Arabistan'dan türeyen
peygamberlenn özellikle insan ilışkıle-
ri ve toplum düzenine ılişkin önermele-
rinin bir anlamda benzerlerini. ancak
çok daha gelişmişlerini. "tann buyru-
ğu" olduğunu söviemeyen, kendi dü-
şüncelenni açıkladıklannı söyjeyen "bi-
lim adamlarT, yani "normal insanlar"
(Aristoteles'ler, Sokrates'ler. Platon'lar)
yapıvor. Av nı dönemin Arabistan'ından
daha az gelişmış olduğunu sanmadığım
Asya'nın bırçok yennde de benzer ge-
lişmeler olmuştur. Yani, tann buralara
da elçi göndermemış: ve buralarda da
insan ilişkileri ve toplum düzenine iliş.-
kin önermeleri öne süren normal insan-
lar olmuştur (Konfüçy üs'ler gibi). (Ay-
nı dönemde dünyanın başka yerlerinde-
ki; Avrupa'nın batısı ve kuzeyindeki,
Afrika'da ya da Amerika'daki uygarlık-
lara ilişkin özel bilgim olmadığı için hiç
değinemıyorum. Ancak, buralardan bü-
yücü vb. çıktığını. peygamber çıkmadı-
ğını bilıyor ve öyle ya da böyle insan-
lann boş durmamış olduğunu, mutlaka
bir şeyler üretmiş olduğunu düşünüyo-
rum. Temel dayanağı aynı olsa da. şim-
dılerde, dünyanın orasında burasında
ortaya çıkan, "mesih", "şıh" vb. adlar ile
anılan ve sınırlı sayıdakı insan tarafin-
dan kurtancı olarak kabul edilebilen
soytanlan da bir yana bırakıyorum.)
Farklı coğrafi yörelerde yaşasalar da
benzer süreçlerden geçen insan toplu-
luklannın. benzer temel sorunlara ben-
zer çözümler üretmeleri dogal olsa ge-
rek. Dolayısıyla, insan topluluklannın,
sayısı zamana ve mekâna göre farklılık
gösterse de, "insan üstü güç/güçler''in
varlığı ortak paydasında birleşmeleri
anlaşılır bir şey. .Ancak. anlaşılır olma-
yanı. "insan üstfi güç"ün "dçi" gönder-
me olayının tarihte yalnızca hep aynı
coğrafi yörede görülmesı. Bu, sosyolo-
jik olarak nasıl açıklanabiliyor? Uygar-
lığın ve felsefenin geliştiğı yerlerde dü-
şüncenin sistemli biçimde ifade edile-
bılmesinın; buna karşılık Arabistan gi-
bi yerlerde ıse insanlann bir şeyler his-
setmesıne karşılık, toplumda gerekli
bilgi birikimi ve altyapının bulunama-
ması ve dolayısıyla düşüncenin sistem-
li biçimde ıfade edılememesi gibi ne-
denlerin bu sonuçta payı olabilir mı''
Yani. Musa'lar, Isa'lar ya da Muham-
met'lenn ıçinden çıktıklan toplumlar;
Anstoteles'lerin. Sokrates'lerin toplum-
ları kadar bilgi birıkimine ve felsefi alt-
yapıya sahıp olamadıkları ıçin. bunlar
düşüncelerını aynı ölçüde sistematıze
edıp anlatma yeteneğıne sahip olama-
dıklan için -ve belki de kolavlarına gel-
diği için- olması gerekenleri söylemek
ısterken "Tann böyle istiyor"demi;,ola-
bılirler mi? Ya da "Bir ben vardır ben-
de, benden rçeru" deyışıni andırırcası-
na: "benim rçimdeki tann böyle diyor"
demeye getırıyor olabilırler mi? (Kutsal
kitaplannorijinallennde geçen sözcük-
ler. dönemlerinin Latıncesinde bulunan
sözcükler ile nicel ve nitel açıdan kar-
şılaştınlabilırse. toplumlann sözcük da-
ğarcıklarına, dolayısıyla uygarlık dü-
zeylerine ve bu soruların yanıtlarına
ilişkin ipuçlan elde edılebilır mı?) Bu-
güne değin bu "kutsal" yerlerden çık-
mış doğru dürüst bir bilim adamı, bır
düşünürün olmadığını sanıyorum. Do-
layısıyla, Aristo'Iann. Platon'ların.
Konfiİçyüs'lenn yeşermesine olanak ta-
nımayan "çöl ikliminin'*, çıkara çıkara
ancak Ibrahimleri. Ismaıl'len, Davut'la-
n. Musa'lan. Isa'lan çıkarabıldığ) söy-
lenebilir mi?
Ayrtca şunlan da merak edıyorum:
Her şeyi önceden bildiğı. her gelişme-
nın ipuçlannı kutsal kitaplannda verdi-
ği söylenen peygamberler (sonuncusu
da dahil) dünyanın yuvarlaklığı. güne-
şin errafında dönmesi konulannda ne
buyurmuşlar? insanlardünyanın düz ol-
duğunu sanarlarken. Tann, böylesine
bir harc-ı âlem konuda herhangı bır şey
buyurmamış mı? Bu konudaki ilhamı
bir "gâvur"a (Galıle'ye) vermek için
niye yaklaşık bin yıl beklemiş? Kimı
buluşlann ipuçlannın Kutsal Kıtap'ta
yer aldığım söyleyen fıkıh "ulema"sı,
böylesine temel bir konuda ne buyuru-
yorlar. siz biliyor musunuz?
Dinlerin kökeni ya da tarihinı araştı-
ran yapıtlarda belki bu sorulann yanıt-
lan verilmiştir. Ancak ben henüz gör-
medim, okumadım: özel bir çaba içine
girip de aramadım doğrusu. Her şeye
karşın, bu konulardaki düşüncelerinizi
öğrenmek. benim için ve inanıyorum
türn Cumhunyet okurlan için de büyük
mutluluk olacaktır.
Tekrar, ömrünüze bereket, beyninize
dinçlik ve elınize kuvvet diler, bu vesi-
le ile yeni yılınızı kutlar. saygılanmı su-
nanm."
"Soru yanıttan daha önemlidir" de-
nir va. sanınm bunun nedeni, sorulann
yanıtlan içerdiği inancıdır.
" Peygamber" sözcüğüne geünce™ Bu
sözcük "peyamber" sözcüğünden çık-
madır ve "haberci" anlamına gelir.
•
Fransa'dan vazan okurumuz Savın
M. Nıyazı Ünvcr bir yazım üstüneşun-
lan söylüyon
"Sayın Melıh Cevdet Anday,
Cumhuriyet Hafta'da okuduğum
"Günlerden Bir Gün" başlıklı yazınız-
da, Sayın Mustafa Alabora'nın "Tiyat-
ro cğlendirerek düşündürmektir" sözü-
ne değınerck, kendısıy le aynı fikırde ol-
madıgınızı belırtıyor ve.
'Epey yaygın olduğunu sandığım bu
diişünceve ben katılmıvorum. Tiyatro
eglcndirici değildir vc düşündürmez. Biz
tivalroda. bütün verteşik inançlarımız-
dan, ömargıianmızdan kurtufuruz; ka-
fanuzboşalmıştır'diyorsunuz. Haylidü-
şündüm bu ıddıanız üzerinde ama bir
türlü ınandırıcı bulamadım sızi... Sanı-
yorum. "eglenmek"sözcüğüne yanlış
anlam vermenızden ileri geliyor bu...
Halbukı eğlenmek. sizın dile getirdiğı-
nız gibi, 'Yerleşik inançtanmızdan, ön-
yargılanmızdan kurtulmamız'ın ta ken-
disı değil midır?
Düşündürücü olmayışı konusuna ge-
lınce, bunuanlamakheptengüç... Bir ti-
yatro eseri, hatta herhangi bir sanat ese-
rı. bize bır mesaj vermiyor. bizi üzerin-
de düşünmeğe itelemıyorsa, onu nasıl
olur da sanattan sayabiliriz?
Bakın. hep bildiğimiz o HAM-
LET'ten, kısacık bır diyalog:
MARCELLUS - Hey! Bernardo?
BERNARDO - Evet! Horatio, sen
misin gelen?
HORATİO - Benim, ama ne kaldıy-
sa benden...
Sayın Anday. Horatio'nun bu yanıtı-
nı düşündürücü bulmuyor musunuz?
Biz bir tiyatrodan çıktıktan sonra,
seyrettiğimiz o eserden zihnimizde hıç-
bir şey kalmamış mıdır? Kendi kendi-
mize, o eserin bazı bölümleri üzerinde
düşünekalmaz mıyız?
Ben sıradan bir gazete okuyucusu-
yumdur, Sayın Anday... Sanat yönün-
den de, sanatın her türlüsüne gönül ver-
miş, bir seyirci. bır okuyucu olmaktan
öte bır tarafım yoktur. Ama, sizin -size
inanan bır okuyucunuz olarak- tiyatro
hakkındaki iddianızı, kendime bir tûrlü
kabul ettiremiyorum.
Derin saygılanmı sunanm Sayın An-
day."
Ben söylediklerine ilk inanılmasını is-
teyen, bekleyen biryazar değilim. Düşü-
nebildiklerimi \azmava çahşınm, o ka-
dar. Sayın İ nver bana bakmasın, belki
de o hakbdır.
Adını saklı tuttuğum bir okurumuz,
gönderdigi mektupta şöyle diyor:
"Ekonomide Devnm!..
Bazı basın kuruluşlan özelleştirme
yasasını kamuoyuna böyle duyurdular.
Ne mutlu bu yasayı çıkararak sosyalist
devlet sistemini yıkan, 'altı ok'tan biri-
ni kırarak Atatürk ilkelerini 'beşe' indi-
ren politikacılanmıza!....
Aylar süren bir beyin yıkama propa-
gandasından sonra, sokaktakı vatanda-
şa 'Aman bu KİT'lersatıhın da bu kam-
burdan kurtulalım'dedırtcn kampanya-
lar yapıldı. Kampanya amacına ulaştı.
Halkınbeklentısı'KİT'lersatusın kanv
burumu/ dûzelecek, ekonomi düze ÇH
kacak' oldu. Her gün 250 milyar yutan
bu canavarlardan kurtulacağız.
Atatürk ilkelerı doğrultusunda kuru-
lan KİT'ler neden bu hale geldi, sorum-
lu kim? Çalışanlar mı, politikacılar mı?
Bu kuruluşlann bu hale gelmesinde tüm
ıktıdarlann payı vardır. Polıtıkacı olarak
karşımıza çıkan zavallı insanlar bu ba-
şan sızlenn. Yandaşlannıza iş, arpalık-
lannıza koltuk sağlama yen olarak gör-
düğünüz bu kuruluşlardaki gelınen nok-
tada başarı sizlerin. Bır genel müdür dü-
şünün: Herhangi bir partiden aday ol-
muş, kazanamamış. Getirilmiş bir
KlT'in başına. Bireii yağda, bireli bal-
da. Şimdı ne yapmak lazım? Partıye hız-
met. Bu nasıl mı olur? Seçim zamanı
genel müdürümüz beldelere, köy lere gı-
der: 'Oyunuzu ._ partisine verin, genç-
leriniziişealayım'dıve söz venr. Ve son-
ra da büyük işler yapmış gibi 800 tane
kadro aldım diye duyuru yapar. Sankı
bu KlT'in bu kadar insana ıhtiyacı var-
mış gibi. Gene bır yönetim kurulu üye-
sı düşünün kı hayatı boyunca terzilık
yapmış. Tüm tecrübesı, bilgisi terzılik
üstüne. Siz böyle bır insanı KİT yöne-
tim kurulu üyesi yapar mısınız! Yapar-
sanız ne olur? Işte vatandaşa: 'zararedi-
yor satusın'denılcn KİT'ler bu hale ge-
liyor. Bır başka örnek; vardiyasında
uyuduğu için işıne son venlen (ıkıncı
defa yakalandığı için) işçiler (zannedi-
yorum 7 kişi) politik baskılar sonucu
birkaç ay sonra yeniden genye dönük
haklannı da alarak işbaşı yaptınlırsa ne
olur?
işte sayın politikacılar yıllarca yaptı-
ğınız bu tür uygulamalar bu kuruluşla-
n yıprattı.
KIT'lerde çaiışan yönetici ve teknik
elemanlann durumu apayn bir trajedı.
Bunu özetlemek için KIT'lerde yaşa-
mak gerek. Ben 16 yıllık bir mühendi-
sim. Çalıştırdığım. iş verdiğım işçimden
daha az ücret alıyorum. Bütün KlT'ler-
de yıllardır uygulanan bu yanlışlıklar
buraya kadar gerirdi her şeyi
KIT'lerin özelleşmeye değil
ÖZERKLEŞMEYE ihtiyacı vardır. Po-
litik eller ve uzaktan kumanda ile yöne-
tim anlayışını bırakıp, bu kuruluşlan
hakkı ile kadrosunu almış insanlara bı-
rakırsanız, biz söz verivonız bu KlT'ler
zarar etmez. Bugün KlT'lerin sırtından
geçinen birçok polıtikacı-sanay icinin su
yollan kesilir. Kadrolara istedikleri ki-
şilen getırerek tam bir çiftlik anlayışı ile
yönerıliyor bu kuruluşlar".
ARADABIR
ALAATTİN BİLGİ
Kubilay Ankara'da
"Tann uludur, Tanrı uludur. Tann'dan başka yoktur tapa-
cak. Haydin namaza, haydin namaza. Haydin felâha, hay-
din felâha. Namaz başladı, namaz başladı. Tann uludur,
Tanrı uludur."
Elli yılın ötesinden, Türkçe okunan ezandan kulağımda
ve belleğimde bu dizeler kalmış. Eksiği, yanlışı vardır, ama
özü buydu. Benim gibi 1930'lardaçocukluğunu, 1940'lar-
da delikanlılığını yaşayanlar (hele evleri camı çevresinde ise)
bu ezanı ezbere bilirdi. O yıllarda daha minarelerin gövde-
sine demir çemberier takılmamıştı ve ezan alüminyum ağız-
lardan okunmuyordu. Namaz vakitlerinde müezzinler mi-
narelere tırmanıyor ve şerefeleri dolanarak Müslümanları
kendi dilleriyle namaz kılmaya çağırıyorlardı.
Gel zaman git zaman, gün döndü, devran değişti; ülke-
ye demokrasi, minarelere çelik çemberli müezzinler yer-
leşti; ezan artık halkın kendi diliyle değil, ona tümüyle ya-
bancı ve de anlamadıkları bir dille okunmaya başlandı. Bu,
dinsel değil tamamen 'politik' bir tercihti ve 'sevgili' halkı-
mız bunu büyük bir hoşnutlukla karşıladı. Öyle ya, elden
giden din, geri dönmüştü!
Bütün bunları, Devlet Tiyatrosu'nun Ankara'da Şinasi
Sahnesi'nde oynamaya başladığı Karanlıkta Bir Işık oyu-
nunu seyrederken anımsadım.
Perde, Riiştü Asyalı'nın, eskilerın deyimiyle 'nefisbirkâ-
metle okuduğu yukarıdaki dızelerle açılıyordu. ister din-
dar olun ister dinsiz, bu ahenk insanın ruhunda eski ve bo-
zulmamış dinlerin derin ürpertisinı yaratıyor, insan, yüce bir
vartıkla birleşmeye çağrıldığını duyumsuyordu.
Çocukluğum Hacıbayram Camisi'nin çevresinde geçti.
Dindar bir aile içerisinde büyüdüm. llkokula, caminin tam
karşısındakı ikı katlı, üç sınıflı okulda başladım; cami avlu-
su, ders aralannda 'teneffüs' alanımızdı. Camiye yaslan-
mış Hacı Bayram Velı Türbesi'nin önündeki mermerter'se/f
se/c'oyunumuzaayrılmıştı. Haftatatillerinin cumagünü ol-
duğu o sıralar, babalarımız haftalığımız olan beş kuruşu,
cuma namazını onlarla beraber kıldıktan sonra verirdi. O
günlerde politikacılar, her ama her girdikleri yere soktuk-
ları pisliklerini henüz camilere sokamamışlardı. Yüz elli ki-
lo altını olan 'dindar' politikacılar henüz yetişmemişti. Ca-
milerin temizliği laik Türkiye Cumhuriyeti'nin güvencesi al-
tındaydı.
Emperyalizmin ahtapot kolları arasmda tıknefes olan Os-
manlı Imparatorluğu, Sevr ile son nefesini vermiş ve Os-
manlı'nın enkazı üzerinde, Mustafa Kemal'in öncülüğün-
de başlayan antiemperyalist Kurtuluş Savaşı ile Ankara'da
genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla noktalanmıştı.
Hepsi de gerçek bırer devrim olan Atatürk devrimlen ile so-
luklanmaya başlayan genç cumhuriyet, kaçınılmaz olarak
karşıdevrim çekirdeklerini de bünyesinde taşıyordu. Bun-
lardan en önemlisi herhalde 1930 yılı sonlarında Mene-
men'deki şeriatçı ayaklanma ve yedeksubay öğretmen
Kubilay'ın öldürülmesı olayıydı.
Eğer hem tarihi ve hem de bugünü bir arada yaşamak
istiyorsanız Karanlıkta Bir Işık oyununu mutlaka seyretme-
lisiniz. Nalıncı Hasan'ın açtığı yeşil bayrak altında toplanan
güruhun -tıpkı bugünkü gibi- tekbir getirerek "Şeriat dev-
leti" isteriz naralannı duymak istiyorsanız, Nakşibendi ta-
rikatından Şeyh Esat'ın halifesi Tevfik Hoca'nın, tarikata
giren genç Necla üzerinde sözde din adına uyguladığı iğ-
rençliğe tanık olmak ve bundan dersler çıkartmak eğilimin-
deyseniz mutlaka bu oyunu seyrediniz. Olayı gerçek özüy-
le değerlendirerek 28 sefili asabilen genç cumhuriyetin gü-
cüyle 37 aydını soğukkanlılıkla yakan caniler karşısında ac-
ze düşen günümüz adaletini karşılaştırmak istiyorsanız
mutlaka bu oyunu görmelisiniz.
Evet, Ankara'da Devlet Tiyatrosu şu günlerde Kubilay
olayını sahneliyor: Tam zamanı!
PENCERE
B a ş a k S i g o r t a v a r k e n k i m k o r k a r " h a s a r ' d a n ?
Rahat olun. Bırakın, işi uzmanı düşünsün.
Y e n i l i k ç i v e d i n a m i k K a d r o s u i l e B a ş a k S i g o r t a . i s t e r b i i > ü k , i s t e r k ü ç ü k o l s u n .
h a s a r ı t a m ve e k s i k s i z öder. B e k l e t m e d c n . y o r m a d a n ! . .
B a ş a k S i g o r t a i l e h a s a r d a n eser kalmaz.'
Siz d e : Başak S i g o r t a g ü v e n c e s i n d e ç a ğ d a ş i n s a n ı n h u z u r u n u . g ü v e n i n i h i s s e d i n .
E r t e l e m e d e n , y a ş a r k e n , ü r e t i r k e n s i g o r t a ! . .
BASAK SİGORTA
tann için hugünden
Banka ve Medya?.. ^
Anamuhalefet partisi lideri Sayın Mesut Yılmaz ANAP
Meclis Grubu'nda bir konuşma yaptı, koalisyon hüküme-
tini sert bir dille eleştirdi.
Eleştirinin medyaya ilişkin bölümü, basın özgürlüğünü
yakından ilgilendiriyor.
Yılmaz diyor ki:
"- Özelleştirme Kanunu'na göre ikı yıl içinde özelleşti-
rilmesi gereken Emlak Bankası'na önce biryabancı ban-
kayı (Indosuez) satın aldıran hükümet, sonra bu bankayı
bir basın kuruluşuna (Sabah Grubu) daha tek birkuruş al-
madan devrettirmiştir. Bu medya kuruluşu hiç yoktan bir
banka sahibi oluyor. Şimdi öğrendiniz mi halkın parasını
ne yaptıklannı!.."
•k
Anamuhalefet partisi lideri çok 'ciddi' bir 'iddia'y\ orta-
ya atıyor; Sabah Başyazan Güngör Mengi şu yanıtı veri-
yor:
"ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, iktidann özelleş-
tirme politikasmı eleştirirken bize de çamur attı. Iddiası
müthişL. Güya Bank Indosuez 'ı Emlak Bankası satın almış,
onu sonra bize tek kuruş almadan devretmış. Bu iş de ik-
tidann emnyle gerçekleşmiş. Anamuhalefet partisi lideri-
nin ağzından yayılan bu dedikoduya gereken cevap 'Sa-
bah Ekonomi' sayfasmda yeralıyor."
Sabah Ekonomi sayfasmda ne yazıyor?..
Yalnız bir bölümünü aktarıyorum:
"Medya Holding AŞ (Sabah Grubu)yılda 350 milyon do-
latiık satış hasılatı olan, 7adet günlük gazete, 25adethaf-
talık ve aylık dergi yayımlayan, 1 televizyon kanalı, 2 rad-
yo kanalı, reklam, dağıtım, pazaıiama ve teknik destek şir-
ketleri bulunan (...) Türkiye'nin sayılı holdinglerinden biri-
dir."
Yalnız bu kadarcık bilgi bile Türkiye'nin medya tekelleş-
mesinde nereye geldiğini ve basın özgürlüğü açısından
ciddı bir hastalığın vartığını açıklamıyor mu?.. Sonuçta Sa-
bah, Emlak Bankası ve Indosuez ıle ortaklığını doğruluyor.
Ne var ki, Sabah'ın ekonomi sayfasındaki bilgiler, yine
de eksik kalıyor. Çünkü Iktisat Bankası'nın patronu Erol
Aksoy, Sabah'ın çtkardığı 'Yeni Yüzyıl' gazetesinin ortağı
ve Show TV'nin de patronudur. Bu durumda tekelleşme
derinleşiyor.
•
Peki, yurttaşın haber alma özgürlüğü açısından tekelleş-
menin anlamı ne?..
Çağdaş demokrasilerde bu sorunun yanıtı açık seçiktir;
yalnız basında ve genel anlamda medyada değil, her kap-
samda tekelleşme yasaktır; piyasada serbest rekabetin
koşulları, yasalarla sonuna dek korunur.
Türkiye'de ise medya tekelleşmesinın yani sıra, antide-
mokratik yasalar, basın özgürlüğünü kısıtlıyor; demokrasi-
lerde böyle bir şey olamaz.
•
Anamuhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz, koalisyon hü-
kümetinin bir marifetınden söz açıyor; hiç kuşkusuz, Em-
lak Bankası, bu hükümetın isteği dışında ne Indosuez Ban-
kası'na el atabilir, ne de bir medya grubuyla ilişkilerin içi-
ne girebilir; emir yüksek yerden geliyor.
SHR bu hükümetin ıçinde değil mi?..
Bizim bildiğimiz, SHP'li bakanların böyle bir işi onayla-
mayacaklan yolundadır; "Bu gibi işler kulislerde Başba-
kan Çiller veya eşi Özer Çillerile kotarılıyor" denebilir; yi-
ne de SHR koalisyonun bir ayağıdır, üstüne düşen sorum-
luluktan kurtulamaz. _, .
Sayın Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğunda oturabilmek
için her şeyi göze alıyor; durdurak bilmiyor, devlet banka-
larını da siyasal iktidar hırsı için kullanıyor; medyayı kirle-
tiyor.
'Temiz toplum' istiyorsak. anamuhalefet partisinin orta-
ya attığı savı açık tartışmayla kamuoyunun gözleri önüne
sermeliyiz; bunu her şeyden önce Sabah Grubu'nun yap-
ması gerekiyor.
ATAIURK'UNDUYGUDÜNYASINOA HANİMUR
ŞEMSİBEUJ
FIKRIYE FİKRİYEBelge ve
Fotoğrailarla
Çocukluğundan
Evliliğine kadar
ATATÜRK'ün
Duygu Dünyasında
Hanımlar...
Yazan: ŞEMSIBELJJ
Niye bu kadar uzak duruyoruz O'ndan? Neden çekiniyoruz, in-
san Atatürk'ıin özel yaşamına eğılmekten? O'nun uğruna inti-
har eden aşk dolu güzel bir kadını konuşmaktan mı çekiniyo-
ruz° Yoksa, savaş cephesınde bile bu sevgi dolu kadının sağlık
durumunu şifre telgraflarla izleyen duygu yüklü bu" Atatürk'le
tanışmak, ayıp mı? Bu kitap, bır mücadele insanının, hiç
yazılmamış ve sır kalmış gönül dünyasına bir vefa borcudur.
• 1. Hamur, resimli, büyük boy bez ciltii ve şömizli.
BOTOM KfttPÇIUBPA 350.000 lira
• Ederi kadar posta ya da damga pulu göndererek BİLGİ
YAYINEVİ'nden isteyebilirsiniz.
• Kitapçılara % 25 iskontolu ödemeli gönderilir.
BİLGİ YAYINEVI. Meşruîıyet Caddesı J6/A 06420 YenışeMır- A^KARA
Te! 0-312) 431 81 22-434 49 99 Faks: (0-3121 431 77 58
BİLGİ DAĞITIM, Babıalı Cad. 19.2 - 34360 Cağaloğlu - ISTANBUL
Te : ıO-212) 522 52 01 -526 70 97 Faks: (0-212)527 41 19
BİLGİ KİTABEVİ. Sakarya Caddesı 8/A - 06420 Kızılay - ANKARA
Tel (0-3121434 41 06-43J41 07 e
ak$- 'P-?12' •!?' ~7 ": !
-Blgisayar formu üreten matbaamcda gorevtenddmek üzece
BÖLGE SATIŞ MODORO
En az Nse mszunu
SATIŞ ELEMANI
-Inglzce Men, tecrütefc bayan
TER
73 61
ŞİŞLİ3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN
1994/1050
Mahkememızın 2.2.1995 tarıh 1994/1050 esas I995'67sayı-
lı karan ile Şışli Mecidıyeköy Hürrıyet Mah. Taşocagı Cad. No:
58'de ıkamet eden küçükler Mehmet Gökhan Uluyurt ile Yase-
mın Uluyurt'a dedeleri Osman Kul'un vasi tayın edilmış bulun-
duğu ilanen teblig olunur. 13.2.1995 Basın: 7183
İSTANBUL VALtLİĞİ'NDEN
11 Jdare Kurulu'nca venlen 01.12.1994 tanhlı ve 693 sayılı
men'i muhakeme karan, müşteki Sener Dak'a tüm aramalara rağ-
men tebliğ olunamamıştır.
7201 sayılı Teblıgat Kanunu hükümlerine göre muhatabına ila-
nen tebliğ olunur. r Basın: 7156
CAfiM(TAlMAH
H. Veldet Velidedeoğlu
YOL KESEN IRMAK
Cumhunyet Kıtap Kuiübü
Coğ Parıskımo A.Ş. Türicotagı Cod. 39/41 (34334) CagalogMstonbul