02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Cumhuriyet için eylem... ŞINASI OZDENOGLL Y alnızca kapalı kapılar ardında. fısıltıyla konu- şan: hem de çok konu- şan bir halkımız var. Ama meydanlarda. ka- muoyu önünde. sorum- lu \ e yetkilıler karşısında. -yüksek ses- le- konuşmaya gelince. her'kes toz... Hele aydınlannıız... •Ahkâm kesme- ye" gelince. bülbül olurlar: ama iş 'ey- lem'e dönüşünce. hepsi de toz... Hazinenin soyulması demek. halkın soyulması demektir Bunca yolsuzluğa ve soygunlar furyasına aldırış etmeyen. kendi haklanna sahip çıkmavan. parla- mentoya gönderdiği temsilcilenni bile. bir avuç 'delege'ye seçtiren topluluğa 'halk' denebilir mi° Bizler diyoruz iş- te... Tüm haksızlıklara. akıl almaz >ol- suzluklara karşı suskunluk. görevini savsaklayan kamu görevlisine karşı sus- kunluk. halkı kazıklayan esnafa. oy he- sabmdan başka bir şey düşünmeyen po- litikacıya karşı suskunluk.. Eylem nerede° Hani aydınlanmız' Lmudumuz olan cumhuriyet savcılan- mız, değerli yargıçlanmız 'temiz eller operasyonu' başlatacaklardı. ne oldu1 Işte böylesi suskun. böylesine yanlış- larladolubirtoplumda; Ânayasa Mah J kemesı Başkanı Sayın Özden: ülkenin çıkarlarını. anayasanm ve hukukun üs- tünlüğünü savunduğu zaman eleştiri konıısu olııyor. Bu çıldırtıcı sessizlikve eylemsizlik karşısında Anayasa Mah- kemesi Başkanı konuşmasın da ne yap- sın? Önemli bir yanılgı: Cnlü matematik- çi \e filozof Descartes; "Cogito ergo sum = Düşiinüyorum. öyleyse vanm" diyerekdüşüncenin. 'varoluşu' kanıtla- dığını söylüyordu. Kant'labtrliktepra- tikaklın üstünlüğüne inanan Fichteise kuramcılığın yanında. 'eylem'in şart ol- dugunu savunuyordu. Gerçekten de so- yut düşünceyle değil. eyleme döniişen düşünceyle sonuca var.labileceği: top- lumsa! ivmenin ve gelişmenin ancak "eylem'le mümkün olabileceği. günü- müz dünyasında benimsenmiş ortak bir görüş. bir felsefedir. Oysa bizim toplu- mumuz. hatta biz aydınlar: 'eylem' kav- ramı konusunda da yanılgı içindeyiz. •Eylem" denince. ülkemizde -son yılla- nn çağrışımlanyla- hep terör ve anarşi anımsanmıştır. Eylem nedir? Eylem. genel anlamda. soyut bir düşünceyi, bir projeyi hayata geçirnıe çabasıdır. Ey- lem birharekettir. biratılımdır. toplum- lan ileri götürecek yararlı. hatta zorun- lu bir çabadır Ama ülkemiz avdınları- nın sözlüğünde "devlet büyüklerimizi çileden çıkaracak bir hareket'tir. Evren ve arkadaşlarının "konuşma- yan, eylemsiz toplum' şampiyonluguna özenerek; düşünerek konuşan ve yazan gerçek Atatürkçüleri 'veto' ettikleri dö- nemi izleyen günlerde. Sayın Demırel. 'konuşan birtoplum'un sinyallerini sık sık verdi. ama halkımız yine de anaya- sal haklannı savunup elde etme yolun- daetkili veağırlıklı bir çaba göstereme- di. Neden gösteremedi'.' Çünkü halk kit- lelerinin uygar tepkisi yoktu: çünkü halk kitleleriyle aydınlar. halk kitlele- riylesiyasetçilerarasındaki bağlarkop- muş. köprüler geçit vermez olmuştu. Eylem denince...: Eylem denince, "silahı alıp dağa çıkmak" anlaşılmama- lıdır.Eylem. bir toplumun yaşam gös- tergesidir. Cumhuriyete yarar kazandı- racak bir eylemin; zorla. şiddetle ilgisi düşünülemez. Düşünceye geçerlilik ka- zandırmak: onu insanlara sevdirmekle. inandırmakla mümkiindür. Anayasayla güvence altına al.nmış olan 'temel hak ve özgiiriükler* (madde: 12-40) konu- sunda duyarh olup gerektiğinde yetki- li makamlara başvurularda bulunmak. sözlü ya da yazıh basınla sesini duyur- mak: konferanslarla. sözle, yazıyla. gösteri yürüyüşüyle yasal protesto hak- kınıkullanmak:onurluvegüçlübirtop- luma giden yollar değil midir? Öyley- se aydınlanmız ve halkımız. konuşma- sı. yazması gerektiği halde konuşma- yanlar ve yazmayanlar neden çekini- yor. neden susuyorlar? Susmakla, sin- mekle, kapalı kapılar ardında dedikodu yapmakla hiçbir şeyin çözümleneme- yeceğini bilmiyorlar mı? Hâlâ öğrene- mediler mi? Evet... Unutmamak gere- kir ki 'eylem' doğal düzenın de değiş- meyen bir ilkesidir. Evrende her şeyin hareket halinde oluşu, salt bir doğa ya- sası değil midir? Hele Türkiye gibi re- form gereksinimi içinde kıvranan bir ülkede 'eylem','hareket' ve 'değişiiTi'; ilerlemenin. kalkınmanın ilk ve vazge- çilmez şartıdır. tşte bu nedenlerle: cum- huriyetin ve devletin esenliğini. her çe- şit siyasal ve ideolojik tercihlerin üstün- de tutan herkesin; sağıyla. soluyla. or- tasıyla tüm aydınlanmızın, 'cumhuriyet için eylem'de birleşmeleri. yurttaşlık görevlerini ürkmeden, korkmadan. çe- kinmeden yerine getirmeleri. kutsal bir görevdir. Cumhuriyet tehlikeye düşünce...: Sevr Antlaşması yeniden gündeme ge- tirılip mezhep kavgalan hortlatılarak cumhuriyet tehlikeye düşünce: düne ka- dar Atatürk'ü 'herhangi bir Osmanlı subayı' ya da "burjuva revizyonisti' di- ye aşağılamaya çalışan. holdinglerin parasıyla dışa bağımlı ideolojilerin öv- gücülüğünüyapanbirbolümaydınımız da -çok şükür- Atatürkçü oldular. Bun- lann bazılan da devlet yönetiminde ger- çek Atatürkçülerin yerini aldılar. Ke- malistlerin birbirinden kopmuş olmala- n. gelmiş geçmiş tüm iktidarlann ay- mazlığıyla. yıllann inançlı ve yetenek- li Atatürkçüleri bir yana savrulup bir- çok önemli görev bu gibilere sunulma- dı mı? "Demokrasi... Demokrasi" diye esip savuran siyasetçilerimiz ve sorumlula- nmız, önce namuslu ve adaletli bir de- mokrasinin yolunu açıp yaşamsal re- formlan gerçekleştirecek yetenekli \e inançlı Atatürkçüleri söz sahibi kılmak zorundadırlar. Cumhuriyetin yazgısı buna bağlıdir.Cumhuriyet için eylem: Gerçeklere sırt çevirmeden ve umut- suzluğa düşmeden; yanlış gidişi. hata- lı politikalan korkusuzca eleştirip öne- ri ve çözüm getirerek Türkiyemizi ile- ri ve kalkınmış ülkeler arenasına çıkar- maya çalışmak. her yurttaş için kutsal ve ortak borçtur. Gecikmeyi, sa\sak)a- mayu boş lafla zaman öldürmeyi, özel- likle haksızlık ve yolsuzluk karşısında susmayı. ulusal bir yazgı saymaktan ar- tık kurtulmalıyız. 1995"e gireli nere- deyse iki ay oluyor. son 14 yılda olup bitenlerden alacaâımız çok önemli dersler vardır. Bunca dramatik ve ibret verici olay- dan ders alan olursa... ARADABIR ADİL IZCİ Robert Kolej TiirkDili ve EdÖğr. Türk Edebiyatı Müzesi Tarihsel gelışim sürecinde -kimbilir kaç bin yıldır- kültür, sanat, uygarlık, edebiyat alanlarında nice eserler yaratıl- mış ve bunlar, toplum ya da ulusların üstyapı değerlerini oluşturmuştur. Bu tür yaratımlar bugün de sürüyor, gele- cekte de sürecek. Çünkü insanoğlu, yapısındaki birtakım özellik ve üstünlükleriyle -duygusu, düşüncesi, uöu, bilin- ciyle- sürekli anyor, buluyor, seziyor, yaratıyor. Bunlar hem çağlannın duygu, düşünce ve yaşamlarını nitelikli, güzel- duyusal boyutlarıyla yansıtıyor hem de daha sonraki çağ- lara ışık tutup temel oluşturuyor. Sözünü ettığimiz türden ürünlerin yeryüzünde ilk kez hangi ülkede, ne biçimde top- lanmaya başlandığını, müze düşüncesinin nasıl geliştiğini bugün tam bilemiyoruz. Ama günümüz uygar toplumlann- da pek çok yapıtın toplanıp ınsanlığın belleğine sunuldu- ğunu biliyoruz. Ülkemizde de -özellikle büyük kentlerde- epey müze var. Bunlann çoğu devlet kuruluşu. Bilinçli, duyarh kişıle- rin oluşturduğu ya da özel kuruluşların düzenlediği müze- ler de var. Ülkemiz çağlar boyu uygarlığın merkezlerinden biri otduğu için tüm bu müzelerde gerçekten çok değerii eserler sergilenip korunuyor. Ama ne yazık ki ülkemizde bir Türk edebiyatı müzesi yok. Gerçi İstanbul'da Aşiyan ve Sa- Ltfaik müzeleri var. Ancak Aşiyan'da ağırlıklı olarak T.Fik- ret'ten, alt katta da II. Tanzimatçılardan kalanlar sergilent- yor. Sait Faık Müzesi'yse içler acısr. Her şey çürüyor, dö- MArkası 19.Sayfada 'Sol'umuz Av. CELAL ÜLGEN S ol. birleşme \e bütünleşme sü- recine girebilecek mi .'Görünen oki şimdilik Ecevitve DSP bir- leşme girişimleri dışında kal- mayakararlı.Kendisinin vepar- tisinin sosyal demokrat olmadı- ğını. demokratik solcu olduğunu ileri süren Sayın Ecevit'in bu tanımlarından gerek siya- setçiler ve gerekse siyasetbilimcıler fazlabir şey anlamış değiller.. Ögretide ve pratikte bu iki sözcüğün anlam farkı olmadığı gibi SHP ve CHP ile DSP'nin parti programından da farklı bir sonuç çıkarmak olası değil... Sayın Ecevit'in ba/ı konularda farklı dü- şünmesi doğaldır. Bizce de bir farklılık var- dır. Ancak bu farklılık, bir kavram a\ nlığı ge- tirvcek buyutta değildir... Sayın Ece\ it'in ken- disini sosyal demokrat noktasına getirecek denli de büyük değildir. Ülkemiz gerici ve tutucu çevrelerin örgüt- lü saldırılarıyla karşı karşıyadır. Solu olma- yan yönetim, demokrasi değildir. iktidann büyük ortağı sağ parti, anamuhalefeti sag parti olan bir başka demokrat yönetim gös- teremezsiniz... Tarihin sosyal demokratlara vc demokratik solculara yüklcdiği büyük ödcvler var. Bu ödevlcrden kımsc kaçamaz. Kaçmanın yaptırımı ağırolur... Solun birleş- mesi, bütünleşmcsi ve seçmen önünc yeni söylemlerle çıkması demokrasinıiz açısın- dan önemlidir. Sayın Ecevit. kurumsal olarak birleşme- den yana değilse o zaman DSP'yi gerçekten sosyal demokrat tabana açmak zorundadır. Sayın Ecevit "Sosyal demokrattabana ka- pımaçık"diyor. Busözyetmiyor... Kapalı sa- lon toplantılarında. çeşitli etkinliklerde DSP'ye geçtiği söylenen binlerce kisinin üyelik kayıtları yapılmıyor... DSP'de henüz parti içidemokrasi. tam işlerük kazanmış de- gil llçe kongresi yapılmadan il kongresi ya- pılan iller var. Delege seçimleri yapılmayan. üyelik çizelgeleri belli olmayan ilçeler var... Birçok ilçe. geçici kurullarla yönetiliyor... Partinin belediye başkan adaylarının (son ye- rel seçimlerde) henüz partiye üyelikleri yok (Siyasi Partiler Yasası'nın 93. maddesi par- ti içi çalışmalann demokrasi esaslanna uy- ması zorunluluğunu getiriyor). Sayın Ecevit ve DSP. son kamuoyu yokla- malarında artış gösteren oy yüzdelerini han- gi yörüngeye oturtmak istiyor? Bir siyasal parti iktidara gelmek ve programıııı uygula- mak için kurulur... DSP de iktidar olmak için insan öğesine önem vermek zorundadır. De- lcge sistenıinden yakınıcı olmak. parti içi de- mokrasinin ışlerlığıne engel oluşturmamalı. F.ccvit'e umut bağlayan milyonlarca seç- mcn var... Uluorta Ecevit"c küfredcn. onu fa- şistliklc suçlayanlar da kendilcnne çekidü- zen vcrmelidirler. llitabeti. dürüstlüûü ve olaylan inceleyıp ırdelemesi ile Ecevit. hâlâ eski Ecev it'tir... Halkımız ve politik arenamız 1980öncesi Ecevit'i geri istiyor... Ülkemizde merkez sağ yelpazeyi temsil eden sağcı partiler var... Sağın çıkarlanna. en iyi sagcı partiler yanıt verir... Merkez sağı ku- caklamak adına sol seçmenin özlediği söy- lemlerden geri dönemeyiz... Türkiye Ecevit'inı geri istiyor: Ya birleşik sol partilerin başında ya da kapılannı sonu- na dek halkına açmış. parti içi demokrasisi- ni kılı kırk yaran bir adalet anlayışı ile baş- latmış. örgütlenmeye. özgürlüğe, düşünceye önem \eren DSP'de geri istiyor... İçinde ya- şadığımız günler özgün günlerdir; Atatürk- çülerin. laik ve üniter devlet yapımızın savu- nuculannın. yurtseverlerin birleşme ve daya- nışma günleridir. Atatürkçülüğe. laikliğe bu denli çok saldınlann yapıldığı. Atatürkçü ya- zar ve aydınlann katledildiği günlerde. salt cenaze törenlerinde birleşmek yetmiyor. Bahriye İ'çok'lar. Muammer Aksoy'lar. l'ğur Mumcu'lar bize bakıyor... Yeni bir Ku- vay-ı Milliye eyleminin öncüleri olma onu- runu taşıyacak boz kalpaklı Mustafa Ke- mal'lere gereksinmemiz var. 1980 öncesi Ecevit ünlü düşünürTagor'un birsözünühepyinelerdi: "Kin insan için yük- tür_" Bu yükü daha fazla taşımayalım... Halkın sosyal demokratlara duyacaği gü- von, sosyal demokrarlann birbirine duyacağı güven ve se> giden geçer... PENCERE Körebe!. Aman ne iyi oldu da Başbakanlık koltuğuna bir kadını oturttuk... Pusulayı tam şaşırdık... Kadın görmemiş erkek toplumunda, medyacılaria poli- tikacılar sap ile samanı birbirine adamakıllı karıştırdılar, si- yaset şirazesinden çıktı, parlamenter rejimin zıvanası da- ğıldı, akım derken kakım demeye başladık. Avrupa'da parlamentarizmin kuralları ne?.. Eğer işler iyi gitmiyorsa, sözgelimi enflasyon yüzde 150'ye çıkmışsa -oralardaçık- maz ya- başbakan sorumlu tutulur... Bizde yok öyle şey... Medyacılar bir yandan demokrasi gırgırına girişip özgür- lük peşrevi yapıyorlar, öte yandan Tans Hanım'ı yere gö- ğe koyamıyorlar. Eskiden başbakanlar yaptıklanyla ölçü- lürlerdi; Tans Hanım düşündükleriyle, tasanmlanyla, düş- leriyle, düşlemleriyle tartılıyor; 2000 yılında Türkiye'yi ne- reye getireceği konuşuluyor; bugün ülkeyi nereye gotür- düğü kime ne!.. • Enflasyon patiamasından tutun da terörün cinayetleri- ne değin olan bitenden kim sorumludur?.. Başbakan değil mi?.. İnsan haklan paspas gibi çiğneniyormuş; aydınlar, ya- zarlar, profesörler cezaevlerinde yatıyormuş; Türkiye uy- gar dünya karşısında küçük düşüyormuş; özgürlükler ye- tersizmiş; devlet işkence yaptınyormuş; mapusanelerde açlık grevleri sürüyormuş; Kürtlere baskı yapılıyormuş; ga- zeteler toplatılıyor, kitaplar yasaklanıyormuş... Kim sorumlu?.. Başbakan değil.. " -• " Hükümet değil.. • ' > Peki, kim?.. . -.. .1 Anayasa Mahkemesi Başkanı mı?.. Cumhurbaşkanı mı?.. Genelkurmay Başkanı mı?.. Kuvvet komutanlan mı?.. Yoksa Atatürk mü?.. "San saçlı Başbakan"\ bir yana koyup sorumluyu bul- mak için gazetelere ilan mı vereceğiz?.. Bu ne biçim partamenter rejimdir ki "sorumlu hükümet" sorumsuz oluyor da medyacılar, televizyonlarda ve gaze- te sayfalannda körebe oynuyortar!.. Sendikaların canına okuduk.. Memurtar, sendikal haklan için yürüyoriar; fabrikalan ka- patıp işçileri sokağaatıyoruz; Başbakan tarikatlarla konu- şup eyleşerek demokrasi yapmaya kalkışıyor; 2000'e 5 ka- la Türkiye'nin medyası, "sendikal haklar"\ savunacak de- ğil ya?.. Medya, kendi yapısında sendikacılığın kökünü kurut- muş; ülke çapında mı savunacak?.. Peki, sendikasız demokrasi nasıl olacak?.. Çağdaş demokrasiyi, tarikatlar ve cemaatlerle mi yaşa- tıpyürüteceğiz?.. • Enflasyon yüzde 150, işkence sıradanlaşmış, özgürlük- ler yok, 12 Eylül faşizminin mevzuatı geçerli, cezaevlerin- de fikir suçluları yatıyor... Kimse Başbakan'ı sorumlu tutmuyor... Niçin?.. Kadın olduğu için mi?.. ' • l San saçı için mi?.. Haydi canım sen de!.. Banka hesaplarının emir komu- ta zincirinde "Rus Çan" medyayı bağladı: - Sağa bak hizaya geeeeel!.. Sevgili meslektaşlar, bu oyunu hepimiz çok iyi biliyoruz; Tans Hanım düştükten sonra, Turgut Bey gibi defterleri açılacak saçılacak; yazacağınızı 0 zaman yazacaksınızL Şimdilik körebp oynayın!.. Cflfi th i bin y ı J önce h a y a t ı m ı z a girdi . İki bin y ı l d ı r , hayatımızm o kadar çok nohtasında yer aldı ki, varlığının farkına varamaz olduk. Ancak, bir an için yok olduğunu d ı i ş ü n ü p çev remize bakınca yerini v e önemini anladık. 60 yıl önce faaliyetc gecti. Bu sürede en ileri teknolojileri kullanarak önemli kapasitelere ulaştı ve üretiminin % 40'ını ulııslararası pazarlara sunmaya basladı. $işecam, bugün Düzcam, • Cam Ev Eşyası, Cam Ambalaj, Kompozit, Kimya ve Makine kuruhtşlaı>ıyla, sektöründe dünyanın en büyiik 10 kuruluşu arasmda. $ u anda , bcırdaktan a y n a y a , pcnccreden teîeviz\ ona, ampule, bilgisayardan dış cepheye, masaya, laboratuvar gercclcrinden tıtibi malzetnclerc, kavanoza, dctcrjandan kâğıda, tekstile, sokaklardaki modüler kabinlere kadar hayatı ve uygarhğı kuşatan her ihtiyaçta Şişccam var, Ş İ m d İ d Ü Ş Ü tl Ü n : ŞİŞECAM Kurutuşudu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle