Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10SUBAT1995CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Üç Renk" üçlemesinin ve Kieslowski'nin son filmi
SUNGU ÇAPAN
"Kırnnzı ııiPİankoliİ 1 J I
- M.MMMMJM. M.M.mX^MAAM.mm.mX^Fmm.Amerikan sinemasının göstenşlı. kolaycı ve son
derece hareketli 'action' yapımlanna şu son dönem-
de iyice şartlanagelmış, paket paket patlamış mısı-
n çevresinı haşır-huşur rahatsız ede ede öğütmek-
ten de geri durmayan sıradan seyırciyi epeyı zorla-
yan, günümüzün belki de en önemli Avrupalı sine-
macısı addettıfimiz Krzysztof Kieskmski'nin (sine-
mayi artık resmen bıraktığını açıkladığına göre) son
filmi olan ve ünlii "ÜçRenk" üçlemesını de nokta-
layan "Trois Couleurs: Rouge-Üç Renk: Kırmıa",
Beyoglu Alkazar'da bir haftadır gösterilıyor.
Daha önce afîşlere çıkan "Mavi" ve *Beyaz"ın da,
Alkazar'ın küçük salonunda yeniden gösterime su-
nulmasıyla o çok klişe sözcüğün lam anlamıyla, 'ka-
çuılmayacak' nitelikte bir Kieslowski görsel şöleni
bekliyor meraklısını kısacası. Hiç görmeyenler için
harika bir ftrsat. Kieslowski'yi sevenlerinse yeniden
Mavi'ye, Beyaz'a ve Kjrmızı'ya bulanarak üçleme-
nin daha bir sırnna vakıf olmalannın ve Kieslovvs-
ki sinemasının inceliklerini keyifle bir kez daha keş-
fetmelennın tam zamanı. 'Padamış mısır1
sinema-
cılanrun yanında adeta bir görüntû JamesJoyce'u gi-
bi duran, bir romancı yaklaşımı içeren. değışik oku-
malaraaçık. dennlikli filmleryapan Kıes)owski us-
ta, yine 'hayatta rasdandlaruı önemini' baş köşeye
oturtarak, kahramanlannm alınyazılannı ilmik ıl-
mik dokuyup kurgulayarak anlatıyor hıkâyesıni.
Kaşarlanınış, ldrlenmiş yaşamlar
'Özgûrtük' üstüne Jubette Binoche'un solo dök-
türdüğü "Mavi"yle. Polonyalı koca Zbignietv Za-
machovski'nın kendısıni boşayıp sokağa atan Fran-
sız kansı Julie Ddpy'den ne yapıp edip ıntıkamını
alarak 1-1'lik beraberliği sağladığı, •eşiflik' teması-
nı arkalayan "Beyaz"ın ardından, bu tlk iki fılmin
ağırlığını da yüklenen "Kırmızı", boş zamanlann-
da ona âşık bir fotografçıya poziar vererek model-
lik de yapan, CenevTe'de üniversıte öğrencisi. 23 ya-
şındaki genç bir kızın, Valentine'in (yönetmenin
keşfi olan ve "Venmique''den sonra ıkıncı kez K.İ-
eslovvski'yle çalışmak fırsatını yakalayan genç, na-
rin ve yetenekli [rene Jacob, çağdaş sınemanın en
parlak genç kadınlanndan biri oldugunu kamtlıyor)
ve 60 yaşı devirmiş, feleğin çemberinden geçmiş,
yalnız, mutsuz, sinik bir hayat fılozofu olan; kalen-
der ve derbeder, emeklı bir yargıcın (son yı1larda
ununu elemiş, eleğini asmış görünen ve çok seçici
davranarak çok az fılmde rol alan. yıllann usta ak-
törü Jean-Louis Trintignant çok çok iyı), tesadüfle-
rin sonucunda kesişen ilişkilen üstüne odaklanıyor.
Derken, Valentine'in arabasıyla çarptığı, çapkın-
lık kaçamağına çıkmış köpeği Rıta'yı tedavi ettirip
bi sırtında taşıyor.
Lç Renk: Kırmızı (Trois CoulHifs: Rouge) Vönetmen:
Krzysztof Kiesltmski / Senaryo: Krzysztof Piesie\vicz,
K.Kieslo»ski / Kamera: Piotr Sobocinski / INlüzik:
Zbignie\v Preisner / Oyuncular: Irene Jacob, Jean-Louis
Trintignant, Jean-Pierre Lorit, Frederique Feder, Saıııuel
LeBihan, Marion Stalens, Teco Celi/1994 Fransa, İsviçre,
Polonya ortak yapııııı (İFA) Beyoglu Alkazar Sinemasf nda.
sahibı yargıca getırmesiyle başlayan tanışıklık, Kı-
eslowski'nın harika orkestrasyonu sonucunda. dal-
lanıp budakianarak gelışip bırbinne bağlanan. ınce-
liklerle dokunmuş, birtaikım çapraz ıhşkilere uzanı-
yor.
Çağdaşlanndan nefret eden ve tıpkı bir casus gi-
bı komşulannın telefonlannı, kendi buluşu olan bir
mekanık düzenlemeyle dinleyerek vaktıni geçıren.
kapı-pencereden başka yaşamlan sabah-akşam göz-
leyip röntgenleyen, insan kaçkını. karamsar, emek-
li yargıçtan. önceleri başkalannın özel yaşamlanna
ve mahremiyetlenne burnunu soktuğu için hiç hoş-
laşmıyor, yaşama sevıncıyle ıçi içine sığmayan, genç
ve güzel Valentıne.
Vaktiyle kansının aldatıp terkettıği emekli yargıç,
aslında bütün yaşamı boyunca, tüm duruşmalarda.
Tann gibı başkalannı yargılamakla yükümlü, aldat-
malar. ihanetler. uyuşturucu-eroin vakalan, bılu-
mum rezilliklerle dolu, olabilecek tüm kötülükJeri
engellemek istercesıne. tepeden bakıp yargılayarak,
gözlem yapmak. değerlendirmek ve başkalannı din-
lemekle geçen kasarlanmış yaşamını, kamburu gı-
Komşunu asla dinkmeyeceksin!
Valentine'in komşusu olan, hukuk öğrenimi gö-
ren ve yaşlı, emekli Trintignant'ın yaşamının adeta
aynen yansıyacağı bir hayata hazırlandıgını sezdi-
ğimiz. geleceğin yargıç adayı, genç avukat Augus-
te (Jean-Pierre Lorit), 'berkesin sım kendine özgü
ve kutsaldır'görüşündeki, pınl pınl genç kız kahra-
manımız Valentine'le aynı feribota binerek tngilte-
re'ye dogru yollanıyor "Kınnıa"nın fınalinde, bir-
birlerini tanımaksızın. Manş Denizf nde patlak ve-
ren bir kasırgayla batan feribottan azgın denize dö-
külen ve kurtulabılen az sayıdaki yolcu arasında.
kuşkusuz birbirlenyle tanışacak olan Valentine'le
komşusu Aııguste'ün yanı sıra, "Bejaz"ın Karol-
Dominique (Zbignıevv Zamachovski-Julie E>elpy)
çiftiyle "Mavi"nin kahramanlan Julie'yle Olivıer
(Juliette Bınoche-Benoit Regent) ikilisı de boy gös-
termez mi bu fmalde? Yaşlı, emekli yargıcın Cenev-
re'de, göl kenanndaki evinden izlediği televizyon
haberlerinde tanık olduğu bu 'naklen felaket' yayı-
nıyla bitıriyor Kieslowski ünlü "Üç Renk" üçleme-
sini ve "Kınmn''yı, herkese şapka çıkarttırarak.
Kieslowski tutkunu sinema kuşlannın anımsaya-
cağı gibi, ustanın sanki, 1987 Cannes festivalini bir-
birtne katan, ölüm cezaşı karşıtı, ilk büyük ulusla-
rarası başansı sayılan "ÖWürme\-eceksin"in yargı-
cıyla, yine 1991 Cannes festıvalinm, IreneJacob'a
en iyi kadın oyuncu Altın Palmiye'sinı kazandıran
"La Doubte Vie de Vbroniqııe''in gencecik Veroni-
que'ini bir araya getirdiği bu kolay kolay unutulmaz
fınalde, Mavi-özgürlük, Beyaz-eşıtlik, K.!imızı-kar-
deşlik ana fîkri ve temalanyla (ve bütün sinema ka-
riyeriyle) olan hesabını temizliyor Kieslowskı, nok-
tayı koyuyor.
Kieskmski'nin başyaprtı
Giysilerin, arabalann. afişlerin, dekorlann, vb.
her şeyin kırmızı oldugu, psikolojik derinliklerle
yoğun aynntı zengınliginden geçilmeyen, yalın, mi-
nımalist yaklaşımı, görsel ve estetik olgunluğu, tek-
nik düzeyi ve kendine özgü inceliklenyle 'taduıdan
yenmeyen' bu film başyapıt değilse, sinema başya-
pıtı nedir acaba? Ahlakçı Kieslowski'nin son yapı-
tı "Üç Renk: Kırmızı"yı bu mevsimin şimdiye ka-
dar seyrettiğim en başanlı ve benı en çok heyecan-
landıran Fılmı olarak selamlıyorum.
Görkemli Kieslowskı sınemasını merak edenleri,
"Üç Renlc M»i-Beyaz-Kınnızı" trilojisinin iyice
tadını çikarmak üzere Beyoglu Alkazar salonlan
bekliyor özetle.
AIDS'ten ölen yazar-yönetmen Cyril Collard'ın sarsıcı yapıtı 'Yırtıcı Geceler' sinemalarda
Fransız sinemasının Oscarla-
n sayılan Cesar ödüllerinin
Mart 1993'te sahiplerini buldu-
ğu Paris gecesi, hüzünlü ve do-
kunaklı bir geceydi. Çünkü yı-
lın en iyi Fransız filmi, en başa-
nlı ilk film, en yetenekli genç
kadın oyuncu (RomaneBohriu-
ger)ve en iyi montaj (Lise Beau-
lieu) Cesarlannı kazanan 'Les
Noks Fanves - Yırticı Geceler'in
yönetmeni, yazan ve başovıın-
cusu olan Cyr9CoHard,ödül da-
ğıtımından üç gün önce
AIDS'ten ölmüş ve kazandığı
ödülleri görememişti. Işte, yara-
tıcısının yaşamıyla neredeyse
bire bir örtüşen ve cüretli, sarsı-
cı konusuyla iki yıl öncesinde
Fransa'nın en çok ses geriren bu
olay-filmi, bugünden başlaya-
rak Beyoglu Beyoglu Sinema-
sı'nda gösteriliyor.
Cinsel özgüıiüğün
sonum
1960'lann doğurgan ve dev-
rimci armosferinde kök salarak
1970'li yıllara yayılıp egemen-
liğini sürdüregelen cinsel özgür-
lük ateşinin üstüne bolca su sı-
kan AIDS belasıyla taruştığımız
şu 1980'lerden bu yana derdine
derman bulunamayan, çagımı-
zın vebası sayılan bu amansız
hastalığın tehdidi altında dün-
ya. Artık herkesçe olabildiğin-
ce dikkat ediliyor cinsel tercih-
lere.
AIDS tehlikesi ve önüne ge-
lene uçkur çözülen korunmasız
seks üstüne, özellikle Fransız
gençligini birhayli etkileyen ve
kamuoyunda eşcinselliği çevTe-
leyip kuşatan, kemikleşmiş ba-
zı anlayışlan biraz kıran 'Yırtı-
a Geceler' filmi ve AIDS kur-
banı yaratıcısı Collard, öncelik-
le Fransa'da ses getirdi. Ve seyir-
ciye piyangonun ne zaman, na-
sıl, kime vuracağı hiç belli ol-
madığından, en iyisinin tedbiri
hiç elden bırakmamak olduğu
gerçeğini duyumsattı 'Yırtıcı
GeceJer.'
Korunmab seksten
şaşma!
Son 15 yıldır cinsel özgürlü-
gün önüne set çekerek, rock yıl-
dızlanndan eşcinsel balet-dans-
çılara. tanınmış Holl>-wood ak-
törlerinden ünlü yazarlara kadar
uzanan yıgınla sanatçı kurban-
lanyla sürekli dünyayı diken üs-
tünde tutan bu kanserden beter,
çaresiz illet. Tom Hanks'e ge-
çen yıl Oscar getiren, yogun
duygu ve tevekkül dolu 'Phîla-
deîphia' gibi geniş seyirci ytğın-
lanna ulaşan, popüler filmlerle
sinemanm da gündemine gir-
mişti, tabulan az buçuk yıkarak.
Kırmızı 'Porsche'larda, günba-
tımı kızıllığının gittikçe mora,
laciverde dönüşerek gecenin
koynuna giren Paris sokaklann-
daki hız gösterilerini, problem-
li aileleriyle çatışmalı, başkal-
dıran, sorunlu gençlerin alışıl-
mışın dışına taşan ılişkilerinı.
coşkulu arayışlannı, eşcinsel ri-
tüellerini, her cinsten seksi, ka-
dere isyanı, öfke, şiddet ve kıs-
kançlık krizlerini. ölüme dahi
karşı koyan tutkulu aşklan, Fla-
menko gitarlan, çalımlı. göste-
rişli kamera hareketlerini ve
Aşk ve yaşama ağıdı...
- SenarydHKri! Collard, aynı i
Fieschi / KanMb Manuel Teran / Mözik:
Beauüeu / OvaiM«r: Cyril Collard, Romane
VVinter, Marıa Scfuıl||ef, Clemenrine Celarie,
es Jauffret /1992 FraTl^ı (Pinema), Beyoglu
ası'nda.
AIDS'le damgalanmış, iki ara-
da bir derede bir aşk hikâyesinin
yoğun kınlganlığını içeren,
'Yıröcı Geceler', yaratıcısının
trajik yaşamıyla tıpkısınm a>Tiı-
sı benzerlikler taşıyor büyük öl-
çüde. Filmde, bildik toplumsal
ahlak ölçütlerini sarsıp silkele-
yen, çok cinsli karmaşık ilişki-
lerini, her zaman yenı cinsel de-
neyimlere ve yeni partnerlere
açık tutarak sürdürüp hayatını
dolu dolu yaşayan. 30 yaşında-
ki birbiseksüel olan kameraman
Jean'ın (C. Collard) seyrettiği-
mizöyküsü, yazmayı, müzıği ve
sinemayı uğraş edinmiş Cyril
CoIIard'ınkinden farklı değil.
Yaşadığını yazıp sinemaya da
uyarlamış. yazdığı gibi de uçuk
kaçık ve aykın yaşayıp 35 yaşın-
dayken, 2 yıl önce, AIDS'ten
perdeyi indirmiş olan Collard'ın
AIDS'e yakalanıp ölmekten
çok, bu çaresiz hastalıkla birlik-
te yaşayabilmenin üstesinden
gelmeyi anlarmaya giriştiği fil-
mi 'Yıröcı Geceler', içerdiği öf-
Yeni bir seks ve iktidar yutturmacası...
Yüksek teknoloji ürünleri (ne demekse)
üreten bir şirketın. terfl etmeyı bekleyen ba-
şanlı yöneticisi (Mfchael Douglas) günün bı-
rinde gençlik yıllanndaki sevgilısiyle (Demi
Moore) kendi yerine atanmış amın olarak
karşılaşır ve emnne girerse ne yapar acaba
dersiniz? Üstelik güzel. çekicı ve çok hırslı
bir ış kadınına dönüşmüş olan eski sevgili,
geçen zaman ıçinde evlenip çoluk-çocuğa
kanşmış olan adama, en adısinden birporno
filminden ödünç alınmış, baştan çıkarma ve
cinsel tacizde bulunma fettanlıklanyla res-
men saldınr; örneğın saksofon çalma konu-
sundaki becerisıni sansüriin eKerdiğı ölçüde
sergiler, gıderek i>ıce aşka gelip kızışır ve son
anda da reddedilirse, yanı, beklenen penis-
vajına buluşması gerçekleşmez, gayet mo-
dern döşeli ışyerindekı ateşlı se%işme peşre-
vı, orgazm volkanına tırmanmavı arzulayan
patron-kadının hayal kınklığıyla sonuçlanır-
sa. artık görün seyreyleyin neler olur? Daha-
sı. erkeklenn agzmın suyunu akıtan bu cer-
bezelı. yaman kadın tutup gayet efendi, na-
muslu ve iyi aile babası adamı kendısine cin-
sel tecavüze yeltendı diye iddıa ederek bırde
şırket üst yönetımine (Donald Sutherland)
şikâyet ederse? Hemen karşı dava açıp tuttu-
ğunu koparan bir avukat (Roma Maffia) bu-
larak masumıyetini kanıtlamak. ışmi ve ev-
liliğini kurtarmak. itibannı yeniden kazan-
mak ıçın sonuna dek mücadeleye kararlı kah-
ramanımız, bu arada araştırıp öğrendiğı, şir-
kete ilişkin dehşet vericı birtakım gızli bilgi-
lerin de ışığında zeytinyağı gibi üste çıkan,
'seks, gfiç ve iktidara sahip'eski gençlik sev-
gilısiyle kozlannı pay edecektir...
İKİZ (Disclosure) Yönetmen:Barry
Levinson/Senaryo: Paul Attanasio,
Michael Crichton'un romanından /
Kamera: Anthony Pierce Rubertsv'
Müzik: Ennio Morricone/Oyuncular:
Michael Douglas, Demi Moore,
Donald Sutherland, Caroline Goodall,
Roma Maffia, Dennis Miller/1995 ABD
Her yazdığı para basan, son yıllardaki
Amerikalı best-seller yazarlannın en namlı-
larından Michael Crichton'un dılımıze de
çevrilmiş (Bkz. Altın Kitaplar), çok satan son
macera ve genlim romanından. "Yağmur
Adam", "Gün^dm VJetnam", "Avaton".
"Oyuncaklar" gibi ilginç fılmlenn yapımcı-
yönetmeni Barry Levinson eliyle sinemaya
uyarlanan "Taciz". bildik Hollyvvood formü-
lünü bir kez daha uyguluyor: Çok ünlü oyun-
cular, artı cinsel taciz-erotizm sosuyla çeki-
ci kılmmış bir cinsellık ve iktidar entnkası
öykü... Yeni bir şey söylemekten çok Ame-
rikan sinemasının en geçerli. iç gıcüclayıcı ve
demirbaş konulanndan birinı yeniden ısıtıp
önümüze süren bu 'film-ifşaat', malum 'ev-
cil erkeğe musallat oian meşum kadın vaka-
sı'nın yenı bir versıyonundan başka bir şey
değıl bizce
"Hayalefteki halinden epeyi yaşlandığı-
nı gözlemledığimız, medyatik uyanık Demi
Moore'un canlandırdığı, astı olan eskı oyna-
şını zorla kendisiy le sevişmeye zorlayan sek-
sı ve şejtansı kadın patron rolü. Michael
Crichton imzalı best seller'den. bir kez daha
bezirgân Hollywood yaklaşımı ve klişeleriy-
le tezgâhlanmış bu gösterişli. gıcır gıcır, ye-
nı gışe filminin başlıca dayanağı ve güven-
cesi. Taciz olayının giderek şırket ıçı, aman-
sız bir iktidar mücadelesine dönüştüğü, gide-
rek 'iktidan eline geçiren tecavüz etme hak-
kına da sahip olur" demeye getiren (aslında
tacızın cinsiyet aynmı yapmadığını da ne-
dense görmezden gelen) bu film, cinselliği-
nı kullanarak tecavüze kalkışan çekici dişi
patronu basbayağı sevımsiz, itici bir karton
kadın haline getiriyor. Tecavüz eylemindeki
cinslerin yerinı değiştırerek parsayı toplama-
yı hedefleven "Taciz"de, yaşlandıkça baba-
sına benzeyen, gerçek yasamında kadın de-
lisı. seks manyağı olan, 'sinir' Michael Do-
uglas. şimdiye dek hep yaptığının tersine, sü-
reklı a\ peşınde koşarken bu kez avlanan ro-
lüne so>
r
unmuş. "Taciz". ış dünyasında özel-
likle sekse dayalı zor kullanma yöntemleri ve
amansız iktidar savaşımlan üstüne kotarıl-
mış, hayli şişirilmış erotizm öğesiyle cilalan-
mış, alışılmış türden, sıra işi bir heyecan ve
gerilım çeşitlemesi olarak bir çırpıda tüketi-
iiyor. Ve ışıklar yanar yanmaz görüntü, bel-
leğımizin çöplüğünün dibine yollanıveriyor.
İktidar. seks ve heyecan bulamacı bu şansa
Amenkan çorbası, bol kepçe Hollyvvood lo-
kantasından anında taze taze iştahımıza su-
nuluyor. Doğruşu aşçıbaşı Barry Levinson
temiz, tıtiz bir yemek pişirmış ama. sonuçta
şimdiye dek öğüttükJenmizden farksız bu gö-
zalıcı 'İfşaat'ın önemli ve anlamlı bir film ol-
madığı da açık seçık ortada. Seyirci avlama-
ya yönelik bu yepyeni Hollywood seyirliğın-
de, eskilerden baba aktör Donald Sutherland
de boy gösteriyor.
ke, cüret, sözünü esirgemezlik
ve lirizmiyle, dahası yönetme-
nin yaşamını sinema tarihine
geçiren öyküsüyle dikkati çeki-
yor ilk bakışta. İki roman yazıp
yayımlarruş, gitar çalmış. beste
yapmış, kısa filmler çekmiş, re-
simden de çakıp sık sık televiz-
yona çalışmış, Maurice Pialat
gibi aksi, ama usta bir yönetme-
ne 'A Nos Amours', 'Police' gi-
bi filmlerinde çıraklık ehniş ve
'hızlı yaşayıp genç ölmüş, asi sa-
natçı' Cyril Collard'ın otobi-
yografik özellikler taşıyan bu
ilk ve son yönetmenlik deneme-
si, yer yer asap bozucu, yer yer
duygu fışkıran ve yüreğe do-
kunduran bir acemi çığlığıyla
ödünsüz bir içtenliğin ürünü di-
yebileceğimiz cinsten, aşk ve
yaşama ağıdı ya da öfke yüklü,
duyarlı. keskin bir haykınş.
Cyril Collard'ın, Türkçeçevi-
risi bizde de yayımlanmış (bkz.
Can Yayınlan) romanından ge-
nelde daha başanlı bulunan
'Yırtıcı Geceler' filmi, Fas'ta çe-
kim yapan, 1986'da Paris'edön-
düğünde çok sevdiği yazar Jean
Genet'in öldüğünü öğrenen,
AIDS'li başkameraman Jean'ın.
Müslüm babanınjiletçi hayran-
lannı çağnştınrcasına göğsüne
bıçak atıp yaralanna asit basan
genç sado-mazoşist, şiddet eği-
limli, ırkçı, rugby oyuncusu
(tam bir ayılık sporudur rugby,
malum), sert delikanlı dostu
Samy'yle (Carlos Lopez), Je-
an'a kadın aşkının kudretini ta-
nıttıran, sevgisinin gücüyle
AIDS 'e de meydan okuyan, da-
ha 13'ündeyken yaşlı bir erke-
ğe teslim olmuş, saf ve ateşli,
17 yaşındaki genç kız Laura'run
(Romane Bohringer)büyük tut-
kusu arasındaki çıkmazını hikâ-
ye ediyor.
'Kaü ahlaki kurallan
yerie bir etmek'
At gözlüklü tutuculann dar
görüşleriyle katı ahlaki kuralla-
nnı yerle bir ederek. Tam anla-
mıyla bir yaşama oburu olan bi-
seksüel kahramanımızın, koca-
sı Samy'den de ağlamalı, zırla-
mah kıskançlık krizleriyle orta-
lığı darmaduman eden romantik
sevgilisi Laura'dan da vazgeçe-
meyişiyle neredeyse alacaka-
ranlık İcuşağına özgü, kasvetli.
buruk. tumturakh ve karmaşık
bir aşk hikâyesi haline bürünen
film, ağdalı bir 'melo'yadönüş-
mekten kılpayı sıynlıyor gide-
rek.
AIDS'in ürkünç gölgesi altın-
da aşkı, tutkuyu, öfkeyi, şiddeti
soluyan ve dayanışmayı seçen
kahramanlarla kuşatıldığımız
iki saat bu. Kimse riski göze ala-
mayınca, çıkıp hem kadınlarla
hem de erkeklerle yatan, yeni
tanışlar edinmeye meraklı ka-
meraman Jean rolünü de teşhir-
cilikle narsızm suçlamalanna
göğüs gererek bizzat kendi üst-
lenmiş Collard.
YEDİRENK
UGUR KOKDEN
Abidin Dino Maçka'da
1992yazıydı.
Ağır bir güneş kentin üstüne çöreklenmişti. Her sokağı,
denizi, karşı tepeleri ve yeşillikleri, güçlü çiğ ışığryla yıka-
maktaydı. öğle saatlerinin sıcak sansından kaçmak iste-
yen beş kişi, Bebek Oteli'nde, yemek sonrası kahvesi içi-
yorlardı. Aynı zamanda, uzak canlı bir geçmiş, otuz yıl ön-
cenin Paris anılan konuşulmaktaydı.
Yaşar Kemal in gürültülü kahkahalan, Abidin Dino'nun
güçlü belleğiyle birleşiyor, Güzin Dino'nun solgun ve göl-
geli çehresi, Şişli Belediye Başkanı Fatma Girik'in çocuk-
su, ama canlı sevinciyle elle tutulacak bir karşıtlık yaratı-
yordu. Buna karşılık, dışanda, pencerelerin ötesinde cam
yeşili bir deniz vardı.
Oneri, yanılmıyorsam, ilk kez orada söze döküldü. İlk kez
orada, proje, belirli ölçüde ete-kemiğe büründü. Somut-
laştı.
Konu, Dino'nun desenlerini tuncun hamuruna gömerek
canlandıracak bir heykelin nasıl gerçekleştirilecegi; son-
ra da böyle bir anıt Istanbul'da ya da Şişli'de nereye diki-
lebilir sorusu çevresinde dolaşıyordu. Doğal olarak dö-
nem, ülkentn kültür yaşamını genişletmek, zenginleştir-
mek; sanatı, akıp giden günlük canlı yaşamın aynlmaz bir
parçası yapma olanaklannın arandıgı günlerdi. Yerel yö-,
netimler, o sıralarda bazen çekingen, bazen gözüpek, ço-
ğu kez deneyimsiz/plansız, kimi zaman da yanlış olmak-
la biriikte iyi niyetli adımlar atarak küttüre katkıda bulun-
maya çalışıyorlardı.
Kahve söyleşisini biraz sonra eylem izledi. Tasanmcı
miman, Yaşar Kemal çoktan bulmuştu bile. Biriikte, Ön-
ce Yaşar Kemal Parkı'na gidildi. Şişli-Esentepe'deki par-
kı, beklenmedik bir sıcak ve kalabalık doldurmuştu. Beş
dönüme yaklaşan geniş alanda sanatçı, çocuğuyla kadı-
nıyla semtin insanlan ve sanatın malzemesi/aracı yeşil
ürün. bir an için birbiriyle bütünleşti.
Renkleri, insanlan ve üretilmiş engebesiyle, sanki park
sevincin bir çeşit 'tutanak'ma dönüşmüştü. Sevincin ger-
çek resmi çocuklardı. Onlann gürültüleri, haykınşlan, ko-
şuşmalanydı. Bir köşede çevreyi seyrederken Abidin Di-
no'nun sözierini düşünüyordum: "Acıya renkyakıştıramı-
yorum."
Dino'nun başında güngörmüş bir kumaş şapka vardı.
Yavaş yavaş, güçlükle yürüyordu. Bununla biriikte, Güzin
Hanım onun için kaygılıydı. Güneşin etkisinden eşini ko-
rumaya çalışıyor, gölgeye çekiyordu. Tıpkı Montpellier
hastane güncesinde yazılanlar gibi: "Güzin olunca her
şeyyoluna gtriyor. Paris'te, trende, hastanede, çocuksu
güzel elleriyle, gözleriyle hep yanı başımda."
Evet, hep Abidin'in yanı başında. tstanbul'da da.
Parktan aynldıktan sonra, Yaşar Kemal'i bırakıp Maç-
ka'ya inildi. Şişli'nin biricik deniz gören ucuna, Beşiktaş
sınırlanna. Dino, İTÜ Işletme Fakültesi önündeki küçük üç-
gen adacığı -anıtın dıkilebileceği yer olarak- çok beğen-
mişti. Gerçekten hem Demokrasi Parkı'na hem yaşama
hem de deniz mezariığına eşit uzaklıktaydı, seçtiği yer.
Dino'nun çizdiği birbirine geçmiş parmaklar, 'dayanış-
ma'yı simgelemekteydi aslında. Öyle ya, tıpkı yüzler gibi
eller de, özellikle eller, sanatçının çocukluk günlerinden
kaynaklanan tutkunun resme dönüşmüş serüveni değil
mi? Kaldı ki Paris'te, Rivoli Caddesi'ne bitişik sayılacak
Vieille Temple Sokağı'ndaki 'Yüzler' sergisi de bu tutkuyu
dışa vuruyor.
Sonunda, üç-beş ay geçince, yani gün bahara vurdu-
ğunda, çevresindeki renk renk lalelerie önce anıtın daire-
sel kaidesi ortaya çıktı. Kaide, heykelini bekledi birkaç
gün. Heykel de Paris'ten gelecek Dinoları.
5 Mayıs 1993. Çarşamba. Saat 17.00 dolayında, Abi-
din ve Güzin Dino. Istanbul'a geliyor. Havaalanında Yaşar
Kemal karşılayacak onları. Akşam, Maçka Oteli'nde bir
'hoş geldiniz' kokteyli veriliyor. İki gün sonra, anıtın açılış
törenine katılacak. "Bu eserte, yeni doğmuş çocuğunu
görecek babanın heyecanını duyuyorum" diyor Abidin
Dino. Gerçekten, üç metre yüksekliğinde soylu, gizemli,
siyah bir tunç anrt. Üstünde, sarmal bir merdiven gibi dö-
nerek kendini yineleyen kabartmalar, geçmiş zamanın he-
nüz anlamı çözülmemiş hiyeroglif yazılannı çağnştınyor.
Ancak tepeden tırnağa üstünü örten ve etekleri yerteri sü-
püren beyaz ipek örtü, biraz sonra açılacak. Belediye Baş-
kanı Fatma Girik, denızden gelen ılık mayıs esintisine kar-
şı göğsünü kıvançla kabartarak, "Bu anıtla, Istanbul'a
çağdaş birbüyülü sütun daha kazandınldı" diyor, ivedi ive-
di, ama yüreğinden konuşarak.
Herkes kendi açısından bakıyorortadaki ürüne. Sağdu-
yunun temsilcisi, şiırden uzak resmi biryetkili ise 'daya-
nışmayı, çağımızda giderek yalnızlaşan insanlığın kurtu-
luşu olabilecek bir kavram' olarak degeriendiriyor.
Büyüleyici bir düş gibi ipek örtü kalkınca birden gerçe-
ğin göz kamaştıncı çıplaklığıyla karşı karşıya kalındı. Abi-
din Dino heykeli beğendiğini, ancak bir dilim daha ekle-
nerek yüksekliğinin uzatılmasının uygun olacağını söyle-
di berrak, yalın ve yumuşak bir sesle. Bence, tunç kitle-
nin altmdaki silindir kaide, daha yüksek olmalıydı, bir di-
lim aynca eklense bile.
Kim derdi ki şu açılıştan üç-beş ay sonra, onun aynlık
haberini duyacağız. Dayanışma zincirinden kopuşunu.
Üstelik, şimdiden bir yıl oldu bile.
Besbeîli, Maçka Dayanışma Anttı, Abidin Dino'nun can-
lılar dünyasıyla olan son somut dayanışması. Harfsiz, he-
cesiz konuşmalar.
GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN
DEĞERLENDİRMESİ
••
• •
••••
•••
••••
• •
• •
Aslan Kral/ The üon King
Bebek Ftrardaf Baby's Day Out/ Patnck R. Johnson
Belalı Annel Senal Mom/ John VVaters
Çılgın Romantıkl True Romance/ Tony Scott
Maske' The Mask/ Charfes Russell
Rıchıe Rıchl Donald Petrie
Ruhlann Evıl House of the Spirıts/ Bille August
Taciz/ Disclosure/ Barry Levinson
Uçu BıraradaJ Threesome/ Andrew Bergman
Uç Renk: Mavı/ Krzysztof Kıeslowskı
Ûç Renk: Beyaz/ Krzysztof Kieslowskı
Üç Renk: Kırmızı/ Krzysztof Kieslowsk!
Vampirle Görüsme! lnterview with the Vampire/
NJordan
Yuvaya Dönüş/ Homeward Bound/ Dunham
Yırtıcı Gece/e/VLes Nuıts Fauves/ Cyril Collard
Aix-en-Provence'da "Taciz" filminin
afişleni kaldırıldı
• AIX-EN-PROVENCE (AA) - Demi Moore, bundan böyle -
Fransa'nın Aix-en-Provence kentinin duvarlannda, Michael *
Douglas'a cinsel tacizde bulunamayacak. Aix-en-Provence'ın '•
sosyalist Belediye Başkanı Jean François Picheral, aralannda
"Fransa Ailesi" adlı kuruluşun da bulunduğu birçok örgütün
tepkisini çeken "Taciz" filminin afişlerinin kentteki 165
panodan kaldınlmasını istedi. Picheral, filmin kadın oyuncusu
Demi Moore'un, Michael Douglas'ın üzerine oturmuş ve
eteğinin bir bölümü sıynlmış durumdaki afişin toplumda şok
etkisi yarattığinı belirterek kentte şimdiye dek ilk kez bir film
afişinin panolardan toplatıldığını kaydetti.