03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10SUBAT1995CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Üç Renk" üçlemesinin ve Kieslowski'nin son filmi SUNGU ÇAPAN "Kırnnzı ııiPİankoliİ 1 J I - M.MMMMJM. M.M.mX^MAAM.mm.mX^Fmm.Amerikan sinemasının göstenşlı. kolaycı ve son derece hareketli 'action' yapımlanna şu son dönem- de iyice şartlanagelmış, paket paket patlamış mısı- n çevresinı haşır-huşur rahatsız ede ede öğütmek- ten de geri durmayan sıradan seyırciyi epeyı zorla- yan, günümüzün belki de en önemli Avrupalı sine- macısı addettıfimiz Krzysztof Kieskmski'nin (sine- mayi artık resmen bıraktığını açıkladığına göre) son filmi olan ve ünlii "ÜçRenk" üçlemesını de nokta- layan "Trois Couleurs: Rouge-Üç Renk: Kırmıa", Beyoglu Alkazar'da bir haftadır gösterilıyor. Daha önce afîşlere çıkan "Mavi" ve *Beyaz"ın da, Alkazar'ın küçük salonunda yeniden gösterime su- nulmasıyla o çok klişe sözcüğün lam anlamıyla, 'ka- çuılmayacak' nitelikte bir Kieslowski görsel şöleni bekliyor meraklısını kısacası. Hiç görmeyenler için harika bir ftrsat. Kieslowski'yi sevenlerinse yeniden Mavi'ye, Beyaz'a ve Kjrmızı'ya bulanarak üçleme- nin daha bir sırnna vakıf olmalannın ve Kieslovvs- ki sinemasının inceliklerini keyifle bir kez daha keş- fetmelennın tam zamanı. 'Padamış mısır1 sinema- cılanrun yanında adeta bir görüntû JamesJoyce'u gi- bi duran, bir romancı yaklaşımı içeren. değışik oku- malaraaçık. dennlikli filmleryapan Kıes)owski us- ta, yine 'hayatta rasdandlaruı önemini' baş köşeye oturtarak, kahramanlannm alınyazılannı ilmik ıl- mik dokuyup kurgulayarak anlatıyor hıkâyesıni. Kaşarlanınış, ldrlenmiş yaşamlar 'Özgûrtük' üstüne Jubette Binoche'un solo dök- türdüğü "Mavi"yle. Polonyalı koca Zbignietv Za- machovski'nın kendısıni boşayıp sokağa atan Fran- sız kansı Julie Ddpy'den ne yapıp edip ıntıkamını alarak 1-1'lik beraberliği sağladığı, •eşiflik' teması- nı arkalayan "Beyaz"ın ardından, bu tlk iki fılmin ağırlığını da yüklenen "Kırmızı", boş zamanlann- da ona âşık bir fotografçıya poziar vererek model- lik de yapan, CenevTe'de üniversıte öğrencisi. 23 ya- şındaki genç bir kızın, Valentine'in (yönetmenin keşfi olan ve "Venmique''den sonra ıkıncı kez K.İ- eslovvski'yle çalışmak fırsatını yakalayan genç, na- rin ve yetenekli [rene Jacob, çağdaş sınemanın en parlak genç kadınlanndan biri oldugunu kamtlıyor) ve 60 yaşı devirmiş, feleğin çemberinden geçmiş, yalnız, mutsuz, sinik bir hayat fılozofu olan; kalen- der ve derbeder, emeklı bir yargıcın (son yı1larda ununu elemiş, eleğini asmış görünen ve çok seçici davranarak çok az fılmde rol alan. yıllann usta ak- törü Jean-Louis Trintignant çok çok iyı), tesadüfle- rin sonucunda kesişen ilişkilen üstüne odaklanıyor. Derken, Valentine'in arabasıyla çarptığı, çapkın- lık kaçamağına çıkmış köpeği Rıta'yı tedavi ettirip bi sırtında taşıyor. Lç Renk: Kırmızı (Trois CoulHifs: Rouge) Vönetmen: Krzysztof Kiesltmski / Senaryo: Krzysztof Piesie\vicz, K.Kieslo»ski / Kamera: Piotr Sobocinski / INlüzik: Zbignie\v Preisner / Oyuncular: Irene Jacob, Jean-Louis Trintignant, Jean-Pierre Lorit, Frederique Feder, Saıııuel LeBihan, Marion Stalens, Teco Celi/1994 Fransa, İsviçre, Polonya ortak yapııııı (İFA) Beyoglu Alkazar Sinemasf nda. sahibı yargıca getırmesiyle başlayan tanışıklık, Kı- eslowski'nın harika orkestrasyonu sonucunda. dal- lanıp budakianarak gelışip bırbinne bağlanan. ınce- liklerle dokunmuş, birtaikım çapraz ıhşkilere uzanı- yor. Çağdaşlanndan nefret eden ve tıpkı bir casus gi- bı komşulannın telefonlannı, kendi buluşu olan bir mekanık düzenlemeyle dinleyerek vaktıni geçıren. kapı-pencereden başka yaşamlan sabah-akşam göz- leyip röntgenleyen, insan kaçkını. karamsar, emek- li yargıçtan. önceleri başkalannın özel yaşamlanna ve mahremiyetlenne burnunu soktuğu için hiç hoş- laşmıyor, yaşama sevıncıyle ıçi içine sığmayan, genç ve güzel Valentıne. Vaktiyle kansının aldatıp terkettıği emekli yargıç, aslında bütün yaşamı boyunca, tüm duruşmalarda. Tann gibı başkalannı yargılamakla yükümlü, aldat- malar. ihanetler. uyuşturucu-eroin vakalan, bılu- mum rezilliklerle dolu, olabilecek tüm kötülükJeri engellemek istercesıne. tepeden bakıp yargılayarak, gözlem yapmak. değerlendirmek ve başkalannı din- lemekle geçen kasarlanmış yaşamını, kamburu gı- Komşunu asla dinkmeyeceksin! Valentine'in komşusu olan, hukuk öğrenimi gö- ren ve yaşlı, emekli Trintignant'ın yaşamının adeta aynen yansıyacağı bir hayata hazırlandıgını sezdi- ğimiz. geleceğin yargıç adayı, genç avukat Augus- te (Jean-Pierre Lorit), 'berkesin sım kendine özgü ve kutsaldır'görüşündeki, pınl pınl genç kız kahra- manımız Valentine'le aynı feribota binerek tngilte- re'ye dogru yollanıyor "Kınnıa"nın fınalinde, bir- birlerini tanımaksızın. Manş Denizf nde patlak ve- ren bir kasırgayla batan feribottan azgın denize dö- külen ve kurtulabılen az sayıdaki yolcu arasında. kuşkusuz birbirlenyle tanışacak olan Valentine'le komşusu Aııguste'ün yanı sıra, "Bejaz"ın Karol- Dominique (Zbignıevv Zamachovski-Julie E>elpy) çiftiyle "Mavi"nin kahramanlan Julie'yle Olivıer (Juliette Bınoche-Benoit Regent) ikilisı de boy gös- termez mi bu fmalde? Yaşlı, emekli yargıcın Cenev- re'de, göl kenanndaki evinden izlediği televizyon haberlerinde tanık olduğu bu 'naklen felaket' yayı- nıyla bitıriyor Kieslowski ünlü "Üç Renk" üçleme- sini ve "Kınmn''yı, herkese şapka çıkarttırarak. Kieslowski tutkunu sinema kuşlannın anımsaya- cağı gibi, ustanın sanki, 1987 Cannes festivalini bir- birtne katan, ölüm cezaşı karşıtı, ilk büyük ulusla- rarası başansı sayılan "ÖWürme\-eceksin"in yargı- cıyla, yine 1991 Cannes festıvalinm, IreneJacob'a en iyi kadın oyuncu Altın Palmiye'sinı kazandıran "La Doubte Vie de Vbroniqııe''in gencecik Veroni- que'ini bir araya getirdiği bu kolay kolay unutulmaz fınalde, Mavi-özgürlük, Beyaz-eşıtlik, K.!imızı-kar- deşlik ana fîkri ve temalanyla (ve bütün sinema ka- riyeriyle) olan hesabını temizliyor Kieslowskı, nok- tayı koyuyor. Kieskmski'nin başyaprtı Giysilerin, arabalann. afişlerin, dekorlann, vb. her şeyin kırmızı oldugu, psikolojik derinliklerle yoğun aynntı zengınliginden geçilmeyen, yalın, mi- nımalist yaklaşımı, görsel ve estetik olgunluğu, tek- nik düzeyi ve kendine özgü inceliklenyle 'taduıdan yenmeyen' bu film başyapıt değilse, sinema başya- pıtı nedir acaba? Ahlakçı Kieslowski'nin son yapı- tı "Üç Renk: Kırmızı"yı bu mevsimin şimdiye ka- dar seyrettiğim en başanlı ve benı en çok heyecan- landıran Fılmı olarak selamlıyorum. Görkemli Kieslowskı sınemasını merak edenleri, "Üç Renlc M»i-Beyaz-Kınnızı" trilojisinin iyice tadını çikarmak üzere Beyoglu Alkazar salonlan bekliyor özetle. AIDS'ten ölen yazar-yönetmen Cyril Collard'ın sarsıcı yapıtı 'Yırtıcı Geceler' sinemalarda Fransız sinemasının Oscarla- n sayılan Cesar ödüllerinin Mart 1993'te sahiplerini buldu- ğu Paris gecesi, hüzünlü ve do- kunaklı bir geceydi. Çünkü yı- lın en iyi Fransız filmi, en başa- nlı ilk film, en yetenekli genç kadın oyuncu (RomaneBohriu- ger)ve en iyi montaj (Lise Beau- lieu) Cesarlannı kazanan 'Les Noks Fanves - Yırticı Geceler'in yönetmeni, yazan ve başovıın- cusu olan Cyr9CoHard,ödül da- ğıtımından üç gün önce AIDS'ten ölmüş ve kazandığı ödülleri görememişti. Işte, yara- tıcısının yaşamıyla neredeyse bire bir örtüşen ve cüretli, sarsı- cı konusuyla iki yıl öncesinde Fransa'nın en çok ses geriren bu olay-filmi, bugünden başlaya- rak Beyoglu Beyoglu Sinema- sı'nda gösteriliyor. Cinsel özgüıiüğün sonum 1960'lann doğurgan ve dev- rimci armosferinde kök salarak 1970'li yıllara yayılıp egemen- liğini sürdüregelen cinsel özgür- lük ateşinin üstüne bolca su sı- kan AIDS belasıyla taruştığımız şu 1980'lerden bu yana derdine derman bulunamayan, çagımı- zın vebası sayılan bu amansız hastalığın tehdidi altında dün- ya. Artık herkesçe olabildiğin- ce dikkat ediliyor cinsel tercih- lere. AIDS tehlikesi ve önüne ge- lene uçkur çözülen korunmasız seks üstüne, özellikle Fransız gençligini birhayli etkileyen ve kamuoyunda eşcinselliği çevTe- leyip kuşatan, kemikleşmiş ba- zı anlayışlan biraz kıran 'Yırtı- a Geceler' filmi ve AIDS kur- banı yaratıcısı Collard, öncelik- le Fransa'da ses getirdi. Ve seyir- ciye piyangonun ne zaman, na- sıl, kime vuracağı hiç belli ol- madığından, en iyisinin tedbiri hiç elden bırakmamak olduğu gerçeğini duyumsattı 'Yırtıcı GeceJer.' Korunmab seksten şaşma! Son 15 yıldır cinsel özgürlü- gün önüne set çekerek, rock yıl- dızlanndan eşcinsel balet-dans- çılara. tanınmış Holl>-wood ak- törlerinden ünlü yazarlara kadar uzanan yıgınla sanatçı kurban- lanyla sürekli dünyayı diken üs- tünde tutan bu kanserden beter, çaresiz illet. Tom Hanks'e ge- çen yıl Oscar getiren, yogun duygu ve tevekkül dolu 'Phîla- deîphia' gibi geniş seyirci ytğın- lanna ulaşan, popüler filmlerle sinemanm da gündemine gir- mişti, tabulan az buçuk yıkarak. Kırmızı 'Porsche'larda, günba- tımı kızıllığının gittikçe mora, laciverde dönüşerek gecenin koynuna giren Paris sokaklann- daki hız gösterilerini, problem- li aileleriyle çatışmalı, başkal- dıran, sorunlu gençlerin alışıl- mışın dışına taşan ılişkilerinı. coşkulu arayışlannı, eşcinsel ri- tüellerini, her cinsten seksi, ka- dere isyanı, öfke, şiddet ve kıs- kançlık krizlerini. ölüme dahi karşı koyan tutkulu aşklan, Fla- menko gitarlan, çalımlı. göste- rişli kamera hareketlerini ve Aşk ve yaşama ağıdı... - SenarydHKri! Collard, aynı i Fieschi / KanMb Manuel Teran / Mözik: Beauüeu / OvaiM«r: Cyril Collard, Romane VVinter, Marıa Scfuıl||ef, Clemenrine Celarie, es Jauffret /1992 FraTl^ı (Pinema), Beyoglu ası'nda. AIDS'le damgalanmış, iki ara- da bir derede bir aşk hikâyesinin yoğun kınlganlığını içeren, 'Yıröcı Geceler', yaratıcısının trajik yaşamıyla tıpkısınm a>Tiı- sı benzerlikler taşıyor büyük öl- çüde. Filmde, bildik toplumsal ahlak ölçütlerini sarsıp silkele- yen, çok cinsli karmaşık ilişki- lerini, her zaman yenı cinsel de- neyimlere ve yeni partnerlere açık tutarak sürdürüp hayatını dolu dolu yaşayan. 30 yaşında- ki birbiseksüel olan kameraman Jean'ın (C. Collard) seyrettiği- mizöyküsü, yazmayı, müzıği ve sinemayı uğraş edinmiş Cyril CoIIard'ınkinden farklı değil. Yaşadığını yazıp sinemaya da uyarlamış. yazdığı gibi de uçuk kaçık ve aykın yaşayıp 35 yaşın- dayken, 2 yıl önce, AIDS'ten perdeyi indirmiş olan Collard'ın AIDS'e yakalanıp ölmekten çok, bu çaresiz hastalıkla birlik- te yaşayabilmenin üstesinden gelmeyi anlarmaya giriştiği fil- mi 'Yıröcı Geceler', içerdiği öf- Yeni bir seks ve iktidar yutturmacası... Yüksek teknoloji ürünleri (ne demekse) üreten bir şirketın. terfl etmeyı bekleyen ba- şanlı yöneticisi (Mfchael Douglas) günün bı- rinde gençlik yıllanndaki sevgilısiyle (Demi Moore) kendi yerine atanmış amın olarak karşılaşır ve emnne girerse ne yapar acaba dersiniz? Üstelik güzel. çekicı ve çok hırslı bir ış kadınına dönüşmüş olan eski sevgili, geçen zaman ıçinde evlenip çoluk-çocuğa kanşmış olan adama, en adısinden birporno filminden ödünç alınmış, baştan çıkarma ve cinsel tacizde bulunma fettanlıklanyla res- men saldınr; örneğın saksofon çalma konu- sundaki becerisıni sansüriin eKerdiğı ölçüde sergiler, gıderek i>ıce aşka gelip kızışır ve son anda da reddedilirse, yanı, beklenen penis- vajına buluşması gerçekleşmez, gayet mo- dern döşeli ışyerindekı ateşlı se%işme peşre- vı, orgazm volkanına tırmanmavı arzulayan patron-kadının hayal kınklığıyla sonuçlanır- sa. artık görün seyreyleyin neler olur? Daha- sı. erkeklenn agzmın suyunu akıtan bu cer- bezelı. yaman kadın tutup gayet efendi, na- muslu ve iyi aile babası adamı kendısine cin- sel tecavüze yeltendı diye iddıa ederek bırde şırket üst yönetımine (Donald Sutherland) şikâyet ederse? Hemen karşı dava açıp tuttu- ğunu koparan bir avukat (Roma Maffia) bu- larak masumıyetini kanıtlamak. ışmi ve ev- liliğini kurtarmak. itibannı yeniden kazan- mak ıçın sonuna dek mücadeleye kararlı kah- ramanımız, bu arada araştırıp öğrendiğı, şir- kete ilişkin dehşet vericı birtakım gızli bilgi- lerin de ışığında zeytinyağı gibi üste çıkan, 'seks, gfiç ve iktidara sahip'eski gençlik sev- gilısiyle kozlannı pay edecektir... İKİZ (Disclosure) Yönetmen:Barry Levinson/Senaryo: Paul Attanasio, Michael Crichton'un romanından / Kamera: Anthony Pierce Rubertsv' Müzik: Ennio Morricone/Oyuncular: Michael Douglas, Demi Moore, Donald Sutherland, Caroline Goodall, Roma Maffia, Dennis Miller/1995 ABD Her yazdığı para basan, son yıllardaki Amerikalı best-seller yazarlannın en namlı- larından Michael Crichton'un dılımıze de çevrilmiş (Bkz. Altın Kitaplar), çok satan son macera ve genlim romanından. "Yağmur Adam", "Gün^dm VJetnam", "Avaton". "Oyuncaklar" gibi ilginç fılmlenn yapımcı- yönetmeni Barry Levinson eliyle sinemaya uyarlanan "Taciz". bildik Hollyvvood formü- lünü bir kez daha uyguluyor: Çok ünlü oyun- cular, artı cinsel taciz-erotizm sosuyla çeki- ci kılmmış bir cinsellık ve iktidar entnkası öykü... Yeni bir şey söylemekten çok Ame- rikan sinemasının en geçerli. iç gıcüclayıcı ve demirbaş konulanndan birinı yeniden ısıtıp önümüze süren bu 'film-ifşaat', malum 'ev- cil erkeğe musallat oian meşum kadın vaka- sı'nın yenı bir versıyonundan başka bir şey değıl bizce "Hayalefteki halinden epeyi yaşlandığı- nı gözlemledığimız, medyatik uyanık Demi Moore'un canlandırdığı, astı olan eskı oyna- şını zorla kendisiy le sevişmeye zorlayan sek- sı ve şejtansı kadın patron rolü. Michael Crichton imzalı best seller'den. bir kez daha bezirgân Hollywood yaklaşımı ve klişeleriy- le tezgâhlanmış bu gösterişli. gıcır gıcır, ye- nı gışe filminin başlıca dayanağı ve güven- cesi. Taciz olayının giderek şırket ıçı, aman- sız bir iktidar mücadelesine dönüştüğü, gide- rek 'iktidan eline geçiren tecavüz etme hak- kına da sahip olur" demeye getiren (aslında tacızın cinsiyet aynmı yapmadığını da ne- dense görmezden gelen) bu film, cinselliği- nı kullanarak tecavüze kalkışan çekici dişi patronu basbayağı sevımsiz, itici bir karton kadın haline getiriyor. Tecavüz eylemindeki cinslerin yerinı değiştırerek parsayı toplama- yı hedefleven "Taciz"de, yaşlandıkça baba- sına benzeyen, gerçek yasamında kadın de- lisı. seks manyağı olan, 'sinir' Michael Do- uglas. şimdiye dek hep yaptığının tersine, sü- reklı a\ peşınde koşarken bu kez avlanan ro- lüne so> r unmuş. "Taciz". ış dünyasında özel- likle sekse dayalı zor kullanma yöntemleri ve amansız iktidar savaşımlan üstüne kotarıl- mış, hayli şişirilmış erotizm öğesiyle cilalan- mış, alışılmış türden, sıra işi bir heyecan ve gerilım çeşitlemesi olarak bir çırpıda tüketi- iiyor. Ve ışıklar yanar yanmaz görüntü, bel- leğımizin çöplüğünün dibine yollanıveriyor. İktidar. seks ve heyecan bulamacı bu şansa Amenkan çorbası, bol kepçe Hollyvvood lo- kantasından anında taze taze iştahımıza su- nuluyor. Doğruşu aşçıbaşı Barry Levinson temiz, tıtiz bir yemek pişirmış ama. sonuçta şimdiye dek öğüttükJenmizden farksız bu gö- zalıcı 'İfşaat'ın önemli ve anlamlı bir film ol- madığı da açık seçık ortada. Seyirci avlama- ya yönelik bu yepyeni Hollywood seyirliğın- de, eskilerden baba aktör Donald Sutherland de boy gösteriyor. ke, cüret, sözünü esirgemezlik ve lirizmiyle, dahası yönetme- nin yaşamını sinema tarihine geçiren öyküsüyle dikkati çeki- yor ilk bakışta. İki roman yazıp yayımlarruş, gitar çalmış. beste yapmış, kısa filmler çekmiş, re- simden de çakıp sık sık televiz- yona çalışmış, Maurice Pialat gibi aksi, ama usta bir yönetme- ne 'A Nos Amours', 'Police' gi- bi filmlerinde çıraklık ehniş ve 'hızlı yaşayıp genç ölmüş, asi sa- natçı' Cyril Collard'ın otobi- yografik özellikler taşıyan bu ilk ve son yönetmenlik deneme- si, yer yer asap bozucu, yer yer duygu fışkıran ve yüreğe do- kunduran bir acemi çığlığıyla ödünsüz bir içtenliğin ürünü di- yebileceğimiz cinsten, aşk ve yaşama ağıdı ya da öfke yüklü, duyarlı. keskin bir haykınş. Cyril Collard'ın, Türkçeçevi- risi bizde de yayımlanmış (bkz. Can Yayınlan) romanından ge- nelde daha başanlı bulunan 'Yırtıcı Geceler' filmi, Fas'ta çe- kim yapan, 1986'da Paris'edön- düğünde çok sevdiği yazar Jean Genet'in öldüğünü öğrenen, AIDS'li başkameraman Jean'ın. Müslüm babanınjiletçi hayran- lannı çağnştınrcasına göğsüne bıçak atıp yaralanna asit basan genç sado-mazoşist, şiddet eği- limli, ırkçı, rugby oyuncusu (tam bir ayılık sporudur rugby, malum), sert delikanlı dostu Samy'yle (Carlos Lopez), Je- an'a kadın aşkının kudretini ta- nıttıran, sevgisinin gücüyle AIDS 'e de meydan okuyan, da- ha 13'ündeyken yaşlı bir erke- ğe teslim olmuş, saf ve ateşli, 17 yaşındaki genç kız Laura'run (Romane Bohringer)büyük tut- kusu arasındaki çıkmazını hikâ- ye ediyor. 'Kaü ahlaki kurallan yerie bir etmek' At gözlüklü tutuculann dar görüşleriyle katı ahlaki kuralla- nnı yerle bir ederek. Tam anla- mıyla bir yaşama oburu olan bi- seksüel kahramanımızın, koca- sı Samy'den de ağlamalı, zırla- mah kıskançlık krizleriyle orta- lığı darmaduman eden romantik sevgilisi Laura'dan da vazgeçe- meyişiyle neredeyse alacaka- ranlık İcuşağına özgü, kasvetli. buruk. tumturakh ve karmaşık bir aşk hikâyesi haline bürünen film, ağdalı bir 'melo'yadönüş- mekten kılpayı sıynlıyor gide- rek. AIDS'in ürkünç gölgesi altın- da aşkı, tutkuyu, öfkeyi, şiddeti soluyan ve dayanışmayı seçen kahramanlarla kuşatıldığımız iki saat bu. Kimse riski göze ala- mayınca, çıkıp hem kadınlarla hem de erkeklerle yatan, yeni tanışlar edinmeye meraklı ka- meraman Jean rolünü de teşhir- cilikle narsızm suçlamalanna göğüs gererek bizzat kendi üst- lenmiş Collard. YEDİRENK UGUR KOKDEN Abidin Dino Maçka'da 1992yazıydı. Ağır bir güneş kentin üstüne çöreklenmişti. Her sokağı, denizi, karşı tepeleri ve yeşillikleri, güçlü çiğ ışığryla yıka- maktaydı. öğle saatlerinin sıcak sansından kaçmak iste- yen beş kişi, Bebek Oteli'nde, yemek sonrası kahvesi içi- yorlardı. Aynı zamanda, uzak canlı bir geçmiş, otuz yıl ön- cenin Paris anılan konuşulmaktaydı. Yaşar Kemal in gürültülü kahkahalan, Abidin Dino'nun güçlü belleğiyle birleşiyor, Güzin Dino'nun solgun ve göl- geli çehresi, Şişli Belediye Başkanı Fatma Girik'in çocuk- su, ama canlı sevinciyle elle tutulacak bir karşıtlık yaratı- yordu. Buna karşılık, dışanda, pencerelerin ötesinde cam yeşili bir deniz vardı. Oneri, yanılmıyorsam, ilk kez orada söze döküldü. İlk kez orada, proje, belirli ölçüde ete-kemiğe büründü. Somut- laştı. Konu, Dino'nun desenlerini tuncun hamuruna gömerek canlandıracak bir heykelin nasıl gerçekleştirilecegi; son- ra da böyle bir anıt Istanbul'da ya da Şişli'de nereye diki- lebilir sorusu çevresinde dolaşıyordu. Doğal olarak dö- nem, ülkentn kültür yaşamını genişletmek, zenginleştir- mek; sanatı, akıp giden günlük canlı yaşamın aynlmaz bir parçası yapma olanaklannın arandıgı günlerdi. Yerel yö-, netimler, o sıralarda bazen çekingen, bazen gözüpek, ço- ğu kez deneyimsiz/plansız, kimi zaman da yanlış olmak- la biriikte iyi niyetli adımlar atarak küttüre katkıda bulun- maya çalışıyorlardı. Kahve söyleşisini biraz sonra eylem izledi. Tasanmcı miman, Yaşar Kemal çoktan bulmuştu bile. Biriikte, Ön- ce Yaşar Kemal Parkı'na gidildi. Şişli-Esentepe'deki par- kı, beklenmedik bir sıcak ve kalabalık doldurmuştu. Beş dönüme yaklaşan geniş alanda sanatçı, çocuğuyla kadı- nıyla semtin insanlan ve sanatın malzemesi/aracı yeşil ürün. bir an için birbiriyle bütünleşti. Renkleri, insanlan ve üretilmiş engebesiyle, sanki park sevincin bir çeşit 'tutanak'ma dönüşmüştü. Sevincin ger- çek resmi çocuklardı. Onlann gürültüleri, haykınşlan, ko- şuşmalanydı. Bir köşede çevreyi seyrederken Abidin Di- no'nun sözierini düşünüyordum: "Acıya renkyakıştıramı- yorum." Dino'nun başında güngörmüş bir kumaş şapka vardı. Yavaş yavaş, güçlükle yürüyordu. Bununla biriikte, Güzin Hanım onun için kaygılıydı. Güneşin etkisinden eşini ko- rumaya çalışıyor, gölgeye çekiyordu. Tıpkı Montpellier hastane güncesinde yazılanlar gibi: "Güzin olunca her şeyyoluna gtriyor. Paris'te, trende, hastanede, çocuksu güzel elleriyle, gözleriyle hep yanı başımda." Evet, hep Abidin'in yanı başında. tstanbul'da da. Parktan aynldıktan sonra, Yaşar Kemal'i bırakıp Maç- ka'ya inildi. Şişli'nin biricik deniz gören ucuna, Beşiktaş sınırlanna. Dino, İTÜ Işletme Fakültesi önündeki küçük üç- gen adacığı -anıtın dıkilebileceği yer olarak- çok beğen- mişti. Gerçekten hem Demokrasi Parkı'na hem yaşama hem de deniz mezariığına eşit uzaklıktaydı, seçtiği yer. Dino'nun çizdiği birbirine geçmiş parmaklar, 'dayanış- ma'yı simgelemekteydi aslında. Öyle ya, tıpkı yüzler gibi eller de, özellikle eller, sanatçının çocukluk günlerinden kaynaklanan tutkunun resme dönüşmüş serüveni değil mi? Kaldı ki Paris'te, Rivoli Caddesi'ne bitişik sayılacak Vieille Temple Sokağı'ndaki 'Yüzler' sergisi de bu tutkuyu dışa vuruyor. Sonunda, üç-beş ay geçince, yani gün bahara vurdu- ğunda, çevresindeki renk renk lalelerie önce anıtın daire- sel kaidesi ortaya çıktı. Kaide, heykelini bekledi birkaç gün. Heykel de Paris'ten gelecek Dinoları. 5 Mayıs 1993. Çarşamba. Saat 17.00 dolayında, Abi- din ve Güzin Dino. Istanbul'a geliyor. Havaalanında Yaşar Kemal karşılayacak onları. Akşam, Maçka Oteli'nde bir 'hoş geldiniz' kokteyli veriliyor. İki gün sonra, anıtın açılış törenine katılacak. "Bu eserte, yeni doğmuş çocuğunu görecek babanın heyecanını duyuyorum" diyor Abidin Dino. Gerçekten, üç metre yüksekliğinde soylu, gizemli, siyah bir tunç anrt. Üstünde, sarmal bir merdiven gibi dö- nerek kendini yineleyen kabartmalar, geçmiş zamanın he- nüz anlamı çözülmemiş hiyeroglif yazılannı çağnştınyor. Ancak tepeden tırnağa üstünü örten ve etekleri yerteri sü- püren beyaz ipek örtü, biraz sonra açılacak. Belediye Baş- kanı Fatma Girik, denızden gelen ılık mayıs esintisine kar- şı göğsünü kıvançla kabartarak, "Bu anıtla, Istanbul'a çağdaş birbüyülü sütun daha kazandınldı" diyor, ivedi ive- di, ama yüreğinden konuşarak. Herkes kendi açısından bakıyorortadaki ürüne. Sağdu- yunun temsilcisi, şiırden uzak resmi biryetkili ise 'daya- nışmayı, çağımızda giderek yalnızlaşan insanlığın kurtu- luşu olabilecek bir kavram' olarak degeriendiriyor. Büyüleyici bir düş gibi ipek örtü kalkınca birden gerçe- ğin göz kamaştıncı çıplaklığıyla karşı karşıya kalındı. Abi- din Dino heykeli beğendiğini, ancak bir dilim daha ekle- nerek yüksekliğinin uzatılmasının uygun olacağını söyle- di berrak, yalın ve yumuşak bir sesle. Bence, tunç kitle- nin altmdaki silindir kaide, daha yüksek olmalıydı, bir di- lim aynca eklense bile. Kim derdi ki şu açılıştan üç-beş ay sonra, onun aynlık haberini duyacağız. Dayanışma zincirinden kopuşunu. Üstelik, şimdiden bir yıl oldu bile. Besbeîli, Maçka Dayanışma Anttı, Abidin Dino'nun can- lılar dünyasıyla olan son somut dayanışması. Harfsiz, he- cesiz konuşmalar. GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN DEĞERLENDİRMESİ •• • • •••• ••• •••• • • • • Aslan Kral/ The üon King Bebek Ftrardaf Baby's Day Out/ Patnck R. Johnson Belalı Annel Senal Mom/ John VVaters Çılgın Romantıkl True Romance/ Tony Scott Maske' The Mask/ Charfes Russell Rıchıe Rıchl Donald Petrie Ruhlann Evıl House of the Spirıts/ Bille August Taciz/ Disclosure/ Barry Levinson Uçu BıraradaJ Threesome/ Andrew Bergman Uç Renk: Mavı/ Krzysztof Kıeslowskı Ûç Renk: Beyaz/ Krzysztof Kieslowskı Üç Renk: Kırmızı/ Krzysztof Kieslowsk! Vampirle Görüsme! lnterview with the Vampire/ NJordan Yuvaya Dönüş/ Homeward Bound/ Dunham Yırtıcı Gece/e/VLes Nuıts Fauves/ Cyril Collard Aix-en-Provence'da "Taciz" filminin afişleni kaldırıldı • AIX-EN-PROVENCE (AA) - Demi Moore, bundan böyle - Fransa'nın Aix-en-Provence kentinin duvarlannda, Michael * Douglas'a cinsel tacizde bulunamayacak. Aix-en-Provence'ın '• sosyalist Belediye Başkanı Jean François Picheral, aralannda "Fransa Ailesi" adlı kuruluşun da bulunduğu birçok örgütün tepkisini çeken "Taciz" filminin afişlerinin kentteki 165 panodan kaldınlmasını istedi. Picheral, filmin kadın oyuncusu Demi Moore'un, Michael Douglas'ın üzerine oturmuş ve eteğinin bir bölümü sıynlmış durumdaki afişin toplumda şok etkisi yarattığinı belirterek kentte şimdiye dek ilk kez bir film afişinin panolardan toplatıldığını kaydetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle