25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 KASIM 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Avrupa sinemasının en önemli yönetmenlerinden Louis Malle, 63 yaşında yaşamını yitirdi iddet, özgürlük ve cesaret... CUMHUR CANBAZOĞLU ROMA- "Hoşçakal Malle'', Avrupa sinemasının en önemli yönetmenlerinden Louis Malle'in ölümünü ltalyan gazetelen dün bu başlıkla verdi. Perşembe gecesi Beverly Hills'deki evinde yaşama veda eden 63 yaşındaki yönetmenin ölüm haberi Avrupa'ya ancak cuma günü öğleden sonra ulaştı. Uzun süredir hastaydı Malle; agır bir kalp ameliyatının ardından lenf kanserine yakalandığı ortaya çıkmıştı. Ancak hastalık onu durduramadı; Uma Thunnan'la Marieen Dietrich'in yaşamını beyazperdeye aktarmak istiyordu. Cinecitta'da çalışacaktı bu kez, her şey hazırdı. Ancak hastalığı beklenmedik sekilde ilerlemişti. Eşi Candice Bergen'ın anlattığina göre, son günlerinde du>muyor, tanımıyor, konuşmuyordu... 30 Ekim 1932 Thumeries doğumluydu: babası zengin bir iş adamıydı. İyi bir eğitimden geçtikten sonra 22 yaşında sinemaya girdi. Sırasıyla Jacques Cousteau, Bresson, Jacaues Tatiyle çalıştı. Cousteau ile birlikte yaptıklan "Sessiz Dün>-a"Altm Palmiye Odülü'nü aldı. 25 yaşında Jeanne Moreau'yla yaptığı ilk fılmi "İdam Sehpası" ona 1957 Louis Delluc ödülünü kazandırdı. Andre Bazin'ın çevTesinde büyüyen Cahiers Du Cinema ekibinde yer aldı: biraz Yeni Dalga'ya bulaştı ama hıç bir zaman ekollerin adamı olmadı. 1958'de "Aşıklar''la Venedik'te özel jüri ödülü aldı. 6O'ta Queneau"nun aynı adlı romanından "Zazie Metroda"yı yaptı. Dönemın ünlü Fransız oyunculanyla çalıştı: Brigitte Bardot'la "Özel Hayat" ve vvestern "Viva Maria"> ı. Alain Deleon'la "William \VU$on"ı, Belmondo'yla "Hırsız''ı yaptı. Hindistan'da uzun süre kaldıktan sonra Fransa'ya dönüp Hindistan'la ilgili ses getiren bir belgesel hazırladı. Fransa'daki sinema ortamını fazla kanşık buluyordu. 70'lerin ortasmda ABD'ye göcetti. Başrolü Brooke Shields'e verdıği ilk Hollywood filmı "Küçük Kız"la skandal yarattı. Daha sonra eski kumar ve eğlence başkentinin çöküş günleri üzenne çektiği. Burt Lancester'ın başrolünü üstlendiği "AtlantkCity" ıle Venedik'te Altın Aslan aldı. Ikiye bölünmüştü: "Fransa geçmişim, ABD bugünüm"dtyordu söyleşilerde. Malle'in cinsellik ve politikaya apayn bir bakışı vardı. Hiç bir ahlaksal değere bağlanmadan, çekinmeden kafasındakileri aktarmıştı yapıtlannda. Hatta Josephine Hart'ın romanından aldığı sondan bir önceki filmi "Ölesiye"yle (Damage) pornoya kaçtığı bile iddıa edildi. Son Fılmi "Vanya 42. Caddede"yi geçen yıl çeken Louis Malle, Avrupa filmlerindeki dilini Hollywood'da da korumayı bılmışti. Sürekli sürgünde yaşamayı tercih etmiş, dünyanın dört bir yanını gezip görmüştü. Bresson'un öğrencisi bu gözlemlerini 20 filmde toplamıştı; aralanndan "Hoşcakahn Çocuklar"ı ayn bir yere koyuyordu. Bu filmi kendi çocuklan için yapmıştı. Bir söyleşıde. Venedik'te 1988 yılında Altın Arslan alan, Hoşcakalın Çocuklar'ı anlatırken şöyle demişti: "Bir kaç gün sonra ölürsem çocuklaruna bırakacağını bir fılniinı olsun istedim. Şiddetin, öıgürlüğün. cesaretin ne olduğunu anlatmaya çalıştını onlara." Louis Mafle'nin Filmleri İdam Sehpası - 1957 - '" Aşıklar-1958 Zazie Metroda - 1960 Özel Hayat- 1962 • ' LeFeuFollet-1963 VivaMaria- 1965 Hırsız-1967 WillıamWilson-1968 Kalküta-1969 Yürekteki Çarpıntı - 1971 Lacombe Lucien - 1973 KaraAy- 1975 Küçük Kız-1978 Atlantic City - 1980 Andre'yle Akşam Yemeği - 1981 Crackers-1985 AlamoBay-1985 Hoşcakalın Çocuklar - 1987 MıloMilo-1990 Ölesiye - 1992 VanyaDayı- 1994 4 PENALTI T" Tzun süredir f / hastaydı K^S Malle; ağır bir kalp ameliyatının ardından lenf kanserine yakalandığı ortaya çıkmıştı. Ancak hastalık onu durduramadı; Uma Thurman'la Marieen Dietrich'in yaşamını beyazperdeye aktarmak istiyordu. Cinecitta'da çalışacaktı bu kez, her şey hazırdı. "Fransa geçmişim, ABD bugünüm" diyordu söyleşilerde, Malle'in cinsellik ve politikaya apayn bir bakışı vardı. Hiçbir ahlaksal değere bağlanmadan, çekinmeden kafasındakileri aktarmıştı yapıtlannda. Avrupa filmlerindeki dilini Hollywood'da da korumayı bilmişti. Torso ve Kaclnı Heykeli yine Türkiye'de Kültür Servisi - Kültür Bakanı Fikri Sağlar. Erdek Açık Hava Müzesi'nden çalınan Torso ve Izmir Müze Müdürlügü bahçesinden çalınan Kachn Heykeli' nin tngiltere'den Türkiye'ye getirilmesi ne- deniyle önceki gün Istanbul Arkeolojı Müzesi'nde bir basın toplantısı dûzenle- di. Sağlar, Türk ulusunun Atatürkün ön- derliğinde verdiği Ulusal Kurtuluş Sava- şı ile birçok mazlum ulusun bağımsızhk- lannı kazanmasma öncülük ettiğini anımsatarak bugün bir "kültür devleti" olarak aynı mücadeleyi kültür emperya- lizmine karşı yürüttügünü; verdiği bu ör- nek savaşımla kültür eserlen yağmala- nan ülkelere liderlik yaptığını belirtti. Sağlar, Türkiye'nin sahıp olduğu zen- gin kültürel mirasın çok ciddi boyutlar- da eski eser kaçakçılığı sorununu da be- raberinde getırdiğini vurgulayarak kül- türel varlıklanmızın korunması ve yurt- dışındakı eserlerin ülkeye kazandınlma- sı yolunda ilk adım olarak "toplumsal duyarhlığın arttınlması ve koruma bilin- cinin yaygmlaşunlması": ıkıncı adım ola- rak "kaçak olarak > urtdışına eser kaçınl- nıasını cazip hale getiren yurtdışı pazar- lardaki talebin kısılması"nı gösterdı. Tor- so ve Kadın Heykeli gibı ait olduğu top- raklardan kopanlan iki önemli eserin ge- ri alınmasından mutluluk duyduğunu be- lirten Fıkrı Sağlar, "Yurtdışında arük müze ve koleksiyonculann Türkiye'den kaçınldığından kuşku duyduklan eser- leri bile alma>a > anaşmayacak bir nokta- ya gelnıiş olmalan bizim için önemli bir övünç kaynağidır''dedı. ABD'den getinlen Torso'yu satın alan ve Sothebys aracılığıyla satmak isteyen Los Angeles Kings beyzbol takımının sa- hibı Bnıce Mc Nall'ın Amerikan dergisi Vanıty Fair'de 1994Nisan'ındayayımla- nan "Bir eser alacaksantz ve kulağınıza bu eser Türkive'den geldi dive bir fısılh bile gelse, bemen onu geri verin" şeklindeki açıklamasını gösteren Bakan Sağlar, Tor- so'nun görünüşte çok önemli bir parça gı- bi algılanmasa da MÖ. 6. yüzyıl heykel- ciliğinin çok değerli örneklerinden biri olduğunu vurgulayarak, "Değerli olmasa da bu eserin peşinde olacaktık. Çünkü herkes bizim en değerlisinden en az değer- lisine kadar tüm eserlerimize sahip çıktı- ğımızı ancak bövle anlavabilecek" dedi. Kültür Bakanlığı'nın yurtdışına kaçın- lan eserlenn geri getirilmesi için ulusla- rarası alanda kararlı bir hukuk mücade- lesi verdiğini belirten Sağlar. Karun Ha- zınelen, Girlendli Lahit. Elmalı Sikkele- ri, Marsyhas Heykeli. Afrodisyas Friz Bloku ve Birgı Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nden çalınan Minber Kapısı'nın bu mücadelenin en somut ömekleri oldu- ğunu söyledı. Sağlar, Kültür Bakanlığı olarak kültü- Erdek Açık Hava Müzesi'nden çalınan Torso ve İzmir Müze Müdürlüğünün bahçesinden çalınan Kadın Heykeli'nin Türkiye'je getirilmesi nedeniyle basın toplantısı dü/enleyen Kültür Bakanı Fikri Sağlar. "Yurtdışında artık müze ve koleksiy- onculann Türkive'den kaçınldığından kuşku duyduklan eserlen bile almava yanaşmavacak bir noktaya gelmiş ol- malan bizim için önem- li bir övünç kav nağıdır"dedi. (Fotoâraf: ERZADE ERTEM) rel mirasın korunmasında yana bir poli- tikayı sürdürürken bütün dünyada da kül- türel mirasın ait olduklan yerde kalma- sını savunduklarını belirtti. Yurtdışına kaçınlan ve iadesıne çalışı- lan diğereserler ise Almanya'dan Boğaz- köy Sfenksi, Troya Eserlen, Bergama Ze- us Sunağı, Afrodisyas Ihtiyar Baiıkçı Heykeli, Konya Beyhekim Camii Mihra- bı: Avusturya'dan Gölbaşı. Trysa Mezar Anıtı; Rusya Federasyonu'ndan Troya Eserlen; ABD'den Kumluca Eserleri. fs- vıçre'den Fngya Mezar Stellen: İngilte- re'den Hacı Bayram Veli Şamdanı. Sothebys, FBIve Interpol ile işbirliği Kültür Servisi - ErdekAçık Htnv Mü- zesı nden çalınan. tÖ 6 'ncı vüzyıl Yunan arkaik dönemine an M an. boyunda. 20 cm genişliğindekı genç erkek heykeli Tor- so. 1983-89yıUan arusmda kâyboldu ve vasadışı vol'larla vurtdışına çıkanldı. 1992 yılında Soıheby's larajından dü- zenlenen biraçıkaıtiırmanm. zamanında Kültür Bakanlığı 'na ulaşamayan katalo- ğundan Torso 'nun ErdekAçık Hava Kiu- zesi nden çalınan eser olduğu belirlendı ancak eserin tade istemine olumlu yanıt ulmamadı. Torso'nun. 14.12,1993'te Sothebys müzayedefirmasının New York 'tagerçek- leştireceğı müzayedede sutışa sunulaca- ğı öğrenildi ve Kültür Bakanlığı ile Sot- hebys arasındayapılan görüsme sonııcu heykel satıştan çekildi. FBliletemasage- çilerek eser teslim alındı. Torso. Bandırma Müzesi 'nin inşaatı bi- tene dek Istanhıl Arkeoloji Mûzesı nde sergilenecek. IzmirMüzeKfüdürlûğü bah- çesinden 28. 02. 1994 tarihinde çalınan Roma dönemine ait Kadın Hevkeli ise /çişleri Bakanlığı nin 03.02. 1995 tanhlı yazısı ıle tsvıçre tnterpolü tarafindan bıı- lundu. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Müdürlügü niin çalışınaları çerçe\'esin- de. uluslararası kunduşlann haberdar edilmesi ve genis bir kamuoyu oluşturul- nıası sonucu kiiçıv dengetinlen eser. ve- nıden Izmir Müzesi 'nde sergıl&ıecek. Fehmi Gerçeker 'in 'Mevlana ve Hoşgörü' konulu belgeselinin dünya prömiyeriyarın UNESCO Genel Merkezi 'ndeyapılacak 21. yüzyda girerken Me\iana TANERGEZER FehmiGerçeker'in "Mevlanave Hoşgö- rü" konulu belgesel filminin dünya prö- miyeri yann UNESCO'nun düzenlediği bir organizasyonla Unesco Genel Merke- zi'nde yapılacak. Hoşgörü yılı olarak ilan edilen 1995 yı- lında hoşgörü temasını işleyen Mevlana konulu belgesel film Unesco himayesin- de, Kentbank'ın sponsorluğunda çekildi. Amerika'da yaşayan sinemacı Fehmi Ger- çeker'in yönettıği filmin senaryosu Talat Halman. müzikleri ise Kudsi Ergüner ta- rafindan yapıldı. Film UNESCO Genel Merkezi'nde yapılan prömiyerinden son- ra bütün dünya televizyon kanallanna da- ğıtımı yapılacak. Filmin Türkiye prömiye- ri de aralık ayı sonlannda ya da ocak ayı başında yapılacak. Konya, Istanbul ve Avrupa'nın çeşitli kentlerinde. Mevlana ve tasavvuf konu- sunda uzman kişilerle yapılan görüşme- lerleçekilen Fılmeylül ayındatamamlan- dı. Filmin montajı Fransa"da, seslendir- mesı ise Ingiltere'de, ünlü oyuncu Vanes- sa Redgrave tarafindan yapıldı. Mevla- na'nın etkilendiği üç şey; sjir, müzik ve dans üzerine kurulu olan film, ağırlıkh olarak Mevlana'nın rubaileri, şiirleri ve Mesnevisinden parçalardan oluşuyor. Filmde Mevlana ve tasavvuf konusunda uzman kişilerle görüşmeler ve mevleviha- nelerden görüntüler de yer alıyor. 1990 yılından beri Anadolu kökenli in- sanlann dünyaya tanıtılması için çalışan Fehmi Gerçeker, bir yıla ulaşan geniş bir Fehmi Gerçeker, bu fılmle, Mevtana'yı ancak 19.\iizyıldan sonra tanunava başlavan banlılara Mevlana olarak tanıtacağını düşünüyor. (FotoğrafUĞUR GÜNYÜZ) araştırmanın sonucunda çektiği film için Mevlana'yı, kapitalist toplumun getirdiği bunalımdan dolayı arayışa giren insanlar için sağlıkh bir kaynak olduğu için seçti- ğini söylüyor. Gerçeker'e göre, manevi açıdan tatminsızliklerinin farkına varan insanlann arayışa girmeleri büyücülerin, medyumlann, uzaydan gelenlerin artma- sını sağladı. Mevlana ise bu arayışlar için- de sağlıkh bir kaynak. Bunun yanında, Gerçeker'e göre, Mevlana'nın tslami ba- kış açısı dışında. liselerde öğretilenden farklı bir boyutu da var: "Mevlana toplu- ma güzel mesajlar veriyor ve düşünccleri 21. vüzvıla girerken de geçerliliğini koru- yor" "Ben kalıcı programlar yapmak istivo- nım" diyen Gerçeker, bu filmin de diğer belgesel filmleri gibi ögretici bir işlev gö- receğini düşünüvor. Gerçeker'ın "Behind The Camera'* adlı, Varda, Losev ve per- şembe günü ölen MaDe gibı ünlü yönet- menlerin yaşamlarını ve yapıtlannı an!a- tan belgesel serisi şu anda Amerika'da si- nema okullannda izleniyor. Gerçeker'in "Piri Reis"belgeseli de okullara dağıtıla- rak bir eğitim aracı olarak kullanılıyor. Fehmi Gerçeker Mevlana filminin de bu yolu ızleyeceğini ve Mev lana'yı ancak 19. yüzyıldan sonra tanımaya başlayan batı- lılara Mevlana'yı tanıtacağını düşünüyor. Gerçeker. batıda Mevlana ve tasavvuf konusuyla ılgilenenlerin ikiye aynlabile- ceğini anlatıyor. Birgrup Mevlana'ya en- telektüel bir şekılde bakarak şiirlennden kendilerine bir şev çıkarabilirken. ki bun- lar küçük bir grup. genellikle insanlar Mevlana'ya estetik bir bakışla yaklaşıyor- lar; semazenlerin dansından etkileniyorlar ama Mevlananın ne olduğunu bilmiyor- lar. "Örneğin Madonna" diyor Gerçeker. -Son klibinde sema/enler vardı ama o Mevlana'yı tammıyor," Gerçeker, Mevla- na'nın ve mevlevılerin onlar için entere- sanbir şey olduğunu. dans göstenleri baş- ladığında toplanıp. kendilerinden geçtik- lerinı. Mevlana hakkındatekbıldıklennin de bu olduğunu söylüyor. filmin amaçla- rından biri de Mevlana'yla estetik olarak ilgilenen insanlara Mevlana'nın bir bilgi ve kültüre bağlı olduğunu anlatmak. Amerika'da yaşayan ve Istanbul'a her gelişinde Istanbul'un daha kötüleştiğinı gören Gerçeker'e göre "hoşgörü kavramı- nıgündemegetirnıenintamsırasr. İnsan- lar ekonomik ve siyası nedenlerden dola- yı gittikçe daha az hoşgörülü oluyorlar, ama Gerçeker, tstanbul dışında, Anado- lu'da Türkün misafirperveriiğınin, hoşgö- rüsünün ve samimiyetinin sürdüğünü dü- şünüyor. Hatta. "Anadolunun hoşgörfisü belki biraz fazla. o vüzden bu durumda- VK" Sanatçınm bu.hoşgörüsüzlük ortamın- da da güzel şeyler yapmak zorunda oldu- ğunu ve yaptığını söylüyor Gerçeker. Hoş- görülü bir toplumda yaşayan sanatçınm yapıtlannın mutlaka daha farklı olacağı- nı düşünen Gerçeker, Türkiye gibı bazı toplumlarda ise sanatçınm bazen bu hoş- görüsüzlükten beslendiğmı söylüyor ve fngiliz bir yazar arkadaşının bizim yazar- lara özendiğinı. "tki avf hapiste yatsam da- ha i>i işlerçıkannm. Keşke Türkiv e'de va- şasam" dedigıni anlatıyor. Gerçeker. yaptığı işe saygısı ve toplu- ma karşı sorumluluğu otan insanın işini her yerde yapacağını, Istanbul ya da Nevv York'ta çalışmanm önemi olmadığın söy- lüyor. Ama bir takım farklar yok değıl. Nevv York'taki korkunç rekabet en büyük fark. Gerçeker. bu rekabetin bir sanatçı için çok yararlı olduğunu, insanı her an ilerlemeye ittiğini belirtiyor. lstanbul'da ise"Kabul edildikten sonra rahatsın. Ça- lışsan da olur, çalışmasan da." Mevlana filmini Kentbank'ın sponsor- luğuyla gerçekleştiren Gerçeker, bunun önemini vurguluyor ve sanata yatınm ya- pan sermaye kuruluşlannın artması ge- rektiğini, her şeyin devletten beklenme- mesi gerektığini belirtiyor. Gerçeker fil- mine destek için hükümete ve Kültür Ba- kanlığrnabaşvurmamış. "Hembürokra- tik kurallar içinde boğuşmak istemedim" diyor Gerçeker. "Hem hangi hükümete başvurayım? Ben filmi yaparken bir kaç hükümet değişti galiba." MEMET BAYDUR Cahilliğin Geleceği Geleceği 'bilinmez' bir alan olarak değil. öğrenile- bilir bir kavram olarak düşünürsek, gelecek ile mis- tik kaygılann ötesinde ilgileniyorsak, cahilliğin gele- ceğini de merak etmemız gerekir. Dünva işleriyle il- gili hemen herkesın bileceğı ya da sezeceği gıbi. "ca- hillik" son derece önemli bir olgudur ve önemli oldu- ğuyla kalmaz. Bir geleceği de vardır cahilliğin her za- man. Ernesto Sabato, bilimsel düşüncenın büyük adımlaria ilerlemesinın nedenini, birbirinden ayn du- ran gerçeklerin bileşimınde değil: kuramlara, kav- ramsal sentezlere ve üzerierine elzem olmayan alan- lara balıklama dalan bilım adamı ve uzmanlann bu tavrıyla açıklıyor. Sabato'ya göre Madam Curie bir uzmandır. Eins- tein ise binlerce küçük gerçeğı. uzmanlarca doğru- luğu sağlanmış binlerce gerçeğı bir araya getirıp bü- yük bir kurama dönüştürebilmış bir sentezcıdir. Bir uzmanla bir dahi arasındaki fark da budur Sabato'ya göre. Bir insan yalnızca kendıne ait alandan yükselip, di- ğer insanlann alanlanna kuşbakışı bakabilme ve gör- me yeteneğini geliştirdiği ölçüde başarılı sentezlere ulaşabilir. Bu görüşün tersine, biiim ile felsefenin ara- sına kesin bir sınır çeken toplumlar, bu tavnn korkunç sonuçlannı yaşadılar. Epıstemoloji ıle bılımı birbirle- rinden ayn düşünmek hâlâ mumkün, ama geçerli değil. Epistemoloji, bilım ile felsefenin çakıştığı, üstüste bindiği alanda at koşturabilır, ama bu gerçek kırıntı- sı, fizik bilimini felsefe alanında kalmış felsefecilerin eline teslim etmezdoğal olarak. Günümüzün fizik bi- limı, günümüzün dünya ya da evren kavramı üstüne belirleyicı bir etkiye sahip olmalıdır, Kopernik'ten Nevvton'a kadar olduğu gibi Mantıksal olarak bu sentezin felsefecilere bırakıl- ması söylenebilır, ama ne yazık ki felsefecılenn ço- ğu fizik bilimini bılmezler ve fiziğın felsefı sonuçları- nın anlamlandınlması, fizik biliminden habersiz insan- lara bırakılamaz. Bu yetmiyormuş gibi, bu sentezin "uzmanlar" tarafindan yapılması da mumkün değil- dır. Bu öyle bir noktadır ki, ne fizıkçi yeterhdir artık ne de felsefecı, gelinen noktaya anlam kazandırmak için. Öyleyse geleceğimiz için hayati önem taşıyan bu sentezler bir çeşıt "matematıkçi - mantıkçı - fizikçi - epıstemolojist - dılbilimci - felsefecı" tarafindan ya- pılacaktır. Bu üstün-insanın. süperman'ın yaşadığı- na ya da var olacağına dair bir işaretse yoktur orta- da. Böyle bir insan, yalnızca fizik problemlerıni de- ğil, kimya, biyoloji ve tarih problemlerıni de çözmek zorunda kalacaktır. Mantığın sulanna, modern man- tık ve matematıksel grup kurammı yüklenerek girmek zorunda kalacaktır. Kesin olan bir olguyu, bu grup- lann değışkenlerıyle bağlamak zorunda kalacaktır bu insan. Bir de "dıl sorunu" çıkacaktır ortaya ıster ıstemez. Bu bılimlerin canavarlannın dilı de canavar- cadır doğal olarak. Öyleyse ortaya çıkacak derın tar- tışmanın, bıldiğimiz dil kurallarıyla yapılmayacağını da söyleyebilıriz şimdiden. • ' ' Ernesto Sabato, bu ve benzeri sorunlar üstüne dü- şünürken hem bilim adamı hem yazar olarak bir şe- yi unutmuyor hiç: Başlangıçta kaos vardı. Bilimin ve felsefenin doğuşuyla insanlar bu kaosa bir çekidü- zen verip kimlik üstüne düşünmeye başladılar. Yara- tıcının kimliği üstüne. Sabato'ya göre bütün evren, sosyal düzen, kanun kuram ve kavramlan bu nokta- dan yola çıkmıştır. Daha çok, daha fazla, dana belir- leyici bilgi isteği. Oysadaha çok bilgi için duyulan su- suzluk, yeni bir kaos yarattı. Cahillikten çıkıp yeni bir cehalete, belki daha zengin bir cehalete. kuşkusuz daha karmaşık bir cahilhğe vardık. Küçük ve sonsuz inançlarla beslenen bir cehalete. Aristoteles gücü- nü yitiriyordu artık. Bilım, Aristo'da takılıp kalmadı, gelışmeye devam etti. Her gelişım. bilimsel ya da düşünsel de olsa yepyenı bir cahilliğin temelini atan insanın ileriemesine yardımcı oldu. Her gun yeni bir kuram öğreniyoruz artık. Cehaletımızın uçsuz bu- caksız alanında oluşan yeni bir evren modelıyle kar- şılaşıyoruz her gün. Bu olguyu anlayan ve anlamlan- dıran insanlar var. Anlıyormuş gibi yapanlar var. An- lamıyormuş gibi yapanlar var. Gülümseyerek kafala- nnı kaşıyanlar var. Bir de daha "önemli" sorunlarla uğraşanlar var. Korku veriyor artık gelecek. Kile Sanat Galerisi müzayedesi Kültür Servisi - Kıle Sanat GaleriM'nın düzenlediği tablo müzayedesi bugün saat 14.00'te İstanbul Hilton Oteli'nde gerçekleştirilecek. Müzayedede cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk resminin önemli yapıtlan satışa sunulacak. tbrahim Çallı. Ayvazovskı. Avni Lifij, Şefik Bursalı. Hüseyin Zekai Paşa \e Fahriinnısa Zeid'in tablolan, müzavedenin önemli parçalan arasında yer alıyor. Kile Sanat Galerisi'nin müzayedesinde ibrahim Çallı'nın "Beykoz Camıi ve Şâdırvanı" adlı tablosu 2 milyar 250 milyon. Avnı Lifij'in "Kurban" tablosu 1.5 milyar, Fahrünnisa Zeid'in "'Soyutlama" adlı tablosu ise 1 mil>ar200 milyon liradan satışa sunulacak. Müzayedede Bedri Rahmi. Nedim Günsur. Eren Eyüboğlu. Avnı Arbaş. Nuri Ivem. Komet. İbrahim Safi gibi Türk resminin önemli ressamlannın yapıtlan da yer alıyor. İbrahim Yıldn H. şiir ödülü Kültür Servisi - Şaır İbrahim Yıldız H.'nın ölüm yıldönümü dolayısıyla bir şıiryanşması düzenlendı Seçicı kurulunu Vedat Günyol. Cahıt Külebi, Mehmet Başaran. Sami Karaören. Ahmet Özer \e Tahsin Öztürk'ün oluşturduğu yarışmaya adaylar. 01 01. 1995- 31.12.1995 tarihleri arasında çıkan şıırkitaplan ya da yayına hazır bir dosya ile katılabilirler. Ödüle aday olacak şairler: adı, açık adresı ve kısa yaşamöyküsü ile birlikte kıtaplannı (7 adet) ya da (7 kopya) yayına hazır dosya olarak Halil Nihat Yıldız P.K. 10 Karabük adresine gönderecekler. Adavlann daha önce hiçbir yanşmada ödül almamış olması gereken yanşmanın ödülleri; binncive 8 milyon ve mansiyon olarak 2 milyon olarak belirlendi Ödüle son katılma tarihi ise 15.01.1996. 1. ühıslanapası Piyano Festivali Kültür Servisi- Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilecek olan "1. Uluslararası Cemal Reşit Rey Piyano Festivali" 2 Aralık'ta Bilkent Üniversitesi Akademik Senfoni Orkestrası'nın, solist İdil Biret eşliğinde vereceği konserle başlıyor. Toplam 11 resıtalı içererr ve 9 gün sürecek olan festivale Mısır, ABD, Rusya. Kanada. Güney Kore, Fransa, Brezilya ve Türkiye'den sanatçılar katılacak. Ramzi Yassa. Alan Gampel. Kun Woo Paik, Louis Lortie, Jean Marc Luisada, Hiromi Okada, Edson Elias ve Lyubov Timofeyeva'dan oluşan yabancı sanatçıların yanısıra Nihan Yapalı Simpson ve Sabri Tuluğ Tırpan gibi genç Türk piyanıstlerinin de katılacağı festivalin biletleri 200- 300 bin liradan satışa sunuluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle