28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13i John Osborne, İngiliz tiyatrosunun yüzünü 'öfkenin temsilcisi olarak' değiştirmişti Artık geçmişe öfkeyle bakamayacakKültür Servisi - Tarihin akışının değişmesini sağlayan btr oyun, eşi- ne az rastlanır bir kuş gibidir. Yaşa- dığımız yüzyıl lngiltere'de böyle bir oyun gördü: John Osborne'un "Geç- niiseOfkeyleBak" (Türkçeye Öfice" olarak çevrildi) adlı oyununun 1956'daki ilk gecesi, modern toplu- mun tiyatro tarihinde, en az Ibsen'in '•Horöaklar" (1879) ve "Bir Bebek Evi" (1881) ya da Frank Wede- Idnd'in "Bahar Uyanışı" (1891) oyunlan kadar önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönüm noktalan onlardan as- la haberdar olmayacak birçok insa- nın da yaşamını etkileyecek şekilde tiyatronun sınırlannı aşar ve fikir dünyasında zaten var olan, ama fark edilmemış bir değişikliğe yol açar. Osborne artık geçmişe öfkeyle ba- kamayacak; o, 24 Aralık 1994'te 65 yaşındaöldü. JrvingWardle'ındeyi- şiyle, Ingiliz tiyatrosuna katkılann- dan ötürü. cennette kendine haklı bir yer edınmiş olmalı; ama yine Ward- le'a göre. smırsız şampanya stoku bile onun cennetteki ilk haftasından zevk almasına yol açmayacak. Gaze- telerde kendısı hakkında yazılanlara ve eleştırmenlerin yonımlanna göz gezdirince büyük olasılıkla öfkeden köpürecek. Savaş alanı tngiltere'ydi Açıkcası. Osborne. kendine tann- lararasındabiryeredindi; sonelli yı- lın tngiliz oyun yazarlanyla karşılaş- tınlınca ölümsüzlüğü garantiledi. Kendisine savaş alanı olarak Ingilte- re'yı \e kendi kızgın kafasındaki şid- det dolu olaylan seçmişti. Osborne. henüz çok küçük olan İngiliz Sahne Topluluğu'nun ilk yıl- dızıydı ve topluluğu çabucak yitip gitmekten kurtardı. Sonraki 20 yıl. birçoğu tngiliz Sahne Toplulu- ğu'ndan yetişmiş yeni lngiiiz oyun yazarlannın parlak başanlar kazan- masına tanıklık etti: Harold Pinter, ArnoM VVesker, Ann Jellicoe, John Arden, Tom Stoppard... Michael RattcüfTe. The Observer RevieVda. "Geçmişe Öfkeyle Bak" adlı oyunun. üzerinde bıraktığı etki- yi şöyle anlatıyor: "Ojunun, 1956'da, büyüyen ve ilk kez dünyayla yüzleşenler için duygu- sal önemini abartmak çok güç. Manchester'da Vkrtoria İstasyo- nu'nun altındaki küçük Deneysel Ti- yatro Kulübü'ndeki bir gösterimi anunsıyorum. Beni o kadar etkilemişti ki gözyaş- lanma engel olamamıştım ve bu yüz- den oyunun yansını izle>ememiştim. Anlayışın \e duygudaşlığın: ümitsiz, aüptutanbaşoyuncuvlaonunhırpa- lanmış, orta sınıf karısı arasında böy- le eşit dağıtıldığı başka bir gösterim görmemiştim. 'Tek istediğim biraz banş'der Alison Porter sessizee, bir fincanı yere firlatıp kıracak kadar tahrik oİduktan sonra. 'Banş' diye patlar Jimmy. 'Tannm, banş istıyor! Benim yüreğim o kadar dolu; kendi- mi hasta hissediyorum ..ve o banş istiyor!' Kendisini hasta hissedecek kadar yüreği doiu bir kahraman? O zama- na kadar. 1950'lerin biivük bölü- miinde tutkusunu Amerika'dan, be- cerisini Fransa'dan almış İngiliz ti- yatrosu olabilir mi bu gerçekten? Zamanlama, eğer rastlantıvsa, mükemmeldi. Kendinden hoşnutol- ma efsanesi yıkılmak üzereydi, ortam uygıındu, insanlar kitapokuyorlardı. Osborne, ortaçağ taşı >erine kırmızı tuğla \e beyaz kiremitten yapılmış bir üniversitede eğirim görmüş saldır- gan.sınıfsız kahramanla.\erieşikgüç çatısının ikiyüzlülüğüne saldıran ilk yazar değiML 'Britanya İmparatorluğu olmadan İngütere nedir?' Ama Osborne, imparatorun gfysi- leri olmadığına dikkat çeken ve' Bri- tanya Imparatorluğu olmadan tngil- tere nedir' sorusunu açıkça soran ilk insandL" John Peter'ın The Sunday Ti- mes'daki yorumuna göre, Osborne, İngiliz tiyatrosunun yüzünü değiş- tirdi; ama. teknik ya da yazınsal an- lamda bir yenilikçi değildi. Tiyatro- ya getirdiği yenilik. kederli bir ha- vaydı. Hoşnutsuzluğu ve düş kınklı- ğını dramatik birdüzeye çıkardı. Os- borne'un kederli havası hiçbir ide- oloji ya da program içermediği için eğlendiriciydı. Kesin bir gerçekliğe sahip "eski güzei günler" nostaljisı olmadığı gibı. Ingiltere'nin de yeşil ve güzel topraklanyla bir cennet ol- madığının farkındaydı. Ti>atrodatipikOsbome kahrama- nı, Marston \e Webster tarafından yaratılmışkaranlık 17. yüzyıl kişilık- leriyle aynı soydan, hoşnutsuz ve do- yumsuz bir kişidir. Yaratıcısı gibi, hiçbir ütopyaya inancı yoktur. Ne- densiz yere asidir. Çoğunlukla acı çeker, acı çekmek tam onu aniatan birsözcüktür. Acısı ilişkilerden kay- naklanır. tnsanlara yakın olmadan onlann yakınında oimaktan ve ın- sanlan istemeden onlara gereksinim duymaktan kaynaklanan. gururlu ama ümitsiz bır yalnızlık ve düş kı- nklığı ıçindedır. Haksızlığa duyulan yabanıl öfke Osborne'un kahramanlarının do- ğasıylaılgilisorun;haksızlığa duyu- lan vabanıl öfkenin, uzun vadede. oyunlar için. yapısal ya da psikolo- jik. yeterli itıci güç olmamasıdır. Os- borne kahramanı. suçu tutumsuzca dağıtır, ama bunun başkalanndan ona geçmiş bır hastalıği iyileştir- mekle değil, doğuştan gelen bir acı- >ı dindirmekle ilgisi olduğu kanısı- na kapılırsınız. Lirik uyumsuzluğun güzel ama gitgide abartılı aryalannı dinlersiniz. Dünya niçin kötüdür? Yaşam niçin acı venr? Insan niçin acı çekerek deneyim kazanır? Os- bome'un kahramanının bu suçlama- ları yanıtsız kalır Bu yüzden son oyunlannda yakınma. hıcvin; acı, aniayışın yerini alır. Eğlendirici, gözlemci ve geçimsiz bir adam gözlemci ve geçimsiz bir adamın acımasızca çizdiği kendi portre- si.. başanlannı küçük gören, ke- derini büyüten bir adam. sev- gili ve zorba. duygusal sa- vaşçı ..ve yitmiş zamanın yitmış zaman olarak kala- cağını ve asla yeniden ya- şanamayacağını bilen biri... ...Savaş sonrasıdünya- da böyle bir dili ilk yara- tan OsBorne'du. Insanla- ra. tiyatronun onlan şaşır- tan. inciten ve onlara buna nasıl dayanabileceklerini öğ- reten bir yer olabileceğini \e olması gerektiğini ilk öğreten de oydu Savaş sonrası Tngiliz tiyatrosunu, yetişkinler için ^ bir dünya haline ilk getıren de oydu. Bu açıdan he- pımiz onun çocuk- lanyız. •Osborne, tngiliz tiyatrosunun yüzünü değiştirdi; yazın dünyasından bir sanatçı olarak değil, dargınlık ve kızgınlığın, öfkenin temsilcisi olarak. 1950'lerin kendinden hoşnut ortamına, hoşnutsuzluğun ve sayısız düş kınklığının insanlann yüreklerini ele geçirmesine karşın tiyatronun bunu ifade edebilecek bir dili olmadığı fikrine başkaldırdı. Kendısı \e sanatı ıçın baba figürü olan George Devine'ın 1966'da ölü- mü Osborne için büyük bır darbe olur. Osborne'un son yıllannın en lyı meyvesi ikı cıltlik özyaşamöyküsü- dür Sosyal ve teatral tarihin bırleş- me noktası.. zor. çekicı. eğlendirici. DUŞUNCEYE SAYGI Tiyatroya getirdiği yenilik, kederli bir havaydı. Poe'ya ait olduğu sanılan bir şiir bulundu Kültür Servisi - New Yorklu bır kıtap sa- tıcısı. Edgar Allen Poe'nun. tngiltere'de bir müzayedede satın aldığı bir kitabının ender bulunan bir baskısının ilk sayfasında, el ya- zısıvla yazılmış bir şiır buldu. Don Stıne adlı kıtabe\ ı yetkılisı, 'TalesoftheGroteque and Arabesque' adını taşıvan kıtabın ilk sayfasındakı bu şıinn Poe'nun şımdiye dek yayımlanmamış bir şııri olduğu iddıasını ortaya attı. Bu şıir, Poe tarafından kuzeni EmUy Vırginia Chapman'a adanmış. tki ciltlik kıtabı bir müşterisi için Lond- ra'daki Christıes müzayede salonunda ger- çekleştinlen bir müzayedede 42 bin sterli- ne (yaklaşık 2.5 milyar TL.) satın alan Sti- ne. şımdi çok daha değerli ol- duğunu düşü- nüyor. Gerçek- ten de salt Poe'nun kendi el yazısıyla şiiri kuzenine ada- mış olması bile kıtabın degeri- nın üçe katlan- ması için yeter- li. Christıes'den biryetkilidebu kıtabın Stıne için bır kelepır olduğunu söy- ledı. ABD Kongre Kütüphanesi'nden bir uzman. şıinn yedinci dizesinin ntmının, kendisine Poe tarafından yazılmış olabile- ceğini düşündürdüğünü4)elırtse de "Bu şi- ir beni Poe'nun biryapıtı gibi etkilemedi. 19. yüzyıida yaşamış iyiya da kötü berhangi bir şaire ait olabilir*" dedı. 'Üçü Bir Arada' gösterimde Kültür Servisi- Andrew Fleming'in yö- nettiğı: başrollerinı Lara Flynn Bcyle.Step- hen Baldv\in ve Josh Charİes'in paylaştığı "Üçü Bir .\rada'" adlı film gösterime girdi. Film. okul yaşamını gülümseme dolu bır bakış açısıyla ele alıyor. Birbirinden olduk- ça farklı karakterlere sahıp olmakla bırlik- te aynı odayı paylaşmaya başladıklan andan itibaren Eddv (Josh Charles) ve Stuart (Stephen Baldwın) çok ıyı arkadaş olurlar. Alex, Eddy'yi entelektüel ve duygusal açı- dan etkıleyıci bulan. ama fıziksel gereksin- meleri için arayışta olan bir tiyatro ögren- cisıdır. Stuart, iş ıdaresi okuyan, yaşama eğ- lencelı yönüyle bakan. cınselhğe düşkün bır gençtır. Eddy ıse okuma merakı ve ağırbaş- lılığı nedenıyle iki arkadaşına eğlenmek için zaman ayırmamaktadır. Iki genç erkek de güzel ama hırçın oda ar- kadaşlanna nasıl davTanacaklanna bır tür- lü karar veremezler. Ancak bu durum çok uzun sürmez, üçü çok ıyı arkadaş olurlar ve yaşamlan aşk, tutku ve farklı etkileşimlerin üçgeninde değışik bır bıçıme bürünür. Eddy"ye acıma duygulanyla bağlı olan Stu- art, Alex'i ister... Eddy de bu arada ilk kez cinsel duygulann ürpertısını yaşamaya baş- lar. "Arkadaşhk zaten kendi başına zor bir ilişki" diyor yazar ve yönetmen Fleming. "Buna bir de okuhın getirdiği stres, kendini tanımlama çabası, bir büyük olarak kendi- ne yol çizme gerekliliği, bazı dunımlarda cinsel kimligim bulmaktaki karmaşayı ek- lerseniz, arkadaşlık kavnunı oidukça ktur- maşık bir hal alır." 4 İçimîzden bîrileri'yle tiyatro Erkal, 'Bir Delinin Hatıra Defteri'ni Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi'nde oynadı Kültür Servisi- Akıl hastalannın ti- yatro izleme hakkını korumak gereki- yor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkla- n Hastanesi, bu hakkı sonuna kadar korumakta kararlı. Öyle ki hastalardan bazılan Genco Erkal" ın Nâzım Hikmet'ın "Memleke- timden Insan ManzaraJan" kıtabmdan derleyerek sahneye uyarladığı "Insan- lanm"!, Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı oyunlannı size anlatabı- lir Halklaiçiçe Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi'nde Dr.Selami Aksoy'un gı- rişimleriyle başlayan sanat etkınlikle- ri, öncekı gün hastanede Genco Er- kal'ın başanyla yorumladıgı "Bir De- linin Hatıra Defteri" adlı oyunla sürdü. Bu olumlu etkinliklerle amaçlanan; hastalann. hastane duvarfan ardında kalmak zorunda bırakılarak yaşamdan kopmaması. hastane perseneli ve halk- la bir arada olma firsatı bulması. Ancak ne yazık kı salonda çoğunlu- ğu doktor, personel ve biletli izleyici- lerin bulunması, etkinliğin amacına ne derecede ulaştığı sorusunu yanıtsız bı- raktı. Ancak maddi ve manevi pek çok •"Bir Delinin Hatıra Defteri"ni ilk kez bir ruh ve sinir hastalıklan hastanesinde oynayan Genco Erkal, akıl hastalannın aslında saygm, iç dünyası çok zengin insanlar olduklannı belirtiyor. zorluğa karşın böylesine bır etkinliğin düzenlenmesi başlıbaşına bir başany- dı. Sekiz aydır Başhekimlik görevini sürdüren Dr. Arif V'erimli. amaçlannın hastalarla, hastane personelinin ve iz- leyicilerin bir arada bulunmasını sağ- lamakolduğunun altını çizdi. Tüm has- talann bir tiyatro oyununu baştan sona izleyemeyeceğini belirten Verimli. bu yüzden salona valnızca hafıf nevrotik hastalarla, alkol ve uyuşturucu bağım- lısı hastalan aldıklannı söyledi. Deliliğin toplumdaki kötü imajı Arif Verimli. deliliğin. toplumdaki kötü imajını yıkmak gerektiğine inanı- yor. deli kavramının duyarsızlaştml- masını protesto edıyor ve hastanedeki sosyal etkinliklere çok önem verdikle- rini belirtiyor: " Hastanemizde resim ve seramik ça- lışmalan yapılıyor. Çok yakın gelecek- te model uçak çalışmalanna da başla- yacagız. 5 yıklır duran bu etkinlikler, şimdi yeniden canlandınldı. Önemli olan bu kadar parasızlık içinde bunla- n yapabiliyorolmak. Biz, bekJevelim de insanlar tedavi olmaya gelsin demiyo- ruz. Biz insanlara evlerinde de seslene- bilmek, onlan toplumsal psikiyatri ba- kımından egitebilmek isriyonu." 1965 yılından bu yana. aralıklarla, Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı oyununu başanyla yorumlayan Genco Erkal da ilk kez bir ruh ve sinir hastalıklan hastanesinde oyun sahnele- menin kendisi için çok önemli oldugu- na değiniyor. Üniversitede psikoloji eğitimi gören Erkal, akıl hastalannın aslında saygın, iç dünyası çok zengin insanlar olduklannı belirtiyor ve onla- nn da çok sanatsal. şiirsel ta\ırlan ol- duğunu vurgulayarak; "Akıl hastasıda içimizden biri" diyor. Oyun sonunda psikologlan ile birlik- te koğuşlanna giden hastalar, bir tiyat- ro oyunu izlemekten oidukça memnun görünüyorlardı. Düşüncelerini sorduğumuz alkol ba- ğımlısı yüksek mimarbir hasta sinema- yadagitmek istediklerini belirtiyor. 37 yaşında bir başka hasta ise ilk kez bır tiyatro oyunu izledigini ve çok beğen- diğini vurguluyordu. Sanatın. hastane duvarlarını da aşarak yaygınlaşması adına yapılan bu tiir etkinliklerin çok daha fazla desteklenmesi ve özendiril- mesi gerektiğinin bir kez daha altını çizmek gerekiyor Türk-lngiliz Kültür Derneği'nde müzik söyleşileri ANKARA (ANKA) - Türk-lngiliz Kültür Derne- ği, ocak ayı boyunca resıtallerin, söyleşilerin ve kon- serlerin yer alacağı renkli bir program sunacak. 9 ve 11 ocak tarihlerinde, ünlü libretto yazan Gilbert ile opera bestecisi Sulüvan'ın ortak yapıtlanndan biri olan 'Mikado' Operası'nın video filmi gösterilecek. Opera, Jonattan MUler yapımı olarak İngiliz Milli Operası tarafından sahneleniyor. 10 ocakta Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı ve yönetmen Murat Göksu, 'Neden Çokseslilik?' başlıklı bir söy- leşı gerçekleştirecek. Göksu, genelde güzel sanatlar, çoksesli müzik, opera ve bale üzerine bir söyleşi ya- pacak. Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölü- mü'nden ÜmitGültekin'in katılacağı söyleşide. dün- ya müziği içinde önemli bır yer tutan İngiliz müzi- ği, banttan örnekler ve saydamlar eşlığinde sunula- cak. Bu söyleşi ve gösteriler de 16 ocak günü ger- çekleştirilecek. 17 ocak günü Suavi'nın katılımıyla gerçekleşecek 'Günümüze Kadar Müzik' başlıklı söyleşide ise sa- natçı; müziğin doğuşu, tarzlan. içenğı. giderek en- düstriyel müziğe dönüşü ve ülkemızdekı güncel mü- zik üzerine izleyicilerie tartışacak. Türk-lngiliz Kültür Derneği'nde 30ocakta Bahar Göksu'nun arp resitalı dinlenebilir. Sanatçı resital- de, Haendel, Faure ve Tournier'nin yapıtlannı ses- lendirecek. Polıfonik Korolar Demeği Korosu'nun yer alacağı 'Koro Müziği Konseri' ise 31 ocakta ger- çekleştirilecek. Şef Mustafa Apaydın'ın yöneteceği konserde ko- ro, Sun, Akay, Rossıni, Trenet, Despres'in bestele- nnden \e düzenlemelerinden oluşan bir programı, Türkçe ve Ingilizce ağırlıklı olarak, çeşitli ülkelerin halk ve özgün koro müziğinden seçkin örneklerle ve polıfonik koro müziği hakkında açıklayıcı bilgiler- le suncaklar. MEMET FUAT Ödüller Birisi iyi bir iş yapıyor, bunun üzerine birileri de onu se- vindirmek, başansını değerlendirmek için birarmağan, ya- ni karşılığını istemeden bir şey veriyorlar, ya da bır iyilik ya- pıyorlar. Buna "ödül" diyoruz. Demek ki her ödül, karşılığı istenmeden verildiğine gö- re bir "armağan "dır. Ama her armağan bir ödül değildir. Yakınlannıza, arka- daşlannıza, çevrenizdeki insanlara, bir başanları söz ko- nusu değilken de armağanlar dağıtabilirsınız. Örnekse bayramlarda, yıldönümlerinde verilen armağanlar, ödül di- ye anılmaz. Buna karşılık yarışmalar sonunda kazananlara verilen ar- mağanlar, ödüldür. Böylece "ödül" sözcüğünün iki anlamını belirlemiş ol- duk: 1 - Iyı bir iş yapana, ya da yapanlara verilen armağan- lar. 2 - Yanşmalarda kazanana, ya da kazananlara verilen armağanlar. Aradaki önemli aynm nerede? Birincide ödül alanların ödüle aday olmaları diye bir du- rum yok. Ikincide ödül alanlar ödüle aday oluyor, belirli kurallar içinde bir yarışmaya giriyorlar. Türkiye'de yillardır ödüller verilir, bu yüzden çekışmeler olur, tartışmalara girişilir, ama nedense ilkeleri bakımmdan iş bir türlü aydınlanmamıştır. Kanımca "Ödü/'ierle "Yar/şma"ları kesınhkle birbirinden ayırmak gerekiyor. Katılma koşulu olan yanşmalann sonun- da verilen armağanlara da "ödül" denmesi yüzünden or- taya çıkan kanşıklıktan kurtulmalıyız. "ödü/"lerde kişinin başvurusu söz konusu değildir. Bır yargıcılar kurulu belli bir yönetmelığe göre araştırmalannı yapar. adaylarını belirier, değerlendirir, tartışır, oylar, sonu- cu açıklar. Ödül verilmek üzere seçilen kişı önceden bir başvurusu olmadığı için ödülü kabul etmeyebilır de... "Yanşma larda ise yönetmeiik çerçevesınde kişinin baş- vurusu söz konusudur. Bır yargıcılar kurulu yapılan baş- vuralan değerlendirir, tartışır, oylar, sonucu açıklar. Yarışmalar çok çeşitli yönetmeliklerle, çok değişik amaç- larla yapılabilır. Herhangi bir sanat dahnda yenı başlayan- lar arasında yanşma düzenlenebileceği gibi, seçkınler ara- sında da yanşma düzenlenebilir. Ama, düzeyı ne olursa ol- sun, "Yanşma" yanşmadır, katılma koşulu olmayan "Ûo'u/"lerfe karıştınlmamalıdır. Aynca. ünlü ünsüz, tepelerde dolaşan ya da yeni başla- yan. herkese açık yarışmalar düzenlemenin de dürüst bir davranış olmadığını kabul etmeliyiz. Bu yarışmalar yeni başlayanları aldatmaktan başka bir şey değildir. Işin ba- şında büyük ustalarla yanşmanın olanaksızlığı bir yana, yargıcılar kurulu üyelerinden böylesine bir değerlendirme gücü beklemek de boşunadır. Hele katıhm fazla ise ün bi- rincı etken olup çıkar. Bence, en kötü yönetmelikler ise "Ödül" ile "Yanşma"yı iç içe geçirmiş olan yönetmehklerdir. Bir yazın yanşması düşünün, ünlü ünsüz herkese açık, basılmış ya da basıl- mamış yapıtlarınızı gönderip aday olabilıyorsunuz. Aynca, yayınevleri, yanşmayı düzenleyenler. ya da herhangi bir va- tandaş da aday gösterebiliyor. Demek ki bir yazar hiç ha- berı yokken bu yarışmaya katılıp yargıcılar kurulunun de- ğerlendirmesıne konu olabilir. Basılmış ya da bastlmamış yaprtlannı gönderen yazar adayları, böylesine geniş bir "bilerek bılmeyerek katılma" ortamında nasıl öne çıkacaklar? Ya aralannda çok yeteneklı, geleceği çok parlak kimse- ler varsa!.. Önce "ûdünerle "Yanşma"ları, sonra da yarışmalarda ünlü sanatçılarla sanatçı adaylarını birbırinden kesinlikle ayırmak gerekiyor. Sanatçılara ödül dağıtmak isteyen kuruluşlar, kışiler el- lerindeki yönetmelikleri bu açıdan mutlaka gözden geçir- melıdirler. Ben bu işin böyle sürüp gidebileceğıne inanmıyorum. Bülent Şangar resim sergisi • Kültür Senisi - Bülent Şangar resim sergisi. 2 şubata dek Nışantaşı Galerisı'nde ızlenebilir. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'ne giren Şangar, 1989 yılında bu bölümde yüksek lısans programına başladı ve bu fakülteye araştırma görevlisı olarak gırdi. 1991 yılında yüksek lisans programını tamamlayan Şangar. resim bölümünde "Sanatta Yeterlilık" programına başladı. Halen bu programa de%am ediyor. Bilar'da popüler kültür • Kültür Senisi-Bilar'da "Türk Modemizmi" seminer dizisi çerçevesinde pazartesi günü saat 18.30'da Ahmet Oktay. "Türkiye Cumhuriyeti'nde Popüler Kültür" konulu bir seminer verecek. Aynı gün saat 20.00'deki "Depresyon" seminerinde Iskender Savaşır. "insanın kendi kendisini sevmesinin ımkânlan" üzerinde duracak. Salı günü saat 18.30'da Ahmet Soysal. "Varoluşçuluk \e Fenomenoloji: Sartreve Merlau-Ponty" seminerinın ikinci ve son oturumunu sunacak. Perşembe günü ise saat 18.30'da Cem Kum'un "Asken Tarih", saat 20.00'de Aziz Başan'ın "Öznel Bir Ara\ış: Türk Kımlıği" \e Oruç Aruoba'nın "Uzun Sürmüş BirGünün Akşamı" seminerlen izlenebilir. Devlet Halk Dansları Topluluğu ABD yolcusu • ANKARA (AA)- Külrür Bakanlığı Dev let Halk Danslan Topluiuğu. Türk-Amenkan Konseyi'nin yıllık genel kurulunda gösteriler yapmak üzere ABD'ye gidecek. Otuz beş kişilik topluluk. Türk-Amenkan Konseyi'nin 16-21 ocak tanhleri arasında VVashington'da \apılacak genel kurulu dolayısıyla gösteriler sunacak. Bursa'da Sanata Ever kampanyası • Kültür Servisi - Bursa Can Kitabevi. Bursa De\iet Tiyatrosu \e A. Ü. TÖMER Bursa Şubesi işbirlıği ile "Sanata Evet" kampanyası ve imza günü etkinlikleri düzenlıyor. Etkinlikler kapsamında bugün saat 12.00 ve 15.00 arasında Kemal Özer, Gülsüm Akyüz ve Sunay Akın Devlet Tiyatrosu'nda kitaplannı imzalavacaklar. Bugün saat 16.00-18.00 arasında Sunay Akın "Mutlu Ol, Evlen. Çocuk Doğur" adlı söyleşi ve dia gösterisi düzenleyecek. 14 Ocak günü Muzaffer lzgü, 21 ocak günü Gani Müjde. Metin Üstündağ ve Inci Aral'ın imza günleri ve söyleşileri Bursa'da izlenebilecek. Onat Kutlap'a destek • GAZİANTEP (A.A) - Opera Pastanesi'nde bombalı saldın sonucu yaralanan gazetemiz yazarı Onat Kutlar için Gaziantep'te yayımlanan Zafer Gazetesi. "Onat Kutlar Sayfalan" hazırladı. Gazete sahibi Karaca Bozgeyik, gazetenin 5 ve 6 ocak tarihli sayılannı Onat Kutlar'a ayırdıklannı belirterek, "Terör bizleri evlerimize hapsetmeden, güzel insanlar çekip gitmeden önce, ülkemize ve kendimize sahıplenelim düşüncesı ile hareket ederek böyle bıryayına ihtiyaç duyduk" dedi. Bozgeyik, Onat Kutlar'a yönelik yayınlann. okuyucu mektuplan geldiği sürece devam edeceğini belirtti. C! I '.I ' • / ,••* •U J j I ..[ 'fî o <) I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle