Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 OCAK 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13i
John Osborne, İngiliz tiyatrosunun yüzünü 'öfkenin temsilcisi olarak' değiştirmişti
Artık geçmişe öfkeyle bakamayacakKültür Servisi - Tarihin akışının
değişmesini sağlayan btr oyun, eşi-
ne az rastlanır bir kuş gibidir. Yaşa-
dığımız yüzyıl lngiltere'de böyle bir
oyun gördü: John Osborne'un "Geç-
niiseOfkeyleBak" (Türkçeye Öfice"
olarak çevrildi) adlı oyununun
1956'daki ilk gecesi, modern toplu-
mun tiyatro tarihinde, en az Ibsen'in
'•Horöaklar" (1879) ve "Bir Bebek
Evi" (1881) ya da Frank Wede-
Idnd'in "Bahar Uyanışı" (1891)
oyunlan kadar önemli bir dönüm
noktası olmuştur.
Bu dönüm noktalan onlardan as-
la haberdar olmayacak birçok insa-
nın da yaşamını etkileyecek şekilde
tiyatronun sınırlannı aşar ve fikir
dünyasında zaten var olan, ama fark
edilmemış bir değişikliğe yol açar.
Osborne artık geçmişe öfkeyle ba-
kamayacak; o, 24 Aralık 1994'te 65
yaşındaöldü. JrvingWardle'ındeyi-
şiyle, Ingiliz tiyatrosuna katkılann-
dan ötürü. cennette kendine haklı bir
yer edınmiş olmalı; ama yine Ward-
le'a göre. smırsız şampanya stoku
bile onun cennetteki ilk haftasından
zevk almasına yol açmayacak. Gaze-
telerde kendısı hakkında yazılanlara
ve eleştırmenlerin yonımlanna göz
gezdirince büyük olasılıkla öfkeden
köpürecek.
Savaş alanı tngiltere'ydi
Açıkcası. Osborne. kendine tann-
lararasındabiryeredindi; sonelli yı-
lın tngiliz oyun yazarlanyla karşılaş-
tınlınca ölümsüzlüğü garantiledi.
Kendisine savaş alanı olarak Ingilte-
re'yı \e kendi kızgın kafasındaki şid-
det dolu olaylan seçmişti.
Osborne. henüz çok küçük olan
İngiliz Sahne Topluluğu'nun ilk yıl-
dızıydı ve topluluğu çabucak yitip
gitmekten kurtardı. Sonraki 20 yıl.
birçoğu tngiliz Sahne Toplulu-
ğu'ndan yetişmiş yeni lngiiiz oyun
yazarlannın parlak başanlar kazan-
masına tanıklık etti: Harold Pinter,
ArnoM VVesker, Ann Jellicoe, John
Arden, Tom Stoppard...
Michael RattcüfTe. The Observer
RevieVda. "Geçmişe Öfkeyle Bak"
adlı oyunun. üzerinde bıraktığı etki-
yi şöyle anlatıyor:
"Ojunun, 1956'da, büyüyen ve ilk
kez dünyayla yüzleşenler için duygu-
sal önemini abartmak çok güç.
Manchester'da Vkrtoria İstasyo-
nu'nun altındaki küçük Deneysel Ti-
yatro Kulübü'ndeki bir gösterimi
anunsıyorum.
Beni o kadar etkilemişti ki gözyaş-
lanma engel olamamıştım ve bu yüz-
den oyunun yansını izle>ememiştim.
Anlayışın \e duygudaşlığın: ümitsiz,
aüptutanbaşoyuncuvlaonunhırpa-
lanmış, orta sınıf karısı arasında böy-
le eşit dağıtıldığı başka bir gösterim
görmemiştim. 'Tek istediğim biraz
banş'der Alison Porter sessizee, bir
fincanı yere firlatıp kıracak kadar
tahrik oİduktan sonra. 'Banş' diye
patlar Jimmy. 'Tannm, banş istıyor!
Benim yüreğim o kadar dolu; kendi-
mi hasta hissediyorum ..ve o banş
istiyor!'
Kendisini hasta hissedecek kadar
yüreği doiu bir kahraman? O zama-
na kadar. 1950'lerin biivük bölü-
miinde tutkusunu Amerika'dan, be-
cerisini Fransa'dan almış İngiliz ti-
yatrosu olabilir mi bu gerçekten?
Zamanlama, eğer rastlantıvsa,
mükemmeldi. Kendinden hoşnutol-
ma efsanesi yıkılmak üzereydi, ortam
uygıındu, insanlar kitapokuyorlardı.
Osborne, ortaçağ taşı >erine kırmızı
tuğla \e beyaz kiremitten yapılmış bir
üniversitede eğirim görmüş saldır-
gan.sınıfsız kahramanla.\erieşikgüç
çatısının ikiyüzlülüğüne saldıran ilk
yazar değiML
'Britanya İmparatorluğu
olmadan İngütere nedir?'
Ama Osborne, imparatorun gfysi-
leri olmadığına dikkat çeken ve' Bri-
tanya Imparatorluğu olmadan tngil-
tere nedir' sorusunu açıkça soran ilk
insandL"
John Peter'ın The Sunday Ti-
mes'daki yorumuna göre, Osborne,
İngiliz tiyatrosunun yüzünü değiş-
tirdi; ama. teknik ya da yazınsal an-
lamda bir yenilikçi değildi. Tiyatro-
ya getirdiği yenilik. kederli bir ha-
vaydı. Hoşnutsuzluğu ve düş kınklı-
ğını dramatik birdüzeye çıkardı. Os-
borne'un kederli havası hiçbir ide-
oloji ya da program içermediği için
eğlendiriciydı. Kesin bir gerçekliğe
sahip "eski güzei günler" nostaljisı
olmadığı gibı. Ingiltere'nin de yeşil
ve güzel topraklanyla bir cennet ol-
madığının farkındaydı.
Ti>atrodatipikOsbome kahrama-
nı, Marston \e Webster tarafından
yaratılmışkaranlık 17. yüzyıl kişilık-
leriyle aynı soydan, hoşnutsuz ve do-
yumsuz bir kişidir. Yaratıcısı gibi,
hiçbir ütopyaya inancı yoktur. Ne-
densiz yere asidir. Çoğunlukla acı
çeker, acı çekmek tam onu aniatan
birsözcüktür. Acısı ilişkilerden kay-
naklanır. tnsanlara yakın olmadan
onlann yakınında oimaktan ve ın-
sanlan istemeden onlara gereksinim
duymaktan kaynaklanan. gururlu
ama ümitsiz bır yalnızlık ve düş kı-
nklığı ıçindedır.
Haksızlığa duyulan yabanıl
öfke
Osborne'un kahramanlarının do-
ğasıylaılgilisorun;haksızlığa duyu-
lan vabanıl öfkenin, uzun vadede.
oyunlar için. yapısal ya da psikolo-
jik. yeterli itıci güç olmamasıdır. Os-
borne kahramanı. suçu tutumsuzca
dağıtır, ama bunun başkalanndan
ona geçmiş bır hastalıği iyileştir-
mekle değil, doğuştan gelen bir acı-
>ı dindirmekle ilgisi olduğu kanısı-
na kapılırsınız. Lirik uyumsuzluğun
güzel ama gitgide abartılı aryalannı
dinlersiniz. Dünya niçin kötüdür?
Yaşam niçin acı venr? Insan niçin
acı çekerek deneyim kazanır? Os-
bome'un kahramanının bu suçlama-
ları yanıtsız kalır Bu yüzden son
oyunlannda yakınma. hıcvin; acı,
aniayışın yerini alır.
Eğlendirici, gözlemci ve
geçimsiz bir adam
gözlemci ve geçimsiz bir adamın
acımasızca çizdiği kendi portre-
si.. başanlannı küçük gören, ke-
derini büyüten bir adam. sev-
gili ve zorba. duygusal sa-
vaşçı ..ve yitmiş zamanın
yitmış zaman olarak kala-
cağını ve asla yeniden ya-
şanamayacağını bilen
biri...
...Savaş sonrasıdünya-
da böyle bir dili ilk yara-
tan OsBorne'du. Insanla-
ra. tiyatronun onlan şaşır-
tan. inciten ve onlara buna
nasıl dayanabileceklerini öğ-
reten bir yer olabileceğini \e
olması gerektiğini ilk öğreten
de oydu Savaş sonrası Tngiliz
tiyatrosunu, yetişkinler için ^
bir dünya haline ilk getıren
de oydu. Bu açıdan he-
pımiz onun çocuk-
lanyız.
•Osborne, tngiliz
tiyatrosunun yüzünü
değiştirdi; yazın
dünyasından bir
sanatçı olarak
değil, dargınlık ve
kızgınlığın,
öfkenin temsilcisi
olarak. 1950'lerin
kendinden hoşnut
ortamına,
hoşnutsuzluğun ve
sayısız düş
kınklığının insanlann
yüreklerini ele
geçirmesine karşın
tiyatronun bunu ifade
edebilecek bir dili
olmadığı fikrine
başkaldırdı.
Kendısı \e sanatı ıçın baba figürü
olan George Devine'ın 1966'da ölü-
mü Osborne için büyük bır darbe
olur. Osborne'un son yıllannın en lyı
meyvesi ikı cıltlik özyaşamöyküsü-
dür Sosyal ve teatral tarihin bırleş-
me noktası.. zor. çekicı. eğlendirici.
DUŞUNCEYE SAYGI
Tiyatroya getirdiği yenilik, kederli bir havaydı.
Poe'ya ait
olduğu
sanılan bir
şiir bulundu
Kültür Servisi - New Yorklu bır kıtap sa-
tıcısı. Edgar Allen Poe'nun. tngiltere'de bir
müzayedede satın aldığı bir kitabının ender
bulunan bir baskısının ilk sayfasında, el ya-
zısıvla yazılmış bir şiır buldu. Don Stıne
adlı kıtabe\ ı yetkılisı, 'TalesoftheGroteque
and Arabesque' adını taşıvan kıtabın ilk
sayfasındakı bu şıinn Poe'nun şımdiye dek
yayımlanmamış bir şııri olduğu iddıasını
ortaya attı. Bu şıir, Poe tarafından kuzeni
EmUy Vırginia Chapman'a adanmış.
tki ciltlik kıtabı bir müşterisi için Lond-
ra'daki Christıes müzayede salonunda ger-
çekleştinlen bir müzayedede 42 bin sterli-
ne (yaklaşık 2.5 milyar TL.) satın alan Sti-
ne. şımdi çok
daha değerli ol-
duğunu düşü-
nüyor. Gerçek-
ten de salt
Poe'nun kendi
el yazısıyla şiiri
kuzenine ada-
mış olması bile
kıtabın degeri-
nın üçe katlan-
ması için yeter-
li. Christıes'den
biryetkilidebu
kıtabın Stıne için bır kelepır olduğunu söy-
ledı. ABD Kongre Kütüphanesi'nden bir
uzman. şıinn yedinci dizesinin ntmının,
kendisine Poe tarafından yazılmış olabile-
ceğini düşündürdüğünü4)elırtse de "Bu şi-
ir beni Poe'nun biryapıtı gibi etkilemedi. 19.
yüzyıida yaşamış iyiya da kötü berhangi bir
şaire ait olabilir*" dedı.
'Üçü Bir Arada'
gösterimde
Kültür Servisi- Andrew Fleming'in yö-
nettiğı: başrollerinı Lara Flynn Bcyle.Step-
hen Baldv\in ve Josh Charİes'in paylaştığı
"Üçü Bir .\rada'" adlı film gösterime girdi.
Film. okul yaşamını gülümseme dolu bır
bakış açısıyla ele alıyor. Birbirinden olduk-
ça farklı karakterlere sahıp olmakla bırlik-
te aynı odayı paylaşmaya başladıklan andan
itibaren Eddv (Josh Charles) ve Stuart
(Stephen Baldwın) çok ıyı arkadaş olurlar.
Alex, Eddy'yi entelektüel ve duygusal açı-
dan etkıleyıci bulan. ama fıziksel gereksin-
meleri için arayışta olan bir tiyatro ögren-
cisıdır. Stuart, iş ıdaresi okuyan, yaşama eğ-
lencelı yönüyle bakan. cınselhğe düşkün bır
gençtır. Eddy ıse okuma merakı ve ağırbaş-
lılığı nedenıyle iki arkadaşına eğlenmek için
zaman ayırmamaktadır.
Iki genç erkek de güzel ama hırçın oda ar-
kadaşlanna nasıl davTanacaklanna bır tür-
lü karar veremezler. Ancak bu durum çok
uzun sürmez, üçü çok ıyı arkadaş olurlar ve
yaşamlan aşk, tutku ve farklı etkileşimlerin
üçgeninde değışik bır bıçıme bürünür.
Eddy"ye acıma duygulanyla bağlı olan Stu-
art, Alex'i ister... Eddy de bu arada ilk kez
cinsel duygulann ürpertısını yaşamaya baş-
lar. "Arkadaşhk zaten kendi başına zor bir
ilişki" diyor yazar ve yönetmen Fleming.
"Buna bir de okuhın getirdiği stres, kendini
tanımlama çabası, bir büyük olarak kendi-
ne yol çizme gerekliliği, bazı dunımlarda
cinsel kimligim bulmaktaki karmaşayı ek-
lerseniz, arkadaşlık kavnunı oidukça ktur-
maşık bir hal alır."
4
İçimîzden bîrileri'yle tiyatro
Erkal, 'Bir Delinin Hatıra Defteri'ni Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi'nde oynadı
Kültür Servisi- Akıl hastalannın ti-
yatro izleme hakkını korumak gereki-
yor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkla-
n Hastanesi, bu hakkı sonuna kadar
korumakta kararlı.
Öyle ki hastalardan bazılan Genco
Erkal" ın Nâzım Hikmet'ın "Memleke-
timden Insan ManzaraJan" kıtabmdan
derleyerek sahneye uyarladığı "Insan-
lanm"!, Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra
Defteri" adlı oyunlannı size anlatabı-
lir
Halklaiçiçe
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan
Hastanesi'nde Dr.Selami Aksoy'un gı-
rişimleriyle başlayan sanat etkınlikle-
ri, öncekı gün hastanede Genco Er-
kal'ın başanyla yorumladıgı "Bir De-
linin Hatıra Defteri" adlı oyunla sürdü.
Bu olumlu etkinliklerle amaçlanan;
hastalann. hastane duvarfan ardında
kalmak zorunda bırakılarak yaşamdan
kopmaması. hastane perseneli ve halk-
la bir arada olma firsatı bulması.
Ancak ne yazık kı salonda çoğunlu-
ğu doktor, personel ve biletli izleyici-
lerin bulunması, etkinliğin amacına ne
derecede ulaştığı sorusunu yanıtsız bı-
raktı. Ancak maddi ve manevi pek çok
•"Bir
Delinin Hatıra
Defteri"ni ilk kez bir
ruh ve sinir
hastalıklan
hastanesinde oynayan
Genco Erkal, akıl
hastalannın aslında
saygm, iç dünyası
çok zengin insanlar
olduklannı
belirtiyor.
zorluğa karşın böylesine bır etkinliğin
düzenlenmesi başlıbaşına bir başany-
dı.
Sekiz aydır Başhekimlik görevini
sürdüren Dr. Arif V'erimli. amaçlannın
hastalarla, hastane personelinin ve iz-
leyicilerin bir arada bulunmasını sağ-
lamakolduğunun altını çizdi. Tüm has-
talann bir tiyatro oyununu baştan sona
izleyemeyeceğini belirten Verimli. bu
yüzden salona valnızca hafıf nevrotik
hastalarla, alkol ve uyuşturucu bağım-
lısı hastalan aldıklannı söyledi.
Deliliğin toplumdaki
kötü imajı
Arif Verimli. deliliğin. toplumdaki
kötü imajını yıkmak gerektiğine inanı-
yor. deli kavramının duyarsızlaştml-
masını protesto edıyor ve hastanedeki
sosyal etkinliklere çok önem verdikle-
rini belirtiyor:
" Hastanemizde resim ve seramik ça-
lışmalan yapılıyor. Çok yakın gelecek-
te model uçak çalışmalanna da başla-
yacagız. 5 yıklır duran bu etkinlikler,
şimdi yeniden canlandınldı. Önemli
olan bu kadar parasızlık içinde bunla-
n yapabiliyorolmak. Biz, bekJevelim de
insanlar tedavi olmaya gelsin demiyo-
ruz. Biz insanlara evlerinde de seslene-
bilmek, onlan toplumsal psikiyatri ba-
kımından egitebilmek isriyonu."
1965 yılından bu yana. aralıklarla,
Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri"
adlı oyununu başanyla yorumlayan
Genco Erkal da ilk kez bir ruh ve sinir
hastalıklan hastanesinde oyun sahnele-
menin kendisi için çok önemli oldugu-
na değiniyor. Üniversitede psikoloji
eğitimi gören Erkal, akıl hastalannın
aslında saygın, iç dünyası çok zengin
insanlar olduklannı belirtiyor ve onla-
nn da çok sanatsal. şiirsel ta\ırlan ol-
duğunu vurgulayarak; "Akıl hastasıda
içimizden biri" diyor.
Oyun sonunda psikologlan ile birlik-
te koğuşlanna giden hastalar, bir tiyat-
ro oyunu izlemekten oidukça memnun
görünüyorlardı.
Düşüncelerini sorduğumuz alkol ba-
ğımlısı yüksek mimarbir hasta sinema-
yadagitmek istediklerini belirtiyor. 37
yaşında bir başka hasta ise ilk kez bır
tiyatro oyunu izledigini ve çok beğen-
diğini vurguluyordu. Sanatın. hastane
duvarlarını da aşarak yaygınlaşması
adına yapılan bu tiir etkinliklerin çok
daha fazla desteklenmesi ve özendiril-
mesi gerektiğinin bir kez daha altını
çizmek gerekiyor
Türk-lngiliz Kültür Derneği'nde müzik söyleşileri
ANKARA (ANKA) - Türk-lngiliz Kültür Derne-
ği, ocak ayı boyunca resıtallerin, söyleşilerin ve kon-
serlerin yer alacağı renkli bir program sunacak. 9 ve
11 ocak tarihlerinde, ünlü libretto yazan Gilbert ile
opera bestecisi Sulüvan'ın ortak yapıtlanndan biri
olan 'Mikado' Operası'nın video filmi gösterilecek.
Opera, Jonattan MUler yapımı olarak İngiliz Milli
Operası tarafından sahneleniyor. 10 ocakta Ankara
Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı ve yönetmen
Murat Göksu, 'Neden Çokseslilik?' başlıklı bir söy-
leşı gerçekleştirecek. Göksu, genelde güzel sanatlar,
çoksesli müzik, opera ve bale üzerine bir söyleşi ya-
pacak. Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölü-
mü'nden ÜmitGültekin'in katılacağı söyleşide. dün-
ya müziği içinde önemli bır yer tutan İngiliz müzi-
ği, banttan örnekler ve saydamlar eşlığinde sunula-
cak. Bu söyleşi ve gösteriler de 16 ocak günü ger-
çekleştirilecek.
17 ocak günü Suavi'nın katılımıyla gerçekleşecek
'Günümüze Kadar Müzik' başlıklı söyleşide ise sa-
natçı; müziğin doğuşu, tarzlan. içenğı. giderek en-
düstriyel müziğe dönüşü ve ülkemızdekı güncel mü-
zik üzerine izleyicilerie tartışacak.
Türk-lngiliz Kültür Derneği'nde 30ocakta Bahar
Göksu'nun arp resitalı dinlenebilir. Sanatçı resital-
de, Haendel, Faure ve Tournier'nin yapıtlannı ses-
lendirecek. Polıfonik Korolar Demeği Korosu'nun
yer alacağı 'Koro Müziği Konseri' ise 31 ocakta ger-
çekleştirilecek.
Şef Mustafa Apaydın'ın yöneteceği konserde ko-
ro, Sun, Akay, Rossıni, Trenet, Despres'in bestele-
nnden \e düzenlemelerinden oluşan bir programı,
Türkçe ve Ingilizce ağırlıklı olarak, çeşitli ülkelerin
halk ve özgün koro müziğinden seçkin örneklerle ve
polıfonik koro müziği hakkında açıklayıcı bilgiler-
le suncaklar.
MEMET FUAT
Ödüller
Birisi iyi bir iş yapıyor, bunun üzerine birileri de onu se-
vindirmek, başansını değerlendirmek için birarmağan, ya-
ni karşılığını istemeden bir şey veriyorlar, ya da bır iyilik ya-
pıyorlar.
Buna "ödül" diyoruz.
Demek ki her ödül, karşılığı istenmeden verildiğine gö-
re bir "armağan "dır.
Ama her armağan bir ödül değildir. Yakınlannıza, arka-
daşlannıza, çevrenizdeki insanlara, bir başanları söz ko-
nusu değilken de armağanlar dağıtabilirsınız. Örnekse
bayramlarda, yıldönümlerinde verilen armağanlar, ödül di-
ye anılmaz.
Buna karşılık yarışmalar sonunda kazananlara verilen ar-
mağanlar, ödüldür.
Böylece "ödül" sözcüğünün iki anlamını belirlemiş ol-
duk:
1 - Iyı bir iş yapana, ya da yapanlara verilen armağan-
lar.
2 - Yanşmalarda kazanana, ya da kazananlara verilen
armağanlar.
Aradaki önemli aynm nerede?
Birincide ödül alanların ödüle aday olmaları diye bir du-
rum yok.
Ikincide ödül alanlar ödüle aday oluyor, belirli kurallar
içinde bir yarışmaya giriyorlar.
Türkiye'de yillardır ödüller verilir, bu yüzden çekışmeler
olur, tartışmalara girişilir, ama nedense ilkeleri bakımmdan
iş bir türlü aydınlanmamıştır.
Kanımca "Ödü/'ierle "Yar/şma"ları kesınhkle birbirinden
ayırmak gerekiyor. Katılma koşulu olan yanşmalann sonun-
da verilen armağanlara da "ödül" denmesi yüzünden or-
taya çıkan kanşıklıktan kurtulmalıyız.
"ödü/"lerde kişinin başvurusu söz konusu değildir. Bır
yargıcılar kurulu belli bir yönetmelığe göre araştırmalannı
yapar. adaylarını belirier, değerlendirir, tartışır, oylar, sonu-
cu açıklar. Ödül verilmek üzere seçilen kişı önceden bir
başvurusu olmadığı için ödülü kabul etmeyebilır de...
"Yanşma larda ise yönetmeiik çerçevesınde kişinin baş-
vurusu söz konusudur. Bır yargıcılar kurulu yapılan baş-
vuralan değerlendirir, tartışır, oylar, sonucu açıklar.
Yarışmalar çok çeşitli yönetmeliklerle, çok değişik amaç-
larla yapılabilır. Herhangi bir sanat dahnda yenı başlayan-
lar arasında yanşma düzenlenebileceği gibi, seçkınler ara-
sında da yanşma düzenlenebilir. Ama, düzeyı ne olursa ol-
sun, "Yanşma" yanşmadır, katılma koşulu olmayan
"Ûo'u/"lerfe karıştınlmamalıdır.
Aynca. ünlü ünsüz, tepelerde dolaşan ya da yeni başla-
yan. herkese açık yarışmalar düzenlemenin de dürüst bir
davranış olmadığını kabul etmeliyiz. Bu yarışmalar yeni
başlayanları aldatmaktan başka bir şey değildir. Işin ba-
şında büyük ustalarla yanşmanın olanaksızlığı bir yana,
yargıcılar kurulu üyelerinden böylesine bir değerlendirme
gücü beklemek de boşunadır. Hele katıhm fazla ise ün bi-
rincı etken olup çıkar.
Bence, en kötü yönetmelikler ise "Ödül" ile "Yanşma"yı
iç içe geçirmiş olan yönetmehklerdir. Bir yazın yanşması
düşünün, ünlü ünsüz herkese açık, basılmış ya da basıl-
mamış yapıtlarınızı gönderip aday olabilıyorsunuz. Aynca,
yayınevleri, yanşmayı düzenleyenler. ya da herhangi bir va-
tandaş da aday gösterebiliyor. Demek ki bir yazar hiç ha-
berı yokken bu yarışmaya katılıp yargıcılar kurulunun de-
ğerlendirmesıne konu olabilir.
Basılmış ya da bastlmamış yaprtlannı gönderen yazar
adayları, böylesine geniş bir "bilerek bılmeyerek katılma"
ortamında nasıl öne çıkacaklar?
Ya aralannda çok yeteneklı, geleceği çok parlak kimse-
ler varsa!..
Önce "ûdünerle "Yanşma"ları, sonra da yarışmalarda
ünlü sanatçılarla sanatçı adaylarını birbırinden kesinlikle
ayırmak gerekiyor.
Sanatçılara ödül dağıtmak isteyen kuruluşlar, kışiler el-
lerindeki yönetmelikleri bu açıdan mutlaka gözden geçir-
melıdirler.
Ben bu işin böyle sürüp gidebileceğıne inanmıyorum.
Bülent Şangar resim sergisi
• Kültür Senisi - Bülent Şangar resim sergisi. 2 şubata
dek Nışantaşı Galerisı'nde ızlenebilir. 1984 yılında
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim
Bölümü'ne giren Şangar, 1989 yılında bu bölümde yüksek
lısans programına başladı ve bu fakülteye araştırma
görevlisı olarak gırdi. 1991 yılında yüksek lisans
programını tamamlayan Şangar. resim bölümünde "Sanatta
Yeterlilık" programına başladı. Halen bu programa de%am
ediyor.
Bilar'da popüler kültür
• Kültür Senisi-Bilar'da "Türk Modemizmi" seminer
dizisi çerçevesinde pazartesi günü saat 18.30'da Ahmet
Oktay. "Türkiye Cumhuriyeti'nde Popüler Kültür" konulu
bir seminer verecek. Aynı gün saat 20.00'deki
"Depresyon" seminerinde Iskender Savaşır. "insanın kendi
kendisini sevmesinin ımkânlan" üzerinde duracak. Salı
günü saat 18.30'da Ahmet Soysal. "Varoluşçuluk \e
Fenomenoloji: Sartreve Merlau-Ponty" seminerinın ikinci
ve son oturumunu sunacak. Perşembe günü ise saat
18.30'da Cem Kum'un "Asken Tarih", saat 20.00'de Aziz
Başan'ın "Öznel Bir Ara\ış: Türk Kımlıği" \e Oruç
Aruoba'nın "Uzun Sürmüş BirGünün Akşamı"
seminerlen izlenebilir.
Devlet Halk Dansları Topluluğu
ABD yolcusu
• ANKARA (AA)- Külrür Bakanlığı Dev let Halk Danslan
Topluiuğu. Türk-Amenkan Konseyi'nin yıllık genel
kurulunda gösteriler yapmak üzere ABD'ye gidecek. Otuz
beş kişilik topluluk. Türk-Amenkan Konseyi'nin 16-21
ocak tanhleri arasında VVashington'da \apılacak genel
kurulu dolayısıyla gösteriler sunacak.
Bursa'da Sanata Ever kampanyası
• Kültür Servisi - Bursa Can Kitabevi. Bursa De\iet
Tiyatrosu \e A. Ü. TÖMER Bursa Şubesi işbirlıği ile
"Sanata Evet" kampanyası ve imza günü etkinlikleri
düzenlıyor. Etkinlikler kapsamında bugün saat 12.00 ve
15.00 arasında Kemal Özer, Gülsüm Akyüz ve Sunay Akın
Devlet Tiyatrosu'nda kitaplannı imzalavacaklar. Bugün
saat 16.00-18.00 arasında Sunay Akın "Mutlu Ol, Evlen.
Çocuk Doğur" adlı söyleşi ve dia gösterisi düzenleyecek.
14 Ocak günü Muzaffer lzgü, 21 ocak günü Gani Müjde.
Metin Üstündağ ve Inci Aral'ın imza günleri ve söyleşileri
Bursa'da izlenebilecek.
Onat Kutlap'a destek
• GAZİANTEP (A.A) - Opera Pastanesi'nde bombalı
saldın sonucu yaralanan gazetemiz yazarı Onat Kutlar için
Gaziantep'te yayımlanan Zafer Gazetesi. "Onat Kutlar
Sayfalan" hazırladı. Gazete sahibi Karaca Bozgeyik,
gazetenin 5 ve 6 ocak tarihli sayılannı Onat Kutlar'a
ayırdıklannı belirterek, "Terör bizleri evlerimize
hapsetmeden, güzel insanlar çekip gitmeden önce,
ülkemize ve kendimize sahıplenelim düşüncesı ile hareket
ederek böyle bıryayına ihtiyaç duyduk" dedi. Bozgeyik,
Onat Kutlar'a yönelik yayınlann. okuyucu mektuplan
geldiği sürece devam edeceğini belirtti.
C!
I
'.I
' • /
,••*
•U
J
j
I
..[
'fî
o
<)
I