13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR Italyan mimar d'Aronco'nun yapıtlan sergileniyor Kültür Servisi - Italya ve Tür- kiye arasında 17. kültür protokolü kapsamında ltalyan Kültür Merke- zi tarafından düzenlenen, ünlü ltalyan mimar Raimondo d'Aron- co'ya ait 19 özgün yapıtı. yüzlerce fotoğraf ve teknık resmi içeren sergi 10 ocakta Italya'nın Türkiye Büyükelçisi Luigi Fontana tarafın- dan açılacak. Serginın ilginç yanlanndan biri de, Italya ve Türkiye arasındaki kültür köprüsünün simgesi olarak ltalyan mimann kendisı tarafından gerçekleştırilen yapılann bulundu- ğu fstanbul Silahhane Yıldız Sara- yı'nda düzenlenmesi ve sergilenen yapıtların tümünün Istanbul'da gerçekleştirilmiş olması. tstanbul'dan sonra Ankara'da da 5-25 şubat tarihleri arasında Ata- türk Kültür Merkezi'nde izlenebi- lecek olan sergi, Osmanlı döne- mindeki Avrupalılaşma hareketi- nin başlangıç yapıtlannı içermesi açısından da büyük önem taşıyor. 1932 yılında San Remo'da ölen Raimondo d'Aronco, Osmanlı mi- marisinden çok etkilenmiş ve bu- nu yapıtlanna yansıtmış. Bugün Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu olarak kullanılan Yeniköy'deki Huber Köşkü, yine bugün Marma- ra Oniversitesi Kampüsü olarak kullanılan Haydarpaşa'daki Mek- teb-i Tıbbiye-i Şahane binası, Maçka'daki II. Abdülhamit Çeş- mesi, Tarabya'daki ttalyan Elçiliği yazlık binası. d'Aronco'nun, Av- rupa mimarlık örnekleriyle Os- manlı üslubunu sentezlediği önemli yapıtlanndan. 20. yüzyıl başında mımarlığın Avrupa'daki saygın isimlerinden biri olan d'Aronco, Istanbul çalış- malarının Avrupa'da öğrenilmesi ve böylece Osmanlı mimarisinin Avrupa'da tanınması açısından da önem taşıyor. Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu_Genel Müdürü Prof. Dr. Engin Özgen ve Türkiye Italya Büyükelçisi Luigi Fotıtana-Gius- ti'nin, ltalyan mimar d'Aronco'ya ilişkin düşünceleri de, serginin, her iki ülkenin kültürleri arasında bir köprü oluşturduğunu vurgulu- yor. Prof.Dr. Engin Özgen, sergi- nin, d'Aronco'nun Istanbul kenti- ne bıraktığı yapıtlann anısını ya- şattığını belirtiyor: "tstanbul'da kaldığı siire içinde gerek devlet ge- rekse özel kişiler için yaptığı sayısız projeler, onu tstanbul kenti ve tari- hi Ue bütünkştiren olağanüstü de- neyimlerdir. Eserleri İtalya ve Tür- kiye arasında yüzyıllarca süren kültürel köprünün simgesi olmuş- tur." Çevirmen Salman, otuz yıllık dilsel serüvenine Salman Rüşdi'nin 'Harun ile Öyküler Denizi'ni ekledi 'Nüktefi bir çağdaş masaFGAMZEVARIM 4 Su Cini tsse\ 'Kral Çalçene', 'Prenses Boşsöz', 'General Kitap', 'Gevşekağız' ve 'Hüthüt Amma1 ... Bunlar da kim mi? Salman Rüşdi'- nin Metis Yayınlan tarafından yayımlanan 'Hanın ile Öyküler De- nizi' adlı yapıtının bazı karakterleri. Rüşdi'nin. Hint kûltüründen, zengin Doğu masallan geleneğin- den yararlanarak ördüğu bu son de- rece devinimli ve renkli metni dili- mıze kazandıran Yurdanur Salman, kitabı ilk kez okuduğunda fantastik animasyon çocuk filmleri geçmiş gözlerinin önünden. Kitabı dilimize aktanrken özgün metinde lngilizce olarak verilen ad ve sözcükleri Türkçeleştirme, Hintçe verilen ad ve kavramlardan bazılannı da açım- lama ve Türkçeye uyarlama yolunu seçmiş. Sonuç da kendi deyimiyle 'depdeğişik bir serüven' olmuş. Salman'ın 30-35 yıldır kesintisiz sürdürdüğü çeviri uğraşı, okumayı, dili çok sevmesinin bir uzantısı ola- rak başlamış. Okumak, kendi başı- na çok edilgin. doldurucu bir ey- lemken çeviri, bir boşalma kanalı sağlamış ona; dilde etkin olmasının yolunu açmış. Daha sonra da oku- duklannı yabancı dil bilmeyenlerle paylaşabilmenin sevinci katılmış buna. Türkçenin olanaklanm keş- fetmek, kullanmak gibi bir dilsel serüvenin içinde bulmuş kendini. İlk çevirileri 1961 yılında Türk Dili Dergisi'nde yayımlanmaya başlayan. daha sonra on iki yıl sü- reyle 'Yeni Dergi'ye katkıda bulu- nan Salman'ın bu süre içinde ilk ki- tabı çıktı: Erich Fromm'dan 'Sevme Sanatı". Çevirdiği yaratıcı yazın ya- pıtlanna gelince, aİclına hemen 'Ga- zap Üzümleri' geliyor. Sonra Bert- rand Russcll'dan ikiuzunöykü: 'Zahatopolk' ve 'Burada Korkunç Şeyler Hazırlamr'. 1970 yılında ikinci dilden çevirmeyi göze alarak 'SkMhartha'yı dilimize kazandırdı. Çünkü kitabı çok sevmişti. 1982 yı- lında Suat karantav'la birlikte çe- virdiği 'Yazın Kuramı' yayımlandı. Çevırdığı ilk metın Carson McCuUers'dan sevgı üstüne bır öy- kü: 'Bir Kaya Bir Bulut' Çevirileri arasında, çevirdiği sürece onu bütü- nüyle ıçine alan metinler var. Ama çevirdikten sonra ilgisi başka bir şey üzerinde yoğunlaşıyor. Çevirdi- ği her bir metni tek tek sevmiş: "Bunlar eski sevgililer gibi. O za- man çok yoğun bir biçimde seviyor- sunuz. Sevdiğinizi de hep hatırlıyor- sunuz. Ama başka sevgilere de açık oluyorsunuz. Yoksa insan yaşamryor 'Harun ile Öyküler Denizi'nin çağdaş bir masal olmasının nedeni, teknolojinin de insalcıllaştınlmış olması. Teknoloji, insana sorunlannı çözmekte, zamanı aşmakta, insanca değerlere doğru gitmekte yardımcı oluyor. Salman 'Harun Ue Öyküler DiasTnin uyarlamava gitmetien çe\ nıemeyeceğiııi düşünüyor. (DEVRİM BARAN) ya da metinleıie yaşamryor demek- tir". Oysa hep metinlerle yaşadı o ve bunu sürdürmek istiyor. - 'Harun Ue Öyküler Denizi'ni bir yaratıcı metin olarak değerlendirir misiniz? 'Harun ile Öyküler Denizi'son derece çağdaş bir konuyu ışliyor. Aynca lngilizce, yazann ikinci dili. Ama bir anlamda da ikinci dili de- ğıl. lngiliz edebiyatında da Joseph Conrad gibi ikinci dilde son derece yetkin bir biçimde yazan yazarlar var. Salman Rüşdi de soyutlamala- n, kişileştirmeleri. özel masal ad- landırmalarını yaparken lngiliz- ce'yi çok büyük bir ustalıkla kulla- nabiliyor. Ama metnin masalsı kay- naklan Doğu geleneklerine gittiği için oradan gelen yabancı adlar, fi- kirler. yüzyıllar boyu süregelen ma- sal geleneğinin kendi içindeki so- yutlamalan ve renklilikleri de var. Bu da metni son derece hareketli, r kurun kafasının çok çevik olması gerekir bu masalı izleyebilmek için. Öykü ırmaklannın renkleriyle, o Hüthüt kuşlanyla, Hayalet Gemi'yle, Gölge Savaşçı'yla inanılmaz bir görsellik taşıyor. renkli, girift bır hale getiriyor. Bü- tün bunlar çok eğlendirici. çok nük- teli ve çağdaşlaştınlmış bir masal diliyle akabiliyor. Özgün metni okurken insana sorisuz zevkler ve titreşimler veriyor. Çevirmen olarak yaklaştığınızda ise sizi korkuyla tit- retiyor. Ama Türkçe'de masal gele- neğinin çok zengin olmasından do- layı uzun vadede o kadar da büyük bir zorluk olmadığı görülüyor. - Kitabı çevirirken sizi korkuyla titreten en büyük güçlük neydi? Birtakım ıfadeler vardı. 'Pek Karmaşık Süreç' gibi. Önce söz- cüklerle yazılmış deyimler var, son- ra bunlar formüle ediliyor. 'P2, K2' gibi. Bu kısaltmaları Türkçe'de denk düşürecek biçimde adlandıra- bilmekti. lkincisi, Suskunlarla Ge- vezeler arasında bir savaş var. Bu Suskunlar ve Gevezeler her yerde açık söylenmiyor. Zaten bir kere Hintçe kökenli sözcüklerle adlandı- rılmışlar. Oradan buluyorsunuz. Bunları teker teker oya gibi işleye- bilmek, fazla açılmayan yerlerde Türkçe metinde de anlamı çok fazla açmamak, verilen kapalılıkta tut- mak gibi sorunlar oldu. Bir de ge- neralimız var. Kendisinden öfkeli olması bekJeniyor. Öfkesini çok bü- yük bir heyecanla dile getiriyor. General 'spots and frogs-benekler ve kurbağalar" diyordu. Uyaktan, öfkeli 'o' patlama seslerinden başka bir şey değil. Bunu neredeyse kitap baskıya gıdinceye kadar düşündüm. Sonunda da 'küfürler lanetler ol- sun' diye bir şey buldum. - Kavram, deyim ve özel adları uyarlarken ne gibi ölçütleri gözö- nünde bulundurdunuz. Yazann Hint kûltüründen, Doğu geleneğin- den yararlannuş olması bir avantaj sağladımı? Tabii çevirmen kafasında bu çö- zümleri bulurken o kadar da bilinç- li, analitik bir biçimde düşünemi- yor. Sonuçta metni, uzaklaşıp oku- duğumda fazla çeviri kokusu alma- dığımı gördüm. Harun. Reşit, Ha- tim Şut gibi adlar zaten bizde de var. Islamdan gelen sözcükler var. Hint kökenli bazı sözcükleri tama- men Hintçe tutmak kolay olmaya- caktı. Hintçe anlamından iz sürerek 'Gevşekağız' diye bir şey buldum. Bence böyle bir metin uyarlamaya gitmeden çevrilirse anlamın çok bü- yük bir kısmı kaybolur. Kitabı hangi yazın türüne dahil ediyorsunuz? Kitap hakkında konuşanlar masal türüne sokuyorlar. Bence bir masal- sılık var. Ama bilimkurgu ve belli ölçüde bir soyutlama da var. Yeni- yetmelik çağındaki çocuklara hitap edecek bir şey. Ama onun arkasında dünyamızın yaratıcı kaynaklannın kirlenmesini. faşizmle demokrasi arasındaki farkı alttan alta bundan daha güzel anlatacak çağdaş bir metin örülebilmiş midir bilmiyo- rum. - Sanr araiannda baskıcı, yasakçı rejimlere yönelik bir eleştiri var_ Evet, masal bunu eritilmiş bir bi- çimde kendi içinde taşıyor. Nite- kim, Gevezeler her şeye rağmen so- nuçta üstün çıkıyorlar. Çünkü her şeyi tartışabiliyorlar. Aynca öykü içinde öykü var. Harun kendini bu serüvenin içinde buluyor. Bütün klasik efsanelerde olduğu gibi serü- venin sonunda dünyayı, bütün de- ğerleri yerli yerine oturmuş olarak yeniden buluyor. Suskun, baskıcı, karanlık rejimlere ya da rutumlara yöneltilen yoğun eleştiri, hiçbir za- man bıze kafamıza vura vura söy- lenmiyor. - Kitabın sonunda iyi ve haklı olan kazanır gibi birfleti,amsürma yoluyla veriliyor. Evet, masallann her birinin so- nunda bu vardır. Kıssadan hisse hi- kâyesi var. Böyleükle Rûşdi. ma- salın çok modern bir çeşitlemesini yazsa da, masal geleneğine en kalın çizgisiyle sadık kalmış oluyor. Ferhan Şensoy-Derya Baykal çiftinden Türk tiyatrosu için ilginç bir deneme: 6 Aptallara Güzel G^elen Televîzyon Dîzîleri 9 ANCA VISDEI: GEREKLİ OLDUĞU ZAMAN FEMÎNİSTİM "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri", Anca VTsdei'in Orta- oyuncular tarafından oynanan ilk oyunu değıl. 1988'de Visdei'in iki oyununun kolajı olan "Don Juan ile Madonna"yı sahneiemişlerdi. Edebiyatın her dalında üriinler veren Anca Visdei, Ses Tiyatrosu'nda, oyununun tanıtımı için yapılan toplantı sonrasında sorulanmızı yanıt- ladı: - "Aptallara Güzel Gelen Tekvtzvon Dizueri"nin orijinal adı farklıy- di- - Evet, "Özne Kadın". Çünkü Fransa'da on yıldır "Nesne Kadm"dan çok söz ediliyordu. Maşist toplumda obje gibi görünen kadın yani. Bu bir sözcük oyunuydu. Tam Ferhan'ın tarzı gibi. Ama bu sözcük oyunu Türkçeye uymadı. "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizüeri" oyunda geçen bir cümle. Ferhan uzun isimleri çok seviyor, ben de öyle. Bu, Catherine'in mesleği. Aptallara güzel gelen TV dizileri yazıyor. - Siz de yazıyorsunuz değil mi? - Evet. Gatherine'in bana benzeyen birçok yönü var. z^aten insan ge- nelde kendınize benzeyen kişiler yazar. - Ferhan Şensoy sizin 'ciddi bir feminjsf olduğunuzu söylüyor... - Tam anlamıyla değil. Ge- rekli olduğu zaman feministim. Isviçreli kadınların oy verme hakkı olmadığı zamanlarda Is- .viçre'deydim. Doğai olarak on- ların oy hakkı için savaştım. Sonra Fransa'ya döndüm, bu hak çoktan kazanılmıştı. savaşa gerek yoktu. Kadın olarak femi- nistim ama yazar olarak değil. Feminist ya da komünist piyes- leri sevmem. Eşitsizliğe karşı savaşıyorum, ama feminist pi- yes olmaz. İyi yazarlar vardır, kötü yazarlar vardır. Maşist ya da feminist yazar olmamalıdır. Bir adam karşıma geçip kendini 'ben maşist bir yazarım' diye tanıtıyorsa, bu onun kötü bir ya- zar olduğunu gösterir. - Bu oyunu ne zaman yazdı- mz? - 7 yıl önce. Fransa'da bir pi- yesin oynanması uzun zaman alıyor. Tiyatro çok pahalı. Ama ben çok yazıyorum. Daha sonra yazdığım oyunlardan oynananlar oldu. - Ferhan Şensoy'un oyunlannızda yaptığı değişiklikier hakkında ne düşünüyorsunuz? - Ferharı'ın espri anlayışını çok seviyorum. Benimkiyle tamamen aynı. Biraz anarşist, biraz kozmopolit. Ama gerçekten kozmopolit, ya- ni hem Doğulu hem Batılı. Çok ciddi şeylerle dalga geçiyor, sözcük oyunlan yapıyor, aynı benim gibi. Onunlayken gerçekten hiçbir endi- şem yok, çokrahatım.Onun yaptıklannı sahnede görmeden biliyorum ki içim rahat olabilir. - Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz? - Gittikçe zorlaştığını düşünüyorum. Bugünkü toplumlarda özellik- le. Şimdi bir TV dizisi yazıyorum, bir tip var, artık boşanmalar olma- sın, aşklar iyi gitsin diye dahiyane bir fikir ortaya atıyor: Çiftleri alıp iki hafta için palmiyelenn olduğu. aşkla ilgilenebilecekleri bir yere göndermek. Orada her şey yolunda. Tekrar stres dolu gerçek yaşama dönülünce her şey bozuluyor. Aşkın çok zaman ve dikkat gerektir- digini düşünüyorum. Bu belki de en zor sanat. Kültür Servisi - Ferhan Şensoy ve Derya Baykal çifti. müthış bir heyecan yaşıyorlar bugünlerde. Üzerinde çalıştıklan oyun, her şey planladıklan gibi giderse, çok farklı bir deneme olacak Türk tiyatrosu için. Oyunun adı. 'Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri'. Ama adı- nın çağnştırdığı gibi çağımızın has- talığı pembe dizileri alaya almıyor. Oyunun kahramanlanndan Gatheri- ne'in işi bu: Aptallara güzel gelen televizyon dizileri yazıyor. Psikiyatr olan kocasıyla sorunlar yaşayan ve sık sık psikiyatr değiştiren Cathen- ne, bir gün de Jacques'ın kapısını çalıyor. On üç psikiyatri seansında geçen oyunun sonuna doğru, araia- nnda tıpkı bir televizyon dizisi kur- gusu gibi beklenmedik bir aşk do- ğuyor. Romen yazar Anca Visdei'in kaleme aldığı oyunun orijinal adı 'Femme Sujet' yani 'Özne Kadın' ya da 'Vaka Kadın'. Ancak Ferhan Şensoy, oyunu Türkçeleşti- rirken adını değiştirmeyi uy- gun bulmuş. Ortaoyuncula- rın dünya prömiyerini ger- çekleştirecekleri oyun, gele- cek yıl şubat ayında da Pa- ris'te sergilenecek. Oyunda Gatherine'i Derya Baykal, Jacques'ı ıse Ferhan Şensoy canlandınyor. Esas metninde aslında sa- dece bu iki karakter var, ama Ferhan Şensoy yeni tip- ler eklemiş sahnelerken: "Anca Visdei'in tüm oyunla- nnda çok önemli parantez- ler var. Örneğin Jacques te- lefonla konuşurken 'Ajanda- ma bakıyorum' diyor, ama parantez içinde 'Masanın üstünde ajanda filan yoktur' yazıyor. Bu önemli bir aynn- tı. Bu tekstte söylenmediği zaman beni rahatsız ediyor." Böylece 'parantez' yara- tılmış. Settar Tanröğen'in canlandırdığı 'parantez'. giderek kadınla erkeğin tüm hareketlenni belirliyor. Oyuncularla 'paran- tez'arasında bir ilişki, hatta bir çe- kişme doğuyor. Oyuncular hareket edebilmek için onun komutlarını beklemek zorunda kalıyorlar. Ancak 'parantez'in yaptıklannın söylenmesi için de 'Parantezin pa- rantezi'ni yazmış Ferhan Şensoy. Ayşen Aydemir'in oynadığı bu tip, bir yükseltinin üstünde oturup Fran- sızca tekstten oyunu takip ediyor ve zaman zaman müdahale ediyor. Ferhan Şensoy'un oyuna ekledigi bir başka kişi de Hüseyin Altun- taş'ın oynadığı çaycı. Oyunun orta- sında giriyor ve 'parantez'e "Settar Ses Tiyatrosu'nda sahndenecek oyunda Ferhan Şensoy, Derya Baykal, çifti başrolü paylaşıyor. .omen yazar Anca Visdei'in kaleme aldığı oyunun orijinal adı 'Femme Sujet' yani 'Özne Kadın' ya da 'Vaka Kadın'. Ancak Ferhan Şensoy, oyunu Türkçeleştirirken adını değiştirmeyi uygun bulmuş. Abi sandviçini burada mı alacak- sın?" diyor. Az sonra da gelip para- sını istiyor. Böyle bir olayın başlan- na geldiğini belirtiyor Şensoy: "Turnedeydik, oyunun ortasında çaycı sahneye girip hepimize birer çay verdi. Fakat orada tanıvorlar çaycıyı, alkış aldı çaycı. Böyle bir çaycı yazdım. Getiyor, çayTnı veriyor parasuu da istiyor oyun falan algıla- mıyorvanL" Oyunun bir bakıma en önpmli özelliği, televizyon ile bağlantısın- dan yola çıkarak sahneye kurulma- sına karar verilen açık devre tele- vizyon sistemi: "Sony'den tsmarla- dık, bekUyoruz. Sahnede dört sabit kamera olacak. Derya'nın yakın planı, benim yakın planım, masayı yukarıdan gösteren, aynntılan gö- ren bir plan ve bir de genel plan. Bir resim seçici ile, 2x3 metre boyutla- nnda bir ekranda canlı olarak yakın planlar ve aynnblar görülecek." Bu sistem, başka amaçlarla da kullanılacak oyunda. Örneğin, Cat- herine ile Jacques'm çocukluklanna döndükleri düş sahnesini film ola- rak çekip göstermeyi düşünüyorlar. Çocukluklannı ise İcüçük Derya ile Ferhan canlandıracak. Derya Baykal ile Ferhan Şensoy; ikisinin oynayabilecekleri. dekoru basit, kolay turneye gider bir oyun diye girişmişler bu işe. Ama gittik- çe büyük bir prodüksiyon halini al- mış. Tekstin biraz statik olduğunu belirten Şensoy, böyle daha ilginç bir hale geldiğini düşünüyor. Ayrıca, yine ekranda, sahnenin dışında olan biteni de görebilecek izleyiciler. Örneğin telefonla konu- şulurken kadının yaramazlık yapan çocuklan, ekranda fılm olarak gö- rülecek. Ya da kadın kapıdan çıkın- ca dışandaki görüntü, koridor yine fılm olarak yansıyacak ekrana. Anlatıma büyük kolaylık sağla- yan bu sistemin oldukça yüklü bir de maliyeti var elbette. Şimdilik milyann üzerinde olduğu belirtilen maliyet. Kültür Bakanlığı söz verdi- ği gümrük muafiyetini uygularsa yüzde otuz azalacak. Sony de kü- çük bir indirim yapmış. Ama bu sistemin her zaman işlerine yaraya- cağını düşünüyorlar. Provalan kay- detmek, kendilerini izlemek, eski oyunların video kayıtlannı iz- leyicilere göstermek için... Aynca parlak bir de fikir gelmiş Şensoy çiftinin aklına: Derya Bay- kal'ın giyinme güçlüğü çektiği, zamanın kısıtlı olduğu yerlere rek- lam alacaklar. Oyun başına bir fiyat belirleyeceklerini belirtirken şu an- da gelecek reklamlan beklediklerini de sözlerine ekliyorlar. Derya Baykal 'ın giyinme sorunu bu şekilde çözülürken, sahneden hiç çıkmayan Ferhan Şensoy da çareyi 13 gömleği üst üste giymekte bulmuş. Her bölümün sonunda bir tanesini çıkanyor. Bu arada fuayede de bir ekran olacak. Antraktta, ve oyun öncesi kulisten ya da provalar- dan görüntüler izleyebilecek gelen- ler. Oyun sırasında ise sahneyi gös- terecek. Böylece geç kalan burada oturup ilk perdeyi izleyebilecek. Varlık'ta Gerçeküstücülüh ve Turk Edeöiyaü1 • Kühür Servisi-Varhk dergisinin ocak sayısında özel bölüm, "Gerçeküstücülük ve Türk Edeyatı"na aynlmış. Bu bölümde Hasan Bülent Kahraman'ın "Gerçeküstücülük Anlayışına Modernizm- Postmodernizm flişkisi Açısından Bir Bakış", Mehmet H. Doğan'ın "Ge'"eküstücülük ve Türk Şiiri" ! ^ııklı yazılan ile Füsun Akatlı, Ahmet Oktay, Semih Gümüş, ve Feridun Andaç'ın katıldığı bir soruşturma yer alıyor. Dergide aynca bir de "Gerçeküstücülük İçin Zamandizin" verilmiş. Tomris Uyar, Füsun Akatlı, Salah Birsel, Tahsin Yücel, Tank Dursun K., Adnan Özyalçıner, Demirtaş Geyhun, Ahmet Cemal, Şigehisa Kuriyama, Engin Aşkın, Ahmet Önel, Sema Özer, Yusuf Çotuksöken yazılan; Murat Yalçın ve Orhan Duru öyküleri; Tuğrul Tanyol, Salih Sıtkı Gör, Adnan Azar, Cenk Koyuncu, Hazal Suna, llyas Tunç, Gûnel Altıntaş, Engin Turgut, Tank Günersel, Adonis ve Süreyya Evren ise şiirleriyle Varlık dergisinin ocak sayısında yer alıyor. Derginin kitap ekinde de yeni kitaplartanıtılıyor. 1nek' Osküdar Odeon Sineması'nda I Kültür Servisi - Bulunmaz Tiyatro"nun ağustos ayından beri, Muammer Karaca Tiyatrosu'nun da araiannda bulunduğu birçok sahnede sergilenen oyunu 'lnek', bundan böyle Üsküdar Odeon Sineması'nda izlenebilir. Baskıcı sistemlere ironik eleştiriler getiren oyunda Nâzım Hikmet, Stalin döneminde pek hoş olmayan sanatsal yön vermelere gönderme yapıyor. Hilmi Bulunmaz'ın yönettiği oyunda Akın Güneş, Mete Özdemir, Tenzile Çavuş ve Mehmet Cemal Bulunmaz rol alıyor. Oyun 31 mayısa dek sahnelenecek. Adnan Saygun'u anma konseri • Kültür Servisi-Türk Beşlen'nden, değerli besteci, müzikolog, müzik eğitimcisi A. Adnan Saygun (1907-1991). ölümünün dördüncü yılında Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda verilecek bir konserle anılacak. Yann saat 15.30'daki konserde Devlet Sanatçısı Gülsin Onay (piyano), Istanbul Devlet Operası sanatçılan Erol Uras (tenor), Hüseyin Kaya (piyano), Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvan Sanatçılan Zeynur Erengönül (keman), Hülya Ardıç (piyano) ve Metin Ülkü (piyano). Saygun'un çeşitli yapıtlanndan ömekler seslendirecekler. Bir Delinin Hatıra Defterr • Kültür Servisi - Gogol 'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı oyunu, yann Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi'nde sahnelenecek. Genco Erkal'ın yönetip yorumladığı tek kişilik oyun. hastanenin çok amaçlı salonunda yann saat 14.00'de sahnelenecek. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi uzmanlanndan Dr. Selami Aksoy, hastanede bu tür etkinliklere her zaman yer verdiklerini belirterek. hastalann sanat ve sanatçılarla kucaklaşmasını amaçladıklannı vurguladı. Dr. Aksoy, ilerde hastalann da kendi hazırlayacaklan oyunlan sahneye koyacaklannı belirtti. 'Etlebiyat ve Beştiri' dergisinde Fethi Naci I Kültür Servisi- Ankara'da yayımlanan "Edebiyat ve Eleştiri" dergisinin 17. sayısı çıktı. Dergide Hüseyin Cevahir'in "Edebiyatımızın Dünü Üzerine" adlı bilinmeyen bir yazısı, Fethi Naci ile geçmiş ve gelecek üzerine kapsamlı bir söyleşi, Aragon'la dada serüveninden yûzyılın sanat hareketlerine kadar uzanan değerlendirmelerin yer aldığı "Benim Yüzyılım" adlı söyleşi, Adnan Satıcı'nın Ahmet Erhan şiirini değerlendiren "Ölüm Nedeni Bilinmiyor Üzerine Bir Otopsi" başlıkh çalışmasi, Zeki Saral'ın "Beethoven'in Davullan" adlı yazısı, aynca Zeynel Odabaş'ın "Yalçın Küçük Nelere Vesik Oluyor" adlı bir açıklaması yer alıyor. Şiirler bölûmünde ise Salih Bolat, Ahmet Telli, Ahmet Ada, Remzi Özmen, Özkan Mert, Muammer Karadaş, Faruk Ergöktaş, Ergül Çetin ve Kemal Taştekin'in şiirleri bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle