Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 1995 PAZARTESİ
10 DIZIYAZI
Gitmenin çok kolay olduğu, ancak 'bacadan başka çıkışı olmayan' bir ölüm kampı
Auschwitz yada^'anus mundi'
B
ugün Auschvvitz'e
gitmek çok kolay.
Atladınız mı Kra-
kov'dan trene, ra-
hat bir yolculuk-
tan sonra. 1.5 saat
içinde oradasınız. 7.54'te biniyo-
ruz. 9.30'da iniyoruz biz de. Ga-
nn tabelasında "Osweiecim" ya-
zıyor. Buranın Polonya dilindeki
adı böyle.
Bir de topu topu 5 dakikalık
bir otobüs yolculugu yapmak ge-
rekıyor. Birkaç tane otobüs dura-
ğı var gann önünde. Hangisin-
den bineceğiz? "Biz toplama
kampına gitmek istiyonız. Nasıl
gidecegiz" dıye sormak tuhaf,
ama bir yanlışlık yapıp zaman
yitırmemek için soruyoruz. 2,3,
4, 5. 6 numaralı otobüslerden
herhangi birine binebilirmişiz.
Şofbr. ineceğimiz durağı gös-
teriyor. Tanh. 1 Ağustos 1994.
Sıcak bir gün olacak. Ama he-
nüz sabah, onun için de sennce.
Yürüyoruz Auschwitz Toplama
Kampı'na doğru.
Turist olunca geveze oluyor
insan. Yolda giderken. müze ge-
zerken. ileri geri konuşuyor. ol-
madık şakalar yapıyor. Ama bu-
rası başka. Biiiyoruz Ausch-
vsitz'ın anlamını.
Ve Auschvvitz'e dün
gitmek
Bıraz önce. "Bugün Ausch-
witz'e gitmek çok kola>'" demiş-
tim. Ya peki. dün çok mu zordu?
Yoo, hayır, birbakıma daha bi-
le kolaydı. Bundan 50 yıl önce,
bir insanın buraya gelmesi, da-
ha doğrusu. getirilmesi. burayı
gormesi, burada yaşaması. bu-
rada ölmesi için bir hiç yeterdi
de artardı. Öyle büyük suçlar iş-
lemesi, örneğin Nazilerin can
düşmanı fılan olması gerekmez-
di. Yahudı olması söz gelişi, Po-
lonyalı ya da Çingene olması ya
da Gestapo'nun hoşuna gitme-
miş olması yeterdi de artardı.
Polonyalı direnişçi \VTtold Pi-
lecki'ninki ise bir benzeri daha
sanınm olmayan, çok olağanüs-
tü bir durumdu: Kampta Tomasz
Serafinskidiye bilınen bu Pilec-
ki, orada bir direnış örgütlemek
için, Varşpva sokaklanndaki bir
baskında. kendini bile bile tutuk-
latmıştı. Bir bakıma intihar de-
mektı bu, çünkü Auscrrvvitz'den
sağ çıkmak, sıfıra yakın bir ola-
sılıktı. SS-Hauptsturmführer
Fritzsch, içinde cesetlerin yakıl-
dığı fınnlan, kampı çevreleyen
elektrikli telleri ima ederek şöy-
le sesleniyordu tutuklulara:1
*Si-
ze bir sanatoryumda değil, baca-
dan başka çıkışı olmayan bir Al-
man toplama kampında bulun-
duğunuzu duyurunım."
Susuzluktan camlan
yalıyorlardı
Evet, çıkış zordu bu kamptan,
aslında olanaksızdı, ama buraya
geliş, yukarıda da belirttiğım gi-
bı. çok kolaydı. Ancak bu, ma-
dalyonun bir yüzüydü yalnızca.
Öteki yüzde ise daha geliş yolcu-
luğunda bile, işkence, acı ve
ölüm vardı, çünkü geliş; bizim
yaptığimız gibi, mutlaka Kra-
ko\'dan değil, Avrupa'nın dört
bir yanından, kimi zaman 2000-2500
km. uzaklardan olduğu için, yolculuk,
üstelik de, dışandan sürgülenmiş hay-
van vagonlannda. üstelik de. aç susuz
ve havasız olarak günlerce sürdüğü
için. bambaşkaydı. Düpedüz bir ölüm-
kalım yolculuğuydu ışte. Tren durup da
sürgüleraçıldığında, ölen ölmüş, kalan
kalmış oluyordu.
Belki de hepsi sığmadığı için, bütün
tutuklular hayvan vagonlannda taşın-
mıyorlardı. Camlı vagonlarda taşınan-
lar da vardı. Ama bu. çok büyük bir
konfor değildi. O vagonlarda da açlık
ve susuzluk kol geziyordu, çıldırtıyor-
du. öldürüyordu. O kadar ki, bu yolcu-
lugu yaşamış olan bir Yahudının tuttu-
ğu ve savaştan sonra kampta bulunan
Tarihe bir yolculuk
G
T
U
Ü
R H
M
A
E
N
R
Auschwitz, Nazilerin kurduğu en büyük
ölüm kampıydı. Buraya günde ortalama 10 bin
tutuklu getiriliyordu. Hem bu kadar kişiye yer
bulma zorluğundan hem de An olmayan
ırklann dünya üzerinden silinmesi adına bu
insanlann çok büyük bir çoğunluğu, hemen
yok ediliyordu. 'Anus mundi', Latince,
'dünyanın kiçı' demektir. Evet, Auschvvitz, hiç
kuşkusuz, fazlası var eksiği yok, oydu,
öyle bir yerdi.
Auschvvitz'de kimbilir kaç kez yinelenmiş olan, "ölüme gidiş'
SS'ler tarafından çekilmiş.
A
YJ.uschwitz"e getirilen
insanlar kampın kasap
doktorlan tarafından
"uygun- uygun değil"
diye ikiye
ayınhyortardı. tşe
yaramayacaklanna karar
verilenler, yaşlılar,
çocuklar, çocuklu
kadınlar, doğru gaz
odalanna
gönderiliyorlardı.
V>/tekiler için ise çok
kötü sağlık koşullan,
çok yetersiz beslenme,
çok ağır çalışma, salgın
hastalıklar ya da keyfi .
öldürmeler nedeniyle,
genellıkle çok uzun
olmayan, beter mi beter,
çekilmez mi çekilmez
bir yaşantı başlıyordu.
1
sahnelerinden biri. Ölüm yolculuğunun bu fotoğrafu 1944 yılında
İnsan onurunun ve yaşamının hiçe sayıldığı. "anus mundi" Auschvvitz Toplama Kampı'nın elekt-
rikli tel örgüleri ölüm, tuğla barakalan ise acı demektL
notlann bir yerinde şu satırlar okunu-
yordu: "Herkestekbir şe> düşünüyor:
Açlığımı bastırmak için nerede biraz ek-
mek, susuzluğumu gidermek için nere-
de su bulabiUrim. Bak, pencerenin ya-
nında duranlar ne kadar mutluiar, çün-
kü camdaki buğuyu dilleriyle yalayabi-
liyorlah"
Ne var ki, bu zorlu yolculukta yaşa-
nanlar. kampta yaşanacaklar yaninda,
devede kulaktı.
Trenlerden inenler çeşit çeşittiler.
Aralannda şık Fransız kadınlar, üzerle-
rinde iş giysileriyle işçiler. kucakta ço-
cuklar, yürüyemeyecek kadar yaşlılar
vardı.
Bu insanlar, hemen oracıkta. hekim-
lik mesleğinin yüz karası Nazi doktor-
lartarafından. "uygun-uygun değirdi-
ve ikiye aynlıyorlardı. Bu, ağır ışlerde
çalıştınlmaya uygun olup olmamak de-
mekti. tkinciler, yani işe yaramayacak-
lanna karar verilenler. yaşlılar, çocuk-
lar, çocuklu kadınlar. doğru gaz odala-
nna gönderiliyorlardı. Ötekiler için ise
çok kötü sağlık koşullan, çok yetersiz
beslenme. çok ağır çalışma, salgın has-
talıklar ya da keyfi öldürmeler nedeniy-
le. genellikle çok uzun olmayan, beter
mi beter. çekilmez mi çekilmez bir ya-
şantı başlıyordu.
4
Anus mundi'
Johann Paul Kremer.bu kampta dok-
tor olarak bulunmuş. Ama elbette ki
hasta turuklulan tedavi etmek için de-
ğil, açlığın organizma üzerindeki etki-
sini araştırmak üzere, onlardan birka-
çını gözünün önünde fenolle öldürttük-
ten sonra kesıp bıçmek için. Işte bu sö-
zümona doktorun tuttuğu günlüğü
okurken, 2 Eylül 1942 tarihinde düştü-
ğü şu nota rastlıyorum: "Dışanda, sa-
bahın 3'ünde, ilk kez özel bir eyleme ta-
nık oldum. Buna kıyasla Dante' nin' Ce-
hennem'i bana hemen hemen bir ko-
medi gibi görünüyor. Auschvvitz'in bir
yok etme kampı olarak adlandınlması
boşuna değilmiş."
Kremer'ın vermedıği aynntılı bılgı-
yi ben verevim O gün Auschvvitz'e.
Fransa'daki Drancy Kampı'ndan 957
Yahudi getirilmişti. Bunlar arasından
12 erkek, 27 kadın aynlmış. geri kalan
918 kişi, hemen o gün gaz oda-
lannda yok edilmişti.
Aynı Kremer, 3 gün sonra, 5
Eylül 1942'de de şunlan yazmış
günlüğüne: "Bugün,öğleyin,ka-
dınlar kampındaki özel bir ey-
lemde hazır bulundum (...) Kor-
kunçluğun, iğrençliğin doruğu.
Hauptscharführer Thilo (garni-
zonun doktoru). bana bugün
burada,'anus mundi'de(dün-
yanın kıçı) bulunduğumuzu
söylemekte haklıydı."
Evet, "anus mundi", Latince,
"dünyanın kıçrdemektır
Evet, Auschvvitz, hiç kuşku-
suz, fazlası var eksiği yok, oydu,
öyle bir yerdi.
Auschvvıtz, Nazilerin kurduk-
ları en büyük ölüm kampıydı.
Buraya günde ortalama 10.000
tutuklu getiriliyordu. Hem bu ka-
dar kişiye yer bulunamayacağın-
dan hem de Yahudilerin, Ari ol-
mayan ırklann dünya üzennden
sılınmesı ilkesini özetleyen "son
çözüm" politikası uyarınca, bu
insanlann çok büyük bir çoğun-
luğunun, hemen ımha edılmesı
gerekıyordu.
Gaz odalanna gidiş
O korkunç 11. Blok'un yanın-
dakı a\luda, ünlü Ölüm Duva-
n'nın önünde, nice zavallı, daha
önce vurulanlann kanları içinde
sıralannı bekleyerek kurşuna di-
zilmiştı ve 12 Polonyalı mühen-
dis, hemen ölmesinler, daha çok
acı çeksinler diye, her zaman
kullanılanlardan daha kısa ipler-
le asılmışlardı, ama toplu bir kat-
liamın üstesınden bu yöntemler-
le gelmek olanaksızdır. En iyisi,
en etkilisi gazdı, çünkü bu yön-
temle bir seferde 2000 kişı öldü-
rülebiliyordu. Ve Auschvvitz'de-
ki fınnlann her birinde. 24 saat-
te, yine 2000 ceset yakılabiliyor-
du. Insanlan gaz odalanna sok-
mak ise dikkatle yapılması. özen
göstererek gerçekleştirilmesi ge-
reken birişti. Şöyle ki:
Adından daha önce söz etti-
ğim. şom ağızlı SS-Hauptsturm-
führer Fntzsch. içinde bulunduk-
lan bu Alman toplama kampın-
dan, ancak krematoryumun ba-
casından duman olarak çıkılabi-
leceğini bildirdıkten sonra, şöv-
lediyordu tutuklulara: "İçinizde
bundan hoşlanmavanlar varsa,
kendilerini hemen (elektrikli) tel-
ler üzerine atabilir. Grupta Ya-
hudiler varsa, onlann 15 günden
fazla yaşamaya haklan yok; ra-
hipler varsa, onlar 1 a> yaşayabi-
lüier ve bütün ötekiler, 3 ay."
Ama bu tür konuşmalar, özel-
likle de kampa ilk gelenler ve
"uygun - uygun değü" aynmın-
dan geçenler söz konusu oldu-
ğunda pek yaygın değildi. Tam
tersine. o kadar insanın paniğe
kapılıp işleri zorlaştırmalarını
önlemek için. iğrenç bir kandır-
macaya başvuruluyordu. Insan-
cıklara bir duş almak ve dezen-
fekte olmak için soyunmaları,
duştan sonra kolayca bulabilme-
leri için, giysilerini belli bir yere
koymalan söyleniyordu. Buaşa-
mada, oldukça yumuşak bir ses-
le ve genellikle de kendi dille-
rinde konuşuluyordu onlarla. Ve
son dakikaya kadar. gaz odasının
eşiğinde bile, bir SS görevlisi
yanlannda oluyordu. Bu, biraz
daha güven veriyordu insanlara.
Ötekiler, odalara gırince. SS'ler bir-
den çıkıyorlardı dışan ve sımsıkı kapa-
tıyorlardı kapılan, açıyorlardı vanalan,
içeriye Zyklon B dolmaya başlıyordu.
İçinde siyanür bulunan birböcek öldü-
rücüydü bu. Ve insanlar, o an bırdenbi-
re anlıyorlardı gerçeği, "gaz, gaz" diye
bağnşıyorlardı, kapılara hücum ediyor-
lardı. Ama yapabilecekleri hiçbir şey
yoktu artık. Iki dakika sonra hiçbmnde
kıpırdayacak hal kalmıyordu. Yalnızca
iniltilerduyulabıliyordu. Ve birkaç da-
kika daha geçince de o sözümona "duş-
larda" yaşayan tek bir kişi bile görmek,
bulmak olanaksızdı.
Yarın: Auschvvitz artık bir müze
Bizans'ıyeıüdenyıkmaküzerine söylence
DOĞANKUBAN
Show TV'deki programda yüzü ciddi ve rengi
uçuk adam, masanın başında gelecek bir felaket-
ten söz ediyordu: Batılılar, Bizans'ı yeniden kur-
mak istiyorlardı. Bunun için. "Işte, bizim yaptığı-
mız surlar, bizim yaptığımız Ayasofya, hâlâ ora-
da!" diyerek ihkak-ı hakk ilan edeceklerdi Bu
yüzden bütün Bizans yapıtlannı. Anadolu'yu dol-
duran bizden önce ne kalmışsa hepsini yıkma-
mız, böylece bir hak iddiasını ortadan kaldırma-
mız gerekiyordu.
Biz Bizans lmparatorluğu'nu 1453 Mayısı'nda
ortadan kaldırdığımızı sanıyorduk. Fatih ve çev-
resindekiler öylesine emindiler ki kendilerinden.
Ayasofya'yı. surlan. kiliseleri yıkmadılar. Hatta
resimlerini bile sıvamakla yetindiler. Aradan yüz-
yıllargeçti.Osmanlılarhiçkimseninbuülkeyıel-
lerinden eski yapıtlan göstererek alacağını dü-
şünmediler. Surlan tamir ettiler. Sultan İkinci
Mahmut. Ayasofya'yı yabancı mimarlara tamir
ettirdi. Efesos'u bir türlü yok etmediler. Ortaçağ-
da Aziz Ioannes Kilisesi'nin yanına İsa Bey. bir
cami yaptırdı, ama kiliseyi de yıkmadı. Yüzyıllar
sonra Sevr imzalandı. Batılılar. bu kez gerçekten
Türkiye'yi parçalamak istiyorlardı. Birinci Dün-
ya Savaşı'nda Istanbul'u işgal eden yabancılarda
Istanbul'un mülkiyetini Türklerin elınden almak
için Süleymaniye'yi, Sultanahmet'i ve diğer bü-
• Ne Selçuklulann ne de Osmanlılann yapmadığmı, 2O.yüzyılın sonunda
gündeme getiren Bay Asiltürk'ün yıkıcı barbar düşüncesi ancak kırsal
kültürün çapul düzeyinde üretilebilir. Aslında böyle düşünceleri yaymak
isteyenlerin kendi eserlerine de saygüan yoktur. Bunlar Sinan'ın camileri
yanına gecekondular, helalar inşa ederler. Camilere beş para etmez camdan
avizeler asıp, mermer mihraplan yeşile boyarlar.
yük anıtlanmızı yıkmayı düşünmediler. Kurtuluş
Savaşı yaptık. Canımızı dişimize takıp Batılılan
dışan sürdüğümüz zaman, "Şu gâvurların yapı-
larını yıkalım da Türkiye'ye bir daha gelme-
sinler!" demedik. Televızyondaki siyasi dincı iş-
te bu büyük hatadan(!) kurtulmamızı istıyordu.
Böyle bir paranoyaj ı neden yaymak istıyorbu
sözcü? Ne Selçuklulann, Osmanlılann ne ilk fe-
tih dönemi Araplarının ne de Babüroğullannın
Hindistan'da yaptıklannı bunlar düşünüyor. Rus-
lar, Oğuzhan Asiltürk gibi düşünselerdi. ne Se-
merkant kalacaktı ne de Buhara. Yirmincı yüzyı-
lın sonunda böyle barbarlıklan dıle getiren bu dü-
şünce,Türkiye'deneyı temsıl ediyor? BuOsman-
lı düşüncesi değil. Abdülmeeit Dolmabahçe Sa-
rayı'nı, Abdülaziz Çırağan Sarayı'nı Ermeni mi-
marlara yaptırdıklan zaman, böyle düşünmüyor-
lardı. Üçüncü Ahmet Sa'dabad'ı. Birinci INIah-
mutNuruosmanıye'yiyaptınrkende böyle düşün-
müyorlardı. İkinciSelim Kıbns'; lethettiği zaman,
"Lefkoşa'nuı ortasındaki gotik kilisey i yıkalım da
bir daha kimse burada hak iddia etmesin!"diye
düşünmemiş. Bu Selçuklu düşüncesi de değil.
Fethedilen yerlerde taş üstünde taş bırakmamak,
tarihte en çok lanetlenen bir tavırdır Moğollar,
Bağdat'ta taş üstünde taş bırakmadıkları için dün-
ya tarihi, başta Müslümanlar olmak üzere, onla-
ra kıyamet tellalı olarak bakmıştır. Ortaçağın su-
fıleri, Meviânâ, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre'de
de bu yıkıcılık yok. Türk-lslam uygarlık tarihin-
de bu yıkma düşüncesının kökü yoktur.
Istanbul'daoturup kendini dünyadan böylesine
soyutlayacak insanlan bu toplum nasıl yetiştirdi?
Bu bayların, tanhi çevrenin korunması diy.e bir
kavramdan. insanlığın ortak malı kabul edilen sa-
nat yapıtlannın, anıtlann varlığından; örneğin Se-
limiye'nın. Divriği Ulucamıi'nin. Göreme'nın.
Istanbul'un, Efesos'un miman açıdan dünya mi-
rası statülerinden, Hınstiyanı. Müslümanı, Hın-
dusu. dinsizi-dinlisinin ortak olarak gelıştırıp
uluslararası anlaşmalarla pekiştirdiği ortak anlaş-
malardan haberi yok. 1980 yılında Lahor'da top-
lanan 'İslam Ülkelerinde Tarihi Mirası Koruma
Konferansı'nda butün Müslüman uzmanlann or-
tak olarak uluslararası ölçütleri benımsedıklenn-
den haberleri yok. Herhangi birgüzelliğekarşıdu-
yarlılıkları da körleşmiş olmalı. Bu sözler. ancak
kırsal kültürün çapul düzeyinde üretilebilir.
Fakat Türkiye'de iktidara gelme hevesleri de
olduğuna göre o sözlere oturan bir senaryo suna-
bilırız: Önce dünya kamuoyuna duyurmadan,
Türkiye'dekı kamuoyunu hiçe sayarak. surlan ve
Bizans'tan kalanlan -bay genel sekretere göre
Ayasofya"da buna dahil olmalı, çünkü kalırsa Bı-
zans"ı ihya etmek isteyenlerin en büyük 'koz'u
olarak hep başımızı ağntacak- çabucak yıkıp yok
edeceğiz.
Budahagerçekleşmeden İCOMOS, UNESCO,
Av rupa Konseyi ve belki de Birleşmiş Milletler'de
üyelıklenmız bitecek ya da askıya ahnacak. Tür-
kiye'nin uluslararası statüsü sıfıra inecek. Barbar
ilan edileceğiz. Hatta İslam ülkeleri de bizi pro-
testo edecekler.
Türkiye'de turizmın sonu gelecek. Bütün tu-
rizm altyapısı iflas edecek. Devlet bütçesi belini
doğmltamaz hale gelecek. Türkiye'ye ticaret am-
bargoları konulacak. Hatta kacakçılardan başka
kimse silah da satmayabilır. Çünkü Bizans'ı ıhya
etmek isteyenler. Türklere silah satmazlar. Veasıl
o zaman, barbar Türkleri Anadolu'dan atma he-
sapları yeniden gündeme gelecek.
POLTTIKAVEOTESI
MEHMED KEMAL
Yeni Yılın Gelişi.
rstanbul'a taşindığımda 12 yıl Cihangir'de oturdum. ftk
oturduğum ev, caminın yanındaki yokuştaydı, Kıraloğlu
Apartmanı. Daha yeni yapılmıştı, kiracılar yeni yeni taşı-
nıyordu. Biryandan da daire daire satılıyordu. Daireleri sa-
tan, aksi bir Lazdı.
Caminin bitişiğindeki bu yokuşa ancak iki yıl dayana-
bildim. Oradan Büyük Cihangir Caddesi'ndeki eve taşın-
dım. Caddenin adı "Büyük Cihangir"ü\. Oturduğumuz
dönemde gürültüsüz patırtısız. sessiz sakin bir semtti.
Sormagir'den bile gürültü gelmezdi. Bizim cadde Aslan-
yatağı'ndan camiye kadar bir yarım bulvar (cadde değil)
gibiydi.
Yahya Kemal Park Otel'de oturmuş, "Gitbu mevsim-
de, gurup vaktı Cıhangır'den bak!.." demiş. Cihangir'den
karşı kıyılara bakmış durmuş.
Pera'dan Taksim-Harbıye-Kurtuluş'a kadar bu semt ki-
liselerle doludur. Alıştık. Sabah akşam çan sesleri eksik
olmazdı. Her akan su kendine bir ayazma yapar, derier.
Her çan sesı de bir kiliseye koşar. Ayazma, yani kilisenin
küçüğü...
Bizim mahallede pek çok kilise vardı.
Çan sesleri vurulmaya başladı mı yılbaşıyla Noel'i ka-
rıştırırlar. Noel, Hazretı fsa'nın doğduğu gündür. Yılbaşın-
dan bir hafta önce başlar, yeni yıla kadar sürer.
Noel gecesi, Hıristiyanı, Müslümanı birbirine kanşır, ki-
iise, mezhep farkı gözetilmez, eline mumu alan kilise av-
lusuna koşar. Hele Saint Etiyen kilisesinin avlusu yok mu,
adam almaz!
Bu yıl yeni görmelerden ötürü Beyoğlu kiliseleri adam
almadı. Bizimkilersanki Hırıstiyanmışlargıbı kıliseleredo-
luştular. Bakın çekilen resimlere, kıliseler Müslümanla do-
lu...
Çok hacıların çıktı haçı zir-i begalde
Bu yıl Noel de, yılbaşı da dincı parti belediyelerine tos-
ladı. Yerel yönetimin komutasını ele alanlar apışıp kaldı-
lar. Kimi vitrindeki rakıyı yasakladı, kımi Noel çamını, ki-
mi hindilerı yasakladı. Istanbul'da pek üstüne varamıyor-
lardı ama taşrada "abaaltından sopa"gösteriliyordu. Ne
olsa belediye ile esnaf her gün birbirleriyle beraberdiler.
Geçinmek zorunluğu vardı.
Dınci belediyelenn şaşkınlıkları çakmak çakmaktı. Istan-
bul'un Beyoğlu Beledıyesi'nin şık başkanının derdi büyük-
tü. Bir yanda Hıristiyanlar, öte yanda Müslümanlar.
Tayyip Bey'in kendine göre geçerii bir formülü vardı:
Onlar (yani Hıristiyanlar) Trakya'da ne kadar ödün veriyor-
larsa, bizımki deo kadar verecekti... Beş kuruşlukekmek,
beş kuruşluk köfte...
Beş ekmek, beş köfte... Ama partınin tepesinde otu-
ranlar boş durmuyortar, yeni gaileler çıkarıyorlardı. Birisi
tutmuş, "Surlan yıkacağım" demiştı. Ta Bizans'tan kal-
ma koca surlar yıkılırmı? Biri yıkılırdiyordu, öteki hele bek-
leyelim.. Surlan yıktın mı ucu Ayasofya'ya kadar dayanır-
dı.
Ayasofya, surlar, camiler bir ahenk içinde bugüne ka-
dar yaşamıştı. Kıpırtılar olmuştu ama geçinip gitmişlerdi.
Fener Patrikhanesi ödün almış, ödün vermişti. Hele De-
mokrat Parti döneminde Patrik Athinagoras«ile birbirte-
rinin ayaklarına kadar gitmeler, gelmeler olmuştu.
Gene Yahya Kemal, ulu şaır imdada yetişmişti. Ikı kül-
türün birlığinden söz ediliyordu. Şu beyite ne denir:
Türk'ün âsûde mizâctyla Bizans'ın kederi
Kanşıp mağfiyet iklfmi edinmiş bu yeri
Amiyane bir öyküyle Fatih Sultan Mehmet'in bir "kû-
lah oyunu" ile ışi idare ettiğıni söylerler. Bu külah bugün
yetecek mi? Surlar çok ağır basacaktır.
Yeni yıl kutlu olsun!
BULMACA
1 2 3 4
SOLDA.N SAĞA:
1/ Yoğurt, patlıcan ve
kıymayla yapılan, Ga-
zıantep yöresine özgü
bir yemek. 2/ Radyo
dalgalarının yankısını
alarak cisımlerın yerini
ve uzaklığım saptayan
aygıt... lslamlıktan ön-
cekı Türk edebiyatında
"atasözü" ne \erilen ad.
3/ Yumurta biçiminde
olan... Benlyumun sim-
gesi. 4/ Pakıstan'ın baş-
kenti. 5/ Matematikte
kullanılan sabit bir sayı...
Osmanlı donanmasında tümgene-
rale eş rütbe. 6/ Avustralya'da ya-
şayan bir cıns devekuşu... Lımon-
luk. II Panltı... Akdeniz yöresine
özgü bitki topluluğu. 8/ Bir cins
ince ve sık dokunmuş patısta. 9/
Yer çatlağı... Bir elçilığe bağlı uz-
man.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ege Denizi'nin ilk çağlarda
"Eski Deniz" anlamındaki adı. 2/
Bir nota... Anadolu'nun Likya bölgesindeki antık bir kent. 3/
Tarih öncesı çağlarda tannlara adak olarak sunulan küçük hey-
kelcik... Eski Türkler'de çocukları koruyan tanrıça. 4/ Hava
alanlannda bulunan ve çevredekı uçuşlan denetlemeye yarayan
sistem... Lahza. 5/ Üç Silahşörler'den biri... Nazi partisinin hü-
cum kıtasım simgeleyen harfler. 6/ Ölümsüz. II Duman lekesı...
Tahta. çinko gibi hafif şeylerden yapılmış temelsiz yapı. 8/ 1.
Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan bir tür
başlık. 9/ Aynlırken birbirine esenlik dıleme... Düşünce.
TAVŞANLIASLİYE HUKUK (İŞ)
MAHKEMESİ YARGIÇLIĞFNDAN
EsasNo: 1993 '325
Karar No: 1994/84
Davalı: Aykut Kocatürk. Bursa Cd. Domaniç-Kütahya
Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekılı tarafından davalılar
Aykut Kocatürk vs. aleyhine mahkememize açılmış bulunan
tedavi gıderine ılışkın davanın sonunda venlen karar gereğin-
ce:
Mahkememız karannın davalı Aykut Kocatürk'ün adresinin
tespıt edılememesı nedeniyle karann ilanen teblığine karar ve-
rılmiş olmakla;
Hüküm:
1- Davalı Ah Kocatürk hakkındakı dava yenılenmediğmden
HUMK'nin 409 5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasma,
2- Davacı kurumun davalı Aykut Kocatürk yönünden iste-
min kabulü ile:
3.339.040.- TL. tedavi gideri alacagının, sarf ve ödeme tari-
hinden ıtibaren yasal faizıyle bırlıkte bu davalıdan alınıp dava-
cı kuruma venlmesine.
3- Ahnmayan 122.000.- TL. nispi karar harcının davalı Ay-
kut Kocatürk'ten tahsiline.
4- Davacı kurum yararına 334.000.- TL nıspi avukatlık üc-
retınin davalı Aykut Kocatürk"ten alınıp davacı kuruma veril-
mesıne.
5- Davacı kurumca yapılan 508.000- TL. yargılama giden-
nın davalı Aykut Kocatürk'ten alınıp davacı kuruma \erilmesi-
ne karar verılmiştır.
Davalı Aykut Kocatürk'e yukarıdakı hüküm özetinin 7201
sayılı yasa 29. 30 ve 31. maddelen uyannca ilan tanhınden iti-
baren 15 gün sonra karann teblığ edılmış sayılacağı ilan olu-
riur. 15.12.1994 Basın: 53759