28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 1995 PAZARTESİ 10 DIZIYAZI Gitmenin çok kolay olduğu, ancak 'bacadan başka çıkışı olmayan' bir ölüm kampı Auschwitz yada^'anus mundi' B ugün Auschvvitz'e gitmek çok kolay. Atladınız mı Kra- kov'dan trene, ra- hat bir yolculuk- tan sonra. 1.5 saat içinde oradasınız. 7.54'te biniyo- ruz. 9.30'da iniyoruz biz de. Ga- nn tabelasında "Osweiecim" ya- zıyor. Buranın Polonya dilindeki adı böyle. Bir de topu topu 5 dakikalık bir otobüs yolculugu yapmak ge- rekıyor. Birkaç tane otobüs dura- ğı var gann önünde. Hangisin- den bineceğiz? "Biz toplama kampına gitmek istiyonız. Nasıl gidecegiz" dıye sormak tuhaf, ama bir yanlışlık yapıp zaman yitırmemek için soruyoruz. 2,3, 4, 5. 6 numaralı otobüslerden herhangi birine binebilirmişiz. Şofbr. ineceğimiz durağı gös- teriyor. Tanh. 1 Ağustos 1994. Sıcak bir gün olacak. Ama he- nüz sabah, onun için de sennce. Yürüyoruz Auschwitz Toplama Kampı'na doğru. Turist olunca geveze oluyor insan. Yolda giderken. müze ge- zerken. ileri geri konuşuyor. ol- madık şakalar yapıyor. Ama bu- rası başka. Biiiyoruz Ausch- vsitz'ın anlamını. Ve Auschvvitz'e dün gitmek Bıraz önce. "Bugün Ausch- witz'e gitmek çok kola>'" demiş- tim. Ya peki. dün çok mu zordu? Yoo, hayır, birbakıma daha bi- le kolaydı. Bundan 50 yıl önce, bir insanın buraya gelmesi, da- ha doğrusu. getirilmesi. burayı gormesi, burada yaşaması. bu- rada ölmesi için bir hiç yeterdi de artardı. Öyle büyük suçlar iş- lemesi, örneğin Nazilerin can düşmanı fılan olması gerekmez- di. Yahudı olması söz gelişi, Po- lonyalı ya da Çingene olması ya da Gestapo'nun hoşuna gitme- miş olması yeterdi de artardı. Polonyalı direnişçi \VTtold Pi- lecki'ninki ise bir benzeri daha sanınm olmayan, çok olağanüs- tü bir durumdu: Kampta Tomasz Serafinskidiye bilınen bu Pilec- ki, orada bir direnış örgütlemek için, Varşpva sokaklanndaki bir baskında. kendini bile bile tutuk- latmıştı. Bir bakıma intihar de- mektı bu, çünkü Auscrrvvitz'den sağ çıkmak, sıfıra yakın bir ola- sılıktı. SS-Hauptsturmführer Fritzsch, içinde cesetlerin yakıl- dığı fınnlan, kampı çevreleyen elektrikli telleri ima ederek şöy- le sesleniyordu tutuklulara:1 *Si- ze bir sanatoryumda değil, baca- dan başka çıkışı olmayan bir Al- man toplama kampında bulun- duğunuzu duyurunım." Susuzluktan camlan yalıyorlardı Evet, çıkış zordu bu kamptan, aslında olanaksızdı, ama buraya geliş, yukarıda da belirttiğım gi- bı. çok kolaydı. Ancak bu, ma- dalyonun bir yüzüydü yalnızca. Öteki yüzde ise daha geliş yolcu- luğunda bile, işkence, acı ve ölüm vardı, çünkü geliş; bizim yaptığimız gibi, mutlaka Kra- ko\'dan değil, Avrupa'nın dört bir yanından, kimi zaman 2000-2500 km. uzaklardan olduğu için, yolculuk, üstelik de, dışandan sürgülenmiş hay- van vagonlannda. üstelik de. aç susuz ve havasız olarak günlerce sürdüğü için. bambaşkaydı. Düpedüz bir ölüm- kalım yolculuğuydu ışte. Tren durup da sürgüleraçıldığında, ölen ölmüş, kalan kalmış oluyordu. Belki de hepsi sığmadığı için, bütün tutuklular hayvan vagonlannda taşın- mıyorlardı. Camlı vagonlarda taşınan- lar da vardı. Ama bu. çok büyük bir konfor değildi. O vagonlarda da açlık ve susuzluk kol geziyordu, çıldırtıyor- du. öldürüyordu. O kadar ki, bu yolcu- lugu yaşamış olan bir Yahudının tuttu- ğu ve savaştan sonra kampta bulunan Tarihe bir yolculuk G T U Ü R H M A E N R Auschwitz, Nazilerin kurduğu en büyük ölüm kampıydı. Buraya günde ortalama 10 bin tutuklu getiriliyordu. Hem bu kadar kişiye yer bulma zorluğundan hem de An olmayan ırklann dünya üzerinden silinmesi adına bu insanlann çok büyük bir çoğunluğu, hemen yok ediliyordu. 'Anus mundi', Latince, 'dünyanın kiçı' demektir. Evet, Auschvvitz, hiç kuşkusuz, fazlası var eksiği yok, oydu, öyle bir yerdi. Auschvvitz'de kimbilir kaç kez yinelenmiş olan, "ölüme gidiş' SS'ler tarafından çekilmiş. A YJ.uschwitz"e getirilen insanlar kampın kasap doktorlan tarafından "uygun- uygun değil" diye ikiye ayınhyortardı. tşe yaramayacaklanna karar verilenler, yaşlılar, çocuklar, çocuklu kadınlar, doğru gaz odalanna gönderiliyorlardı. V>/tekiler için ise çok kötü sağlık koşullan, çok yetersiz beslenme, çok ağır çalışma, salgın hastalıklar ya da keyfi . öldürmeler nedeniyle, genellıkle çok uzun olmayan, beter mi beter, çekilmez mi çekilmez bir yaşantı başlıyordu. 1 sahnelerinden biri. Ölüm yolculuğunun bu fotoğrafu 1944 yılında İnsan onurunun ve yaşamının hiçe sayıldığı. "anus mundi" Auschvvitz Toplama Kampı'nın elekt- rikli tel örgüleri ölüm, tuğla barakalan ise acı demektL notlann bir yerinde şu satırlar okunu- yordu: "Herkestekbir şe> düşünüyor: Açlığımı bastırmak için nerede biraz ek- mek, susuzluğumu gidermek için nere- de su bulabiUrim. Bak, pencerenin ya- nında duranlar ne kadar mutluiar, çün- kü camdaki buğuyu dilleriyle yalayabi- liyorlah" Ne var ki, bu zorlu yolculukta yaşa- nanlar. kampta yaşanacaklar yaninda, devede kulaktı. Trenlerden inenler çeşit çeşittiler. Aralannda şık Fransız kadınlar, üzerle- rinde iş giysileriyle işçiler. kucakta ço- cuklar, yürüyemeyecek kadar yaşlılar vardı. Bu insanlar, hemen oracıkta. hekim- lik mesleğinin yüz karası Nazi doktor- lartarafından. "uygun-uygun değirdi- ve ikiye aynlıyorlardı. Bu, ağır ışlerde çalıştınlmaya uygun olup olmamak de- mekti. tkinciler, yani işe yaramayacak- lanna karar verilenler. yaşlılar, çocuk- lar, çocuklu kadınlar. doğru gaz odala- nna gönderiliyorlardı. Ötekiler için ise çok kötü sağlık koşullan, çok yetersiz beslenme. çok ağır çalışma, salgın has- talıklar ya da keyfi öldürmeler nedeniy- le. genellikle çok uzun olmayan, beter mi beter. çekilmez mi çekilmez bir ya- şantı başlıyordu. 4 Anus mundi' Johann Paul Kremer.bu kampta dok- tor olarak bulunmuş. Ama elbette ki hasta turuklulan tedavi etmek için de- ğil, açlığın organizma üzerindeki etki- sini araştırmak üzere, onlardan birka- çını gözünün önünde fenolle öldürttük- ten sonra kesıp bıçmek için. Işte bu sö- zümona doktorun tuttuğu günlüğü okurken, 2 Eylül 1942 tarihinde düştü- ğü şu nota rastlıyorum: "Dışanda, sa- bahın 3'ünde, ilk kez özel bir eyleme ta- nık oldum. Buna kıyasla Dante' nin' Ce- hennem'i bana hemen hemen bir ko- medi gibi görünüyor. Auschvvitz'in bir yok etme kampı olarak adlandınlması boşuna değilmiş." Kremer'ın vermedıği aynntılı bılgı- yi ben verevim O gün Auschvvitz'e. Fransa'daki Drancy Kampı'ndan 957 Yahudi getirilmişti. Bunlar arasından 12 erkek, 27 kadın aynlmış. geri kalan 918 kişi, hemen o gün gaz oda- lannda yok edilmişti. Aynı Kremer, 3 gün sonra, 5 Eylül 1942'de de şunlan yazmış günlüğüne: "Bugün,öğleyin,ka- dınlar kampındaki özel bir ey- lemde hazır bulundum (...) Kor- kunçluğun, iğrençliğin doruğu. Hauptscharführer Thilo (garni- zonun doktoru). bana bugün burada,'anus mundi'de(dün- yanın kıçı) bulunduğumuzu söylemekte haklıydı." Evet, "anus mundi", Latince, "dünyanın kıçrdemektır Evet, Auschvvitz, hiç kuşku- suz, fazlası var eksiği yok, oydu, öyle bir yerdi. Auschvvıtz, Nazilerin kurduk- ları en büyük ölüm kampıydı. Buraya günde ortalama 10.000 tutuklu getiriliyordu. Hem bu ka- dar kişiye yer bulunamayacağın- dan hem de Yahudilerin, Ari ol- mayan ırklann dünya üzennden sılınmesı ilkesini özetleyen "son çözüm" politikası uyarınca, bu insanlann çok büyük bir çoğun- luğunun, hemen ımha edılmesı gerekıyordu. Gaz odalanna gidiş O korkunç 11. Blok'un yanın- dakı a\luda, ünlü Ölüm Duva- n'nın önünde, nice zavallı, daha önce vurulanlann kanları içinde sıralannı bekleyerek kurşuna di- zilmiştı ve 12 Polonyalı mühen- dis, hemen ölmesinler, daha çok acı çeksinler diye, her zaman kullanılanlardan daha kısa ipler- le asılmışlardı, ama toplu bir kat- liamın üstesınden bu yöntemler- le gelmek olanaksızdır. En iyisi, en etkilisi gazdı, çünkü bu yön- temle bir seferde 2000 kişı öldü- rülebiliyordu. Ve Auschvvitz'de- ki fınnlann her birinde. 24 saat- te, yine 2000 ceset yakılabiliyor- du. Insanlan gaz odalanna sok- mak ise dikkatle yapılması. özen göstererek gerçekleştirilmesi ge- reken birişti. Şöyle ki: Adından daha önce söz etti- ğim. şom ağızlı SS-Hauptsturm- führer Fntzsch. içinde bulunduk- lan bu Alman toplama kampın- dan, ancak krematoryumun ba- casından duman olarak çıkılabi- leceğini bildirdıkten sonra, şöv- lediyordu tutuklulara: "İçinizde bundan hoşlanmavanlar varsa, kendilerini hemen (elektrikli) tel- ler üzerine atabilir. Grupta Ya- hudiler varsa, onlann 15 günden fazla yaşamaya haklan yok; ra- hipler varsa, onlar 1 a> yaşayabi- lüier ve bütün ötekiler, 3 ay." Ama bu tür konuşmalar, özel- likle de kampa ilk gelenler ve "uygun - uygun değü" aynmın- dan geçenler söz konusu oldu- ğunda pek yaygın değildi. Tam tersine. o kadar insanın paniğe kapılıp işleri zorlaştırmalarını önlemek için. iğrenç bir kandır- macaya başvuruluyordu. Insan- cıklara bir duş almak ve dezen- fekte olmak için soyunmaları, duştan sonra kolayca bulabilme- leri için, giysilerini belli bir yere koymalan söyleniyordu. Buaşa- mada, oldukça yumuşak bir ses- le ve genellikle de kendi dille- rinde konuşuluyordu onlarla. Ve son dakikaya kadar. gaz odasının eşiğinde bile, bir SS görevlisi yanlannda oluyordu. Bu, biraz daha güven veriyordu insanlara. Ötekiler, odalara gırince. SS'ler bir- den çıkıyorlardı dışan ve sımsıkı kapa- tıyorlardı kapılan, açıyorlardı vanalan, içeriye Zyklon B dolmaya başlıyordu. İçinde siyanür bulunan birböcek öldü- rücüydü bu. Ve insanlar, o an bırdenbi- re anlıyorlardı gerçeği, "gaz, gaz" diye bağnşıyorlardı, kapılara hücum ediyor- lardı. Ama yapabilecekleri hiçbir şey yoktu artık. Iki dakika sonra hiçbmnde kıpırdayacak hal kalmıyordu. Yalnızca iniltilerduyulabıliyordu. Ve birkaç da- kika daha geçince de o sözümona "duş- larda" yaşayan tek bir kişi bile görmek, bulmak olanaksızdı. Yarın: Auschvvitz artık bir müze Bizans'ıyeıüdenyıkmaküzerine söylence DOĞANKUBAN Show TV'deki programda yüzü ciddi ve rengi uçuk adam, masanın başında gelecek bir felaket- ten söz ediyordu: Batılılar, Bizans'ı yeniden kur- mak istiyorlardı. Bunun için. "Işte, bizim yaptığı- mız surlar, bizim yaptığımız Ayasofya, hâlâ ora- da!" diyerek ihkak-ı hakk ilan edeceklerdi Bu yüzden bütün Bizans yapıtlannı. Anadolu'yu dol- duran bizden önce ne kalmışsa hepsini yıkma- mız, böylece bir hak iddiasını ortadan kaldırma- mız gerekiyordu. Biz Bizans lmparatorluğu'nu 1453 Mayısı'nda ortadan kaldırdığımızı sanıyorduk. Fatih ve çev- resindekiler öylesine emindiler ki kendilerinden. Ayasofya'yı. surlan. kiliseleri yıkmadılar. Hatta resimlerini bile sıvamakla yetindiler. Aradan yüz- yıllargeçti.Osmanlılarhiçkimseninbuülkeyıel- lerinden eski yapıtlan göstererek alacağını dü- şünmediler. Surlan tamir ettiler. Sultan İkinci Mahmut. Ayasofya'yı yabancı mimarlara tamir ettirdi. Efesos'u bir türlü yok etmediler. Ortaçağ- da Aziz Ioannes Kilisesi'nin yanına İsa Bey. bir cami yaptırdı, ama kiliseyi de yıkmadı. Yüzyıllar sonra Sevr imzalandı. Batılılar. bu kez gerçekten Türkiye'yi parçalamak istiyorlardı. Birinci Dün- ya Savaşı'nda Istanbul'u işgal eden yabancılarda Istanbul'un mülkiyetini Türklerin elınden almak için Süleymaniye'yi, Sultanahmet'i ve diğer bü- • Ne Selçuklulann ne de Osmanlılann yapmadığmı, 2O.yüzyılın sonunda gündeme getiren Bay Asiltürk'ün yıkıcı barbar düşüncesi ancak kırsal kültürün çapul düzeyinde üretilebilir. Aslında böyle düşünceleri yaymak isteyenlerin kendi eserlerine de saygüan yoktur. Bunlar Sinan'ın camileri yanına gecekondular, helalar inşa ederler. Camilere beş para etmez camdan avizeler asıp, mermer mihraplan yeşile boyarlar. yük anıtlanmızı yıkmayı düşünmediler. Kurtuluş Savaşı yaptık. Canımızı dişimize takıp Batılılan dışan sürdüğümüz zaman, "Şu gâvurların yapı- larını yıkalım da Türkiye'ye bir daha gelme- sinler!" demedik. Televızyondaki siyasi dincı iş- te bu büyük hatadan(!) kurtulmamızı istıyordu. Böyle bir paranoyaj ı neden yaymak istıyorbu sözcü? Ne Selçuklulann, Osmanlılann ne ilk fe- tih dönemi Araplarının ne de Babüroğullannın Hindistan'da yaptıklannı bunlar düşünüyor. Rus- lar, Oğuzhan Asiltürk gibi düşünselerdi. ne Se- merkant kalacaktı ne de Buhara. Yirmincı yüzyı- lın sonunda böyle barbarlıklan dıle getiren bu dü- şünce,Türkiye'deneyı temsıl ediyor? BuOsman- lı düşüncesi değil. Abdülmeeit Dolmabahçe Sa- rayı'nı, Abdülaziz Çırağan Sarayı'nı Ermeni mi- marlara yaptırdıklan zaman, böyle düşünmüyor- lardı. Üçüncü Ahmet Sa'dabad'ı. Birinci INIah- mutNuruosmanıye'yiyaptınrkende böyle düşün- müyorlardı. İkinciSelim Kıbns'; lethettiği zaman, "Lefkoşa'nuı ortasındaki gotik kilisey i yıkalım da bir daha kimse burada hak iddia etmesin!"diye düşünmemiş. Bu Selçuklu düşüncesi de değil. Fethedilen yerlerde taş üstünde taş bırakmamak, tarihte en çok lanetlenen bir tavırdır Moğollar, Bağdat'ta taş üstünde taş bırakmadıkları için dün- ya tarihi, başta Müslümanlar olmak üzere, onla- ra kıyamet tellalı olarak bakmıştır. Ortaçağın su- fıleri, Meviânâ, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre'de de bu yıkıcılık yok. Türk-lslam uygarlık tarihin- de bu yıkma düşüncesının kökü yoktur. Istanbul'daoturup kendini dünyadan böylesine soyutlayacak insanlan bu toplum nasıl yetiştirdi? Bu bayların, tanhi çevrenin korunması diy.e bir kavramdan. insanlığın ortak malı kabul edilen sa- nat yapıtlannın, anıtlann varlığından; örneğin Se- limiye'nın. Divriği Ulucamıi'nin. Göreme'nın. Istanbul'un, Efesos'un miman açıdan dünya mi- rası statülerinden, Hınstiyanı. Müslümanı, Hın- dusu. dinsizi-dinlisinin ortak olarak gelıştırıp uluslararası anlaşmalarla pekiştirdiği ortak anlaş- malardan haberi yok. 1980 yılında Lahor'da top- lanan 'İslam Ülkelerinde Tarihi Mirası Koruma Konferansı'nda butün Müslüman uzmanlann or- tak olarak uluslararası ölçütleri benımsedıklenn- den haberleri yok. Herhangi birgüzelliğekarşıdu- yarlılıkları da körleşmiş olmalı. Bu sözler. ancak kırsal kültürün çapul düzeyinde üretilebilir. Fakat Türkiye'de iktidara gelme hevesleri de olduğuna göre o sözlere oturan bir senaryo suna- bilırız: Önce dünya kamuoyuna duyurmadan, Türkiye'dekı kamuoyunu hiçe sayarak. surlan ve Bizans'tan kalanlan -bay genel sekretere göre Ayasofya"da buna dahil olmalı, çünkü kalırsa Bı- zans"ı ihya etmek isteyenlerin en büyük 'koz'u olarak hep başımızı ağntacak- çabucak yıkıp yok edeceğiz. Budahagerçekleşmeden İCOMOS, UNESCO, Av rupa Konseyi ve belki de Birleşmiş Milletler'de üyelıklenmız bitecek ya da askıya ahnacak. Tür- kiye'nin uluslararası statüsü sıfıra inecek. Barbar ilan edileceğiz. Hatta İslam ülkeleri de bizi pro- testo edecekler. Türkiye'de turizmın sonu gelecek. Bütün tu- rizm altyapısı iflas edecek. Devlet bütçesi belini doğmltamaz hale gelecek. Türkiye'ye ticaret am- bargoları konulacak. Hatta kacakçılardan başka kimse silah da satmayabilır. Çünkü Bizans'ı ıhya etmek isteyenler. Türklere silah satmazlar. Veasıl o zaman, barbar Türkleri Anadolu'dan atma he- sapları yeniden gündeme gelecek. POLTTIKAVEOTESI MEHMED KEMAL Yeni Yılın Gelişi. rstanbul'a taşindığımda 12 yıl Cihangir'de oturdum. ftk oturduğum ev, caminın yanındaki yokuştaydı, Kıraloğlu Apartmanı. Daha yeni yapılmıştı, kiracılar yeni yeni taşı- nıyordu. Biryandan da daire daire satılıyordu. Daireleri sa- tan, aksi bir Lazdı. Caminin bitişiğindeki bu yokuşa ancak iki yıl dayana- bildim. Oradan Büyük Cihangir Caddesi'ndeki eve taşın- dım. Caddenin adı "Büyük Cihangir"ü\. Oturduğumuz dönemde gürültüsüz patırtısız. sessiz sakin bir semtti. Sormagir'den bile gürültü gelmezdi. Bizim cadde Aslan- yatağı'ndan camiye kadar bir yarım bulvar (cadde değil) gibiydi. Yahya Kemal Park Otel'de oturmuş, "Gitbu mevsim- de, gurup vaktı Cıhangır'den bak!.." demiş. Cihangir'den karşı kıyılara bakmış durmuş. Pera'dan Taksim-Harbıye-Kurtuluş'a kadar bu semt ki- liselerle doludur. Alıştık. Sabah akşam çan sesleri eksik olmazdı. Her akan su kendine bir ayazma yapar, derier. Her çan sesı de bir kiliseye koşar. Ayazma, yani kilisenin küçüğü... Bizim mahallede pek çok kilise vardı. Çan sesleri vurulmaya başladı mı yılbaşıyla Noel'i ka- rıştırırlar. Noel, Hazretı fsa'nın doğduğu gündür. Yılbaşın- dan bir hafta önce başlar, yeni yıla kadar sürer. Noel gecesi, Hıristiyanı, Müslümanı birbirine kanşır, ki- iise, mezhep farkı gözetilmez, eline mumu alan kilise av- lusuna koşar. Hele Saint Etiyen kilisesinin avlusu yok mu, adam almaz! Bu yıl yeni görmelerden ötürü Beyoğlu kiliseleri adam almadı. Bizimkilersanki Hırıstiyanmışlargıbı kıliseleredo- luştular. Bakın çekilen resimlere, kıliseler Müslümanla do- lu... Çok hacıların çıktı haçı zir-i begalde Bu yıl Noel de, yılbaşı da dincı parti belediyelerine tos- ladı. Yerel yönetimin komutasını ele alanlar apışıp kaldı- lar. Kimi vitrindeki rakıyı yasakladı, kımi Noel çamını, ki- mi hindilerı yasakladı. Istanbul'da pek üstüne varamıyor- lardı ama taşrada "abaaltından sopa"gösteriliyordu. Ne olsa belediye ile esnaf her gün birbirleriyle beraberdiler. Geçinmek zorunluğu vardı. Dınci belediyelenn şaşkınlıkları çakmak çakmaktı. Istan- bul'un Beyoğlu Beledıyesi'nin şık başkanının derdi büyük- tü. Bir yanda Hıristiyanlar, öte yanda Müslümanlar. Tayyip Bey'in kendine göre geçerii bir formülü vardı: Onlar (yani Hıristiyanlar) Trakya'da ne kadar ödün veriyor- larsa, bizımki deo kadar verecekti... Beş kuruşlukekmek, beş kuruşluk köfte... Beş ekmek, beş köfte... Ama partınin tepesinde otu- ranlar boş durmuyortar, yeni gaileler çıkarıyorlardı. Birisi tutmuş, "Surlan yıkacağım" demiştı. Ta Bizans'tan kal- ma koca surlar yıkılırmı? Biri yıkılırdiyordu, öteki hele bek- leyelim.. Surlan yıktın mı ucu Ayasofya'ya kadar dayanır- dı. Ayasofya, surlar, camiler bir ahenk içinde bugüne ka- dar yaşamıştı. Kıpırtılar olmuştu ama geçinip gitmişlerdi. Fener Patrikhanesi ödün almış, ödün vermişti. Hele De- mokrat Parti döneminde Patrik Athinagoras«ile birbirte- rinin ayaklarına kadar gitmeler, gelmeler olmuştu. Gene Yahya Kemal, ulu şaır imdada yetişmişti. Ikı kül- türün birlığinden söz ediliyordu. Şu beyite ne denir: Türk'ün âsûde mizâctyla Bizans'ın kederi Kanşıp mağfiyet iklfmi edinmiş bu yeri Amiyane bir öyküyle Fatih Sultan Mehmet'in bir "kû- lah oyunu" ile ışi idare ettiğıni söylerler. Bu külah bugün yetecek mi? Surlar çok ağır basacaktır. Yeni yıl kutlu olsun! BULMACA 1 2 3 4 SOLDA.N SAĞA: 1/ Yoğurt, patlıcan ve kıymayla yapılan, Ga- zıantep yöresine özgü bir yemek. 2/ Radyo dalgalarının yankısını alarak cisımlerın yerini ve uzaklığım saptayan aygıt... lslamlıktan ön- cekı Türk edebiyatında "atasözü" ne \erilen ad. 3/ Yumurta biçiminde olan... Benlyumun sim- gesi. 4/ Pakıstan'ın baş- kenti. 5/ Matematikte kullanılan sabit bir sayı... Osmanlı donanmasında tümgene- rale eş rütbe. 6/ Avustralya'da ya- şayan bir cıns devekuşu... Lımon- luk. II Panltı... Akdeniz yöresine özgü bitki topluluğu. 8/ Bir cins ince ve sık dokunmuş patısta. 9/ Yer çatlağı... Bir elçilığe bağlı uz- man. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege Denizi'nin ilk çağlarda "Eski Deniz" anlamındaki adı. 2/ Bir nota... Anadolu'nun Likya bölgesindeki antık bir kent. 3/ Tarih öncesı çağlarda tannlara adak olarak sunulan küçük hey- kelcik... Eski Türkler'de çocukları koruyan tanrıça. 4/ Hava alanlannda bulunan ve çevredekı uçuşlan denetlemeye yarayan sistem... Lahza. 5/ Üç Silahşörler'den biri... Nazi partisinin hü- cum kıtasım simgeleyen harfler. 6/ Ölümsüz. II Duman lekesı... Tahta. çinko gibi hafif şeylerden yapılmış temelsiz yapı. 8/ 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan bir tür başlık. 9/ Aynlırken birbirine esenlik dıleme... Düşünce. TAVŞANLIASLİYE HUKUK (İŞ) MAHKEMESİ YARGIÇLIĞFNDAN EsasNo: 1993 '325 Karar No: 1994/84 Davalı: Aykut Kocatürk. Bursa Cd. Domaniç-Kütahya Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekılı tarafından davalılar Aykut Kocatürk vs. aleyhine mahkememize açılmış bulunan tedavi gıderine ılışkın davanın sonunda venlen karar gereğin- ce: Mahkememız karannın davalı Aykut Kocatürk'ün adresinin tespıt edılememesı nedeniyle karann ilanen teblığine karar ve- rılmiş olmakla; Hüküm: 1- Davalı Ah Kocatürk hakkındakı dava yenılenmediğmden HUMK'nin 409 5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasma, 2- Davacı kurumun davalı Aykut Kocatürk yönünden iste- min kabulü ile: 3.339.040.- TL. tedavi gideri alacagının, sarf ve ödeme tari- hinden ıtibaren yasal faizıyle bırlıkte bu davalıdan alınıp dava- cı kuruma venlmesine. 3- Ahnmayan 122.000.- TL. nispi karar harcının davalı Ay- kut Kocatürk'ten tahsiline. 4- Davacı kurum yararına 334.000.- TL nıspi avukatlık üc- retınin davalı Aykut Kocatürk"ten alınıp davacı kuruma veril- mesıne. 5- Davacı kurumca yapılan 508.000- TL. yargılama giden- nın davalı Aykut Kocatürk'ten alınıp davacı kuruma \erilmesi- ne karar verılmiştır. Davalı Aykut Kocatürk'e yukarıdakı hüküm özetinin 7201 sayılı yasa 29. 30 ve 31. maddelen uyannca ilan tanhınden iti- baren 15 gün sonra karann teblığ edılmış sayılacağı ilan olu- riur. 15.12.1994 Basın: 53759
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle