06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 OCAK 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ONATKUTLAR ANLATIYOR. Buülkede doğmaktan mutluyumÜlkemin, yan feodal, yan bürokrat ailesinin çocuğuyum. Babam hem arazı sahibi, hem de hâkim. Ve cumhuriyet insanmın bilinen özellikleri onda da var. Babamın memuriyet duraklanndan birinde, Alanya'da doğdum. Çocukluğumun bir kısmı Izmir'de geçti ve Antep'e geldik. Bir isyan duygusuyla büyüdüm Antep'e geldiğimde ilkokula başladım. Yani demek ki yedi yaşıma kadar Izmir'deymişim. Ortaokulu ve liseyi Antep'te bitirdim; Antep'in taşranın o baskı ortamında. Bu baskı nedeniyle de, çocukluktan başlayarak içimde yerleşen bir isyan duygusuyla büyüdüm. O kabuğu kırmaya çalıştım, ama kınp çıkarken bile o kabuktan epeyce şey almışımdır herhalde. Her şey çok zordu diye düşünüyorum şimdi bakınca. Buna rağmen, oradaki öğretmenlerim, aralannda Nedim Gürsel'in babası Orhan Gürsel ve bir zaman bakanlık yapmış olan Zekai Baloğlu'ndan, onlardan elde edebileceklerimin en fazlasını elde etmeye çalıştım. Ama yetmedi tabii. İlk şiir defterimi babam hediye etti Liseden sonra Istanbul'a geldim ve aynı yoksulluğu burada yaşadım. Çok sevdiğim yazarlann kitaplannı görüyordum sahaflarda Fransızca... Bir tanesi çok hoş olaydır: Peyami Safa'nın bütün bir Proust külliyatı, on iki cilt fîlan, Kayıp Zaman Peşinde. Onlann hepsini satın aldım. Fakat Fransızca bilgim yeterli olmadığı için Çince okur gibi okudum ve bu çaba yıllarca sürdü. Öyle tuhaftı ki, Paris'e gittiğimde on binin üstünde sözcük biliyordum ama lokantada çorba bile isteyemiyordum. Yanı imkan hazır değildi. Arayıp bulduktan sonra edinmek, kendime maletmek zorundaydım. Işte o dönemde sanıyorum. çocukluktan başlayarak, bütün kapalı dünyanın dışına çıkmak için bir yoldu herhalde edebiyat...Ilk şiir defterini babam hediye etti bana. O zaman ilkokuldaydım. Başkaldırmak İçin bir yoldu edebiyat... ...O sözünü ettiğim baskıcı ortamın dışına çıkabilmek, ona başkaldırmak için bir yoldu edebiyat...Başkaldın deyince, ülkemizin bir isyan geleneği var...Pir Sultan'dan bu yana sayısız başkaldın...Bu yüzden bütün yaşamımda üzerimdeki herhangi bir ipotekten çok korktum. Mecbur olduğum zamanlarda dişimi sıktım, ama kabul etmedim hiçbir zaman. Yaşamın getirdiği ipotekler konusunda da, yani yaptığımız işin, yaşam kaygılannının getirdiği birtakım dayatmalara hep karşı çıktım. Ama sabırsız da olmadım. Bu da kökenimle ilgili sanınm. Yani Anadolu insanı çok sabırlıdır, olağanüstü sabırlıdır. Gerçi onlar kadar sabırlı olduğumu söyleyemem, onlar destan yaratırlar. Ama belli ölçüde sabırlıyım, tabii bu kabullenme değil. Sabrediyorsun ama başkaldınyorsun belli bir zaman sonra. İlk şilrim 14. ilk hikayem 16 yaşımdayken yayımlandı ...Biraz fazla erken olduğunu söylemeliyim, 1950'de yayımlandı ilk şiirim, I952'de yayımlandı ilk hikayem; 36 doğumlu olduğuma göre demek ki 14 yaşında ilk şiir ( Küçük Dergfde, Adnan Benk ve Vedat Günyol'un yayımladıklan) 16'da ilk hikaye: Seçilmiş Hikayeler'de Volan Kayışı adında. hiçbir kitabımda yer almayan bir hikaye. Oldukça erken. Bunlar Antep'te oluyor. Orada küçük bir çevremiz vardı. Ülkü Tamer, hatta bir seferinde Yılmaz Güney de gelmiş ama ben hatırlamıyorum, o söyledi sonradan. Adana'da •Sa/famdergisini çıkaranlar, gider gelirdi. îşte Orhan Gürsel tabii. Yani küçük bir edebiyat çevremiz vardı. Istanbul'a gelince varolan edebiyat çev resine sorumsuzca daldım. Kısa bir süre sonra, 1956'da A dergisini çıkardık. Erdal Öz, Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Ülkü Tamer, Demır Özlü ve diğer arkadaşlar. Okulu terkedip Paris'e gittim 196O'ta -hukuk okuyordum o sıra- yine bir isyan duygusuyla, okuduklanmın, okutturulanlann saçmalığına isyan ederek son sınavın son sözlüsünü bırakıp Paris'e gittim. Paris'te bir sinema tutkunu olmustum ... Okul bitmedi. Kara Ticaret Hukuku'nun sözlüsüne girmedim ve mezun olamadım. Paris benim açımdan birçok yönüyle belirleyici oldu. Son derece kısıtlı bir ortamdan, gene son derece zengin bir ortamın içine düşmem nedeniyle her alandaki merakımı gidermeye çalıştım. Çok uzun kalmadım Paris'te, bir buçuk iki yıla yakın bir süre. Bu süre içinde Ispanya ve Italya'ya gitme imkanı buldum. Sonra Türkiye'ye döndüm ki, o sıra Ishak çıkmıştı artık (1959). Yazar saymaktaydım kendimi ama. Paris'te bir sinema tutkunu olmustum. Bir süre Doğan Kardeş'te yazıişleri sekreterliği yaptıktan sonra Sinematek'in kuruluşunda görev aldım ve sonraki yıllar daha çok sinema, daha az edebiyat olarak sürdü ve bugüne kadar geldi. Sinematek bir görevdi benim için ...Yazı, benim için kendi ülkem saydığım bir yer. Ne kadar yazmasam da, edebiyatçı dostlanm beni yazar sayma inceliğini hep gösterdiler. Paris'ten döndüğüm sırada gördüm ki. gerek dünya, gerek ülke sinemasının örneklerini toplayan, derleyen, sunan bir kimse, kurum yok ve buna da su gibi ekmek gibi ihtiyaç var. Böyle başladı Sinematek'le olan BİR SORU Akşamüstü oturdum yol kıyısına Düşündüm Ne kalacak bizden geriye Balkan yaylasından ve bozkırlardan Kafdağlanna giden şu bulut Biz yokken de vardı Çocuklann şu gülen san feneri Ayışığı Ve ıssız balkonlarda Kırmızı biberlerle üzgün yaşlılan Aynı mandalda kurutan güneş Çayırda gölgeler bırakacak Daigın yeryüzünden çekilirken Kalabalık çarşılarda tortusu Çökecek - - « Tuccann kanpazanndan ,, Mezarhğa taşıdığı paranın Değirmeni döndüren ter ırmağı Kuruyunca ardında tuz kalacak Ve bir anı, öfkeli işçilerden Sihirli kediler bir tekir şerit Olacak Ve bir çöl esintisi Dörtnala kaybolan arap atlan Bir çavdar haritası çizecek Bozkın terkeden tarla faresi Kuş tüyleri gökyüzünün camını Buzlu yazılarla donatacak Her şey değişiyor ama ne yapsak Duracak Tarihin uzun duvan Taşlara kırmızı izler bırakan Ve aynı kıyıdan yürüyen köle Silecek kırallarm adını Gene de karanlık dağ başlannda Yarın bir kin gibi hatırlanacak Kanlı soy ağacmın dallan • Kiraz ve kamıştan kavalımızın Sesleri Dağılıyor havada Bir kuyu ağzmdan geçiliyor gibi Rüzgan mor fistanlı zamanın Bu güzel şarkı da unurulacak Kıyımlar kanlar acılar içinde Savrulurken yaşadığımız günler Bu soruyu mutlaka soracaksın Ne kaldı, ne kaldı bizden geriye? ı-'i.JJ . PORTRE / ONATKUTLAR Kültür ve sanata adanan bir yaşamGazetemizde 'Gündem'başlığı altında köşesi bulunanOnat Kudar, sinema eleştirmenliği, yazarlığı, şairliği ve senaristliğinin yanı sıra Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, lcra Kurulu üyesi ve Uluslararası Istanbul Film Festivali Danışma Kurulu üyesi, Istanbul Film Ajansı'nm (İFA) yöneticisiydi. 25 Ocak 1936 yılında Alanya'da doğan Mehmet Arif Onat Kutlar, ilk ve orta öğrenimini Gaziantep Lisesi'nde yaptı. Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenimi tamamlamadan felsefe öğrenimini yapmak için Fransa'ya gitti. tki yıl Paris Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1952'de çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle tanınmaya başlayan Onat Kutlar, özellikle Seçilmiş Hikayeler Dergisi ile a Dergisi'nde yer alan öyküleriyle ilgi topladı. ilk okunuşlannda kendilerini kolay ele vermeyen bu öyküler, yazann ilk gençliğinin geçtiği, Gaziantep yöresinin sözlü edebiyat geleneklerinden, masal öğelerinden yararlanmakla birlikte çağdaş, yalın ve önemli insani durumlan yer yer gerçeküstücü imgeler aracılığıyla aktaran yapıtlardı. Kutlar, çok genç yaşta yazdığı bu öyküleri, 'Ishak' adlı kitabında topladığında son dönem Türk öykücülüğünün eskimeyecek adlan arasma girdi. Kitap, 1960'da TDK Hikaye Ödülü'nü kazandı. Onat Kutlar, uzun süre öykü yayımlamamasına karşın, eleştirmen ve okurlar arasında unutulmayan bir yazar olmayı sürdürdü. Daha sonraki yıllarda sinemaya ağırlık verdi. Sinema eleştirileri ve denemeler yazdı, ilgi uyandıran senaryolar kaleme aldı. 1956- 60 yıllan arasında a Dergisi'ni çıkaranlar arasında yer aldı. 1962-65 yıllan arasında Doğan Kardeş Dergisi'nde yazıişleri sekreterliği yaptı. 1965-67 ve 1969-76 yıllan arasında kurucusu olduğu Türk Sinematek Derneği'nin yöneticiliğini yaptı,sinema kültürü ve sevgisinin yayılmasında büyük emeği geçti. Dergiciliğimizde hâlâ aşılmamış bir sinema dergisi olma özelliğini taşıyan Yeni Sinema'yı Sinematek'in yayın organı olarak yayımladı. Dernek adına dışanda düzenlenen haftalara katılarak, sinemamızın tanıtılmasına ve birçok yabancı başyapıtın Türkiye'de tanınmasına katkıda bulundu. Yanmca Sanat Şenlikleri'nin kuruluşuna da destek oldu. Sinematek'ten aynldıktan sonra çeşitli reklam şirketlerinde çalıştı. 1976-78 yıllan arasında Asa Sanat Haberleri ve Reklam Ajansı A.Ş.'nin Genel Müdürlügü'nü yaptı. 1978-79 yıllannda Kültür Bakanlığı Sinema ve Yapım Merkezi Müdürlüğü'nü üstlendi. 1981- 85 yıllan arasında Repo Reklam firmasında baş metin yazarlığı yaptı. Letra Reklamcıhk A.Ş.'nin yöneticiliği ve aynca Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nda yönetim kurulu üyeliğinin yanı sıra çeşitli yayın organlanna yazdı. Kutlar, 1960 yılında 'İshak' adlı öykü kitabıyla Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü almıştı. Hikayeciliğimize 'Ishak'la yeni bir soluk getiren Onat Kutlar,eski Sinema Günleri'nin İstanbul Uluslararası Film Festivali'ne dönüşerek kurumlaşmasında da pay sahibi oldu. Denemelerini "Bahar İsyancıdır'da, şiirlerıni'Unutulmuş Bir Kent' ve 'Peralı Bir Aşk tçin Dhan'da topladı. Sinema yazılanndan seçtiklerini ise birkaç baskı yapan 'Sinema Bir Şenliktir'de bir araya getirdi. Senaryolan da yayımlandı. Kutlar'ın eserleri şunlar: "İshak" <öyküler),u Gerceküstücülük" ortak ınceleme, 1960; "Peralı Bir Aşk îçin DKan" şiir kitabı 1981, "Yeter ki Kararmasın"mektuplar" 1984, "Sinema Bir Şenfiktir" sinema yazılan 1985, "YusufHeKenan"(Yön. Ömer Kavur) 1978, "Hazal" (Yön. A. Özgentürk) 1979, "Kurban Olduğum", "Deükan", "Hakkari'de Bir MevsmT (Yön. E. Kıral)1982 filmlerinin senaryolan. iki kez evlenen Onat Kutlar'ın ilk evliliğinden Mazlum ve Gazel adlı iki oğlu var. Kutlar, Şehir Tiyatrolan oyunculanndan Filiz Kutlar ile evliydi. ilgim. Bir görevdi benim için. Yoksa koleksiyonculuk, arşivcilik bana tam ters bir şey. Biraz önce de anlartığım gibi korumayı, bulduğum bir şeyin üzerine oturup kuluçkaya yatmayı sevmiyorum yani hep şu başka alanlara da yönelen tavnm nedeniyle. Bir şey söylemek istedigimde yazı yazma zorunluluğu duydum ...Edebiyata gelince, türler arasında bir bağımsızlık savaşı olduguna inanmıyorum. Şiiri, öyküyü, denemeyi birer disiplin olarak kabul etmektense birer anlatım yöntemi olarak kabul etmek çok daha dogru geliyor bana. Sevdiğim kadına ya da hapiste yatan dostuma ya da ismini bilmediğim ama çok önem verdiğim bir uzak insana bir şey söylemek istediğim zaman yazı yazma zorunluluğunu duydum ve bu da konuştuğum kişilere göre değişti, kımine şiir yazdım, kimine mekrup yazdım. Böyle bir ülkenin yurttaşı olduğum için çok mutluyum ...Öncelikle, böyle bir ülkede doğmuş olduğum, böyle bir ülkenin yurttaşı olduğum için çok mutluyum. Tabii bu. şoven bir duygu değil, vatanseverlik de değil. Gerçekten Türkiye'nın konumu, bulunduğu coğrafya bakımından son derece önemli. Tabii stratejik yerimizi, doğu-batı arasındakı köprü niteliğini de amaçlamıyorum. Çok köklü kültürel bir mirasın üzerinde oturan, çok genç bir halkın ülkesı Türkiye. Bu yüzden de çok mutluyum Türkiye'de yaşamaktan. Duyularla ilgili algılamalar yazı kaynağıdır bende ...Sanıyorum duyularla ilgili algılamalar benim üzerimde en derin etkileri bırakıyor. Yani hiçbir yazı kaynağını soyut bir noktada bulmaz bende. Sinemaya ilgim de bu yüzden belki; bir görüntü, bir köşeye düşen ışık, birdenbire benim dalıp gitmeme neden olabılir. Ya da bir ağaç, bir ses, bir koku...Dokunma duygusu çok kuvvetlL.Bir yazma etkeni olarak. Bir temas...Bu yüzden de hareket noktası genellikle somuttur. Aşk, şiir gibidir ... Galiba aşkı bir parça şiir gibi düşünmek gerekir. Yaşamda şiir var mıdır, yoksa bu bizim zihnimizin ona yüklediği bir şey mi? Böyle bir soruyu şairler genellikle sormazlar. Çünkü böyle bir aynm yapmak ya şiiri yaşamından koparmak anlamına gelir, ya da yaşamın kendisinde şiırsel dediğimız şeye uygun birtakım şeylerin bulunmadığı anlamına gelir. Ama biliyoruz ki şiir var. Bir başka özelliği şiirin, kendisi var olmadan önce genel bir tanımlama yapılamaz. Ancak ondan sonrası vardır ve sadece ona yöneliktir. Galiba aşk da öyle bir şey. Ben- sen yerine biz ...Manc'ı anmak nasıl uygutı düşer bilmiyorum, ama kadın erkek beraberliği konusunda bugüne kadar duyduğum en güzel sözleri söylemiş olduğu için belirtmek istedim "İnsan toplumsallığının en yetkin örncğidir kadınla erkek arasındaki beraberiik" diyor, "çünkü ben ve senin yerine biz geçer." Kadınlar...Yaşamın kendisi gibi gelen varlıklar ...Kadmlann yaşamın kendisini sanki daha yakmdan duyuran, bize sanki yaşamın kendisi gibi gelen varlıklar olduguna inanıyorum. Eğer yaşam tutkunuz da varsa, yaşamın kendisi gibi gördüğünüz varlıklara yabancı kalamazsınız. Tersi, ölüm duygusu verir bana. Yaşamımın kadınla ilgili olmayan bir bölümü neredeyse hiç olmadı. Ve yaşamın her döneminde bırakın bir ilgi alanı olmasını, bir tutku olarak hep sürdü. Bir defa herşeyden önce çok memnunum yeryüzünde kadınlar bulunduğu için; iyi ki varlar. (YENİ DÜŞÜN dergisi, Ocak 88)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle