26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S.AYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 1994 CUMA YAZI Kristal Küre ödüllü Prof. Craighead geleceğe ilişkin kaygılannıCumhurİyet 'e yazdı Kaynaüarayemto / nsanhğın '3. Binyıl'ında dünya, yaşamı- rruzı tehdit eden ve 'doğal oiarak' biz in- sanlann neden olduğu, evrensel boyut- ta bir çevresel bunahmla yüz yüze. Da- ha şımdiden dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri yoksulluk ve açlıkla mücadele etmekte, yirmi yıl içinde bu oranın iki katına çık- masından korkulmaktadır. lnsan türünün ömrünü uzatmak konusunda hala umutluysak var olan stratejilerin yanı sıra yeni koruma yollanna da sı- kı sıkı sanlmalıyız. Fiziksel ve ruhsal çevremiz- den, başka canlılann yaşamlanna zarar vermeye- cek biçimde yararlanmanın, onu koruma ve ge- liştirmenin yollannı öğrenmeliyiz. Kullanırken korumak ve gözetmek, insan türü- nün doğasında olmayan bir davranış özelliğidir. Insanoğlu, ele geçirmeyi amaçlayan, yanşmacı ruhlu ve zarar veren yaratıklar olma yolunda bir evrimden geçmiştir. Ormanlann yok edilmesi ve okyanuslann kirletilmesi ömeklerinde açıkça gö- rüldüğü gibi, doğal kaynaklann sorumsuzca tüke- tildiği gerçeği gündelik yaşamımızda net olarak gözlenebilir. Kaynaklanmıza sahip çıkmayı öğ- renmek, çevremizi kirlilikten anndırmak ve 'Top- rak Anamız'ın üstlenebileceği oranda yaşamak zorundayız. Bunu gerekleştirebilmek için, bizi kı- sıtlı kaynaklan sorumsuzca yok etmeye iten dür- tülerin dışında yeni davranış örneklerini benim- semeliyiz. Eğerbukonudabirdeğişiklikyapmaz- sak sonuç açıkça ortadadır. Yalnızca bunun süre- si belirsizdir. IÇocuMara antataUhnek Çocuklanmıza; dur durak bilmeden çoğalma- nın önüne nasıl geçilebileceğini, insanlann hırs- lanndan vazgeçmelerini, gerek insan gerek çevre sağlığını gözetmenin yollannı ve yaşamın akıl al- maz renkliliğine saygı göstermeyi ve bunu koru- mayı öğretebilir miyiz? Kartalın haykınşına ku- lak vermemiz gerektiğini, geleceğe bilinçli yak- laşmak zorunda oldugumuzu onlara anlatabilir miyiz? Bu sorulara kendi kuşagımız henüz tam bir yanıt veremezken çözüm bulmak son derece güç. Yine de çocuklanmızı bu acı sonu göz önünde tu- tarak yönlendirmek zorundayız. Bu karmaşık -ve dogal olarak da- çekinceli sorunlara yanıt bula- bilmek ancak toplumun ortaklaşa istek ve deste- ği i!e olası kılınabilir. Bu sorulann yanıtlannın el- de bulunmaması gerçeği, yanıt arayışını daha da zorunlu kılmaktadır. Bu arayışa kendi çevremiz- den başlamak en akıllıca iş olur. r oğal kaynaklann ekonomik sistemlerin 'bankalan' olduğu ve 'faizi'ni kullanabileceğimiz, ancak 'anapara'ya el süremeyeceğimizin bilincine ne yazık ki çok geç vardık. Sözgelimi, ormanlanmızın üretime elverişli olan ve olmayan değerlerini nasıl ayırt edebiliriz? Bilimsel veriler, el değmemiş ormanlann uzun dönemde çok daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor. ABD'nin kuzeybatısında yaşayan bireyler ola- rak yüryüzünde eşine az rastlanır kaynaklara sa- hip olmamız bize sunulan bir ayncalık. Doğal gü- zellikler, verimli vadiler, saf su kaynaklan ve ya- şam biçemlerinin binbir türünün sergilendiği bir bolluk içinde yüzüyoruz. Yaşadığımız yörenin, dogallığından pek bir şey yitirmemiş olması da bi- zim için aynca bir şans sayılıyor. Bu el değmemiş- liği, halkımızın tümden davranış biçemine ve in- sanlann çıkariannı her şeyin üstünde tutan ön- derlerimize 'borçhıyuz'. ABD'de ulusal parklann oluşturulması, 1964 Doğal Yaşam Biklirgesi, 1968 Yabanıl ve Güzei Görünümlü Irmaklar Biklirge- si ve 1973 Tükenmekte Olan Türler Bildirgesi, ekosistemimiz ve doğal çevremizin korunması yolunda çok etkili olmuş; bilim adamlannın araş- tırmalan ve öğrenci, öğretmen, vatandaş ve siya- sacılann bu olağanüstü doğa kahtını koruma yo- lunda alınması gereken önlemleri düşünmeleri için zaman ve olanak tanımıştır. Görevimiz koru- ma tabanlı bir ekonomik sisteme geçilerek bu eş- siz doğal görünüme zarar verilmemesine çalış- maktır. Kendimiz için ne istiyoruz? Çocuklanmı- zın çocuklan için neler istiyoruz? Bolluk içinde yaşamamızı sağlayacak, akılcı bir biçimde kulla- nıp yine de korumamıza elverecek nasıl bir stra- teji saptanmalıdır? IPastnrekara yohıapamak Geleceğimizle ilgili kestirimlerde bulunabil- mek için geçmişe bir göz atmak yararlı olacaktır. 200 yıldan daha az bir süre önce, Kaptan Meri- wether Lewis ve VVffliam Clark, Pasifık'e bir ka- ra yolu aramak amacıyla ülkenin batısına doğru yol aldıklannda, batı henüz el değmemiş, yabanıl ayılann ve Amerika'nın yerlilerinin yuvasıydı. Denetimsiz gelişim ve kaynaklann tüketiminin, uluslann yaşamında bir bakıma kısa sayılacak üç ana zaman dilimi içinde gerçekleştiğini görürüz. Göremediğimiz ve belki de güçlükle düşleyebil- diğirruz, önümüzdeki 200 yıl içinde çevremizi da- Bilimsel veriler, el değmemiş ormanlann uzun dönemde çok daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Saf, kauksız bir su kaynağı, bir alün made- ninden daha değerli olabildiği gibi. ayılar da ineklerden daha yararû oiabilir. Portre 30 yıldır boz ayıları inceliyor Prof. John Johnson Craighe- ad, belki de en çok, 30 yılı aşkın bir süre boyunca Kuzey Ameri- ka boz ayılan üzerinde yaptığı araştırmalanyla tanınıyor. Kar- deşi Dr. Frank Craighead Jr. ile birlikte, büyük boyutlu memeli hayvanlar için 'radiotracking' ve uydu 'biyotetemetri' yöntemle- rini ilk kez kullandı. tki kardeş 'National WDd and ScenkRiversSistemi'ninoluştu- rulmasma öncülük etti. Bu ara- da John Craighead, 1952 yılında Montana Üniversitesi Vahşi Do- ğa Araştırma Birimi'nin de başı- na geçti. Emekliye aynldığı !977'ye dek bu görevini sürdür- dü. Şu anda Montana Oniversitesi Zooloji ve OrmanBilimlerifakültelerindeprofesörlük ya- pan Craighead, aynı zamanda kendi adııyla anı- ha nelerin beklediği; bırakın tüm insanlığı, yaşa- dığımız yöre ve ülke ulusunda ne gibi değişiklik- ler olacağıdır. Ama, kısıtlı kaynaklann sonsuzca tüketildiği bir ekonominin kuklalan olmak yeri- ne, yazgımızı kendi elimizle çizmeyi ve kendimi- ze yeni bir yaşam biçemi yaratmayı amaçlıyorsak bu degişimleri az buçuk da olsa kestirmek zorun- dayız. Başka uluslann ve büyük uygarlıklann yazgı- lan, bu sürecin ne denli çılgın olduğunu gözler önüne serdi. Şimdi ise gezegenimizin yazgısı teh- lan enstitünün yönetim kurulu başkaru. Bu enstitünün çatısı al- tında Craighead, vahşi doğa ekosistemini, yırtıcı kuşlan, boz ayılan incelemeyi sürdürü- yor. Craighead, geniş ekosis- temlerdeki bitki örtüsünü yan- sıtacak haritalama yöntemleri üzerinde de çalışıyor. Prof. Craighead 'National Geographic Vakfi'nın 100. yıl- da dünyada sadece 15 kişiye verdıği 'Kristal Küre Ödülü' nü kazandı. Aynca çeşitli ku- rumlarca verilmiş 10 ödülün de sahibi. Prof. Craighead. sorunlan ka- muya daha iyi anlatmak için çe- şitli TV belgeselleri yapıp konferanslar veriyor. 1916'da NVashington'da doğdu ve 1939'da Pennsylania Üniversitesi'nden mezun oldu. John J. Craighead şamda mutlu olmaya çahşabilir miyiz? 3. Doğal kaynaklann kısıtlı olduğunun iyice bi- lincine vanp davranışlanmızı buna göre ayarlaya- bilir miyiz? Doğanın bir bütün olduğunun bilincine varma- lı ve yaşam dediğimiz bu karmaşık süreç içinde- ki konumumuzu iyice kavramalıyız. Doğal çev- remizin gelişen karmaşüdığını anlayabilmek için, öncelikle bu çevrenin biyolojik bir tanımlaması- nı yaparak onu ayakta tutan doğal süreçleri açık- lamaya çalışmalıyız. 'anapara'ya el süremeyeceğimizin bilincine ne yazık ki çok geç \ardik. Sözgelimi, ormanlanmı- zın üretime elverişli olan ve olmayan değerlerini nasıl ayırt edebiliriz? Bilimsel veriler, el değme- miş ormanlann uzun dönemde çok daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Saf, katıksız bir su kay- nağı, bir altın madeninden daha değerli olabildi- ği gibi, ayılar da ineklerden daha yararlı oiabilir. Doğal yaşamın çeşitliliği ekonomik büyümeye yeğlenebilir. Tüm bu sayılanlar, üretime elverişli kaynaklara sırt çevirmemiz ya da ekonomik geliş- me temposunu yavaşlatmak gerektiği anlamına gelmemelidir. Buna karşıhk, insanoğlunun man- tıklı gereksinim ve değerleri ile temel ekolojik süreçlerin korunmasında bilinçli, dinamik bir den- Y. oğanın bir bütün olduğunun bilincine varmalı ve yaşam dediğimiz bu karmaşık süreç içindeki konumumuzu iyice kavramalıyız. Doğal çevremizin gelişen karmaşıklığını anlayabilmek için, öncelikle bu çevrenin biyolojik bir tanımlamasını yaparak onu ayakta tutan doğal süreçleri açıklamaya çalışmalıyız likede görünüyor. Bu ciddi soruna, 'Halkın Tra- jedisi' (1968) yazısında değinen Garrett Hardin, insanı, ortak bir otlaktan beslenen farklı sürülere benzetir. Her çoban, bu kısıtlı otlakta, kendisini, sürüsünü sınırsız bir biçimde çoğaltmaya iten bir sistem içine tutsak edilmiştir. Her çobanın kendi çıkariannı önde tutması tüm sürülerin yok olma- sına yol açar. Giderek artan nüfus ve buna bağlı olarak kaynak kullanımı sorununa çözüm getir- mesi için sırtımızı teknolojiye dayayıp durduk. Ama, Hardin'e göre (ve büyük bir çoğunluğa gö- re) bu soruna teknik bir çözüm getirilmesi olanak- sız. Yeni bilimsel yöntemlerin ortaya çıkanlması ve geliştirilmesi, tek başına, bu konunun çözüme ulaşması için yeterli değil. Herhangi bir çözüm her şeyden önce insan davranışlannda, töre ve tutum- lannda bir değişikliğe dayanmalıdır. Insanoğlu, özüne daha farklı bir açıdan bakmalıdır. Bilim ve eğitim, yanlış davranmamıza neden olan doğal eğilimimizin önüne geçebilirmi? Ömeğin, insan- lann: 1. Açgözlülük duygusunun yerine, bu çevrenin bir parçası oldugumuzu düşünerek tokgözlü dav- ranabilir miyiz? 2. Mal, mülk ve güç edinmeyi abartmadan, ya- Doğal süreçlerin açıklanması büyük ölçüde bi- lime dayanır; bu konuda küçük, ama birkaç adım atıldı. Bulunduğumuz Kuzey Rocky bölgesmde, çevremizdeki el değmemiş kaynaklann korunma- sı, ekonomik gelişmemizin yönlendirilmesi ve de- netimi için, geniş ekosistemlerin gerek biyo'ojik gerek insani unsurlannı ve toplumsal kanşıklığı- nı iyice kavramak zorundayız. IKısa değHuom dönemli çözümter Kaynak sorunlanmıza, aylık, yıllık değil de uzun dönemli çözümler bulmaya çalışmalıyız. Bilgisayar ve biîgi bankalan aracılığıyla koşulla- n zaman ve yer olarak özümseyebilir ve biyolo- jik ve sosyal durumumuzun bir çözümlemesini yapabiliriz. Böylece ekosistemlerin işlevi konu- sunda daha güvenilir bilgi edinir, ortaya çıkabile- cek degişimleri daha sağhklı kestirebilir ve bu ko- nuda yeni stratejiler saptayabiliriz. Bunlan yapar- ken ögrendiklerimizi öğretmek ve öğretilenleri uygulamaya geçirmek son derece önemlidir. Do- ğal kaynaklann ekonomik sistemlerin 'bankala- n' olduğu ve faizi'ni kullanabileceğimiz, ancak eni bilimsel yöntemlerin ortaya çıkanlması ve geliştirilmesi, tek başına, kaynak sorununun çözülmesi için yeterli değil. Herhangi bir çözüm her şeyden önce insan davranışlannda, töre ve tutumlannda bir değişikliğe dayanmalıdır. însanoğlu, özüne daha farklı bir açıdan bakmalıdır. genin önemi vurgulanmaktadır. Doğal kaynak- lanmızdan sürekli uzaklaşmamız olanaksızdır. Bu nedenle, korumaya yönelik, gerektiğinde tüm ekosistemlerin sağlığını ve biyolojik çeşitliliğini onancı, sağlam ve güvenilir bir kaynak geliştir- me stratejisi belirlenmelidir. Böylesi bir stratejinin belirlenmesi ise ancak özenle tasarlanmış bir araş- tırma sonucu gerçekleştirilebilir. Bu da doğal kay- naklan tüketip yok etme yerine yaşatma kav- ramına ağırlık veren yeni ekonomik özendirme mödellerinin üretilmesini gerektirmektedir. IGeleceğfeı ekonomîterüni attm rezervteri Yaşadığım yer olan Montana'da doğa, böl- genin candamannı oluştunnaktadır ve gelecekte de umanmekonominin candamannı oluşturacak- tır. Bu alanlan koruma ve geliştirme yolunda büyük bir mücadele veriyoruz. Çünkü buralar, gelecekteki bilimsel araştırmalara temel oluş- turacak, yine geleceğin ekonomilerinin altın rezervleri sayılacaktır. Kaynaklann daha bilinçli kullanılması yolunda yeni bir döneme girmek- teyiz. Bu döneme girerken coğrafyasal konumlan, kaynaklann temelleri ya da ekonomik ve siyasal yapılan ne olursa olsun, dünya çapında bir ölçüt sayılabilecek bir kaynak-kullanım süreci belir- lemeliyiz. Bir kişiyi etkileyen şey herkesi etkiler. Francis Thompson bunu dizelerinde şöyle yan- sıtır: Yakrnda olsun, uzakta olsun Tanrı 'nın yaratnğı her şey Gizliden gizliye bağlı birbirine Bir vıldızı rahatsız etmeden Dokunamazsınız bir çiçeğe. Yann: Jean Bernard Y A Y I N H A K K I C u m h U f İ y e t E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z ANKARA...ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Eylül Günleri Eylül, sevdiğim bir ay; mutlu mutsuz olayları yaşadı- ğım bir ay. Sonbahar başlar, ama yaz bitmez. Körfezde mavi bir uyku başlar, karıncalar su içer denizde. Iğdeler kızarır dallarda. Dostlarla buluşuruz balkonda. Kimi za- man güler, kimi zaman ağlarız, kimi zaman bir doğum gününü, kimi zaman bir düğün haberini, bir kavuşmayı kutlarız. Kimi günler yitik dostları, sevgilileri anımsarız. Kimler geldi, kimler geçti dünyamızdan. Yıllarca önce Faruk Güvenç ile oturuyorduk balkonda. Konser mevsimini açmanın coşkusuyla koştu Ankara'- ya. Ama açılış konserinde çalamadı. Provada bir kriz; hastane, doktorlar.. yaşamını yitirdi. Ama soluğunu yitir- medi, güçlü bir soluktu Faruk Güvenç. Atatürk'ün müzik devrimiyle soluklanan bir kişi. Çoksesli klasik Batı müzi- ğinin öncülerinden biri. Radyoda, TV'de programlar düzenler, yazılar yazar, çoksesli müzik sevgisini yay- gınlaştırmak için vargücüyle uğraşırdı. Ankara Oda Or- kestrası'nın kurucularından biri, Anadolu konserlerinin itici gücü, yurtdışındaki konserlerin ağır işçisiydi Faruk Güvenç. Olmazı oldurmak için vargücüyle çalışır, ortak bir ürün oluşturmaktan mutluluk duyardı. özünü aşma- nın güzelliğini yaşayan bir kişi sözün kısası. TV'de kimi programları izlerken onu anımsıyorum; yaşasaydı nasıl tepki gösterir, o tepkinin olumlu bir ürüne dönüşmesi için nasıl uğraşırdı kimbilir. Konser mevsimi yaklaşır- ken kulakları çınlıyor mu acaba? Opera, bale, konser iz- lenimlerini ertesi sabah duyururdu müzikseverlere. Büyük Tiyatro'dan ya da konser salonundan çıkınca ya- zısını yazar, matbaaya götürür bir solukta. Düzeltmesini de yapar, gülümser sonra. Herkes böyle coşkulu çalışsa her dalda ne güzel tırmanışlar olurdu, ama Faruk Gü- venç türü insanlara az rastlanıyor. Onu giderek özlüyo- rum. ölümün hüznü derinleşiyor balkonda. Güneşin battığı yerde ilhaml'yi görüyorum birden, Ruhi'nin sazını, tür- küsünü dinliyorum akşamın sessizliğinde. Onları da ey- lülde yitirdik. Aynı yılda değil, ama sözleşmiş gibi aynı günde... Geçen bahar Gül Derman ile konuşurken ölümünü düşünür müydüm hiç! Bahar gibi bir kadın; fırçası da gü- zellikler yeşertiyor. Duvarımda bir kadını var, uzanıp yatıvermiş sereserpe, çerçeveye sığmıyor bacakları. Bir yürüyüşü, bir soyunmayı, özüne kavuşmayı simgeli- yor, diye yorumladım, ne güzel güldü... Ayşe Teyzesi'- nden söz ettik uzun uzun, Emel Harunoğlu'ndan, Göz- tepe'de tren yoluna bakan tahta bir köşkün bahçesin- den. Tavuskuşunu o bahçede gördüm ilk kez. Gül Derman ile söyleşirken o bahçede dolaştık yeniden. Ay- şe Tör'ü andık. istanbul'a gidince Emel Harunoğlu ile buluşmaya karar verdim. Ekim başında gerçekleşecek buluşma. Eylülde neler yazıyorum! Profesör Uğur Derman'ı da Gül tanıttı bana. Güzel bir portre çizdi içten sözcüklerle. Doktor Derman'ı o çizgilerle düşünüyorum şimdi. Güzel bir başı var; düşünen, düşüncesini eyleme dönüştüren, yaşamını güzel boyutlandıran bir baş. Işığını yansıtan bir bilim adamı. Ne yaptığım biliyor. Otomobil kullanma- yı da iyi biliyor kuşkusuz, ama trafik canavarı bilenleri de alıp götürüyor çoğu kez! Karmaşık bir olay trafik kazaları. Suçlu kim sorusuna yanıt vermek güç. Yollar mı yetersiz, sürücüler mi, yok- sa araba sayısı mı çok? Araba üretimi artıyor, gümrük duvarları inmesin isteniyor, ama köklü önlemler günde- me gelmiyor hiç! Bu sorunu çözmek için bilimsel bir araştırma gerekmezmi acaba? Yollarımızı.taşıtlarımızı, sürücülerimizi geniş ölçüde inceleyen bir araştırma, sonra da bir eğitim gerekmez mi? Tarlada traktör kulla- nanlar kentler arasında araba sürüyor! Bir Anadolu ilçe- sinde ehliyet alanlar piyangodan çıkan bir arabayla yol- lara dökülüyor! Cinnah Caddesi'ndeki evimin önünden taksiye bindim bir gün. Çevre Sokağa gideceğim, şoför sokağı bilmiyor, uzak bir durakta mı çalışıyor diye sor- dum. Yanıtıyla ürperdim. Kırıkkale'de kamyon şoförüy- müş arkadaş, bir gün önce kamyonu satıyor, bir taksi satın alıyor, ver elini Ankara; bilmediği yollarda taksi şoförü! Daha kimler hangi yollarda, hangi koşullarda çalışıyor kimbilir? Bir bilene gereksinim var! Bilmeyenler, öğrenmeyenler nedeniyle çok acı fatura- lar ödeniyor. Güzel ülkemizde rahat dolaşamıyoruz, ölüm kol geziyor her yerde, mavi yolculuklar, yeşil yol- culuklar mezarlığa yöneliyor. Erim Gözen eşine kavu- şamıyor, özlemi dinmeden soluyor. Bugün Erim Gözen, yarın başkası... Bireylerin ötesinde bir olay bu. Çağdaş bir toplum olmayınca tüm özlemler soluyor. Soldurmamayı öğrenmek gerekiyor. BULMACA 1 2SOLDAN SAĞA: 1/ Kâtip ÇelebTnın. Arapça ve Türkçe olmak üzere iki ana bölümden oluşan tarih yapıtı. 2/ Fa- tih Sultan Mehrnet'ın şiir- lerinde kullandığı mah- las... Malezya halkına özgü bir tür öldürücü de- lilik. 3/ Hollanda'nın pla- 6 ka işaretL.Karagöz oyu- 7 nunda kullanılan kamış düdük. 4/ Ray aralığı dar 8 küçük demiryolu. 5/Aşık g ve bilye oyunlannda kul- lamlan. içi oyulup kurşun akıtıla- rak ağırlaştınhruş boyah kemik... Bir nota. 6/ Ahm satım etkinliği. 7/ Batı... Futbol maçlannm sonuçla- nnı tahmine dayalı müşterek ba- his. 8/ Yeniçeri kışlası... Taflan çubuklanndan elde edilen ve resim çiziminde kullanılan kömür ka- lem. 9/ Bir yere ulaşma, varma. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Gitar ve kastanyet eşliğinde oy- nanan çok ünlü bir İspanyol dansı. 2/ Dönümün dörtte biri... Bayağı, sıradan 3/ Çinkonun simge- si... Tomruklan biçmeye yarayan ve birden çok testeresi olan biçme makinesi. 4/ Basımevinde harfleri dizen ve satırlan blok durumunda döken dizgi makinesi. 5/ Tuzağa düşürülen şey... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan deyim sözû. 6/ Çizgiyle mizah sanatı. 7/ Gerçekleştirilmesi zamana bağh is- tek... Bir tür pembe elmas. 8/İlkelbirsilah... Bazı bitümlerin ve reçineli çamlann damıtılması sırasında meydana gelen hidro- karbon. 9/ Kayak koltuklu uzun kızak. T.C. MtLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI İSTANBUL İLİ MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ İLANEN TEBLİGAT Beşiktaş ilçesi özel tstanbul llkokulu (eski) Müdürü Zerrin Onse- kizoğlu hakkında yapılan soruşturma sonunda düzenlenen 29.4.1994 gün ve 410.14 '54 sayılı soruşturma raporunda geürilen disiplin teklifı hususunda. 657 sayılı Devlet Memurlan Kanunu'nun 130. maddesi uyannca savTinma ahnabümesi için tüm adres araşürmasına rağmen adres tespit edılememiştir. Bu nedenle 1702 sayılı kanunun 20' 1. maddesine giren füller ile ügi- li savunmanın işbu ilanın yayınını izleyen günden itibaren 15 gün içe- risinde yapılması, yapümadığı takdırde savunma hakkında vazgeçü- miş olunacağı ilanen tebliğ olunur. Basm: 34748
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle