27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30EYLÜL1994CUMA 12 DtZİYAZI OECD Genel Sekreteri Paye yeni binyıhn ekonomik sorunlannı Cumhuriyet 'e yazdı Rüreseltoplumiçin firsat / çinde bulunduğumuz yüzyıl sona ermek üzereyken, öncelikle insanoğlunun 1900 yılından beri gerçekleştirdiği başanlardan söz etmek daha doğru olacaktır. Eğer 19. yüzyılın sonu sanayiye ilişkin olduysa, 20. yüzyı- la da o denli yoğun bilimsel keşifler ve sanayi son- rasının kalkınmalardönemini yarattığı için 'tekno- loji çağı' adını vermek hiç de yanlış olmayacaktır. Gemiler genelde hala 100 yıl öncesindeki gibiy- seler de özelde ulaşımın pek çok modern biçimi o zamanlar mevcut bile değildi. Bugün, onbinlerce insan uçaklarla uçmakta. in- sanoglu Ay yüzeyinde yüriitmekte, uydular ve pek çok uzay aracı dünya yörüngesinde dolaşmakta. Tıp bilimındekı gelişmelerde olduğugibi iletişim, bilgisayar, robotlar ve nükleer güçle donanmış sa- nayilerdeki gelişmeler insanı, şaşkın bırakan bir teknolojik yenilik süreci içine sokmuştur. Ne yazıktır ki insanoğlu yeteneklerini yok edici amaçlar için de kullanmıştır. Son derece karmaşık, yıkıcı gücü çok daha yüksek olan savaş gereçleri, banşçıl ürünlerden çok daha hızlı bir biçimde üre- tilebilmektedir. Ostün güçler yüzyılın ilk yansın- da dünyanın egemenliğini ele geçirebilmek için. yeryüzündeki hammaddelerin ve piyasalann ege- menliği konusunda başlayan ideolojık savaşlann körükledıği ikı devsel anlaşmazlıga düştüler. Yüz- yılın ilk yansında yaşanan bunalımlar nedeniyle ekonomide büyük çatlaklar oluşmuştu. Zamanla, her ne kadar verimliliğe faydası olmasa da koru- macı önlemlerin yabancı rekabeti önleyecek tek silah olduğu görüldü. Portre On yılchr OECD'nin başında Jean-Claude Paye 26 Agustos 1934'te Fransa'da doğdu. Paris'te Institute d'Etudes Politiques'te hukuk ve ekonomi eğitimi gördü. Paris Belediye Başkanı'nın özel kalem müdürlügü ile atıldıgı çalışma yaşamını Dışişleri Bakanlığı'na geçerek sürdürdü. Cezayir'deki Fransız Büyükelçiliği'nde başk A atip olarak daha sonra bakanlıkta Anlaşmalar ve Uzay Işleri Dairesi'nde çalıştı. Bilimsel Araştırma Bakam'na özel danıştnan oldu. Avrupa Topluluğu Ekonomik Işlerden Sorumlu Komisyon Başkan Yarchmcısı Raymond Barre'in özel kalem müdürlüğûne getirildi. 1973'te ise Bonn Büyükelçilik Müsteşarlığı'na atandı. Barre Fransa'ya Başbakan olu'nca Paye'i de kendisine Uluslararası îlişkiler Danışmanı yaptı. 1977'de Fransa'nın Avrupa Ekonomik tşbirliği Bakanlıklararası Komite'nin Genel Sekreterliği'ne ve 1979'da Dışişleri Bakanhğı Ekonomik ve Mali Işler Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Jean-Claude Paye, 10 yıl önce bugün, 30 Eylül 1984'te OECD Genel Sekreterliği'ne seçildi. Görev süresi bugün sona ermekle birlikte Paye adaylığını yeniden koydu. 7e,eni bir yüzyılın eşiğindeyken uygarlığın bir dönüm noktasında olduğundan kuşkumuz yok. Tarihin akışı içerisinde ilk kez ekonomik kalkınmayla desteklenen, sağlam demokratik kurumlarla donatılmış ve yeni bir 'egemenlik' anlayışını da içeren toplumsal değerlere sahip, küresel bir insan toplumu oluşturabilmek olanaklıdır. lkinci Dünya Savaşı'nm bitimi olan 1945 yılın- dan sonra dünya, birbirlenne karşı diş bileyen ve birer nükleer cephanelik haline gelen iki büyük kWnpa aynlmıştı. Sovyetler Birliği'nin anıtsal var- lığı çevresinde vücut bulan ve zalım polis devleti- nin desteklediğı komünizm, sonuçta çöktü ve üret- tikleri siyasalann başansızlıkla sonuçlanmış ol- ması gözler önüne serildi. Bu arada Batılı devlet- ler serbest piyasa ekonomisinin esnek ilkeleri üze- rine kurulmuş, ekonomik işbirliğini ve gelışmeyi amaçlayan örgütlenmeler çerçevesinde bir araya gelip emin adımlarla sürekli ilerliyorlardı. Bu arada, dünya ekonomisinin kalkınmasından sorumlu siyasacılar küresel sorunlann giderek ar- tan bir biçimde gündemi etkilemesinden dolayı da- ha çok bilinçlendiler. Bu sorunlar arasında doğa- mn gıttikçe daha fazla yok edilmesi ve nüfus artı- şının durdurulamaz bir biçimde artması da vardı. Teknolojik gelişmelerin desteklediğı, araştırma ça- hşmalanndan ve iletişim devriminden giderek da- ha fazla yararlanan dünya ekonomisi, bugün 100 yıl önce düşünülemeyecek kadar küresel bir konu- ma ulaşmıştır. Giderek artan sayıda ülke, ekono- mik kalkınma sürecine katıldıkça, büyüme süreci- ni hem yeni sanayileşen ülkelerin hem de eski OECD ülkelerinin yaranna hızlandıran yeni piya- sa koşullan oluşmaktadır. Bugün üretim, dağıtım, pazarlama ve satış teknikleri öyle bir çerçevede düzenlenmiştir ki, tüketiciler bundan büyük bir çı- kar sağlarken yaratıcı ve yenilikçi üreticiler ise çok büyük kazançlar sağlayabilmektedir. Değişmeye duyulan gereksinim ve değişim de- ğerleri daha şimdiden akıllarda büyük sorular oluş- turmuştur. Her şeyden önce değişim süreci içeri- sinde buna uyum sağlayabilme gereksinimi ile bu uyumu saglama yeterliliği arasındaki uçurumun giderek daha da açılması tehlikesi söz konusudur. Jean-Claude Paye gerilimin yüksek olduğu alanlar durumuna dönüş- mektedir. Genel 'dünyagörüşü'nün (*) -düşünce- lerin, değerlerin ve hatta kurumlann bile- ilk önce tarım toplumu değerlerine göre oluştuğu ve daha sonra endüstriyel biçimine ulaştığı zaman, çerçe- venin değiştiği Batı toplumlannda da aynı durum söz konusuydu. Bugünün ve yannın daha da geliş- miş olacak olan teknolojisi ve rekabeti bizi öyle bir yoldan ilerletiyor ki, benzer sahnede her geçen gün geçmişimizle ilgili daha az ize rastlıyoruz. Gelişimin her adımı, engellenemez bir biçimde insanda güvensizlik duygusu uyandırmakta ve bu- nun sonucunda da en kötü olasılıkla acımasız bir savaş ortaya çıkmakta, en iyi olasılıkla da ekono- mik ve toplumsal çarpıklıklarla birleşip insanın zihninde, "Dünya nereye doğru gjdiyor"gibi soru- lar oluşturmaktadır. Bir yandan ekonomi gittikçe küreselleşirken öte yandan ırkçı, kültürel, kurum- sal ve siyasal farklılar da giderek artan sorunlara ve çatışmalara yol açmaktadır. 'ÜçüncüBinyıl'ınzorluklanylabaşaçıkabilmek ve yeni olanaklardan yararlanabilmek için gerek OECD ülkelerinin, gerek OECD dışı ülkelerin da- ha istikrarlı ve serbest bir uluslararası ortama ge- reksinimleri olacaktır. Böyle bir ortamın oluşu- munda en anahtaröğe, uygulanan sıyasalar arasın- daki işbirliği olacaktır. Bu suretle sürtüşmelerin, belirsizliklerin azaldığı, buna karşılık yatınmlar için daharahatçabirikimin de yapılabildiğı, tekno- lojinin kolaylıkla gelişip topluma nüfuz ettiği ve yaşam standartlannın dünya çapında yükseldiği büyümenin kısırdöngüsünden çıkan bir süreç baş- layacaktır. Bu elverişli ortamda, adalet, çevresel so- runlar ve özellikle de dünyanın çok az gelişmiş bölgelerinde karşılaşılan sorunlarla çok daha etkın bir biçimde mücadele edilecektir. 20. yüzyüı teknoloji çağı olarak adlandıran Jean ClaudePaye,önümûzdeki yûzyüiçin şöyle diyor: Teknoloji,artan bir biçimdebizezoriuklarlamücadeleedebflmevedeğişimin potansiyelyarariannı gerçeğe dönüştürme olanaklannı sağlamaktadır. Sorun, bunu arzulayıp arzulamadığımızdır._ Geçmişte her siyasa, ekonomilerin ve toplumlann bu uyumu gerçekleştirebilmesine yardımcı olma- mıştır ve hatta bazılan kesin bir tutumla üretim karşıtı olmuştur. Hızlı değişimlerin yaşandığı bir ortamda, çabuk ve sağlıklı bir biçimde uyum sağ- layabilme yeteneği ekonomik ve toplumsal gelişi- min de en temel öğesi olacaktır. Devlet düzeyinde küreselleşmenin ve merkeziyetçilikten kurtulma- nın bıleşimi eskı engelleri yıkıp yeni ufuklar aç- makla birlikte bazı tehlikeleri de getirir. Birzama- nın egemen güçleri bugün dıkkatle incelendiğin- de, artık çalışmayı ve ticareti küresel bir çerçeve- de kabul etmeye ve hatta teşvik etmeye zorunlu kal- dıklan görülmektedir. Bireysel devletler, ürünlerin, düşüncelerin ve insanlann takasının söz konusu olduğu geniş bir arenaya uyum sağlamak ve ken- dilerini kanıtlamak zorundadır. Bunlar bireyler için de zorlu zamanlardır. Avan- tajlar ve güç; oldukça yüksek nitelikli oyunculann eline geçtikçe, işsızlik, yoksulluk belirmekte, bir zamanlar insanlann kendilerini rahat hissettikleri bölgelerde sıkıntılar ortaya çıkmakta ve buralar eni binyılda insanoğlu, şimdiye değin hiçbir yüzyılda olmadığı kadar kendisini aşma gücüne sahip olup olmadığını, yanlış anlamalan ve çekişmeleri atlatıp atlatamayacağını ve kendisini yeniden ulusal ve bölgesel kabuğuna çekmeye çalışan etkenlere karşı koyup koyamayacağını göstermek zorunda kalacaktır. Dünya nüfusunun sadece yüzde 15'ini banndır- masına karşm dünya ticaretinin yüzde 75'ini ger- çekleştiren OECD ülkelerinin önemli bir sorum- lulugu vardır. 25 ülkenin oluşturduğu bu gruba önümûzdeki yüzyılın başlangıcına değin endüstri- yel toplumlann en önde gelen temsilcileri olan 6 ülkenin daha katılması beklenmektedir. Yarının dünyasında ekonomik gelişmeyi ve adaleti yayma- sı öngörülen bu ülkelerin üzerine büyük görevler düşecektir. Yeni bir yüzyılın eşiğindeyken uygariığın birdö- nüm noktasında olduğundan kuşkumuz yok. Tari- hin akışı içerisinde ilk kez ekonomik kalkınmayla desteklenen, sağlam demokratik kurumlarla dona- tılmış ve yeni bir 'egemenlik' anlayışını da içeren toplumsal değerlere sahip, küresel bir insan toplu- mu oluşturabilmek olanaklıdır. Yeni 'bin yü'da insanoğlu şimdiye değin hiçbir yüzyılda olmadığı kadar kendisini aşmaya mukte- dir olup olmadığını, yanlış anlamalan ve çekişme- leri atlatıp atlatamayacağını ve kendisini yeniden ulusal ve bölgesel kabuğuna çekmeye çalışan et- kenlere karşı koyup koyamayacağını göstermek zorunda kalacaktır. Teknoloji artan bir biçimde bi- ze bu zoriuklarla mücadele edebilme ve değişimin potansiyel yararlannı gerçeğe dönüştürme olanak- lannı sağlamaktadır. Soru, bunu arzulayıp arzula- madığımızdır. (*) Weltanschauung: Evren ve yaşamın felsefesi anlamındaM dünyagörüşû. Yann: Lordlar Kamarası Dışilişkiler Sözcüsü Barones Tessa Blackstone OECD'nin artan önemi ve Türkiye TEMEL İSKTT OECD Türkiye Daimi Temsilcisi Iktisadi İşbirliği ve Gelişme Örgütü ya da kısaca OECD, kuruluşundan bu yana üyelerine önemli hizmetler vermektedır. tkincı Dünya Savaşf ndan sonra oluşturu- lan Batı Kuruluşları Sistemi'nin bir par- çası olan OECD otuz üç yıldır Avrupa, Kuzey Amerika ve Pasifik bölgelerinin insan haklanna dayalı çogulcu demokra- si ve serbest piyasa ekonomisi değer ve ilkelerini paylaşan en gelişmiş yirmi dört ülkesine ekonomik ve sosyal politikala- nru mukayese etmek ve ahenkleştirerek geliştirmek imk A anını sağlamaktadır. Dünya ekonomisinin yaklaşık dörtte üçü- ne h A akim olan bu ülkelerin arasında son derece çeşitli ekonomik ve sosyal alanlar- da sürekli bir diyaloğun yürütüldüğü yeg- A ane forum olan bu teşkilatın faaliyetle- ri dünya ekonomisine dolaylı olarak, yön veren bir güce sahiptir. Örneğin, günü- müz dünyasındaki globalleşme eğılımıne paralel olarak, ekonomik ve sosyal konu- lan kendi aralanndaki etkileşimi göz önünde tutacak şekilde ele alan hemen hemen yeg A ane teşkılat OECD'dir OECD kendi üyelerine bilgi ve tecrii- be birikimiyle sagladığı "beyin" hizme- tinin yanı sıra, son yıllarda dışa açılmaya ve üye olmayan ülkelerle giderek sıkı iliş- kiler geliştirmek suretiyle görüş ve de- ğerlerini yaymaya da ağırlık vermekte- tâ. Bu çerçevede OECD, özellikle, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile eski Sovyet- ler Birliğı'nden doğan yeni bağunsız dev- letlerin serbest piyasaya ge- çış sürecine katkıda bulun- maya çalışmakta, bu amaçla teşkilatın "politika tavsiyesT konusundaki tecrübe biriki- mine dayanan yoğun prog- x5ugün ülkemiz dünya ve özellikle Batı ekonomileriyle bütünleşme yolunda önemli mesafeler katetmiş durumdadır. Bu yaklaşımm ışığında, OECD üyeliğimizin değeri daha da uyguiamaktadvr. artmıştır. Uyeliğimiz, her şeyden önce, uluslararası v e y° nlen bakımmdan par- o^,ı,o,n ^o c«« -• •> - 1 1 1 - 1 i •• . ı i' ı tönerleıi ile avnı cızgide bu- ekonomık alanda giderek suratlenen gelışmelen ıundUğu söyienebüir atmış, Meksika Nisan yakindan İZİeme Oİanağl Sağlamaktadır. Bugün ülkemiz dünya ve OECDnin temsil ettiği poli- tikalara uyumunda diğer üye ülkelere oranla farklılıklann bulunduğu dönemlerin geri- de kaldığı, Türkiye'nin en azmdan temel politika tercih 1994'te teşkilatın yirmi be- şinci üyesi olmuştur. Birkaç yıl sonra Gü- ney Kore'nin ve Orta ve Doğu Avrupa'da- kı reform sürecinde en fazla ilerlemiş Ma- caristan, Polonya ve Ce k Cumhuriyeti gi- bi ülkelerin de üyelikleri olasıdır. Teşki- lat, bunun yanında, Rusya ile özel işbir- liği bağlan kurmakta, Uzakdoğu ve La- tüı Amerika'daki dinamık ekonomilerle diyalog içinde bulunmaktadır. Çinileiliş- kilerin sıkılaştınlması da gündemdedir. Narüknedeni, işbirliği Devletlerüstü yetkılen olmayan, kredi veya diğer mali destek sağlamasına imk- A an verecek kaynaklan bulunmayan OECD'nin sebebi mevcudiyetini ''işbir- liği'' teşkil etmektedir. Halen, teşkilatın 200'ü aşkın komıte ve alt grubunda yıl- da 25.000 civannda hükümet temsilcisi- nin katıldığı toplantılar vasıtası ile yürü- tülen bu faaliyet, isabetli politikalann araştınlmasının da ötesinde bunlann uy- gulanması için gerekli ortamı da yarat- maktadır. Bu çerçevede, OECD'de. üye ülkelerin gerek genel gerek belirli ekono- mik alanlardaki politikalann ortaklaşa in- celemesinin yarattığı "eşıtkrin baskt- a"nın yönlendırici gücü yanında, huku- ki bağlayıcılığı olan anlaşmalar (kodlar. ortak kurallar) giderek önem kazanmak- tadır. Teşkilat'ın başansmda, faaliyetlerinın ve üyeler arasındaki uyumun, liberal eko- nomik ilkeler üstündeki esasen mevcut görüş birliğine dayanması ve çalışmala- nnda zorlayıcılık yerine uzlaşı ve kon- sensüsle hareket etmesi önemli rol oyna- maktadır. Bu nedenle OECD, çatışma ve polemikten uzak ve aynı zamanda, kamu- oyu açısından fazla ön planda olmamak- la birlikte, etkin ve güvenilir bir kuruluş olarak kalmıştır. OECD'nin kurucu üyesi olan ülkemi- zin bu üyeliği özellikle diğer üye ülkele- rin çoğunluğu ile ekonomik düzey, hatta politika yönünden farklılıği dolayısı ile uzun süre bir anlamda siyasi nedenlerle açıklanabılır birnitelikte iken, son yıllar- da giderek Teşkilat'ın öz işlevlerine uy- gun ekonomik bir içerik kazanmaya baş- lamıştır. Günümüzde artık, ülkemizin özellikle Batı ekonomileriy- le bütünleşme yolunda önemli mesafeler katetmiş durumdadır. Hükümetlerimizin ana hedeflennden biri, serbest piyasa ve rekabet ilkeleri doğrultusunda söz konu- su dışa açılış ve bütünleşme sürecini hız- landırmaktır. Bu yaklaşımın ışığında, OECD üyeliğimizin değeri daha da art- mıştır. Uyeliğimiz, her şeyden önce, ulus- lararası ekonomik alanda giderek surat- lenen gelişmeleri yakindan izleme ve Ba- tılı partönerlerimizle birlikte ortak poli- tika tespitlerinin yapılmasına katkıda bu- lunma olanağı sağlamaktadır Bunun ya- nında ve daha da önemlisi, OECD'nin ca- ğımızın gereklerine dinamik biçimde ce- vap vermesini bilen bilgi ve beyin gücü ve birikiminden daha fazla yararlanma- mız politikalanmızın daha sağlıklı ve et- kin biçimde uygulanmasını kolaylaştır- maktadır. Bugünün karşılıklı bağımlıhk esasma dayanan uluslararası düzeninde, iç ve diş ekonomik politikalar arasındaki farklılık hemen hemen ortadan kalkmış- tır. Bu açıdan, en ileri ve çağdaş ülkeler- le birlikte bulunduğumuz OECD'nin, ulusal düzeyde dengeli ve sürekli ekono- mik gelişme çabalanmızda çok önemli bir referans kaynağı ve yol gösterici bir ortam nıteliğini taşıdığı kuşkusuzdur. Türkiye diğer üyeler gibi OECD'nin program, politika ve önceliklerinin oluş- turulmasına katkıda bulunmaktadır. Bu çerçevede, ülkemiz dünyaya açıldığı öl- çüde OECD'nin çalışmalannda ve yön- lendirilmesinde giderek daha fazla söz sahibi olmaya başlamış, bu arada, ül- kemizin yakın ilgi ve çıkarlanna ilişkin konularda ön planda rol oynayabilmiştir. Örgütün artan önemi Sonuçta, değişen dünya koşullannda OECD'nin önem ve etkisinin arttığı, teş- kilatın üyeleri için her zamankinden faz- la gerekli ve yararlı olduğu söylenebilir. OECD'nin üye olmayan ülkeler yönün- den çekiciliğinin artması bunu kanıt- lamaktadır. Söz konusu yarar ve gerek- lilik, dışa açılma ve dünya ekonomisiyle bütünleşme sürecinde olan Türkiye için çok daha geçerlidir. Ülkemiz söz konusu süreçte mesafe kaydetmesı oranında bu ayncalıklı kulüp üyeliğine giderek daha fazla uyum sağ- lamayla, Teşkilat'ın olanaklannı daha iyi değerlendirmeye başlamıştır. Bununla beraber, özellikle diğer ülkelerle karşılaş- tınldığında OECD'ye ılgimizın ve faaliyetlerine katıhmımızın ülkemizin süratli yapısal değişimi ve uyumunun gerektirdiği düzeye ulaşması için sürekli çaba göstermemiz gerektiği de bir ger- çektir. Y A Y I N H A K K I C u m h U r İ y e l ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z ANKARA-.. ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Güzel Bir Armağan... TV'yi izlerken, gazeteleri baştan sona kaplayan kara ha- berleri okurken gözümden, kulağımdan utanıyorum uzun süredir. Soygun haberleri boyutlanıyor giderek, devletin te- pesine, doruğuna çıkmış kişiler yere yuvarlanıyor, yaldız- lardökülüyor, yıldızlar sönüyor. Yapay parıttı uzun siirmü- yor değil mi? Oysa o panttıyla gözleri kamaşanlar var. Pa- rayı en yüce değer sayanlar, köşeyi dönmeyi başan, çal- mayı beceri diye düşünenler. Ama o parıttı için sönen ocaklar, solan umutlar da sergileniyor bu olaylarda. Sö- mürü düzeni de beliriyor tüm çizgileriyle... Kaç gündür Ati Çetinkaya masalı anlatılıyor Körfez kah- velerinde. Kemer FM Radyosu'nda, bu köşede 31 Agus- tos 1990 günü yay_ımlanan 'Efe Havaları' başlıklı yazımı okudu öğretmen Ozgüçlü. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Burhaniye'ye geliyor Ali Çetinkaya, Bayındıriık Bakanı. Ül- kemizde demir ağlar örülüyor, o da savaş arkadaşlarına sesleniyor: "Bırakın bu efehavalannı, gelin demiryollann- da çalışın, yann emekli olur sıkıntı çekmezsiniz." Borazan ve Kadir Efe'ler dikiliyor: "Biz tüfekleıidemir- yolunda çavuş olmak için çatmadık" diyoriar. Çetinkaya ağlıyor. Oysa zaman onu haklı çıkanyor. Borazan Efe güç günler yaşıyor Demokrat Parti döneminde. Belediyede çöpçükadrosundaçalışıyor. '27Mayıs 1960Devrimi'nden sonra bir aylık bağlanıyor ancak. Şimdi yerinde işhanları yükseliyor, ama Burhaniye alanında bir köşk vardı vaktiy- le. Ali Çetinkaya'ya kasabalılardan bir armağan. Çetinka- ya ailesi hiç oturmuyor bu evde. Bir süre sonra da satılı- yor. Başta CHP llçe Başkanı eczacı Mustafa Çakıroğlu kimi ilçeliler satılmasını istemiyor, Çetinkaya'ya başvura- rak ilçeye bağışlamasını öneriyor. Eski Bayındıriık Baka- nı'nın yanıtı da acı, ama kişiliğini belirtiyor: "Çok üzgünüm, evisatmakzorundayım, hastalığım nedeniyle güç durum- dayım, param yok" diyor. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, banka genel müdüıieri, işadamlanyla ilgili haberier, beigeler, raporlarya- yımlanırken daldığım karanlıkta ışıktan bir çiçek açıyor bu anıyla. Körfez kahvelerinde de masal türü anlatılıyor Çe- tinkaya. Ülkemizde böyle adamlar da var, dün de bugün de... Böyle bir dönemde de en büyük zenginlik parasızlık galiba! Akıl almaz çıkar ilişkilerine bulaşmadan özünü ko- ruyabilmenin mutluluğu milyonlarla ölçülebilir mi? Parayı en yüce değer diye görenler bu mutluluğu duyamaz el- bet. Benzerliği yok, ama eski Bayındıriık Bakanı Ali Çetin- kaya'dan Mustafa Yıtmaz'a yöneliyor düşüncelerim. Bu yazım yayımlanıncaya kadar DSP'ye katılır mı bilmem, ama demokratik yaşamda düşündürücü bir davranış ser- giliyor Mustafa Yılmaz. Ihale baskılanndan bunaldığı için Bayındıriık Bakanlığı'ndan istifa etmek zorunda kalmak- tan söz ediyor. Bu baskılara karşı koymak, direnmek gü- cünü bulamadı demek. Sormaktan geri kalmıyor insan: Mustafa Yılmaz ya da başkaları parti değiştirerek neyi de- ğiştirecek ülkemizde? Demokratik yaşama nasıl bir kat- kıda bulunacak, dahası yeniden milletvekili seçilip gelin- ce ne yapacak, şimdiye kadar neler yaptıkian, neleri ya- pamadıklan ortada değil mi? Dışişleri Bakanımız Prof. Mümtaz Soysal'ı izlediniz mi, ABD'ye uçtuğu gün Show TV'dekı konuşmasıyla yalnız diş politikada değil, iç politikada da belli uyanları var. Profe- sör Bahri Savcı, Halit Çelenk, Naci Ormancılar ve eş- leriyle birlikte izledim o konuşmayı. Dağlarda, Körfez kah- velerinde o konuşmadan da söz ediliyor son günlerde. Q konuşma doğrultusunda politikalar üretilmesi bekleniyor. Kimden, bugünkü politikacılardan mı, yok, o ürün herke- sin katkısıyla oluşacak bence, çoksesli, çok renkli bir ça- bayla. Yazımı bu umutla Nadir Nadi'yi selamlayarak sona er- diriyorum. ••• Pazar akşamı Aya Irini'de dostu Mozart'la buluşuyor Nadir Bey. Gürer Aykal'ın yönettiği Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası, Mozart'ın yapıtlanyla Nadir Nadi'yi anma konseri veriyor. Atatürk'ün müzik devrimini içten yaşayan, demokratik yaşamda da çoksesliliği savunan Cumhuriyet başyazanna güzel bir armağan. Müzik Fakül- tesi Dekanı Ersin Onay'ı içten kutluyorum. Mozart'ın ke- man konçertosunu da Nadir Bey'in çok sevdiği sanatçı- mız Suna Kan çalıyor. Güzei bir buluşma değil mi? Ayağım burkuldu, konsere gidemiyorum, ama pazar ak- şamı saat 19.00'da orada olacağım ya da Mozart ve Na- dir Bey burada olacak. Aya Irini'deki müzik şölenini Ida'nın ucunda, güneşin battığı yerde oluşan renk şöleninde din- leyeceğim. Haydi siz de gelin! BULMACA 1 2 3 4 1 SOLDAN SAĞA: 1/ Atıcısına geri dönen bir av aracı. 2/ Beraberin- de yağmur getirrneyen 2 güçlü fırüna... Sahip. 3/ - Alman faşisti... Diyarba- kır'ın bir Uçesi. 4/ Turşu- su yapılan bir tür yaban soğanı. 5/ İki tarla arasın- daki sınır... Hile düzen... Eski Mısır'da gûneş tan- nsı. 6/ Ticarette, kullanıl- ması hemerı mûmkün olan paraya verilen ad. 7/ Kari... Dekorasyonda, modacılıkta ve eşya yapımında kullanılan deri taklidi sentetik malzeme. 8/ Şeyh Bedrettin'in Tann, evren ve insan konusundaki görûşlerini içeren ünlü yapıtı. 9/ Temiz... Frengiye benzer bulaşıcı bir hastalık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ özellikJe kamp yerlerinde tatil evi olarak kullanılan tek kath, ba- sit ve hafrf yapı. 2/ Smır nişanı... Yüz örtüsü. 3/ Dipten dallanan bir süs bitkisi... Aras'm kolu olan bir ırmak. 4/ Giysilerde sırtı ör- ten büyûk ve devrik yaka. 5/ Radyumun simgesi... Ata. 6/ Ze- kâ... Demet durumundaki ekinler. 7/ îsrail'in plaka ışareti... Her yiyeceği canı çeken. 8/ Kıvamını artürmak için sakıza katı- lan, kauçuk cinsinden bir madde. 9/ Doğumun doğal olmadığı durumlarda kann ve dölyatağının kesilerek bebeğin abnması. İLAN T.C. ANTALYA ASLİYE1. HUKUK MAHKEMESt 1994/237 Davacı Çoban Tanm Ürünleri Ltd. Şti. vekili Av. Habip Dağa- şan tarafından davalılar Mehmet Karabı vs. aleyhine açılan menfi tespit davasının mahkememizde yapılan açık duruşmasında; Karar gereğjnce; davalı Mehmet Karabı'ya tebligat yapılamadı- ğmdan adresinin tespiti de mümkün olmadığından davalının HUMK'nin 213 ve 377. md. gereğince duruşma günü olan 31.10. 1994 günü saat 09.00'da mahkeme salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettinnesi, haar bulunmadığı veya kendisi- ni bir vekille temsil ettirmediği takdirde dava dilekçesinin kendisine tebliğ edilmiş sayılarak yargjlamanm yokluğunda devam olunacağı ve sonuçlandınlacağı tebliğ olunur. 21.9.1994 Basın: 51191
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle