Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24EYLÜL 1994 CUMARTESİ
DIZIYAZI
Kazakistanlı Akseleu Seydimbek, Türk dilli halklann kimlik sorunlannı Climhuriyet 'e yazdı
Sömüıgeciliğin zor silinen izleriBiz, Türk âleminin atayurdunda oluşan
Kazak halkı, son üç yüz yıl boyunca 'Rus-
ya İmparatoriuğu'nun igrenç sömürgecılı-
ğini yaşadık ve ancak şimdi bagımsızlıgı-
mıza kavuşuyoruz. Bugünlerde bağımsızh-
ğına kavuşan Kazaklann geçmişi sadece sö-
mürgecılikten gördügümüz eziyetten iba-
rettir. Bu çerçevede biz yaşayan tanıklar
olarak sömürgecilıgin ne olduğunu anlata-
rak dünya insanını çok korkunç hatalardan
koruyabiliriz.
Son üç yüzyılda düzenlerin değişmesine,
devlet ihtilallerinin gerçekleşmesine, ide-
oloji ve siyasal görüşlerin değişmesine kar-
şın birtek Rusya'da durum hiç degişmeden
duruyor. Değışmeyen bu durum, taşradaki
bağımlı halklara karşı Rusya'nın baskıcı si-
yasası ve vaptınmlandır.
'Rusya Imparatorluğu' taşrasında bulu-
nan 200'den fazla halk ve ırktan biri olarak
Kazak halkının sömürgecilik sırasmda ya-
şadığı zulüm şöyle değerlendirilebilir:
Özgüi Kazak kûttürünü
yok etme girişinii
1. Üç Bınyıl boyunca Asya'nın uçsuz bu-
caksız bozkınnda göçebe bır yaşam süren
ve âdet ve örflerle olaganüstü özgün bir kül-
tür oluşturan Kazak halkı sömürgecilik sı-
rasında yok edici manevi yayılmacılığa uğ-
ramıştır. Sonuçta manevi özümsemeye ug-
rayıp özgün kültürü zayıflamıştır. Ulusun
özgür kültürünü yok etmek her zaman met-
ropol ülkenin en temel siyasa ve ideolojik
amacı olmuştur.
2. Altay Daglan ile Don Nehri arasında
'LluğdaJada' (bozkırda) yaşam ve gelenek
oluşturmuş, devlet, hanlık kurmuş olan Ka-
zaklann topraklannın yansına yakını Rus-
ya'nın egemenlıği altında kalmıştır. Bu ara-
da bugünkü Tula Nehri'nın Canıbek hanı-
nın annesi Tulla ıle adlandınldıgını anım-
satabilınz. Ya da Kazaklann tann kökenli
âşık ve ozanlan beş yüzyıl boyunca şiırle-
rinde ışledikleri kutsal Idil (Volga) Neh-
ri'nden bugünkü Kazaklann bır yudum su
bile içemeyecek durumda olmalanna ne dı-
yeceksiniz?
3. Kazak halkının binlerce yıl boyunca
çevre sıstemı ıle kaynaşarak oluşan yaşam
biçimi iktisadi ve kültürel türü 1926-19? 1
tarihleri arasında zorla değıştirilmiştır. So-
nuçta 1931-1932 yıllannda 7 milyon nu-
fuslu Kazaklann 4 milyonu yok olmuştur.
1.5 milyonu ise yabancı ülkelere kaçmak
zorunda kalmıştır. işte bu facia olmasaydı
Kazak halkı kendi doğal nüfus büyümesi ile
bugünlerde 30 milyon nüfusa sahip olabı-
lirdi.
4. Kazak halkının devleti zorla dağıtıl-
mıştır. Han iktidan yok olduğu 1822 yılın-
dan beri Kazaklann devleti ugruna başkal-
dıran en yetenekli çocuklarının hiçbırisi
'imparatorluk' siyasasının cezasından kurtulama-
mıştır. Onlann çoğunluğu, devlet ihtilallerine, dü-
zenin değiştirilmesine, ideolojik ve siyasal gıdışin
değişmesine karşın sürekli olarak acımasız bıçim-
de yok edilmişlerdır.
•
J^ nsanlık tarihindeki en büyük
suç, sosyalist düzenin totaliter
iktidanyla 200'den fazla ırk ve
ulusu kanşık duruma sokmasıdır.
Sonuçta yüze yakın ırk ve ulus
tümüyle yok oluvermiştir. Yani
yüzyıllarla oluşan yüze yakın
özgün kültür sonsuza dek yok
oluvermiş, verimli topraklann
kültürel ve manevi olgusu
soluvermiştir. Bu çaptaki tehlikeyi
insanoğlu önceden görememiştir.
5. 'Rusya İmparatoriuğu'nun kesintisiz uygula-
dıgı baskı siyasasının zulmünden dolayı bütün Ka-
zak halkının çocuklan şimdi dünyanın 32 ülkesin-
de yerleşerek, dili ve dinı çeşitli olan devletlenn
içinde yaşamlannı sürdürmeye zorunludurlar. Şu
anda Kazak diasporası (Kazakistan dışındaki Ka-
zaklar) 3 milyondan fazladır.
6. Dogal zenginligin hiç düşünmeden yağma-
lanmasından ötürii, belli çevre sistemine uyan ge-
leneksel iktisat düzenine ve bilimsel temele da-
yandınlmayan değışimleri uyguladıktan ve çöl böl-
gelenne zorla kaydınlan Kazaklann ortasında
1949-1989 yıllan arasında yaklaşık 500 nükleer
bomba denemesi yapıldıktan sonra Kazak bozkır-
lan çevre faciasına uğramışlardır. Bu da kuşakla-
nn 'genofonu'nu etkilemiş, ulusu zayıflatmıştır.
7. Kazakistan'daki iktisadi, sınaı ve toplumsal
altyapının yüzde 70'ten fazlası Rusya'ya bağlıdır.
Toplumsal ve ekonomik yapınm böyle olmasının
sömürgeciliğin dogasının bir gereği olduğunu söy-
leyebiliriz. Yani bunun nedenini Rus halkının ya-
bancılara karşı güvensız 'bryopsikotojik' doğasına
bağlamaktayız.
8. Rus yayılmacılıgı 17. yüzyıldan 1986yılında-
ki aralık olayına (*) kadar sürdü. Aralıkta Kazak
halkı sömürgecilige karşı yaklaşık 300 ulusal ba-
ğımsızlık ayaklanması girişiminde bulunmuştur.
Fakat zulüm güçleri Kazak halkının özgürlüğüne
yönelik tinini daima kana boğmuşlardır...
Jşte Kazak halkı bugünkü özgürlüğüne böyle fa-
ciaya uğrayarak ulaştı. Özgürlük yolunda ulus kan
aglıyordu, fakat ölmedi. Aglıyordu, fakat sağdu-
yudan vazgeçmedi.
Ey kutsal Gök Tann, özgürlüğümüzü kutlu et!
Böylesine ulu bir dileği bilim ve hareketle bağ-
daştırmamız gerekmektedir. Sömürgeciliğin eziye-
tine uğrayan yüzlerce ulus ve halk gibi Kazak hal-
kı en ağır dönemini sosyalizm döneminde geçirdı.
Bu arada ınsanoğlunun uzun tanhindeki en büyük,
en acı suçu, 20. yüzyılda SSCB diye adlandınlan
büyük 'imparatorluk' zamanında gerçekleştirdi-
ğini söyleyebiliriz. O, bir kuşağın gözü önünde art
arda geçen iki dünya savaşının kurbanlan değildir.
1942 yılında ülkesinin Jezkangan bölgesinde dugaıı ><;\dimbek (ivuı,uk U-MMI),
Cazetecilik eğitimi gördü. Bilimsei ve yazın alanında çeşitli kitaplan bulunan ve halen
Kazakistan l lusal Akademi Bölüm Başkanı olan Seydimbek. bizim için sömürge-
cilikten kurtulmak oldukça zor oldu divor \e eklhor: Şimdi ise sömürgeciliğin so-
nuçlanndan annmanın dahada^çolduğununlarkındayız.Artık bizim yananca-
nmıı/j tedavi etmemiz, dumanlaşan bilincimizi arındırmamız gerekijor.
O. mılyonlarca insanın özgürlüğünü alıkoyan kamp
adası da değildir. O, teknokratik vahşilik doguran
çevre faciası da değildir. O, savaşsız ya da ideolo-
jik aldatmaca ıle 4 milyon Kazakı yok eden soykı-
nm siyasası da değildir. O suçu şöyle değerlen-
direbiİinz: Insanlık tanhindeki en büyük suç, sos-
yalist düzenin totaliter iktidanyla 200"den fazla ırk
ve ulusu kanşık duruma sokmasıdır. Sonuçta yü-
ze yakın ırk ve ulus tümüyle yok oluvermiştir. Ya-
ni yüzyıllarla oluşan yüze yakın özgün kültür son-
suza dek yok oluvermiş, \ enmlı topraklann kültü-
rel ve manevi olgusu soluvermıştir. Bu çaptaki teh-
likeyi insanoğlu önceden görememiştir.
Bu arada sosyalist düzenin bir tek 'yarannı' da
söylemeden geçemeyiz. O da sosyalist düzenin ta-
rih sahnesinde yenni almasıyla insanoğlunun ar-
tık nasıl bır hatanın yapılmaması gerektiğini iyice
öğrenmiş olmasıdır.
Evet. 'imparatorluk1
dağıldı. Zulmün fazla ya-
şayamayacağını tanh bu kez de kuşkusuz kanıtla-
dı. Bizim içın sömürgecilikten kurtulmak oldukça
zor oldu. Şimdi ise sömürgeciliğin sonuçlanndan
annmanın daha da güç olduğunun farkındayız.
Şımdı bizim kendi kendımızle mücadele ederek
yanan canımızı tedavi etmemiz. dumanlaşan bilin-
cimizi anndırmamız gerekıyor. Sömürgecilik has-
talığı vücudumuza iyice gırmıştir. Şimdi de alay
ederek çıkacaktır. Yani, bizim başjıca hareketleri-
mizden bin manevi tedavi. kendi kimliğimızı ge-
lıştırmeye yönelik olmalıdır. Bu da ıster gerçek is-
ter mecazı anlamda olsun
'manevi yeniienme' ya da
•manevi restorasyon' dı-
ye adlandınlabılır.
Dogal olarak ulusun
kültürel ve manevi dün-
yası oldukça geniş bir
kavramdır ve yaşamın
bütün alanlan ile bağlan-
tılıdır. Bu nedenle de
kavramı daha net kavra-
yabılmemiz için 'bilimle-
rin atasT ılan edilen ta-
rih, onunetnoloji ilebağ-
lı bazı yönlen hakkında
oluşmuş kavramlardan
söz edelim.
Bu arada 'imparator-
luk' siyasasının oluştur-
dugutarih bilincımizdeki
yöntemsel çelışkileri an-
madan geçemıyoruz. İşte
onlar: Bütün bir halkı birkaç parçaya bölerek, ev
içinde ev yaparak, kendi kendme misilleme yapan
sınıfsal görüş ana düşüncesinin yaşam gerçeği ile
aynı olmadığı; işçi sınıfı için yapay bir toplumsal
onur yaratarak. köylü ve aydınlara karşı koyma ey-
lemi; tarih ve ideolojiyi bütün bir olay olarak de-
gerlendirmek; tarihsel geçmişe çevrilmiş polıtika
olarak değerlendirmek; ınsanoğlunun gelişmesi ıle
ilgilı ekonomik etken dışındaki tümünü yok say-
mak, ya da onlara parmak arasından bakmak; nes-
nel gerçekleri komünıst partililiğin karşısına koy-
mak; en sonunda Avrasya'daki Türk halklannın ta-
rihını bır bütün olgu olarak ve dünya tanhınin bır
parçası olduğu gerçeğini değerlendirmemek. bu-
nun aracılığı ile ortak Türk kültürünü yok saymak...
Tarihsel kavramlarla ilgili yukanda söz ettığimiz
çelişkiler bılincimize yaşamın gerçekleri olarak
birçok kez ters anlamda benimsetilmiştir. Daha
Ç
Ijovyet Türkolojisi gerçeklere
ulaşmak yerine gerçeklerin daha
da kanşık bir duruma getirilmesine
katkıda bulunmuştur. Bu karmaşa
ve bilimdeki gerici yorumlann
çoğalması, gitgide her Türk dilli
ulusun kendi Türkolojisini'
oluşrurarak, uluslann arasını
açmıştır. Bu durumu Türk dilli
halklann bugünkü ayırtılmış
tarihinden, folklor mirasından açık
ve seçik görmek olanaklıdır.
doğrusu, tarihin nesnel gerçeği 'imparatorluk' si-
yasasına ters olduğu için taşradaki uluslar kendi ta-
rihlerinı benimsememiş, öz geçmışinden iğrenme-
ye zorlanmışlardır.
Biz şu ana dek tarihe 'Rusya Imparatorluğu'gö-
züyle baktığımıza hiç önem vermıyorduk. Şu ana
dek bizim okuduğumuz insanlık tarihmin farkı ve
değeri özü itibanyla Rusya'nın 'imparatorluk'
kavramlan doğrultusunda yazılıyordu. Biz de bu
kavramlar çerçevesınde eğıtılmiş ve büyütülmüş
birkuşağız. Biz, Batı'dan Doğu'yadoğru savaşagi-
denlerin tümünü büyük komutan olarak tanıyıp.
onların köklennı bıle ezberleyerek büyümüştük.
Doğu'dan Batı'ya sefere çıkanlann tümü ise vah-
şiler ve zalimler olarak zihnimize sokuldular.
Yine örneklere bakalım. Biz gözlerimizi açtığı-
mızdan beri Amerıka Kızılderililerini kana boğ-
muş, köklü kültürlerinı tümüyle yok etmış ışgalcı-
lere "Amerika'yı keşfedenler" derdik. Ya da Rus-
ya'nın sömürgeci siyasasında kılıcı olanlann tümü-
nü "Orta Asya'yı vahşilikten kurtaranlar", "Sibir-
ya karanlıgına nur verenler" diye okurduk.
Ve böylece Orta Asya ve Sibıryalılann birkaç
kuşağı kendi atalanna küfür etmek durumunda bı-
rakıldılar. Çünkü dünyaya orada Avrupalıların. bu-
rada ise 'Rusya tmparatorluğu'nun gözü ıle bak-
mak yasaydı. Ve en kötüsü böyle bir aptallık birtek
tarih dersine ait değildi. Bununla birlikte yazın. si-
nema, tıyatro. görsel-güzel sanatlar gibi manevi
değerlerin tümüne yerleşmişti.
Basıt 'toponim'lere
(yer-su adlan) bakalım.
İyice yerleşen 'Yerorto
Denizi' (Akdenız) 'Ya-
kındoğu' (Ortadoğu)
'Lral Arkası' (Transu-
ral) ldil'in öbür yani
"Kaspi'nin öbür yani"
(Hazer Denizi'nin öbür
yani) gıbı yüzlerce cog-
rafyasal ad vardır. Evet
belli ölçüde simgesellik
vardır. Fakat ilk sırada
herkes için kavramsal
önem değerlidir. Kavra-
mın nesnel olması koşu-
lu vardır. Yalnızca eski
Yunanlılar değil. her-
hangi bir insan da bu-
lundugu yere 'dünyanın
merkezi' derse yanılmış
olamaz. Ya da 'Yakın-
doğu' yakın olsa olsa A\ rupalılara yakındır. Uzak-
dogu'dakiler için ise hiç de yakın değildir. Aynısı
'L'ral Arkası', "ldil'in öbüryanı", "Kaspi'nin öbür
yam" gibi deyimler için de geçerlidir ve Avrupalı-
İar açısından doğrudur. Bu yandakiler için ise ma-
nevi eziyettir. Yani, insanlığa ortak olması gereken
gerçek \e kavramlar kendi nesnelliğinden aynla-
rak sadece Avrupalılar gibi düşünmenin ya da var-
saymanın ekmeğine yağ sürüyor. Bu durumda söz
konusu olan, gerçeklerin yalnız tekelleşmesi değil,
gerçeklerin bölünmesidir.
Böyle bir olgu hiçbır zaman kendiliğinden olmu-
yor.
Varsayalım ki eğer bir gerçek, tekel egemenliğı-
ne sokuîu olarak zihniyette yer alırsa, sana düşün-
me hakkı bırakılmaz. Yalnız gerçekleştırme hakkı
tanınırsa işin Batı'ya benzeyen yanı işe yarayıp,
benzemeyenin tümü ise vahşiliğin delıli olduğu bi-
linci yerleştirilir. Böyle bır felaketten son-
ra ne olabilir kı? Ne olacağını bır ulus bı-
lecekse, o Kazak ulusu olmalıdır. Sonuç
olarak etnik mangürtleşmenin(**) araçlan
da bunlardan oluşur. Sonuçta böyle bır hal-
kın her bireyi sürekli iki duyguya kapıla-
caktır. Sonsuza değin aklı kendisıne karşı
gelecek ve yaşamı böyle geçecektir.
Bunun manevi tedavisı toplumsal ve ma-
nevi restorasyondur. Kısa süre önce yayım-
lanan bir bilimsel kıtabın bırincı sayfasın-
da "Rus bilim adamlan Kazaklann göçebe
vaşadıklaruu, hayvancılıkla uğraşnklannı
sanıyorlar" bıçımınde bır cümle \ardı. Bu
durumda Rus bilim adamlan öyle deme-
seydi, bizim göçebe bir yaşamımız olduğu-
nu, hayvancılıkla uğraştığımızı bilemez
miydik? Doğal olarak bunu bıliyoruz. Fa-
kat basit gerçeği bile kendi adımıza söyle-
meyi sakıncalı bulmamızdan kaynaklanan
psikoloji hiç izin vermiyor ki... Sıfatın de-
ğil, tinin, daha doğrusu bilincin tutsaklığı
diye buna derler.
Bu zamana dek, dogusunda San Nehir
(Huanhe) batısında Akdeniz bulunan uç-
suz bucaksız alanda Türkçe konuşan otuz
kadar halk neden birbirinı çevırmensız an-
lıyor.
Bu otuz kadar halkın Türk kaanlıgından
sonra (6-8 yüzyıl) bir araya gelmedikleri bı-
linmektedir. Bu durumda, bu halkın bin beş
yüzyıl ayn kalmasına karşın etnık tekkök-
lülüğünü; dılinde. gelenegınde, ınancında,
simgelerinde koruyabilmesi içın Türk ka-
anlıgından önce uzun süre birlikte kalma-
lan gerekirdi.
Sovyet Türkolojisi
tarihi çapprtıyor
Geleneklenn, ınançlann, nesnelerin ıki-
uç bınyıl boyunca degişmeden tekköklülü-
ğünü koruduğunu nasıl anlatabiliriz ki? Pa-
zınk kurganında (l.Ö. 5. yüzyıl) bulunan
nesnelere baktıgınız zaman kendi anne-ba-
bamızın kullandıgı egen. koşumu. doku-
malan, kilımlen görünce şaşırdığımız aca-
ba yalan mı? Yanı. manevi ve maddı kültü-
rü 'diakronik' ve 'tipolojik' yöntemle ne
düzeyde tanımaktayız?
Her bir ulusu bireysel özelliklere göre
geliştirmenin yerine onlarca ulus ve halkı
bir tek siyasal ideolojik kalıba sokan tota-
liter sosyalist düzen için ayn bir ulusun geç-
mişine. köküne bakmak gereksinimi de
yoktu. Birçok ulus, kendi etnojenik kökün-
den uzaklaşmaya. dışandan 'köhne \ahşi
yurt', 'köhne aşiret sürüsü", 'ulus olarak
oluşamamış' gibi tanıtılmış kavramları.
kendi geçmişlerinin sıfatı olarak ezbere
söylemeye zorunlu oldu. Bunun gibi ide-
olojik egemenliğin etkısını özellikle Türk
kökenli halklar çok görmüştür.
Bu konuda yalnızca Türkolojı tarihine
bakmamız yeterlidir. 19. yüzyılda dünya çapında
en ön sıralarda olmayı başaran Rusya'daki Türko-
lojinin, 20. yüzy ılın ortalanna dogru bilimsel ger-
çeklere ulaşmak yerine daha fazla sosyalist ıdeolo-
jının hızmetçisı olmak egıliminde olduğunu algı-
İJXL gözlerimizi açtığımızdan
beri Amerika Kızılderililerini kana
boğmuş, köklü kültürlerini
tümüyle yok etmiş işgalcilere
'Amerika'yı keşfedenler' derdik.
Ya da Rusya'nın sömürgeci
siyasasında kılıcı olanlann tümünü
'Orta Asya'yı vahşilikten
kurtaranlar' diye okurduk. Çünkü
dünyaya orada Avrupalılann,
burada ise 'Rusya
împaratorluğu'nun gözü ile
bakmak yasaydı.
layabiliriz. Bu arada Türk dilli halklann tarihsel ve
kültürel varlığını bütün bir olgu olarak kabul etme-
yerek öncelıkle böle böle araştırmaya yönelik yön-
temlerin altını çizmek olanaklıdır. Kısa bir süre
içerisinde Türkologlann saflan ne kadar büyümüş
ise Türk dilli halklann tarihsel ve kültürüne ilişkin
gerici yorumlar da o kadar artmıştır.
Sonuçta Sovyet Türkolojisi gerçeklere ulaşmak
yerine gerçeklerin daha da kanşık bir durüma ge-
tirilmesine katkıda bulunmuştur. Sadece gerçekle-
rin daha zorlaştınlması değil bilimdeki gerici yo-
rumlann çoğalması gıtgıde her Türk dilli ulusun
kendi 'Türkolojisini' oluşrurarak, uluslann arasını
açmıştır.
Bu durumu Türk dilli halklann bugünkü ayır-
tılmış tanhınden, folklor mirasından. abece oluş-
masından ve terim üretme gelişmelerinden açık ve
seçik görmek olanaklıdır. Doğal olarak gerçekle-
re başvurursak bugünkü Türk dilli uluslann kültü-
rel ve manevi kökünün Türklüğün bir bütünlüğe
ulaşmasıyla. bunun da bilimsel ve yöntemsel ey-
lem olarak değerlendinlmesiyle olanaklıdır. Bu ol-
madan tarihsel gerçeklerin yüzüne bakamayız.
İşte sömürgeciliğin sonuçlanndan annma konu-
lan bizi bu düşüncelere ulaştırmaktadır...
(*) Celloksan olayı Kazaklann resmi düzene karşı
Almatt'dagösterdiklen direniş eylemi.
(**) Mangürt: Kendi kimliğıni, ıılusımu. kültürünü
tanımayan kımse, Cengız Aytmatov un yapıtlarmdan
alınmış ve vaytlmış bir terim.
Yarın: Savaş ve Barışfilminin
OscarhyönetmeniS. Bondarcuk.
DUZELTME: Gazetemızin 22 Eylül 1994 gün-
kü sayısında yer alan 3. Bınyıl'a Doğru yazı
dizisinde. Fransız şair Yves Bonnefoy'un adı, yan-
lışlıkla Bonnefey olarak yazılmıştır. Düzeltir, okur-
lanmızdan özür dileriz.
Y A Y I N H A K K I C u m h U r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z
POLtTÎKA VE ÖTESt
MEHMED KEMAL
Sonbahar Gelirken...
Vecihi Timuroğlu, bir edebiyatçı olduğu gibi, edebiya-
tın türlü dalında yapıtları olan bir yazar, bir sanatçıdır da...
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni bitirmiş, edebiyat öğ-
retmenliği, lise müdürlüğü yapmıştır. Edebiyat yoluna
genç bir oğulu kurban vermiştir.
"Bülbüller Ne Yaptılar?" adlı kitabını bana gönderir-
ken, "iyi bir şaire şiir sunmak zordur, ama Kürşat, amca-
sına saygılar sunuyor" diyor. Kürşat'ın kurban edildiğini
anımsatıyor.
Ülkemiz 1960'tan bu yana birkaç tane askeri darbe
gördü. Askeri darbeler; gençti, ihtiyardı, kimsenin gözya-
şına bakmazlar, bir kez yakayı ele verdiniz mi hemen ke-
tenpereye getirirler, ya kaçarken vururlar ya dâ sehpaya
götürürler.
Asarım, keserim diyen birkaç darbeci gördük ama bun-
lar, bu asarım keserimi içlerinde saklayan kişilerdi, öyle
kolay kolay dışarı vuımazlardı. Darbecilerin içinde en bıç-
kını Evren Paşa çıktı. Her sözünün başında şöyle birkaç
kişiyi sallandırırdı. "Besleyecek miyiz, elbette asacağız"
kabadayılığı onun sözleri arasında yer almıştı. Gerçekten
de askeri darbe döneminde sözünde durdu, kaç kişiyi sal-
landırdı.
Darbeci paşalar her şeye kızarlardı; kızgınlıklannı içeri
atmazlar hemen dışarı vururlardı. Sendikacılara mı kızdı-
lar, hemen söylerlerdi: "Benden çok maaş alıyoriar."
Gerçekten de büyük otellerin restoranlarında şef gar-
sonlar Genelkurmay başkanlarından çok para alırlar. O
dönemde 35 bin lira (ayda)... Şimdinin 35 bini ise gülünç
bir paradır. Adı bile olmaz. Şef garsonların aldıklannın ya-
nında paşa maaşlannın adı mı olur?
Şiirin çilesini yazanlar bilir. Bir ailede şair varsa, elbet-
te her şey şiirle anlatılacaktır. Aslında şiir anlatmaz, söy-
ler. Anlatmanın görevi düz yazıya kalmıştır. Bir şey mi an-
latacaksınız, şiirle olmaz, anlatma düzyazının işidir.
Timuroğlu, Kürşat'ın ölümünü anlatırken geniştutuyor.
Sıvas ellerinde, bır otelin salonunda cayır cayır yakılan 37
kurbanı daanmadan edemiyor. Ikisi birbirini çağnştırıyor;
önce ölen Kürşat, ardından gıdenler, ağabeyler, ustalar,
dostlar. Hepsini bir mezarlıkta topluyor.
Ölüm yitimnişse anlamını
Ne güzeldir mezartıklar
Nar kırmızı sonbahar akşamlannda
Kırmızımtrak bir bulut açar şemsiyesini
Bir çift serçe konar baştaşına
Düşünürüm kınından çekmemiş ömrünü
Ağırlığı çok büyüktü 37 kurbanın, ama bütün ağırlığı bü-
yüktür acıların. Bir türküsünde "Benim davam divana kal-
sın" der Ruhi Su... Gerçekten 37 kurbanın davası diva-
na kalmış gıbıdir. Bir mahkeme gibi değil de, bir heyecan
gibidir. Bu heyecan ölenı de öldüreni de sarıyor. Bir tür-
kü oluyor.
Geçende TV'de Sezen Aksu, Metin Altıok'un türkü-
leşmiş bir şiirini okudu. Bir şiir nasıl türküleşır ve ağızdan
ağıza dolaşır onu gördük. "Kavaklar" diyordu. Saranp so-
lan kavakları anlatıyordu. Baharda, kiraz mevsiminde ka-
vaklar pamuklar, kavaklar pamuklayınca da kiraz gelir ar-
dından... Bilin ki kiraz baharın muştucusudur. Gerçekten
de Nazım Usta da "Kavaklarpamukladı mı Gazali'de/ki-
raz gelir ardından" der.
Kürşatın babası da şöyle der: *
"Bıktırdı bu gri rüzg
A
arlar - $
Mor kanatlarım yoruldu -
Üretemiyorsa insan
Her ölüm yerli yerindedir"
Ölüm, zulümden önce gel!
Gazetelerde rüşvet haberierini gördükçe rezilliğin kökü
nerelerde, hangi kazanlarda kaynıyor, görüyor musunuz?..
BULMACA
1 2 3 4
1
SOLDAN SAĞA:
1/ Halk edebiyatında na-
karata verilen ad. 2/
AJev... Kastamonu'nun 2
bir ilçesi. 3/ Bayağı, sıra- «
dan... Yapraklann düz ve
parlak bölümü. 4/ Yiye- 4
cek bulamayan. yoksul
kimse... Ereİc. amaç. 5/
Doğu Karadeniz halkına
verilen ad... Kumaşlarda-
ki benek. 6/ Süs taşı ola-
rak kullanılan, mor renk-
te bir tür kuvars. 7/
Bazen geceleri ufukta ça-
kan panltı... Olumsuzluk belirten
bir önek. 8/ Agnes Varda'run yö-
nettiği bir fılm. 9/ Bir makyaj mal-
zemesi... Akıtma, dökme.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Kabak yapraklanru andıran ge-
niş, etli yapraklan olan ve kırda ya
da su kıyılannda yetişen bir tür bit-
ki. 2/ SamsurTun bir ilçesi... Su. 3/
Yurdumuzda bir göl... Davut Pey-
gamber'e gönderildiğine inarulan
kutsal kitap. 4/ Algılanan nesnele-
rin temel. niteliği... Lezzet. 5/ Yanardağlardan fırlayan çok
küçük katı parça. 6/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... Pilavı
yapılan ve bazı çorbalara katılan bir hamur işi. 7/ İslam inancı-
na göre kıyamet günü bütün ölülerin dirilerek toplanacağı yerin
adı. Bir nota. 8/ Dağdan inen sel... Yalnız iki geniş yüzü testere
ile düzeltilmiş tahta. 9/ İki derenin ya da iki yolun birleştiği ]
yer... Ekmek ufağı. ^
İLAN
T.C. SAKARYA İŞ MAHKEMESÎ'NDEN
Sa>r 1993 208
Davacı: Kocaeli Tur Seyahat Acenteliği Ltd. Şti.
Davalılar: 1- S.S. Kurumu Genel Müdürlüğü. Ankara
2- Ibrahim Balaban, (Adresi meçhul)
Dava: Meslekte kazanma gücü oranının tespiü.
Davaa Koceli Tur Seyahat Acenteliği Ltd. Ştı. tarafından davalı
İbrahim Balaban'm ılk tespıt edilen malüliyet oranına itiraz ile yeni-
den Adli Tıp Kurumu Meclisi'nden meslekte kazanma gücü oranının
tespitini istemiş olmakla;
Davalı İbrahim Balaban'a PTT kanah ile tebligat yapılamadığı ve
mahkemece yapılan araştırmalara rağmen adresi tespit edilemeyen
davab İbrahim Balaban'm duruşma günü olan 11.10.1994 günü saat
09.30'da mahkememiz duruşma salonunda haar bulunması veya
kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi. aksi takdirde yargılamanın
yokluğunda devam ve karar verilebileceği daveuye yerine kaim ol-
mak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 51093
İLAN
T.C. SAMSUN İŞ MAHKEMESİ
HÂKİMLIĞİ'NDEN
DosyaNo: 1994-186
Davaa SSK vekili tarafından PTT ve Melahat Çıldırlı aleyhine aç-
Uğı sigorta gideri davasının yapılan duruşmasında:
Mahkememizin 18.11.1991 tarih ve 199(M69 esas 1994 882 sayıh
karan bozuk gelmiş olmakla 1994/186 esas numarası almış olup da-
valı Melahat Çıldırlı'ya daha önce ilanen tebligat yapıldığmdan bu
defa dosyanın Yargıtay'dan bozularak geldiği duruşmasırun 7.11.
1994 günü saat 09.00'a bırakıldığı belırtilen günde duruşmaya gelme-
diği veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde davaya gıya-
bında devam edılip karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur.
Basın: 51080