25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EYLÜL1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tangonundüşündürdükleri • Geçen hafta Istanbul'da izlediğimiz Tango Pasion bir düşlem, bir kanatlanıp uçma gösterisiydi.Ülkemizde kültür sanat adına sorunlar ve sorularla dolu bir yeni mevsime hazırlandığımız şu günlerde insanı gerçeklerin masalına götürdü. • Tangosuna sahip çıkmış, onu bilimsel olarak okullarda okutmuş, yeni kuşaklann hizmetine ve esinine sunmuş bir Arjantin kültürü, bizlere gelenek yaratmak için ne denli bilinçli olmak gerekliliğini bir kez daha düşündürdü. EVİNİLYASOGLU Tango bir geleneği, bir yaşam biçiınini yanatan, tutkuîan, kavgalan, aşklan dile getiren, içinden çıktığı dûzenin kültûr birikimini taşıyan mûziksel olay. Ortaya çıkuğı günden bu yana çeşitlenebilmiş, de|işik dönemlerde geleneğini koruya- rak yeni giysilere bürûnmüş. Bir temel fıkrin, bir tohumun çeşitlenerek işlenebilmesi, deği- şik ülkelerde değişik zamanlar- da yeni kimlikkrle doğabılmesi için o tohumun çok gûçlü ol- ması gerekir. Kaba olan her sa- nat yapıtı bir kültür birikiminin tortulannı taşır. Geçen hafta Istanbul'da izle- diğimız Tango Pasion bir düş- lem, bir kanatlanıp uçma göste- risiydi. Yapı Kredi'nin böylesi deği- şik kültürden bir gösteriyi getir- terek ellinci yıhnı kuüaması, onca insanm kapılan kırarcası- na dolup taştığı coşkulu bir or- tam yaratması uzun süre bel- leklerden silinmeyecek. Hele ülkemizde kültûr sanat adına sorunlar ve sorularla dolu bir yeni mevsime hazırlandığımız şu günlerde insanı gerçeklerin masalına götürdü. *Nonnalkşiyonız...' "Kültûr Mrikimdir, gerçek sa- nat yapıtı kahcı olamür" filan diyonız da bir an dönüp Tür- kiye'deki müzik dünyamıza ve onu değerlendiren aydınlanmı- za bakıyonız. Show TV'nin "An haber"lerinde Ufuk Gûl- detnir, "Nihayet Nonnalkşiyo- rnz" başlığı altındaki konuşma- lanna Ender Böiükbaşı'nın hazuiadığı, ülkemizdeki müziği örnek veren bir dosya Ue başla- dı. Doğal ki İ2 Eylül dönemi- nin baskısı, TRTnin onca yıllık ne idüğü belirsiz ölçütler içinde- ki denetim darboğazı, önce po- lis radyosunu, ardından da bu- günkü müzik piyasasını doğur- du. Bugün her köşeden yûkselen Bandıra bandıra ye beni, Hepsi senin mi, Kıl oMum abi, vb gibi şarkılar, biraz kanto, biraz mehter ve genellikle şuradan buradan olduğu gıbi aktanlmış melodilerin synthesizer gücüyle renklendirilip, biraz aksak ri- tim ve makamsal geçişlerle halkın nabana göre sunul- masıdır. Bu dönem bir geçiş dö- nemi olarak düşünülmelidir. Bir çırpıda yazılmış metinlerle bunu bir sonuç, kalıcı bir sentez olarak göstermek oldukça teh- likeli. Çünkü toplumbilimsel ve müzikbilimsel araşürmacılann el ele yapacağı uzun bir calı- şmadan sonra ancak böylesi yargılara vanlabilir. Şimdilik Tûrk popu olarak adlandınlan bu tür şarkılar, sözlerin per- vasız içeriğine sığuıan, tempolu bir akışla, eğlendırici bir müzik. Her ülkenin eğlence müziği vardır. Eğlence müziğinin kah- ramanlan da doğal olarak geniş kitlelere seşlenebilme özelliği, her yaştan insanı coşturabilme karizması olan insanlardır. Sentezevarabilmek Ufuk Güldemir'in Show TVdeki sözlerini aktarahm: Türkiye 701i yıflarda sekte- ye uğratdan müzik rönesansını gedkmeli olarak 19901ı yülann başmda yakaladı. 70'lerden 90'- lara değişen müziğin kendisi gibi görünse de asbnda değisen, mü- ziği yapan kafalardı. Tek kanal- h siyah-beyaz TV, tek lider, tek kkolojiidi. Bu dönemin müziği de uyuşuk resmi ideoloünin aynasıydı. Hızlı dûşûnmeyi, hızlı çalışmayı. intsiyatif almayı değfl, oturup hölyalara dalarak ber şeyi dev- letten bekkmeyi teflcin ediyordu. BuuynşuklakkfcolojisideTRT eli De topluma yayüıyordu. Yapılan möziğin bicimi, sözieri, sazlan, sözlerin müzik içinde nasıl kuüanıldığı, ktsacası her şeyi denetimden gecerdi... Sak- sofonla tûrkü çalamaz ya da saz- la popüler müzik yapamazdmız. Mûziğinhalklailişkisiişteböyle koptn. TRTde yayımlanan halkm değfl devletin müziği oMu. Halk, günhlk dildeki konuşmalanm, argosunu, yaşam biçimini, aşk- lannı bu müzikte bulamıyordu. 701i yıllann başlanndaki deği- şiın rûzgarlan devlet tarafmdan tirpanlandı. Müzik yerine dü- şönce yazsak aynı şey. Çünkü mnzik döşûncenin bir ÜTade biçi- midir, hem de en gûzeB. Şıkjdnn yırlna müziğin değfl, ashnrfa Törkiye'deki ideolojik değişinıin ençaıpKiörneği. Bize edilgenliği değfl, etkenli- ği aşdıyor. Tûrk müziğinin ri- tmueri, formlan da değişinıe uğ- rayarak halkın müziğinde yer butabüiyor, halk da bunu zevkle Tango Pasion'un onca insanm kapılan kırarcasına dolup taştığı coşkulu birortam yaratması uzunsüre beUeklerden silinmeyecek.(Fotoğraf:DEVRİM BARA.N) dinliyor... Dahası, müzik ülke- nin sınırlannı aşıyor ve evrensel- leşiyor. Devlet yülarca Türk müziğinin yozlaşmasuıı önleye- rek bibneden onu öldürdü. Oysa bugün özgür kalan Türk müziği evrenseileşti. Sadece Türkiye'de değil, başka coğrafyalarda da üne kavuşru. Sadece genç popçu- lar değil, alahırkanın ağır topla- n, Muazzez Abacı. Emel Saym.. Muazzez Ersoy da bu bol ritimli müzik kervanına katıldı... Tar- kan, Türkiye'de ilk kez kuşakla- n, ayn kültürdeki insanlan bir- leştirdi. Artık müzik endûstrimiz var. Müzisyenler daha çok para kazamyor. özgürlük kalkınma yaratıyor. Türk toplumuna bö- lücülük değil, birlik, beraberiik getiriyor." Baskıdan kurtulmanın do- ğurduğu reaksiyon müziği için "Jşte tamam, normali budur, bu bir sentezdir" gibi bir yargıya vanlabilir mi? Bu müziğin ne yazık ki bugünkü genel kültür düzeyimizi yansıttığı bir gerçek, ancak yannlara kalacağı, daha- sı evrensel olduğu nasıl söylene- bilir? Acaba dünyanın hangı ileri ülkesinde bunlan dinletebilirsi- niz? Ancak Almanya'da Türk- çe yayın yapan radyolarda Türk işçileri ya da Türİciye'nin güneyinde mavi yolculuk ya- parken eğlenmek isteyen turist- ler dinleyebilir. Şıkıdım şıkıdı- mın çabucak uluslararası değer kazandığını söylerken; Tar- kan'ı birleştiricı bir efsane isim, müzikten öte toplumsal bir kahraman ilan ederken bu ay- dın gazetecimiz biraz sorumlu- luk yüklenmiyor mu? Bu dö- nem bir geçiş dönemi, baskıya karşı çabuk yoldan sesini yük- seltme dönemi. Ancak hiçbır zaman bir sentez değil. Sentezi Tarkan da dahil olmak üzere yannlann müziğinde bulacağız. O müziğin birikiminde Dede Efendi de olacak. Karacaoğlan da, Münir Nurettin de, Zeki Müren de, Sezen Aksu da, Say- gun da, Usmanbaş da, Mima- roğju da, Tarkan da. Ancak bi- rikimin getirdıği bir kültür söz konusu. Kültür de eğitimi ve eğitimli kuşaklan gerektiriyor. Senteze öyle çabucak vanlamı- yor ne yazık ki. Tango, güncel yaşamın ge- reksinimlerinden çıkmış, sanat- sallaşmış, stilize edilmiş ve bu- günün insanını hala oyalıyor. Bırakın danslan, gözünüzü ka- patıp orkestrayı dinlediğinizde, yüzyıllar öncesinden ışık saçan bir Bach mımarisini Piazzolla- nın müziğinde duyabılıyordu- nuz. İşte tarihten günümüze kahcıüğın bir başka örneği: Müzik tanhinin en büyük mi- man J.S. Bach'ın yapıtlan bu- gün çeşıtlı ortamlara uyarlanı- yor. Synthesizer'le bile çalını- yor. Bach'ın sağlam yapısı tan- goya bile esin kaynağı olabi- liyor, bir tangonun dansına yön verebiliyor. Tangosuna sahip çıkmış, onu bilimsel olarak okullarda ok- utmuş, yeni kuşaklann hizmeti- ne ve esinine sunmuş bir Arjan- tin kültürü, bizlere gelenek ya- ratmak için ne denli bilinçli ol- mak gerekliliğini bir kez daha düşündürdü. ülkede Bu ülkede yaşayan duyarlı bir insan, sanatçı olsun olmasın Sıvas olayıyla yakından ilgilenmeli, ama biz o kadar duyarsızız ki... Olayı gündemden indirmek isteyenlere karşı inatla'Türküler Yanmaz'ı koyduk. türküleriyakamazlar CUMHUR CANBAZOĞLU Yetmişlerin başında Alün Mikrofon yanşmasıyla pop müziğe adımını atan Edip Ak- bayram 45"ük, uzunçalan da dahil 25. ürünü "Türküler Yanmazia yoluna devam ediyor. Bu uzun süre içinde aynı güçlü ses ve aynı yorumla çiz- gjsini koruyan Akbayram'm yeni kasetinde Sıvas'ta yakı- lan 37 aydının anısına yazılan "Türküler Yanmaz", Can Yü- cel'in "Aşkolsun Sana Ço- cuk", Vedat Türkali'nın "Bek- le Bizi tstanbul", Oktay Ri- fat'ın "Kasmıpaşa Kıydan", Ahmed Arifin "Diyarbekir Gibi" yapıtlannın bestelen yer alıyor. Edip Akbayam'ın kaseü belki bir milyon satışma ulaşmayacak, aynı kelimeyi art arda tekrarladığı parçalan olmadığı için medya tarafi- ndan da desteklenmeyecek. Buna karşın kemikleşmiş din- leyeni, alternatif arayan mü- zik tutkunu yine onu dinleye- cek. Iki haftada seksen bin ci- vannda kaseti satılan Akbayram'ın ka- setinde güçlü altyapıyla desteklenen bağlama yine ön planda, ses yine pınl pınl, yorum yine düzeyli. - Yeni kasetinize Türküler Yanmaz admı vererek kamuoyunun dikkatini bir kez daha Sıvas'ta yaküarak katledilen 37 aydınımıza çevirdiniz. İnsanların bu ola- ya yaklaşHnmı nasıl değerkndiriyorsu- nuz? - Bu ülkede yaşayan duyarh bir insan, sanatçı olsun olmasın Sıvas olayıyla yakından igilenmeli, ama biz o kadar duyarsızız ki. Bugün Avrupa ülkelerin- de, hatta dünyanın geri kalmış ülkele- rinde bile bir tane yazan yakarak öldür- seler hükümetler istifa eder; maalesef biz 37 tane canımızı, aydınınuzı yakıyo- ruz; hükümetin sol kanadı bile hala gü- lerek işlevini surdürüyor. Bu çok acıdır. Olayı gündemden indirmek isteyenlere karşı inatla bu parçayı koyduk kasete. Bu ülkede insanlan yakarlar, ama tür- küleri yakamazlar. - Can Yücel'in Deniz Gezmiş'e yazdığı Mare Mostrum neden kasette Aşkolsun Sana Çocuk ismiyle yer alıyor? - Can Yücene oturduk, Deniz Gez- miş'e ithaf ettiği Mare Mostnım'un admı değiştirmeye karar verdik. Çünkü insanlar Deniz Geaniş deyirifce hemen şartlanıyorlar, bu isimle şiiri her kesim- den insana sunalım dedik. - Daha önce Gnıp Baran'dan dinlediği- miz Bekle Bizi tstanbul parçası da kase- tin dikkat çeken caltşmaları arasmda. Bu parçayı kasete koyma amacuuz nedir? - Ben bu parçayı eskiden de kasete koyacaküm; ama o dönemde Baran kullanmıştı; onlarla yanşmak isteme- Bana müzik kültürü olandan da, sazla kaset doldurandan da bol beste geliyor.En büyük kaynağun insanlar...(DEVRİM BARAN) zdan ayırmadımz. Gnıp beslemenin zor-dim, belki onlann başansını engelle- yebilırdim. Bestecisi Onur Akın ısrar etti, parçayı daha geniş kitlelere tanı- tmak için aranjmanını yapük ve cıkardık. - Türküler Yanmaz'da yine Anadolu ağırlıklı besteler var. Bu besteier size nasıl ulaşıyor? - Bana müzik kültürü olan insanlar- dan da, teybi karşısına koyup sazla ka- set dolduranlardan da bol beste geliyor. Müziğe başlarken herkes gibi inandığım değerler için yola çıkmıştım. Bu süre içinde dünya değişti, çeşitli müzik akımlan gelişti. Pop şarbcılannın bir kısmı modaya ayak uydurup arabesk, alaturka söylediler. Ekonomik değeri fazla olan şarkıcı değilim, ama direndim. Beni on yıl televizyona çıkartmadılar, hem de en verimli olduğum dönemde. Ama umutsuzluğa kapılmamak gerek. Mesela "Türküler Yanmaz" da bu yolla ulaştı. En büyük kaynağım bu insanlar. - Konserlerde Edip Akbayram'dan hangi eski parçalan isteniyor? -1972'ye kadar uzanan bu emekte her parçanın benim için ayn bir yeri var, hiçbirini ayırt etmiyorum; ama, insan- lar konserlerde Aldırma Gönül'ü, Eşkı- ya Dünyaya Hûkümdar Olmaz'ı. Adiloş Bebe'yi okumadan beni bırakmıyorlar. Dünya Banş Günü'nde İngiltere'de Göçmen İşçiler Derneği'nin düzenlediği konsere Dostlar'la birlikte katıldık. Orada da aynı parçalan istediler. - Bunca yıl gnıbunuz Dosdar'ı yanuu- Ajda da burada bitti. Ben ise Altın Mik- luklan neler? rofon'da Aşık Veysel'le başladım. Aşık - 70'li yıllann ekonomik ortamında. Mahzuni ve dığer ozanlarla devam etti. çabşmadığımız dönemlerde bile grubu - Bu dönemde sol eğUimli şarkıcılann rahatlıkla besleyebilıyorduk. Ama kaset tirajlan nasıl bir seyir izledi? şımdi gereksinimleri karşılamamız ola- -Sol eğilimli sanatçılan engellemek naksızlaştı. Arkadaşlanmız bazı dö- için 80'li yıllarda ellerinden geleni yaptı- nemlerde başka şarkıcılara eşlik edebi- lar. Beni on yıl televizyona çıkartmadı- liyorlar ya da stüdyo çahşmalanna lar, hem de en verimli olduğum dönem- katılabiliyorlar artık. de. Ama bu belli bir uyutma politi- - Yirmi iki yılda aynı türle yerü pop kasının ürünüydü. İnsanlara 'okuma da - ^ ^ _ _ ^ ^ _ ^ ^ _ — ^ _ ^ ^ > ^ _ _ ^ ne yaparsan yap' dediler, çünkü okuyan insan hesabını soracaktır. Gençliğe 'diskoteğe git, seviş, gez, marka peşinde koş" dediler, duyarsız hale getirdiler. Bizim ürünlerimizin satı- şlan da azaldı. Ama umutsuzluğa kapı- lmamak gerek. İnsanlardört yıldır yapı- lan müzikten bıkmaya başladılar. Daha akustik ve naturel müzik aranıyor artık. Tabii bir de medyanın olumsuz etkisi var. Medya da sol eğilimli arkadaşlan dışlayıp iki manken. üç yeni arkadaşın peşinde. Her gün yeni kahraman yarat- mak istiyorlar. - Özel TV'Ierin çıkışıvla size yeni yol- lar açdmadı mı? Bu yıla kadar özel TV'Ierin hiçbirinde müzik piyasasında nasıl ayakta kalabil- diniz? Müziğe başlarken herkes gibi inandığım değerler için yola çıkmıştım. boy göstermedik. ama işi öyle bir hale Bu süre içinde dünya değişti, çeşitli mü- getirdiler ki vitrine koymazsan satış zik akımlan gelişti. Pop şarkıcılannın bir kısmı modaya ayak uydurup ara- şansı olmuyor. Sonunda düşündüm: Ben bazı özel TV'lere çıkarak onlann besk, alaturka söylediler. Ekonomik görüşlerini benimsemiyorum ki. Ben değeri fazla olan şarkıcı değilim, ama orada yine kendi şarkımı söylüyorum; direndim. Tekn-ğin gerisinde kalma- onlann istediklerini değil.. Şimdi prog- maya çalıştım. Sürekü bizden melodi- ramlann niteliğine göre özel TV'lefden lerleilerledim. gelen teklifleri değerlendiriyorum. Kuş- OzamanlarAjdaPekkanAvrupa'da lar'ın klibini yaptık, sırada Türküler meşhur olmuş şarkıyı Türkçe söylü- Yanmaz'la Bekle Bizi İstanbul'un kliple- yordu. Avrupa'da Enrico Madas bitti, ri var. DUSOVCEYE SAYGI MEMETFUAT Yayımcıya Gövenmek Bizde 'e/eşf/re/üas/m'anlayışı birtürlüoluşmadı. 'Ba- sıma hazırlayan'sözünün, genellikle sakıncalı kitapların siyasal sorumiuluğunu üstlenmek için kullanıldığı sanı- lıyor. Aslında öyle bir dönem yaşadık. Oysa bu söz eleş- tiriyle ilgili. Diyelim bir yazar arkasında karışık bir müsvedde bı- rakmış ya da kitabı daha önce basılmış, ama yanlışlarla dolu; ya da anlaşılmayan sözcüklerin, tamlamaların açıklanması gerekiyor; birisi alıp yapıtı derleyip toparla- yacak, basıma hazırlayacak. Yasalarda buna 'işleme' deniyor; yazın dünyasında ise 'eleştirel basım'... Eleştirmenlerin işledikleri yapıtlar üzerinde birtakım yasal hakları doğduğunu bildiğim için bir süredir sevgi ürünü işlemelerime 'basıma hazırlayan' diye adımı koy- muyorum. Beni mutlu eden bu saklanışın şöyle bir kötülüğü var: Kıtapları basıma hazırlamakta güvenilecek bir eleştir- men olarak adınız yayılmıyor. Sonunda da, örnekse, bakıyorsunuz, okurlar Adam Yayınlan'nda basılmış Nazım HBcmet kitaplan ıle her- hangi bir yayımcının hiç özenmeden bastığı Nazım Hik- met kitaplan arasmda birtakım ayrımlar görünce, "Han- gisi doğru acaba?" diye düşünmeye başlıyorfar. Yayınevi'nin güven kazanması, elbette bir eleştirme- nin güven kazanmasından daha güç... Nazım'ın şiirlerini yanlışsız basma konusunda özel bir yargılanma da yaşamıştım. 1965'te '21-22 Şiirleri'nin ilk basımı dava konusu ol- muştu. Kitabı basıma hazırlayan bendim. Sorgu yargıcı yüzüme şöyle bir baktı: - Senin canına okuyacağım, dedi... Bir yasa adamından beklenmeyen bu aykırı sözün üs- tümdeki etkisini bir gözledikten sonra da, şakalaştığını belirten bir gülümsemeyle ekledi: - Ben Nazım'ın şiirlerini ezbere bilirim, hepsini yanlış basmışsın... Ne dedimse kabul ettiremedim. Yanlış diye direniyor. Sonunda Nazım'ın kendi daktilosundan çıkmış müsved- deleri görmek ısteyip istemediğini sordum. - Getir, dedi. Gün, saat verdi. Iş bayağı ciddi... Sanki kitabın içeriğinden değil de, şiirleri yanlış bas- maktan yargılanıyorum... Dediği gün, dediği saatte, elimde müsveddelerle, git- tim. Aldı, baktı. -Otur, dedi. Okudu tekerteker. Bitirdi. - Güzel dedi. Bunlar çok değerli şeyler... Bunları iyi sakla... Gerçi sorgunun sonunda gene mahkemeye gönderili- yorsunuz, ama şiirleri yanlışsız basmaktan oracıkta ak- landığımı anladım... Ne var ki yargıç denetiminden geçmiş olmak da bu konudaki kuşkuları sona erdiremiyor. Gebze'den bir şiirsever Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'na, Adam Yayınları'na mektuplar. fotokopiler gön- dermiş, bilmem hangi yayınevinin yayımladığı 'Kurtuluş Savaşı Destanı'nda "Çanakkale'yeDairBekçinin Anlat- tıklan" diye yedi sayfalık bir bölüm varmış, bu bölüm Adam Yayınları'nın Kuvayi Milliye adıyla yayımladığı ki- taptayokmuş... "Bu yanlışfığın hemen ilk baskıda düzeltilmesi, elle-" rinde eski basım kitaplar bulunan okurlara da bir çağrıy- la bu eksikliğin duyurulması ve giderilmesiyolunda giri- şimleryapılmasını istiyorum." Sıkıyönetim komutanı gibi... Aslında birşairin yapıtın- da bir eksiklik görüp böylesine heyecanlanmak güzel bir şey... Neyse, anlatalım: Nazım Hikmet 'Kurtuluş Savaşı Destanı'ru yazdıktan bir süre sonra onu ayn bir kitap olarak düşünmekten vazgeçerek 'Memleketimden insan Manzaraları 'nın içi- ne koymaya karar vermişti. Bu düşüncesıne karşı çıkmam üzerine yazdığı mek- tupta şöyle diyordu: "Destan'ı ben yarım yamalak da olsa yazdım ve yerli yerine koydum. Destan başsız ve sonsuz bir şey değildi, bir sosyal çevrede, inkişafhalinde olan bir sosyal çevre- de yaşanmış tarihi bir andı, ben de onu sosyal çevresi- nin içine koydum." (Memet Fuat'a Mektuplar, s. 53) 'Memleketimden İnsan Manzaraları 'nda kullansa bile ayn bir kitap olarak da 'Kurtuluş Savaşı Destanı'm koru- masını, hatta geliştirmesıni istemem üzerine ise şöyle biryanıtalmıştm: "Destan'a gelince, Türk halkının milli kurtuluş savaşı- nın destanını ayn ve koskocaman bir destan olarak yaz- mak isterdim elbet. Fakat bunun için elimde imkan yok Gayetbasit, mesela, Inönü Meydan Muharebesi'nin ce- reyan ettiği tabiat parçasını bile gidip göremedim." (Agy, s. 60) Ne var ki Nazım Hikmet 'Memleketimden İnsan Man- zaraları'nm içine yerleştirmek kararını aldığında, Des- tan cezaevi duvarlarını çoktan aşmış, elden ele dolaş- maya başlamıştı. 1965'te Yön'ün yayımladığı Kurtuluş Savaşı Destanı' o kopyalardandır. Kuvayi Milliye 'ye gelince. Şair 1950'de cezaevinden çıktığında kitaplarının yeni- den yayımlanmaya başlayacağını umuyordu. Oysa hiç- bir yayımcıdan bir öneri gelmedi. Yalnızca inkılap Kita- bevi 'Kurtuluş Savaşı Destanı'n\ istedi. Sanırım parasız- lık yüzünden Nazım bu öneriyi kabul etmek zorunda kaldı. 'KuvayiMilliye' adıyla destanı yeniden düzenledi. İnkılap Kitabevi'nin nedense yıllarca yayımlamadığı kitap daha sonra Cevdet Kudret'in aracılığıyla Bilgi Ya- yınevi'ne aktarılıp yayımlandı. Demek ki 'Destan'ın Nazım Hikmet'in elinden çıkma son biçimi 'Kuvayi Milliye'dir. Gebzeli şiirseverin aradığı "Çanakkale'ye Dair Bekçi- nin Anlattıklan" ise 'Memleketimden İnsan Manzara- /ar/'ndadır. (s. 74-79) Birtakım konularda birilerine güvenebilmek için bile herhalde biraz araştırmacı olmak gerekiyor. IANKARA (AA) -Türk Bilişim Derneği, •'Bilişim 94" etkinlikleri çerçevesinde gerçeklesürilen "Hahcı 94 Bilgisayarla Beste Yanşması"nın fmalleri ve ödül töreni. 16 eylül cuma akşamı Istanbul Harbiye Kültür Merkezi'nde yapılacak. Finalde şu eserler yanşacak: Müjdat Akgün (Beklerken). Sinan Bökesoy (Stella Solaris). Mert Bökesoy (Günbatımı), Levent Karaoğlu (Yolculuk), Hasan Cihat Orter (Hüzün Senfonisi), Hakan Ozer(Devine), Nurkan Renda (Skandal), Levent Solakoğlu (X3), Eser Taşkıran (Bu Dünya Bizim), Tolga Tem (Senfonik), Alper Ülkü (An Arabian Kid's Wish and Dream). Yanşmada Atilla özdemiroğju, Emrehan Haba, Faruk Eczaabaşı, Figen Çakmak, Izzet Oz, Nilüfer ve Ümit Eroğlu'ndan oluşan jürinin belirleyeceği fınalistlere, toplam 100 milyon lira değerinde ödül verilecek. Aynca, hafıf müzik sanatçısı Nilüfer de mini bir konsersunacak. Tenor Kamil Doğan öldü • Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılanndan tenor Kamil Doğan yakalandığı amansız hastahktan kurtanlamayarak dün yaşamını yitirdi. 35 yıldan beri Isanbul Devlet Opera ve Balesi'nde görev yapan Doğan için ilk tören bugün saat 11 .OO'de AKM önünde yapılacak ve daha sonra Teşvikiye Camii'ndeki öğle namazından sonra toprağa verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle