Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 EYLÜL1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Tangonundüşündürdükleri
• Geçen hafta Istanbul'da izlediğimiz Tango Pasion bir düşlem,
bir kanatlanıp uçma gösterisiydi.Ülkemizde kültür sanat adına
sorunlar ve sorularla dolu bir yeni mevsime hazırlandığımız şu
günlerde insanı gerçeklerin masalına götürdü.
• Tangosuna sahip çıkmış, onu bilimsel olarak okullarda
okutmuş, yeni kuşaklann hizmetine ve esinine sunmuş bir Arjantin
kültürü, bizlere gelenek yaratmak için ne denli bilinçli olmak
gerekliliğini bir kez daha düşündürdü.
EVİNİLYASOGLU
Tango bir geleneği, bir yaşam
biçiınini yanatan, tutkuîan,
kavgalan, aşklan dile getiren,
içinden çıktığı dûzenin kültûr
birikimini taşıyan mûziksel
olay. Ortaya çıkuğı günden bu
yana çeşitlenebilmiş, de|işik
dönemlerde geleneğini koruya-
rak yeni giysilere bürûnmüş.
Bir temel fıkrin, bir tohumun
çeşitlenerek işlenebilmesi, deği-
şik ülkelerde değişik zamanlar-
da yeni kimlikkrle doğabılmesi
için o tohumun çok gûçlü ol-
ması gerekir. Kaba olan her sa-
nat yapıtı bir kültür birikiminin
tortulannı taşır.
Geçen hafta Istanbul'da izle-
diğimız Tango Pasion bir düş-
lem, bir kanatlanıp uçma göste-
risiydi.
Yapı Kredi'nin böylesi deği-
şik kültürden bir gösteriyi getir-
terek ellinci yıhnı kuüaması,
onca insanm kapılan kırarcası-
na dolup taştığı coşkulu bir or-
tam yaratması uzun süre bel-
leklerden silinmeyecek. Hele
ülkemizde kültûr sanat adına
sorunlar ve sorularla dolu bir
yeni mevsime hazırlandığımız
şu günlerde insanı gerçeklerin
masalına götürdü.
*Nonnalkşiyonız...'
"Kültûr Mrikimdir, gerçek sa-
nat yapıtı kahcı olamür" filan
diyonız da bir an dönüp Tür-
kiye'deki müzik dünyamıza ve
onu değerlendiren aydınlanmı-
za bakıyonız. Show TV'nin
"An haber"lerinde Ufuk Gûl-
detnir, "Nihayet Nonnalkşiyo-
rnz" başlığı altındaki konuşma-
lanna Ender Böiükbaşı'nın
hazuiadığı, ülkemizdeki müziği
örnek veren bir dosya Ue başla-
dı. Doğal ki İ2 Eylül dönemi-
nin baskısı, TRTnin onca yıllık
ne idüğü belirsiz ölçütler içinde-
ki denetim darboğazı, önce po-
lis radyosunu, ardından da bu-
günkü müzik piyasasını doğur-
du.
Bugün her köşeden yûkselen
Bandıra bandıra ye beni, Hepsi
senin mi, Kıl oMum abi, vb gibi
şarkılar, biraz kanto, biraz
mehter ve genellikle şuradan
buradan olduğu gıbi aktanlmış
melodilerin synthesizer gücüyle
renklendirilip, biraz aksak ri-
tim ve makamsal geçişlerle
halkın nabana göre sunul-
masıdır. Bu dönem bir geçiş dö-
nemi olarak düşünülmelidir.
Bir çırpıda yazılmış metinlerle
bunu bir sonuç, kalıcı bir sentez
olarak göstermek oldukça teh-
likeli.
Çünkü toplumbilimsel ve
müzikbilimsel araşürmacılann
el ele yapacağı uzun bir calı-
şmadan sonra ancak böylesi
yargılara vanlabilir. Şimdilik
Tûrk popu olarak adlandınlan
bu tür şarkılar, sözlerin per-
vasız içeriğine sığuıan, tempolu
bir akışla, eğlendırici bir müzik.
Her ülkenin eğlence müziği
vardır. Eğlence müziğinin kah-
ramanlan da doğal olarak geniş
kitlelere seşlenebilme özelliği,
her yaştan insanı coşturabilme
karizması olan insanlardır.
Sentezevarabilmek
Ufuk Güldemir'in Show
TVdeki sözlerini aktarahm:
Türkiye 701i yıflarda sekte-
ye uğratdan müzik rönesansını
gedkmeli olarak 19901ı yülann
başmda yakaladı. 70'lerden 90'-
lara değişen müziğin kendisi gibi
görünse de asbnda değisen, mü-
ziği yapan kafalardı. Tek kanal-
h siyah-beyaz TV, tek lider, tek
kkolojiidi.
Bu dönemin müziği de uyuşuk
resmi ideoloünin aynasıydı.
Hızlı dûşûnmeyi, hızlı çalışmayı.
intsiyatif almayı değfl, oturup
hölyalara dalarak ber şeyi dev-
letten bekkmeyi teflcin ediyordu.
BuuynşuklakkfcolojisideTRT
eli De topluma yayüıyordu.
Yapılan möziğin bicimi, sözieri,
sazlan, sözlerin müzik içinde
nasıl kuüanıldığı, ktsacası her
şeyi denetimden gecerdi... Sak-
sofonla tûrkü çalamaz ya da saz-
la popüler müzik yapamazdmız.
Mûziğinhalklailişkisiişteböyle
koptn.
TRTde yayımlanan halkm
değfl devletin müziği oMu. Halk,
günhlk dildeki konuşmalanm,
argosunu, yaşam biçimini, aşk-
lannı bu müzikte bulamıyordu.
701i yıllann başlanndaki deği-
şiın rûzgarlan devlet tarafmdan
tirpanlandı. Müzik yerine dü-
şönce yazsak aynı şey. Çünkü
mnzik döşûncenin bir ÜTade biçi-
midir, hem de en gûzeB. Şıkjdnn
yırlna müziğin değfl, ashnrfa
Törkiye'deki ideolojik değişinıin
ençaıpKiörneği.
Bize edilgenliği değfl, etkenli-
ği aşdıyor. Tûrk müziğinin ri-
tmueri, formlan da değişinıe uğ-
rayarak halkın müziğinde yer
butabüiyor, halk da bunu zevkle
Tango Pasion'un onca insanm kapılan kırarcasına dolup taştığı coşkulu birortam yaratması uzunsüre beUeklerden silinmeyecek.(Fotoğraf:DEVRİM BARA.N)
dinliyor... Dahası, müzik ülke-
nin sınırlannı aşıyor ve evrensel-
leşiyor. Devlet yülarca Türk
müziğinin yozlaşmasuıı önleye-
rek bibneden onu öldürdü. Oysa
bugün özgür kalan Türk müziği
evrenseileşti. Sadece Türkiye'de
değil, başka coğrafyalarda da
üne kavuşru. Sadece genç popçu-
lar değil, alahırkanın ağır topla-
n, Muazzez Abacı. Emel Saym..
Muazzez Ersoy da bu bol ritimli
müzik kervanına katıldı... Tar-
kan, Türkiye'de ilk kez kuşakla-
n, ayn kültürdeki insanlan bir-
leştirdi. Artık müzik endûstrimiz
var. Müzisyenler daha çok para
kazamyor. özgürlük kalkınma
yaratıyor. Türk toplumuna bö-
lücülük değil, birlik, beraberiik
getiriyor."
Baskıdan kurtulmanın do-
ğurduğu reaksiyon müziği için
"Jşte tamam, normali budur, bu
bir sentezdir" gibi bir yargıya
vanlabilir mi? Bu müziğin ne
yazık ki bugünkü genel kültür
düzeyimizi yansıttığı bir gerçek,
ancak yannlara kalacağı, daha-
sı evrensel olduğu nasıl söylene-
bilir?
Acaba dünyanın hangı ileri
ülkesinde bunlan dinletebilirsi-
niz? Ancak Almanya'da Türk-
çe yayın yapan radyolarda
Türk işçileri ya da Türİciye'nin
güneyinde mavi yolculuk ya-
parken eğlenmek isteyen turist-
ler dinleyebilir. Şıkıdım şıkıdı-
mın çabucak uluslararası değer
kazandığını söylerken; Tar-
kan'ı birleştiricı bir efsane isim,
müzikten öte toplumsal bir
kahraman ilan ederken bu ay-
dın gazetecimiz biraz sorumlu-
luk yüklenmiyor mu? Bu dö-
nem bir geçiş dönemi, baskıya
karşı çabuk yoldan sesini yük-
seltme dönemi. Ancak hiçbır
zaman bir sentez değil. Sentezi
Tarkan da dahil olmak üzere
yannlann müziğinde bulacağız.
O müziğin birikiminde Dede
Efendi de olacak. Karacaoğlan
da, Münir Nurettin de, Zeki
Müren de, Sezen Aksu da, Say-
gun da, Usmanbaş da, Mima-
roğju da, Tarkan da. Ancak bi-
rikimin getirdıği bir kültür söz
konusu. Kültür de eğitimi ve
eğitimli kuşaklan gerektiriyor.
Senteze öyle çabucak vanlamı-
yor ne yazık ki.
Tango, güncel yaşamın ge-
reksinimlerinden çıkmış, sanat-
sallaşmış, stilize edilmiş ve bu-
günün insanını hala oyalıyor.
Bırakın danslan, gözünüzü ka-
patıp orkestrayı dinlediğinizde,
yüzyıllar öncesinden ışık saçan
bir Bach mımarisini Piazzolla-
nın müziğinde duyabılıyordu-
nuz. İşte tarihten günümüze
kahcıüğın bir başka örneği:
Müzik tanhinin en büyük mi-
man J.S. Bach'ın yapıtlan bu-
gün çeşıtlı ortamlara uyarlanı-
yor. Synthesizer'le bile çalını-
yor. Bach'ın sağlam yapısı tan-
goya bile esin kaynağı olabi-
liyor, bir tangonun dansına yön
verebiliyor.
Tangosuna sahip çıkmış, onu
bilimsel olarak okullarda ok-
utmuş, yeni kuşaklann hizmeti-
ne ve esinine sunmuş bir Arjan-
tin kültürü, bizlere gelenek ya-
ratmak için ne denli bilinçli ol-
mak gerekliliğini bir kez daha
düşündürdü.
ülkede
Bu ülkede yaşayan duyarlı bir insan, sanatçı olsun olmasın
Sıvas olayıyla yakından ilgilenmeli, ama biz o kadar
duyarsızız ki... Olayı gündemden indirmek
isteyenlere karşı inatla'Türküler Yanmaz'ı koyduk.
türküleriyakamazlar
CUMHUR
CANBAZOĞLU
Yetmişlerin başında Alün
Mikrofon yanşmasıyla pop
müziğe adımını atan Edip Ak-
bayram 45"ük, uzunçalan da
dahil 25. ürünü "Türküler
Yanmazia yoluna devam
ediyor.
Bu uzun süre içinde aynı
güçlü ses ve aynı yorumla çiz-
gjsini koruyan Akbayram'm
yeni kasetinde Sıvas'ta yakı-
lan 37 aydının anısına yazılan
"Türküler Yanmaz", Can Yü-
cel'in "Aşkolsun Sana Ço-
cuk", Vedat Türkali'nın "Bek-
le Bizi tstanbul", Oktay Ri-
fat'ın "Kasmıpaşa Kıydan",
Ahmed Arifin "Diyarbekir
Gibi" yapıtlannın bestelen
yer alıyor.
Edip Akbayam'ın kaseü
belki bir milyon satışma
ulaşmayacak, aynı kelimeyi
art arda tekrarladığı parçalan
olmadığı için medya tarafi-
ndan da desteklenmeyecek.
Buna karşın kemikleşmiş din-
leyeni, alternatif arayan mü-
zik tutkunu yine onu dinleye-
cek. Iki haftada seksen bin ci-
vannda kaseti satılan Akbayram'ın ka-
setinde güçlü altyapıyla desteklenen
bağlama yine ön planda, ses yine pınl
pınl, yorum yine düzeyli.
- Yeni kasetinize Türküler Yanmaz
admı vererek kamuoyunun dikkatini bir
kez daha Sıvas'ta yaküarak katledilen 37
aydınımıza çevirdiniz. İnsanların bu ola-
ya yaklaşHnmı nasıl değerkndiriyorsu-
nuz?
- Bu ülkede yaşayan duyarh bir insan,
sanatçı olsun olmasın Sıvas olayıyla
yakından igilenmeli, ama biz o kadar
duyarsızız ki. Bugün Avrupa ülkelerin-
de, hatta dünyanın geri kalmış ülkele-
rinde bile bir tane yazan yakarak öldür-
seler hükümetler istifa eder; maalesef
biz 37 tane canımızı, aydınınuzı yakıyo-
ruz; hükümetin sol kanadı bile hala gü-
lerek işlevini surdürüyor. Bu çok acıdır.
Olayı gündemden indirmek isteyenlere
karşı inatla bu parçayı koyduk kasete.
Bu ülkede insanlan yakarlar, ama tür-
küleri yakamazlar.
- Can Yücel'in Deniz Gezmiş'e yazdığı
Mare Mostrum neden kasette Aşkolsun
Sana Çocuk ismiyle yer alıyor?
- Can Yücene oturduk, Deniz Gez-
miş'e ithaf ettiği Mare Mostnım'un
admı değiştirmeye karar verdik. Çünkü
insanlar Deniz Geaniş deyirifce hemen
şartlanıyorlar, bu isimle şiiri her kesim-
den insana sunalım dedik.
- Daha önce Gnıp Baran'dan dinlediği-
miz Bekle Bizi tstanbul parçası da kase-
tin dikkat çeken caltşmaları arasmda. Bu
parçayı kasete koyma amacuuz nedir?
- Ben bu parçayı eskiden de kasete
koyacaküm; ama o dönemde Baran
kullanmıştı; onlarla yanşmak isteme-
Bana müzik kültürü olandan da, sazla kaset doldurandan da bol beste geliyor.En büyük kaynağun insanlar...(DEVRİM BARAN)
zdan ayırmadımz. Gnıp beslemenin zor-dim, belki onlann başansını engelle-
yebilırdim. Bestecisi Onur Akın ısrar
etti, parçayı daha geniş kitlelere tanı-
tmak için aranjmanını yapük ve
cıkardık.
- Türküler Yanmaz'da yine Anadolu
ağırlıklı besteler var. Bu besteier size
nasıl ulaşıyor?
- Bana müzik kültürü olan insanlar-
dan da, teybi karşısına koyup sazla ka-
set dolduranlardan da bol beste geliyor.
Müziğe başlarken herkes gibi inandığım değerler
için yola çıkmıştım. Bu süre içinde dünya değişti,
çeşitli müzik akımlan gelişti. Pop şarbcılannın bir
kısmı modaya ayak uydurup arabesk, alaturka
söylediler. Ekonomik değeri fazla olan şarkıcı
değilim, ama direndim. Beni on yıl televizyona
çıkartmadılar, hem de en verimli olduğum
dönemde. Ama umutsuzluğa kapılmamak gerek.
Mesela "Türküler Yanmaz" da bu yolla
ulaştı. En büyük kaynağım bu insanlar.
- Konserlerde Edip Akbayram'dan
hangi eski parçalan isteniyor?
-1972'ye kadar uzanan bu emekte her
parçanın benim için ayn bir yeri var,
hiçbirini ayırt etmiyorum; ama, insan-
lar konserlerde Aldırma Gönül'ü, Eşkı-
ya Dünyaya Hûkümdar Olmaz'ı. Adiloş
Bebe'yi okumadan beni bırakmıyorlar.
Dünya Banş Günü'nde İngiltere'de
Göçmen İşçiler Derneği'nin düzenlediği
konsere Dostlar'la birlikte katıldık.
Orada da aynı parçalan istediler.
- Bunca yıl gnıbunuz Dosdar'ı yanuu-
Ajda da burada bitti. Ben ise Altın Mik-
luklan neler? rofon'da Aşık Veysel'le başladım. Aşık
- 70'li yıllann ekonomik ortamında. Mahzuni ve dığer ozanlarla devam etti.
çabşmadığımız dönemlerde bile grubu - Bu dönemde sol eğUimli şarkıcılann
rahatlıkla besleyebilıyorduk. Ama kaset tirajlan nasıl bir seyir izledi?
şımdi gereksinimleri karşılamamız ola- -Sol eğilimli sanatçılan engellemek
naksızlaştı. Arkadaşlanmız bazı dö- için 80'li yıllarda ellerinden geleni yaptı-
nemlerde başka şarkıcılara eşlik edebi- lar. Beni on yıl televizyona çıkartmadı-
liyorlar ya da stüdyo çahşmalanna lar, hem de en verimli olduğum dönem-
katılabiliyorlar artık. de. Ama bu belli bir uyutma politi-
- Yirmi iki yılda aynı türle yerü pop kasının ürünüydü. İnsanlara 'okuma da
-
^ ^ _ _ ^ ^ _ ^ ^ _ —
^ _ ^ ^ >
^ _ _ ^ ne yaparsan yap' dediler, çünkü okuyan
insan hesabını soracaktır.
Gençliğe 'diskoteğe git, seviş, gez,
marka peşinde koş" dediler, duyarsız
hale getirdiler. Bizim ürünlerimizin satı-
şlan da azaldı. Ama umutsuzluğa kapı-
lmamak gerek. İnsanlardört yıldır yapı-
lan müzikten bıkmaya başladılar. Daha
akustik ve naturel müzik aranıyor artık.
Tabii bir de medyanın olumsuz etkisi
var. Medya da sol eğilimli arkadaşlan
dışlayıp iki manken. üç yeni arkadaşın
peşinde. Her gün yeni kahraman yarat-
mak istiyorlar.
- Özel TV'Ierin çıkışıvla size yeni yol-
lar açdmadı mı?
Bu yıla kadar özel TV'Ierin hiçbirinde
müzik piyasasında nasıl ayakta kalabil-
diniz?
Müziğe başlarken herkes gibi
inandığım değerler için yola çıkmıştım. boy göstermedik. ama işi öyle bir hale
Bu süre içinde dünya değişti, çeşitli mü- getirdiler ki vitrine koymazsan satış
zik akımlan gelişti. Pop şarkıcılannın
bir kısmı modaya ayak uydurup ara-
şansı olmuyor. Sonunda düşündüm:
Ben bazı özel TV'lere çıkarak onlann
besk, alaturka söylediler. Ekonomik görüşlerini benimsemiyorum ki. Ben
değeri fazla olan şarkıcı değilim, ama orada yine kendi şarkımı söylüyorum;
direndim. Tekn-ğin gerisinde kalma- onlann istediklerini değil.. Şimdi prog-
maya çalıştım. Sürekü bizden melodi- ramlann niteliğine göre özel TV'lefden
lerleilerledim. gelen teklifleri değerlendiriyorum. Kuş-
OzamanlarAjdaPekkanAvrupa'da lar'ın klibini yaptık, sırada Türküler
meşhur olmuş şarkıyı Türkçe söylü- Yanmaz'la Bekle Bizi İstanbul'un kliple-
yordu. Avrupa'da Enrico Madas bitti, ri var.
DUSOVCEYE SAYGI
MEMETFUAT
Yayımcıya Gövenmek
Bizde 'e/eşf/re/üas/m'anlayışı birtürlüoluşmadı. 'Ba-
sıma hazırlayan'sözünün, genellikle sakıncalı kitapların
siyasal sorumiuluğunu üstlenmek için kullanıldığı sanı-
lıyor. Aslında öyle bir dönem yaşadık. Oysa bu söz eleş-
tiriyle ilgili.
Diyelim bir yazar arkasında karışık bir müsvedde bı-
rakmış ya da kitabı daha önce basılmış, ama yanlışlarla
dolu; ya da anlaşılmayan sözcüklerin, tamlamaların
açıklanması gerekiyor; birisi alıp yapıtı derleyip toparla-
yacak, basıma hazırlayacak. Yasalarda buna 'işleme'
deniyor; yazın dünyasında ise 'eleştirel basım'...
Eleştirmenlerin işledikleri yapıtlar üzerinde birtakım
yasal hakları doğduğunu bildiğim için bir süredir sevgi
ürünü işlemelerime 'basıma hazırlayan' diye adımı koy-
muyorum.
Beni mutlu eden bu saklanışın şöyle bir kötülüğü var:
Kıtapları basıma hazırlamakta güvenilecek bir eleştir-
men olarak adınız yayılmıyor.
Sonunda da, örnekse, bakıyorsunuz, okurlar Adam
Yayınlan'nda basılmış Nazım HBcmet kitaplan ıle her-
hangi bir yayımcının hiç özenmeden bastığı Nazım Hik-
met kitaplan arasmda birtakım ayrımlar görünce, "Han-
gisi doğru acaba?" diye düşünmeye başlıyorfar.
Yayınevi'nin güven kazanması, elbette bir eleştirme-
nin güven kazanmasından daha güç...
Nazım'ın şiirlerini yanlışsız basma konusunda özel bir
yargılanma da yaşamıştım.
1965'te '21-22 Şiirleri'nin ilk basımı dava konusu ol-
muştu. Kitabı basıma hazırlayan bendim.
Sorgu yargıcı yüzüme şöyle bir baktı:
- Senin canına okuyacağım, dedi...
Bir yasa adamından beklenmeyen bu aykırı sözün üs-
tümdeki etkisini bir gözledikten sonra da, şakalaştığını
belirten bir gülümsemeyle ekledi:
- Ben Nazım'ın şiirlerini ezbere bilirim, hepsini yanlış
basmışsın...
Ne dedimse kabul ettiremedim. Yanlış diye direniyor.
Sonunda Nazım'ın kendi daktilosundan çıkmış müsved-
deleri görmek ısteyip istemediğini sordum.
- Getir, dedi.
Gün, saat verdi. Iş bayağı ciddi...
Sanki kitabın içeriğinden değil de, şiirleri yanlış bas-
maktan yargılanıyorum...
Dediği gün, dediği saatte, elimde müsveddelerle, git-
tim. Aldı, baktı.
-Otur, dedi.
Okudu tekerteker. Bitirdi.
- Güzel dedi. Bunlar çok değerli şeyler... Bunları iyi
sakla...
Gerçi sorgunun sonunda gene mahkemeye gönderili-
yorsunuz, ama şiirleri yanlışsız basmaktan oracıkta ak-
landığımı anladım...
Ne var ki yargıç denetiminden geçmiş olmak da bu
konudaki kuşkuları sona erdiremiyor.
Gebze'den bir şiirsever Nazım Hikmet Kültür ve Sanat
Vakfı'na, Adam Yayınları'na mektuplar. fotokopiler gön-
dermiş, bilmem hangi yayınevinin yayımladığı 'Kurtuluş
Savaşı Destanı'nda "Çanakkale'yeDairBekçinin Anlat-
tıklan" diye yedi sayfalık bir bölüm varmış, bu bölüm
Adam Yayınları'nın Kuvayi Milliye adıyla yayımladığı ki-
taptayokmuş...
"Bu yanlışfığın hemen ilk baskıda düzeltilmesi, elle-"
rinde eski basım kitaplar bulunan okurlara da bir çağrıy-
la bu eksikliğin duyurulması ve giderilmesiyolunda giri-
şimleryapılmasını istiyorum."
Sıkıyönetim komutanı gibi... Aslında birşairin yapıtın-
da bir eksiklik görüp böylesine heyecanlanmak güzel
bir şey...
Neyse, anlatalım:
Nazım Hikmet 'Kurtuluş Savaşı Destanı'ru yazdıktan
bir süre sonra onu ayn bir kitap olarak düşünmekten
vazgeçerek 'Memleketimden insan Manzaraları 'nın içi-
ne koymaya karar vermişti.
Bu düşüncesıne karşı çıkmam üzerine yazdığı mek-
tupta şöyle diyordu:
"Destan'ı ben yarım yamalak da olsa yazdım ve yerli
yerine koydum. Destan başsız ve sonsuz bir şey değildi,
bir sosyal çevrede, inkişafhalinde olan bir sosyal çevre-
de yaşanmış tarihi bir andı, ben de onu sosyal çevresi-
nin içine koydum." (Memet Fuat'a Mektuplar, s. 53)
'Memleketimden İnsan Manzaraları 'nda kullansa bile
ayn bir kitap olarak da 'Kurtuluş Savaşı Destanı'm koru-
masını, hatta geliştirmesıni istemem üzerine ise şöyle
biryanıtalmıştm:
"Destan'a gelince, Türk halkının milli kurtuluş savaşı-
nın destanını ayn ve koskocaman bir destan olarak yaz-
mak isterdim elbet. Fakat bunun için elimde imkan yok
Gayetbasit, mesela, Inönü Meydan Muharebesi'nin ce-
reyan ettiği tabiat parçasını bile gidip göremedim."
(Agy, s. 60)
Ne var ki Nazım Hikmet 'Memleketimden İnsan Man-
zaraları'nm içine yerleştirmek kararını aldığında, Des-
tan cezaevi duvarlarını çoktan aşmış, elden ele dolaş-
maya başlamıştı. 1965'te Yön'ün yayımladığı Kurtuluş
Savaşı Destanı' o kopyalardandır.
Kuvayi Milliye 'ye gelince.
Şair 1950'de cezaevinden çıktığında kitaplarının yeni-
den yayımlanmaya başlayacağını umuyordu. Oysa hiç-
bir yayımcıdan bir öneri gelmedi. Yalnızca inkılap Kita-
bevi 'Kurtuluş Savaşı Destanı'n\ istedi. Sanırım parasız-
lık yüzünden Nazım bu öneriyi kabul etmek zorunda
kaldı. 'KuvayiMilliye' adıyla destanı yeniden düzenledi.
İnkılap Kitabevi'nin nedense yıllarca yayımlamadığı
kitap daha sonra Cevdet Kudret'in aracılığıyla Bilgi Ya-
yınevi'ne aktarılıp yayımlandı.
Demek ki 'Destan'ın Nazım Hikmet'in elinden çıkma
son biçimi 'Kuvayi Milliye'dir.
Gebzeli şiirseverin aradığı "Çanakkale'ye Dair Bekçi-
nin Anlattıklan" ise 'Memleketimden İnsan Manzara-
/ar/'ndadır. (s. 74-79)
Birtakım konularda birilerine güvenebilmek için bile
herhalde biraz araştırmacı olmak gerekiyor.
IANKARA (AA) -Türk Bilişim Derneği, •'Bilişim 94"
etkinlikleri çerçevesinde gerçeklesürilen "Hahcı 94
Bilgisayarla Beste Yanşması"nın fmalleri ve ödül töreni. 16
eylül cuma akşamı Istanbul Harbiye Kültür Merkezi'nde
yapılacak. Finalde şu eserler yanşacak: Müjdat Akgün
(Beklerken). Sinan Bökesoy (Stella Solaris). Mert Bökesoy
(Günbatımı), Levent Karaoğlu (Yolculuk), Hasan Cihat Orter
(Hüzün Senfonisi), Hakan Ozer(Devine), Nurkan Renda
(Skandal), Levent Solakoğlu (X3), Eser Taşkıran (Bu Dünya
Bizim), Tolga Tem (Senfonik), Alper Ülkü (An Arabian Kid's
Wish and Dream). Yanşmada Atilla özdemiroğju, Emrehan
Haba, Faruk Eczaabaşı, Figen Çakmak, Izzet Oz, Nilüfer ve
Ümit Eroğlu'ndan oluşan jürinin belirleyeceği fınalistlere,
toplam 100 milyon lira değerinde ödül verilecek. Aynca, hafıf
müzik sanatçısı Nilüfer de mini bir konsersunacak.
Tenor Kamil Doğan öldü
• Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi
sanatçılanndan tenor Kamil Doğan yakalandığı amansız
hastahktan kurtanlamayarak dün yaşamını yitirdi. 35 yıldan
beri Isanbul Devlet Opera ve Balesi'nde görev yapan Doğan
için ilk tören bugün saat 11 .OO'de AKM önünde yapılacak ve
daha sonra Teşvikiye Camii'ndeki öğle namazından sonra
toprağa verilecek.