26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14EYLÜL 1994ÇARŞAMBA DİZİYAZI j-_l *»*/ J H » / wM\ -^ Hintli yazar Subrahmanyam 'soğuk savaş' ve sonrasını Cumhuriyet'e yazdı çbüyük ticari ve sınai küme - NAFTA, AB ve Asya-Pasifik Bölgesi ortaya çıktı. Uruguay raundu tamamlanmış olmakla birlikte, üç blok arasındaki çatışma ve rekabet sürüyor; bir olasılıkla pazarlannı genişletmek ve rekabeti kızıştırmak amacıyla birkaç ulusu daha kendi bünyelerine Subrahmanyam'a göre, son günlerde gerçekleştirilen önemli ve olumlu bir girişim, Güney Afrika'daki beyaz azmhk rejiminin ırk aynmı politikasını terk ederek ülkede, siyahçoğunluğun da katılımıylaırkçıhğuı gözetilmediği,demokratiktcmelleredayananyenibirGüney AfrikayaraOlmasıydı. Jeopolitikyerinejeoekonomik savaş ? n dört yıl içinde uluslararası strate- jide, siyasal, ekonomik ve toplumsal çevrede köklü degişiklikler yaşandı. Bu degişiklikler insanlığı, tarihte da- ha önce yaşanandevrimlerden çok da- ha derinden etkiledi. 40 yıl boyunca kendilerini nükleer silahlarla besleyen ve bu alan- da iki büyük güç oluşturan ABD ve Sovyetler Bir- liği, 1985 yılında nükleer bir savaşın kazanılama- yacağını sonunda kavradı ve bu alanda daha faz- la bir yatınm yapmama karan aldı. Başkan Bush'un 27 Eylül 1991, Başkan Gorbaçov'un da 5 Ekim 1991 günüaldığı kararlarsonucunda nük- leer silahlardan vazgeçildi. START I ve START II yürürlüğe girerse ABD, stratejik silah donanı- mını 12081'den 35OO'e, Rusya da 10821'den 3000'e indirecek. NATO ve Varşova Paktı arasın- da 19 Kasım 1990 günü gerçekleştirilen konferan- sın tarihte bir eşine rastlamak olanaksız. Ağzına kadar silahlanmış ve 40 yıldır birbirlerine kafa tu- tan iki askeri blok, hiçbır savaş olmaksızın silah donanımını yanya indirme konusunda uzlaşma- ya vardı. *Soğuksavaş"sonaerdi. Almanyabirleşti. Sov- yetler Bırliğı tarihte tek örnek oluşturarak yeni- den dagıldı; üstelik ne içte ne de dışta bir savaş olmaksızın. Farklı uluslann birleşmesinden olu- şan devletlenn bütünlüğünün uluslararası sistem- ce ayakta tutulduğu 40 yıllık ölçü, Sovyetler'in çö- küşüyle biryana atıldı. Bunu Yugoslavya, Çekos- lovakya ve Etiyopya'daki çözülmeler izledi. Ulus- lararası banş ve güvenceyi öncelikle tehdit eden nükleer silahlann yerini artık etnik ulusçuluk al- dı. Portre Savumna uzmanı aHintli gazeteci K. Subrahmanyan 1929 yılında doğdu. Yeni Delhi'de yay ımlanan The Economic Times'in dış haberler editör danışmanı. Daha önce Hindistan hükümetinin Savunma Araçlan Üretimi Sekreterliği görevinde ve Yeni Delhi'deki Savunma fncelemeleri ve Analizleri Dırektörlüğü (1968-1975 ve 1980-1987) görevlerinde bulunmuştu. Subrahmanyan, halen Birİeşmiş Milletler Nükleer Silahlardan Caydırma Grubu'nun da başkanlığını yapıyor. K. Subrahmanyan iderek yoğunlaşan tüketici toplum, katmanlaşan yaşam ölçütleri, gelişmekte olan toplumlarda iletişim ve ulaşımdaki köklü değişimin etkisiyle dinsel gücün ağırlıklı olduğu toplumlarda belirgin bir çalkantı başgöstermiştir. Buna bağlı olarak toplumun genç kesimlerinde koktenci ve aşın uç akımlar ortaya çıkmıştır. IDünya umudu banş yok Nükleer silah üreten devletler arasında bir sa- vaş artık söz konusu olmadığı gibi sanayileşmiş uluslar arasındaki siyasal sonınlara da konvansi- yonel silahlarla çözüm getirilmesi düşünülmüyor. 1991 Körfez Savaşı türünden çıkar çatışmalan, şimdi bile kalkınmış ve kalkınmakta olan uluslar arasında geçerli bir çözûm sayılıyor. Kalkınmış uluslann, kalkınan uluslara müdahalesi ise ilk grupta yer alan uluslarda kamu görüşü ve yasa- lar, bu savaşlann mal ve can yitimine yol açtığı yönünde olduğundan giderek azalmakta. Soma- li, Bosna-Hersek örnekleri bu konuda ders oldu. Kırsal alanlarda çağdaş piyade silahlan ile ayak- lananlar, tek başlanna teknolojinin üstesinden ge- lemeyeceğinden mal ve can yitimi kaçınılmaz- dır. Bu nedenle sanayileşmiş toplumlarbanşı sağ- lama girişimleri konusunda gönülsüz. "soğuksa- vaş"ın sona ermiş olmasına ve silahsızlanma ko- nusunda uzlaşmaya vanlmasına karşın dünya ça- pındabanşın sağlanması umudu henüz yok. Dün- yada yaşanan; ırkçı, dinci ve öteki bölücü güçle- rin körüldediği irili-ufaklı çatışmalann sayısında bir artış görülmektedir. 1815, 1919 ve 1945 yıllannda, utku kazanan- lann uluslararası bir düzen konusunda görüşleri- ni kabul ettirmeyi başardıklan savaşlann tersine, "soğuk savaş" kesin bir utku olmaksızın sona er- di. Sovyetler Birliği çöktü, ancak yenilgiye uğra- madı. ABD, ideolojik bir üstünlük kazanmasma karşın, uluslararası toplum konusunda görüşleri- ni kabul ettirecek konumunu artık yitirmişti. Ja- ponya ve Almanya, ABD'ye baş kaldırabilecek iki büyük ekonomik güç olarak ortaya çıktı. Çin, ge- rek askeri gerek ekonomik açıdan hızlı bir düzen arayışı içinde. Geçerli olan iki kutuplu sistemin yerini alacak uygun bir seçenek henüz bulunama- dığından dünya, günümüzde de bir akış içinde. Jeopolitik, yavaş yavaş yerini, uluslararası ça- tışmanın merkezi olan jeoekonomiye bırakıyor. Üç büyük ticari ve sınai küme - NAFTA, AB ve Asya-Pasifik Bölgesi - ortaya çıkıyor. Uruguay ra- undu tamamlanmış olmakla birlikte, üç blok ara- sındaki çatışma ve rekabet sürüyor; bir olasılıkla pazarlannı genişletmek ve rekabeti kızıştırmak amacıyla birkaç ulusu daha kendi bünyelerine ka- tacaklar. Günü- • müzdebirgeçiş dönemi yaşan- maktadır. Çin, büyük bir eko- nomik güç ola- rak karşımıza çıkmaya hazır- lanıyor. Rusya da içinde bu- lunduğu karga- şa döneminden İcendisini sıyır- mak zorunda- ^ ^ _ dır. Hindistan, yeni yeni ekonomik serbestleşme ve küreselleş- me süreci içine girmiştir. Jeoekonomik çatışma ve rekabet kızıştıkça, bu- nun ulusal ve uluslararası siyasa üzerindekı etki- si de daha yoğun bir biçimde görülecektir. İleti- şim ve ulaşım alanındaki köklü degişiklikler dün- yanın küçülmesıni, beyin ve işgücünün göçünü kaçınılmaz kılacaktır. Sanayi toplumlainda nüfu- sun yaşlanması, sonuçtadüşükdüzeydekihizmet- ler için daha yeteneksiz işgücüne gereksinim du- yulmasına yol açacak ve yabancılann ülke dışın- da tutulması konusundaki baskılarla çatışacaktır. Bir ülke topraklannda doğan kişinin vatandaşlık hakkından yoksun bırakılması insan haklannın temel ilkelerine ters düşmektedir. Kalkınmış ül- kelerde insan haklan konusunda nutuklaratılma- sına karşın, bu ülkelerde yabancı uluslardan bi- reyleri dışlama eğilimi göze çarpmaktadır. İnsan kinci Binyıl'da insanlar uzaya giderek oradan, dünyayı tek beden olmuş bir kitle olarak görmeyi başardı. Üçüncü Binyıl'da ise tek bir dünya ve tek bir insanlık kav- ramının özünü, yüreğinin tam ortasında duyumsamaya çalışmalıdır. haklanna verilen önemle, aile ve toplumun bıre- ye yüklediği zorunluluklar arasında da bir çatış- ma vardır. Dünya, insan haklan ile bireyin, aile ve toplumuna karşı sorumlu olduğu yükümlülükle- rin bir orta noktasını bulmak zorunda. Giderek yoğunlaşan tüketici toplum, katman- laşan yaşam ölçütleri, gelişmekte olan toplumlar- da iletişim ve ulaşımdaki köklü değişimin etkisiy- le dinsel gücün ağırlıklı olduğu toplumlarda be- lirgin bir çalkantı başgöstermiştir. Buna bağlı ola- rak toplumun genç kesimlerinde koktenci ve aşı- n uç akımlar ortaya çıkmıştır. Farklı gruplann tu- tucu önderleri elden gıden de- ğerler ve inanç- lar konusunda gençlenn be- yinlerini yıka- maya çalışmış- lardır. Bunlann bir bölümü, topluma ve deviete karşı şiddet girişim- lerinde bulun- ^ ^ B muşlardır. Bu sorunlar, bir süre daha gündemde kalacak, laik değerlerin dün- ya çapında benimsenmesi zaman alacaktır. Bu ge- cikmekimi uluslarda görülsede -komünizmın çö- küşünde olduğu gibi- bu tür ideolojik kaynama- lann evrensel değerlerin akışını pek fazla etkile- mediği kanıtlanmıştır. Ancak din, mezhep ve et- nik değerler, ulusçu kimliğin birer parçasıdır ve önemli çatışmalann alevlenmesine yol açabilir. Son günlerde gerçekleştirilen önemli ve olum- lu bir girişim, Güney Afrika'daki beyaz azınlık re- jiminin ırk aynmı politikasım terk ederek ülkede, siyah çoğunluğun da katılımıyla ırkçıhğın göze- tilmediği, demokratik temellere dayanan yeni bir Güney Afrika yaratılmasıydı. Bu tarihsel olguda yine, yenilgiye uğramamış, ancak siyah çoğunlu- ğun yüzyıllarca süren mücadelesi sonunda yöne- time katılmasını kabul etmiş beyaz azınlık söz konusudur. Son yırmi yıl içinde insanoğlu, sanayileşme ve bireylenn sorumsuzluğu sonucunda çevreye ve- nlen hasar konusunda çok daha bılinçli olmaya başlamıştır. 'Rio ZirvesP ve iklim değişımı ile yaşamın doğal koşullannın altüst oluşunu ele alan iki uluslararası anlaşmanın yanı sıra ozon tabaka- sının incelmesıni ınceleyen Montreal Protokolü bu tür sonınlara karşı insanlann artık daha duyar- lı olduklannın birer göstergesı. Temiz hava, temiz su, enerji tüm insanlann gereksinim duyduğu ve evrensel bir biçimde ele alınması gereken konu- lar. Sağlık sorunu da öyle. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çiçek hastalığı- na köklü bir çözüm bulmayı başardı. AIDS'in de ancak evrensel bir çaba ile üstesinden gelinebile- ceğınin herkes bilincinde. ftt* •"•ö "-,*•• I DoğsnlKPon I çocuğun dokuzu styah Çağdaş tıp bılımının. yoksul bölgelerde yükse- len yaşam ölçütlerinın neden olduğu nüfus patla- ması hala yoksulluk ve çevresel bozulmanın te- melını oluşturan en önemli sorun sayılmaktadır. Sürekli artan nüfus, gezegenimizin sahip olduğu kısıtlı sayıdaki kaynaklan hızla yok etmektedır. Doğan her on çocuğun dokuzu sıyahtır. Beyaz nüfusun yoğun olduğu ülkelerde alınan önlemler ne olursa olsun, belirli ülkelerde doğurganlık ora- nındaki düşüşün yanı sıra bu gerçek de göz önün- de tutulmalıdır. Teknolojik gelişmeler aracılığıyla yepyeni gö- rünümler ortaya çıkıyor. Biyoteknoloji büyük bir olasılıkla artan nüfusun gereksinimlenni karşıla- yacak boyutta besin üretiminde bir artış sağlaya- caktır. Yeni doğum kontrol yöntemleri, önümüz- deki birkaç on yıl nüfus artışını durdurabılir. Ye- ni enerji kaynaİdannın, özellıkle bileşik (füzyon) eneıjisinin geliştırilmesi daha kırk-elli yılımızı alabilir. Üçüncü Binyıl'a girerken insanoğlu çarpıcı bir seçim yapmak zorundadır. tletişim ve ulaşımda- ki gelişmelerle dünya küçüldükçe ulusal sınır, dil, din, mezhep ve ırklarla bölünmüş toplumlar bır- leşerek tek bir dünyanın vatandaşlan olabilirler. Bir başka seçenek ise günümüzde artık hiçbir ge- çerliliği olmayan, çağdışı değerler uğruna çatış- malan sürdürmek. Uydulann dünya uzay istasyonu çevresini 90 dakikada aldığı günümüzde, farklı uygarlıklar, farklı din, mezhep ve diller bir engel sayılabilir mi? Yaşadığımız yüzyılda, insanoğlu, yaşamını sürdürmeye ne denli kararlı olduğunu ve gerekir- se değişime ayak uydurabilecek esnekliği göste- rebildiğini ortaya koydu. Köleliği ortadan kaldır- dı, sömürgeleri yok etti, ırkçıhğın üstesinden gel- di ve üstüne üstlük kendisini nükleer silah illetin- den kurtanna akılhlığını gösterdi. Dünya nüfusunun yüzde kırkını etkisi altına alan inatçı bir kültü, komünizmi alaşağı etti. De- ğişim yaşamın temel biryasasıdır. Bu nedenle in- sanoğlunun değişmesi ve değişime ayak uydur- ması doğaldır. "Ikinci Binjü"da insanlar uzaya giderek oradan dünyayı tek beden olmuş bir kit- le olarak görmeyi başardı. Üçüncü Binyıl'da ise tek bir dünya ve tek bir insanlık kavramınm özünü yüreğınin tam ortasında duyumsamaya çalış- malıdır YARIN: Sanat tarihçisi 2. Vikont John Julius Nonvich Y A Y I N H A K K I C u m h u r i y e t ' E A i T T i R . izi N s iz Y A Y I N L A N A M A Z . ÇALIŞAJVLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞÎPAL Maaşlaruııız ödenmiyor Soru Çahşbğıın özel şirkete önce alacaklılar haciz koydu. Öde- me güçlfiğü içine giren işveren bir süredir maaşlanmm ödemiyor. ödeneceği konusunda güvence de vermiyor. Bu durumda, başka is- yerlerinde iş bulan arkadaşlanmız, ludem haklannı kaybetmemek için maaşsız çanşmalanna devam ediyorlar. Kimilerine göre, ayn- brsak istifa etmiş oluyoruz ve kıdem hakiarunız yanıyor. Kimileri ise aynlmamız haklı nedene dayandığı için kıdem haklarımızın ödenmesi gerektiği görüşünde. Sorumuz şu olacak: Biz maaşlan- mız ödenmediği için aynlırsak kıdem haklanmız saklı kalır mı yok- sa yanar mı? T.K. YANIT: İş Yasası'nın 26. maddesinde "ücretin tanımı" yapılmış- tır. "Genei anlamda ficret, bir kimseye bir iş karşıhğmda işveren ve- ya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve nakden ödenen mebiağı kapsar. İşçi ücreti Türk parası ile en geç ayda bir ödenir. Hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftava kadar indirilebilir (...)" İş Yasası, ücretın en geç bir ay içinde ödenmesinı öngörmüştür. "İşçi ücretini zamanında almadığı için iş sözleşmesini bozarsa, bu durumda, istifa mı etmiş olur ya da haklı bir nedene dayalı olarak ayrılmış mı olur?" Bu sorunun yanıtı, İş Yasası'nın "işçinin bikli- rimsiz fesih hakkı" koşullannı düzenteyen 16. maddesının 11/d fıkrası ile kıdem tazmınatıyla ilgilı 14. maddesinde verilmıştir. Ya- sanın 16/11 /d maddesi uyannca, u d) İşveren taraftndan işçinin üc- reti kanun hükümleri veya iş sözieşmesi şartlan gereğince hesap edil- mez veya ödenmezse, işçi iş sözleşmesini dilerse akdin bıtiminden önce veya biklirim önelini beklemeksizin feshedebilir." İş Yasası'nın 14. maddesine göre iş sözieşmesi "işçi taranndan bu kanunun 16. maddesi uyannca" bozulduğunda, işveren kıdem tazminatı ödemekle yükümlüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.02.1989 günlü, 1989/9- 132 esas ve 1989/210 sayılı karannda şöyle denilmektedir: "(_.) Davacının ferdi sözleşmesinde, işlemiş ücretlerin müteakip ayın ilk haftasında ödeneceği karaıiastmlmıştır. Buna rağmen, Şu- bat 1986 ayından itibaren işlemiş ücretlerin karariaştınlan süreden sonra ödendigi ve bu halin, Ağustos 1986 ayma kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu durum, 1475 sa\ılı İş Kanununun 16. mad- desinin II. bendinin (d) nkrasında öngörülen işçiye bildirimsi/ fesih hakki veren sebebi oluşturur. Bö>le olunca davaa kıdem tazminaüna hak kazanır. Davacının başka bir işyerinde iş araması ve fesihten sonra bir başka işyerinde işe girmiş olması bu hukuki sonucu değiş- tirmez, zira iş akdinin feshine etken olan sebeplerin iş aramasına da etken olduğunun kabulü gerekir. (._)" Yargının bu karan yonıma yer bırakmayacak kadar açık ve seçiktir. POLTITKA VE OTESI MEHMED KEMAL Kuyucu Murat Böyle Kıymadı 12 Eylül günleriydi, Amerika'dan bir bayan gazeteci çıkagelmiş, "Sizpaşa öyküleri biliyor muşsunuz, anlatır mısınız?" demişti. Benim paşa öyküsü falan bildiğim yoktu, bir tane biliyordum; onu da yazmıştım, başım der- de girmişti. Bayan gazeteciye bunu zor anlatmıştım, o daçekipgitmişti. Benim yazdığım paşa öyküsü, Bal Mahmut öykülerin- den biriydi; ahım şahım öykülerden değildi. Kısacaözet- leyeyim: "Balığın erkeğiyle dişisi üstüne" yalıda bir tartışma çıkmıştı. Kimi şöyle diyor, kimi böyle diyordu. Kimse de doğru dürüst bir yanıt veremiyordu. Sonunda ahçıbaşı, kestırmeden bir yanıt bulmuştu. "Paşa baba bilir." "Nasıl bilir?" "Çünkü paşa babanın dediği dediktir." Böyle yazmıştık ama, 12 Eylül paşaları bundan alın- mışlardı. Paşalara "d/Waför"demeyegetirmiştik. Bizi hemen içeri almışlardı. Bir öğle sonrası bizi Selimiye'nin 70'lik (60-70 kişi alan) koğuşlarından birine atmışlardı. iyice aramışlar, taramışlardı. Elimde küçük bir çanta, koğuşun girişiyle helası arasında bir yere çömeldim. "Geçmiş olsun!" di- yorlar, bende, "Allahkurtarsın!.."diyordum. Koğuş sorumlusu Palulu Ahmet diye biriydi. Her şey ondan soruluyordu, ona söyleniyordu. Koğuşun en ba- şında oturuyordu. Gözü karanlığa alıştıktan sonra şöyle bir süzdü. "Neden geldin buraya?" "Yazıdan... "dedim. Bir daha süzdü. Adımı söyledi. "Gazetelerin dün yaz- dığı yazar olmayasm?" "Evet" dedim. Gazeteleryazmıştı... Koğuşun baş yanını göstererek- "Şöyle buyur ağabey!.." dedi. Başa geldim, oturdum. iyi ki de oturdum; öteler oturulur gibi değildi. Bunca kişi sigara içiyor, koğuşu birduman bulutu sarıyordu. Ertesi gün saçımı kestirdiler. Selimiye'nin atlar bağlanan koğuşunun birinde yerimi alıyordum. Berberden gelirken koridorda ünlü aktörTarık Akan'a rastlamıştım.Selamvermekdegülümsemekdeyasaktı; başımı çevirdim. Ünlü aktör, selamını esirgemedi; ben çekinmiştim. Bu hapislikte 32 gün kaldık. Yanı başımda, adaşım, Kemal diye Hopalı birdelikan- lı yatıyordu. 12 Eylül'ün yasaklı sayılan örgütlerinin yö- neticilerindendi. Bir sabah gazeteyi açtık, delikanlı: "Eyvah!.." ded\. "Neoldu?" Gazetenın baş sayfasını süsleyen militan fotoğrafları- nı gösterdi. "Bizim hücre de yakalanmış." "Ne olur?" ' 'Sonumuz idamdır.'' Elden ne gelir. Yanı başımızdaki hücrede bir asker katili vardı. Her gün Evren'e dua ediyordu. "Evren Paşa, beni buradan sal, sana her gun on ko- münist ölüsü getireylm" diye bağırıyordu. Çokgeçmedi, Sarıyerli İsmet'i astılar. İki karılıydı. Küçük karısı son görüşmeye gelmemişti. "Asılacağımı bildi orospu" diyordu.. Hopalı Kemal'i, hapisten çıktıktan sonra da gazeteler- den izledim. Duruşmaları uzun sürmedi. Evren, son du- ruşmalarından birinde, "Asmayacak da besleyecek miyiz" diye soruyordu. 12 Eylül'ün faşist generalleri, so- nunda onu da beslemediler, astılar. 12 Eylül çok can aldı. Kuyucu Murat bile böylesi can almamıştı. 12 Eylül belasından bu yana, demek 14 yıl ol- muş.. Tören yapıyorlar. Töreni mi olurmuş!.. BULMACA 1 2 3 4 5 ; 1 2 3 4 I I I i 5 6 7 # J 8 9 H4-J- m SOLDAN SAĞA: 1/ Salgın ve ölümcül has- talık. 2/ Yurdumuzda kurulmuş yirmi bir köy enstitüsünden biri... Bir şeyin doğnı olduğunu be- lirtmek için yapılan işa- ret. 3/ Radyumun simge- si... Kuzey Amerika yerli- lerinin, canlı varlıklann ya da doğa nesnelerinin içinde var olduğuna inan- dıklan doğaüstü güç. 4/ İfade. 5/ Kmrcık bir saç bıçimi... Avukatlann bağh olduğu meslek kuruluşu. 6/ Kurçatovyum elementinin simge- si... "Ben Musa'yım sen fıravun / İkrarsız şeytan-ı -- / Üçüncü öl- mem bu hain / Pir Sultan ölür diri- lir." 7/ Koleraya neden olan mik- rop... Büyük erkek kardeş. 8/ Boğaz mukozasımn şişmesi... Du- man lekesi. 9/ Yiğit... Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnce softan hafıf ve dar bir üstlük. 2/ Karakter... İpek eşarp. 3/ Radon elementinin simgesi... Bir yüzey ölçüsü birimi... Tu- nus'un plaka işareti. 4/ Gölleri inceleyen biliin dah. 5/ Temel niteliğinde olan... Arenden bir hidrojen atomunun kopmasıyla oluşan birdeğerli karbonlu köklerin genel adı. 6/ Özellikle di- daktik şiirleriyle tanınmış XVII. yüzyıl divanşairi... Nikelin simgesi. 7/ İstanbul'un eski adlanndan biri. 8/ Kadınlar hama- mında hizmet eden ve müşterileri yıkayan kadın... Devlet Ista- tistik Enstitüsü'nün simgesi. 9/ Genellikle neşeli ve serbest yapı- lı, ruh durumlannı yansıtan ya da bir şiiri yorumlayan müzik parçası. VEFAT Merhum Bekir Sıtkı ve Saadet Tragay'ın kızı Merhume Münire Koptagel, Halit Sabarkan, Ahmet Tragay, Dilber Tragay'm kardeşleri, Şahap Koptagel'in teyzesi, Kâmile Sabarkan'ın görümcesi, Mehalat Tragay'ın can annesi, emekli şeker öğretmen MÜKERREM TRAGAY 13.9.1994 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 14.9.1994 tarihinde (bugün) Şişli Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Feriköy aile kabristanlığında toprağa verilecektır. NOT: Çiçek göndenlmemesi, TEVe bağışta bulunulması nca olunur. AİLESİ ANIDEĞİL YAŞAM OktayAkbal 30.000 (KDV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İsianbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle