23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 1994 PAZARTESİ DIZIYAZI 23DonkişotişbaşındaDonkişot, bir kahramandır. Çürüyen, ülkülerini yitirmiş, de- ğerleri aşınmış bir lspanya'da cı- lız atının üstünde dimdik duran bu cılız adam, dûnyayı kötülük- lerden anndırmaya ant içmiştir. Canavarlara saldınr. Yanılmıştır. Yeldeğirmenidir onlar. Olsun. Insan yanılır. Kahramanlar in- sandır. Donkişot dûriisttür ve tutkulu. Evet, epey beceriksizdir. Örne- ğin köşeyi dönemez. Repo kuy- ruklannda sarsak bir budala gi- bidir. Parasının hesabını bilmez. Mark alıp dolar satmayı, borsa- da oynamayı beceremez. Hisse senetlerinin ne işe yaradığını duymamıştır bile. O tutkuludur. Dünyayı kötü- lüklerden antma ülküsüne tut- kuyla bağlanmıştır. Daha iyi, da- ha yaşanılası bir dünya için ca- navarlara saldırmaktan ne kor- kar, ne geri kalır, ne ayak sürûr... 1129 gün BİR MEYDAN QKV|y OYKUSU? AYDIN ENGIN teşli tartışmalar oldu. Her biri kendi dalında uzman, her biri Berlin, Dresden, Zürich, New York, Detroit üniversitelerinde parlak derecelerle eğitimlerini tamamlayıp devlet memuru maaşına talim etmeyi yeğlemiş teknisyen Donkişotlar kılı kırk yardılar. Bilgilerini daha yaratıcı bir alanda kullanmanın tadını yaşadılar, Amerika'yı yeniden keşfetmenin 'tuhaf' coşkusunu duydular. tlk toplantıdan üç gün sonra. 19 Haziran 1961 günü TCDD'nin Eskişehir Cer Atöl- yesi'nde, toplu iğne ithal eden Türkiye'nin 23 mühendisi bir araya geldi. Motoru dahil tûmüy- le yerli bir otomobil yapacaklar- dı. Otomobili olanlardan, gelir- ken arabalannı da yanlannda ge- tirmeleri istenmişti. Çoğunun yoktu, Trenle geldiler. Otomobil yapmaya gelen ekipte, bir araba- nın direksiyonuna oturmamış mühendisler vardı, hatta çoğun- luktaydı. Üretim için Eskişehir Cer Atölyesi'nde bir hangar hazır- landı. Kullanım dışı kalmış dö- kümhane hangan önce badana edildi. Sonra zemini,kullanılma- yan lokomotiv saclanyla kaplan- dı. Bir gezer vinç, tezgah niyeti- ne birkaç uzun masa, bir de top- lantı masası yerleştirildi. Toplan- tı masasının bitişiğine de bir çay ocağı kondunıldu. Hangann dış duvanna, kapı- nın hemen üstûne kocaman bir tabela çakılmıştı: 129 gün kakü. Devrim otomobili 29 Ekim Cumhuriyet Bayramrna yetişti- rilecekti. Eskişehir Cer Atölyesi'nin yoksul hangannda uzun masa- nın çevresinde toplanmış, tek lûkslerinin, tavşan kanı çayın ta- dını çıkaran mühendisler ilkin iş- bölümü yaptılar. Yönetici grubu TCDD Genel Müdür Yardımcı- sı Emin Bozoğlu başkanlığında, TCDD Fabrikalar Dairesi Baş- kanı Orhan Alp, Cer Dairesi Başkanı Hakla Tomsu, Cer Da- iresi Başkan Yardımcısı Nurettin Erguvanh, Eskişehir DDY Fab- rikası Müdürü Mustafa Ersoy, Adapazan DDY Fabrikası Mü- dürü CeUl Taner, Ankara DDY Fabrikası Müdürü Mehmet Nö- ker oluşturdular. Sonra alt grup- lar belirlendi. Styling (stil ver- me, biçimlendirme) grubunda Nurettin Erguvanh, Ozcan Türer ve yüksek mimar Kemal Elagöz vardı. Motor-şanzıman grubunda Mehmet Nöker,Gültekin Sabun- cuoğlu.Salih Kaya Sağm, Rıfat Serdaroğlu,Şecaattin Sevgen, Kemalettin Vardar yer aldılar. Elektrik donammının sorumlu- ğunu Hasan Dinçer üstlendi. Karoseri grubu kalabalıktı. Bu grup Ceial Taner, Faruk Akyol, Sarnim Özgür, Hamdi Tahıllıoğ- lu ve Salih Kaya Sağuı'dan oluş- tu. Süspansiyon ve fren gnıbun- da Hamh Işeri, Ismet Özkan, Mustafa Seyrek görev aldılar. Döküm ışlennı metalurjist İsma- fl SıdaL satın alma ve maliyet iş- lerini de Yavuz Yücel yüklendi- ler. IBfPOtomoU dojpıyor İlkin otomobilin temel özel- likleri saptandı. Ateşli tartışma- lar oldu. Her biri kendi dalında uzman, her biri Berlin, Dresden, Zürich, New York, Detroit üni- versitelerinde parlak derecelerle eğitimlerini tamamlayıp devlet memuru maaşına talim etmeyi yeğlemiş teknisyen Donkişotlar kılı kırk yardılar. Bilgilerini da- ha yaratıcı bir alanda kullanma- nın tadını yaşadılar, Amerika'yı yeniden keşfetmenin "tuhaf" coşkusunu duydular. Motoru dahil her şeyiyle yerli ilk otomobilin, Devrim'in temel nitelikleri belli olmaya başladı: Motor 1000 - 1100 kilo ağırlık- ta, dört zamanlı, dört silindırli ve 50-60 beygir gücünde olacaktı. Ön takımlann süspansiyonunda "Mc Phearson" sistemi kullanılacak; debri- yaj diskli, frenler hidrolik yapılacaktı. 50 beygir gücündeki motorun dakika- da 3600 devir yapması öngörülmüş; 3 ileri, bir geri olmak üzere direksiyon- dan komuta edilen bir vites düzeni yeğ- lenmişti. İlk gün böyle geçti. Cer Atölyesi mi- safirhanesindeki yataklanna çekilme- den önce hangann kapısınm üstündeki tabelayı değiştirdiler: 128 gün kaldı. Aynnülara dalsak bu dizi bitmez. Bir örnek yeterli. Otomobilin tavanı, motor Önce tasarlanan otomobilin bire on ölçeginde alçı maketi yapıkta. Düzeitmeler bitince bu kez bire bir oraıunda bir alçı maket yapıldı. (Nurettin Erguvanlf nın özel arşivinden). tlkel koşullarda ve olanaksızlıklarda bir yerli otomobil üretmeye çabalayan Donkişotiann başı Yüksek Makine Mühendisi Emin Bozoghı'ydu. Bozoğlu, olağanüstü enerjisi, şaşüası örgütieme yetisiyle ekibi ateşliyordu. Bozoğlu artık yaşamıyor. Eskişehir Cer AtöryesTnin bahçesine Devrim otomobinnin beton kahbı döküldü. Üstüne konan sac, krikolarla aşağı çeküerek "bombeJendi". Karoseri sorunu çözülmüştü. (Dr. Mete Tan'ın özel arşivinden) Bir motor üretmenin coşkusu Ilk motor bitmiş, marşa basılma anı gelmişti. Basıldı. İlk Türk motoru saat gibi çalışmaya başladı. Bu yazı dizisi için ulaşabildiğimiz tüm mühendislere sorduk. Hiçbiri ağladığmı söylemedi. Hepsi "Arkadaşlar ağladı" dediler. Mantıksal sonuç: Eskişehir Cer Atölyesi'nde tüm ekip ağlamıştı. Sevinçten... İlk motor bittL Herkes heyecanh. Herkes soruyor: "Acaba işleyecek mi?" Marşa basüdı. Ük Türk motoru"saat gibi" işlemeye başladı. (Nurettin Erguvanlı'nın özel arşivinden) Motor, otomobilin kalbidir; otomotiv sanayiinin de kilidi. Mercedes'in bir sürü parçası yan sanayiye yaptınlır, ama mo- toru mutlaka Daimler-Benz im- paratorluğunda üretilir. Seat, Skoda büyük otomotiv kuruluş- landır. Ama ürettikleri araba- larda koşan Volkswagen moto- rudur. Nissan, tekleyen ABD otomotiv sanayiine motoruyla sızdı. Bunlar, meslekten olmayan bizcileyin kişilerin bile bildiği gerçekler. Ama motorun bir teknik adam, bir makine mü- hendisi için anlamı çok farklı. Devrim otomobilleri için üç ay- n tipte motor yapıldı. Sonra iç- lerinden birinde karar kılındı. Bugün de o günleri anarken, "İlk Türk motonTdiyorlar, u tlk Türk motoru saat gibi ça- lışmaya başladığı zaman_" îlk motor bitmişti. Orada tez- gahm üstünde duruyordu ve marşa basılma anı gelmişti. Motor ekibinden Rifat Serda- roğlu sakinliği ve çelebiliğiyle ünlü. Birde tedbirliliğiyle. Mar- şa basmadan önce motorun çev- resine çelik bir kafes geçirdi. İlk kez üretilen, bir başka ör- neği olmayan ve ilk sınavını ve- recek olan motor patlayabilirdi ve bu, binlerce çelik parçası fır- latan bir şarapnelden daha teh- likeliydi. Çelik kafes yerleşti- rildi. tyi anımsamıyorlar, ama ya Şecaattin Sevgen ya da Rifat Serdaroğlu marşa bastı. tlk Türk motoru saat gibi çalışma- ya başladı. Bu yazı dizisi için ulaşabildi- ğimiz tüm mühendislere sor- duk. Hiç biri kendisinin ağladı- ğını söylemedi. Hepsi "Arka- daşlar ağladı" dediler. Mantık- sal sonuç: Eskişehir Cer Atölye- si'nde ilk Türk motorunun mar- şına basıldığmda tüm ekip ağ- lamıştı. Sevinçten... kapağı (kaput), kapılar, çamurluklar, bagaj kapağı... bütün bu bölümler sac- tan üretiliyor. Ama dümdüz değil, her- biri dışbükey, otomotivcilerin deyişiy- le "bombeli". Bunun içinse özel kalıplar ve uygun preslergerek. Karoseri ekibi zaten "So- nın çıksa da çözsek" dercesine hırslı. Önce otomobilin bire on ölçeğinde bir maketi yapıldı. Bunun aynntılan üstünde çahşıldı. Yüksek Makine Mühendisi Nurettin Erguvanlı anlatıyor: - Daha çizimler sırasında sorun çıkı- yordu. Çiziyoruz, bir biçim veriyoruz. Bir bakıyoruz, Aaaa, bu Ford'un bil- mem ne modeline benzemiş". Atryo- ruz çizimi bir yana. Bir tane daha üre- riyoruz. "Olmadı, bu da Opel'i andır- dı". Haydi o da çöpe. Sonunda tümüy- le bizim olan bir biçim üretmeyi başar- dık. Böylece arabanın biçiminde (design) mutabık kalındı. Bu kez de bire bir al- çı kalıbı yapıldı. Bundan sonrasını Yüksek Makine Mühendisi Rifat Ser- daroğlu anlatıyor: - O zamanlar ne o kapasitede büyük preslerimiz vardı ne de pres kahplarun üretecek zaman. Kahplan betondan döktük. Oraya, Eskişehir fabrikasuun bahçesine. Kalıplann altma, yere hidro- lik krikolar yerleştirdik. Otomobilin ta- van sacını beton kalıbın üstüne koyup uçlanndan yere bağladık. Sonra da kri- kolarla yukan doğnı iterek bombeli ta- vanı ekle ettik. Bu ilkel koşullarda ve olanaksızlık- larda bir yerli otomobil üretmeye çaba- layan Donkişotiann başı Yüksek Maki- ne Mühendisi Emin Bozoğlu'ydu. Bo- zoğlu, olağanüstü enerjisi, şaşilası ör- gütieme yetisiyle ekibi ateşliyor- du. Bozoğlu artık yaşamıyor Çok yakın akrabası, sağlık eski bakanlanndan Mete Tan anlatı- yor: - Bozoğlu bir tuhaf, bir güzel, bir deli adamdı. Genelkurmay Genel Sekretertiği'nekadaryük- selmiş bir subaydı. Ama askeriik galiba onun en son akla gelen mesleğrvdL Makine yüksek mü- hendisiydi. Kimyagerdi. Sosyo- logdu. farihciydL Bffime tutkun, teknolojiye vurgundu. Onun üıancı olmasaydı Devrim otomo- bflinin ne motoru çahşırdı ne te- keri dönerdi Devrim otomobilinin salt üre- timinde değil, ona yönelen saldı- nlann göğüslenmesinde de bun- ca yıl bıkmadan savaşan Yüksek Mühendis Salih Kaya Sağm an- latıyor: - Emin Bozoğlu, yönetim gru- bunun başı olarak bütün bürok- ratik engeUeri cesaretie aşarak; görevin çok yanlınğı ve rvedUiği nedeniyle büyük gerUûn altında çalışan >irmi>i aşkın mühendi- sin kişisel sorurüannı bile çözüp gönül rahatlığı Ue çalışmalannı sağlayarak Devrim projesinin ba- şarümasında birinciderecede rol oynadı. Arkadaşlan arasında adı neredeyse efsaneleşmiş Emin Bozoğlu'nu bu kez de Rifat Ser- daroğhı'ndan dinliyoruz: - Bence bugün Türkiye'de oto- motiv sektöriinün babâsı Cemal (Gürsel)Paşa iseamcası da Emin Bozoğlu'dur. Bizi şevkle çauştır- masını bilen bir yöneticiydi. O kadar ki onun saçbğı coşku Ue otomobili Cumhuriyet Bayra- mı'na yetiştirebUmek için son haftalarda günde 3-4 saat uyku ile yetinir okhık. Geceleri yatak yüzü görmedik, Ne işçfler ne us- talar ne biz mühendisler- Han- gardaki uzun masalann üstüne kıvnlır birkaç saat uyurduk. Rü- yamızda da ya çalışan bir motor ya yürüyen bir otomobil görür- "dük. Yüksek Makine Mühendisi Şecaattin Sevgen, motor-şanzı- man grubundan bir başka Don- kişot. Ekim ayı gelmiş çatmış, gün değil saat sayılır hale gelin- miştir. Sevgen, uykusuzluktan kızarmış gözleriyle "zaman"la savaşmaktadır. Ötesini kendi an- latıyor: - O gün de vakit gece yansuu hayü geçmişti. DiferansiyeB bağ- layacağız. Tekerlegin vanına uzanmışun. Kanaldaki arkada- şımın işini bitirmesini bekliyor- dum. O bmrince ben de aksı ta- kacağım. Gülüşmelerie uyan- dım. GUn ağarmıştL Bir daha o kadar derin, o kadar deüksiz uyuduğumu hatniamryonun. Salt mühendisler değil, bir mo- tor ve bir otomobil üretmek dü- şü Eskişehir Cer Atölyesi'nin B Demiryofcular"ını tutkuyla sar- rruştır. Salih Kaya Sağm bitmez tükenmeze benzeyen 129 günlük anı hazinesinden bir tane daha çekip çıkanyor: - Devrim için bir yağ nitresine ihtiyaamız vardı. EBmizdedemir kabptan döküunüş bir fıltre var- dL Bizim projede görevli bir tşçi arkadaşa parçayı verdik ve " Bu- nun aynını yann sabaha kadar yapabilir misin?" dedik. Bizbu- nu söylerken sac parçalanndan presleyerek bir benzerini \apma- sını kastetmiştik. O işçi arkadaş bütün gece u> umamış. Sabahle- yin ftttreji getirdi. Kusursuz bir parçaydı. Bir demir parçasını kendi eueriyle sabaha kadar işle- yip fihre üretmişti IArabalar vagonlara yüMenfyer Konuştugumuz mühendisler, hangann duvanna asılı tabelaya "1 gün kaldı" yazılıp yazılmadı- ğından pek söz etmediler. Ama 28 Ekim akşamını hepsi iyi anımsıyor. Şecaattin Sevgen an- latıyor: -Bej arabayv bayrama bir haf- ta kala güç bela yol tecrübesine hazuiayabflmiştik. Kısa bir par- kurda gidip döndük. \'ağ boru- sunda sızınn, >ag pompasının ge- ri dönüş valf ayannda aksama var. Önemli değil. Üstesinden ge- liriz. Sonra ikinci araba da ta- mamlandı. Onu si>aha boyadık. Daha resmi görünsün diye. Ama onu yol tecrübesine almamıza olanak kalmadL Zaman dounuş- tu. 28 Ekim gün batımmda, çare- siz, işi bıraktık. Geç vakit araba- lar vagonlara yüklendi. Biz de günlerden beri îlk kez sabaha ka- dar uyumak üzere trene büıdik. Ankara'ya gidiyoruz.- Salih Kaya Sağuıaynı günleri, saate karşı yanşılan o amansız günleri anlatıyor - Siyah renkteki 2 Numarah Devrim otomobinnin son kat boyası ancak 28 Ekim akşamı vurulabikli. Pasta ve cila- sı ise Ankara'ya sevkedihnek üzere yük- lendiği trende, gece yol ahrken yapıkh. Buharlı lokomotiflerie çekilen trende bacadan sıçraması olası kmlcımLardan örürii benzin depolannın boşaltılması istendi. Boşalttık. Biz de trene bindik. Ankara'ya gidiyoruz. YARIN: Biten benzin mi, umutmu? POIITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Cuk Oturur Dizeter"Rakıyı susuz içeriml Çaya bir şeker atarım" diyor Oya Uysal... Böylece içkilerdeki ilkelerini sıralıyor, kar- şıtlarını da. "Ne sigara içersin ne rakı"diye kınıyor. "... bir vapuryanaşsa bizim evin önüne çabucak insem merdivenleri-binsem biraz dolaştırsa beni emirgan'a doğru biri kağıthelva ısmarlasa emirgan'da ağzıma burnuma bulaşsa elime yapışsa uzaklardan dönmüş olsa sevdiğim koynuna girsem sonra..." Edebiyat tarihçilerimizden çoğu, ilk kadın şairimiz olarak Nigar Hanım'ı (1856-1918) gösterirler. Ruşen Eş- ref (Onaydın) da "Diyorlar ki" de geniş yer verir. Aslı Macar olan Nigar Hanım, sonradan Osmanlı devleti hiz- metine giren ve Müslüman olan Sandor Paşa'nın kızı- dır. özel dersler alarak kendini yetiştirdi. Efsus, Niran, Aksi Sada adında üç şiir kitabı vardır. Şiirleri dönemine uygun olarak gazel biçimindedir. Çoğu bestelenmiştir de... Buraya (yok) redifli gazelinden birkaç dize alayım. Feryad ki feryadıma imdad edecek yok Efsus ki gamdan beni azad edecek yok Te'sir-i muhabbetle yıkılmış güzel amma Virane dili bir daha abad edecek yok Kes varsa alakan bana ey tali-i dunum Sen var iken alemde beni yad edecek yok Nigar Hanım, Ruşen Eşref'e şiir üstüne olandüşünce- lerini şöyle özetliyor: "Sevdiğim ve anladığım edebiyat Fuzuii'den Fikret'e kadar olandır. Bugünkü edebiyatı ben tadamıyorum. Ben şiiri yalnız aruzla anlarım. Hece vezniyle olduktan sonra nesrin ne suçu var. Yüksek tabakayı halk tabaka- sına indirmesinler, halkı yüksek tabakanın seviyesine çıkarsınlar." Yıllardan beri şairler, halkı yüksek tabakanın düzeyi- ne çıkarmak isterler, bir türlü çıkaramazlar. Nigar Ha- nım'dan bu yana bu böyle imiş. Şüküfe Nlhal ve şair arkadaşlan Kadıköy, Göztepe, Çamlıca, benzer şairane semtlerde buluşur, günü gün ederlermiş. Nazım Hikmet'le Şüküfe Nihal arasında ya- kın bir ilişki olduğunu Halide Nusret Zorlutuna söyler. Nazım'ın bu yönde birkaç dizelik şiirleri de vardır. Bun- lardan biri şöyle: Teveccühünüz Mavi panltılı bir mücevherdi Başımızdan düşürdük onu Kaybettik, Gelemedik aybettik. Şüküfe Nihal, o dönemin hem güzellikte, hem şairlikte önde gelenidir (Halide Nusret söylüyor), en talihsiz ola- nıdır da... Başından türlü aşklar ve evlilikler geçiyor. O dönemin şairleri erkek olsun, kadın olsun giderken şiirlerini de birlikte götürdüler. Yalnız yaşamaktansa Nihal'imden uzakta Kalsam diyorum dar-u diyarımdan uzakta Oya Uysal, kadınsı şiirin yöntemini bulan, kullanandır. Kaç kitap çıkarmışsa bir kadın elinden çıktığı bellidir. bölüşüyoruz babasız-kocasız ekmeği ve döşeği Şair bir kadın olmasa ekmeği ve döşeği birisiyle bölü- şür mü? Birden aklına pazarlık gelir. Döşenir yeni dize- leri alt alta, olmazsa yan yana... Sonra şu dizeler gelir: yoo olmaz önce pazarlık edeceğiz koy yastık altma binlikleri koyarcasına içtenliği orospunum ya cebimde cilvenin binbeşyuzü peri padişahının kızı mı olayım lüks bir evde sarı yosman mı Nigar Hanım'dan bu yana şairler de açıldılar, cuk otur- tuyorlar dizeleri... Şiirin zor ve çetin yolculuğunu geçi- yorlar. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı donanmasın- .. da kullanılmış yelkenli bir savaş gemisi. 2/ Clke, 2 yun... Bezekçilikte kulla- « nılan yeşil ve pembe dal- galı bir çeşit sedef. 3/ 4 îskoç erkeklerinin giydi- c ği, dize kadar inen etek... Dokumacılıkta mekikle 6 enine atılan iplik. 4/ Ka- -j dınsı davranışlan olan erkek. 5/ "Çok önemli ki- 8 şi" anlamında uluslarara- g sı kısaltma... Eski Mısır'- da güneş tannsı. 6/ Bilyeli teker- lekler ve küçük bir sandıktan oluşan basit taşıma aracı... Bizmut elemenünin simgesi. 7/ Eskrimde bir karşılaşma türü... Yaylı bir çal- gı. 8/ Çabuk kuruyan sentetik bir boya. 9/ Toprağın nemi... Kazak başkanlanna verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Arap harfleriyle yazılan bir yazı türü. 2/ "Kametine — diyen gör ne uzun hayâl eder Her kim ki dil- ler visâlini arzu-yı muhâl eder" (Nesimi)... Silis grubundan de- ğerli birmineral. 3/ Eti lezzetli bir bahk. 4/ Doyum... Arjantin'- in plaka işareti. 5/ İridyum elemenünin simgesi... Kokulu.- hardala benzeyen zehirli bir savaş gazı. 6/ Çin'in para birimi... Kumaşla astar arasma konularak giysinin dık durmasını sağla- yan kolalı bez. 7/ Suyla tepkimeye girdiğinde alkol ve asitler, veren organik bileşiklerin ortak adı... Eski dilde korku. 8/ İla-' ve... Manila keteni denilen dokuma maddesinin elde edildiği muz ağaa. 9/ Faruk Nafiz ÇamliDel'in üç perdelik manzurri oyunu... Kalın bükülmüş sicim. KİAİR.İA Kll ASA M U M L İAİTİAİİO i pkMÂ^Lr OPİAİDİAP RO2MA rleklÂiMİi z A A A E s "[ H C k 1 T.C. GÖNEN ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DUYURU 1993 84 Davacı SSK. Genel Müdürlüğü vekili Av. Esin Başaran tarafın- dan davah Filiz Doğan aleyhine açılan alacak davasının mahkeme- mizde yapılan açık yargılamasında: Davaa vekili 17.3.1993 tarihli dava dilekçesiyle Istanbul Kadıköy sigortalılanndan iken 24.7.1988 tarihinde Gönen yakınlannda geçir- dig trafik kazast neücesinde yaralanan 13622287 sigorta sicil numa- rah Çetin Özkul'a 340.767.-TL geçici işgörmezük ödeneği ile 769.394. -TL ledavi masrafı yapıldığını. davah sevk ve idaresindeki VNX-U- 506 plakalı otoyu aşınsüratli yedikkatsiz bir şekilde kullanarak kaza yapmasına ve sigortalı Çetin Özkufun yaralanmasına sebebiyet ver- diğıni ve asli derecede kusurlu olduğunu belirterek toplam 1.110.161. -TL kurum zaran ve dava tarihine kadar hesap edilmiş 1 322.535.-TL faiz ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı Filiz Dogan adına cıkartılan davetiye tebliğ edilememiş ve zabıiaca yapılan araştırmadan ve adresi tespit edilemediğinden mah- kememizce ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştır. Davah Fihz Doğan'ın 4.11.1994 günü saat O9.O5"te Gönen Hukuk Mahkemeleri duruşma salonunda bizzat hazır bulunmalan veya ken- dilerinı bir vekil ile temsil ettirmeleri, aksi takdirde duruşmanın yok- luğunda yürütülüp sonuçlandınlacağı hjsusu dava dilekçesi yerine kaim olmak ûzere ilanen duyurulur. ' Basın: 50609
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle