07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS1994 PAZARTESİ HABERLER Konur Ertop I '94 Türkiyesi'nde yaşananlar destanıbugün güncelleştiriyor Cahit Külebi'nin "Atatûrk Kurtu- luş Savaşı'nda" adlı yapıtının kay- nağı, "Rüzgar" kitabındaki "Ata- türk'e Ağrt" şiiridir. "Atatürk'e, birti- kte savaşanlara ve çocuklarına" adadığı "Atatürk Kurtuluş Savaşı'- nda". bir yurt güzellemesiyle başlar: Edirne'den Ardahan'a kadar uza- nan topraklar üzerindeki doğa güze- Uikleri ve yaşam, hareketli bir biçi- mde canlandınhr. Kop DağVnda se- rçe parmak kalınlığındaki suyu gece gündüz akan çeşme, güneyde yaz ge- lıp güneş vurunca dallanndan bal akan mis kokulu ağaç. uçuşan boz kanatlı üveyikler, Samsun Limanı'- ndaki çaparlar. takalar. mavnalar, Savaştepe Köprüsü'nden geçen tre- nler görüntünün öğeleri arasındadır. Yurt güzellikleri canlandınlırken asıl dile getirilen yurt sevgisidir. Bu toprak bizim yurdumuzdur. Deli gönül yücesine çıkar, bir üveyik olup uçar gider. Ardahan'dan Edi- rne'ye, Edirne'den Ardahan'a ka- dar... Bu bölümün ilk ve son dizesini oluşturan "Edirne'den Ardahan'a kadar" deyimini ozan ilk kendisinin kul- landığına dikkati çeker. Destan'ın II numarah parçası, Söylev'in ilk saürlannda olduğu gibi "vaziyet ve manzara-i umunıiye"yi dile getirir. Atatürk bunu bir konu- şmasında. "uçunımun kenannda yıkık bir ûlke" dıye özetlemiştir. Kü- lebi, olup bitenlerin insanımız üzeri- ndeki etkisini, "Milletin yüreği kan ağlıyordu" diye özetler: Güneyden yayhlar geliyordu, örtük kara perde- leri sallanıyordu, Anadolu'dan gelip geçenler utanıyordu, milletin yüreği kan ağlıyordu... Güneyden yarah, hasta, yorgun askerler geliyordu. akşam olmuştu, sağ kalan yiğiıler bi- rer birer yurtta toplanıyordu... Ta- rlalar kadar, ırmaklar kadar durgun analar güneyden haber soruyordu... İşgal edilmiş yurt topraklannın görünümü canlandınlırken bütün anlaülanlar sanki bir köylü ozanın gördüklerine ve duyarlığına dayanır: "Mavi değilartık denizlerimiz! Tarlalar süriilme: oldu! Sütü kesildi davarların! Öksüz kaldı bebelerüniz!" "Kuzumu: var, yaylalarda meleşir, Çeşmemiz var, gece gündüz söyle- Şir. Yazımız var, pehlivanlar güreşir, Bu toprağa kimse girememiştir." Yenilmiş, acılar çeken, yoksunluk- lar içindeki halk, yoksul bir millet ol- duğumuzu, gözlerimizde solgun ışık- lar yandığını söyler. Yüce umutlan umut etmişiz kendimize. Gerdeğe gjrmedik kızlar, tüy gibi çocuklar, yi- ğitler, ihtiyarlar bu toprak için yaşı- yoruz. Gökleri bürüyen kara bulutlan dağıtmak için millet padişahlara ha- ber salar, ne bulutlar gider, ne padi- şahlardan bir haber gelir. Bu kez Ke- mal Paşa'ya haber salınır. cevabı- ndan önce kendi gelir: Atatürk'ün Samsun'a çıkışını, Erzurum ve Sıvas kongreleri izler. Analar bacılar yola dökülüp cephane taşır. Irmaklar su- yundan. ağaçlar daldasından fayda- landınr Kurtuluş savaşcılannı. "İnö- nü'de iki kıbç gibiydik düşmanla biz" Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda "Atatürk 'e Ağıt "adıyla uzun bir şiir yazdım. Daha sonra Nevit Kodath ile anlaşmamız üzerine sözlümüzik metni olacağını da göz önünde bulundurarak on üç şiirdenoluşan "Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda"adlı yapıtımı oluşturdum. Bu yapıtın kimi yerlerinde müzik biçem zonmluluğunu düşünerek özveride bulunduğum birgerçek. Ne var kihaklı-haksız en çok eleştirüen yapıtım bu oldu. Oysa buyapıtta çağcilbir davranışı vitirmeden Türkdestan "esprisine", Doğu Anadolu diyalektiğine başvurmuş ve bir eylem şüriyazmak ve Atatürk 'ü özgürlükçü bir eylem içinde göstermek istemiştim. Bach'tan sonra dinselkonu dışmda oratoryo yazılmadığıhalde bunu denemek benim için bir yüreklilik olmuşlur. Övünme sayılsa da, bağışlanmamı dileyerek belirteyim ki, yapıtın ilk dizesi olan "Edirne'den Ardahan'a kadar"deyimibugün herkesçe kullanılıyor. Ben bile acaba daha önce böyle bir deyim var mıydı diye düşünüyorum. Külebi, özetler: Güneyden yayhlar geliyordu, örtük kara perdeleri sallanıyordu, Anadolu'dan gelip geçenler utanıyordu, milletin yüreği kan ağlıyordu... Inönudeikikılıç gibiydik düşmanla biz İnönü 'deikikılıç karşı karşıya Aşkolsun birinciye su veren kıhççıya! İnönü 'de iki kılıç karşı karşıya Aşkolsun birincinin yapıldığı çarşıya Birinci kılıca su veren usta Hakkı, yiğitliği, sevgiyi Bu kılıcm kabzasma işlemiş tek nakışta. Birincikılıçla döğüşen viğit vurki! Anandan emdiğin süt helal ola! Birinci kılıçla döğüşen viğit vurki! Gelinler, çocuklar ağlamaya! . • Birinci kılıçla döğüşen viğit vur ki! Önü al önlüklü vüzü peçeli Hanım kızlar nişanlısız kalmava! Vur ki anam babam, vur ki kardaşım! Havın düşman yurdumuzu almaya! başhğını taşıyan bölüm, topyekûn sa- vaşın cephe gerisindeki hazırlığını an- latır. Bu bir saldın savaşı değil savun- ma savaşıdır. Kılıca su veren kılıççı kabzasına "hakkı, yiğitliği, sevgiyi" işlemiştir. Halk anlaümından büyük ölçüde yararlanan destancı bu parçada us- talığını karutlar. Savaş aracı olan "kılıç" ve kıhcın "şakırtı"sı ses ola- rak dizelerde yankılanır. 16 dizelik parçada bu sözcüklerin dayandığı seslerden k 29 kez, ç 10 kez, ş 15 kez yinelenir ve Eskişehir çarşısındaki demircilerin çekiç sesleri şiirde sürüp gider. Destan daha sonra cephelerde çar- pışanlann övgüsünü dile getirir ve Sakarya'dan Lzmir'in alınışına kadar geçen olaylann kısa bir öyküsünü verir. Savaşçılan anlatan bölüm bir ko- çaklamadır. Bizim süvarilerimiz ata binince ayağı yere değer. başı göğe değer. Piyadelerimiz yola yeğin gi- der, bastığında toprağı ezer. Topçu- muzun narası gülleden beterdir. De- stancı onlara sağdıçlanm diye sesle- nir ve onlar gjbi yiğjtleri oldukça bu milletin yaşıyacağını hatırlatır. Cephede ana baba günleri yaşan- mıştır: Kemal Paşa'nın ordusu düşmanı uğruna kattı, anasından doğduğuna pişman etti. Sakarya bir yandan çevirdi, sü- variler bir yandan. Topçu bir yandan veryansın etti, piyadeler bir yandan. Kemal Paşa'- nın ordusu sürdü gitti. yetiştikçe vu- rdu düşmana. Hayın düşman sarhoş gibi sallana sallana on beş günde Izmir'i dar buldu, ölen kurtuldu, sağ kalan teslim oldu. Gemiler kaçarken alru sargılı, kolu sargılı, boynu sargıh Ahmet'ler, Bekir'ler, Ali'ler, Mah- mut'lar, Kazım'lar, İsmail'ler peşle- rinden yettiler, diz çöküp Kordo- nboyu'na ta yürekten çekip tetiği ge- milere yaylım ateş ettiler... Bütün bunlar halkın savaşını halk insanının gördüğü ve anlattığı biçi- mde dile getiren dizelerdir. "Bu ne inançtı ki, Gazi Paşa! Atının teri kurumadan sürüp gittin yeni yeni savaşlann peşinde" başlığını taşıyan bölüm, zaferden so- nraki kalkınma hareketini. gerçekle- ştirilen devrimi özetler: Hareketin temelleri "bUgi, inanç, coşkunluk" diye özetlenir. Cumhuri- yetı kuran önderin hizmetleri sıra- lanır, eyleminin ve düşüncesinin ilke- leri gösterilir: Sana borçluyuz ta deri- nden! Çünkü yurdumuzu sen ku- rtardın, hasta, yorgun düşmüştük, yaralanmızı iyice sardın. Yiğittin, inanç doluydun, yapıcıydın, sanatkârdın. Kurmakiçinyenidenbi- lgiyle, inançla, coşkunlukla sava- şmalı dedin. Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize. Hürriyeti içimize yaydın. Halkın içinden geldin, halkçıyız dedin. Inançta hür yetiştir- din bizi. Devrimlerle yüceltti, çok yü- celtti, bu milleti temiz ellerin. Son bölüm. zaferi ve devrimi ger- çekleştiren kahramana saygı ve bağlıhğı dile getirerek destanı nokta- lar. Atatürk'ü özgürlükçü ve uy- garlıkcı bir eylem içinde göseren de- stan, "Atatürk'e, biıükte savaşanlara ve çocuklanna" sunulmuştu. O çocuklara 1994 Türkiyesi'nde Atatürk dönemine, devrimlere haksız, saygısız sataşmalar almış yü- rümüşken Külebi'nin yapıtının hatı- rlattığı, düşündürdüğü şeyler vardır. SÜRECEK Faili Meçhul Cinayetleri Araşürma Komisyonu'na bilgi verilmemesi için yazı yazdığını kabul etti: Demiral, koıııisyoııa bilgi yasağuu sayundu ANKARA (ANKA) - Ankara Devlet Güven- lik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demirai, TBMM Faili Meçhul Cinayet- leri Araşürma Komisyonu'na bilgi verme ya- sağını savundu. Meclis içtüzüğüne göre Komis- yon'un yargı konusunda, ilgili kişilerden bilgi alma yetkisi bulunmadığını belirten Başsava Demirai, bu amaçla çok önceleri Ankara Emni- yet Müdürlüğü'ne yazı yazdığını doğruladı. De- mirai, komisyona bilgi verilmemesi amacıyla Türkiye'deki tüm DGM Cumhuriyet başsavcıb- klanna yaa yazmasının ise söz konusu ol- madığını belirttikten sonra da "Ben nasıl diğer başsavcılıklara talimat veririm. Öyle şey ohnaz. Her savcı kendine göre değerlendirir" dedi. • Komisyon'a bilgi yasağını savunan Ankara DGM BaşsavcısıNusret Demirai, Meclis içtüzüğüne göre komisyonun yargıdan bilgi alma hakkı bulunmadığını, içtüzüğün 103'üncü maddesinin buna olanak tanımadığını bildirdi. Başsava Demirai, TBMM Faili Meçhul Ci- nayetleri Araştırma Komisyonu çalışmalannın resmi yetkililerce engellendiğine ilişkın açıkla- malar ve haberlerle ilgili olarak ANKA'ya yaptığı açıklamada, TBMM içtüzüğünün 103"- üncü maddesinin, komisyonun yargı kuruluş- lanndan bilgi alma ve buralarda incelemeler yapmasına olanak tanımadığını bildirdi. Demirai. "Türkiye'deki tüm DGM Cumhuri- yet Başsavcılıklan'na yazı yazarak, komlsyon üyelerine faili meçhul cinayetİerle ilgili bilgi veril- mesini istediniz mi" sorusuna karşıhk şö\le dedi: "O eski canım. Yok öyle birşey. Yanlç. Daha önce bir şey olmuştu. Biz Meclis içtüzüğünün 103'üncü maddesi içinde bir konum itibanvla öyle dedik. BLzden yargıya intikal eden şeylerde soruş- İnsan Haklan Komisyonu'na dava açan Kaplan, 'hukuki ahlaksızlık'la suçlanıyor KapaülanDEP'tesavunmatartışması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kapaülan DEP'te savunma tartışması sürerken, DEP'in eski yöneücileri, bilgileri dışmda elindeki vekaletnameleri kullanarak, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na da\ a açan avukat Hasip Kaplan'ı. "hukuki ahlaksızhk" yapmakla suçladılar. DEP davasından çekilen avukat Hasip Kaplan', Anayasa Mahkemesi'nce kapaülan DEP'li milletvekilleri adma Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na başvurduğunu açıklarken, "Bu davaların açümasına neden olan DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral'a, beni ve müvekillerimi zenginleştireceği için teşekkür borcluvum" demesi, eski DEP yöneticikrini kızdırdı. DEP eski yöneücileri, Murat Bozlak, Osman Özcelik, Bahattin Günel, Ismail Arslan, Şeyhmus Çağro, Nevzat Özbay, Kemal Bilget. dün yapüklan ortak açıklamada, bilgileri dışında elindeki vekaletnameleri kullanarak, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na dava açan avukat Kaplan'ı, "hukuki ahlaksızlık" yapmakla suçladılar. Demokrasi Partisi'nin tüm üye ve yöneticilerinin, yaşamlan pahasına özgürlük. demokrasi ve insan haklan mücadelesi verdikleri vurgulanan açıklamada, şöyle denildi: "Bu uğurda 84 arkadaşımızı şehit verdik. Milyarlar, trilvonlar şehit arkadaşlanmızın bir damla kannıın dahi bedeli değildir. Arkadaşlarımız, haddini bilmez birilerinin servet sahibi olmalan için yaşamlarını ortaya koymamışlardır." Kaplan'a dava açması için vekaletname verilmediği de anımsatılan açıklamada. "DEP Genel Başkam'mn verdiği vekaletname Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatılma davasına ilişkindir. Bir avukata değil, birden fazla avukata vekaletname verilmiştir. Mevcut eldeki vekaletnamenin kullandmış olması hukuki ahlaksızlıktır" denildi. turma evrakı gizlidir, verihnez. Çünkü, 103'üncü maddede yargıyla ilgili bir şey yok. Tüm Türki- ye'deki savcılıklara yazı göndermiş falan da deği- liz. Her savcı kendine göre değerlendirir onu. Savcılıklara niçin ben talimat göndereceğim. Ne biçim iş, nereden çıkıyor bunlar." Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demirai, "Ancak daha önce Emniyet Genel Müdürlüğü'yle Ankara Emniyet Mödürlüğü'ne bu volda yazı yazdığınız biliniyor" sorusuna karşılik "O çok önce nerdeyse iki sene oldu yahu" demekle yetin- di. Gazeteci-yazar Uğur Mucmu suikastiyle ilgili soruştrmada başta katil zanlısı olarak aranan Şefik Polat'ın Ankara'da kimliği tespit edildik- ten sonra serbest bırakılması olmak üzere bir dizi ihmalin varlığı gündeme gelmişti. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araşürma Komisyonu üyelerinden RP'li Hüsamertin Korkutata da yaptığı açıklamada, çalışmalannın en başta res- mi yetkililer tarafından engellendiğini, Ankara DGM BaşsavcılığYnın bilgi yasağnı istediği yaasını tüm savcılıklara gönderdiği sonucuna ulaştıklannı dile getinnişti. DGM Başsavcısı Demiral'ın Komisyon'a bil- gi yasağında dayanak aldığını açıkladığı Meclis içtüzüğünün 103'üncü maddesi şu düzenlemeyi getiriyor: "Komisyon, bakanlıklarla genel katma bütçeli dairelerden. mahalli idarelerden, muhtarlıklar- dan, universitelerden, TRT'den, KİTIerden, özel kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulmuş banka ve kuruluşlardan. kamu kurumu niteliğin- deki mesiek kunıluşlarından ve kamu yararuıa çaltşan derneklerden bilgi istemek ve buralarda inceleme yapmak, ilgililerini çağuıp bilgi almak yetkisine sahiptir. Komisyon gerek gördüğünde uygun bulacağı uzmanlann bUgilerine başvurabi- ür." BIZBIZE ERDAL ATABEK Sorumluluğudur... "Hayata saygı duymak, sosyal sorumluluğa sahip ol- mak, dünya ölçeğinde duyarlılık taşımak, kendi payına düşeni yapmaktan kaçınmamak". Belki de çok kullandı- öımız "onurlu olmak" kavramını böyle tanımlayabiliriz. ınsanlık tarihi de "savaş galibi kahramanlar"\n zafer taçlarını alkışlamaya sayfalar ayırmış, yenilenlerin son- raki yaşamlan ise mürekkep israfına değer bulanma- mıştır. Savaşın ve barışın geleceğini inceleyen AMn ve Hekli Toffler artık bu görüntünün değiştiğini, daha da değişeceğini yeni kitaplarmda anlatıyorlar. Bu iki "gele cekbilimci"s\ yazara göre bütün savaşlar "üç uygarlık dalgası"nin arasındaki çelişkilerin sonucudur. Birinci dalga olan "tarım toplumu", ikinci dalga olan "endüstri toplumu", üçüncü dalga olan "bilgi toplumu" kendine özgü üretim biçimleri, ekonomileri, kültürleri, servet edinme biçimleri ile birbirlerinden çok farklıdırlar. Bu uygarlıklar arasındaki savaşlar da silahlı güçlerin orga- nizasyonu, yapıları, eleman nitelikleri, koordinasyonla- rı.strateji vetaktikleri ile birbirinden çok farklıdırlar. Bü- tün bunların yanında "savaş" nasıl önemli bir öğreti ise "banş"\n da daha önemli bir öğreti olması zorunludur. Çünkü "Siz savaşla ilgilenmiyor olabilirsiniz. Ama sa- vaş sizinle ilgilenmektedir''. Troçki nin bu sözlerinin Amerika başkanlarına danı- şmanlık da yapan bir Amerikalı'nın kitabının ön ve son- sözleri olmasını yadırgayanlar olabilir, ama dünya artık pek çok önyargıyı önemsizleştirecek kadar küçülmüş- tür. Bunu göremeyenlerse dünyayı kendi yarıçapları- ndanibaretsayanküçükcanlılar olarak yaşamakzorun- da olanlardır. Hastalıklı bir şişinme ile sağlıklı bir büyü- meyi ayırmaktan yoksun beyinler ise üçüncü dalga uy- garlığına emanet olarak devredilmiş bir birinci dalga kalıntısı olduklarının bile ayırdına varmadan yaşayıp öleceklerdir. Onlardan ne savaşa doğru bir bakış bekle- nebilir, ne de barışın değerini anlama akıllılığı. "Onur" kolalı bir yakanın katı duruşundan çok daha başka bir şeydir. ••• Linus Carl Pauling, geçen hatta 93 yaşında öldü. Dün- ya çapında ün kazanmış bu büyük kimya bilimcisi 1954 yılında kimya dalında Nobel Ödülü almıştı. Kaliforniya Teknoloji Enstitü'sünde asistan olarak çalışmalarına başlayan, sonra doktorasını verip kimya dalında derin- leşen araştırmalarıyla moleküler bağlantıları bularak bi- lim dünyasına büyük katkılar yapan Pauling. bunlarla yetinmedi. Nükleer savaşın büyük tehlikelerini görerek 11.021 bilim insanının imzasını toplayarak hazırlanan "nükleer denemelere son verilsin" dilekçesini 1958 yı- lında Birleşmiş Milletler'e gönderdi. Gene 1958 yılında "No More War "(Artık Savaş Ol- masın) adında bir kitap yayımladı. Hayret edilecek bir şey olarak Linus Pauling, enstitüdeki işinden atılmadı. Tutuklanarak devlet politikasına aykırı davranmak su- çundan hapse atılmadı. Amerika Başkanı hakkında nu- tuklar atıp vatan haini olduğunu ilan etmedi. Yaptıklarını paylaşmayan universitedeki meslektaşları ihbarüstüne ihbar yağdırıp paçalarını kurtarma gayretlerine düşme- diler. Bütün bunlar olmadı ama başka bir şey oldu. Linus C. Pauling 1962 yılında Nobel Barış Ödülü'nü aldı. 1963 yılında kendi isteğiyle Kaliforniya Teknoloji Enstitü'sün- den emekli oldu. 41 yıllık parlak bilim çalışmasından sonra kendini "barış bilımi çalışmaları"na adadı. Santa Barbara'daki "Demokratik Kurumları İnceleme Merke- zi"ne üye oldu, ölünceye kadar çalışmalarını burada sürdürdü. Linus C. Pauling geçen hafta öldü. Onuruyla yaşamak da onuruyla ölmek de ışte budur. "Onur", in- sanlara başkalarının verdiği bir paye değildir. insanlar onu kendi hayatlarında yaptıklarıyla kazanırlar ya da hiçbir zaman kazanamazlar. ••• Mahmut Oikerdem, Türkiye'nin yetiştirdiği özel nite- likli insanlardan birisiydi. Dışişlerinde büyükelçilik ko- numuna kadar gelmiş, devleti birçok ülkeler yanında başarıyla temsil etmiş, seçkin kültürlü, sağduyulu, me- safelerini iyi koyan gerçek bir ekselanstı. Tek kusuru Amerikan hayranı ve yandaşı olmamak, sosyalist ülke- leri de düşman bellememekti. Türkiye Barış Derneği başkanı olduktan sonraki yıllarda başına gelmeyen kal- madı. Tutuklandı, hapse atıldı, yıllarca yükselmesi için hizmet verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni bu dernek yoluyla yıkmaya çalışmaktan suçlandığı iddianameleri dinle- menin acısına katlandı. Derneği de kendini dedüşünce- lerini de hayatını da başı dimdik savundu. Hapishanede ortaya çıkan prostat kanserini bile kendi durumunu iyi- leştirmek için kullanmaya gerek görmeden yaşadı. Onun hapisteki tutumu bile barış öğretisi için bir derstir. O da onuruyla yaşadı, onuruyla öldü. Onur, budur. ••• Alvin ve Hidi Toffler'lerin yapıtı şu sözlerle bitiyor: "21. yüzyılın şafağında hayatta kalmak için içgüdüden daha fazlası gerekecektir. Sivil ve askerler olarak hepimiz için bilgi, servet ve savaş arasındaki devrimci yeni bağı, derinliğine anlamamız gerekecektir. Biz, eğer dünün entelektüel silahlannı kullanmaya devam ettiğimiz tak- dirde, 21. yüzyıl vaadinın hızla uçup gideceğine inanıyo- ruz. Leon Troçki'nin bu kitabın başında yer alan o uyan- dırıcı sözlerini bir an bile unutursak bu çok daha hızlı olacaktır. " Siz savaşla ilgilenmiyor olabilirsiniz ama savaş sizinle ilgilenmektedir. RP-MHP kavgasına HADEP yorumu: Refah Partisi'nin tek hedefi Kürt oyları ANKARA (ANKA) - HADEP Genel Başkan Yardımcısı Bahattin Günel, RP'nin Güneydoğu raporunda M HP'yi suçlamasıyla iki parti arasında başlayan kavgayı "RP, bizim sokulmayacağımız bir seçime oynuyor" şeklinde değerlendirdi. RP'nin MHP'yevurarak Kürtlerden oy almak istediğini savunan Günel, "Özel tim uygulamalarında RP de MHP kadar sorumludur. Ravga, oy kavgasıdır sanıimi değildir" dedi. Bahattin Günel. ANKA'ya yaptığı açıklamada. RP ile MHP arasında yaşanan kavganın çıkış nedeninin bir ara seçim ve erken genel seçim olasılığının y ükselmesi olduğunu söyledi. RP'nin MHP'ye yönelik suçlamalan da içeren halka k-ötü davranıldığına ilişkin raporunun yeni bir boyuı taşımadığını, bilinen olaylar . olduğunu kaydeden Günel, "RP önümüzdeki olası bir seçime HADEP'in sokulmamasımn hesabını yapıyor. HADEP'in boşluğuna oynuyor. MHP'ye vurarak Kürtlerin oylannı almaya çalışıyor" dedi. RP'nin raporunda yer verdiği özel tim uygulamalan. faili meçhul cinayetler. köy yakma ve boşaltmalann yıllardır sürdüğünü savunan Günel şunlan söyledi: "Bütün ola> ların ve özel timin halka baskısının tek sorumlusu MHP değildir. Bütün partilerdir. Bu uygulamalar Meclis'ten destek bîılurken RP'nin de grubu vardı ve seyirci kaldı. 27 Mart'ta DEP'in olmadığı bir seçimde aldığı Kürt oylarmı konımak için şimdi ırkçı, faşist MHP'ye saldırmak RP'ye bir şey kazandırmayacaktır. Bu oy kavgasıdır, samimi değildir."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle