23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2AÛUST0S1994SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Orkestraşefî bir tür maneviJiderdir Almanya'da cumhurbaşkanlığına adaygösterilen KurtMasur,ikiorkestranınyazgısuıı elindetutuyor ALEVTILAR TAHSEV YÜCEL Kfiltür Seryisi - Leipzig'deki St. Nic- holas Kilisesi'nde 1989 sonbahan bo- yunca toplanan binlerce kişi, banş için dua etmişti. Bu, komünist yetkililere 'Biz halkız' sloganlanyla kafa tutulan biûyük gösteriterin başlangıç nok- tasıydı. Kanlı çatışmalann kaçınılmaz bir hale gelmeye başladjğı sırada Leipzig neden inmiş, görkemü orkestra da Bernstein'ın renkli ve coşkulu uvertü- rünü şefsiz çalmışü. Masur'la birlikte New York Filar- moni de, yaylı çalgılann eski Phila- delphia Orkestrası'nı anımsatan bir düzeye gelmcsiyle bir canlanma gözle- niyor. Masur da New York'ta yaşa- maya başladığından beri daha coşku- Gevvandhaus Orkestrası'nın şefî Kurt lu ve heyecanlı. Daha rahat ve her an Masur,halkı sakin olmasıiçin uyardı. gülümsemeyehazır. Ancak zamanza- Şiddete başvurulmaması yolundaki man sertleştiği de oluyor. Özellikle de çağnlannın yanı sıra vatandaşlann so- konser sırasında gırtlağını temizleyen- runlannı Doğu AJmanya hükümetine lere karşı kulağı son derece duyarlı. ileteceğıne dair söz verdi. Aynca her Kısa bir süre önce New York'ta bir kesimden LeipzigFyi Gewandhaus'ta konser sırasında orkestrayı birdenbire yapılacak demokratikleşme konulu susturup izJeyicilere döndii ve "Dik- forumJara katıimaya davet etti. Bunun da şıddet olaylannın ön- lenmesinde roiü oldu. Masur, o günlerden söz ederken, "1989 yılı- ndaki oiaylar, biri Ge- nandhaus'ta halkmuzla daha da yakınlaştırdı. Bu deneyim beni güç- iendirdi. Bana korkumu yenmevi öğretti" diyor. Kjsa bir süre önce, Kurt Masur adı gazete manşetlerine çıktı. Al- manya'mn batısındaki bazı örgütlerce de des- teklenen kimi direniş gruplan, Masur'u cumhurbaşkanlığı için çok değerü bir aday olarak göstererek onu Almanya'nın eski Cumhurbaşkanı Rkhard von Weizsaker'in haJefi ola- rak görmek istediklerini açıkladılar. İngiiiz The Independent gazetesi, ko- nuyla ilgili haberinde Masur'u erdemli ve itibarlı bir kişi olarak niteleyerek "Bu yıJ Almanya'dan daha güzel bir ha- ber gelmedi. Masur cumhurbaşkanı oiursa Almanya'nın kazancı, müziğin kaybından daha büyük olur" yorumu- nu yapu. Gewandhaus Orkestrası'nin şefî olan Masur, aynı zamanda Nevv York Filarmoni Orkestrası'nın müzik direk- törû. Nevv York Filarmoni'nin kon- serlerinden birinin bitiminde izleyicile- re dönen Masur "Leonard Berostein'ı hiç unutmayacağız, onun Candide uver- türünü dinlemenizi istiyoruz. Lenny'mn yerini kimse alamaz" diyerek sah- "Bir orkestra şefinin rolü, bir tür manevi liderlik olmalıdır. Her birparçanın nasıl olmasını istediğini müzisyerüerin anlamasını sağlamalıdır" kati yoğuniaştırmak, insanı sağlıklı kılar. Siz de dikkatinLri müziği- miz üzerinde yoğunlaş- tırırsanız, öksürüğujMİ- zü unutursumız" dedı. Müzik dünyasında bir orkestra şefinin iki orkestranın yazgısını elinde tutması. duyui- mamış bir olay değiJ. 66 yaşmdaki Kurt Masur'un da Ge- vvandhaus Orkest- rası'nda 1970yılından beri yürüttüğü görevi- ni bırakmaya hiç niye- ti yok. İlk konserini 250 yıl önce veren Ge- vvandbaus. dünyarun en eski orkestrası. Yeni Gewandhaus binasının önünde Mendelssohn'un bronz bir heykeli bulunu>or. Heykel. Mendelssohn'un saygıyla anılması dü- şüncesini iğreoç' bulan Nazilerce tah- rip edilen bir başka heykelin yerini aldı. Bestednin aleyhinde hareket edenierin yalnızca Naziler olmadığınj belirten Masur "Mendelssohn her za- man Uunal edildi, artık onu yemden gundetne getirroenin zamanı gddi" di- yor. Nevv York Filarmoni'nin kuruluş yılı olan 1842'de Leipzig'deki Musik- hochschuie'e başlayan Mendelssohn. bu okulda eğitim gören en iyi öğrenci- lerin Gevvandhaus Orkestrası'nda gö- rev almasını önermişti. Bu öneri kabuJ edildi ve bu uygulama bugün hala sü- rüyor. Masur da dahil olmak üzere Gevvandhaus üyelerinin yüzde 85'i, bu okuldan mezun. Masur, orkestranjn 66 yaşmdaki Kurt Masur, Genandhaus ve New York FiJarmoni'yi yöneriyor. ulaştı|ı homojenüğin sağlanmasında bunun büyûk rolü olduğunu belirti- yor. Masur, Nevv York Filarmoni ile Gevvandhaus arasındaki aynmlara değiniyor. Nevv York Filarmoni'yi, 'Her şeyi çok yüksek birstandartta, an- lamı ve biçemi bütünüyie aktararak çalabileo bir nrtüöz orkestrası' olarak niteliyor. Sanatçı, Gevvandhaus Or- kestrası'nın ise daha uzun provalara gereksinimi olduğunu, ancak etkile- yicilik açısından bu orkestrarun önüne geçilemeyeceğini ifade ediyor: "Şef olarak Gettandhaus'taki bütün mûzis- yenlere güvenebilirsiniz. Herkes sizi iz- ler. Ender rastlanan bir şey. Bunu Men- delssohn'a borçiuyuz." Nevv York Filarmoni'nin kuruluş yıldönümü için, çok sayıda yeni müzik parçası ısmarlandı. Masur. şanslanra deneyen insanlan seviyor. Şansını deneyenlerden biri de. bir yapıtı or- kestranın Avrupa tumesi repertuvan- na alınan, 1955 Şanghay doğumlu Bright Sheng. Repertuvarı scvdirmede başanlı Orkestranın baa elemanlan, Ma- sur'un. belirli şeflerin çok alışılmış bi- çimdeyaklaştıklan geleneksel repertu- van kendilerine sevdirmede çok ba- şanlı olduğunu düşünüyorlar. Nevv York Filarmoni'nin müzisyenlerinin teknik açıdan kusursuzluğuna deği- nen Masur. "Bu orkestranın esneküği, şefin oe istediğini çok çabuk anlamasmı sağlıyor. Ancak bir orkestra esnefcse, ne yazık ki kdtü de çalabihr." Nevv York Filarmoni'ye temel biçem Öğe- lerini aşılamayj amaçladığını kayde- den Masur, "Bir orkestra şefinin rolü, bir tür manevi liderlik olmalıdır. Her bir parçanın nasıl olmasını istediğini mü- zisvenJerin anlaınasinı sağlamalıdır" diyor. Japon kemancı eşiyie mutlu Masur, New York Filarmoni'yeyö- nelttiği övgülerinde son derece cö- mert. Bu orkestranın, şef olarak ken- dısinin bütün düşlerini gerçekleştirme yeteneğine sahip olduğunu belirtiyor. Son zamanlarda orkestrayı kentin in- sanlanna yakınlaştıracak yeni uygula- malaryapıldı. Masur, St. John Kated- rali'nde Benjanıin Britten'ın 4 War Re- guiem'ıru yönetti. Akşamlan 6.30'da başlayan bir saatlik konserler dizisi başlatıldı. Aynca, bu yıl 4 temmuzda Masur, 'bütiüıüyle Amerikan' bir kon- ser veren orkestrayı Central Park'ta yönetti. Eski Doğu Almanya'da ayncalıklı bir yaşam süren Masur, özgürce yol- culuk yapabiliyor ve seçkinlerin ya- şam taranın keyfini çıkarabiliyordu. Leipzig Musikhochschule'den mezun olduktan sonra Berlin Komische Oper'de orkestra şefi olarak görev yaptı. 1967yıhndada Dresden Staats- kapelle'de baş orkestra şefi oldu. Ilk eşini Berlin-Leipzig arasında bir trafik kazasmda yitiren Masur, ikinci eşi Japon kemancı Tomoko Sakurai ile mutlu bir evlilik sürdürüyor. Tanıştı- klannda Sakurai, Rio de Janeiro Or- kestrası'nda görev yapıyormuş. Ken- disinden 23 yaş büyük bir adamia evle- nerek Doğu Almanya'ya yerleşme ka- rannı pek kolay vermemiş. Ancak be- raberlikleri yolunda gitmiş. Çifü'n bu- gün anne ve babasıyla birlikte oda mü- ziği çalan 16 yaşmda bir oğullan var. Masur ailesi, yılın 5 ayını Manhattan'- ın kuzeyindeki evlerinde geçiriyor. Kurt Masur, şimdi artık yüreğmin se- sine kulak verdiğinde kendini Nevv YorkJu hissediyor. Asilzade, 'köpekleşen' kachnatutulunca... MEHMETBASUTÇU AV1GNON- Günümüz Ispanyol yazınının en büyük kalemlerinden biri olan Francisco Nieva, gözleri şeytanca parlayan, düş gücü olağanüstü zengin biryazar. Oda yaman bir kışkırtıa, hınzjr bir sanatçı; ancak Edward Bond'dan çok farklı birdüzeydekalem oynatıyor...Gerçeklerle, insanlığın karanlık yüzüyle dddi ciddi uğraşacağma, insanoğlunun çılgınlıklanyla. fantezileriyle içli dışlı olmayı tercih edjyor. Fransa'da sahnelenen ilk oyunu "Le Retable Des Damnes M (Lanetlilerin Mihrabı) aşk üzerinefantastik birerdeneme olan üç bölümden oluşuyor... Cinsel istekJeri aJevlenen, tabulara veyasaklara karşı çıkan insanlan sahneye koyan, alabildiğine şen şakrak, pınl pınl, sevimli bir oda tiyatrosu izliyoruz. "KırmızıŞapkalı Kızın Bakışlan Çakmak Çakmak" başlığını taşıyan ilk bölümde, sevgilisi tarafından yenilip yutulan etlı sütlü bir bayanın aa/ tatlı tutkusuna ortaİc oluyonız...Sonra, yalnızlıklannı, açığa vuramadıklan sıkıntılannı ve iç dürtülerini vahşi kurtlarla dostluk kurarak gidermeye çalışan hüzünlü gençprensesle, birbirlerini çekemeyen iki yeğenin traji-komik maceralannı alkışhyoruz... Üçüncü bölüm, "Köpek Tutkusu": Bir sabah ujandığında, bacaklan arasjnda bol tüylü upuzun birköpek kuyruğu cıktığını gören sokak kadınının köpekleşmesi üzerine çılgın birfantezi.. .Işin ilgjnçyanı. gündüzleri aristokrat yaşamı süren, geceleri de kadın pazarlayan asilzadenin, o kuyruk nedeniyle köpek-kadına daha da yoğunlaşan bir istekle tutulması!... Bu oyunlann damıtüğı mizaha kahkahalarla sanlan, toplumsal kurallara ve yasaklara karşı çıkan özü benimseyen Agathe AlevLs, "Lanediler Mihrabı"nı büyük birmutluluk içinde sahneye koymuş. Avignon Festivali'nde sahneienen Francisco Nieva'nin 'Le Retable Des Damnes'(Lanefülerin Mihrabı) adlı oyunundan. 'AnadohskonserkriylegörevinİTİtamandayacağız' ECE TEMELKURAN ANKARA -Kamer Yaylı Çalgılar Dörtlüsü, önümüzdeki günlerde Ça- nakkale'de düzenJenecek olan Ulusla- rarası Troya Festivali'nde 4konser ve- recek. Programdaki tek Türk grup olan Kamer Dörtlüsü. C. M. von We- ber, L. W. Beethoven ve UIvi Cemal Erkin ın yapıtlannı seslendirecek. Kamer Yaylı Çalgılar DörtJüsü, kadın kadına bir oda müziği grubu. Kadın kadına olmaktan çok, yapüğı müzikle Ankara'da dikkatleri çeken grup, verdiği açıkhava konserleri ve okullarda gerçekleştirdiği eğitici kon- serlerle tanınıyor. 1. kemanda Derya Karakeüe, 2. kemanda ÖzJem Haz- nedaroğlu. viyolada Bediz Koçak. çel- loda Ayşegül Duran'dan oluşan grup. oda müziğinin "kent külrüriinûn" bir parçası olduğunu belirtiyor. Devlet kurumJarının tekeli Ankara gibi bir kentte en az 20 yaylı çalgılar dörtlüsü olmadıkça, klasik müziğin, kültürün bir parçası haline gelemeyeceğini söyleyen grup üyeleri, klasik müziğin devlet kurumJannın te- kelinden çıkanlarak, insanlann ayağı- na götürülmesi taraftan. 1. kemandaki Derya Karakelle, geç- tiğimiz aylarda Türkiye'ye yerleşen Vktor Pikaizenle birlikte master programına devam ediyor. 2;- keman- daki Haznedaroğlu, Bilkent Üniversi- tesi Güzel Sanatlar Bölümü'nde Suna Kan'b birlikte çalışıyor. Bediz Koçak, Gazi Üniversitesi Müzik bölümünde öğretim üyeliği yaparken, Ayşegül Duran. Devlet Opera ve Balesi'nde kadrolu orkestra elemaru olarak çalışıyor Kamer Yaylı Çalgıiar Dört- lüsü'ne, VVeber'in yapıtmı seslendirir- ken klarnetiyle eşlik eden Gülriz Ger- men ise, Anadolu Üniversitesi'nde öğ- retim üyeliği görevinde. Kamer Dört- lüsü üyeleri, Türkiye'de klasik müzik ve kadın ol- mak üzerine şu görüşleri dile getirdi- ler: - Dörtlû- nûn kadı- nlardan oiusması çaJışına- larmızı nasıl etkiüyor? KAMER - Kadın ol- mak üzerin- de fazlaca durmak istemiyoruz. Bizi, gerek diğer gruplardan ayıran, gerekse yaptığımız müziği niteleyen olgu bu değil, olma- malı. Ancak, uyumumuzda önemli bir etken olduğu ortada. Henüz çok yeni bir grup olmamıza karşm. ufak tefek sözcüklerle anlaşabümemizin köke- ninde belki de kadın olmak yatıyor. Bunun yanısıra titizliğimiz konusun- daki uzlaşmayı sağlayan önemli bir et- ken olabilir kadınlık. Ancak kadın olmanın yaptığınuz müziğe yansıyan ya da onda ayınc özellik olarak beliren başka bir etkisi olduğunu sanmıyoruz. Bunun dışmda. başka bir etkisi olduğunu dü- şünmenin ve bu özelliğimizi çok fazia öne çıkarmanın da bir ayınmcılık olduğunu düşünüyoruz. -Festivalde seslendireceğiniz yapı- tlardan biri de, L'Uî Cemal Erkin'e ait. Bu secimin özel bir nedeni var mı? Eski çağlarda yazılmış yapıtlann he- '"Kamer", kadın kadına bir yaylı çalgılar dörtlüsü. Kadınlardan kurulu olmasından çok, yaptıklan müzikle dikkatleri çeken dörtlü, Ankara'da verdiği açıkhava konserleriyle tanınıyor. Derya Karakelle, Özlem Haznedaroğlu, Bediz Koçak ve Ayşegül Duran'dan oluşan grup, oda müziğinin 'kent kültürünün' bir parçası olduğu görüşünde. Uluslararası TroyaFestivali'ndeTürkiye'yi 4 konserle temsil edecek. men hepsi, seslendirilmiş durumda. Böyle bir ortamda Türk bestecilerinin ürünlerini seslendirmenin, ayn bir tat yaratacağını düşündük. Aynı zaman- da, yaşayan bestecilerin yapıtlannın, onJar henüz yaşıyorken seslendirilme- si gerektiğini de düşünüyoruz. Böyle bir yaklaşımı, Türkiye'de yapılan klasik müziğin geleceği adma, be- nimsemek gerektiğini de düşünü- yoruz. Hatta bu düşünceyle yola çıka- rak, "Tûrk Besteciler Gecesi" düzenle- meyi planlıyoruz. Eğer bizim gibi dü- şünen başka gruplarya da orkestralar da bize katılırsa, "Törk Besteciler Haf- tası" yapmak da yarariı ve güzel olabi- lir. -Oda müziği, dörtlülerin yapüğı mü- zik, kJasik müziğin temeUerinden say di- yor. İzleyici saytsı bu niteUklerie ör- tüşüyor mu, konuya ilişkin izienimleri- niz nelerdir? Gerek Ankara'da park konserlerin- de, gerekse Ordu. Samsun, Antalya'- da verdiğimiz kon- serlerde. hiç de sanıldığı gibi Türk insanırun bu mü- zikten uzak oldu- ğu izlenimini edin- medik. Bunun, bir önyargj olduğunu da düşünüyoruz. Çünkü, insan- lann kapılarda bi- riktiğini gördük. Ankara Anıtpark konserinde birkaç kere bise (yoğun istek üzerine sahneye tekrar çıkılması) çıkük. İnsanlar bu müziği dinlemek istiyorlar. Ancak büyük orkestralann oluşmasında bü- yük altyapı gereksinimJeri olduğu için, bu müziğin insanlara ulaşmasında güçlükler yaşanıyor. Bununla birlikte bizim gibi dörtlüler klasik müziği kit- lelere daha kolay ulaştırabiliyorlar ve doğrudan ve doğru izJenimi ancak böyle edinebiliyoruz. Bizim gördüğü- müz kadanyla, Türk insanı bu müziğe aç. - Türkiye'de oda müziği yapan gnıplann durumu nedir? Türkiye'de 3 profesyonel oda müzi- ği grubu var. Ancak, bu müziği yapa- rak geçim sağlamak olanaksız olduğu için. büyük birözveri gerekiyor. Örne- ğin, bizim konserlerimizin çoğu Anka- ra'daki kültür derneklerinin özverile- riyle gerçekleşti. Anadolu turnelerine giderken, yol paralanmızı ve diğer masraflanmızı kendimiz karşıladık. 'ÇaJışsak ne olur ki" Bununla birlikte biz, bütün bu zor- luklara haanz. Bunun için yeterli enerii ve isteğimiz var. Bundan sonra da Anadolu konserlerini sürdürmeyi düşünüyoruz. Avrupa'da kurulan or- kestralar, önce kendi ülkelerinde kon- serler veriyorlar. Biz bu ülkenin ço- cuklan olduğumuz için, yaygınlaşan beyin göçiine kaulıp yurtdışına çıkmadık. Önce burada, bize düşen görevi tamamlamak istiyoruz. İnsan- lar, Türkiye kompleksini yaşıyor. Biz, "Çalıssak ne olur ki" yaklaşımını de- ğiştirmeye çalışıyoruz. Kamer. 5. Troya Uluslararası Festi- val'inin birincigünündeÇanakkale'de birkonser verdi. Kamer'in 12ağustos- ta Assos, 13 ağustosta Bozcaada, 14 ağustosta Alexandria Troias'da süre- cek olan konserlerinde, VVeber'den Yaylı Çalgılar Dörtlüsü için Tema ve Çeşitlemeler, Beethoven'dan opus 18 no:4 ye Erkin'in Yaylı Çalgılar dörtlü- sü için yazılmış bir yapıtı seslendiri- lecek. Besörmen 7 Temmuz 1994 tarihli CumhuıtyetKitapta, eleştiride kırk yıl dofayısıyla Feihi Nad'yle yapıfan konuşmayı okudum okuyalı, ikide bir sevgili Ferhan Şensoy'un bir sözü takılıyor usuma: "Neyi başaramadınız da eleştir- men oldunuz?" Değerli oyuncumuz, kendisiyle yapılan bir söyleşide, ne zaman bir eleştirmenle karşılaşsa, içinden bu soruyu sormak geldiğini söylüyordu ya yanıtı çoktan bulduğu belliydi; kişi ancak bir bsşarısızlık so- nunda eleştirmenliği seçebilir, başarısırlıkla eleştir- menlik arasındaki evre de olsa olsa kıskançlık bunalım- larıyla dolu olabilirdi. Cumhuriyet Kitap'taki eleştiriyi okumuşsa, haklı cıktığını düşünmüştür. öyle ya Fethi Naci birbaşarısızlık öyküsüyle başlıyoryanıtlarına, "Üni- versiteye iktisat fakültesi asistanı olarak girecek ve ikti- satçı olacaktım, bilim adamı olacaktım. O yıllarda eko- nomiyi de en az edebiyatkadar seviyordum. iktisatçı ol- mak bende bir tutku halindeydi. Uğraştım, ama Beya- zıt'a gidemedim, Sultanahmet'te hapishaneye gittim" diyor. Işte kırk yıllık eleştirmenlik serüvenini açıklayan bir başarısızlık öyküsü. Ama küçük bir ayrım var arada: Fet- hi Naci'nin başarısızlığı kendisinden değil, başkaları- ndan kaynaklanan bir başarısızlık; asistanlık sınavını kazanmış, ama atanması engellenmiş. Bir ayrım daha: Fethi Naci'y' kin ya da kıskançlık türünden tutkular değil, tükenmez bir yazın sevgisi getirmiş eleştiriye. Yazını böylesine seviyormuş da neden ozan, öykücü ya da ro- mancı olmamış mı diyorsunuz? Fethi Naci, bu sorunun yanıtını da veriyor söz konusu konuşmada: "Yazdıklanmm o özlediğim hikaye ve şiire beni gö'tü- receğine inanmamaya başladım. Şiirin iyisini bilen biri- nin orta halli bir şey yazması mümkün değildir." Görül- diiğü gibi, kin yok, kıskançlık yok bu yanıtta; buna karşı- lık, sevgi var, saygı var, güven var, alçakgönüllülük var; biraz da, Fethi Naci kusura bakmasın, önyargı var. Fethi Naci'nin yazarlık ve ozanlığa ilişkin gözlemleri genelleştirilebilir, örneğin bilimsel bir arayış olarak ikti- satın iyisini bilenlerin orta halli iktisat yapmaktan geri durdukları, buna karşılık, orta halli, hatta ortanın altında iktisat yapanların iyi iktisatın ne olduğunu bilmedikleri için ülkemizi bu durumlara düşürdükleri ileri sürülebilir. Ne var ki, Fethi Naci'ye kapatılan kapıdan ellerini kolları- nı sallayarak geçen nice kişinin, bütün orta halliliklerine karşın, başanlı iktisatçı sayılıp el üstünde tutulduklan gi- bi, Fethi Naci de isteseydi ünlü ozanlarımız, başarılı öy- kücülerimiz arasında yer alabilirdi. Üstelik, orta halli- liği' kendisi çıkarıyor. Bu gençlik izlenimini bu denli önemsemeyerek yazma cabasını sürdiirmüş olması du- rumunda çabalarınm başarısızlıkla sonuçlanmış olaca- ğını kim kesinleyebilir? Olmadıysa ya da olamadıysa ne olmuş aynca? Şiir, öykü ya da romanın eleştiriden daha üstün tutulmasını gerektiren birdoğa yasası mı var?Ha- yır. Eleştiri de adına yaraşır bir yazın türü. Bana öyle geliyor ki, sorun her şeyden önce bir iç çağ- rı sorunu. Fethi Naci gençlik yıllarında giriştiği şiir ve öykü denemelerini yetersiz bulmuş olabilir, ama aynı dönemde yazdığı eleştirileri de çok yeterli bulduğunu sanmam. Sonuçta eleştiride karar k/ldıysa ve kırk koca yıl süresince, tüm olumsuz koşullara karşm, çabalarını sürdürdüyse, bu tür 'kenditürü'olduğu, ondan vazgeçe- mediği içindir. Tutucu güçler yolunu kesmese de ger- çekten başanlı bir iktisat profesörü olsaydı, gene iyi bir yazın eleştirmeni olurdu belki. Bütün bunlar göz önüne alınınca, "Neyi başaramadı- nız da eleştirmen oldunuz?" türünden soru ve gözlem- ler karşısında baş kaldırmamak zor. Herkes iyi de, bir eleştirmen mi kötü? Nice özveriler pahasına bu ülkede eleştiri yazarakyazınımıza, tiyatromuza, resmimize kat- kıda bulunanlara yukarıdan bakacağımıza, biraz gözle- rimizi açsak da köşe başlarını tutmuş kişilere baksak ol- maz mı? Baksak da soruyu tersinden sorsak: "Neyi ba- şardımz da geldiniz buraya?Hangi dolandırtcılığı, hangi kaçakçılığı, hangiyardakçılığı?" 'Eleştirmen'in kırkıncı yılı kutlu olsun! 'Medya Menajerliği' birimi oluşturuldu KültürServisi - TEHA (TelifHaJdan Ajansı) tarafından, eser sahiplerinin haklannı korumak amacıyla ""Medya Menajerb'ği" birimi oluşturuidu. Bundan böyle. Radyo - TV ya da periyodik yayıniarda göriişü alınan eser sahipleri, bu görüşleri karşılığında ücret talepedebilecekler. Medya menajerliği sistemi, esersahiplerinin haklannı korumanınyanı sıra. bu alanda birciddiyet sağlanması veesersahiplerinin fikirlerinin tam vedoğru bir biçimde okurlanna sunulması konusunda denetim hakkına sahip olacak. Sistem. eser sahiplerinin Türkiye içindeki ve dışındaki haklannı koruyacak. Projenin başkanlığını TEHA Genel Müdürü Ayşe Tuba Albayrak yapıyor. Medya menajerliği sisteminin eylül-ekim aylannda işletilmeye başlanması bekleniyor. İkiztepe kazıları KültürSenisi - Samsun'un Bafra ilçesi İkiztepeören yerinde yapılan arkeolojik kazılarda, 4 bin 300yıJIık bir tapmak ortaya çıkanldı. 1974yılında başlatılan İkiztepe kaalan Istanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Önder Bilgin ve ekibi tarafından yürütülüyor. Son yapılan kazılarda bulunan tapınak, TunçÇağ'na ait ahşap olarak inşa edilmiş. Kazı başkanı Prof. Dr. Onder Bilgin. tapınağın orta bölümünde kilden yapılmış kadınfigürlerininbulunduğunu belirterek, "Sunaİc etrafında birdeçöp kuyusu bulundu. Bu da. 4 bin 300 yıl önce insanlann çevre temizliğine ne kadarönem verdiğini gösteriyor. İkiztepe'de I974yılından buyana yaptığımız kazılarda. Tunç ÇağYna ait 7 bin dolayında tarihi eser bulduk. Ancak, son bulunan tapınakta eşi benzeri bulunmayan eserlere sahip olduk. Bu eserler Samsun"daki müzede sergilenecek. Kazı çalışmalannuzın bu yılki bölümü eylül ayına kadar sürecek." dedi. Halk eğitim seminerleni KültürServisi -Çağdaş İstanbul Platformu ve Beşiktaş Belediyesi'nin ortaklaşa düzenlediği ücretsiz "Halk Eğitim Seminerleri" Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nde süriiyor. Seminerlerkapsamında bugün saat 18.00'de Ayla AJgan "Müzik ve Kadın" konulu birseminer verecek. Çarşamba günüise saat 17.30'da Ferruh Doğan'ın "Karikatür" konulu semineri izlenebilir. Çarşamba günü saat 19.00*da ise Mustafa Sülkü "Çevre veSağik" konulu bir seminer verecek. Seminerler ücretsiz olarak izlenebilir. TimurçinSavaş'tan yurtdışına kaçırılan esenlere ilgi KUŞADASI(AA) - KültürBakanı Timuçin Savaş, yurtdışına kaçınlmış tarihi eserlerin sürekh peşinde olacaklannı bildirdi. Alun Güvercin Müzik Yanşması'nı izlemek için Aydın'm Kuşadası ilçesinde bulunan Savaş, bakanlığa gelir geimez, ilk iş olarak biryetkiliyi ABD'ye gönderdiğini ve orada konuyla ilgili araşürmalar yaptırdığını biJdirdi. Savaş, "Aynca, Efes'ten Avusturya'ya kaçınlan çok sayıda tarihi eserin de Türkiye'ye getirilmesi konusunda girişimlerde bulunmak için hazırlıklanmızı sürdürüyonız. Bu arada yeni eserlerin yurtdışına kaçınlmaması için de önlem alacağız" dedi. Kültür Bakanı, Efes Müzesi'nde restorasyonu 4 ayönce tamamlanan salonun da en kısa sürede hizmete açılacağmı belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle