Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16AĞUSTOS1994SALJ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
1945'ten bu yana sürekli 'yaşamıru yazarak anlamlandıran' MuzafFer Buyrukçu:
Karakterlerinıle özdeşleşiyoruın
ALEVHLAR
TAHSİN YUCEL
I otoğraf: DEVRİM BARAN
GAMZE VARIM
Muzaffer Buynıkçu, yaşamını yazarak anlam-
landıran, kendıru edebiyata adamış bir yazar.
Yapıtlannda yarattığı bütün karakterlerle özdeş-
leşiyor. Bazen kimüğine girdiği bir karakterden
hoşlanıyor, bir süre onunla yaşıyor. Sonra bir di-
ğerinin kimliğine giriyor. Kİmi zaman sevgilisini
düşünen dalgın bir adamın cebinden cüzdanını
aşıran bir hırsız, kimi zaman da hırsızın peşıne
düşen polis oluyor. Yarattığı öykülerden sevınç-
ler, mutluluklar alıyor. Ona göre, edebiyatçı bü-
tün yaşamı kapsayan bir tavır takınmak, hep yeni
dunyalar yaratmak zorunda.
Yakında çıkacak olan kitabında yer alan bir
oyküyle yıllardan beri ulaşmak istediği öyküyü
yakaladığını ıhissediyor. Şımdi artık kendini her
şeyi yazabılecek durumda olan bir usta, yetkinliğe
ulaşmış bir yazar olarak görüyor. Muzaffer Buy-
rukçu'yla yaşamıru adadığı yazarlığı ve yapıtlan
üzerine şöyleştik:
. - Tûrk Dil Kurumu Öykü ödülü, Sait Faik
Öykü Armağanı ve şimdi de Yunus Nadi Arma-
ğanı... Geriye bakıp bütün bir yazarlık serüveninizi
degerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
Odüller bırbınmızi sevındırmek, mutlu kılmak
amaayla yarattığımız, hiç eski-
meyen kavramlardır. Bu ödülle-
rin çoğu maddi açıdan doyurucu
değıldır. Ama manevi açıdan yü-
reklendijricidir, daha iyiye, daha
niteliküye götûrücüdür. Ben ilk
yansıyla allak bullak olmuş,
fena halde kınlmış bınyjm. En
alt katmanda yaşayan 'sürü'nün
arasından gelmem. ilk adımımda
tökezletti, çalıştığım gazetenin
üeri gelenleri, yazarlann dünyasına sokmak ıste-
medfler. Belki de bu olumsuz tavır beni kam-
çıladı. öfkemi, direnme gücümü biledi, kendimi
kanıtlamaya zorladı. . Bu yüzden de 'çok güzel'
denilenlenn düzeyinde olacak öyküleri varetme
olanaklannı aradım. İlkem şudur: öykûlerimi
önce ben, sonra okur, sonra dajüri üyeleri ödül-
lendirmeli.
- Kimi öykülerinizde canlı ve rengarenk bir imge-
ler örgüsu, zaman zaman izknmesi güçleşen sürekli
bir devinim göze çarpıyor. Bu konuda neier söy-
leyeceksiniz?
Devınmeyen hiçbir şeyden hoşlanmam. GöUeri
sevmem. Köpüre köpüre akan ırmaklan, çağla-
yanlan sevenm. Bir de boyuna yürüyenleri. bir
yerden bir yere bir şey için. bir öykü için, öteberi
almak ve vermek için, bir şeyler iletmek için gi-
denleri, geç kalma kaygısıyla koşanlan (geç
kalınırsa bir cinayet işlenebihr, bir dram, on beş
yirmi aileyı yutabilır), pışırip kotardıklanyla ınsa-
na, insanlığa kaikıda bulunanJan severim. Yapı-
tlanmı da belirttığım durumlardaki, nesnelerdeki
deyinimi esas alarak yoğururum. Kişilenn her
edimine 'hız' öğesi koyarun ya da 'hız'ı özünde
banndıran konulara yaklaşınm. Bu hızla besle-
nen bir öyküyü etlendırirken belleklere girip iz bı-
rakacak olan çarpıcı, renkli, çağnşım yüklü ımge-
ler topluluğuna el atanm.
Değindi|pmz 'güçlük' aslında güçlük değildir,
Öykûlerimi önce
ben, sonra okur,
sonra dajüri
üyeleri
ödüllendirmeli.
öykünün diliyle ilişki kuramayan okurun kısa sü-
rede ortadan kaldırabileceğı geçia bir sorundur.
- Son öykü kitabuuz 'Yüzün Yansı Gece'de yer
alan üç öykünüzü 'Yaşam gerçeğiyle düş gerçeği-
nin sonsuzlııklanndan doğan öyküier' başfığı alö-
nda topladınız. Bunu açnnlar mıstnız?
O tanımlamayla nasıl doğduklan açıklanan öy-
küler. 'serim, düğûm, sonuç' yöntemini kimi bo-
lümlerde uygulayan, kimi bölümlerde de o yön-
temle bırlıkte hiçbir kuralı umursamayan
bağımsız. özgür anlatımın bütün olanaklanndan
bir şeyler devşiren zengin içerikü öykülerdir. Belli
bir mekanda, belli sorunlann çevresinde dönerek
başlayıp bitmezler, çeşitli mekanlara geçerler, o
mekanlardaki yaşamın egemen olduğu alanlarda
'düş ve masatlan' çağnştırarak gezınırler, canlı
cansız nesneler, imgeler topluluğuyla ilişki kurar-
lar... Yapılan esnektir ama dokunuşlan gevşek
değildir. Yenidirler. Edebiyatımıza kazandın-
lmak ıstenen bir tarzın üç yetkin örneğidirler.
- ÖyküJerinizde, beDi nok taJarda popüier külrüre
mal olmuş kişüer, şarkıcılar, türkûcüler görünüyor
ya da seslcri duyuluyor. Bunun belirli bir nedeni var
mı? Onlara herfaangi bir işlev yükJüyor musunuz?
Yapıtlanmdakı ıçerildenn çok kalabalık, çok
devinımli, çok renkli olmasını isterim. Öykü, öy-
kücükler, serüvenler, ruhsal çöküntüler, gerılim-
ler, sevinçler, cinsellik bulun-
mah. Ve bol bol müzik, resim bu-
lunmalı. Yaşamın içinde kıpı-
rdayan bizleri ilgilendiren, etkile-
yen her şey benim yapıtlanmda
yer alabılir ve oradaki bütüne
kanşarak yeni bir gövde oluştu-
rur. Seslere, şarkılara önem ve-
ririm. Hepımizın, yaşamlan-
mızdakj dalgalanmalara göre bir
ya da bırkaç şarkısı vardır. O
şarkılarla biz, zaman tüneünde sürüklenirken
nereden nereye geldıgimızı, neleri kazanıp neleri
yitirdığimizi anlamaya çalışınz ve anlanz da. Bu
şarkılan, halka mal olan, hergün özyaşamlanyla
ilgili dedikodular gazetelerde yayınlanan ünlü sa-
natçılardan dinlerken tepeden tırnağa sarsılınz,
ruhlanmızda açılan kapılardan sonsuzluklara
uçanz. Bizi böylesine degıştiren kişilenn - kendüe-
riyle birlikte - şarkılanrun da öykülerimde yer al-
ması, en azından o şarkıyla üzulen ya da sevinen
kahramanlar kadar önemlidir.
- Yapıtlannızda sık sık rastladığımız fıaksızlığa
uğramış genç adam üngesi'nin özyaşamsal açıdan
bir önemi var mı? KışLsel deoeyimieriniz yapı-
tlannıza ne ölçüde yansıyor?
Haksızlığa uğramak yaşamımızm her evresin-
de karşılaşüğunız bir olgudur. Haksızlık meka-
nizması hiç durmadan ışledığî için ona sokulan
herkesi ıncitir. Ben de haksızlığa uğrayan gençler-
denim; yüreği bin kez yananlardanım, başkaldı-
ranlardanım ama haksızlığı yok edemiyenlerde-
nim, çünkü haksızlık benden güçlü... İşte ben, içi-
me gergef gibi işlenen bu edımlenn birikimini,
haksızlıkla dövüşen gençlerin öykülerine koyu-
yorum. Bir yazar özyaşamım donatan ne kadar
yaşanmışlık varsa hepsini yapıtlannın temeline,
harcma koyar zaten. Çünkü en yakın damar ken-
disidir ve orada bulunan hiçbir şeyin çürümesine
gönlü raa olmaz.
'IkizTepelep'in
yönetmeni [David L}nch işsiz kaldıKühür Servisi - tki yıl önce "Ikiz
Tepeler" adlı fılmini izlediğimiz
David Lynch'in neler yaptığı uzun
süredir bilinmiyor. Eski fılmi "Era-
serhead"in dolby stereo versiyonu
ortaya çıkınca yönetmenle Premi-
ere dergisinde bir söyleşi yapımnş.
Ancak şu günlerde Lynch, tüm
çalışmalanm durdurmuş durum-
da. Hatta yönetmenin işsiz
kaldığından söz ediliyor.
Jean-Paul Chaillet ile yaptığı ve
yalnızca yamtlardan oluşan söyle-
şide Lynch, bugünlerde içinde bu-
lunduğu durumdan. psikolojisin-
den, daha önce yaptıklanndan ve
onu etkileyen şeylerden söz ediyor:
"Eraserhead'i çevirdiğim ara-
larda, dolby stereo ses sitemi yok-
tu. O yüzden elimizde bugünkü
teknik donanım yoktu. Biz de fılmi
mono ses sistemiyle çekmek zo-
runda kaldık. Bu bize kısıtlı da
olsa belli olanaklar sağlıyordu.
Ama bu da salonlann durumuna
uymuyordu. O günlerde dağıtım
ağı da çok gelişmiş değildi. Gitgide
kopyalar aşındı ve fılm can çekiş-
meye başladı. 'Eraserhead', kari-
yerini ashnda gece senslanna borç-
lu. Elinızde patlamış rrusınnızla si-
nema salonuna girersiniz, kapılar
kapanır ve siz kendinizi bir düşün
kollannda bulursunuz.
*tkiz Tepeler', bu fUmden bir yıl
sonra çıktı ortaya. Bu dizi bir yıl
gecikerek gerçekleşti ve 12 aydan
uzun bir süre de gösterümedi. Üs-
tüne üstlük, dizinin bir bölümünü
kaçıranlar, olaylan anlamakta
ciddi güçlüklerle karşılaşülar. Di-
ziyi çok seviyordum ve çektiğim
hiçbir plana kıymadım. Film de
ashnda bir anlamda öyküyü de-
vam ettiriyor ve Laura Pauner'in
son günlerini anlatıyor.
Bundan sonra çok büyük işler
yaptığrnıı söyleyemem. 4 reklam
fılmi çektim. Gio parfümleri, Alka
Sehzer, Almanya'da Jill Sanders
adlı bir terzinin kreasyonlan ve
son olarak Los Angeles'ta Daryl
Hannah'la birlikte Karl LagerfeM-
in yeni parfümü Sun, Moon ve
Stars'ın reklam filmlerini gerçek-
leştirdim. Ancak ben Avrupa'da
çalışmayı tercih ediyorum. Çünkü
orada yaratıalara daha fazla saygı
duyuluyor. Size düşüncelerini söy-
lüyorlar ve ardından yorumunuzu
öğrenmek istiyorlar. Böyle olunca
da reklam fılmleri küçük şiirlere
benziyor. Tabii size teknik olanak-
lan sonuna kadar kullanma şansı
Bir süredir fılm
setlerinden uzak
kalan David Lynch,
son günlerde yazın
vemüzikle
ilgileniyor
veriüyor. Bunun faydasını sinema-
da da görüyorum. Televizyon için
çalışmanın da avantajlan olduğu-
nu düşünüyorum. Televizyon, bir
olayı anlatabilmek için çok uygun
bir araç, ancak medya her şeyi yu-
tan ve çok zor beğenen bir meka-
nizma olduğu için, kendini sürekli
yeniden yaratması gerekiyor. Eğer
bunu başararnazsanız ciddi bir
süontıya girersiniz.
Senaryolar yazdım. 'Ronnie
Rocket'i çekmeyi çok istedim, an-
cak üç fılm kontratı yapmış oldu-
gum 'Ciby 2000' adlı prodüksiyon
şirketi önerimi reddetti. Bundan
sonra hiçbir şey yapamaz hale gel-
dim. Hala da ne yapacağmn bile-
miyorum. Doğal olarak bana pek
çok senaryo gönderiyorlar. Bun-
lann çoğu oldukça güzel konulan
olan romanlar. Bir fıhnde beni en
çok etkileyen ve harekete geçiren
şey, o fılmın atmosferidir.
Kendimi resme ve yazına ver-
dim. Baa mobilya taslaklan da çi-
ziyorum. Tabii kı film stüdyolannı
özlüyonım. Ben kendi kendimin
dışma çıkabileceğim, egoist olabi-
leceğim bir süreç geçiriyorum. Re-
simde de durum böyle. Bir süre
için belli bir stilde çizersiniz, ardı-
ndan bir süre sonra tıkanırsınız.
Ve böylece bomboş bir manzaray-
la karşı karşıya kalırsınız. Böyle
durumlarda ben el yordamıyla
ilerlemeye çahşınm ve benim için
bir sonraki etabı düşünürüm. Bir
şeylerin hazır olduğuna dair içim-
de güçlü bir his vardır, bir türlü
tanımlayamadığım duygular için-
de boğuşurum, ama neler olduğu-
nu asla kafamda tammlayamam.
Aynı zamanda, düşüncelerim-
den korkanm. Çünkü onlann ye-
teri kadar ticari olmadığıru söyle-
yenler var. Ben her zaman yaptı-
klanmdan emin oluyorum. 'Dışa-
vurum' kelimesi sınemada yanlış
anlaşılıyor. Ve siz bir şey yapmak
için para harcamaya başladığını-
zda aslında ne yapmak istediğiniz-
den tam olarak emin olmadığınızı
düşünüyorlar. Kimbilir belki de
bundan sonra çekeceğim filmin se-
naryosu bana ait olmaz. Belki de
bir kitabı sinemaya uyarlanm. ör-
neğın 'Sailor et Lula - Saücı ve
Lula'. Belki de fena ohnaz, kimbi-
lir?
Yazmayı deniyorum, ama beni
daha da ileriye götürecek çok güç-
lü bir şey bekliyorum. Şimdiük, bı-
raz kendimi dınliyorum. Bu bazı
oyuncular üzerine düşünmemı.
müzik dinlememi ve fotoğraflara
bakmamı sağhyor. Müzik benim
için gerçek biresinlenmealanı. Ye-
teri kadar değişik türde müzik din-
lemediğimi düşünüyorum. Belki
de anahtar müzıktir."
InciTdekikadmhmn yaşamöykiileri
Kültür Servisi - Finlandiya'da tem-
muz ve ağustos aylan sanat fesn'valle-
riyle geçer. Soğuk savaş süresince kom-
şulan Sovyetler Birliğt'nin emperyalist
amaçlanndan çekinen Finliler için fes-
tivaller kimliklerini vurgulamak açısın
dan önemli bir araçtı.
Sovyetler Blrliği'yle birlikte Fin eko-
nomisinin de çökmesine karşın, festi-
vallercanlıhğını yitirmedi. Her yıl yapı-
lan müzik, opera ve caz festivallerine,
bu yıl yeni bir etkinü'k eklendi.
Bu etkinlik Estonya, Letonya, Nor-
veç, tsveç ve Finlandiya'dan kadın yö-
netmenlerin sahneye koyacağı ve
Incü'e dayanan öykülerden oluşan 5
feminist oyunu içeriyor.
Beş Iskandinav ülkesinın kadın sa-
natçılan, Incil'deki kadın imgelerini
keşfetmek üzere bir araya geldiler. Bu
proje, Finlandiya'nm ilk feminist tiyat-
ro topluluğunu kuran Ritva Siikala'ya
ait. 'fktidar' konusunu incelemek iste-
yen Siikala, en aşm ataerkil efsaneleri
InciFde buldu. Siikala "paylaşılan köi-
tfirel gelenekleri"1
keşfetmek üzere baş-
ka ülkelerden kadınlarla işbirliği yap-
mayı amaçlıyordu ve 1992 yılında bu-
nun için çekirdek bir kadro oluştur-
muştu bile. Beş ülkeden birer yönet-
men 1992'den beri yılda 3 kez buluştu-
lar. Siikala diğer yönetmenlerin nasıl
çalışüklan konusunda daha önce hiç-
bir fikrinin bulunmadığını ve riski göze
alarak böyle bir girişimde bulunduğu-
nu belirtiyor. Siikala, "Bütün lncü"i ya
da bütün kadın imgelerini kapsayacak
bir çabşma yapmak gibi bir düşüncem
hiçbir zaman olmadj" dıyor.
Tutucu eleştirmenlerin tepkisi
Kadm yönetmenlenn çalışmalan so-
nucu ortaya çıkan etkinlik çerçevesin-
de, beş ülkeden tiyatro topluluklan
İncil'de yaşamöyküleri anlatılan
kadınlara ıhşkın oyunlar sergiliyor.
Üç yıl süren çalışmalardan sonra bu
yaz başlayan festivalin en ilgi çeken
yanı, oyunlann eski bir makıne atölye-
si, bir eşya deposu, demiryolu deposu
gibi mekanlarda sergilenmesi. Oyun-
lann her biri büyük ölçüde müziğe da-
yarurken bazılannda dans da ön plana
çıkıyor.
Finli tiyatro topluluğunun sergiledi-
ği oyunda, Havva'nın cennette baş-
layıp insanlık tarihinden ve ihanet,
adaletsizlik gjbi klasik çelişkilerden ge-
len yolculuğu anlatılıyor. Oyunda
Adem'in ve ondan sonra gelenlerin
sonsuz zulümlerle karşılaşükTannı gö-
rerek aa çeken Havva. Tann'yla sürek-
li bir diyalog içinde. Finalde ise Hav-
va'nm diğer oyunculara elmalar fırlat-
ması, bunu günaha davet olarak nite-
lendiren tutucu eleştirmenlerin tepkisi-
ni çekiyor.
TAS DEVRI'
Rosie O'Doneü:
Betty roliine
hazırfanmaya
gerek duymadun
Kültür Servisi - Eylül ayında
vizyona girecek olan 'The
Flintstones' fılminde
Türk televizyon izleyicilerinin
yakından tanıdığı Barney
Rubble'ın eşi Betty 'yi
canlandıran Rosie O'Donnel bu
rol için hazırlanmaya gerek
duymadığını söylüyor.
O'Donnel, televizyonda
yıllardır çizgi fılm olarak
izlediği 'The Flintstones'unya
da Türk televizyonlanndaki
adıyla 'Taş Devri'nin
karakterleriniçok
yakından tanıyor, hatta bazı
bölümleri farkında olmadan
ezberlemiş. Sinema
dünyasında başanyı yakalama
konusunda kararlı olan
oyuncu, mesleğinde emin
adımlarla ilerliyor. En büyük
hedefi ise yönetmenlik ve
yapımalıİc. Long Island'da
İrlandalı Katolik bir ailenin lazı
olarak doğan 32 yaşındakı
Rosie, TV şovlannda rol
aldıktan sonra
Hollywood'a
geçerek Penny
MarshaU'ın 'Â
LeagueOf
TheirOwn'
fılmindeki
rolüyle
ünlendi. Daha
sonra da
'Sleeptessln
Seattle've
'Anotber
Stakeoırt' adlı filmlerde oynadı.
Oyuncu. "The Flintstones'dan
söz ederken "Bu film
milvonlarca dolarlık gelir
sağlayacak. McDonaİds'a
gittiğiniz zaman bir hamburger
ve patates kızartması yersiıüz.
Istakoz yemeyi
beklemiyorsunuzdur. Bu fılme
gitmek de McDonaİds'a gitmek
gibi bir şey. Bazı eleşdrmenler
filmi çok çocukça buluyorlar.
Ama bu 'Flintstones'. Ne
bekhyorlar ki" diyor.
O'Donnel, 'League Of Their
Own' filminde blrlikte oy-
nadığı Madonna ile sıkı bir
dostluk kurmuş. Madonna'nın
filmlerinin galalanna
kaüldığını ve kendisine destek
olduğunu söylüyor.
Rosie, bu yıl çekilecek olan,
Garry Marshall'm Anne Rice'ın
romamndan sinemaya
uyarladığı 4
Exit To Eden'
filminde bir dedektifı
canlandıracak.
Rosie O'Donnel
Adlar
"Veba, değil mi ki adıyla söylemek zorundayız."
La Fontaine'in bu ünlü dizesi karşısında gülebilirsiniz.
"Nesneleri adlarıyla değil de neyle söyleyecektik ki?"
diyebilirsiniz. Isterseniz, örneğın KomTçyûsgibiyüceta-
nıklar da gösterebilirsiniz: "Adlar doğru konulmazsa,
sözler yerini bulmaz; sözler yerini bulmazsa, devlet iş-
leri yürümez!" Haklı söze ne denir? Yalnızca iletişimin
değil, sağlıklı birtoplumyaşamının da koşuludur nesne-
yi adıyla söylemek. Ama bir de çevrenize bakın, kim
adıyla söylüyor ki nesneyi? Ozanı, yazarı, düşünürü, po-
litikacısı, sokaktaki adamı, hemen herkes, şu ya da bu
nedenle, şu ya da bu biçimde nesneleri adlarından ko-
paracağım diye çabalayıp duruyor.
Çocukluğumda, ne zaman ağzımdan domuzsözcüğü
çıkacak olsa, annem kızar, "Tükür, tükür! Bir daha da
ağzına alma o mereti!" diye bağırırdı. Bütün kadınlar
kocalarından "çocuklann babası" diye söz ederlerdi.
Kadın kocasına "herif", koca karısına "awaf"diye ses-
lenirdi. Bir teyze de uzak bir kentten gelen gelininin ken-
disine bir ad vermemesi karşısında, "Adımızı koysa da
ayı mıyız, kurt muyuz, bir anlasak!" diye söylenip dur-
muş, ama, uyarı üzerine, gelini kendisine yönelttiği her
tümcenin başına bir "anne" ekleyince, rahatsız olmuş,
"Anne, anne, anne! Adımızı belliyor sanfc/7 " diye söylen-
meye başlamıştı. Ne adsız edebiliyor, ne ada katlanabi-
liyordu. Kısacası, bütün bu insanlar, birgeleneği sürdü-
rerek, çoğu kez ayrımında bile olmadan, ama özünde
pek de iyiye yorulamayacak bir yönelimle, nesneyi ya
da ilişkiyi yadsıyamadıkları için, onlara verdiklerimiz-
den ayrı adlar arıyor, gerçeği değiştiremedikleri için ad-
ları değiştiriyorlardı.
Yeni adlar, ozanın ve bilim adamının söyleminde,
yepyeni gerçekleri de dile getirir kuşkusuz. Ama, genel-
likle bilerek ya da bilmeden, insanlar gerçeği olduğun-
dan başkatürlü göstermek için değiştirirler adları. örne-
ğin "top" yerine "meşin yuvarlak", "golü atan oyuncu"
yerine "golün altındaki imza" diyen spor yazarı, konusu
gereği aşkınlıktan uzak bir söyleme yazınsal, hatta dü-
şünsel bir boyut katma yanılsamasıyla böyle yapar.
Kötü yazar da beylik ad değiştirimlerinde aynı yanıl-
samayı sürdürür. Kimileri çok daha hindir: siz yıllardır
neredeyse karşılıksız olarak görevinizi sürdürürken, her
yaptığının bir "misyon" olduğunu söyleyen sanatçı ya
da "Devrim Sokağı'nı "Inkişaf Sokağı'na, "Sormagir
Sokağı"n\ "BaşkutSokağı"r\adör\üştüren belediyebaş-
kanı yalnızca nesne ya da kavramla kendi bağıntılarını
değil, bizim bağıntılarımızı da altüstetmeye yönelir.
Ad değiştirmenin gittikçe yoğunlaşarak toplumsal bir
çılgınlığa dönüştüğü bile oluyor. Osmanlıca bir bakıma
böyle bir çılgınlığın ürünü. La Fontaine'in yüzyılında or-
taya çıkan seckinlik akımıysa, çılgınlığın en ilginç örnek-
lerinden biri. İnsanlar, incelikolsundiye, aynaya "güzel-
lik danışmanı", perukaya "yaşlının gençliği", dişlere
"ağız döşemesi", koltuğa "rahat söyleşi aracı" derler.
Bildiğimiz kadarıyla, vebaya veba dediği için La Fontai-
ne 'in başı belaya girmez; ama Moliere oyununda kremalı
pastaya kremalı pasta dedi diye ortalık birbirine birbiri-
ne girer, eleştirilir de eleştirilir; derken, neyi nasıl söyle-
yeceğini iyi bilen, seçkin mi seçkin bir soylu adam çıkar,
"Al sana kremalı pasta!" diyerek herkesin içinde okkalı
bir tokatla cezalandınr zavallıyı. Gene de, bana sorar-
sanız, en feleksiz ad değiştirmeler politikacılardan gelir
her zaman. Kaşla göz arasında sözcük dağarcığımızın
baş köşesine yerleştiriliveren şu "ekonomik paket'e
baksanıza. Zararsız, sevimli, yumuşak, üstelik ucuz,
neredeyse bir armağan.
Ama açıldıkça bunaltıyor.
Perge'öe asırlık kan
• ANTALYA (AA) - Antalya'daki Perge anuk kentinde. 1943
yıhnda başlatılan arkeolojik kazı ve araştırma çabşmalannın,
2050-2060 yıllannda tamamlanması planlanıyor. Ord. Prof.
Dr. Arif Müfıt Mansel tarafından başlatılan ve daha sonra da
Prof. Dr. Jale İnan tarafından sürdüriilen kazılann yedı yıldır
başkanlığını yüriiten Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu yaptığı
açıklamada, Perge'nin tarihi eser açısından çok zengin bir kent
olduğunu belirterek "Antalya Müzesi'ndeki arkeolojik
eserlerin dörtte üçü Perge'de bulunmuştur" dedi. Perge'de
geçen yıl onanmı tamamlanan Tacitus Caddesi'nden sonra bu
yıl da Ana Sütunlu Yol'da onanm çalışmalan
gerçekleştirileceğini ifade eden Prof. Dr. Abbasoğlu şunlan
söyledi: "Ören yerinde bu yıl, Perge konut mimarisini açığa
çıkaracak önemli çalışmalanmız olacak. Bu arkeolojik
çahşmalann ışığında, Perge'deki konutlar hakkında aynntılı
bilgi sahibi olmayı amaçlıyoruz. 22 kişiden oluşan bilimsel
heyetle sürdürdüğümüz bu yılki kazılarda aynca. Helenistik
döneme ait izleri de araştıracağız."
Woodstock'94Festivaö
•SAUGERTIES (AA) -1960'Iann hippi kuşağının nostaljik
buluşması olarak kabul edilen VVoodstock '94 festivalinin
bugünkü kısmında, güvenlik görevlilerinin ana kapıJan
bırakarak binlerce kişinin biletsiz konser izlemesine izın
verdikleri belirtildi. Yaklaşık 300 bin kişinin geldiği tahmin
edilen VVoodstock "banş, aşk ve müzik" festivalinde güvenlik
görevlileri bazı ana kapılan terk ederek binlerce kişinin biletsiz
girmesine göz yumdular. Woodstock konserlerini izlemek için
New York yakırundakı Saugertes şehrine gelen binlerce kişinin
çevredeçadırlar kurduklan belirtih'yor. Festivale katıünak için
gelenlerin devam etmesi durumunda Saugerties'deki insan
sayısımn 500 bine ulaşacağı belirtiliyor.
Mum Birinci Şnr Yanşması
• Kültür Servisi - Ekimdeyayımlanmaya başlayacak olan
Mum Dergisi, ilk sayısından başlayarak bir "yanşma"
düzenleyecek. Alışılmışın dışında bir anlayışla. her ay birinci,
ikinci ve üçüncülerin saptanacağı şairlerin ürünleri dergide
yayımlanacak. İlk sayıdaki izlek: Banş... Banş olgusunu içeren
şürlerin değerlendirileceği '"yanşma"ya her isteyen kaulabilir.
Seçici kurulda bulunan sanatçılar: Ruhan Mavruk, Kubilay
Köseoğlu, Nedim Sevingen ve Hüseyin Hilmi Bulunmaz. Yeni
yayın yaşamma başlayacak olan Mum Dergisi, daha çok
tiyatro ağırlıklı olacak. Tiyatronun yanı su-a başta felsefe
olmak üzere öykü, sinema, deneme, şiir, dilbilim, insanbüim,
toplumbilim, resim, yontu, karikatür, müzik, dans gibi bilim
ve sanat konulanna sayfalannı açacak olan derginin yazışma
adresi: Alibaba Türbe Sok. Onur Han, No:21
Çemberlitaş/İstanbul 5137431 -2516090
Gılgamış dört yıllıkAvrupa turunda
• Kültür Servisi - Galeri Nev'in editörlüğünü üstlendiği ve
sanatçı Bilge Friedlaender ile birlikte gerçekleştirdiği Gılgamış
baskı suiti. Crossing Over/Changing Places adh sergi ile
birlikte dört yıl boyunca Avrupa'nın önemli merkezlerinde
sergilenecek. Gılgamış baskı suiti sanatçının 1989 yılında
Galeri BM ve Galeri Nev'de 2. Istanbul Bienali kapsamında
açılan sergileri nedeniyle gerçekleştirilmişti. Metnini Talat Sait
Halman'ın yazdığı süitin baskısı ABD'de Philadelphia'da
Cindy Ettinger atölyesinde yapıldı. Suit önce Istanbul'da
Galeri Nev ve BM'de daha sonra ABD'de Jessica Bervvind
galerisinde sergilendi. Galeri Nev'in editörlüğünü üstlendiği
Erol Akyavaş/Miraçname, Ergin İnan/Mesnevi suitlerinden
sonra gerçekleştirilen Gılgamış suiti chine-colle/gravür tekniği
ile 50 nüsha çoğalüldı. Soğuk savaş sonrası iklimin
demokratikleşme girişimlerinden biri çerçevesinde ele
alınabilecek Crossing Over/Changing Places sergisi baskı ve
kağıt yapımı ile çabşan farklı kültürel kimlikleri temsil eden 40
sanatçının eserlerinden derlenmiş.