27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1AĞUSTOS PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 48. AVIGNON FESTİVALİ'NDEN NOTLAR: Tiyatronunkaramsar ııstası: Bond MEHMETBASUTÇU AVIGNON - O gün, izne çıkmaya haarlanan askerkre komutanlan bir cmir verir, kışlalanna dönmeden önce, oturduklan sokakta ya da mahallede yaşayan, beş yaşından küçûk bir çocuğu öldürmek zorundadırlar! Etnre uymadı- klan takdirde savaş suçu işlemiş sayıla- caklar, yani kurşuna dizileceklerdir. Ge- nelkurmayın şakası yoktur. Bu zor ka- rar (?) "tnsanlığın yüksek çıkarlan" için ahnmışur! Nükleer bir savaş sonrasının derin yaralannı sarmaya çahşan dün- yamızda, işsizlik ve açbk en büyûk iki .düşmandır. Yönetime el koyan ordu, verdiği savaşı ne pahasma olursa olsun kazanmalıdır. tnsanoğlu, soyunun gele- ceğını kurtarabilmek için, giderek da- yanılabilirük sınınıu aşan fedakârhklara katlanmak zorundadır. Genç askerler çaresizdirler.... • Gençaskereve döndüğünde zor bir seçenek karşısında kahr. Annesinin küçük bir kızı olmuşturve komşu kadının bebeğiylebirlikte büyütmektedir. Mahallede başka küçük çocukdayoktur. Hangi bebeği öldürecektir? Bir tiyatro semineri vermek için ttal- ya'ya, Palermo keniine gjden Edvvard Bond yazmakta olduğu bu savaş -daha doğnısu savaş sonrası- hikâyesiyle ilgili bir soru yöneîtir öğrencüerine: Oyunun baş kişilerinden biri olan genç asker, evi- ne döndüğünde zor bir seçenek karşısın- da bulacaktır kendisini. Annesinin küçük bir kıa olmuştur. Komşu kadının bebeğiylede ilgilendiği için. ikisini birlik- te büyütmektedir. Mahallesinde başka küçük çocuk da yoktur. Genç asker bir seçim yapmak zorundadır. Hangi bebe- ği öldürecektir? Sicilya adasındaki o se- minere katılan genç öğrenciler, bir ağı- zdan. "kendi kız kardeşini öMürür" seçi- mini yapıverdiler. Beklenmedık, aykın birseçimdirbu... Toplumsal ve politik yaşamının geri- sindeki çelişkileri aykınhklara dönüştü- rerek, alabildiğine çiğ, çarpıa ve kor- kunç imgeler eşliğinde sahnede yaşat- mayv, böylece insan gerçeğini didik didik etmeyi seven Ed\*ard Bond için, bu yanıt biçilmiş kaftandır. Hemen benimser ve "Savaş Oyunlan" üçlemesinin ilk bölü- münde kuüanır... Bflinçti tavır yerine edilgin Ancak, kullaruş biçimi, öğrencilerinin önerisindeki aykınhgı bir hayli yumu- şatinış gibi geldi bana. Yazar, sonuç ola- rak şu dramatik çizgjyi izlemiş: Genç as- ker, ilk önce, "doğaT (?) olarak komşu- nun bebeğini kurban etmeye karar verir. Daha sonra, komşu kadırun korku için- de çırpınması, annesinin davranışlan- ndaki ikiyüzlülük ve anlaşıhr bencillik, akıp giden zaman, bir dizi olay ya da rastlantılar zincin. onu bu aykın secime. öz kardeşini öldürmeye zorlar... Genç adam "bilincir' bir tavır içinde değildir; tam tersine, edilgin davranmaktadır. Verilen emrin korkunçluğu Halbuki, bana kalırsa, o seminerdeki ögrenciler, gençliğin getirdiği sağhkh, iç- ten tepkiyle, çok daha bilinçli, etkin bir seçim önermiş olmahydılar. Görünüşte- ki aykınhgın gerisinde, söz konusu saç- ma ve insanhk dışı "gorevi" eleştiren hü- manist bir bildiri okur gjbi oldum ben. Öyle ya, verilen emrin yerine geürilmesi güç, neredeyse olanaksız değil miydi? Bu durumda, askederin hep birlikte isyan etmeleri, genç beyinlere kuşkusuz çok daha "doğaT gelecekti... Ancak, o an, o gücü kendilerinde gö- remeyen askerler, daha sonra, eğer belir- li bir bilinç düzeyine ulaşmışlarsa, ya da sadece "vicdan sahibi" (bu sözcük de gi- derek anlamını yitiriyor galiba...) iseler. iç tepkilerini belki de nihilistbir davranı- şta somutlaştıracaklardı. Ya2ar, oyu- nun kahramanına kendini öldürme se- çeneği tarumadığına göre, öz kardeşini boğması, verilen emrin anlamsızhğına, korkunçluğuna ve vahşeüne karşı bir ey- lem olarak düşünülemez miydi. En iyisiözkardeşini öldûrmea " Jouraalde Geneve" gazetesinin tiyat- ro eleştirmeni Sandrine Fabbri, bu görü- şü kendisine akıardığımda gülümsüyor. "Çok idealist düşünüyorsun. Tam tersine, Pakrmo'da mafya gerçeğini yaşayan o gencler, bana kalırsa en bencil seçîmi yapmjşlar... Asker, eğer komşunun bebe- ğini öldürseydi, sonu gelmeyecek bir kan en çarpıcı öraekleri, sınıflar arası eşitsiz- Kk, yayılmacı savaşlar, kanun ve dözetı raaskarabğı, cezaevleri ve cezalandırma- lar... Bütün bu barbaruklar, iyilik kav- ramının en yüce mertebesi adına yapı- Imakta, ve kendilerinin suçsuz olduklan- na inananlar tarafından uygulamaya ko- nulmaktadır..." dedikten sonra "Kötü- lûk, bir masumiyet bJçunJdir" sonucuna varan Edward Bond, bu sahneden son- ra, kardeş katili olan kahramamnın ya- kasını bırakmayacakür. Genç asker, uy- duğu emrin içerdiği vahşetin yavaş ya- vaş farkına varacak ve kışlaşına döndü- ğünde en anlamsız bir emri bile yerine getirmek istemeyecektir. Çavuşun yer- deki sigara paketini alması emrine sonu- na dek diretecek, olay yerine gelen subay bile kendisine yerdeki o çöpü toplata- mayacaktır. Cezası kurşuna dizümek- lalardan inşa edibniş, açılıp kapanan kapılar dışmda bir süsü olmayan dört duvar biçimindeki soğuk dekor da aynı yaklaşımm ürünü... Sonuç gerçekten et- kileyici. Soğuk bir duş değil üzerimize boşalan; sert bir dolu fırtması altinda- yız!.. 7 saat süren üç bölümlük oyun Üç bölümden oluşan "Savaş Oyun- lan" gecesi tam yedi saat sürüyor. (Bu yıl Avignon Festivali'nin bir adı da 'Uzun Oyunlar Fesuvali' olabiür...) Oyun boyunca beynimizin içine doluşan soru çengelleri birbirine dolanırken, ve- rilen aralarda, bazı seyirciler sandviç yi- yecek, bira içecek gücü bile buluyorlar. Çoğunluk plastik kahve fincanlanm yeğliyor... davası başlatnuş olurdu. O zaman, kendi yaşamı da annesinin ve kızkardeşinin ya- şamıvia birlikte tehbkeye girerdi. En iyisi, lusa yoldan öz kardeşini öldünnesiydi..." Galiba hakbydı îsvıçreli genç eleştir- men arkadaş. Askerin kız kardeşini beşi- ğınde boğması, bu varsayım doğrultu- sunda en "anlamh" seçimdi kuşkusuz... Aynı zamanda da, en akılcı, en bencil. hatta en "doğal" ya da kısa tarurnıyla en "insani" çözüm yolu değil miydi? Bond'- un hoşuna gidecek bir yorumdu bu... Anlattığı aykınbkların doğurduğu soru- lann, önce sahnede, daha sonra da izle- yicüerinin beyinlerinde bulabilecekleri her yanıüa birÜkte yepyeni bir aykmbk yaratmak, böylece yeni çebşkilere par- mak basmak, yazann ulaşmak istediği hedeflerin başında gebnekteydi... "Her gün bazı silolar bombalaria dol- dunıiurken, bazı silolardaki tahıllar ise giderek azalıyor (...) Sosyal adaletsizliğjn tir... Aykınbklar çelişkileri yaratmakta, çeüşkiler ise saçmahklan doğurmak- tadır... Çelişki ve aykmuk zinciri Yukanda özetledigim dramatik olay, Edward Bond Uyatrosunun belkemiğini oluşturan çelişki ve aykmlık zincirinden birhalkaydı sadece... "Savaş Oyunlan"- nın her sahnesi, sertbir tokat gjbi seyirci- nin yüzünde patlayıveriyordu. Alain Françoo, bu zor oyunu alabildi- ğine yabn bir biçimde sahneye koymuş, oyunculanndan, abşüklan reçeteleri so- yunma odalannda bırakarak, duygu ve heyecanlanm deneüm alünda tutma- lanm; böylece, sıradan bir yorumcu ol- mak yerine, yazar ile izleyicileri arasmda olabildiğince tarafsız bir biçimde aracıhk yapmalanru istemiş. Kireç su- yuyla beyazlaştınbîiış duman rengi tah- Sabahın beşinde, güneşin derinlerden gelen ilk ışınları karanbğı okşamaya başladığında, Bond'un çizdiği karanbk öylesine yoğun, öylesine ağjr ki, coşku içinde gönülden alkışlamak. sanki ola- nak dışı... Yine de, çılgınca alkışlayan se- yirciler vaı. Neyi, kimi alkışladıklan so- rusunu kendi kendilerine soruyorlar mı acaba? Sahnede izlediklerimizden, yedi- ğjmiz tokatlardan sonra coşkuyla tepin- mek nasıl mümkün olabiür? Michel Co- urnot'nun Le Monde gazetesinde yazdığı gibi. "Eğer bir yerlerde bir şeyter eksik oimasaydı, bütün izleyicilerin oyun somiDdaki ilk tepkileri. Bond'un tasvir et- tiğj o 'cesetler' gibi, "üşümemek için ke- fenlerini üzerlerine çekmek' olurdu..." "Savaş Oyımları"nın özünü kavraya- bilmek, içerdiği şiddeti açıklayabilmek için, Edvvard Bond'un sık sık Marksist felsefenin anahtarlannı kullanan, in- sanlık tarihinin dünü, bugünü ve geleoe- ği konusunda giderek karamsarlığa dü- şen, üzerinde karabulutlar dolaşan kor- kunç bir geleceğin olası tanımını yapar- ken insanlığın temel sonınlanna par- mak basan "devrimd" bir yazar olduğu- nu unutmamak gerekiyor. tnsani değer- lerin yitip gitrnesi karşısında çaresiz ka- lan, teknolojik gelişmenin aldatıcı alevi etrafında dönerken kanatlan yanarak yitip giden hümanizme, dürüst ve adil bir düzen özlemine, kendine özgü biçe- miyle, "aykın bir ağjtw yakan, alabildiği- ne umutsuz bir düşünür Edvvard Bond. "Teknolojik getişme insanhğı öMfirdü. Günümüz tophımlan kendi kişilikierine sahip çıkmak. varoluşlarına bir anlam vermek gibi kaygılardan uzaklar artık; tûketim toplumu olmak yeterli sayıiıyor. Tinsel >e dinsel anlamda \eniden yapdan- mayagerek var... İnsanoğlunun ne obnası gerektiğini yazar söylemez. Onun görevi, bazı durumlarda insanın nasıl dav- randtgınıgöstermektir. Yanıtı okuyucuy a ya da izlevidye bırakır. Tiyatro, insani değiştirecek bir bfiyfiye sahip değildir. Ancak, seyirci etkilenmeli, toptumsai ya- raları görebilmelidir. Tiyatro yazaruun görevi yaralan sarmak değil, yaralan gözkr önüne sermektir..." •Yazar, toplumsal ve politik yaşamının gerisindekiçelişkileri aykınlıklara dönüştürerek, çiğ, çarpıcı ve korkunç imgelereşliğindesahnede yaşatmayı, insan gerçeğini didik didik etmeyi seviyor. Cambridge yakınlanndaki evinden pek aynlmamasma karşın, Avignon yol- culuğuna çıkan Edward Bond, burada krallar gibikarştlandı. Gösterişten uzak, ciddi bir saygı ve sevgi söz konusuydu. Papalar Sarayı'nın arka duvanna bitişik bahçedeki halka açık toplantıda söyle- diklerini ilgjyle, büyük bir dikkat içinde dinliyordu herkes... Çağdaş tngiîiz tiyat- rosunun "luşkırtKa" yazan Edvvard Bond, ağır a|ır, tane tane konuşmak- taydı. Onemlı konulardaki görüşlerini Oxford şivesiyle acıklarken, sanki ders verwor, vaaz ediyordu... Ozellikle insanlığın önemli yaralanna parmak basarken kışkırtıa bir biçem kullanmarun çok yararb, hatta gerekli olduğunu düşündüğüm için, Edvvard Bond'un o toplanü sırasında sergilediği kendinden emin tavırlar ve bazılan kuşkuya yer bırakmayan kesin düşünce- ler biraz tuhafıma gjtti... öyle ya, Bond gibi çağdaş bir düşünürün, kalburüstü bir tiyatro adamının karşısındaki dinle- yiciler de provokatör bir tavır alabilme- üydiler. O zaman, çok daha doğurgan bir iletişim sağlanabilirdi. Ya boğucu sıcağın etkisiyle ya da Edward Bond'un doğal otoritesi karşısmdaezildikkri için, belki de düpedüz çekingenlikten, hiç- kimse aykın bir ses çıkaramadı... Yazık! Siz olsaydınız ne yaparduıız? Halbuki, sanat ve felsefe söz konusu olduğunda, her tür peygamberi kuşkuy- la karşılamab, köşe bucak kaçmahyız... Ancak, Edvvard Bond mutlaka okun- ması gereken bir yazar. Çûnkü. getirdiği yanıtlar kadar, hatta o yanıtlardan çok, okuyucu ve seyircilerine yönelttiği soru- larla da önem kazanan bir yazar. Alın size, uykulannızı kaçıracak bir soru: "Siz olsaydımz o genç askerin ye- rinde, ne yaparduıız?" Bu tür zor sorulardan kuıtulmanm en kolay yolu, aynı sonryu sorana yönelt- mektir. Ben olsam ne mi yapardım? Hım... Kusura bakmayın; ne söylemeye dilim vanyor, ne de yazmaya elim... Çünkü, Edvvard Bond'un tüm karanlıklannı sahnelere kustuğu bu dünyada, açı- ksözlülüğün faturasmı bir gün mutla- ka ödetiyorlar insana! Önyargdanyıkmannıen iyiyolu ERDENStDAL Ebnı.hâlâgelişiminisürdüren gelenek- sel Türk sanatlanndan birisi. Bu sanatla ilgilenen sanatçılann sayısı gûn geçtikçe artıyor, yeni isimler sergüer açıyor. Ebrusanatmagönül veren sanatçılardan biri de Ahmet Çoktan. 1985'te başlayan ebru aşkı onu Japonya'da sergj açmaya kadar götürdü. Üç aybk bir ebru kursu sonrasmda amatör olarak ilgilendiği ebru konusun- da kendini gebştirebilmek için Mustafa Hoca'nın (Mustafa Düzgünman) yaru- nda çabşmalarını sürdürdü. Mustafa Hoca'ya kovubnayı göze alarak gitmiş. Örümüne değin Mustafa Hoca i!e çab- şanÇoktan, daha sonra Alparslan Baba- oğhı ve Fnat Başar hocalarlaçalışmalan- m sürdürmüş. Bugüne dek biri Japon- ya'da toplamyedi sergi açan Çoktan, sa- natin, ön yarguan yıkmanm en iyi yolu ol- duğu görüşünde. Türkiye'nin yurtdışı tamtımlannda, lobi çabşmalannda gele- neksel Türk sanatlannınçok etkili oîabi- leceğini düşünüyor. Anadoluhisan'ndaki iki kath evi atöl- ye-sanat galerisi arasmda gjdip geliyor. Tüm duvarlarda ebru çabşmalan, her odada üst üste konmuş yüzlerce ebru. Bu cakşmalann bir kısmı önümüzdeki yıl gerçekleştirceğj ttalya, Ateıanya, Malta ve Jappnya sergilerinde yer alacak. Di- ğerleri ise yeni çalışmalanna kaynak ve esin oluşturacak. Eski ustalann bilgileri- ni, teknıklerini sakladıklan için genç sa- natçılann zoriuk çeküğmi belirten Çok- tan, kendisinin de bnrçok şeyi deneyerek öğrendiğini belirtiyor. Bunlardan biri de ebru üzerine hat çabşması yapmak. tlk başlarda bunu başarabilmek için olduk- Ahmet Çoktan'ın (solda) Kız Kuksi'ini konu alan siyah-beyaz ebru çalışması ça zorluk çekmiş. Daha sonra arap- macunu kullanarak başanya ulaşrruş. Kimi ebru sanatçılannın boya kul- lanımında yaptığı polemiği de gereksiz buluyor, çünkü "iyi sonuç verdikten sonra her türtü boya kullanılabilirr Hat dersleri ahp almadığmı sorduğu- muzda yanıtı bizi oldukca şaşırüyor. "Teknik ressam ofanam dolayısıyla çok iyi kopya cekebffiyofum." Eskı yaalardan, hatlardan beğendiklerini bir bir ayırdı- ktan sonra ebrulann üzerine kopyala- yan Çoktan'm bu konudaki en ilginç çauşmalan Hindistan'dan gelen kuru- muş yapraklar üzerinde yaptıklan. Yeni çabşmalannda ahşılmışın dışına, klasik ebru şekil ve tekniklerinin dışına çıkan Çoktan, bugünlerde kiüm ve hab motiflerini ebruya uyarlamayı dûşünü- yor. Ebruda sürekü bir gebşme olduğu- nu belirtirken bugüne ulaşmış ebrularla eskiler karşılaşunldığında yenilerin daha iyi olduğunu soylüyor. Bunda bu- gün elimizdekı eski ebrulann ve kaynak- tenn azbgmın da büyük payı olsa gerek, çünkü ebru üzerine yazılmış kitap sayısı oldukça az. En az 6 yüzyıldır yapüdığı tahmin edilen ebru üzerine geçmişimiz- den bugüne ulaşan tek yanh belge Ter- tib-i Risale-i Ebri, o da iki üç sayfadan oluşuyor. Bunun dışmda Türkiye'de yayımlanmış sadece iki kitap var. Bun- lardan ilki 1977de Uğur Derman tarafı- ndan Akbank Yayınlan'nda çıktı. Bir de Ahmet Çoktan'm kitabı var. Kendi ola- naklanyla 1992 yılmda bastırdığı bu ki- taba birçok eleştiri geldiğjni belirtiyor. Kimüeri tarih kısmını eksik bulmuş, kimileri çokyüzeysel olarak degerlendir- miş. Çoktan, bir başka yöne de dikkat çekiyor: " Bazı insanlar ebrunun yay»- Imasını istemiyor. Tek kabnak istiyorlar. Kime sorarsanız hepsi gelişmesini istiyor, ama geün bir şeyler yapahm deyince kim- se gelmiyor. Bu kitabm yararb olduğuna inanıyonım. Belki eksik ama bu bir baş- langtç. Yeni kitap yazdmamastnuı bir başka nedeni de saygı". Ustalanna duy- duklan saygıdan kitap yazamayan genç- lerden söz açıyor. Kendisi de bir süre bu yüzden beklemiş ve sonunda kalemi eli- ne abnış. Bir kültür merkezi açrnak istiyor, atöl- ye türü. Bütün sanatçılann çabşabileceği bir yer. "Esasında hepiminn bir demek, bir çatı altinda toplanması gerekiyor. Yani en azından birkaç kişinin bir araya gebp bir şeyler yapma&ı gerekli." Her şeyin devletten beklenmemesi ge- rektiğine dikkat çekerken Kültür Ba- kanbgı'nın yardım etmemesini eleştiren- leri eleştiriyor. Ona göre bakanlığın yön- lendirici olması yeterli. Süleymaniye'de bulunan tarihi bir yapmın birkaç yıl önce bakanlık tarafından kültür merkezi olarak sanatçılaraverilmesinjn gündeme geldiğinden söz ediyor. Bu olasıbk orta- ya çıktıktan sonra birçok girişimde bu- lunduklannı belirtiyor."Geteneksd sa- natlarda çaltsmalar yapılacaktı. Hatta üç aylık kurkar verilecekri. Yortdısuıdan da destek ssgtunjşo, UNESCO'dan. ttalya da öğrenri göoderecekti. Onlar restorasyon ko- nsnnda kurslar verecekti. Sonuçta, maaksef, Diyanet orayı kız yurdu yaptı. öğrenci yurdu yapdmasma karşı değiîim ama öyle tarihi bir bina, turizm ve sanat amaçlı kuUantlıp Türkiye'ye geör getire- ceği yerde, işyerlerinin ortasında bir kız yurdu oldu. Kızlar da rahatsız olacaklar," BU AŞAMADA ŞÜKRAN KUBDAKUL Sesleniş'i Tüpkçeye ÇevipmeSuçu Ili: Adıyaman iiçesi: Gölbaşı Köyü: Karaburun Olay yeri: ilkokul Sanık öğretmen: Muzatfer YıMınmer öğretmen Yıldırımer'in Gölbaşı Asliye Ceza Mahke- mesi'nde sanık sandalyesine oturtulma gerekçesi nedir biliyor musunuz?! Atatürk'ü Anma Haftası'nda 'Genç//ğeHitabe"sini öğ- rencilerine Türkçeye çevirerek okutmak. Sayın öğretmeni "Merriurin Muhakemat Kurulu"n\j oluşturan üyeler yargılamış önce. Bu kurulda "suçlu" olduğuna karar verilerek dosyası "adli makam"& gön- derilmiş. Geçen hafta Cumhuriyet'te okuduğum bu haber yakın tarihirnizin kimi gerçeklerini anımsattı bana. Demokrat Parti'nin iktidar ytllarındakl uygarhk dışı baskıları yaşa- dım yeniden. Anayasa yerine Teşkilat-ı Esasiye Cumhurbaşkanı yerine Reis-i cumhur Savcı yerine müddeiumumi Üçgen yerine muselles Genelkurmay Başkanı yerine Erkan-ı Harbiye-i Umu- miye Reisi. Türkçenin gizil gücündeki zenginliklere en az yüzyıllık bir uğraş süreci içinde ulaşıldığını görmezlikten gelen- ler, bu Osmanlı artığı sözcükleri kullanmasını istediler ulusun bireylerinden. Yazı ve konuşmadilleri arasındaki ayrılığın giderilme- si için yabancı sözcük ve tamlamaların temizlenmesini isteyen Şinasi kimdi.. Ömer SeyfettJn ve arkadaşlarının 1911'lerdeki dilde özleşme akımı hangi haklı gerekçe- lerle yaşama geçme olanağı bulmuştu.. 1920'den sonra Halld Ziya (Uşaklıgil) gibi bir Edebi- yat-ı Cedide yazannı, başyapıtı 'Mai ve S/yah'ı kendi eliyle iki kez Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar- dan anndırmaya zorlayan hangi güçtü?.. Bir yanda Türkçenin bağımsız bir dil olduğunu.savu- nan düşün adamı, şair, yazar, öğretmen ile yandaşları- nın tarih ve ulusallık bilinci. öte yanda ülke bağımsızlığına gölge düşürecek ant- laşmalara imza atan Demokrat Parti iktidarı ve yandaş- larının Osmanlı'nın tarihin çöp sepetine atılmış gelenek- lerine düşkünlükleri.. Genç Kalemler hareketine karşı olanlardan Yakup Kadrl (Karaosmanoğlu), 1912'lerde şöyle diyordu: "Lisanımızın tebeddülü için lazım değil mi ki biz deği- şelim. Senelerin, asırlann bizde hasıl ettiği tahassüs de- ğişsin. Biz Osmanlıyız ve bu Osmanlı lisanıdır.'' (Rübap, 19 Nisan 1912, anan Hasan Ali Yücel, Edebiyat Tarihi- mizden, 1957.) 1956da Mehmel Kaplan şöyle yazdı. "Öztürkçe kullananlann -burada öztürkçe bir sistem telakki edilmiştir- hemen hepsi tarihe ve dine karşı cep- he almış kimselerdir. Onlar için sadece halihazır, hali- hazır da değil kendi özleyişlerine göre kurulacak, tarih- ten, dinden uzak tıpkı uydurduklan kelimeler gibi, uy- durma bir istikbal tasavvuru vardır. Kullandıkları keli- melerle bugün yaşanan hayatın dışına çıkan, kendilehn- den başka hiç kimseye değer vermeyen, yalnız kendi uydurma dünyaları içinde yaşayan bu ütopistler arasm- da solcu ve aşın solcuların büyük bir çoğunluk teşkil et- mesi şaşılacak bir hadise değildir. Maziyi ve halihazın tamamiyle inkâr ederek ve yıkarak, yerine yalnız kendi düşüncelerine uygun bir cemiyet kurmak. Oztürkçecile' rin yapmak istediklerişeybu." (TürkYurdu, Mayıs 1956.) Genç Yakup Kadri'nin Türkçenin bağımsız bir dil oldu- ğu gerçeğini kavrayamamasının 1912 koşullarındatartı- şılabilir gerekçeleri vardı belki. Ama Proi. Dr. Mehmet Kaptan'ın "öztürkçeci"olarak nitelediği düşün ve edebi- yat adamlarının neredeyse 141 ve 142. maddelerden yargılanmasını istemesinin gerekçesi ne olabilirdi ki? Türkçeye inanmamak mı.. Mustata Kemal, 1932'de Türk Dili Cemiyeti'nin oiuşu- munu istediği zaman, Ömer Seytettin ve arkadaşlarının bıraktığı kültür mirasını değerlendirmişti. Bugün özleş- me akımı, Demokrat Parti'lere, 12 Mart ve 12 Eylül'lere karşın medrese dilinitoplumdışına göndermiştir. Işte, Karaburun köyü öğretmenini "suçlu" bulan "Me- murin Muhakemat Kuru/u"nun tarih önünde yargılan- mış bir kurumun kılıç artığı üyeleri... Işte, Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesi'nin öğretmen Yıldırımer'i aklama kararı. Yolun neresinde olduğurnuzu göstermiyor mu?.. Akdeniz'den KediŞiir Kitaplığr • KültürServisi - Akdeniz Yaymlan. Kedi Şiir Kitapbğı' başlığı alunda 4 yeni kitap yayımladı. Vecihi Timuroj|lu"nun şürde imgenin yerini araştırdığı "Şiirin Büyücü Kızr. hnge' adh kuramsal çalışmasıyla, Yıbnaz Odabaşı'run 'Günlerin Çarmıhında", Salih Mercanoğlu'nun •Yağmunın Elleri' ve Turgay Değjrmenci'nin'Aşka da Aykın' adlı yapıtlan, dizinin ilk 4 kitabı. Vecihi Timuroğlu'nun 'Şiirin Büyücü Kın: Imge' adU çaUşması, antik dünyadan günümüzeşiirde imgenin yolculuğunu ve türlerini konu alan bir inceleme. Yılmaz Odabaşı, secilmiş aşk ve özlem şürlerini 'Günlerin Çarmıhında' adı alünda biraraya getiriyor. Salih Mercanoğlu'nun ikinci şür kitabı 'Yağmurun Elleri'nde. şairin gözlemlerinin ve Akdeniz duyarhUğının verimlerini taşıyor. Turgay Değirmenci ise 'Aşka da Aykın' adb ikinci şiir kitabında sanatsal ve düşünsel birikimini 32yeni şiirinde biraraya getiriyor. (Akdeniz Yaymlan, Belediye fşhanı - Antalya) Yenibir yazın-düşün dertfsi:İnsan' • KültürServisi - Antalyah sanatçılar yazm ve düşün alanındaki çabalannı yeni bir dergide birleştirdi. Akdeniz Sanat'm ardından 'Kedi ve Aşk Defteri' seçkileriyle yaym yaşamını sürdüren Akdeniz sanatevi, Antalyaü sanatçılann katkılanyla yeni aylıkdergisi însan'ın ilk sayısıru yayımladı. Kapakta Mehmet Aksoy'un Antalya'daki İşçi ve Oğlu' amtırun sergilendiği 'Insan'm ilk sayısında Mehmet H. Doğan, Vecihi Timuroğlu, Fikret Otyam'ın deneme ve söyleşilerinin yam sıra, Ruşen Hakkı, Hasan Şişli, Mehmet MümtazTuzcu, VeyselÇolak. Ahmet Ada, Haldun Çağlayan ve Betül Tanman'ın şürleriyle Duran Yılmaz'ın bir öyküsü yer aüyor. Aynca, Hüseyin Demirhan'ın Aragon'dan bir şiirçevirisi var. 18. sayısıyla yeni bir döneme başlayan Kedi Şiir Seçkisi de her ay 'tnsan'ın eki olarak yaşamını sürdürecek. Seçki'nin bu ay tamtüğı şair İlhan Berk. GESANTAnadoluSepgilen' • ANKARA(AA)-TürkiyeGüzel Sanat EseriSahipteri Meslek Birliği'nin (GESAM) 1990 yüından bu yana açtığı geleneksel' Anadolu Sergileri', Çorom, Sakarya ve Samsun Ulerinde sürdürülecek. GESAM Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dinçer Erimez, yaptığı yaalı açıklamada, sergilerin sanatçı-sanatsever ilişkisine katkıda bulunduğunu belirtti. Sergiler yoluyla toplumda 'telif haklan bilincinin de yerleşeceğjne inandığıru kaydeden Prof. Erimez, Anadolu sergilerini bugüne kadar 44 il ve 11 ilçede açüklannı ifade etti. Sergjlerinde yalnızca üye sanatçılann eserlerine yer verdiklerini kaydeden Prof. Erimez, sergilerden elde edilen geliri sanatçılara ulaşürdıklannı büdırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle