Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31TEMMUZ1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Leman Sam, 'Eski Fotoğraflar'da yok olmaya yüz tutan, yıpranan, yaralanan insan ilişkilerini sorguluyor
Yüksekn değerlerleadreshnşaşratüara
CUMHUR CANBAZOĞLU
Yıliann getirdıği sahne deneyimini takip eden
dört kaset. Dördü de hala satıyor. Yapüğı mü-
zik pop değü; belki kendi deyişiyle 'kalıcı müzik'
diye adlandınlabilir. Parçalann sözleri anlamlı,
müzik doyurucu; sürekli dinkndiğinde akılda
kalıa şarkılar hepsi.
Leman Sam yaz başında piyasaya çıkardığı
yenı kaseti "Eski Fotoğraflar''da inatla bu çizgi-
sini koruyor. Yeni kasetin yelpazesi çok geniş.
Bir bölümü Grup Gündoğarken'in besteleriyle
Akdeniz kokuyor. Aykut Gürel'in düzenlemele-
riyle parçalar kulağa daha aşina.
Eski Fotoğraflar'da Leman Sam yok olmaya
yüz tutan, yıpranan, yaralanan insan ilişkilerini
sorguluyor. Doğayla ilgili mesajlan bu kez kaset
dışı bırakmış Sam; yükselen değerlerle adresini
şaşıran ınsarilara ayırmış mesajlannı.
Kemikleşmiş dinleyid kitlem var...
- Dördüncü kasetinizde yine mütevazı hedefler
çizdiniz kendinize. Eski Fotoğraflar, Leman
Sam'ın kariyerine nasıl bir espri getiriyor?
Benim için her kaset, kahcı değeri olan bir
yapıt bırakabilmek demek. Kemikleşmiş din-
leyıci kitlem var. Bu kitle sürekli aynı; ne anar,
ne eksilir. Artarsa fazla önemli değil, arna azalır
sa çok üzülürüm. O zaman benim için düşiiş
başladi demektir. Eski Fotoğraflar da diğerleri
gibi yavaş yavaş ama uzun süreli satacak, ıçinde
herkes kendi $arkısıru bulacak
- Eski Fotoğraflar'da lokomotif parça yok, akı-
1da kabcı tekerlemeler yok. On bir parça da dinle-
ye dinleye seviliyor. Araiannda diğerlerinden bir
adım öne çıkan var mı?
Kasete tepkiler yeni yeni geliyor. Şimdilik
Eski Fotoğraflar ve Terki Diyar biraz daha sevil-
di. Hergün Pazartesi de dikkat çekiyor.
- Bir önceki kaset Ayak Seskri'nden sonra
Azeri rürkülere kasetlerinizde yer vermeyeceği-
niri belirtmiştiniz. Ama veni kasetinizi alanlar
yine Ceyran adlı anonim bir parçayla karşılaştı-
İar. Azeri parçalarla annnsanmak sorunlar doğu-
ruyor mu?
Azeri türküler çok seviliyor. Ben de ikincı ve
üçüncü kasetimin büyûk bölümüne bulup
çıkardığun bu parçalan koydum, çok tuttu. An-
cak herkes söyleyince işin çığn çıkü. Bu kasette
kesinlikle Azeri parça okumayacaktım, ama
Ceyran gibi bir parça bulunca planı programı
unutup söyledim.
Sol eğilimli bir sanatçıvım...
- Bilinen şarkılan da yorumluyorsunuz. Bu
risJdi secim değil mi?
Tabii ki riskli; ilk söylenen önemlidir müzik
dünyasında. İnsanlar parçaya afjşırlar ve yeni
yorumu beğenmeyebılirler. Ancak ben daha
böyle bir sorun yaşamadım. Fikret Kızılok söy-
lemişti Gönül'ü ama, benden sevildi. LivaneÜ
ŞarkılarTnda ise kadın sesi olduğum için böyle
bir sorun çıkmadı.
Yeni kasetinin yelpazesi çok geniş olanLeman Sam piyasaya çıkardığı Eski Fotoğraflar'da inatla bu çizgisini koruyor.
- Grup Gündoğarken'in TV ekramndan hal-
ka sevdirdiği Nazım Hikmet Memleket adlı par-
cayı sizin kaserinizde görmek sürpriz oldu. Bu
parçayı nasıl alabildiniz İlhan Şeşen'den?
Başka bir şarkı alacaküm, ama İlhan yetıştire-
medi. Bu parçayı verdi, sonra kendilerinin de
kasetlerine koyabileceklerini söyledi. Batı'da
şarkı söylecek insan sayısı çok az Türkıye'de.
Protokolü iyi bilmek gerekıyor. Örneğın, Porte-
kiz Cumhurbaşkanı geldi. Ben valinin adına
sahneye çıkıp kendi dillerinde fado söyjedim.
Ertesi gün Coşkun Sabah, Özal adına İspan-
yola'yı söylemiş Portekızlıler İspanyollar'ı hiç
sevmezler. bozulmuşlar. Giderken. "Biz de süe
• Benim için her kaset, kalıcı değeri olan bir yapıt
bırakabilmek demek. Kemikleşmiş dınleyici kitlem var. Bu
kitle sürekli aynı; ne artar, ne eksilir. Artarsa fazla önemli
değil, ama azalırsa çok üzülürüm.
böyle ahşverişler oluyor, bizde de olmalı. Şarkı-
lan zincirlemek yerine, paylaşmalı.
- Kartvizitinizde hem halk şarkıcısı bem de pro-
tokol şarkıcısı yazıyor. Sosyal mesajlı parçala-
nnız protokoUe aranızda sorunlar yaratıyor mu?
Ben her yerde söylüyorum, sol eğilimli sa-
natçıyım. Ama dünya görüşüm ayn, müzisyen
yanım ayn. Yabana konuk geldiğinde onlara
Yunan müziği çalacağız," diye takılmışlar. Bun-
lan bilmek önemli
- Genç şarkıcüarın müziği 'büyükler'ince eleşti-
rilirken ağzınızdan tek olumsuz söz duyulmadı.
Pop denilen bu çabuk rüketilen müziği ve yeni
ilahı nasıl değerlertdirivorsunuz?
Tarkan, KJ] Oldum Abı'vle çıktıktan sonra
sorgulanmaya başiadı bu eğilim. Bir dönem
Michael Jackson ve Madonna'ya ilgi duyan
gençlik kesimi için endüsln yerli ilahlar yarat-
maya başiadı. Gençler Tarkan'a, Burak'a. Ke-
nan'a dek ablalanndan, ağabeylerinden müzik
dinliyorlardı. tyi ya da kötü kendi dinamizmini
yansıtacak yaşıtlan yoktu başrolde. Tarkan
çıkü, beklentilere en iyi yanıt vererek süperstar
oldu. 1994 Türk popunun manzarası bu. Popu
pop sınırlan içinde değerlendirerek fazla
abartmamalı, dığer müzik türlenyle karşılaştı-
rma .vapılmamalı diye düşünüyorum.
- Eski Fotoğraflar'da enerjinizi bu kez insan
ilişkilerini daha iyi hale getirmeye, eski değerleri
yaşatmava adadınız. Bu kasette bir dönem üzeri-
ne çok gittiğiniz doğayla ilgili mesaj olmamasını
nasıl açıklıyorsunuz?
Ayak Sesleri'nde doğanın elden gitmesiyle il-
gili mesajlara geniş yer verdim, kimsenın umu-
runda olmadı. Bu işin önemi hala anlaşılamadı.
Türkiye'nin dört bir yanı yanıyor, >ine insanlar
tepkisiz. Ümıdimi yüirmeye başladım ne yazık
ki...
Colette'in 'MisketÇardağı'
Ingmar Bergman
Bergman
içinözel
anma
STOCKHOLM - İsveçli
ünlü yönetmen, tiyatrocu
Ingmar Bergman, gelecek
yıhn mayıs ve haziran aylan-
nda New York'ta anılacak.
Bergman'ın filmleri, Museum
of Modern Aıt ve Library for
the Performing Art tarafı-
ndan gösterilecek. Kentin en
köklü tiyatro ekolünün sahibi
Brookly Academy of Music de
Bergman'ın sahneye koydu-
ğu "Bir Kç Masalı" ve "Mar-
kiz Sade" adlı oyunlara sah-
nesini acacak. Iki aylık bir
festival gibi geçecek olan
onurlandırma sırasında
İsveç'in klasik yönetmenle-
rinden Alf Sjöberg de Ameri-
kab fılmseverlere tanıtılacak.
Bergman'ın sahneye koydu-
ğu piyesleri, yıllanru verdiği
ve halen kadrosunda bulun-
duğu Stockholm Dram Ti-
yatrosu oynayacak.
New York'taki Bergman
Festıvali sırasında, dünyanın
birçok ülkesinde ünlü yönet-
men konusunda araşürma
yapan "Bergmancılar" da bir
seminer çerçevesınde bir ara-
ya gelecekler. Bu nedenle,
Bergman'ın diktatörce görev
yaptığı film çekirnlerini anla-
tan bol resimli bir de fihn ka-
talogu yayımlanacak.
İsveç'in New York'taki
başkonsolosu Christina Eng-
feidt bu konuda şu açıkla-
mayı yaptı:
"New York'ta daha önce
hiçbir sanatçı bu şekilde kııt-
lanmadı. Buna en yakmı,
1992'de Mozart jübilesiydi.
Bu festival, tsveç'in bir kültür
ülkesi olarak dünyaya tanıtn
Iması için çok büyûk bir şans."
Küitür Servisi - Saint-Tropez'in yakınlannda, kendi halinde
bir kır evi. Eski bir çamaşırhanesi, bir iç avlusu ve bir zamanlar
ünlü yazar CoJette'in güneşlendiği bir terası var. Adı "Misket
Çardağı" olan bu ev, Colette gıttiğınden ben hemen hemen hiç
değışmemiş: "Onu daracık bir yolun sonunda buldum. Sıradan
demir parmaklıklar arkasındaydı, ama bu parmaklıklar defne-
lerle örtüünüştü. İki hektar alan içinde asmalar, portakal ve incir
ağaçları \ardı. Biberler, patlıcanlar asmaların diplerini dolduru-
yordu desem, her şeyi söylenûş olur muyum?"
Colette, Saint-Tropez'in küçük Iimanma, sıcak güneşine ve
serin gecelerine vurulmuştu. Annesi babası evi Colette'e sat-
tığında sadece dört yaşında olan Paule Tondırt, daha sonra
kendisi için şefkatli bir ikinci anneye dönüşecek bu kadını ilk
gördüğü günü hiç unutmadı: "Colette 1925 yılının kasım ayı-
nda satın aldığı eve bir görüşte aşık ounuştu. Sadece adından
hoşlanmamıştı: Tamaris-les-Bains. 'Bir gar için uygun bir ısım'
diyordu. Bahçedeki kuyunun etrafmdaki misket üzümü çardağı,
ona yeni isim için esin kaynağı oMu"
Colette'in doğayla iç içe geçen bu yeni yaşamı müthiş sakin ve
huzurluydu. Kedisi ve Pati adh köpeğıyle gezıntilere çıkıyordu
sık sık. Arada sırada da çalışıyordu. "Yazmaktan tiksimyorum"
diye itiraf ediyordu Helene Picard'a. "Burada vaşadığım sınırsız
hıksü bep sürdürmek isterdim. Üzerimde rengi solmuş eski giysi-
lerle, ayaklarnn çıplak dolaşıyonım, canım istediği zaman suya gi-
riyorum. Mirasyediler > a da bahçıv anlar için ideal burası".
Kısa süre sonra Colette Etienne d'Asteggisın de yardımıyla
bahçeyle uğraşmaya başiadı "Bahçe kapısından e\e kadar olan
yola boydan boya bir kemer > aptırmak îstemişti. Benim fikrimi de
hep sorardı, yöre insanlarını önerilerine kulak verirdi. Katalogda
gördüğü bürün bitkileri denemek isriyordu"
Böylece. o aralar 16 yaşında olan Etienne, bahçeye laleler, ka-
ranfiİler, düğün çıçeklen ve saka kuşlannı beslemek için ayçiçek-
leri dikti. Bahçede sebze de yetiştirdiler. Colette, Paris'te olduğu
zaman her hafta ona bir koli gönderiyorlardı.
Kırdaki evinde dünyadan soyutlanmış yaşayan Colette, pek
az arkadaşıyla haberleşiyor, Saint-Tropez'i herkesten sakınıyor-
du. "Bu benim son evhn mi olacak? Hep sadık kalacağun, hiç terkeöneyeceğim" diye yaz-
mışü, ama öyle olmadı. Gitgide büyüyen bölge, artan kalabalık ve kampçılann istilası so-
nunda Colette çareyi kaçmakta buldu. Yıl 1938'dı: "Ben diğer Saint-Tropez'i tanıyonım. O
hala var. Gündoğumunda uyananlar için bep var olacak".
'Burada
yaşadığım
sınırsız lüksü
hep sürdürmek
isterdim.
Üzerimde eski
giysilerle,
ayaklanm
çıplak
dolaşıyorum.
Mirasyediler
için ideal
burası."
Colette'inl938'de
bıraktığı gibi
duruyor
'MisketÇardağı'
adlıev.
Kırdaki evinde
dünyadan
soyutlanmış
olarak
yaşayan Colette,
burayafaep sadık
kalacağını
yazmışn ancak
kalabalık artınca
çareyi kaçmakta
bulmuşru.
Andre
Oonoyer
de Seganzact'ın
yaptığı Colette'i
çalışırken
gösteren eskizi.
(yanda).
PENALT1
Malta-Türkiye küitür köprüsü
ERDEN SİPAL
Akdeniz'in bu küçük ada ülkesi Malta'-
yla ülkemiz arasındaki ilişkiler bir dernek
tarafından geliştirümeye çalışılıyor. Tür-
kiye-Malta-Italya Kültür ve Dostluk Der-
neği bu calışmalannda şimdiden oldukça
yol almış durumda. İki ülke arasındaki
zayıf ilişkileri kültürel etkinüklerle stğ-
lamlaşürmaya calışıyor.
Bugünlerde Avrupa Birliği'ne girmek
için çalışan Malta'yla olan diplomatik ve
kültürel ilişkilerimiz oldukça sınırlı. Hatta
iki ülke arasındaki tek ilişkinin turizm ol-
duğu bile söylenebilir. O da tek taraflı:
Maltahlar haftada iki kez düzenli olarak
tstanbul seferi yapan uçaklarla ülkemize
geliyor. Bildiğimiz kadarıyla Malta nüfu-
sunun beşte biri şimdiden Türkiye'ye gel-
miş durumda. Türkiye'den Malta'ya gi-
den turist sayısı ise oldukça düşük.
Ama bir grup insan, bu iki Akdeniz ül-
kesi arasındaki kopukluğu gidermek,
daha yakın ve sıcak ilişkilere girebilmek
için kendi olanaklanyla çaba sarfediyor.
Çabalannı ve çahşmalannı yasal bir taba-
na yaymak ve daha çok destek alabjlmek
için 1993 yıhnda Türkiye-Malta-îtalya
Kültür ve Dostluk Derneği'ni kurmuşlar.
Üç ülke arasındaki sosyal ve kültürel iliş-
kileri geliştirip, zenginleştirmek amacıyla
kurulan derneğin başkanı HaJuk Çak-
makçı adında bir Türk. Ticaretle uğraşan
Çakmakçı 'bufaiııiçiııe' nasıl girdiğini şöy-
le anlatıyor: "Işim dolayısıyla uzun süre
yurtdışında kaldım. Bu süre içinde insan-
lann bizlere. Türklere olan > aklaşımı ve ön-
yargısı beni rahatsız etti. Bizi yanlış tanı-
yoriar. Bu yanlış düşünceieri sfleirilmek için
kültünimüzün, özeüikle de geleneksel kfil-
türürmizün tanıtıiması gerektiğini düşün-
d i i - '
Bu düşünceden hareketle Türkiye'yi
daha degişik bir açıdan tanıtma işine so-
yunan bir grup insan ilk etkinÛklerini
Malta'da, 13-27 haziran tarihleri arası-
nda, dernek olarak kauldıklan kültür mü-
badelesi programında gerçekleştiriyor. 16
kişiük bir grupla Maita'da Türkiye'yi
temsil eden derneğin başkan yardıması
Eirem Çoktan, 15 gün boyunca Türkiye'-
nin tanıtımını çok yönlü olarak yapmaya
çahştıklannı ve bunu başardıklanna
inandığını belirtiyor.
Derneğin kültür mübadelesi boyunca sü-
ren yoğun etkinlikleri kısaca şöyle:
Tanıtım amaayla ebru, tezhip ve hat gibi
geleneksel Türk sanatlanna ait 40 eserden
oluşan bir sergi açıldı ve Türk müziği, ye-
mekleri ve halk oyunlanndan ömekler ve-
rilen bir gece düzenlendi. Aynca Malta
Devlet Başkanı Hugo Mitsud Bonnici.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
Guido de Marco, MiIIi Eğitim ve İçişleri
Bakanı Michael Falson ve Turizm Bakanı
Psaila Sabooe'a.ayaretler yapıldı ve he-
diyeler verildi. Özellikle Devlet Başkanı
tarafından ilgi ve yakınlıkla karşılanan
Türk grubu, tüm ziyaretlerinde yanlan-
nda diğer gruplann temsilcilerini de al-
mayı ihmal etmedi.
Bu ziyaretlerden alınan sonuçlar ise ol-
dukça ilgi çekici. Bugün için resmi olma-
yan ama yakın bir tarihte resmi bir plat-
forma oturtulması için hem dernek hem
de Malta yektilileri tarafından çalışmalan
yapılan konular şöyle:
- Türkiye, Malta ve İtalya'da kültür
merkezleri açılması.
- Kültür mübadelesi programlannm
devam etmesi,
- Turizm alanındaki geniş potansıyelin
değerlendırilmesi için gereklı çalışmalann
yapılması,
- Yüksek öğrenim kurumlan arasında
önlisans, lisans, yükseklisans. doktora ve
araştırma görevlileri için burs sağlanması,
- İki ülkenin geleneksel sanatlannın
tanıtımınm karşılıklı olarak yapılması.
Malta grubunu ağustos ve eylül aylan-
nda 15 günlük bir gezı ıçın davet eden
Türkiye-Malta-İtalya Kültür ve Dostluk
Derneği yetkilileri ilişkilerini sadece kültü-
rel bir tabanda tutmaya, din ve politikava
kesinlikle bulaşmamaya özen gösteriyor.
Bu olumlu ve verimli çalışmalanna henüz
Türkiye'den, özellikle de resmi makam-
lardan destek sağlayamayan dernek bu-
günlerde, gelecek yıl gereçekleştireceği et-
bnlıklenni planlıyor.
MEMET BAYDUR
Duyarlık Eğitimi
Kitaplığın derinlerinde bir yerde, otuz yıl kadar önce
yayımlanmış bir Yeni Dergi buldum. Kendimi iyi bir in-
san, bir "Adam" gibi duyumsamama nedendir Yeni
Dergi. Yıl bir, sayı on. Biraz heyecanlandım. Bir de bak-
tım bazı satırların altını çizmişim çiçeği burnunda birde-
likanlıyken: 1965 yılında Yeni Dergi, "Türk Tiyatrosu
Üzerine Soruşturma " düzenlemiş. Osman S. Arolafın
yönlendirdiği soruşturma, o yıllarda "Gelişen Türk tiyat-
rosuna son yıllarda seyirci ve oyuncu olarak çok sayıda
katılmalar" olduğunu belirtiyor ve "Bu gerçeğe karşın
birçok çevreler tiyatromuzun bir çıkmazda olduğu savı-
nı ortaya atmakta ve bu çıkmazdan kurtulmak için yeni
yollara gereksinme duymaktaaır. Bugunkü ortam içinde
siz böyle bir gereksinme duyup duymadığınızı ve duyu-
yorsanız görduğünüz çıkar yollan açıklayınız" diyerek
ülkenin tiyatro insanlarına soru yöneltiyor.
önce altını çizdiğim satırları aktarmak istiyorum.
"Tiyatromuzun sorunlarına, yalnız tiyatromuzun de-
ğil, genel olarak bütün ulusal sorunlarımıza çözüm yol-
lan bulabilmek için, her şeyden önce yurdumuzda top-
lumcu bir düzenin kurulması gerektiğine inanıyorum.
Ne var ki, son yıllarda toplumcu, halkçı bir tiyatronun
gerekliği konusunda pek çok insanın anlaşmasına rağ-
men, bu insanların, tutulacak yolun ayrıntılan ve yönte-
mi üzerinde birbirine karşıt düşünceler ileri sürdükleri
görülüyor. Bunun nedenlerinden biri de toplumcu öğre-
tinin sanat anlayışında, özüne uymayan bir sınırlılığı
uzun yıllardır sürdürmesidir. Toplumculuğu daha çok ki-
taplardan öğrenip benimseyen şehirli aydınların bu ül-
kedeki yaşama koşullannın korkunçluğuyla karşılaştık-
ları zaman kapıldıkları haklı öfke ile nerdeyse birer sa-
nat düşmanı kesilmeleri de bu yüzdendirsanıyorum. Bu
tutum giderek toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesi
yolunda propagandacı, söylevci bir sanatın özlemi ola-
rak beliriyor. Böyle bir sanatın -insanlara birtakım du-
şünceleri ders verircesine anlatmaya çalışan bir sa-
natın- tiyatroda etkili bir propaganda aracı bile olabile-
ceğine inanmıyorum. Tiyatronun halkı eğitme görevin-
den söz ediliyor. Sanattan, tiyatrodan, beklenen eğitim,
bence bir duyarlık eğitimidir. Insana 'sen şunu düşüne-
ceksin' diyen bir anlayış yerine insanı düşündurecek,
onu çıkar yollar aramaya zorlayacak bir anlayıştır."
Yukarıdaki satırlar sayın Cevat Çapan'ın otuz yıl ka-
dar önce bu soruşturmaya verdiği yanıttır. Sevgili Ça-
pan, 1965 yılında söylüyor bunları O yıllarda yada daha
sonra birilerinin öğrenimine yaramıştır bu sözler diye
düşünüyorum. Kırmızı tükenmez kalemle satırların altı-
nı çizdiğime göre, üstelik bugün de, bu yanıta olan inan-
cımı koruduğuma göre en az bir kişinin işine yaramış
olmalı! Sevgili Cevat Çapan'dan yalnızca tiyatro ve şıirin
değil, birçok güzelliğin gülümser gizlerini öğrendiğim
ıçın de şanslı görmüşümdur kendimi.
Yeni Dergi'nin hep yeni kalan bu sayısındaki soruştur-
maya yanıt verenlerden biri de, bana tiyatroyu sevdiren,
tiyatronun kapılarını açan, kimilerine göre beni "tiyatro-
nun başına bela eden'' bir büyük tiyatrocu Güner Sü-
mer. Aynı kırmızı kalemle onun da yanıtının satır altları-
nı çizmişim. "Bir toplumun bünyesindeki ekonomik,
sosyal gerilik, o toplumun her katını, her kuruluşunu et-
kiler. Bir ülkenin ekonomik, sosyal hayatı gelişmezse,
bütünüyle ekini de gelişmez. İşi doktorluk da olsa, ya-
zarlık da, tiyatroculuk da olsa, kişi ülkenin sorunlarını bir
bütün içinde düşunmek, kavramak zorundadır. Bu ülke-
nin tek başına tiyatrosunun kalkmmasını beklemek, bir
düşünce konforundan başka bir şey, bir aldatmaca ol-
maktan oteye gidemez. Bir tiyatroya- sahip olmadan
once, bir vatandaş olarak bu ülkenin sorunlarını düşun-
mek, bu sorunlara bir vatandaş olarak katılmak zorun-
dayız. Bu katılım, boşuna soz söylemekten çok, günlük
yaşamımızdaki en kuçuğunden en büyuğune bütün dav-
ranışlanmızdaki tutarlılıkla olur."
Yeni Dergi'nin Güner Sümer'e sorduğu özel soruya,
bu değerli yazarımızın verdiği yanıt, unutulur gibi değil.
"Bugünün Türk tiyatrosunda tiyatro kişisi hangi gerçek-
leri toplum önüne çıkarmakla yukümlüdür?" diye soru-
yorlar. Şöyle yanıtlamış sevgili Güner:
"Kendi gerçeklerini. Içten, köklü bir şekilde duyduğu,
yaşamına karışan, yaşamasına yön veren gerçekleri.
Türk yazınında olduğu gibi, Türk tiyatrosunda da en bu-
yük hastalık içtensizliktir."
•
Yeni Dergi'rrin otuz yıl kadar önce düzenlediği soruş-
turmaya yanıt verenlerin arasında Ayperi Akalan, Meh-
met Akan, Gürtay Akarsu, Cahrt Atay, Gülriz Sururi,
Asaf Çiyiltepe. Ahmet Evintan, Ahmet Gülhan, özde-
mir Nutku, Gazanfer Özcan, Ali özgerrtürk, Yüksel Pa-
zarkaya, Haldun Taner, Aden Tolay da var. Ben o yıllar-
da yeni tanımaya başladığım Güner Sümer ile yirmi beş
yıl sonra tanışacağım Cevat Çapan'ın yanıtlarını "işaret-
lemişim " nedense.
Evin içinde oraya buraya yığılmış kitaplara, dergilere
bakarak gülümsüyorum. Bu küçük tepeler kimbilir neleri
gizliyorlar? Satır altları yıllarca önce çizilmiş bu kitapla-
rın arasında bu yıla kadar soluğunu yitirmeden varabil-
miş ne güzellikler saklıdır kimbilir?
Tüm Yeni Dergi'leri, Ufuklar'ı, Yeni Ufuklar'ı, başka
eski dergileri de içeren bir tarama yapılsa, yeniden ya-
yımlansa birçok yazı, iyi olmaz mı? Otuz yıl önce yapıl-
mış bir tiyatro soruşturması, beni bugün üstüne böylesi-
ne düşündürdüğüne göre... Belki Ataç'ın köşe yazıları-
nın da bir gazete köşesinde yeniden, bugün yazılmış
gibi yayımlanması gerekiyor. iyi kötü, eski yeni hiçbir
şeyin "eskimediği", eskiyemediği bir ülkede yaşama-
nın sıkıntısı mı bütün bunlar? öyle bile olsa, isi, dumanı,
karası üstünde bir iyimserliğin yanında durmak gereki-
yor. Güner Sümer haklıydı: Bizim en büyük hastalığımız
içtensizliktir. Cevat Çapan haklı: Sanattan beklerten eği-
tim bir duyarlık eğitimidir. Altını çizdiğimiz satırları yeni-
den okuyacağız, çaresi yok.
Oskor Akadenüsi Kuthtğ Atantan'ın
'Katanhk Sular' adhfilmini arşive alıh
Kültür Servisi- Oscar Akademisi, Kutluğ Ataman'ın yönettığı
"Karanlık Sular" adh filmini sonsuza kadar saklamak üzere
arşivine aldı. Bugüne kadar hiçbir Türk filmini kabul etmeyen
Oscar Akademisi arşivi ilk kez Kutluğ Ataman'ın "Karanlık
Sular" adlı filmini
değerlendirdi. Cha-
rüe Chaphn ve D.W.
Griffith gibi ünlü yö-
netmenlerin eserlri-
nin de bulunduğu
arşivde sonsuza dek
saklanacak olan "Ka-
ranlık Sular" adlı
fılm, laser disc'e alı-
narak korunacak.
Sanat yaşantısını
ABD'de sürdüren
Kutluğ Ataman'ın
"Karanlık Sular"
adlı filmi. 13. tsta-
nbul Uluslararası
Fihn Festivali'nde SİYAD tarafından "En İyi Türk Filmi" se-
çilmişti. Cannes, Locarno, Venedik, Montreal, Manheim gibi
önemli fılm festivallerine de katılan "Karanlık Sular" kısa süre
sonra Türkiye'de gösterime girecek.
Yönetmen Kutluğ Ataman