Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 TEMMUZ1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Yıllar önce fotoğrafı terk eden Henri Cartier Bresson, gelecek yıl resimlerini sergileyecek
'An ve sonsuzhiktanbaşka birşeyyok
9
Kfiltiir Servisi - Fotoğraf sa-
natı söz konusu olunca. Henri
Cartier Bressoa adı, kesin bir
referans, mükemmellik anlaıru-
na geliyor. Bresson, 1972
yüından beri pek fotograf çek-
miyör, ama resimle ilgileniyor.
Yapüğı resimlen 15ocak 1995'-
te Valence'de sergileyecek. Ge-
nelde söyleşileri kabul etmeyen
sanatçı, Louvre'a bakan evinde
Le Figaro gazetesinin soru-
lannı yanıtladı:
- Hindistan'a ilgi duyuyorsun
değümi?
Evet, hem de çok. Yaşamı-
mın bir bölûmûnö Uzakdoğu'-
da geçirdim.
Okunabilecek her şey
- Ve bu ilginç bir deneyim' ol-
du...
Daha da fazla. Ben Fenelon'-
da okudum, katolik okulu.
Daha ilk başladığım günlerde,
derste Rimbaud ya da Mallarme
okurken gözetmene yakalanı-
yordum. Bir gün 'Dersin düze-
nini bozma" dedi. bana 'sen'
dıye hitap ederek. Genelde 'sen'
dendiğinde dayak yerdık. Ama
sözüne şöyle devam etti: "Getip
benim çaİtşma odamda okur-
sun". Bunu tekrarlamasına fır-
sat vermeden hemen gittim ve
bir yıl boyunca okudum. Bu
yüzden sınıfımı bir türlü geçe-
medım, ama okunabilecek her
şeyı okudum: Proust, Rus ro-
manalan. Nietche... Schopen-
hauer hakkında okuduğum bir
kitap, beni Romain Rolland ve
Brahma dinine yöneltti. Çok et-
kilenmiştim. Hiçbir zaman iyi
bir Hıristiyan olmadım.
Fotoğraf bir hobidir
- Sanatçı bir çevrede yaşıyor-
dun...
Tamamıyla. Babam çok iyi
resim yapardı. Büyükbabam
ise Tbeodore Rousseau tarzı de-
senler. Ben Afrika'dan dönüşte
fotoğraf çekmeye başladım.
Buna hastalık derecesinde düş-
kündüm. Babam çok rahatsız
olmuştu, çünkü bu bir meslek
değildi. Gerçekten de fotoğraf
bir meslek değil...
- Ne öyleyse?
Bir hobi. Zaman geçirmek
ıçin. Zaman önemlidir. Zaman
konusunda takıntılanm var.
Budizmde de zaman kavramı
aynı değil. Boş inançlan olan
biri değilim, ama rasyonalistle-
rin görmezden geldikleri başka
bir dünya da var. Bilimin müt-
hiş şeyler yaptığını yadsımıyo-
rum. Ama kalıtımbilimi ve
onun yol açtığı sıkınt'lan. tüm
kargaşayı gördükçe: yaşadığı-
mız dünya, mahkum edılmış bir
dünya diyorum.
Şirodi herkes sanatçı
- Değişecektir...
Evet, ama bunun küllerinden
doğacaktır. Ve küller birikir,
birikir... Dinle. Ben 86yaşında-
yım ve bundan çok mutluyum.
Nostalji duymamak gerekiyor.
önemli olan, o andır. Bu yüz-
den fotoğraf çekmeyi çok sevi-
yorum; çünkü fotoğraf, o an-
dır. Benim için, an ve sonsuz-
luktan başka bir şey yok.
Neden 'Mahkum edilmiş bir
dünyadayız' dedim, biliyor mu-
sun? Çünkü artık kimse üretmi-
yor. Benim için bu, hassas bir
dünyarun temeli. Bu temel yok
artık. Şimdi herkes sanatçı.
Yanlış! Fotoğraf. zanaattir.
Ben fotoğrafçı olarak tanın-
dım, ama benim tutkum fotoğ-
raf çekmek yalnızca, ortaya
çıkan sonuç çok fazla ilgilendir-
miyor. Üç yıl boyunca Doğu*-
da kaldım ve bu süre içinde çek-
tiğim fotoğraflann kontak-
lannı görmedim bile. Bazen bir
göz atıyordum, ama ikincisine
ıhtiyaç duymuyordum. Kimi
arkadaşlanm. tüm zamanlannı
kontaklanna bakarak geçin-
yorlar. Neden olmasın? Hepi-
miz farklıyız neyse ki... Beni il-
gilendiren, var olmak.
Şipşak fotoğrafı keşfettim
- Fotoğraf, kafada oluşan bir
şey...
Hem zihinsel hem fiziksel bir
şey... Şöyleyecek çok şey var.
Dediğim gibi, benim için fotoğ-
raf, o an var olmanın mutlulu-
8"-
- Dünyada var obnanın raı?
Evet, bu yüzden fotoğraf
çekmeye başladım. 1940'ta
hapse girmiştim. bir arkadaşla
birlikte kaçtık. Birbirimize gele-
cekte ne yapacağımızı sorduk.
Ben "Ressam oiacağım" demış-
tim. Bir an bile fotoğrafçı' de-
mek gelmedi aklıma. Oysa ki
fotoğraf çekmeye başlamıştım
daha önce.
- Merak ettiğim bir şey de,
gençliğinde resimde sürrealist
akımdan etkilendiğin halde ne-
den ders almak için Lhote'un
atölyesini sectiğin...
Olağanüstü bir üğretmendi,
benim için kübizmi simgeliyor-
du.
- Bundan sonra, 23 yaşınday-
ken Afrika'ya gktiniz. Niye?
Bresson, fotoğrafı terk edeli 20 yıl oluyor. Hızlı, ksa yazmayı seviyor, üç kelime. Bu yüzden fotoğrafı ve resmi seviyor.
Askerlikten sonraydı. Iki yıl
için gittim. Şonu olmayan bir
gönül ilişkisi yüzündendi. Ve
Andre Lhote'un teorisyen ya-
nından sıkılmıştım.
önce 'Ressam olacağm' di-
yordum, ama kalemden daha
hızlı bir şey olduğunu, şipşak
fotoğrafı keşfettim. Resim be-
nim için bir tür meditasyon.
Fotoğraf öyle değil, sezgisel bir
şey. Fotoğraf üzerinde fazla dü-
şünmem. Cezanne'ın mektubu
harikadır, der ki: "Resm yapar-
ken düşünürsem her şey defolup
gküyor".
- Pekiyi, ama eğer sanat 'zi-
hinsel bir şey
1
ise akıl ya da dü-
şüncenin de yer alması gerek,
öyle değil mi?
Öyle çok akıl türii var ki!
- Munkaci'ninki örneğin?
Ondan sık sık söz edentin.
Evet, o benim bir ileri gıtmem
için bir tür ateşleyici oldu.
- Senin için Kertesz'den daha
mı önemliydi?
Kesinlikle öyle. Kertesz'i de
çok severim. Munkaci'run fo-
toğraflannı gördüğümde "Böy-
le bir şey nasd yapdabilir? Bu
plasrik güzellik ve bu doğallık
aynı anda!" demıştim. Kertesz'-
inkileri gördüğümde ise "Evet,
yapdabilir bir şey" dedim. Ben
yola, Lhote'tan öğrendiklerim
ve pek çok ressamın etkisinde
çıktım. Gençliğimde zamanımı
resim görerek geçirirdim. Bun-
lar beni çok etkiledi
- Sinemanın hayatındaki yeri
ne?
Birlikte Magnum'u yarattığı-
mız Chim ve Capa'yı tanıma-
dan önce, üç yıl Renoir'la çalış-
mışum. Ona çok şey borçlu-
yum. İkınci asistandım. Ikinci
asıstan olunca her işle ilgıleni-
yorsunuz. Diyaloglan ezbere
biliyordum. Renoir: anlayış, ze-
ka demekti.
- Arles'da senin resimlerini
gördöm. Bana en ilginç gelen,
silgiyi kullanışın oldu. Sanki hiç
bitniemiş, bitmeyecekmiş gibi...
Hıç bitmez zaten. Ama bu
söylediklerin beni yüreklendir-
di. Çünkü fotoğraf sanki üstü-
me yapıştı, artık dayanamıyo-
rum. Neyse ki ressam arkadaş-
lanm varda başka şeylerden de
konuşuyoruz.
- Kim bu ressam arkadaşlar?
Bir ara Sam Szafran'la çalışnnş-
tm...
Fotoğrafı terk etmek çok zor
oldu. Sam bana yardım etti.
Onun evinde çalışırdım bazen.
"Tuğla bir duvar böyle olmaz.
Bir daha dene!" derdi, ben de sı-
lip tekrar yapardım. Ona çok
şey borçluyum. "Henri, gerekli
yapıya sahipsin, ama kendinı di-
sipline etmeyi öğrenmen gerek*
1
derdi.
Resim, tüm dünyam şimdı.
Dün Londra'da bütün öğleden
sonramı UceUo'nun "La Batail-
le"ı üzerinde calışarak geçir-
dim. Goethe, bir tabloyu an-
lamanın tek yolunun onu kop-
ya etmek olduğunu söyler. ön-
ceki gün de, Cezanne'ın 'Ba-
igneuses'ünün krokilerini yap-
tım. Artık fotoğraf çekmiyo-
rum. Sadece portreler. Bu beni
çok eğlendirıyor. Ya da manza-
ralar... Ama yollarda, hayır.
Bunun pek de eksikliğıni çek-
miyorum. Sadece bir yerden ge-
çerken, burada iyi fotoğraf çe-
kılebilirdi diyorum, hepsı bu.
Önemli olan hissetmektir
- Fotoğrafı ne zaman bırak-
tm?
Yirmi yıl oluyor. Teriade, ba-
na 1972de "Bırak artüt, söyle-
veceklerinin hepsini sövledin.
Bundan sonra ancak düşüşe ge-
çersin" dedı. Doğruydu. Ama
beni rahak bırakmıyordu, iki
yıl daha devam ettim.
- Senin için fotoğraf. dünyada
var olmakla ilgili. Bu, sanırım
senin dünyanda önemli bir veri.
Kesınlıkie.
- Resim. dediğin gibi, daha tin-
sel. Düşünce de var duygular da.
Ikisi de önemli. Biri için diğerini
reddetmeye gerek yok.
Çok haklısın. Bıktım! Bık-
tım! Bıktım! İkisini de zevkle
yapıyorum. Resimlerim fotoğ-
raflanmdan daha iyi mi bilmi-
yorum, fark etmez. Ne demek
bu? Bütün bunlar ün!ü olmakla
ilgili. Şimdi. herkes fotoğrafçı.
Kendi Leica'mı yeni makineler-
le karşılaştınnca! Önemli olan,
bakıştır. Hissetmektir. Sana
Chim'le ilgili kitabı göstereyim,
orada onunla ilgili birkaç satır
yazdım. Hızlı, kısa yazmayı se-
viyorum, üç kelime.
-Yine'şipşak'
Bu yüzden fotoğrafı ve resimi
seviyorum...
1
Audrey: Gerçek Öyküsü' adlı kitapta ünlü oyuncunun geçmişindeki izlere değiniliyor
Gülümsemesinin ardındaki sırKüitür Servisi - Beyazperdenin masum
yüzlü oyuncusu Audrey Hepburn hakkı-
nda olumsuz duygular taşıyan kımse var
mıydı acaba? Humphrey Bogart'ın Aud-
rey'in hayranlanndan olmadığı bir ger-
çek. Hepbum'le "Sabrina Fair" filminde
başrolü paylaşan Bogart, yakışıklı WilB-
am Holden'ın kendismi geri plana itmesi-
ne fena halde ıçerlemişti.
Alfred Hitcbcock ise fılmlerinden bi-
rinde bir tecavüz kurbanını canlandı-
rmayı kabul eden, ancak daha sonra fık-
rini değiştiren Audrey'i hiçbir zaman af-
fetmedi. Audrey'e ilişkin diğer anüarda
ise yalnızca tathlığı ve zarafeti ön plana
çıkıyor.
Alexander VValker Audrey'in yaşa-
möyküsünü yazdığı "Audrey: Her Real
Story - Audrey: Gerçek öyküsü" adlı ki-
tabmda aktrisin geçmişindeki Nazi izle-
rine de değiniyor.
Anne ve babası Nazi hayramydı
1929 yılında Belçika'da doğan Aud-
rey'in anne ve babası Hitier'in hayran-
lanndandı. Amhem'da malikaneleri
olan aristokrat bir Felemenk aileden gelen
annesi Barones FJIa van Heemstra, Naa-
lerin Almanya'dakı toplantılanna kaüü-
yordu. Baronesin
ikınci eşi, Audrey'in
babası olan Anthony
Hepburn-RustoD ise
esrarengız bır adamdı.
Sözde uıgilizdi. Irlan-
dalı olması da
olasıydı. İşadamı ola-
rak tanınıyordu. Ger-
çekte hakkında kuş-
kular bulunan bir ki-
ralık askerdi.
Audrey 6 yaşınday-
ken babası, onu ve an-
nesini terk etti.
Audrey, babasına
çok düşkündü. Hep-
burn-Ruston'ın bir-
denbire, veda bile et-
meden hayatlanndan
çıkıp atmesi onu çok
Audrey Hepburn, fotojenik, za-
rif, kırılgan ve masumdu.
Nazi yanbsı olduğu için pışmanlık duyan
ve babasından boşanan annesıyle birlikte
Arnhem'da Alman ıstilasını yaşıyordu.
Alexander Walker.
Audrey'in faşizmle isteği
dışındakı bağlantısını
hoşgörusüz Amerikan
basımndan saklamaya
gerek duymasını, onun
az rastlanır özdenetimi-
ne ve savaş sırasında çek-
tiği acılann izlerinden
yaşamı boyunca kurtula-
mamasına bağbyor.
Audrey Hepburn, savaş-
tan sonra bale eğitimi gö-
rerek kötü anılannı
unutmaya çalıştı. Bu ona
beyazperdenin kapılannı
açu. Önemsiz İngiliz
filmlerinin sıradan oyun-
cusuyken. bir gün Monte
Carlo'da gezmeye çık-
kendisini sokaktamış.
sarstı.lkinci Dünya Savaşı sırasında Hep- gören Cotette, hıç tanışmadıklan halde
bum-Ruston Ingilizler tarafından gözlem
altında tutulurken, Audrey bir zamanlar
Tşte benim Gigim' diye bağırmışt ı. O sıra-
larda Hollywood'da VV'illiam VVyler'ın
Kültür • Sanat
ALKAZAR'IN SEÇTIKLERI
Tel: 245 73 83-245 75 38
BUGÜN
ÜSTU
AŞIKLARI
Yön: Leos Carax
JUUETTE BKOCHE-DEMS LAVANT
12.00-14.15-16.30-18.45-21 .OO
THE WALLYön: ALAN PARKER
12 15-14 30-16.45-19.00-21.15
YARIN: AVAZDA BİR YÖREK - THE DOODS
BULUNMAZ TIYATRO
İ S T A N B U L
Pol^ık TİYATBO d e g l (
Yaz veYön.H.H4nı Bulmmaz
Oynayan Nuray Yavuz
Cumartest 20.00
Istıkül Cad. No: 186 2 Beyoglu
Tel: 513 74 31 -522 65 85.
2S1 60 90 • 638 14 84
Kültür
Sanat
ılanlarınız ıçın
293 89 78
(3 hat)
İKİ HINZIR ADAM
Beyazperdede butün zamartann en mutıteşem ıkılısı olan Jack Lemmon ve Watler Matthau
"Grumpy Old Men-lkı Hınzır Adam' ile 29 Temmuz'dan ıtıbaren beşıncı kez sınemaseveriefin
karşısındalar Donald Petrıe nın yönettığı fılrrnn konusu kısaca şöyle Mınnesota'da ûç mevsım
olduğu söylenır Hazıran Temmuz ve Kış Mınnesota'nın küçük bır kasabasında oturan John
Gushafsor (Jack Lemmon) ile Max Goldman (VValter Matthau) arasında ise yaklaşık 56 yıldır
kış mevsımı hukum surmektedır Bu ıkı yaşlı adanmn en bûyûk zevklerı ise çeşıtlı şakalar
yaparak bırbırierını zor ve komık durumiara dûşürmektır 8ır gün caddenın karşısındakı eve
gûzeller guzelı genç bır dul taşınır Artık bu tkı yaşlı adam. onu elde etmek ıçın zafere gıden
her yolu mubah görmektedırler "Ikı Hınzıf Adam' sınema salonlannı kahkahaya boğacak
'Roman Holiday - Roma Tatili' filminde
prensesi canlandıracak. tanınmamış bir
yıldız adayı aranıyordu.
Bu rolü alan Audrey. bir yıl içinde yıldız
oldu. Modacı Hubert de Givenchy ile kur-
duğu dostluk ve ışbirliğj. her ikisinin de
kariyerinde önemli rol oynadı.
Hepburn hem beyazperdede hem de
özel yaşamında Givenchy'nin kendisi için
hazırladığı son derece zarif giysileri giydi.
İkisi, savaş sonrası yıllann en etkili moda
devrimini başlattılar.
Hepburn, kuşağının en çok kazanan
yıldızı olmasına karşın yetenekleri
smırlıydı. Oyunculuğu teknikten çok, do-
ğallığa dayanıyordu. Hiç de erotik değildi.
Ancak son derece fotojenik, zarif ve
kınlgandı. Masum görünümünden hiçbir
zaman sıynlamadı. 'Breakfast at Tif-
fanyV filmindeki fahişe rolünde bile...
Truman Capote aslında bu rolü Marilyn
Monroe ıçin yazmıştı.
'Sabrina' fılminin çekimi sırasında evli
aktör Wiliiam Holden'la yaşadığı gönül
macerası dışında Hepbum'ün kariyeri
skandalsız geçti. Aktör Mel Ferrer ve Ital-
yan psikolog Andrea Dotti ile evlendi. İki
^ ^ ^ ^ ^ — — ^ ^ ^ ^ ^ ™ — evliliğı de yürümedi. Son yıllannı
O O 1 Q O 7 0 / <s U«.«\ Merk Oberon'ın dul eşi Robert
/ y
°
8 y
' • l
J n m
l VVokfers'la birlikte mutiu bir şe-
kilde geçırdi.
UNICEFin iyi niyetelçisi
Hepbum, 1988 yılında 60 yaş-
lanndayken UNICEF'in 1yi ni-
yet elçisi' oldu. Savaş ve açlık
kurbanı çocuklann durumuna
dünya kamuoyunun dikkatinı
çekebilmek için Bangladeş, El
Salvador, Guatemala. Kenya ve
Sudan'a gitti. UNICEFeduydu-
ğu gönül borcunu ve bu görevi
üstienmesininnedenini"Çocuklu-
ğumda HoOanda'da açlık çeker-
ken UNICEF hayatınıı kurtardı"
sözleriyle açıklamıştı. Bu göreve,
oyunculuk kariyerinde görül-
meyen bir tutkuyla sanldı.
Kolon kanserine yakalanan
Hepburn, Los Angeles'da ba-
şansız bir operasyon geçirdikten
sonra. yaşamının son günlerinı
geçirmek üzere İsviçre'deki evine
döndü.
Cenazesine katılanlar arasında
Fransız aktör Alain Dekm da
vardı. Törene son dakikada yeti-
şen Deion, Audrey'le olan bütün
randevulanna hep son dakikada
geldiğini söyledi. İkisinin zaman
zaman buluştuklannı daha önce
duyan olmamıştı. Yoksa Aud-
rey'in hala gızli kalan bazı sırlan
mı vardı?
1988den beri böyle bir protest müzik dinlemediniz!
ekrem ataer
MARE NOSTRÜM (Bizim "Deniz")
Madımak'ta
YananBeı
• He Canım
•Semah
(Done Done)
• Sardunyaya Ağıi
• Mayıs Aylann
Guludur
ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SA YGI
MEMET FUAT
Şiirde Savrulmalar...
1930lardan bu yana, Türk şiirinde yaşanan savrulma-
lar gözden geçirilince, bir insan ömrünü bile aşmayan
kısacık bir süreye, böylesine birbirine karşıt anlayışla-
rın, bunca aşırı değişikliğin nasıl sığdığına şaşmamak
elden gelmiyor.Yüzyıllarca süren bir durukluğa, Divan
şiiri geleneğine, Tanzimat'la birlikte başlayan tepkinin
en yüksek noktasını mı yaşadık?
Yetmiş yıllık çağcıl şiir serüvenimizdeki renkliliği şaır-
lere bölüştürmeyi denesek, ona da pek olanak yok. Tek
tek şairler de değişik anlayışlarla çok çeşitli ürünler or-
taya koydular.
Arayışlar içinde olan, özledıği şiire bir türlü ulaşama-
dığı için anlayıştan anlayışa geçenler bir yana, çok ba-
şarılı, beğenilen, övülen, el üstünde tutulan ünlu şairler
de sürekli değiştiler, gelişmeyi aşan savrulmalar yaşa-
dılar, bir uçtan öbür uca gittiler ya da gidip geldıler.
Yanlış anlaşılmasın, düşüncelerden değil, sanat anla-
yışlarından söz ediyorum.
ikisi birbirinden ayrılabilir mi?
Ayrılmadığı söylenırse de gerçekte ayrıldığı görülü-
yor. Hasan Hüseyin de toplumsalcı, Cemal Süreya da,
ama sanat anlayışları bambaşka. Mellh Cevdet Anday'-
ın Telgrafhane'den Guneşte'ye toplumsal ya da sıyasal
duşüncelerınin değışmediğinı yazılarından bilıyoruz.
Birçok eleştirmen toplumsal olaylarla sanat anlayışla-
rı arasındaki ilişkiyi incelemiş, altyapının üstyapıyı etki-
leyişini sergilemiştir, ama sanatçılar ayrıntılara girerek
düşündükleri için, bu yaklaşımdan pek hoşlanmazlar,
her sanatın kendi Özellikleri çerçevesinde, toplumsal
olaylardan bağımsız olarak geliştiğine inanırlar
örnekse, 1980 sonrasında Türk şiirinin sorumsuzluk
bataklığına saplanmasını, baskı döneminin etkisi diye
yorumlamak kolaydır, ama bunu o sorumsuzluğu yaşa-
yan şairlere onaylatamazsınız.
Onlara göre, varılan yere şiirin doğal gelişmesiyle va-
rılmıştır...
Şiirde düz anlatım konusu da böyle...
Günumüzun genç şairleri o konuya çoktan aşılmış bir
konu diye bakıyorlar.
Oysa şiırimizin büyük ustalarından biri olan Oktay Rl-
fat, Perçemli Sokak, Aşık Merdiveni gibi kitaplarının ar-
kasından şöyle bir şiır yazabiliyor:
FADIME KIZ
İki elinde su dolu ikı kova
Bahçe dibi serviye doğru
Fadime kız geliyordu
Anası çamaşırları yumuş
Çitin üstüne seriyordu
Ağası çömelmiş duvar dibine
Çenesı dızlerine dayalı
Tütun içiyor.
Bu şiirde değil ıç biçim sanatları, sıradan bır benzet-
me bile yok. Şair gördüklerini düpedüz betimlemiş.
Aslında düz anlatım için böyle bir örnek seçmem ge-
rekmezdi Düz anlatımda da iç-dış bütün şiirleştirme sa-
natları kullamlabilır Neden kullamlmasın!
Sorun o sanatların günümüzde amaç olarak görülme-
sinden kaynaklanıyor..
Böyle bir örnek seçmemin nedeni, şiirin her türlüsünü
yazmış büyük bir şairin, aşırı bir kapalılık deneyinin ar-
kasından, düz anlatımın en uç örneği denebılecek bir
yalınlığı bile eskımış, aşılmış saymadığını göstermek is-
tememdi.
Genç şairler kolay yolu seçip özgünlük, aykırılık der-
ken biçimsel kaygılar bataklığına saplanıyorlar.
Oysa çetın yolu, yaşamdaki, düşuncelerdeki, duygu-
lardaki şiiri aramayı zorunlu kılacak düz anlatım yolunu
seçip, orta malı özgünlüklere, aykırılıklara ortak olmak
yerine, kendi kişisel özgünlüklerine, aykırılıklarına ulaş-
manın savaşımını vermeleri gerekir.
Deniz Müzesi'nde Kayacan Sergisi
• tstanbul Haber Servisi - tstanbui'dakı evmde öncekı yıl
Devrimci Sol örgütü tarafından düzenlenen silahlı suikast
sonucu öldürülen emekli Oramiral Kemal Kayacan'ın anısına.
Beşiktaş'takı Deniz Müzesi'nde hayatını anlatan bir fotoğraf
sergisi açıldı. Sergi açılışına katılan Kayacan'ın kızı Fatoş
Hatayh, babasının sosyal demokrat bir insan olduğunu. bu
yüzden de sol bir örgüt tarafından öldürülmüş olacağına
inanmadığını söyledi. Kayacan, ölüm yıldönümü olan dün.
Edirnekapı Şehiüığı'ndeki mezan başında da anıldı. Deniz
Müzesi Resim ve Sanat Galerisi'nde dün açıhşı y apılan
fotoğraf sergisine Kayacan"ın eşi Feriha Kayacan. kızı Fatoş
Hatayh, Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İrfan
Tınaz, Kuzey Deniz Saha Komutanı Oramiral Salih
Dervışoğlu ve üst rütbeli subaylar katıldı. Fatoş Hatayh,
babasının anısını yaşatmak istediklerini, bu serginin her yıl
açılacağını belirtti. 14 ağustos tarihine kadar sürecek olan
sergi, her gün 09.30 ve 20.00 saatleri arasında gezilebılecek. Öte
yandan Kayacan. ölüm yıldönümünde Edirnekapı
Şehitlıği'ndeki kabri başında anıldı.
Japon kaligrafi sergisi
• Kültür Servisi-Japonya'nın Ouyuu Kaligrafi Derneği ile
Türk -Japon Halklararası İlişkıler Derneği. Japony a
Başkonsolosluğu'nun desteğiyle 5-8 Ağustos tarihleri arasında
Topkapı Sarayı Müzesi sergi salonunda bir sergi düzenleyecek.
Sergi, 9 00-17.00 saatlen arasında ızlenebılecek. Aynca sergi
süresince her gün 10.00-12.00 arasında kaligrafi sınıfı açılacak.
Evrensel Kültür Merkezi'nde panel
ve film gösterimleri
• Kfiltiir Servisi - Evrensel Kültür Merkezi'nde bugün saat
15.00'te Haşim Demir'in yöneteceği. "Gebze Direnişi
Değerlendirmesi" konulu panel var. Saat 19.30'da ise Sergie
Eisenstein'ın "Ekim" filmi gösterilecek. 31 temmuz pazargünü
saat 19.00"dakı kısa metrajlı film gösteriminde Önder
Yetkin'ın "Hayalimdeki Resim' adlı filmi var. Saat 19.15'teise
'Paris Komünü Belgeseh' izlenebilir.
Melih Görgün'ün Sinop sergisi
• Kültür Senisi - T. Melih Gprgün. çalışmalannı Sinop Şehir
Müzesi'nde sergiliyor. M.S.Ü.'deöğretimelemanı olan
sanatçı. özgün baskı teknolojısinden de yararlanarak ürettıği
yapıtlannda tarihe bir gönderme yapıyor. 1992-94 dönemi
içinde dizi olarak gerçekleştırilen yapıtlardaki ana form
"TORS" kültürler arası bır ilişkinin kesişme noktasını teşkil
ediyor. Burada Batı ve Doğu kültürleri arasmda anonim bir
yapı olarak kullanılan form, kaligrafık, simgesel yazıtlarla
tasanmlanıyor ve antik objelere dönüşüyor. İmge. burada
metal mektuplar, harfler. şifreler gibi öğelerle görselleşir.
Düzenleme. oluklu mukavva, ahşap, metal ile de desteklenen
ana form "TORS'un 'İKON'a dönüşerek zaman-biçim paydası
alünda. mekân içindeonjiniylebuluşması üzerinekurgulanıyor.
• Benim Kabem
İnsandır
• Sol Kolum Yanlı |
•Yuru Bre
Hızır Paşa
• Snxs Ellennde
bazını Çalınır
• lscı Marşı
MAJÖR PLAK (O 212) 527 61 28
VEFAT
FEHMİOCAKTAR
29.7.1994 günü
vefatetmiştir.
Cenazesi, bugün öğlen Moda Camisi'nden alınarak
Maltepe Başıbüyük Mezarlığı'nda
toprağa verilecektir.
AİLESİ