25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 TEMMUZ1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR Bir döneme damgasını vuran Bondfilmleri,Pierce Brosnan'la geri dönüyor 007JamesBondgörevbaşındaKültür Servisi - Yeni James Bond, Pierce Bros- nan. Harrison Ford ise Jack Ryan. Michael Cai- ne tekrar Harry Palmer'ı canlandırabilir. Casus- luk tekrar dev ekrana dönüyor. Ama neden? Hala bu tür ajanlara gereksinimimiz var mı? llk Bond fılmi çekildiğinden bu yana tam 32 yü geçti, ancak bu tanhten tam on yıl önce, tüm ajanlann en ünlüsü Ian Fleming, 'Casino Royale' ile basında ilk gövde gösterisini yapmışü. Ancak bir gerçek de var ki en çabuk unutulanlar hep en orijinal hikayeler ohnuştur. Özellikle de başı çe- ken ilkJer. Bunu takip eden ajan denemelerinde kendine has bir tadı olan hikayeler işlendi hep. Mickey Spillane'nin sert erkekkr ekolünden yetişmiş ajanlar ve korku unsuruna yönelik de- nemeler ağıriıktaydı. O günlerde henüz daha sonrakifilmJerdegöreceğuniz, yüksek teknoloji- ye ait makinalara ve silahlara çok az bir eğüim vardı. Ya da bu tip aksesuvar yüklemelerine ge- rek duyulmuyordır Sean Connery bir zamanlar Bond filmlerinin değişmez oyuncusuydu AMt S /{n\ Yeni James Bondfibnindebaşrohj oynayacak olan Pierce Brosnao, Londra'da basına tanıtıldı. Derken sert ajanlar yerini sıradan bir devlet okulundan mezun obnuş, başlarda efendice davranmayı beceremeyen ancak pahab zevkleri olan bir orta sınıf ajanına, Bond'a bırakü. Bond'un terörle temaslan ya da çarpışmalan da öyle gösterişli değildi. Örneğin Casino Royale'de Bond. oturma yeri olmayan bir iskemleye çıplak olarak bağlanır ve daha sonra belden aşagısı bir hah dövûcüsü ile kıyasıya dövülür Kötü haz bırakan bir sahne ve üstesinden gelmek için fazlasıyla erkek olmak gereken bir ceza. Bu hiçbir fılmde daha önce ge- liştirilmemış bir sahneydi. Sean Connery'nin başrolünü paylaştığı ilk Ja- mes Bond filmleri, o dönemde neredeyse Holl- ywood'un en nûfuzlu kişilerinin dahi ağızlannın suyunu akıüyordu. Ne zaman ki yüksek tekno- lojiye ait makinalar ve silahlar sinema filmlerin- de artmaya başladı, Connery de başını sallayıp saygıyla eğilmek zorunda kaldı. Daha sonralan bir grup sabırsız ve gözüpek takütçi, Bond serisindeki ajanlık temasını, sa- bun köpüğu filmlerle sürdürmeye çalıştılar. Ja- mes Coburn "In like Flint"de. Dean Martin ise aküalmaz "Matt Helm" serilerinde, kızlann ve silahlann ağırhkta olduğu, muziplik ve cilalı şa- kalarla bezenmış fılmler çektiler. FTint'in cak- mağı tam doksan iki tane işlev görebiliyordu, ancak her şeye rağmen tek bir kusuru vardj: Si- gara yakamıyordu. Başrolünü Richard Burton'un oynadığı 'Soğuktan Gcten Casus' (soMa) ve Sean Connery'in oynadığı 'GoMfinger' (sağda) büyük başan kazanmıştı. Roger Moore, Bond rolü- nü üstlendiğinde, teknoloji yeniden seyircinin ilgisini çekebilmek için başvurulan en önemli unsurlardan bir tanesi durumuna gelmişti. 1970'lerde ise ajan filmleri bir yol aynmına gehyordu. Artık ceşitli muziplikler or- tadan kalkarak, daha ciddi konulara yöneliniyordu. Bu dönemde çekilen bir yığın ajan filmi içinde, Bond akımına karşı gelen, ciddi- yete yönelen filmler de vardı. Oysa tam bu kargaşa yaşanırken akıla okuldan iki yeni film daha ortaya çıktı. Michaei Caine'nin "Harry Pauner''ı ve PaJ- mer'ın her yönden bir çağ- daşı olan "Lamass" bunlar- dan en beğenilen iki tanesiy- di. Çok ağır işlerden yorul- muş, sevgilisi tarafından terkedilmiş bir başka casus- luk tiplemesı olan Lamass, yeni bir yazar da yaratıyor- du: John le Carre. "Soğuk- tan Gelen Casus" bir gecede meşhur olan filmlerdendi. Bu çabşmada Lamass ka- rakteri Richard Burton ta- rafından canlandmldı. Diğer on yıl casusluk filmleri Hollywood'un dev ekranından çıkarak televizyonlara sıçradı. örneğin, "Smiley", Bond karşıtı bir filmdi. Her şeyden önce ajan tipine hiç uymuyordu. lyi görünüşlü, şeytansı, oldukça konuşkan (çoğu zaman kelimeler düşünmeden ağzından çıkan), bir gecelik aşklar yaşamış, şiş- man ve kısa boylu, göze çarpmayan ve devamlı emeklihğinin köşesinde olan bir insandı. Bunun dışında, Alman şiirine karşı büyük bir sevgi besliyor ama kendısinı sürekli aldatan kansıyla evli kalmaya da devam edıyordur. Se- yircilere o zamanlar henüz aüşık olmadıklan de- taylar veriyordu bu film: Takip etmeler, lamba ışıklan ... Le Carre'nin gizü dünyası neredeyse, Ian Fleming'in tabu olarak gördüğu tüm tema- lan içenyordu. Ta ki Sovyetler Birlığı, soğuk sa- vaş ve KGB yönetmenlerin ilgisini çekene ka- dar. Bu dönemde suç, terör, öç alma, ş^antaj, zor- balık ve zorla alma gıbi temalar sıkça işlenmeye başladı. Şüphesiz Bond, en fazla ChurcniU zamanına, onun evrensellik düşüncesine uyuyordu ve 'üst snufınzevklerinehitapediyordu. Oysa 1990'lar- da konu olarak secilebilecek şeyler belli. Belki de Bond, Kolombiyah kokain baronJanna karşı koyar. Ancak bir gerçek var ki yeni ajan filmleri farkb bir tat bırakmak istiyorsa kurgulannı de- ğiştirmek zorundalar. Globalleşmeye doğru gittiğimiz şu günlerde ülkelerin de sırlan arük sır olmaktan çıkıp açık birer sırra dönüştüler. Bu akış içinde ajanlann yerleri deçok iyi belirlenmeli ve hiç şüphesiz yep- yeni kişilikte bir ajan yaraülmab. Seyirciler artık çapkın, pahah zevkleri olan ve aptalca tehükele- re giren ajanlardan bıktı. Bu açıdan yeni James Bond, Pierce Brosnana başanlar dilemekten başka bir şey yapılamaz. Ankara sinemalarında yenifilmler ANKARA (AA) - Başkentte, yazın en sıcak günleri yaşanırken, sinema- lar birbirinden güzelfilmlerisinema- severlere sunmaya devam ediyor. Jack London'ın romarundan si- nemaya uyarlanan "Sea Wolf-Deniz Kurdu"nun yanı sıra iki yeni film daha bu haftadan itibaren başkentli sinemaseverlerce izlenebilecek. Yönetmenb'ğini Michael Ander- son'ın yaptığı "Deniz Kurdu" filmin- de Charies Bronson'a "Superman" fıimınden tanıdığımız Christopber Reeves ile Oscar ödüllü "Kjzannış Yeşil Domatesler"filmininoyuncusu Mary Steward Anderson eşlik ediyor. "Deniz Kurdu" Sinema BaU'da izle- nebilir. Ankarah sinemaseverlerin bu haf- tadan itibaren izle>ebilecekleri bir başka film de "King of the Hül-Tepe- nin Kralı". Steven Soderbergh'in yö- nettiğifilm,Megapol Mavi Salon'da sinemaseverlere sunulacak. Başkentli sinamaseverler yazın en sıcak günlerine yeni filmlerle giriyor Başrollerini Anthony Hopkins ile Isabella Rosseüni'nin paylaştığı "Ma- sum" filmi ise Kızılırmak Sineması'- nda izlenebilir. Kavaklıdere Sineması'nda, sine- ma yazarlannın seçtiği Yılın En lyi On Filmi'nin gösterimi bu hafla 3 filmle sürüyor. Bufilmlerdenilki, yö- netmenligini Steven Soderbergh'in üstlendiği "Kafka". 'Emir Kustari- ca'nın yönettiği "Arizona Dream- Arizona Rüyası" da 26 temmuzda gösterilecek. Yönetmenliğini Jim Staeridan'ın üstlendiği ve Danid Day Lewis'in rol aldığı "In the Name of the Fatner-Babam lçin n filmi ise 24 ve 27 temmuzda sinemaseverlerle olacak. Sheraton Acıkhava Sineması'nda bu hafta Adrian Lyne'in yönettiği ve başrollerini Demi Moore ile Robert Redford'un üstlendiği "Ahlaksız TekhT' gösteriliyor. Aynca, "Zaz Ekibi" dıye anüan komedi usta- lannın yönetmenliğini üstlendiği "Top Secret-Çok Gizn" de 24 ve 26 temmuzda Sheraton'da izlenebilir. İsveçli pop müzik topluluklannın müzik dünyasındaki başanlan sürüyor Müzik dünyasma İsveç çıkarması Kûhûr Servisi- Son yıllarda yeni ses- ler arayan müzik endüstrisi, en fazla fsveçli sanatçılann üzerinde duruyor. Bu genç sanatçılar, Volvo otomobille- rinden sonra ülkelerinin en önemli ih- raç ürünü olma yolunda. Hem de bir- birleriyle rekabet etme koşuluyla. YıllarönceAbba, şarkılannda "Mo- ney, money, money..." diye seslenerek, o güne kadar sessiz ve güneşe hasret olarak bildığimiz Kuzey ülkelerinden İsveç'in en önemli ihracat ürünü Vol- vo'yu adeta karanlığa gömmüşler ve ülkeleri için bir numaraü gelir kaynağı olmuşlardı. tsveççe ikinci dil gibi Günümüzde ise her biri yılda bir milyar kronor kazanan Roxette, Ace of Bace gibi topluluklarla pop müzik, İsveç'in en luzla büyüyen sektörü ol- mayı sürdürüyor. Asünda ülke tam anlamıyla bir pop müzik cenneti de saydmaz, çünkü İngihzce bugün mega hitlerin yegane dili ve Isveç'te sadece ikinci bir dıl olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra, 8 milyon nüfusuyla Avrupa Birliği'ne de yeni yeni kaü- lmak üzereler. Tüm bu şartlara rağ- men ülke, Anba'dan sonra, özellikle son üç dört yıl içinde, müzik dünya- sına bombardıman halinde bir yığın yetenek sundu. Akla gelen ilkler şun- lar: Ace of Bace, Roxette, Dr. Alban, Neneh Cberry, Stakka Bo ve Army of Lovers. 'Çok çeşitli kültür'e mensup Warner Music. İsveç'in idare müdü- rü 38 yaşmdaki Sanp Tandan'a göre, bunda çağımızın açıklığı ve etkileşimi büyük bir rol oynuyor. Tandan konu hakkındaki görüşlerini de şöyle özeüi- yor "Burada meç'te, televizyon fîlmleri- ne asla dnblaj yapılmaz. İsveçli çocuk- lar Batman'ı yada diğer berhangi bir fil- mi orijinali nasıl sesfcndirilmişse öyle dinlerler. Bu tutum, sabun köpüp ve Ingfliz dizileri için de geçerlidir. Ya- bancı kültûrtere karşı sörekli bir açıklık söz konusudur ve tabii ki çeşiûi dillere de." Ingüizce ve İsveç dili arasında sıkışıp kalan, aksanı gidip gelen Tan- dan da sözünü ettiği 'çok çeşitli kül- tür'e mensup. Hindistan doğumlu olan babası Erkson için çalışarak onunla birh'kte dünyayı dolaşmış ve Sanji 15 yaşına geldiğinde ise Isveç'e yerleşmişler. Geçmişi bir çok İsveçli pop yıldızııun geçmişiyle benzerlikler taşıyor. Onlar da çok çeşitli kültürler- den geliyorlar. Neneh Cherry ve kız kardeşi Titiyo ya da Dr. Alban da yet- mişlerde ve seksenli yıllann başlannda yetişmiş, o geniş görüşlere açık İsveç'e yerleşmiş göçmen aiİelerinin çocuk- lan. Yabancı medyanın İsveç'te çok büyük bir etkisi var. Özellikle MTV çok geniş birizleyici kitlesine sahip. Bu rakam 2.1 milyon izleyici olarak sap- tanmış. Oysa 55 milyon nüfuslu Bri- tanya'da yahıızca 3.2 milyon seyirci iz- byor MTV'yi. Bu potansiyeli çok iyi değerlendırdiğini belirten MTV'nin Avrupa'dan sorumlu yöneticisi Breot Hansen, sürekli yeni yetenekler araşünyor. Bu amaçla Abnanya'dan Snap, Culture Beat ve Haddaway'i, Hollanda'dan 2 Unlimited ve Doop"u bulup ortaya çıkarmış. Ancak Han- Ace of Base'in yeoi albümleri 13 mflyondan fazla saOş yaptı. Abba'mn izinden yürüyen Roxette, yerini müzik dûnyasmda sağlamlaştırdı. sen'e göre İsveç'te hem yetenekb hem de kaba olabilecek isimlerden oluşan bir potansiyel var ve onlar "ulusla- rarası kûltûrleriyle banşık yaşayabili- yorlar". Hansen ve Tandan'a göre Abba bir ekol. 70'lerdeki ve80'h' yıllann başlan- ndaki hitleriyle bir Anglo-Amerikan etkisi yarattılar ve İsveç'e yepyeni bir kapı açtılar. Tandan, görüşlerini şöyle dile getiriyor "örneğin, eğer bir Çek topluhığuysanız müzik endüstrisinde olağanûstü bir Ogjyle karşılanmayı bek- lemeni/ biraz zordur, ama uluslararası müzik piyasasmda çalışan bir İsveçh'y- seniz en azmdan bir giriş biletiniz vardır. çünkü Abba onlar için ait yapıyı hazırlanuştır". Herşey Abba'yla başladı Gnıbun uzun yıllar menajerbğini yapan 63 yaşındaki Stig Anderson ise Abba için şunlan söylüyor: "İsveç müzik endüstrisi, Abba ouna- saydı eğer hiç geüşemeyebilirdi. Onlar başlatıcıdır. Aym şeji Beatles, Liverpo- ol'dan çıkarak müzikferini Amerika Birleşik Devletlerfne götürerek yapnuştı. Abba da İskandinav müziğini çok uzaklara ulaştırmayı başardı." Billboard dergisı ise İsveç mûziği için şu yorumu getiriyor: "IsveçKler hep, Anglo-Amerikan popunu alıp ona kendüerinden bir şeyler katarak öyie pazaıiıyoıiar. MTVde İsvech' müzis- yenlerin Avnıpa'nuı talebine uyarak hem pop hem de rock müzik çalabikn'ği- ni fark etmiş bulunuyor. n İsveç'in yeni Abba'a olarak lanse edilen Gothenburg'lu grup Ace of Bace, bu yıl 13 milyondan fazla albüm satü. "The Sign" adlı 45'likleriyle de Amerika'da mart ayı boyunca bir nu- mara kabnayı başardı. Aynı başannın belki de daha fazlasını 1993 yüında, 650 bin adet satan ve İngiltere'nin en sevilen 45'liği seçilen "AB That She VVants" ile sağladılar. Öte yandan Amerika, İngiltere, Al- manya, İsveç ve diğer çeşitb ülkelerde hızla yükselen bir aîbüme tanık oluyo- ruz. Bu da bir başka İsveçli topluluk Roxette'nin yeni albümü: "Crash! Boom! BangP MTV'nin müzik piya- sasına tanıtmayı düşündüğü diğer isimler kimler olacak: VVhale, Clawfin- ger, Flesnquartet, Eric Gadd, Jennifer Brown, yoksa Tomasdi Leva mı? Bunu zaman gösterecek. BUASAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Mûtareke Kuşağı ve Lozan TRT 2'de pazar akşamları izlediğimiz "Cumhuriyete Kanat Gerenler" dizisi Kurtuluş Savaşımıza, Cumhuri- yetin onurlu yıllarına katkıda bulunanlann ant defterleri gibi geliyor bana. Yıllar yılı mihenk taşına vurduğumuz erdemlerle, gü- zelliklerle, doğrularla yeniden buluşmanın coşkusunu, kimi zaman da hüznünü yaşıyorum o dizide. Çoğu, gençliklerini ülkenin hızlı değişmelerdönemin- de yaşamış düşün, sanat ve eylem adamları. Mûtareke yıllannda umutlarından başka yitirecek bir şeyleri kalmayan yazarlar, askerler, öğretmenler... Sevapları ve günahlarıyla yeni Türkiye'nin yaratıcıla- rı. Bize çağdaş kültür mirasını, bu varoluşlarının nedeni- ni unutmayanlar kuşağmın bıraktığını yadsıyabilir miyiz. Bugün de, çoğu, karşı olduklarımızda birleşiyoruz on- larla. Onlar, şeriat kafasını da, kurumlarını da insanın özgür kişiliğine aykırı görüyorlardı. Biz de özgür kişiliğimize aykırı görüyoruz. Beş yüz yıllık Osmanlı geleneğine, baskısına, beğeni- sine karşın Türkçemizin gizilgücünden çağdaş bir dil yaratma uğraşını verdiler. Biz de veriyoruz. Ülkemizde, "emperyalizm", "kapitalizm" sözcükleri onların savaşım gündemine girdi ilkin. Bizim de. Onlar, yarı sömürge olmanın acısını duyarak umar aradılar. Biz, gizli sömürge olmanın acısını duyarak umar arı- yoruz. Zlya Gökalp gibi Durkheim'cı olanlar da vardı arala- rında, Dr. Şeflfc HOsnO gibi Marksist olarak yaşamını zin- danda geçirenler de... Tartışmayı, özeleştiriyi, yeniden bakmayı bilen adam- larçıktı mûtareke kuşağından. Ziya Gökalp yazıyordu: "Türkiye'de büyük sanayinin teşekkülüne şiddetle ih- tiyaç vardır. Memleketimizde buyuk sanayinin teşekkü- lü ise, asla bireylerin ve şirketlerin teşebbüsüyle ola- maz. Aksine, hükümetin, il genel meclislerinin, beledi- yelerin teşebbüsü ile memleketimizde her türlü sanayi kurulabilir. Devletimiz bu yola girmekle ahlaki bir hizmet de yap- mış olur. Zira vatanımızda spekülatörlerden kurulu bir sınıfın teşekkülüne de engel olmuş olur. Avrupa 'da kapi- talist denen zümrenin cani bir zümre olduğu, son Banş Konferansı'nda meydana çıkmasıyla belli olmadı mı?" Ve Dr. Şefik Hüsnü yazıyordu: "Silah sesleri durduktan sonra elde ettiğimiz siyasi bağımsızlığın sürekliliğinin, Avrupa ve Amerika kapita- lizmine karşı ekonomik bağımsızlığımızın sağlanması- na bağlı olduğu, uluslararası ilişkileri izleyen herkes için açık bir gerçekti. Bizim gibi, halkı yoksul ve orta hal- literden ibaret olan bir ulusun yabancı kapitalizmin sö- mürü ve egemenliğinden uzak kalmasının, ancak ulu- sun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi ve köylü sınıfla- rından güç alan, ortaklaşa yaşayışa dayanan ekonomik kuruluşlarla mümkün olabileceğini öne sürüyor ve yazı- lanmızda, devrimimizi bu yönde derinleştirmesini hü- kümetimizden istiyorduk." Şöyle yazarsam, iki ayrı dünya görüşünün bir konuda birleştikleri noktayı saptamış olmuyor muyum? Ülkede sömüren bir sınıfın oluşumunu örtemek için "cani kapitalizm"den uzak durulmalıdır. Düşünmekten, düşündüğünü yaşama geçirme sava- şımı vermekten yılmayan mûtareke kuşağı, kuşkusuz, çağın gerisinde kalanları da barındırdı içinde. 1920'lerde çağın gerisinde kalmak, yaşanmakta olarn ve yarını görmemek demekti. Emperyalizmin ve Sevr'in getirdikleriyle uyum sağlayarak işgal komutanlarına esas duruş göstermek demekti. Lozan'ın 71. yılında bu gerçeği yadsımak isteyenler, Sevr diplomasisinin ardında gizlenen emperyalizmi görmemekte inat ediyorlar. New York'ta keman hırsızlığı • Külhîr Servisi - Nevv York'ta park edilmiş bir Rolls Royce'un içinde bulunan biri 1.75 milyon dolar, diğeri 250 bin dolar değerinde iki keman çabndı. Israilb kemana Romy RogofTun arabasından çalınan Stradivarius kemanlann Japon keman koleksiyoncusu Irie FCazumasa'ya ait olduğu bebrtildi. Yumuşak Ten, 19 ağustosta göstepimde •KültürServisi - Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Orhan Aksoy'un üstlendiği, başrollerini Ekrem Bora ile Meral Oğuz"un paylaşüklan Yumuşak Ten fibni, 19 ağustosta gösterime giriyor. Cinselbğin ve sevginin doruklanna yükselen bir ilişkinin konu edildiğj fibnin diğer önemli rollerinde Duygu Ankara, Meltem Sava, Abdurrahman Paiay, Aydın Tezel ve konuk oyuncu olarak Mahmut Cevher var. Filmde, başından iki mutsuz evbUk geçmiş birişadamının, birhayat kadınıyla tutkuya dönüşen ibşkisi anlatıhyor. Yapımcıhgmı Turgay Aksoy'un üstlendiği filmin görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı. Uluslararası AkdenizRöyasıFestivafi • ANTALYA (AA) - İstanbul Folklor Müzik Gençhk Derneği (FOMGED) ile Antalya'nın Manavgat Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Akdeniz Rüyası Folk Müzik ve Folkdans Festivali bugün başbyor. TURBAN Belek Tesisleri'nde açıbş kokteyüyle başlayacak ve 30 temmuza dek sürecek festivaldeki bazı etkinlikler şöyle: 27 temmuz çarşamba: Aspendos Antik Tiyatro'da festival galası. Galada Türkiye'nin yanı sıra Belçika, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Çin, Finlandiya, Kazakistan, Norveç, Rusya ve Türkmenistan ekiplerinin gösterileri sunulacak. 28 temmuz perşembe, tarihi ve turistik yerlere gezi, akşam saat 21.30'da TURBAN'daki Folk Kafe'de müzik ve dans şovu. Müzik ve dans şovunda, Çin, Finlandiya, Türkmenistan ve Belçikab sanatçılar gösteri yapacak. 29 temmuz cuma, Folk Kafe'de Rusya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye ve Litvanya'nın müzik vedans şovu. 30 temmuz cumartesi, Folk Kafe'de Litvanya, Kazakistan, Norveç ve Türkiye'den müzik ve dans şovu. Devtetrıyatroian'ran 1994 hasılatı •ANKARA (UBA)- Devlet Tiyatrolan, 1994 yıbnda sahneye konulan 87eserdentoplam 10 milyar 524milyon 669 bin lira hasılat sağladı. 1994 yüında sahnelenen 87 eseri 824"bin kişi izledi. Bu yıl sahneye konulan eser sayısı ise önceki yıllarda sahnelenen oyun sayısının gerisinde kaldı. 1991 yüında Devlet Tiyatrolan'nda 78 eser, 1992 yüında 82 eser, 1993 yıhnda da 95 eser sahnelenmişti. Ote yandan 1991 yıbnda 3 "bin 730,1992 yıbnda 3 bin 611 ve 1993 yıbnda da 3 bin 426 gösteri sunulurken bu sayı 1994'te 3 bin 375'te kaldı. Bu arada 1991 yıbndan bu yana tiyatroya giden izleyici sayısında da düşüş kaydedildi. 1991'de 1 milyon51 bin 561 kişi sahnelenen oyunlan izledi. Bu rakam 1992 yüında 932 bin 306'ya, 1993'te 927 bin 798'e ve 1994 yüında da 824 bin 642'yedüştü. Sahnelenen oyun ve izleyici sayısında düşüşler olmasına karşıbk Devlet Tiyatrolan'nın hasılaü yükseldi. 1992 yıbnda Devlet Tiyatrolan 3 milyar93 milyon 349 bin bra hasılat sağlarken 1993'te 6 milyar 283 milyon 823 bin lira ve 1994'te de 10 milyar 524 milyon 669 bin bra hasılat sağlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle