Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 TEMMUZ1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR
Bir döneme damgasını vuran Bondfilmleri,Pierce Brosnan'la geri dönüyor
007JamesBondgörevbaşındaKültür Servisi - Yeni James Bond, Pierce Bros-
nan. Harrison Ford ise Jack Ryan. Michael Cai-
ne tekrar Harry Palmer'ı canlandırabilir. Casus-
luk tekrar dev ekrana dönüyor. Ama neden?
Hala bu tür ajanlara gereksinimimiz var mı?
llk Bond fılmi çekildiğinden bu yana tam 32
yü geçti, ancak bu tanhten tam on yıl önce, tüm
ajanlann en ünlüsü Ian Fleming, 'Casino Royale'
ile basında ilk gövde gösterisini yapmışü. Ancak
bir gerçek de var ki en çabuk unutulanlar hep en
orijinal hikayeler ohnuştur. Özellikle de başı çe-
ken ilkJer. Bunu takip eden ajan denemelerinde
kendine has bir tadı olan hikayeler işlendi hep.
Mickey Spillane'nin sert erkekkr ekolünden
yetişmiş ajanlar ve korku unsuruna yönelik de-
nemeler ağıriıktaydı. O günlerde henüz daha
sonrakifilmJerdegöreceğuniz, yüksek teknoloji-
ye ait makinalara ve silahlara çok az bir eğüim
vardı. Ya da bu tip aksesuvar yüklemelerine ge-
rek duyulmuyordır
Sean Connery
bir
zamanlar
Bond
filmlerinin
değişmez
oyuncusuydu
AMt S /{n\
Yeni James Bondfibnindebaşrohj oynayacak olan Pierce Brosnao, Londra'da basına tanıtıldı.
Derken sert ajanlar yerini sıradan bir devlet
okulundan mezun obnuş, başlarda efendice
davranmayı beceremeyen ancak pahab zevkleri
olan bir orta sınıf ajanına, Bond'a bırakü.
Bond'un terörle temaslan ya da çarpışmalan da
öyle gösterişli değildi.
Örneğin Casino Royale'de Bond. oturma yeri
olmayan bir iskemleye çıplak olarak bağlanır ve
daha sonra belden aşagısı bir hah dövûcüsü ile
kıyasıya dövülür Kötü haz bırakan bir sahne ve
üstesinden gelmek için fazlasıyla erkek olmak
gereken bir ceza. Bu hiçbir fılmde daha önce ge-
liştirilmemış bir sahneydi.
Sean Connery'nin başrolünü paylaştığı ilk Ja-
mes Bond filmleri, o dönemde neredeyse Holl-
ywood'un en nûfuzlu kişilerinin dahi ağızlannın
suyunu akıüyordu. Ne zaman ki yüksek tekno-
lojiye ait makinalar ve silahlar sinema filmlerin-
de artmaya başladı, Connery de başını sallayıp
saygıyla eğilmek zorunda kaldı.
Daha sonralan bir grup sabırsız ve gözüpek
takütçi, Bond serisindeki ajanlık temasını, sa-
bun köpüğu filmlerle sürdürmeye çalıştılar. Ja-
mes Coburn "In like Flint"de. Dean Martin ise
aküalmaz "Matt Helm" serilerinde, kızlann ve
silahlann ağırhkta olduğu, muziplik ve cilalı şa-
kalarla bezenmış fılmler çektiler. FTint'in cak-
mağı tam doksan iki tane işlev görebiliyordu,
ancak her şeye rağmen tek bir kusuru vardj: Si-
gara yakamıyordu.
Başrolünü Richard Burton'un oynadığı 'Soğuktan Gcten Casus' (soMa) ve Sean Connery'in oynadığı 'GoMfinger' (sağda) büyük başan kazanmıştı.
Roger Moore, Bond rolü-
nü üstlendiğinde, teknoloji
yeniden seyircinin ilgisini
çekebilmek için başvurulan
en önemli unsurlardan bir
tanesi durumuna gelmişti.
1970'lerde ise ajan filmleri
bir yol aynmına gehyordu.
Artık ceşitli muziplikler or-
tadan kalkarak, daha ciddi
konulara yöneliniyordu. Bu
dönemde çekilen bir yığın
ajan filmi içinde, Bond
akımına karşı gelen, ciddi-
yete yönelen filmler de
vardı.
Oysa tam bu kargaşa
yaşanırken akıla okuldan
iki yeni film daha ortaya
çıktı. Michaei Caine'nin
"Harry Pauner''ı ve PaJ-
mer'ın her yönden bir çağ-
daşı olan "Lamass" bunlar-
dan en beğenilen iki tanesiy-
di. Çok ağır işlerden yorul-
muş, sevgilisi tarafından
terkedilmiş bir başka casus-
luk tiplemesı olan Lamass,
yeni bir yazar da yaratıyor-
du: John le Carre. "Soğuk-
tan Gelen Casus" bir gecede
meşhur olan filmlerdendi.
Bu çabşmada Lamass ka-
rakteri Richard Burton ta-
rafından canlandmldı.
Diğer on yıl casusluk
filmleri Hollywood'un dev ekranından çıkarak
televizyonlara sıçradı. örneğin, "Smiley", Bond
karşıtı bir filmdi. Her şeyden önce ajan tipine hiç
uymuyordu. lyi görünüşlü, şeytansı, oldukça
konuşkan (çoğu zaman kelimeler düşünmeden
ağzından çıkan), bir gecelik aşklar yaşamış, şiş-
man ve kısa boylu, göze çarpmayan ve devamlı
emeklihğinin köşesinde olan bir insandı.
Bunun dışında, Alman şiirine karşı büyük bir
sevgi besliyor ama kendısinı sürekli aldatan
kansıyla evli kalmaya da devam edıyordur. Se-
yircilere o zamanlar henüz aüşık olmadıklan de-
taylar veriyordu bu film: Takip etmeler, lamba
ışıklan ... Le Carre'nin gizü dünyası neredeyse,
Ian Fleming'in tabu olarak gördüğu tüm tema-
lan içenyordu. Ta ki Sovyetler Birlığı, soğuk sa-
vaş ve KGB yönetmenlerin ilgisini çekene ka-
dar. Bu dönemde suç, terör, öç alma, ş^antaj, zor-
balık ve zorla alma gıbi temalar sıkça işlenmeye
başladı.
Şüphesiz Bond, en fazla ChurcniU zamanına,
onun evrensellik düşüncesine uyuyordu ve 'üst
snufınzevklerinehitapediyordu. Oysa 1990'lar-
da konu olarak secilebilecek şeyler belli. Belki de
Bond, Kolombiyah kokain baronJanna karşı
koyar. Ancak bir gerçek var ki yeni ajan filmleri
farkb bir tat bırakmak istiyorsa kurgulannı de-
ğiştirmek zorundalar.
Globalleşmeye doğru gittiğimiz şu günlerde
ülkelerin de sırlan arük sır olmaktan çıkıp açık
birer sırra dönüştüler. Bu akış içinde ajanlann
yerleri deçok iyi belirlenmeli ve hiç şüphesiz yep-
yeni kişilikte bir ajan yaraülmab. Seyirciler artık
çapkın, pahah zevkleri olan ve aptalca tehükele-
re giren ajanlardan bıktı. Bu açıdan yeni James
Bond, Pierce Brosnana başanlar dilemekten
başka bir şey yapılamaz.
Ankara
sinemalarında
yenifilmler
ANKARA (AA) - Başkentte, yazın
en sıcak günleri yaşanırken, sinema-
lar birbirinden güzelfilmlerisinema-
severlere sunmaya devam ediyor.
Jack London'ın romarundan si-
nemaya uyarlanan "Sea Wolf-Deniz
Kurdu"nun yanı sıra iki yeni film
daha bu haftadan itibaren başkentli
sinemaseverlerce izlenebilecek.
Yönetmenb'ğini Michael Ander-
son'ın yaptığı "Deniz Kurdu" filmin-
de Charies Bronson'a "Superman"
fıimınden tanıdığımız Christopber
Reeves ile Oscar ödüllü "Kjzannış
Yeşil Domatesler"filmininoyuncusu
Mary Steward Anderson eşlik ediyor.
"Deniz Kurdu" Sinema BaU'da izle-
nebilir.
Ankarah sinemaseverlerin bu haf-
tadan itibaren izle>ebilecekleri bir
başka film de "King of the Hül-Tepe-
nin Kralı". Steven Soderbergh'in yö-
nettiğifilm,Megapol Mavi Salon'da
sinemaseverlere sunulacak.
Başkentli
sinamaseverler
yazın en sıcak
günlerine yeni
filmlerle giriyor
Başrollerini Anthony Hopkins ile
Isabella Rosseüni'nin paylaştığı "Ma-
sum" filmi ise Kızılırmak Sineması'-
nda izlenebilir.
Kavaklıdere Sineması'nda, sine-
ma yazarlannın seçtiği Yılın En lyi
On Filmi'nin gösterimi bu hafla 3
filmle sürüyor. Bufilmlerdenilki, yö-
netmenligini Steven Soderbergh'in
üstlendiği "Kafka". 'Emir Kustari-
ca'nın yönettiği "Arizona Dream-
Arizona Rüyası" da 26 temmuzda
gösterilecek. Yönetmenliğini Jim
Staeridan'ın üstlendiği ve Danid Day
Lewis'in rol aldığı "In the Name of
the Fatner-Babam lçin
n
filmi ise 24
ve 27 temmuzda sinemaseverlerle
olacak.
Sheraton Acıkhava Sineması'nda
bu hafta Adrian Lyne'in yönettiği ve
başrollerini Demi Moore ile Robert
Redford'un üstlendiği "Ahlaksız
TekhT' gösteriliyor. Aynca, "Zaz
Ekibi" dıye anüan komedi usta-
lannın yönetmenliğini üstlendiği
"Top Secret-Çok Gizn" de 24 ve 26
temmuzda Sheraton'da izlenebilir.
İsveçli pop müzik topluluklannın müzik dünyasındaki başanlan sürüyor
Müzik dünyasma İsveç çıkarması
Kûhûr Servisi- Son yıllarda yeni ses-
ler arayan müzik endüstrisi, en fazla
fsveçli sanatçılann üzerinde duruyor.
Bu genç sanatçılar, Volvo otomobille-
rinden sonra ülkelerinin en önemli ih-
raç ürünü olma yolunda. Hem de bir-
birleriyle rekabet etme koşuluyla.
YıllarönceAbba, şarkılannda "Mo-
ney, money, money..." diye seslenerek,
o güne kadar sessiz ve güneşe hasret
olarak bildığimiz Kuzey ülkelerinden
İsveç'in en önemli ihracat ürünü Vol-
vo'yu adeta karanlığa gömmüşler ve
ülkeleri için bir numaraü gelir kaynağı
olmuşlardı.
tsveççe ikinci dil gibi
Günümüzde ise her biri yılda bir
milyar kronor kazanan Roxette, Ace
of Bace gibi topluluklarla pop müzik,
İsveç'in en luzla büyüyen sektörü ol-
mayı sürdürüyor. Asünda ülke tam
anlamıyla bir pop müzik cenneti de
saydmaz, çünkü İngihzce bugün mega
hitlerin yegane dili ve Isveç'te sadece
ikinci bir dıl olarak kullanılıyor.
Bunun yanı sıra, 8 milyon nüfusuyla
Avrupa Birliği'ne de yeni yeni kaü-
lmak üzereler. Tüm bu şartlara rağ-
men ülke, Anba'dan sonra, özellikle
son üç dört yıl içinde, müzik dünya-
sına bombardıman halinde bir yığın
yetenek sundu. Akla gelen ilkler şun-
lar: Ace of Bace, Roxette, Dr. Alban,
Neneh Cberry, Stakka Bo ve Army of
Lovers.
'Çok çeşitli kültür'e mensup
Warner Music. İsveç'in idare müdü-
rü 38 yaşmdaki Sanp Tandan'a göre,
bunda çağımızın açıklığı ve etkileşimi
büyük bir rol oynuyor. Tandan konu
hakkındaki görüşlerini de şöyle özeüi-
yor
"Burada meç'te, televizyon fîlmleri-
ne asla dnblaj yapılmaz. İsveçli çocuk-
lar Batman'ı yada diğer berhangi bir fil-
mi orijinali nasıl sesfcndirilmişse öyle
dinlerler. Bu tutum, sabun köpüp ve
Ingfliz dizileri için de geçerlidir. Ya-
bancı kültûrtere karşı sörekli bir açıklık
söz konusudur ve tabii ki çeşiûi dillere
de."
Ingüizce ve İsveç dili arasında
sıkışıp kalan, aksanı gidip gelen Tan-
dan da sözünü ettiği 'çok çeşitli kül-
tür'e mensup. Hindistan doğumlu
olan babası Erkson için çalışarak
onunla birh'kte dünyayı dolaşmış ve
Sanji 15 yaşına geldiğinde ise Isveç'e
yerleşmişler. Geçmişi bir çok İsveçli
pop yıldızııun geçmişiyle benzerlikler
taşıyor. Onlar da çok çeşitli kültürler-
den geliyorlar. Neneh Cherry ve kız
kardeşi Titiyo ya da Dr. Alban da yet-
mişlerde ve seksenli yıllann başlannda
yetişmiş, o geniş görüşlere açık İsveç'e
yerleşmiş göçmen aiİelerinin çocuk-
lan. Yabancı medyanın İsveç'te çok
büyük bir etkisi var. Özellikle MTV
çok geniş birizleyici kitlesine sahip. Bu
rakam 2.1 milyon izleyici olarak sap-
tanmış. Oysa 55 milyon nüfuslu Bri-
tanya'da yahıızca 3.2 milyon seyirci iz-
byor MTV'yi. Bu potansiyeli çok iyi
değerlendırdiğini belirten MTV'nin
Avrupa'dan sorumlu yöneticisi Breot
Hansen, sürekli yeni yetenekler
araşünyor. Bu amaçla Abnanya'dan
Snap, Culture Beat ve Haddaway'i,
Hollanda'dan 2 Unlimited ve Doop"u
bulup ortaya çıkarmış. Ancak Han-
Ace of Base'in yeoi albümleri 13 mflyondan fazla saOş yaptı.
Abba'mn izinden yürüyen Roxette, yerini müzik dûnyasmda sağlamlaştırdı.
sen'e göre İsveç'te hem yetenekb hem
de kaba olabilecek isimlerden oluşan
bir potansiyel var ve onlar "ulusla-
rarası kûltûrleriyle banşık yaşayabili-
yorlar".
Hansen ve Tandan'a göre Abba bir
ekol. 70'lerdeki ve80'h' yıllann başlan-
ndaki hitleriyle bir Anglo-Amerikan
etkisi yarattılar ve İsveç'e yepyeni bir
kapı açtılar. Tandan, görüşlerini şöyle
dile getiriyor "örneğin, eğer bir Çek
topluhığuysanız müzik endüstrisinde
olağanûstü bir Ogjyle karşılanmayı bek-
lemeni/ biraz zordur, ama uluslararası
müzik piyasasmda çalışan bir İsveçh'y-
seniz en azmdan bir giriş biletiniz
vardır. çünkü Abba onlar için ait yapıyı
hazırlanuştır".
Herşey Abba'yla başladı
Gnıbun uzun yıllar menajerbğini
yapan 63 yaşındaki Stig Anderson ise
Abba için şunlan söylüyor:
"İsveç müzik endüstrisi, Abba ouna-
saydı eğer hiç geüşemeyebilirdi. Onlar
başlatıcıdır. Aym şeji Beatles, Liverpo-
ol'dan çıkarak müzikferini Amerika
Birleşik Devletlerfne götürerek
yapnuştı. Abba da İskandinav müziğini
çok uzaklara ulaştırmayı başardı."
Billboard dergisı ise İsveç mûziği
için şu yorumu getiriyor: "IsveçKler
hep, Anglo-Amerikan popunu alıp ona
kendüerinden bir şeyler katarak öyie
pazaıiıyoıiar. MTVde İsvech' müzis-
yenlerin Avnıpa'nuı talebine uyarak
hem pop hem de rock müzik çalabikn'ği-
ni fark etmiş bulunuyor.
n
İsveç'in yeni Abba'a olarak lanse
edilen Gothenburg'lu grup Ace of
Bace, bu yıl 13 milyondan fazla albüm
satü. "The Sign" adlı 45'likleriyle de
Amerika'da mart ayı boyunca bir nu-
mara kabnayı başardı. Aynı başannın
belki de daha fazlasını 1993 yüında,
650 bin adet satan ve İngiltere'nin en
sevilen 45'liği seçilen "AB That She
VVants" ile sağladılar.
Öte yandan Amerika, İngiltere, Al-
manya, İsveç ve diğer çeşitb ülkelerde
hızla yükselen bir aîbüme tanık oluyo-
ruz. Bu da bir başka İsveçli topluluk
Roxette'nin yeni albümü: "Crash!
Boom! BangP MTV'nin müzik piya-
sasına tanıtmayı düşündüğü diğer
isimler kimler olacak: VVhale, Clawfin-
ger, Flesnquartet, Eric Gadd, Jennifer
Brown, yoksa Tomasdi Leva mı? Bunu
zaman gösterecek.
BUASAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Mûtareke Kuşağı ve Lozan
TRT 2'de pazar akşamları izlediğimiz "Cumhuriyete
Kanat Gerenler" dizisi Kurtuluş Savaşımıza, Cumhuri-
yetin onurlu yıllarına katkıda bulunanlann ant defterleri
gibi geliyor bana.
Yıllar yılı mihenk taşına vurduğumuz erdemlerle, gü-
zelliklerle, doğrularla yeniden buluşmanın coşkusunu,
kimi zaman da hüznünü yaşıyorum o dizide.
Çoğu, gençliklerini ülkenin hızlı değişmelerdönemin-
de yaşamış düşün, sanat ve eylem adamları.
Mûtareke yıllannda umutlarından başka yitirecek bir
şeyleri kalmayan yazarlar, askerler, öğretmenler...
Sevapları ve günahlarıyla yeni Türkiye'nin yaratıcıla-
rı.
Bize çağdaş kültür mirasını, bu varoluşlarının nedeni-
ni unutmayanlar kuşağmın bıraktığını yadsıyabilir miyiz.
Bugün de, çoğu, karşı olduklarımızda birleşiyoruz on-
larla.
Onlar, şeriat kafasını da, kurumlarını da insanın özgür
kişiliğine aykırı görüyorlardı.
Biz de özgür kişiliğimize aykırı görüyoruz.
Beş yüz yıllık Osmanlı geleneğine, baskısına, beğeni-
sine karşın Türkçemizin gizilgücünden çağdaş bir dil
yaratma uğraşını verdiler.
Biz de veriyoruz.
Ülkemizde, "emperyalizm", "kapitalizm" sözcükleri
onların savaşım gündemine girdi ilkin.
Bizim de.
Onlar, yarı sömürge olmanın acısını duyarak umar
aradılar.
Biz, gizli sömürge olmanın acısını duyarak umar arı-
yoruz.
Zlya Gökalp gibi Durkheim'cı olanlar da vardı arala-
rında, Dr. Şeflfc HOsnO gibi Marksist olarak yaşamını zin-
danda geçirenler de...
Tartışmayı, özeleştiriyi, yeniden bakmayı bilen adam-
larçıktı mûtareke kuşağından.
Ziya Gökalp yazıyordu:
"Türkiye'de büyük sanayinin teşekkülüne şiddetle ih-
tiyaç vardır. Memleketimizde buyuk sanayinin teşekkü-
lü ise, asla bireylerin ve şirketlerin teşebbüsüyle ola-
maz. Aksine, hükümetin, il genel meclislerinin, beledi-
yelerin teşebbüsü ile memleketimizde her türlü sanayi
kurulabilir.
Devletimiz bu yola girmekle ahlaki bir hizmet de yap-
mış olur. Zira vatanımızda spekülatörlerden kurulu bir
sınıfın teşekkülüne de engel olmuş olur. Avrupa 'da kapi-
talist denen zümrenin cani bir zümre olduğu, son Banş
Konferansı'nda meydana çıkmasıyla belli olmadı mı?"
Ve Dr. Şefik Hüsnü yazıyordu:
"Silah sesleri durduktan sonra elde ettiğimiz siyasi
bağımsızlığın sürekliliğinin, Avrupa ve Amerika kapita-
lizmine karşı ekonomik bağımsızlığımızın sağlanması-
na bağlı olduğu, uluslararası ilişkileri izleyen herkes
için açık bir gerçekti. Bizim gibi, halkı yoksul ve orta hal-
literden ibaret olan bir ulusun yabancı kapitalizmin sö-
mürü ve egemenliğinden uzak kalmasının, ancak ulu-
sun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi ve köylü sınıfla-
rından güç alan, ortaklaşa yaşayışa dayanan ekonomik
kuruluşlarla mümkün olabileceğini öne sürüyor ve yazı-
lanmızda, devrimimizi bu yönde derinleştirmesini hü-
kümetimizden istiyorduk."
Şöyle yazarsam, iki ayrı dünya görüşünün bir konuda
birleştikleri noktayı saptamış olmuyor muyum?
Ülkede sömüren bir sınıfın oluşumunu örtemek için
"cani kapitalizm"den uzak durulmalıdır.
Düşünmekten, düşündüğünü yaşama geçirme sava-
şımı vermekten yılmayan mûtareke kuşağı, kuşkusuz,
çağın gerisinde kalanları da barındırdı içinde.
1920'lerde çağın gerisinde kalmak, yaşanmakta olarn
ve yarını görmemek demekti. Emperyalizmin ve Sevr'in
getirdikleriyle uyum sağlayarak işgal komutanlarına
esas duruş göstermek demekti.
Lozan'ın 71. yılında bu gerçeği yadsımak isteyenler,
Sevr diplomasisinin ardında gizlenen emperyalizmi
görmemekte inat ediyorlar.
New York'ta keman hırsızlığı
• Külhîr Servisi - Nevv York'ta park edilmiş bir Rolls
Royce'un içinde bulunan biri 1.75 milyon dolar, diğeri 250 bin
dolar değerinde iki keman çabndı. Israilb kemana Romy
RogofTun arabasından çalınan Stradivarius kemanlann
Japon keman koleksiyoncusu Irie FCazumasa'ya ait olduğu
bebrtildi.
Yumuşak Ten, 19 ağustosta
göstepimde
•KültürServisi - Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını
Orhan Aksoy'un üstlendiği, başrollerini Ekrem Bora ile Meral
Oğuz"un paylaşüklan Yumuşak Ten fibni, 19 ağustosta
gösterime giriyor. Cinselbğin ve sevginin doruklanna yükselen
bir ilişkinin konu edildiğj fibnin diğer önemli rollerinde Duygu
Ankara, Meltem Sava, Abdurrahman Paiay, Aydın Tezel ve
konuk oyuncu olarak Mahmut Cevher var. Filmde, başından
iki mutsuz evbUk geçmiş birişadamının, birhayat kadınıyla
tutkuya dönüşen ibşkisi anlatıhyor. Yapımcıhgmı Turgay
Aksoy'un üstlendiği filmin görüntü yönetmeni Aytekin
Çakmakçı.
Uluslararası AkdenizRöyasıFestivafi
• ANTALYA (AA) - İstanbul Folklor Müzik Gençhk
Derneği (FOMGED) ile Antalya'nın Manavgat Belediyesi
tarafından düzenlenen Uluslararası Akdeniz Rüyası Folk
Müzik ve Folkdans Festivali bugün başbyor. TURBAN Belek
Tesisleri'nde açıbş kokteyüyle başlayacak ve 30 temmuza dek
sürecek festivaldeki bazı etkinlikler şöyle: 27 temmuz
çarşamba: Aspendos Antik Tiyatro'da festival galası. Galada
Türkiye'nin yanı sıra Belçika, Çek Cumhuriyeti, Litvanya,
Çin, Finlandiya, Kazakistan, Norveç, Rusya ve Türkmenistan
ekiplerinin gösterileri sunulacak. 28 temmuz perşembe, tarihi
ve turistik yerlere gezi, akşam saat 21.30'da TURBAN'daki
Folk Kafe'de müzik ve dans şovu. Müzik ve dans şovunda,
Çin, Finlandiya, Türkmenistan ve Belçikab sanatçılar gösteri
yapacak. 29 temmuz cuma, Folk Kafe'de Rusya, Çek
Cumhuriyeti, Türkiye ve Litvanya'nın müzik vedans şovu. 30
temmuz cumartesi, Folk Kafe'de Litvanya, Kazakistan,
Norveç ve Türkiye'den müzik ve dans şovu.
Devtetrıyatroian'ran 1994 hasılatı
•ANKARA (UBA)- Devlet Tiyatrolan, 1994 yıbnda sahneye
konulan 87eserdentoplam 10 milyar 524milyon 669 bin lira
hasılat sağladı. 1994 yüında sahnelenen 87 eseri 824"bin kişi
izledi. Bu yıl sahneye konulan eser sayısı ise önceki yıllarda
sahnelenen oyun sayısının gerisinde kaldı. 1991 yüında Devlet
Tiyatrolan'nda 78 eser, 1992 yüında 82 eser, 1993 yıhnda da 95
eser sahnelenmişti. Ote yandan 1991 yıbnda 3 "bin 730,1992
yıbnda 3 bin 611 ve 1993 yıbnda da 3 bin 426 gösteri
sunulurken bu sayı 1994'te 3 bin 375'te kaldı. Bu arada 1991
yıbndan bu yana tiyatroya giden izleyici sayısında da düşüş
kaydedildi. 1991'de 1 milyon51 bin 561 kişi sahnelenen
oyunlan izledi. Bu rakam 1992 yüında 932 bin 306'ya, 1993'te
927 bin 798'e ve 1994 yüında da 824 bin 642'yedüştü.
Sahnelenen oyun ve izleyici sayısında düşüşler olmasına
karşıbk Devlet Tiyatrolan'nın hasılaü yükseldi. 1992 yıbnda
Devlet Tiyatrolan 3 milyar93 milyon 349 bin bra hasılat
sağlarken 1993'te 6 milyar 283 milyon 823 bin lira ve 1994'te
de 10 milyar 524 milyon 669 bin bra hasılat sağlandı.