27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
— * - -v - "•*• a SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ1994 CUMARTESİ DIZIYAZI DIN, TICARET VE Sl YASET ERBİLTUŞALP Araştırdı ve yazdı BağnazIslamakarşııknlıIslam R AND Corporation raporunda, her ne kadar Türkiye'de İsJamı hareke- tın Iran ve Mısır'daki gıbi güç ve sta- tü sahibi kışilenn önderliğınden yok- sun olduğu söyleniyorsa da onlar için anlamlı bir profil çiziliyordu. "Türkiye'de önde gelen Islamcılar ^ ^ ^ ^ ^ laik mesleklerde çaltşıy orlar. Bunlar •••••• arasında bürokratlar, poütikacdar, hukukçular, mühendisler, gazetedler, doktoriar ve öğretmenler bulunuyor. Bu kişUer öğrenimleri ve sosyal dunımları bakunından, geçmişte Türk laikle- ri tarafından "Kaba gorünüşlu, Batılı havat tarzına ahşkın olmayan ve genelbkle dünya meselelerin- den habersiz' olarak tanımlanan 'genci' klişe tipter- den esas itibanyla farklıdır. Bugün önde gelen tslamcılar, kentli öğrenimli sınıfa mensupturiar. Çoğu ûniversite mezunudur; bazılannın Avrupa ve Amerika'daki yüksek öğrenim kunımlanndan yük- sek lisans dereceleri vardır. Dindarhkları ve İslamcı dünya görüşlerine ek olarak İslamcı ey lemciler, sos- yal kökleri bakunından da laik sınıftan ayrılırlar. Laik sınıf genellikle kentlerdeki orta ya da yüksek tabaka aileierden gelir. Bunun tersine. önde gelen İslamcı yazarlar, işadamları ve poütikacılar küçük kentkrden gelmekte olup mütevazı ailelere mensup- turiar. Bunların çoğu Anadolu'nun muhafazakar kasaba ve köyleriıideki küitür çevrelerinde yetişmiş- ierdir. Daha sonra aileleri y a da kendileri ürmersite- de okumak için büyük kentlere göç edince kentli ol- muşlardır. Haklarında biraz biyografik bilgd edine- bilmiş ünJü Islamcılaruı aksine, islamcı harekete katıian kitle mensuplarının sosval profıli ancak yarnn yamalak tespit edilebilmiştir. Bu konuda elde edilebflen tek bilgj 1986'da yapılan bir araştırmadır. Araştırma, Türkiye'de şeriat yönetiminin kurul- masına yönelik eğüimleri incelemek için düzenlen- mişti. Ankete katdanların %7'sini oluşturan şeriat yanlılannın sosval özeilikieri genç (29'lann bası- nda), yüksek öğrenimli (ûniversite ve lise mezumı) ve çesitli mesleklere sahip (çoğunluğu devlet memıuu, daha sonra öğrenci ve işçi) şeklinde özetlenebüir." Amerikan Merkezı Haberalma Örgütü; 1978'- lerde İran'da olduğu gıbı, 1990'larda Türkıye'de de önemlı gelişmelerin üstünü örtüyordu. Şeriat yanlılan ıçın anketler düzenlenıyor. İslamalann biyografileri toplanıyor. örgütlülüklennin gücü ve yaygınlığı araştınhyordu. 'Soğuk Savaş'ın sona ermesi, ABD'nin strateji uzmanlarına yeni bir iş alanı açmtştı. Herkesin gözii kulağı din ve etnik çatışmalara çevrilmişti. Ortadoğu ve Orta Asya'daki tslamcı hareketler ise bu ilgjnin odağını oİuşturuyordu. thmlıve İsJamla temas Sovyetler Bırliği'nin dağılmasından sonra ortaya aülan tezlenn tümünde. 'güçler dengesi içinde Müslüman toplumlann geleceği' ağırlıklı olarak yer alacaktı. 20 yılhk bir aradan sonra Türkiye'ye yaptığı n- yareti değerlendiren CIA emeklisı Graham Fuller baklayı ağzından kaçınyordu: - Türkiye tslamla banşmak zorundaydı. - ABD Türkıye'dekı laik modelı desteklerken, Islami güçlerle açık çaüşmaya girmekten kaçın- mah; olumlu Islamcılarla gayri resmi temas kur- malıydı. - Türkiye'de halkın çoğunluğu için İslamın birey- sei ve toplumsal kimliğin tek kaynağı olmay a devam ettiği unutulmamalıydı. - Türkıye artık ulusal kimhğini, yörüngesinı, dünyadakı rolûnü, İslamın günlük yaşamdaki ye- rinı yeniden düsünere k saptamabydı. - Hiç kimse fran gibi olun demiyordu ama, İsla- mın Türkiye'nin kültürel ve entelektüel mirasının önemli bir parçası olduğu; bastırdması gerekmediği, katdaşmayı önlemek için kendisini ifade etmesine olanak sağlamamn kaçınılmazlığı unutulma- malıydı. - Geçmişteki laiklik polıtikalan döneminde İs- lamın yaşamdan nasıl dışlanacağı adeta bir fıkn sabit halıne gelmiştı; bugün böyle bir reaksıyona hiç gerek yoktu. - Insanlar; İslam dininin ve kültüriinün gerekle- rinin daha çok gö/etilmesini, İslaıni eğitimin yay- gınlaştırılmasını daha çok istiyorlarsa, bu otomatik bir tehdit olarak kabul edilmemeliydi. - Dunyada hıçbir lıder. ne George Washington, ne Nehru, ne Lenin ne de Gandi sonsuza kadar vaşayabilecek bir ürün vermedi. O>sa İncil ve Ku- ran venyordu. Lıderler ölüyor. önce bedenlen, sonra da zaman içinde düşünceleri silinıyordu Oysa Kuran ve İncil yaşıyordu. Mustafa Kemal'in başına gelen de her tanh yazmış lidenn başına ge- lenden farklı değil." 'Soğuk Savaş'ın sona ermesi, ABD'nin strateji uzmanlanna yeni bir iş alanı acmıştı. Herkesin gözü kulağı dın ve etnik çatışmalara çevnlmıştı. Ortadoğu ve Orta Asya'daki İslamcı hareketler ise bu ılginin odağını oİuşturuyordu. Washington'- dakı Uluslararası Stratejik Etütler Merkezi, önem- li birsaptamada buhınuyor ve "ABD'nin Türkiye'- ye bakışında İslamın yükselen sesini, komünizme karşı basit bir kalkan olmaktan daha kapsamlı bir çerçevede düşünülmesini" onen>ordu. Merkezın önemlı ısımlennden Brad Roberts'e göre "kalkı- mnakta olan ülkeler, düny adaki son gelişmelerin ge- risinde kalmamak için, bünyelerindeki 'eskı sorun- lara' yeni çözümler aramak zorundaydılar." Uluslararası Stratejik Etütler Merkezi'run yayın organı VVashıngton Quarterly'dekı makalesınde Barrv Rubin çok daha kolay anlaşılabılecek bir yöntem ızlıyordu Ona göre. Üçüncü Dunya'da Marksıst kadrolann yaratılması uzun bır zaman almıştı Oysa İsiamı kadrolann. kentli entelektüel soıstıkas) ondan bağımsız olarak yeşerebibr ve bu da 'modemizme' hizmet edebilirdi. "Dindar kitlelerin, siyasete, iş yaşamına, devlet bürokrasisine, subaylık mesleğine, öğretmenliğe doğru çekilmesi modernizasyon süreci için önemh' bir adım olabiür. Ama bu durumun din sektörüne ek bir güç vermesi de kaçınılmazdır." Rubin, Batı'yı 'üımlı İslamdan' korkmamaya çağınrken "IİBnlı İslamın bağnaz ve devrimci İslama karşı bir numa- ralı panzehir oluşturduğunu; hatta Sünni İslamda ruhban sıtııfının devrimci İslama direnç gösterdiğini; bu nedenle ABD'nin devrimci İslama direnen İslam sektöriinü desteklemesi gerektiğini" söyleyecektı. İran"da Rıza Pehlevi'yı. Nıkaragua'da Somoza'- yi, Fılıpınler'de Marcos'u destekleyen CIA'nin. bunca deneyden sonra, Türkiye'de artık yanlış ata oynamaması gerekiyordu. Nakşibendilerin çıkardığı İslam dergisinde 'şeriat yanlılarmın ABD ile Uişkiİeri' anlatılırken dolambaçlı bır yol izleni- \ ordu. "Kampanya, irtica denilen 'mevhum' bir teh- likenüı 'dış çevreler'ce tezgahlandığını" göstenyor- du: "ardından da bunlarla eşgüdüm halinde çalışan iç çevreler bunu alabildince kışkırtıyorlardı." Der- gının 'dış güçlerin kimler olduğu' sorusuna verdığı yanıt ise 'sadece İsiamı yaşamak istediklerini' söy- leyen. 'modern görünümlü şeriat mimarlarının' ger- çek yüzünü orta>a kovacak boyutta savlar ıçeri- >ordu: Carter dönemınin Ulusal Savunma Konse- yi Türkiye Masası Uzmanı Paul Henze, kasım ayı sonlanna doğru ülkemıze vaptığı esrarengiz zi- yaretle tüm dikkatlen üzenne çekmışti. Bu eski CIA görevlisı, bır toplantıda "Türk basınının aşın dinci akımlara karşı yürüttüğü mücadele VVashing- ton'da takdirle karşılanıyor ve teşvik ediüyor" diye- rek, aslında o günlerde Türkiye'de yürütülmeİcte olan 'irtica kampanyalarına' karşı ABD'nin, CIA'- nin. ırtıcaya karşı tavnnı da -yetkısi gereği- behrt- mış oluyordu. Dünyadakı büyük değişimlere karşın, emperyalizmin Türkiye'ye karşı saldınsı araliksız sürüyordu ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Per- le "Türk basını irticaya karşı ateş püskürmeli" der- ken, Fransa Dışışlen Bakanı Claude Chesson 'İslam ülkelerinde yumuşak bir dini idarenin, katı bir laik yönetimden daha gerçekçi olduğunu' söylü- yordu Ilımb İslam. kendıne yol açmak için irtıcai e>lemlerde başroller almayı sürdürüyor; karşıtlan olan radıkal İslamın suçlanmasını sağlıyorlardı. Nasıl olsa "Türkiye'deki İslami hareketin son yı- Ilarda kazandığı seviveden övgüyle söz eden" RAND Corporation'un son raporuna.sırtlannı dayamışlardı. Dindar Evren'den, dına Özal'dan, elhamdüLllah Müslüman Çıiler'den aîdıklan des- tekle, ıstedıkleri gibı at koşturabiliyorlardı. Desteklerine Japon Fukuyama'dan, Amenkalı Hunüngton'dan vaptıklan ahntılarla entelektüel boyutlar kauyorlardı. Bir RAND Corporation uzmanı olan Fukuyama'ya göre, dünya bir baştan bır başa kapıtalızmın zaferleriyle taçlanmıştı. Ama bu zafer bazı ülkeler ıçın tarihin sonu' an- lamına gelıyordu. Kapıtalıst sıstemın dışında kala- caklar ıçın, tanhın sona ermesi kaçınılmazdı. Eskı düşmanlar yok olmuştu, ama onlar dört elle kapi- talizme sanlıyorlardı Bir zamanlann 'Leninist parti modeli hayram' 'Harvard'lı profesör Samuel Luntington'u da çok sevdiler 'L'ygariıklann Çatışnıası" makalesınden 'güç ve ilham' aldılar Huntıngton'a göre uygarb- klar birbirlerinden tarih, dil, küitür, gelenek ve en önemlisi din olgusu açısından' aynlıyorlardı: Dunya ölçeğınde gorulen ekonomik modernleş- me ve toplumsal değışım süreçleri insanlan uzun süredır bütünleştiklen kimb'klerinden uzaklaştın- yor, onlan bır boşluğa atıyordu Dünyanın pek çok yerinde. 'din çoklukla köktenci olarak nitelen- dirilen hareketlere dönüşerek' bu boşluğu doldur- maya çalışıvordu Ve pek çok ülkede 'köktenci ha- reketlerde aktif olan insanlar, genç, eğitimli, orta sınıf teknisyenler, memurlar ve esnaftan' oluşuyor- du. Bu gelişmeler 'dinin intikamı'ydı. SÖRECEK o mm Yargıdarefoım kaçınjJmaz bir zorunluluk dir, * -2- Ikemizde yargj yavaş yürümektedir. Yargının ağır işleyişinın göstergeleri deh- şet verici boyutlara ulaşmıştır. Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın verdiği rakamlara1 göre: 1950'to yıllardan beri süren dava sayısı 12.267'- u• 20-30 yıl öncesinden kalan dava sayısı 1.228'- dir, • 10-20 yıl öncesinden kalan ve halen süren dava sayısı ise 10.614'tür. Neredeyse bir insan ömrünûn yansı kadar süre içerisinde sonuçlandınlamayan, sürüncemede kalrmş davalardır bunlar. 1991 yılından 1992 yılına devredilen işlerin dökü- müise; • Cumhunyet savabklannda 690.772 dosya • Ceza mahkemelerinde 541.157 dosya, • Hukuk mahkemelerinde 837.157 dosya, • İcra müdürlüklerinde 2.802.527 dosya, • İdare mahkemelerinde 100.980 dosya. Bu tablonun anlamı açıktır. 1992 yıbnın daha Uk gûnünde, yargı ış yükü toplam 4.972.721 dosyadır; 1992 yıbnda eklenecek olan iş yükü ise bu yoğunlu- ğa yeni bir boyut katmaktadır. Yargının ağır işleyişı. yıldan yıla devredilen iş yü- künü arttırmakta, artan iş yükü ise hakkın elde edilmesindeki gecıkmeyi daha çok dennleştirmek- tedir. Hakkın elde edilmesindeki gecikme, örneğin ki- şilerin haksız yere ve uzun süre suçatımı altında tu- tulmasına neden olmaktadır. Yargı sistemımiz, hak arama özgürlüğünün açık ihlab anlamına gelen bu tür uygulamalann sayısız örneklerini üretmektedir. İşte somut bir örnek: • 1991 yıh içinde yalnızca asbye ceza mahke- melerinde görülen 632.840 davanın 101.402'si bera- atle sonuçîanmıştır; yani onbinlerce kişı uzun süre ve haksız olarak suçatımı altında yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bu rakamlar, yargı sistemimiz içdn bir alarm ni- teliğindedir. Yargı sistemimizde bir reform gereksinimi, artık kacınılmaz hale gelmiştir. Hak arama özgürlüğü- nün tüm güvence sistemlerini içeren bir yasal dü- zenlemenin sağlanması, ülkemizin gündemindedir. Türk yargı sisteminde hak arama özgürlüğü Pek çok uluslararası anlaşmayı ve insan hakJan sözleşmelerini imzalayan Türkiye, bu çerçevede üyesi bulunduğu Avrupa Konseyi'nin temel insan Mahkemelerdeki aşın işytiküniin azaltılmasına ilişkin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 16 Eylül 1986 tarih ve R (86) 12 Sayılı Tavsiye Kararı (Sonuç Bölümü) y Y yedevletkrinhükûmeüerini, yargı M I organlarmasayısı artanyargı işlerive \^J yargı dtşı işlemlerk etkin birşekildebaşa çikmalan içingerekltaraçları tahsis etmenin yanmda, aşağıdakı hedeflerdenbiriniya da dahafazlastnı adalet politikaiarınm bir parçası olarak izlemek tavsiyestnı dikkate almaya davet eder: I. Uyuşmazltklarmgerekyargtsistemidışında, gerekseyargdamaöncesinde veyayargılama sırasmda mûmkün oiduğunca sulh yoluyla çözümtenmesini özendırmek. Bu sonucu sağlamak içinaşağıdaki önkmkr dikkate altnabılir: a. Uygun teşvikler ile, uyuşmazltklarm çözüm- iermKsiiçinyargıiama öncesinde, olmazsa yargı prosedürü dışında uzlaşma usullerini otuşturmak; b. Yargüamamnbaşlangtandave uygun olan her aşamasmda, elverişlıher konuda uyuşmazlığın sulh yoluyla çözümlenmesıne çaba harcamak sorumluluğunu, temelgörevlerindenbüi olarak yargıca yüklemek; c. Yargıyoluna başvurmadan önce veya yargüamanın uygtm olan her aşamasmda diğer tarafile ıclaşma için çabaharcamayı hukukçunun ahlakibirgörevihalinegetirmekveyetkilimercileri de hı&ukçular gibibuna uymaya davet etmek. II. Yargtçlara verilenyargı dışı işlerin artırdmayıp bu işlerinbaska kişi veyamakamlara devrı ile tedricen azalulması. (••) III. Küçük suçlar vehukukun bazı özel alanlarmda ortaya çıkan uyuşmadıklarm, tarafların arrusuna tabiolarak,yargı örgütüdışındakikuruiuşlarca çözümlenntesini sağlamak. IV. Tahkimi, mahkemelerinyerinekaim olacak uygun bir kurum haline getırmek için, uygun önlemlerle ve elverişliotaylarda daha kolayca haşvurulabilir vedaha etkin hale getirmekyohmda adım atmak. V. Henüz gerçekleşmedi ise, konumtn müsait olduğu bütündununlarda, Uk derece mahkemelerini tek hakimli hale getirmevi genelleştirmek. VI. İşyükünim dengelibır şekilde dağılımmı sağlamak için çeşittı mahkemeler arasmdakigörev dağılımmı davantn nıtelik vemûddeabihin değerine göredüzenliaralıklarlagözdengeçirmek. VII. Mahkeme önüne gelen davalarm saytsmut artmasında hukuki sigortanın etkisiolabileceğı ihtimalini değerlendirerek uygun önlemleriahnak. haklan sözleşmesini de 10 Mart 1954'te 6366 sayıb yasa ile onaylamış bulunmaktadır.2 insan Haklannı ve Temel Özgürlükkri Korumaya Dair Sözfcşme'nin 6. maddesının düzenledığı hak arama özgürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'- nca da güvence altına ahnmıştır. Anayasarun 'Hak arama hürriyeti' başbğını taşıyan 36. maddesi bu konuya ilişkındir. Öngörülen düzenlemeye göre; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz." Görüldüğü gibı anayasa, hakkın elde edilmesini, Avrupa Konseyi temel insan haklan sözleşmesinde- ki gibi 'makul süre' koşuluna bağlamış değıldir. Yargıiama hukuku kapsamındaki yasalarda da bu yolda özel bir düzenleme ya da kural yer almamak- tadır. Kuşkusuz bu durum, hak arama özgürlüğü için son derece önemb bir özelbğin. hukuk sistemimizde yer almaması anlamında ciddi bir eksiküği ifade et- mektedır. Öte yandan, hukuk sistemimizde, hak arama öz- gürlüğünün kullanımını zorlaştıran; hatta kimi du- rumlarda, bu özgürlüğü bütünüyle ortadan kaldı- ran düzenlemeler de yer almaktadır. Ceza yargıla- ması bakımından memurlara ve kolluk görevlileri- ne tanınan 'güvence' sistemleri, bu tür uygulama- lann en tıpık örneğıdır. 3 Yıne bu çerçevede. 12 Ey- lül yöneticilenne tanınan anayasal koruma (geçici md. 15,1), hak arama özgürlüğünü bütünüyle orta- dan kaldıncı bir niteb'k taşımaktadır. Aynca. savunma hakkını sınırlandına nıtelikte- ki düzenlemeleri de bu bağlamda ele almak gerek- mektedir. 'Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kunı- luş ve Yargıiama Usulleri Hakkındaki Kanun' bu anlamda tipik bır örnektir Tüm bu ve benzeri düzenlemeler, hukuk sistemi- mizde hak arama özgüriüğüne venlen önemi gös- termektedir. Toplumumuzun içinde bulunduğu de- mokratik gebşme düzeyi göz önüne abndığında, hak arama özgürlüğü alanında yaşanan bu sorun- lar anlaşıbr obnaktadır. İşte tam bu noktada bebrtmek gerekıvor. Bugün ülkemizde yaşanan hakkın elde edilmesinin gecikme- si sorunu, yalnızca toplumsal nedenlerden kaynak- lanmamaktadır; insan hakları bilincinin, ülkemizde nenüz yeterince gelişmemiş olmasının. bu sorunun oluşmasındaki payı çok büyüktür. Ve önemli bir adım Yargı sistemirnızdeki tıkanıkJığın aşılması ve hak arama özgürlüğünün güvence sistemlerinin oluştu- rubnası çerçevesinde yapılan çabşmalann önemli bir kesimi sonuçlanmış bulunmaktadır. Geçen yasama yıb içinde TBMM'ye venlmış olan Yargının Hızlandırılması Paketi, bu anlamda bir çabşmadır. Tasannın ıçerdığı yenılıkler şu noktalar- da somutlanmaktadır: • Yargı örgütlenmesı yeniden yapılandınbruşür; birina derece adbye mahkemeleri arasındaki sulh- asbye aynmı kaldınbnıştır. Aynca. yerel mah- kemeler ile Yargıtay arasında üst mahkeme örgüt- lenmesi sistemi getirilmiştir. • Yargının işleyişini hızlandına niteb'kte usuli düzenlemeler yapılmıştır, • Yarşnın aşın iş yükünü azaltmaya yönebk al- ternatif yöntemleri öngören yeni düzenlemelere yer venlmiştir. Tüm bu düzenlemeler için, yargıiama usulü yasa- lannda yer alan beş yüze yakm yasa kuralı ayıklan- mış ve yeniden yapılandınlmıştır. Paket ıçındekı düzenlemelenn bazılan, hukuk çevrelerinde eleştirilmektedir.4 Kuşkusuz, bu eleştı- rilerin haklı olduğu yönler bulunmaktadır: en aa- ndan tartışılmaya değerdir. Ancak hakkını vererek bebrtelim ki, Yargının Hızlandınlması Pakeü, Türk yargı sistemi için köklü bir reform Öngörmek- tedir: uluslararası hukukun çağdaş standartlanna uygun bir yargı sistemi yolunda atılmış önemli bir adımdır. Adalet Bakanhğı, Yargının Hızlandınlması Pake- ti kapsamındaki yasa önerilerini hazırlarken "Ame- rika'yı yeniden keşfetme" gibi anlamsız bir tutum ıçine girmemıştir; paketın hazırbk çalışmalan, ön- cekı deneyimlerin ve bılım çevrelerinın değerlendır- mesı temeünde oluşmuş ve gelışmıştır. Kuşkusuz, olumlu ve takdire değer bir tutumdur bu. Gözetilen ilkeler Paket kapsamındaki yasa tasanlannm ince- lenmesinden, Adalet Bakanlığı'ndaki çabşmalar sı- rasında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin tav- siye kararianndaki ilkeierin gözetiuniş olduğu gö- rülmektedır. Yargının Hızlandınlması Paketi içindeki yasa tasanlannda öngörülen düzenlemelerin. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin yalnızca R (86) 12 Say üı Tavsiye Karan'nın ılkelenyle karşılaştınbnab bır anabzi bıle bu gerçeğı göstermektedır. İşte bırkaç örnek: •Tavsiye Karan'nın Uk derece mahkemelerinin tek hakimli hale getirmeyi geneUeştirme ilkesi (N.5); pakette yer alan Adliye Mahkemeleri ile Üst Mah- kemelerin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasansı'nda (md.l) aynen benimsenmıştir Sulh ve asliye ayınmı kaldınlarak, tek yargıçlı 'hukuk mahkemesf, ilk de- rece mahkemesı olarak genelleştınlmıştir. • Tavsiye Karan'nın yargının işleyişini hı- zlandırmaya yönebk (elbette aynı zamanda iş yü- künü azaltma amacını ıçennektedır) uyuşmazlı- klarm yargıiama strasuıda sulh yoluyla çözümlenme- si ilkesi (Nl); pakette yer alan İş Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yetkilerine Dair Kanun Ta- sansı'nda (md.15) yargıca da sorumluluk vermek biçimiyle benimsenmıştir. • Tavsiye Karan'nın; y argıclara verilen yargı dçı işlerin başka makamlara devri ilkesi (N.2) ve küçük suçlar ve hukukun bazı özel alanlanndaki uyuş- mazlıklann yargı örgütü dışındaki kuruiuşlarca çö- zümü ilkesi (N.3), paketteki çeşıtlı yasa önenienyle aynen benimsenmıştir Uzlaştırma Kunıllarımn Ku- ruluş, Görev ve Yetkilerine Dair Kanun Tasarısı ile Gayrimenkul Kiralan Hakkında Kanuna Bazı Vlad- deler Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı bu düzen- lemelerden bazılandır. !') yargı de ügıh tüm rakamlar ıçm bkz Oktay, Seyfi (Ada- let Bakanı), Hızlı Yargna Doğru. Sosval Demokrası j SHP Genel Merkezı nin aylık dergısı. Aralık 1993-Ocak 1994, sJl- 22, s.i-5. aynca Seyfi Oktay m 31 Aralık 1993 günlü basaı büllenı, s 3-4 (') Resmı Gazete. 19 Mart 1954, sM62, ayncayazı dızisi- nm 1 bölümünün (3) nolu dıpnoluna bkz. I 3 ) Anayasa md. 29.1609 ve2713 sayılı yasalar ile 'Memur Muhakematı Kanımu'. bu konuda özel düzenlemeler ıçer- mektedır. (') Üstündağ.Prof.Dr.Saım, YargıdaReform Hazırlıkları. Cumhurıvet, 18-19 Mart 1994, aynca bkz Erem, Prof.Dr. Faruk, Üst Mahkemeler Yasa Tasarısı Üzerme, Cumhurıyet- 27-29 Mart 1994 SÖRECEK v I _
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle