25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 HAZİRAN1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Canan Beykarın 'Odalar' sergisi 25 hazirana dek Atatürk Kitaplığı'nda sürüyor AHUANTMEN Henrich Heine'nin 'Şimdi kitaplann yakddığı yerde, gelecekte insanlan da ya- karlar" sözleriyle hemen yakalıyor izle- yiciyi Canan Beykal'ın mekan düzenle- mesi. Burası Atatürk Kitaplığı. Beykal'- ın "Odalar" sergisi... - Atatürk Kitaphğı'ndaki "Odalar" projesinin çıkış noktası nedir? "Odalar"- ın ardındaki temel düşünceyi nasıl özet- iersiniz? Odalar sınırlayıcı, koruyucu mekan- lardır. Bir bütünün farklı işlevlere yanıt veren bağımsız parçalandırlar. Odanın benim yaşamımda önemli bir yeri vardır. Hiçbir zamar. yatak odamda kitap okumamış, oturma odamda yaa yazmamışımdır. Her za- man, en zor koşullarda bile kendime ait, bağımsız bir me- kanım olmuştur. Bir tür labora- tuvardır burası. Atatürk Ki- taphğYnın açık iç mekanında farklı işlevlere yanıt \eren bö- lümleri bulunuyor. Bunlann özüne dokunmadan tek bir bü- tün iş tasarladım ve okuma, yazma ve dinleme eylemlerine aynlmış bölümler bütünü oluş- turdum. Aykın bir yer vardı: sergi salonu, burası benim için "yazma odası" oldu. Oranın görsellikle bağını kopardım, çünkü sunduğunuz iş metne ait- se bunun görsellikle ilgisi yok- tur. Sanat total bir olgu - DisipUnlerarası ilişkiler son zamanlarda oldukça sık günde- me gelen bir konu. Btı bağlamda serginize baktığunızda, piastik sanatlarla edebiyat arasında iç içe geçmiş bir bütün algılaımor. Bu konuda birkaç söz söyleinek ister misiniz? Sanat, her sanat dalından ol- duğu kadar her bilim dalından verilerini toplamakta özgürdür. çünkü yaşama ve insana aittir. Hatta ölüme ait olsalar bile. Sa- natın total bir olgu olduğunu duşünmüşümdür hep. Ancak yine kendine gönderme yapı- dim, çünkü tüketilmiş sözcükleri nasıl kullanmaktan hoşlanmıyorsam malze- melerin de tüketildiğini gördüğümde vazgeçiyorum. Mekanı gezdiğjmde, okuma odası olarak düşündügüm yerin var olan verileri, tasanmın yeni halini bi- çimlendirdi. Orada bulunan raflar, seçti- ğim yazann her biri için küçük birer oda oldular. Bölümlerin işlevlerine uygun iş- ler oluşturdum. "Idea Assemblage" adını verdiğim video çalışması, kon- ferans salonunda yani dinleme odasında gün boyu belli saatlerde kimse bulunma- sa büe yaşamım sürdürüyor. Tıpkı sanat Burada temel düşüncem hiç değişme- miştir. 1981 yıhnda sergilediğim, tümüy- le sözcüklerden oluşan son derece yalın bir işle aynı meseleyi iletirler. Yazn ı şim- di bolca kullanıldığı gibi biçimsel bir efekt yaratmak ya da şıkhk olsun diye kullanmadım hiçbir zaman. Yazma eylemi bende düşünme eylemiyle aynı tempoda. Kimilerinin çamurla, mermer- le, kumaşla. boyayla düşündüğü gibi ben de sözcüklerle düşünüyorum; ileti- şim temelli bir sanatın başka yolu olabi- leceğini de sanmıyorum. Sanat benim için söz kadar yalın olmalıdır. ilişki kurulamıyorsa bu benim için çok önemli değildir, çünkü yanlış iki kişi ile- tişim kurmaya çalışıyorlardır: onlar, başka sanatçılarla. başka kişilerle doğru ilişkileri kurabileceklerdir. Kitaphğa hiç olmazsa okumayı bilen bireyler geliyor diye düşünüyorum, ama bu görece bir şey elbette. Bir işin "okunabilmesi" için doğru kodlan bulmak gerekir. Bu bir yapıtı beğenirken ya da yadsırken çok önemli bir noktadır. Benim nasıl dedi- ğimden çok, ne dedığim önemlidir. Bu tartışılabilir bir şeydir. Tartışma karşılıklı riskier yüklenmek demektir. Beykal'm Atatürk Kitaplığı'ndaki sergisinde, okuma, yazma ve dinleme işlevlerine göre düzenlenmiş adalar bulunuyor. Malzemesisözcükkr...yor, edebiyattan söz etse de edebiyat ol- muyor. Ancak ya2an birinin yazılarla kaçmılmaz ilişkisı vardır elbette. "Yakılmış Kitapİar" için seçtiğim yazar- larla ben. bunlann yakılmış olduklannı bile bilmediğim bir tarihte tanıştım. Ki- tap yakmanın. düşünce ve insan yak- makla eş olduğuna inanıyorum. Bunu çok öncelen şair Heine söylemişti. - "Odalar" sergisi, aslında Atatürk Ki- taplığı'mn iç mekanın doğal bir parçası görünümünde. Bu mekanla sergi açma- dan önceki üişkinizden söz edebUir misi- niz? Kitaplada ilgili bir çalışmanın en uy- gun yeri, elbette ki bir kitaphkur. 1990 yıhnda tasarladığım bu çalışmanın ilk düşüncesinden giderek gelişmeler oldu. Kullanacağım malzemelerimi değiştir- 'Yazıyı şimdi kullanıldığı gibi biçimsel efekt yaratmak için kullanmadım hiçbir zaman. Yazma eylemi bende düşünme eylemiyle aynı tempoda. Kimilerinin çamurla, mermerle, kumaşla, boyayla düşündüğü gibi ben de sözcüklerle düşünüyorum, iletişim temelli bir sanatın başka yolu olabileceğini de sanmıyonım. Sanat benim için söz kadar yalın olmalıdır.' gibi. Bu video çalışması bir tür düşünce müzesi, düşünceler mekanı gibi. Yazma odası; hiçbir zaman görsel, biçimsel bir sanat yapmak istemediğim için ve söz- -cükler benim için her zaman piastik birer eleman olduklanndan "Harf-Sözcük- Türoce" admı verdiğim bir çabşmayı banndınyor. Hersanatçıbirmalzemeyle düşünür, ben, sözcüklerle, yaayla, dille düşünüyorum ve dil kuJlanana aittir. - Okumak. yazmak ve dinlemek amacıyla gelinen bu mekanda, serginizin ne şekilde "okunduğunu". algılandığmı düşünüvorsunuz? Bu sergkJeki izleyicinin kaçmılmaz olarak daha "seçilmiş" ol- masının -okuma>an bir toplumun okuyan bireyleri olarak- nasıl bir etkisi olabilir? lletişim üzerine kurulmuş bir sanatın, aracısız izleyiciye gereksinimi vardır. lle- tişim karşılıklı kurulur. Eğer yapıtımla Okuyana da en az, yapan kadar yüküm- lülükler getirir. Burada tartışılabilecek olan tek şey, benim düşüncelerimdir. Ancak burada birinci tekil şahıs gizlidir. Paylaştığım düşünceler sadece bana ait değil pek çok kişiye, bedelini odemiş pek çok kışıye aittir. Belirttiğiniz gibi eğer okumayı bilmek, seçilmişlikse yani kitle- nin tersi ise zaten ben kitle sözünden bir şey anlamıyorum. Kitle belirsiz bir şey- dir; benim her zaman bir tarafım olmuş- tur. Ben kitap yakanlar tarafından değil -ki o da kitlenin içindeydi- kitaplan ya- kılanlardan yanayım. Benim izleyicim de herhalde bu çalışmada sunulanlan düşünebilecek, tartışabilecek, akıl yü- rütebilecek ve sorgulayabilecek -isterse- niz buna seçilmiş diyebilirsiniz- kişiler- den oluşacaktır. Yaşamı anladığımız ka- dar sanatı da anlayabileceğimizden emi- nim. - Türkiye'de son yıllarda sanat ortamı- ndaki ktsûiığa belki bir tepki olarak ço- ğaJdığmı söyieyebileceğimiz bu tür "kav- ramsal sanat" sergilerinin ortama bir canlıhk getirdiğim düşünüyor musunuz? Doğrusunu isterseniz bazen pek çok şeyle ilgimi kesiyorum. Çünkü ortama canlıhk getirmek, kısırhğa bir tepki olmak üzere yapmıyo- rum bu çalışmalan. Ancak hiçbir şeye duyarsız değilim elbette. Gençler beni düşündürüyor. Bir- takım insanlann ortamdan daha çok kendilerine bir canlılık getir- mek için böylesi birçalışmaya baş- vurduğunu gözlüyorum, ama gençlik için çözümlenmesi gereken dağ gibi sorunlar öylece duruyor. 'Benim izleyicim herhalde bu çalışmada sunulanlan düşünebilecek, tartışabilecek, akıl yürütebilecek ve sorgulayabilecek kişilerden oluşacaktır. Yaşamı anladığımız kadar sanatı da anlayabileceğimizden eminim.' Sanat ortamı giderek kısırlaşa- cak, bu kaçımlmaz gibi göriinü- yor. Gençliğin kendini donatabile- ceği bilgilerden giderek yoksunla- şacağı belli. Onlarla pek kimsenin ilgılendiğini de sanmıyorum. sade- ce yargılıyoruz. El yordamıyla bir şeyler deniyorlar. Alışılmış olan şeyler, şimdilerde nesne enstalas- yonlan ve elbette ki yanlış olarak kul- İanılan "kavramsal sanat" onlara çekici geliyor, ama sanat üzerinde çok düşün- düklerini sanmıyo- rum. Çünkü önlerinde- ki çekici ömek bun- lardan ibaret. Kavramsal sanatla, yani düşünü sanatıyla uğraşmak için herhal- de sözcüğün en yalın biçimiyle düşün- meyi öğrenmek, düşünce üretmenin yöntemlerini bulmak ve düşünce ürete- bilecek bilgilerle, düşüncelerle donanmış olmak gerekir/Şimdilik gördüğüm odur ki bicim hala egemen, biçimsel kurgula- manın çekiciiiği kaçmılmaz bir yöntem. Kimsenin zoru, bedeli hayli pahalı öde- nebilecek şeylerle uğraşmaya niyeti yok gibi. Zaten öylelerini de sanat ortamı bi- raz dışında tutuyor. Enstalasyonlara. yani bir zamanlar meta olarak değerlen- dirilen sanata karşı ya da onun dışında olması istenilen sanatın eski piyasacılar eliyle gündemde tutuluyor olmasının da bu gençlere kapı aralayacağmı sanmıyo- rum. RollingStones sonkezdünya turunaçıkıyor NEW YORK (AFP) - Ünlü rock topluluğu Rol- ling Stones, tekrar dünya turuna çıkacaklannı ve bu- nun son turlan olduğuna söz verdiklerini açıkladı. Eskiden Amerika Baş- kanı John F. Kennedy'ye ait olan "Honey Fitz" isimli yatta bir basın toplantısı düzenleyen Rolling Stones topluluğunun üyeleri Mick Jagger, Keith Richards, Charlie Watts ve Ron Wood. 1 ağustos tarihinde Washington'da başlaya- caklan dünya turnesinin bir yıl süreceğini belirttiler. "Voodoo Lounge" isimli son albümleri yeni piyasaya çıkan topluluk, Kuzey ve Güney Amerika'da 25 ayn şehirde konser verdikten sonra gelecek mart ayında Asya kıtasını dolaşacak ve yaz sonunda turlannı Av- rupa'da noktalayacaklar. Basın toplantısına katı- lmayan topluluğun basçısı Bill VVyman'ın tura da katı- lmayacağı. onun yerine bu görevi daha önce Sting, Madonna ve Miles Davis gibi sanatçılarla çalışmış olan Darryl Jonesun üst- leneceği açıklandı. Jagger. "Bill'i ikna etme- ye çalıştık. ama o 30 yıldır yeterince çaltştım diyerek bizi hayal kınklığına uğ- rattı"dedi. Jagger aynca, "Konsere geunezseniz bir daha onlan göretneyeceksiniz türii duy- gu sömühileri yapılınasını ıstemiyorum" diyerek basın mensuplannı uyardı. 'Bu dünya turuna sadece para kazanmak için mi karar ver- diniz' sorusuna ise Jagger'in verdiği cevap şu oldu: "Ya içeceğüniz onca bira ve peşi- mize düşecek onca kız? Dün- yada paradan daha önemli şeyler de vardjr" Gndoruk'tan smemada sansürün kaldmbnasma destek • TBMM Başkanı Cindoruk, sinema sanatçılanyla görüştü ve sinemada sansürü kaldıran yasa degişikliğinin genel kurulda bir an önce görüşülmesi istemlerini desteklediğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bfi- rosu) - TBMM Başkanı Hüsa- mettin Cindoruk, sinemada san- sürü kaldıran yasa degişikli- ğinin TBMM Genel Kurulu'- nda öncelikle görüşülmesi is- teklerini desteklediğini bildirdi ve sinema sanatçılanndan, Türk sinemasını dünya stan- dartlanna ulaştırmalanru iste- di. Cindoruk, dün sinema sa- natçılan Halil Ergün, Fatma Girik. yönetmenler Kadri Yur- datap ve Şerif Gören ile Kültür Bakanhği Müsteşar Yardıması Gulşen Karakadmğlunu TBMM'de kabul ederek bir süre görüştü. Sinema sanatçı- lan ve yönetmenler, filmler üze- rindeki sansürü kaldırarak şid- det ve porno içeren filmlerin gösterimine sınırlama getiren yasa degişikliğinin bir an önce TBMM Genel Kurulu'nda ele alınmasını ve yasalaşmasını is- tediler. Şerif Gören. "Yasa bir an önce çıkmaiı, sektör olarak zor dururndayız" derken. Fat- ma Girik, geçen yıl 12 fılm yapılmasına karşın bu yıl henüz fılm üretilemediğine dikkat çekti. Cindoruk ise, sanatçılara yasa degişikliğinin bir an önce görüşülmesi sözü verdi ve "TBIV1M önceki gün 5 yasayı kabul etti. İyi çalışıyor. Bu ta- sarı da ele alınacaktır. Siz de bana, Türk sinemasını dünya standartlanna ulaştırma sözü verin" dedi. Cindoruk, ta- sannın öncelikle görüşülmesi için partilerin grup yöneticile- riyle görüşmelerini önerdi. Sanatçılar da fılm masraflan- nın yüksekliğinden yakındılar ve dünya standartlanna ulaş- manın güçlüğünü anlattılar. RADYONUZ ISTANBUL ve BURSA AT YARIŞLARI'Nl NAKLEN DINLEYEBILIRSINIZ Piyanist Lidya ve Şantöz Yeşim Beyoğlu, ÇATI'da yaşıyor. GTTI Restaurant Cafe - Bar 251 00 00 Galeri Atölye v 293 89 78(3 hat) HOBİ ISMAIL YİĞİTÇini Sergisi 27 Mayıs 1994-29 Hazıran 1994 % ilikonaSı Cad. Pasai 73 Nteanlm TcIKO-212)2a5 23 3T SUZAN BATUResim Sergisi 7-17 Haziran 1994 Açılış: 7 Haziran 18.00 TAKSİM SANAT GALERİSİ Tel: 245 20 68 Düzenleyen: YAHŞİ BARAZ GÜLER KAZMACI GÜZEL KONÜŞMA SEMİNERLERİ Diksiyon, fonetik, artikûlasyon, tonlama, ses kullanımı llgilenenler başvuru için bjzi arayın MERIC HIZAL Heykel Sergisi 10 Mayıs -10 Haziran 1994 URAHT SANAT (.Al tRH f (ti Abdı İpekçı Cad No 18 Nışanlap Tel ( 0 - 2 1 2 ) 2 4 1 2 1 8 3 • . . • LRE^KOV 365 41 3! (3 HAT. ı s t a s y o ı ı s a n a t ı u c r k e z ı TESVJKIYE:2w5650-230eeı? CÜMARTESİ ARABALI VAPCJRDA EGLENCE KABATAS : 24.00 HAREM: 2 1 30 Galeri Atölye ılanlarınız ıçın. 293 89 78 (3 hat) SEZAİ ÖZDEMİR rACHBOYA RE5İM itRCİSl 1-18 HAZİRAN 1994 ZİYARETSAATIERİ CUMARTISI 1O OO - 1* OO Dİ&ER CUNUR 13 OO - 24 OO (ÂpiîOLYINİ AHfVERlf IĞ'INCI VE VAfAM MİKKEZINİZ ÜÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Büyük Patlama Insanoğlunun düşünmeden edemediği birtakım soru- lar vardır. Kimi bu sorulara yanıt ararken akıl dışı şeyle- re inanır, dinlere, mezheplere, tarikatlara bağlanır; kimi dizgeli bir düşünce aranışıyla filozoflara sokulur: kimi de çaresizliğini sezerek üstünde durmaz, bilımlerdeki gelişmeleri bekler. . • Şöyle sorular: Evren nedir? Nasıl oluşmuş? Ya da kim yaratmış? Ne- den doğuyor, neden ölüyoruz? ölümden sonra başka bir yaşam var mı? Yaşamın anlamı ne? Sonu gelmez. İstediğimiz kadar çeşitleyebileceğimiz bu sorulara bugüne kadar üç yoldan yanıt aranmış: 1. Din yolu; 2. Felsefe yolu; 3. Bilim yolu. Tann ve Bilim adlı kitapta felsefe geleneğinin son bü- yük Hıristiyan düşünürü Jean Gultton'la söyleşen Bog- danov kardeşlere göre: "Bilim ve onun üretHğl düşünce modelleri, teknoloji ve onun getirdiği yaşam biçimleri ile gitgide dolan bir dünyada, felsefe eski gerçek gücünü yitirmiştir. (...) Geriye din kalıyor. Ancak burada da bilimin kazandır- dığı bilgiler sanki kutsal inançların o derin düzenine karşı çıkıyor Tanrı ve bilim de birbirlerinden öyle deği- şik iki dünyaya aitmiş gibi görünüyorlar ki hiç kimse bunlan yaklaşbrmak riskini göze almayı düşünmü- yor." (s.9) Ama çağdaş fiziğin güç akıl erdirilen birtakım sonuç- ları, anlaşılan bu iki fen bilginini idealist felsefeye yön- lendirmiş.Sonsuzküçüklesonsuzbüyüğünsınırçizgile- ri üzerinde dolaşırken vardıkları gorüş şu: "Nesnel dünya, özelliklerini belirleyen bilincin dışın- da varmış gibi görünmüyor. Böyle olunca da, çevre- mizdeki evren gitgide daha az özdeksel duruma geli- yor. Arhk kocaman bir makineye değil, daha çok geniş bir düşünceye benzetilebilir." (s. 10) "Özdek" (yani "madde", "uzayda yer dolduran var- lık") elden gitti mi dersiniz!.. Ama büsbütün değil... Bog- danovlar, fizikteki yeni buluşların ışığında, tinle özdek arasındaki sınırların kaldırılmasından, metarealızm adı altında bir bireşimden söz ediyorlar. Demek ki materya- lizm ile idealizm birleştirilecek. Çağdaş fiziğin buluşlarma örnek olarak Büyük Patla- ma kuramını özetleyelim: Big-Bang diye anılan bu kuram evrenın oluşum örnek- lerinin bugün en yaygın kabul gorenı 1920'lerde Ale- xander Friedmann ile Abb Georges Lemaftre ın ortaya attıkları bu bilımsel görüşü, 1940larda Georges Gamov ile arkadaşları geliştirmişler. Geçmişte, on beş milyar yıl önce, evren bugün hâlâ gözlemlenebilen biryayılmayı başlatan büyük bir patla- madan doğmuş. Yüz milyarlarca yıldızdan oluşan ga- laksiler o patlamanın etkisiyle sürekli birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Bu galaksilerin uzaklaşma hızları ölçü- lerek geriye doğru bir hesaplamayla başlangıç noktası- na dönülebiliyor. Yaratılışın ilk anından sonra "Şişme Dönemi" diye adlandınlan olağanüstü bir evre var. Birkaç milyarda bir saniyedeki bu şişme tamamlandıktan sonra da büyüme daha az bir hızla hep sürüyor. Geriye doğru hesaplamalarla vanlan başlangıç nok- tası bir atom çekirdeğinden milyarlar milyarlar milyar- larca daha küçük bir alan... 1 rakamının sağına 32 sıfır koyun, işte o derecede akıl almaz bir ısı... Bu ısıda yeni doğan evrenin enerjisi korkunç... Özdek (buna özdek denebilirse) sürekli aralarında etkileşen parçacıkların, yani kuvarkiarın uzak ataları temel parçacıkların bir "çor- öa"sı... Evren tarihinin en çılgın dönemi... Saniyenin mil- yarlarda biri süre içinde sonraki milyarlarca yılda olan- lardan daha çok şey oluyor. (ss. 21-27) Peki, o Büyük Patlama'dan önce ne vardı? Bu konuda fizikçilerin düşünce üretmeleri olanaksız. Ardına geçemedikleri bir duvara çarpıp kalıyorlar. "Boş bir alanı ele alalım. Kuvantum kuramı tanıtla- mıştır ki buraya yeterli ölçüde enerji aktarırsak, bu boşluktan ortaya madde çıkabilir; bunu genişletirsek, öyleyse başlangıcta Büyük Patlama'dan hemen önce, ilk boşluğun içine sınırsız bir enerji akısı aktarıldığını, bu akının ilk kuvantum değişimine neden olduğunu, bundan da evrenimizin doğduğunu varsayabiliriz." Bu noktada Hıristiyan düşünürü Jean Guitton giriyor söze: "Sınırsız enerji okyanusu, Yaratandır." (s.30) Bilmem buna Tanrı ile bilimin yaklaştırılması denebi- lir mi? Topkapı Sarayı'ndaki Japon seramikleri Japonya'ya gidecek • ANKARA (ANKA)-Osmanlı İmparatorluğudöneminde Japonya'dan ithal edilen seramikler. sergilenmek üzere Japonya'ya gidecek. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdü/ü Prof. Engin Özgen. Topkapı Sarayı Koleksiyonu'nda yeralan antı seramiklerinin lOOparçasındanoluşturulacakbirserginin 1995 yılı içinde Japonya'ya gönderileceğini ve Saga eyaletil^yushu Scramik Müzesi'ndesergileneceğini bildirdi. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Prof. Engin Özgen. yaptığı açıklamada, 16 ve 17.yüzyıllardaOsmanlı jmparatorluğu döneminde Kyhushu bölgesinden Türkive'yeseramik ithal edildiğini. bugündc bu bölgenin antı seramiklerinin üretildığı önemli birmerkez olduğunu söyledi. Özgen. "Bu sergi. 1500'lü yıllarda başlayan Türk-Japon ilişkilerinın bugün de sürdürülmesi açısından çok önemli. Bu sergideşu anda Japonya'da bile bulunmayan seramikler \ar" dedi. 'Seramik Duvar Tabağı Yarışması' sonuçlandı • İZMİR(AA)-EgeKültürVakffnın(EKV)gelenekseI "Seramik DuvarTabağı Yanşması"sonuçlandı. EKV Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Aytaç Altıncık. >aptığı açıklamada. yanşmanın ödüllerini Gül A>dın. Safiye Bey. Berna Emek. Bahar Erten ve Vedat Alı İlik'in pa>laştığııîı söyledi. Yanşmada Ayten Ata, Buket Gürel. Müge Scnbay. Mustafa HoşnutveSibel Yükselmansiyonaldılar. Jüri. yanşmanın özel ödüllerinden olan. Devlet Resim ve Hey kel Müzesi Ödülü'nüBinnazAkman'a.Yıldız-HalimŞima Ödülü'nü Soner Genç'e. Sersa Seramik Ödülünü ise Meral Özpazarcık'a verdi. 153 eser arasında 87'sinin sergilenmeye değer bulunduğunu kaydeden EKV Genel Sekreteri Altıncık. yanşma sergisinin 2 haziranda İzmir Ticaret Odası'nda düzenlenen ödül töreniyle açılacağını duy urdu. "Emret Başbakanım" dizisinin aktöpü kanser • LONDRA (AA) - Türkiye'de de çok tutulan "Emret Başbakanım" dizisinin başanlı aktörü Paul Eddington. cilt kanseri olduğunu açıkladı. Eddington (66). basına yaptığı açıklamada, endergörülen ve tıpta "mycosis funggbids" diye bilinen cilt kanserinden 40 yıldırmuzdarip olduğunu. ancak hastalığının bir yıldır daha da ilerlediğini söyledi. Radyoterapi nedeniyle saçlan dökülen Paul Eddington, foto muhabirlerine poz verirken yüzünün ve ellerinin kıpkırmızı ve kepek kepek olduğu gözlendi. Önce. "Emret Bakanım" daha sonra da "Emret Başbakanım" adlı televizyon dizıleriyle bütün dünyada büyük üne kavuşan sanatçı, hastalığına rağmen tıyatro çalışmalannı sürdüreceğini belirterek gazetecilerle "Benden kurtulmayaçalışıyorsanız, yanılıyorsunuz. Henüzölmcye niyetim yok" diyerek şakalaştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle