06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24HAZİRAN1994CUMA 14 KULTUR Antonio Gala'nın romanı 'Türk Tutkusu'nu sinemaya uyarlayan yönetmenVincente Aranda: Yaman birTürk ama TürkiyedeğilTUNA ERDEM Doiapdere'de metruk bir lokanta, saatler 11.00'i gösteriyor. Masalarda dizi dizi rakı şişeleri, meyve tabaklan, ortabkta pavyondan fırlamış görü- nümlü kadınlar, dansözler, Çingene çalgıcılar ve elinde tespihi, parmak- lannda yüzükleri, bileklerinde altın künyeleri, bağn açık gömleğinden sıntan madalyonu ile briyantinli saçla- nyla kadınlan süzen, dansözc "Maşal- lah tokum" diye iltifat eden bir Türk erkeği. Her şey sıradan bir lstanbul gecesinı andınyor, ancak tuhaf olan saatin gt- oenin değil sabahın 11.00'i olması ve söz konusu erkeğin aslında Türk değil, bir Fransız olduğunu bilmemiz. Ispanyolca. İngilizce. Fransızca ve Dolapdere argosunun birbirine kanştığı bu uluslararası mekan ise aslında "Türk Tutkusu" fılmınin setı. Arabesk mi, sanat filmi mi? Ünlü tspanyol yazar Antonio GaJa- nın geçen yıl yayımianan ve çok satar listelerinin başına oturan romanı "Türk Tutkusu" nu sinemaya uyarla- yan yönetmen Vinceırte Aranda ve eki- bi günlerdir bu mekanda çalışmakta. Fransız, İspanyol ve Türk ortak yapırru olan filmde, bir İspanyol kadırunın, tatildeyken taruşüğı bir Türk erkeğine olan aşkınm mutsuz bir sona doğru sürüklenişinin öyküsü an- latıhyor. Bu haliyle öykü. arabesk bir fılme de konu olabilir. iyi bir ekibin elinde bir sanat filmine de dönüşebilir. "Ay Carroela", "Jamofl Jamon", "Bel- le Epoque" gibi fılmlere imzasını atmış olan görüntü yönetmeni Jose Lııis Al- caine'nin vartiğı bile ikinci seçeneğin gerçekleşmesınin daha yüksek bir olasılık olduğunu karuthyor. Türkiye'nin gerçekleri... Ancak önemli olan Gala'nın ro- manının ne tür bir fılme dönüşeceği değil, nasıl olursa olsun Türk imajının bundan zarar göreceği. En azından herkesin kaygısı bu noktada toplanı- yor. Ünlü şarkıcı ve oyuncu Ana Beien'- in canlandırdığı tspanyol kadın Desi- • Fransız, İspanyol ve Türk ortak yapımı olanfilmde,bir İspanyol kadının, tatildeyken tanıştığı bir Türk erkeğine olan aşkının mutsuz sonu anlatılıyor. Ancak Gala'nın romanının ne tür bir fîlme dönüşeceğinden çok, nasıl olursa olsun Türk imajının zarar göreceği kaygısı yaygın. İspanyol kadın Desideria'yı ünlü şarkıcı ve oyuncu Ana Belen, Türk erke- ği Yaman'ı Georges Corraface oynuyor. Yönetmen Aranda(vanda). deria'nın tutkuyla bağlandığı Georges Corraface'nin canlandırdığı Türk er- keği Yaman, adeta kötülüğun tanı- mını yapıyor. Yönetmenin "Yaman bir Türk, ama Türkiye değil" sözlerine katılsak bile, sorun Yaman'la da bitmiyor. Bu tut- ku öyküsünün geri plan görüntülerin- de bir ticari cazibesi olan bir dekora dönüşecek olan nasıl bir Türkiye yansıyacak beyazperdeye? Gala'nın kitabının tanıtımı için çek- tirdiği fotoğraflardaki gibi, sanklı er- kekler ve çarşaflı kadınlardan oluşan bir fon mu? Aranda, senaryoyu değiş- tirerek Türkiye'nin gerçeklerine uymayan kısımlan çıkardığıru söylü- yor, ama çevresindekiler sık sık "Siz çarşaflı kadın olmadığınız söylüyorsu- nuz. ama bakın sokaklarda ne kadar çok var" sözleriyle Türkiye'nin ger- çeklerinin gözden kaçmadığını belirt- tiğini söylüyorlar. Roman, Türkleri kötülemiyor "Türk Totkusu"nun çekimlerine başlanmasıyla birlikte oluşan tüm bu soru işaretlerine, son olarak Talat Bu- lut'un yaptığı açıklama eklendi. Ya- man rolünü oynama teklifi alan Bulut, senaryonun Türkiye'yi kötülediği ge- rekçesiyle rolü geri çevirdiğini ve se- naryonun değıştınlmesıne Gala"nın izin vermediğini öne sürdü. Bu giz perdesini aralayabilmek amacıyla Aranda ile konuştuk, ama öyle görülüyor ki işin asb, ancak film sonuçlanıp beyazperdeye yansıdığı- nda ortaya çıkacak. "Senaryonun Türkleri olumsuz gös- terdiği konusundaki kaygılara, bugüne dek romana sadık kalmadığımz, sürekli değişiklik vaptığınız yanıfını terdiniz. Ancak Talat Bulut kendisine bunun olanaksız oMuğumı söylediğinizi öne sürüyor..." - Bu doğru değil, böyle bir şey söyle- medim. Ben Gala'nın romanını oldu- ğu gibi çekmiyorum. Ondan yola çıka- rak tümüyle kendime göre bir fiim yapıyorum. Tam olarak Talat Bulut'- la ne konuştuğumuzu hatırlamıyo- nım. ama senaryoyu değiştiremeyece- ğimi söylemiş olamam. çünkü sürekli değiştiriyorum. Zaten bence roman da Türkleri ve Türkiye'yi kötü gösterme- ye çalışan bir roman değil. Senaryo her gün değişiyor Kesinlikle ben okuduğumda böyle bir izlenime kapılmadım. Ne benim ne de Gala'nın amacı Türkleri kötü- lemek. ama Gala az da olsa istemeden böyle şeyler yazmışsa bile. ben bunlan değiştinvorum. Ben bu konuda çok hassasım ve kesinlikle en ufak bir kö- tülemeye izin vermek niyetinde deği- lim. "Yazar Antonio Gala'nın senaryova kanşması söz konusu mu?" - Gala benı tümüyle özgür bıraktı ve şu anda da bir iletişim içinde değiliz. Yani ona yaptığım değişikleri söylemi- yorum, söylemem de gerekmiyor, onun müdahale yetkisi yok. Zaten senaryonun yanmı da Gala'- yla ortak birçalışma değildi. Kilabı ilk okuduğum zaman. fark etmediğim, ancak gelip burada Türkiye'de yaşayı- nca yanlış olduğunu gördüğüm taraf- lan vardı. Böyle yanlan da. yaşadıkca gör- dükçe değiştirdim ve değiştirmeye de- vam ediyorum. Her gün senaryo deği- şiyor. "Talat Bulut'un projeyle ilişkisi nasıl gelişti?" - Talat Bulut'un iyi bir oyuncu oldu- ğunu düsündüğüm için kendisiyle iliş- ki kurdum. Ancak sonra Türkçeden başka bir dil bilmediğini öğrendim ve bu şartlarda fspanyolca bir filmde calışmamızın zor olacağını düşün- düm. Yaman karakterinin değişmesi konusunda ısrar edince de role uygun bir kişi olmadığını anladım. Talat Bu- lut. Yaman karakterini, Türkiye'yi kötülemek için yaratılmış bir karakter olarak gördü. Yaman bir Türk, ama Türkiye de- ğil. Üstelik Türk olması belirleyici de- ğil, başka bir milliyetten de olabilirdi; evrensel bir karakter. Üstelik Talat Bulut ne senaryoyu ne de romanı oku- du. Okuyamazdı, çünkü İspanyolca bilmiyor. Zaten biz de îspanyolca bil- mediği için kendisiyle çalışmamaya karar verdik. Ne kitabı ne de senaryo- yu okuduğu düşünülürse tüm iddia- lannın söylentüer üzerine kurulu oldu- ğu sonucu çıkıyor. Her şey mükemmel gitti "Film sonu kötü biten bir aşk öykü- sü, sizee bu sonun sorumlusu Yaman mı, Desideria mı yoksa araiarındaki kapanması olanaksız farklılıklar mı?" - Filmin konusu aşın tutku. Sonu- nun kötü olması da bu tutkunun aşınlığından kaynaklanıyor. Zalen ge- rek edebiyatta gerekse sinemada tutku öyküleri hep kötü sonuçlanır. Büyük tutkunun sonu mutsuzdur. Bu du- rumda Yaman bir İspanyol, Desideria bir Türk olsaydı ya da olay Türkiye'de değil. İspanya'da geçseydi film farklı olabilirdi, ama son ayru olurdu. "Türkiye'deki çaltşma kosuUarını nasıl buldunuz?" - Şimdiye dek her şey mükemmel gittı. Ekipte kimse filmin çekimlerinin bitmesini istemiyor. İşi bittiği için İspanya'ya dönen arkadaşlanmız oldu aramızda. onlar da nostalji ile anıyorlar ve anlatıyorlar Türkiye'deki günlerini. Her şey programa uygun olarak ilerliyor. Tüm bunlan bir kompliman olarak söylemiyorum. Doğan Kuban'a'şeref madalyası' Kültür Servisi - Ülkemiz mi- marlığma ve mimarlık tarihi çalı- şmalanna önemli katkılan bulu- nan Prof.Doğan Kuban kısa adı A.I.A olan Amerikan Mimarlar Enstitüsü'nün uluslararası şeref üyeliğine seçildi. ABD'nin Los Ajıgeles kentinde yapılan A.I.A'- nın yıllık toplantısındaki ödül tö- reninde Kuban'a üyeliğinden ötü- rü 'şeref madalyası' takıldı. 1857 yılında kurulan ve Tür- kiye'deki Mimarlar Odası'run karşıhğı olan A.I.A şu anda 55 bin üyeye sahip. Üyeler arasında mes- lekle ilgili çeşitli alanlardaki hiz- metlerinde üstün başan gösteren mimarlar kurumunun "feUow" üyeleri olarak seçiliyorlar ve 1994'te fellow üye sayısı 3250'yi buluyor. FeUow üye konumun- daki Amerikalı mimarlann oluş- turduklan ve kısa adı F.A.I.A olan kurum ise Amerikalı olma- yan ve dünyanın mimarlık alam- ndaki tamnmış temsilcilerini bu koleje şeref üyesi olarak seçiyor. 1952 den bu yana ABD dışındaki ülkelerden 340 kadar şeref üyesi seçildi ve Türkiye'den seçilen ilk şeref üyesi Prof.Doğan Kuban. Halen İstanbul 3 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Kurulu başkanlığı görevini yürü- ten ve birkaç ay önce tTÜ'deki öğ- retim üyeliği görevinden emekliye aynlan Kuban'a Mimarlar Odası lstanbul Büyükkent Şubesi de 1 Temmuz Dünya Mimarhk Gü- nü'nde yapılacak bir törenle 'kut- lama belgesi' sunacak. Casablanca 2 ıçın oyuncu seciliyor 'BirdahaCasablanca'CUMHUR CANBAZOĞLU Türkiye'de yazla birlikte sinema se- zonunda kendilerine yer bulamayan birçok vasat film gösterime sürülür- ken, ABD'de tam aksine, yaz mevsi- minde en iddialı fılmler piyasaya çıkıyor. Hollywood şu anda, yeni fılm- lerine son değişiklikîeri yapıp gösteri- me sürme telaşında. Bu fılmlerin başı- nda. Disney'in yeni uzun metrajb çizgi filmi The King Iion (Kral Aslan) geli- yor. 45 milyon dolar harcanarak haa- rlanan çizgi filmin müzikleri Erton John'ın. Babasının yerine ormanın krab olmaya hazırlanan minik aslanın öyküsünü anlatan The King Lion'ın müziklerinin toplandığı CD'den iki milyon adet basılmış; diğer hediyelik eşyalarla birbkte 100 milyon dolara yakın bir pazar oluşturmak amaçlanı- yormuş... Lassie'nin yeni seriivenleri The King Lion'la birlikte yılbaşı ta- tilinde Türkiye'de gösterime girecek bir başka film de, ünlü köpek Lassie'- nin yeni seriivenleri. HoUyvyood'un en sevdiği hayvan olan Lassie'nin, TV için de bölümleri çekibyor. Schwarzenegger 'hamile' Sinema tarihinin en pahab yapı- mlan hep Antold Schwarzenegger'ın emrine sunuluyor. James Cameron'ın yönettiği 10 milyon dolarbk True Ii- es'da Schwarzenegger'ın yanında Ja- mie Lee Curtis oynuyor. Yüksek mab- yetine karşın fılmin yabuz ABD'de 300 milyon dolar hasılat getirmesi bekleniyor. Birçok eleştirmen için kas yığinından fazla bir anlam taşımasa da durmadan film çevirerek adeta onlara nispet yapıyor Schwarzenegger. Avus- tury r alı sanatçı. True Lies'ın çekimleri bitince Junior adb filmde Danny De Vito'nun kobayı rolüne soyunacak ve hamile kalacak. Ivan Reitman'ın yöne- teceği filmin kadm oyuncusu da Em- ma Tbompson olacak... Brando, Coppola'yı kıramadı Kristof Kolomb'dan sonra bir daha setlere dönmeyeceğini açıklayan Mar- lon Brando, Coppola'yı kıramavıp Don Juan Demarco and Centerföld adb filmle kamera karşısına geçiyor. Cop- pola'nın yapımcıbğı, Jeremy Leven'm da yönetmenliği yüklendiği filmde Brando. kendisini Don Juan sanan John Depp'i tedavi eden bir psikiyatr rolünde Bu ay "motor' diyen yönetmenler- den Agnes Varda, sinemanın 100. yılı için Marcello Mastroianni'yle çalışı- rken (dieer oyuncular Gerard De- pardieu \e Micfael Piccoli). Robert Alt- man, uzun süredir üzerinde araştırma yaptığı Mata Hari'yi çekmeye hazı- rlanıyor. Altman'ın listesınde daha sonra Blondie adb bir senaryo var... Schiffer,00Tninyeni düşmanı 007 hayranlan geçenlerde gazeteler- de İrlandalı aktör Pierce Brosnan'ın yeni Bond seçildiğini okudular. On ye- dinci Bond filmi Goldeneye'de kadın oyuncunun her zamanki gibi yine gü- zel olmasına dikkat edıldi. Sonbahar- da çekilecek fibnde Claudia Schiffer baş kadın oyunculuğu yüklenecek ve Bond kızı olmak yenne 077'nın düş- Ezra Pound ve James Laughlin'in 'Seçilmiş Mektuplar'ı büyük ilgi görüyor Kendine özgü görüşleriyle farkh biriydiKültür Ser\isi- Ezra Pound ve James Laughlin'in 'Sectlmiş Mektuplar'ı İngiltere'de yayımlandığından beri bü>-ük ilgi görüyor. Hiç şüphe yok ki Ezra Pound, ede- biyat dünyasının en gizemli kişilerin- den bir tanesiydi. Çince'den İngiüzce'- ye yaptığı zor çevirilere hassas ve du- yarlı bir ahenk katan, 1940'lı yıllarda Joyce ve Hemingway gibi modernist akıma katkıda bûlunup Roma'da Ya- hudi aleyhtarlığı yapan faşist bir gru- bu destekleyen ve anavatanı Ame- rika'da on üç yıl bir akıl hastanesinde yaşamaya mahkum edilen, kendine özgü görüşleriyle çok farklı bir in- sandı. Kişisel öyküsüne bir isim verüecek olsaydı hiç şüphesiz buna 'Bir yargmın yozlaşma hikayesi' denirdi, çünkü kendi doğrulanyla savaştıkça bundan hoşlanmayanlar da olacaktı. Pound'u delıye ceviren esas noktada fikirlerin de özgür olamamasıydı zaten. Her- hangi bir psikolojik rahalsızbk değil. Pound, sözcüklerdeki müziksel tmıyı bulmada muhteşem bir kulağa sahip, çoğu kişinin 'ketimelerin profesörü' olarak adlandırdığı, ancak hiçbir za- man onlann ardındaki anlamlan, ifa- deleri araştırmaya yanaşmayan ya da diğer insanlann gözüyle değil de kendi kalbiyle bulmaya çalışan bir edebi- yatcıydı. En korkuncu da elektrikli di- lini en fazla savaş esnasındaki yayı- nlannda göstermesiydi. Faşist izler taşıyan Pound'un ente- lektüel yaşantısı, ince ve detayb bir araşürmayı gerektiriyordu. Pobtik açıdan bazılanna göre yanbş seçimler yapıp 1930'larda Italya'dayken Mus- souni taraftarhğına sürüklenmeye baş- ladı. O günlerden bu günlere, hakkı- nda çıkan kitaplar, biyografıler, eleşti- riler daha çok öğrencileri veya ona hayran olan kişiler tarafmdan şairi kendi dünyası içinde incelemek sure- tiyle yazıldı. David M. Gordon'ın düzenlediği son çalışma ise yine tarafstz olanlar- dan. Şaırin James Laughlin'le olan mektuplannı içeriyor. David Gordon, yazann yaşadığı ve akıl hastanesine kapauldığı yıllarda kendisiyle Çince'- Ezra Pound den İngilizce'ye çeviri çahşmalannda bulunuyordu. Ona. kişisel olarak yakın insanlardan bir tanesi obnasına rağmen bu yakınbğını yazıya dönüş- türmeyen, ancak onun secilmiş mek- tupianna yer veren Gordon, bu eserin sadece hayranlanna yönebk ol- madığını vurguluyor. 1933 ve 1971 yıllan arasında geçen Pound ve La- ughlin'in mektuplaşmalan, şairin en- telektüel yaşantısına çok yakın bir bakış açısı getiriyor. İlk mektuplaşmalan Laughlin Har- vard'da Protestan bir öğrenciyken başlar. Pound'u aynı seviyede gidip gelen diğer öğrenci arkadaşlanndan daha farklı. sıradışı bulan. onun "Her profesöriin sözlerine bağlanma! Her ga- zete sayfasında çtkanlara da inanma!" sözüne uyan Laughbn, sonunda kendi yayın şirketini kurar. Eliot için Laugh- bn, yaşamındaki mizah anlayışı olur, ancak araiarındaki bu esprili dostluk 1935'te Pound'un ondan Mussolini - nin Etyopya'yı işgal etmesini destek- lemesini isteyince soğumaya başlar. Laughlin, arkadaşının vatanındaki konumunu belirtmek amacıyla onu, "Kitaplarını basmayı reddediyorlar... Çünkü sen, bir faşistsin. Gençlik, sana olan ilgisini kaybetmek üzere. Kitap- lannuı satmayacağuıı düşünüyorlar" diye uyanr ve şöyle devam eder: "Bu görüşterin yüzünden getecek birkaç yıl senin için felaket olacak." Önceleri Ezra Pound gibi bir Yahu- di aleyhlan olan Laughbn, daha sonra bu görüşünden vazgeçer. 1939'da Pound'a yazdığı bir başka mektu- bunda ise şöyle diyordu: "Bana göre Yahudi aleyhtarlığı aşağılık bir şey. Bu yüzden kendimi ona buiaştvmaya- cağun. Seni de bu karmaşanın içinde görmek beni ne kadar üzihor. anlata- mam." Laughlin aynca, Pound'a Yahudi aleyhtan hiçbir yazı yayı- mlamayacağını da bildirmişti. Şairse özel olarak Yahudi aleyhtan olma- dığını. sadece bu tip gruplaşmalan yok etmek istediğini anlatmaya çalıştı. Savaşın sonunda hıyanet suçun- dan yargılanıp VVashington'da has- taneye kaldınldığında buna adeta se- vinen Pound, orada gerçek dünyayla olan bağlannı yavaş yavaş koparma- ya başladı. Bu dönemdeyse arka- daşının skandahndan yararlanmaya çalışan Laughbn ise onun İtalya'dan Amerika'ya geçiş döneminde yaptığı çabşmalan yayımlamaya çahşıyor- du. 1958'de eski özgürlüğüne ka- vuşan Pound, artık depresyon veses- sizlik içinde yaşıyordu. 'Casablanca' fılminde Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman(yanda). Kızı Isabella Rosselini (üstte). manını canlandıracak... Ünlü TV dizisi Uzay Yolu tutkun- lanna bir \y\. bir kötü haber var. Yapımalar, son yıllarda The Next Ge- neratkm adıyla ekrana gelen dizi\i sona erdirme karan alırken sinema için yedinci Uzay Yolu fıbnine 25 mil- yon dolar ayırdılar. David Carson'm yöneteceği Star Trek: The Next Gene- rarion adb filmde Kaptan Kirk rolün- deki \Vflliam Shatner öldürülecek ve sonraki fılmler için kadro gençleştirile- cek. Mister Spock'ı canlandıran Leo- nard Limoy ise rolü küçük diye filmde rol almıyor. \'aşı ilerlemesine karşın Angeoca Huston. Holl>"wood'a kendisini kabul ettirmeyi başardı. Huston yaz sonunda, İngiliz şair VV'iHiam Butten Yeats'in yaşamını anlatacağı TerriUe Beauty ile yönetmenliğe başlıyor. Sonra. Sean Penn'in yöneteceği The Crossing Gu- ard'da Huston sürpriz yapıp Jack Nic- hoison'la oynayacak. Nicholson'la aynldığından bu yana beraber oy- nama tekliflerini geri çeviren Huston, sonunda Penn'e olumlu yanıt verdi. Casablanca'da 2. perde Sinema dünyasında filmler çekili- yor, projeler geliştiribyor, kontratlar imzalanıyor; basın da bu gehşmeleri si- nemaseverlere aktanyor. Bu projeler arasında bir tanesi var ki bütün sinema basını uzun süredir peşinde: Casablanca. Filmin haklannı ebnde bulunduran Wamer Bros., Se- naristler Gerald Fetievich ve Gabrielk Humphreys'a Casablanca 2'nin senar- yosu için başlama emrini verdi. Filmi kimin yöneteceği belli değil, ama oyuncu adaylan seçildi bile. Bogard'ın yerine Rick'i oynayacak aktör. Robert De Niro ya da Michael Dougtas olacak. Ingrid Bergman'ın rolüne. ona çok benze>en kızı Isabella RosseUini, Michelle Pfeiffer ya da Melanie Griffith düşünülüyor... 'Sihtrüflüt' Ayalrini'ye çağmyoY Kültür Servisi - Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nde bu akşam saat 19.00'da James Gahvay flütüyle müzikseverlere zevkli dakikalar yaşatacak. Aya İrini'de gerçekleştirilecek konserde sanatçı- ya piyanist Phillip Moll eşlik edecek. Galway ve Moll, konserde Ludwig van Beethoven, Carl Czemy, Charles-Marie Widor, Jacques Ibert, Nino Rota, Camille Saint-Saens, : Claude Debussy ve Franz Dopplerın yapıtlannı seslendirecekler. James Gaiway klasik flüt repertu- vannın güçlü bir yorumcusu olarak uluslararası bir üne sahip. Belfast'ta doğan Galway, genç yaşlardan iti- baren üflemeb çalgılara ilgi duydu. Eğitimine Londra'da Kraliyet mü- zik Koleji ile Guildhall Müzik ve Ti- yatro Okulu'nda devam etti. daha sonra Paris Konservatuvan'nda okudu. Müzik yaşamına Co\ent. Garden Kraliyet Operası'nda adım atan sanatçı 1975'te solistük kariye- rine başladı. Bir yıl içinde 120'den fazla konser verdi. O zamandan beri de resitaller vermeye. dünyanın en ünlü orkest- ralan eşh'ğinde çalmaya. oda müziğİ ve popüler müzik konserlerine katı- lmaya ve ihtisas kurslan düzenleme- ye devam ediyor. Programlannda standart klasik repertuvarın yanı. sıra kendisi için bestelenmiş çağdaş, müzik yapıtlannı da yorumluyor. Sanatçı 1991 yıbnda Londra Zirve. Konferansı dolayısıyla Buckingham Sarayı'ndaki müzikal eğlence ile Berlin Duvan'nın yıkılması nedeniyle yapılan "The WaH" kon- seri gibi özel etkinbklere de katıldı. Elliden fazla albümü olan Galway'in son çıkardığı plaklar arasında Elton John'un özellikle sa- natçı için bestelediği Grammy ödül- Iü "VVind Beneath My Wings". Ma- risa Robies ile doldurduğu Mozart'- ın Flüt ve Arp Konçertosu'nun bu- lunduğu "Cocerto" bulunuyor. Sanatçı doldurduğu Mozart konçertolanndan dolayı Plak Bü- yük Ödülü. Billboard ve Cash Box dergilerinin "Yıhn En İyi Plağı" ödülü ile birçok altın ve p'latin plak- ödülü aldı. Aynca kendisine müziğe katkılan için OBE(Order of the Bri- tish Empire) nişanı verildi. James Gahvay
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle