Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24MAYIS1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 13
Fotoğraf sanatçısı Gültekin Çizgen bu kez bir resim sergisiyle karşımızda
Kültür Servisi - 35 yıldır fotoğraf
üreten bir sanatcı, bu kez karşımıza
"Evrenin Gizli Tarihi' başhkb resim
sergisiyle çıkıyor. Gültekin Çizgen,
yaklaşık üç yıl önce başladığı resim
yolculuğunu, bir çeşit deneysel çalı-
şma olarak göriiyor. Çizgen, henüz
b u serûvenin en başında... Çocuk-
lann, yeni bir oyuna başlarken duy-
dukian heyecana, meraka sahip. Üs-
telik Gültekin Çizgen, bu oyunu bü-
yûk bir ciddiyetle ve bilgisayar tek-
nolojisiyle oynuyor, bilgisayann
tüm olanaklanru işlerinde kullanı-
yor. Bugüne kadar Anadolu'nun her
\J ültekin Çizgen, "Evrenin
Gizli Tarihi" başlıklı resim
sergisinde, minyatürden
başlayarak Osman Hamdi'ye dek
ortaya konan görsel ürürüere
bilgisayar teknolojisinin tüm
olanaklardan yararlanarak yeni bir
yorum getiriyor. Sergi, 6 hazirana
dek Artisan Sanat Galerisi'nde.
nim amaam eskiyi tekrarlamak
değil. Yaptığım işlerin, eskinin
yenileşmesi, dönüştürûlmesi
anlamında bir ortam sağlaya-
cağı görûşündeyim. Günlük
modist akımlann dışında, ama
çağdaş işler olduğu kanaatin-
deyim.
'Resim, birey işi'
- Bir konuşmaıuzda "Sanat
evrensel değüdir" dediniz.
Resim bir birey işi... Böyle
olunca bireyin bir yere bağlı ol-
ması lazım. Biz nerenin bireyi-
yiz? Bu ülkenin, bu topraklann
bireyiyiz. Buranın da bir gûcü
olduğuna inamyorum. Kendi
kültürümûzü hep bir "geri kül-
tür" olarak gördük. Böyle bir
hala Van Goghgibiresimyapıhyor'köşesini ve dünyanın 45 ülkesi-
ni gezen, 600 bin diapozitiflik
zengin bir arşiv ohışturan sa-
natçı, deneyimü bir resim ko-
leksiyoneri ve izleyicisi olarak
resim keşfine çıktığında ise ön-
celikle, yaşadıgımız topraklann
"bakir" kültûrüne el aüyor.
Görsel ürünlere
yeni yorum
"Batı resminin peşinden giden
tavıriarın bana giderek ra-
hatsızlık verrrçesi ve sanat alaro-
nda kendi kültûrümüzün giderek
geri piana itümesi, "Acaba ya-
pılacak bir şe> >ok mu?" sorusu-
na yanıt aramaya itti beni" dı-
yen sanatçı bu sergisinde, min-
yatürle başlayıp, ülkemizde
Baü tarzı resmin başladığı Os-
man Hamdi'ye kadar ortaya
konan görsel ürünlere yeni bir
yorum getiriyor.
Nişantaşı Artisan Sanat Ga-
lerisi'nde 6 hazirana kadar sü-
recek sergide, minyatürlerden
aşina olduğumuz formlarla,
öykülerle karşılaşıyoruz. Ast-
rolojik simgeleri, burçlan,
yıldızlan, haritalan, Osmanh'-
nın ve İslam'ın semboUerini ku-
şatan bu bakış açısından, tek-
noloji çağının ipuçlannı da ya-
kalamak mümkün... Minyatü-
rü sadece bir motif olarak kul-
lanan sanatçı "Benim arnacnn
yeni minyatürler çizmek değil,
minyatürden yola çıkarak tatlar sunmak" di-
yor... Sergjnin açıhşında izleyicilere san yıldızlar
dağıtan Çizgen'le resimleri üzerine konuştuk.
- Fotoğrafa rutkuyla yaklaşan bir sanatçısımz.
Buna rağmen farklı bir alanda keşfe çıkma gereği
duydunuz...
Bir evden diğerine taşınmak türûnden bir olay
değil bu. Çünkü resim benim hayatımda zaten
vardı. Babam Abdullah Çizgen ressamdı, resmin
içinde büyüdüm. Aynca Güzel Sanatlar Akade-
misi'nde bir miktar eğitim gördüm. Sabri Hoca'-
dan (Berkel) ders aldım. Yurtdışında da resim
üzerine incelemelerde bulundum. Resim yap-
maya soyunma meselesi ise şöyle gerçekleşti:
Baü resminin ülkemizde aşın derecede yüceltil-
Gûltekin Çizgen'in bilgisayar teknolojisinin sunduğu renklerleyararttğı sergisinde yer alan yapıtlanndan biri,'Zamanm Esiriyiz'
mesi beni rahatsız ediyordu. Bana, bir şeyler at-
lanıyor gibi geliyordu. Bir yandan birey olmak-
tan uzaklaşılıyor, diğer yandan da kendi kültü-
rümüz pek dışlanıyor gibi geliyordu. Kendi kül-
türümüz bana göre halen çok bakir ve eşelenme-
ye değer. Tabii ki bu topraklardan beslenen res-
samlanmız, heykeltıraşlanmız var, ama genel
olarak ülkemizde sanat üretimine baktığımızda
modist akımlann, yani Batı'nın fazlasıyla etkisi
altında gelişen bir üretimin söz konusu olduğu
farkediliyor. Resim yapmaya başlamamın bir
diğer nedeni de, resimde -özellikle ülkemizde
hala yeni olan- bir teknik denemek istememdi.
Amerikada "Computer Fine Arts" adı alünda
giderek gelişen bir kanal yoluyla resimlerimi
yapıyorum ben. Tabii ki tuval resmini yok far-
zetmek yanlış. O dışavurum ve yüz yüze olmak
meselesi bir inanç... Hala ban yazarlar, kitap
yazarken kağıtla kalemle temas etmek istiyor-
lar.
Ama daktiloyla ve bilgisayarla yazan yazarlar
da var. Sonunda neyin çıküğına bakmak gerek.
Sanınm bilgisayar teknolojisi. yüzeyin yeni bir
istifle şema kazanmasında daha etken bir rol oy-
nayacak. "Ben bu bağlamda bir deneyime giri-
şebüir miyim?" diye düşünerek yola çıktım. Bu
yaptığım işleri, resim sanatının çok içinde olan
kişilere, eleştirmenlere gösterdim ve biraz da
onlann teşvikiyle bu sergiyi açtım aslında...
Bu arada belirtmek istediğim bir şey var. Be-
Karanlıktakiışığınpeşinde...
Zeynep Oral, yeni kitabı "Karanlıktaki Işık"ta okurla tiyatro anılannı paylaşıyor
DİKMEN GÜRÜN UÇARER
"Işıklar söodâ. Karanlıktayım"
sözleriyle başbyor Zeynep Oral son
kitabma ve şöyle devam ediyor: "O
büyük karaniıkta perdenin açı-
lmasmı bekliyorum... Ve işte perde
açılıyor. Ve ardından ışık!"
Yıllardır tiyatronun büyülü dün-
yasıyla içli dışh olan bir yaşamdan
yarariı, yararlı olduğu kadar da
zevkle izlenen bir kesit, "Karanlıkta-
ki Işık."
- "Karanlıktaki Işık" kitabı, nasıl,
hangi düşünceden doğdu?
Yıllardan beri, tiyatro üzerine
yaa yazıyorum. Açıkçası bu yazılan
yazarken amaam yargılamak, hü-
küm vermek falan değil. Amacım,
tiyatro dediğimiz bu büyülü sanatı
sevdirmek. Amaam, sahnede olup
bitenden sonsuz bir tat ahnabilece-
ğini göstermek, kendi aldığım tadı
başkalanyla paylaşmak...
Belki de şöyle söylemeliyim: Ti-
yatronun öyle bizden çok uzak, çok
karmaşık, yalıuz belli insanlara ses-
lenen bir etkinlik olmadığı düşünce-
sinden doğdu bu kitap... Hepimiz
çocukken oyun oynamadık mı? He-
pimiz oynadığımız oyunlardan tat
almadık mı? Hepimizin içinde son-
suz bir merak, sonsuz bir arayış
dürtüsü yok muydu? Büyüyünce
bunlan neden unutalım? Bunlan
bana yeniden anımsatan hep ti-
yatrocular oldu... Tiyatronun,
hepimizin içinde bulunan "ka-
ranlıktaki tşığı arama" dürtüsün-
den başka bir şey olmadığını on-
lardan öğrendim... Ve yıllardır
sahnelerden aldığım tadı ya da
sahnelerden bana ulaşan ışığı
herkesle paylaşmak istedım... Işte
kitap bu düşüncelerden doğdu...
Ama "Karanlıktaki Işık" bir ti-
yatro kitabından çok, bir tiyatro
tutkununun notlan lolarak algı-
lanmalı.
- Nasıl bir okur kitlesini hedef-
liyor "Karanlıktaki Işık"?
Istedim ki yalnız tiyatroyu
meslek ya da iş edinmiş, edinecek
kimselerle değil, tiyatroyla hiç
ilişkisi olmamış ya da arada bir ti-
yatro izlemekten öte ilişkisi olma-
yan kimselerle de paylaşabileyim,
gördüklerimi, yaşadıklanmı... Bu
nedenle, tiyatro kurumlanna. ti-
yatro tarihine, tiyatro metinlerine
dalmak yerine, sahne üstünde,
sahne dışında, yaşananı dile getir-
meye çalıştım. Tiyatroyla yaşa-
nanın iç içeliğine sonsuz inanan-
lardanım. Sahne üzerinde gör-
düklerimin, duyduklanmın. sahne
gerisinde görmediklerimi, duy-
madıklanmı kucakladığinı bili-
yorum. Onun için bu yolu seçtim...
- Biçemine bakınca, konuyu po-
pülarize etmek diyebilir miyiz seçi-
minize?
Bilmiyorum... Ona okur karar
verir. Söylemek istediğinizi söyle-
menin binlerce yolu var. Seçim
olanaklan sonsuz. Ama ben, öğre-
tici, eğitici, akademik değil, tadı,
keyfi, sevinci çoğaltıa olmaya
çaüştım... Bütün kitaplanmı ve
yazılanmı okuyan bir okurum bir
gün. "Bunlan berkes yazar, herkes
yazabilir hissini veriyorsun" dcmiş-
ti bana... Hayatımda aldığım en
büyük iltifatbuydubence. İşte"Ka-
ranlıktaki Işık" da böyle olsun is-
tedim.
- Ancak bu notlar. hep yurtdı-
şından.. Avrupa kenrlerinden Latin
Amerika'ya, Mosko>a'dan New
Zeynep Oral
York'a dolaştınp duruyorsunuz
okuru. Neden Türkiye'den notlar
yok?
Burada kocaman bir "Ah!" çe-
kiyorum... Hiç Türkiye'den notlar
olmaz olur mu? Elbet var. Ama
şimdilik bilgisayanmın içinde. el
yazması defterlerimde. gazete ve
dergi kupürlerinde ve belleğimde...
Doğrusu, yurtiçi, yurtdışı bütün
sahnelerden damıtüğım ışık bir ki-
tapta toplanacaktı. Ancak bu ki-
tap o kadar büyük hacimlere ulaştı
ki. hele günümüzün ekonomik ko-
şullannda yayunlamak olanaksı-
zlaştı. Türkiye'deki sahnelerden
yansıyan ışık, bir başka kitabı
oluşturacak.
- VVajda, Strehfcr, Grotowski,
Peter Brook. Dario Fo, Mnoudıki-
ne, Kantor... Ve daha niee ustalar
sayfalar boyunca bir resmi geçitte-
ler sanki...
Evet. bütün bu insanlar, kitap
sayfalanndan çıkıp canlansmlar
istedim... Ülkeden ülkeye koşar-
ken, kimini yakından tanımak, ki-
miyle söyleşi yapmak, kiminin
provalannı ya da yalnızca oyun-
lannı izlemek olanağını buldum...
Çağdaş dünya tiyatrosuna katkı-
da bulunmuş bu insanlar üzerine
dünyanm bütün ülkelerinde, bü-
tün dillerinde kitaplar. araştırma-
lar, incelemeler bulabilirsiniz. Biz-
de ise olanaksız bu. Henüz bu tür
kitaplan dilimize çevirme alı-
şkanlığı yok. Bu alışkanlığın yer-
leşmesini beklerken, dünyadaki
arayışlann küçük bir bölümünü,
bu arayışın izdüşümünü okurlarla
paylaşmak istedim.
şey yok. UNESCO'nun da ka-
bul ettigi bir göriişe göre kültür-
lerin birlikteliğı vardır, eşitliği
vardır. Hiçbir kültür diğenn-
den daha üstün, daha iyi değil-
dir. Her kültür son derece öz-
gün ve önemb'dir. Türkiye de
Pasifik'te bir ada değil, büyük
bir coğrafyayı birbirine bagla-
yan bir köprü. İki kıta üzerinde
kurulu bir kentte yaşıyonız,
bundan yararlanalım. Ben bu
topraklann kültûrüne
bağlıyım. Bunu birey olmanın
şarü olarak görüyorum.
Bana göre sanat evrensel de-
ğildir; bir dünya resmi olduğu-
na inanmıyorum. Evrensel diye
bir coğrafya, bir inanç yok. Ev-
rensellik, tek tek uluslannzincir
halkasından oluşan bir yeni de-
ğer yargısıdır. Baülı gibi resim
yaptığınızda evrensel ola-
mazsınız. Tabii ki her yerden
beslenmel), ama bu toprağın bir
insanı gibi bunu yorumlama-
lısınız. Kendi köklerinizden
beslenerek resim yaptığıruzda
evrensel değer zincirinin bir hal-
kası olmayı başarabilirsiniz.
- Son zamanlarda, geçmişi
sorgulayan sanat üretiminde bir
arüş oiduğu görüiüyor. Bu, bir
içe dönüş, kapanış mı; yeniden
keşifmi?
Bu çok doğal. Burada yapı-
lan işleri Batılı gördüğu zaman
"Bu da nedir, benimkine benze-
yen işler bunlar, ben bunu zaten yapıyorum" di-
yor. Onlann kendi sahasında Amerikan futbo-
luyla rekabete kalkışmak gibi bir şey bu.
Sanat bir spor değil tabii ki, ama tereciye tere
satmak bana çok da anlamlı gelmiyor. Ancak
mesela Japonlar bunu yaptığı zaman, kendine
göre bir çağdaş sanat üreü'yor. En avangard iş-
leri dahi yaptığı zaman kendince yapıyor. O iş-
lerde bir Japon tadının olduğunu hissediyorsu-
nuz. Bizim de kendi duyuşumuzu ortaya koy-
mamız lazım. Onu ortaya koymadıkça uluslara-
rası bir sesimizolamaz. Bizde bu, yıllarca tersine
yapıldı.
Yani önce evrensel platformda başan kazana-
cağız, kimbğimizi böylece tescil ettireceğiz.
Hayır! Bir binayı yukandan aşagıya doğru inşa
edemezsiniz. Önce temeliniz olacak ve onun üs-
tüne katlan çıkacaksınız. Bizde hala Van Gogh
gibi resim yapılmaya çalışılıyor. Van Gogh dün-
yanın en önemli ressamlanndan biridir, kendine
göre bir tadı var.
Ama onun gibi resim yapmaya çalışmak çok
anlamsız. Arkanızda taşıdığıruz referanslar ne-
ler? Yoksa "Ben çağdaşım" diyerek çağdaş
olunmaz. "Dünyadaki en yeni, en moda işleri
biz de yapalnn; çağdaş oJalmT düşüncesinin
hiçbir derinliği yoktur. İsmet İnönü iîe Mende-
res]in hikayesi gibi... İsmet Paşa'nın arkasında
1. İnönü, 2. İnönü zaferi var. Menderes'in ar-
kasında ise terzi İzzet'in ceketi var.
Bilgisayar teknolojisinin renkleri
- Fırça, kalem, yağlıboya ya da suluboya gibi
geieneksel araçian kullanmak yerine bilgisayar
teknolojisiran sunduğu renk skalası içinden seçi-
minizi yapıyorsunuz.
Bilgisayar artık özellikle sinema ve grafık sa-
natlarda çok sık kullanılan bir araç. Özellikle
Amerika'da bilgisayar sanatı çok gelişti.
Çağunızda, sanatta çok farklı, teknikler kul-
lanılıyor. Bugün de Rönesans dönemindeki du-
var resminin yapılması kabil, ama yapılmıyor.
Bilgisayar, özellikle çığ gibi büyüyen teknolojik
yeniliklerle görsel planda büyük olanaklargetir-
di. Bugün hiçbir tekniğin çözemeyeceği kadar le-
ziz işleri bilgisayar ile gerçekleştirmek mümkün.
Bence mesele, nasıl söylediğinizdir; yoksa neyle,
hangi teknikle söylersen söyle... Sanatçı, kendi
dönemini gözleyen ve çeşitli dillerde aktanmına
âraa olan kişi olduğuna göre, çağının teknoloji-
siyle de ilgilenmek durumunda... Ben çalışırken
bütün düşüncemi ekranda bitiriyorum. Dia
çıkışı alıyor, daha sonra da bunu tuvale aktan-
yorum. Klasik tuval resminden bir çıkış bu.
Bana göre bilgisayar, gelecek yüzyılda çok sa-
yıda ressamın kullandığı bir teknik olacak.
Ünlü Rus yazar ve şair Puşkin'in defterlerinde ünlü kişilerin karikatürleri de yer alıyor
Puşkin'indefterleri yayunlanıyor
Kültür Servisi - Ünlü Rus yazar ve
şairi Alexander Puşkin'in özel defter-
leri, İngiltere Vebaht Prensi Charles'ın
girişimleri sayesinde ilk kez yayımlanı-
yor.
16 mayıs tarihinde St. Petersburg'a
gelen Prens Char4es, defterlerin sekiz
cilt haünde sekiz yüzer adet basılması
için gereken sözleşmeyi ünzaladı. Def-
terlerdeki karalamalann aynen bırakı-
lacağı kitapta, Rus ve Amerikan Puş-
kin uzmanlannın da yorumlan yer
alacak. 750 bin dolara mal olacak pro-
je, Prens Charles'ın 10 yıl önce "sorum-
luluk sahibi özel girişimleri destekle-
mek amaayla" oluşturduğu kurum
tarafından fınanse ediliyor ve 1907"de
kurulan St. Petersburg Puşkin Kültür
Evi tarafından destekleniyor.
1837 yıhnda. 38 yaşındayken bir dü-
elloda ölen Puşkin'in okul yıllanndan
beri tuttuğu bu defterlerin en ilginç
yani, içlerinde Voltaire'den Napole-
on'a kadar dönemin tüm ünlü kişileri-
ninkarikatürlerininbulunması."Eııge-
ne Onegin" ve "Boris Godunov"dan
pasajlar ve birçok şiirin de yazılı oldu-
ğu defterlerde Puşkin'in günlük harca-
ma üsteleri ve çeşitb otoportreler de
yer alıyor.
Puşkin'in özel defterlerini yayımla-
ma fıkri ilk kez dört yıl önce öğretim
üycsı Constantine Barsht tarafından
ortaya atıbnış. Ancak o zamandan bu
yana yeterli para bulunamadığı için
gerçekleştirilememiş. "Prens'in
yardunı en kiritik anda imdadımıza
yetişti" diyor Barst. Puşkin uzmanı
Sergei Fomichev ise "Rus diltnin ya-
ratKBi Puşkin'i anlamak için bu def-
terleri okumamn şart olduğunu vur-
gulayarak, "Defterler sadece en
önemli Rus şaiirinin getişunini gözkr
önüne sermekle kalmıyor, 19. yüzyıl
salonlarının değişmez bir üyesi ve mi-
zah yönü son derece gelişkin olan in-
san Puşkin'i de tamma olanağını su-
nuyor," diyor.
1995 yılının sonunda piyasaya
çıkması beklenen Puşkin'in defterleri,
yabana üniversite ve müzelere yak-
laşık dört bin beş yûz dolardan satıla-
cak.
Puşkin Kültür Evi ise alım gücü ol-
mayan Rus kültür kurumlanna 300
kopyayı bedava dağıtacak. Kültür Evi
bundan sonra yine Prens Charles'ın
yardımıyla elindeki tüm Puşkin arşivi-
ni CD-ROM teknolojisine aktarmayı
planbyor.
Son Ansiklopedi Savaşlan.
UĞUR KÖKIKN
Savaşlar hız yitirmişe benzer.
Görünüşe göre gazetelerin ansiklopedi savaşları alt
bölgeye indi -bütün bütüne sona erdi diyemiyorsak,
eğer. Artık dağıtılacak ürün kalmadığı gibi, bunu alacak
"Müşteri" de kalmadı. Dolayısıyla gazetelerin satışları
da üçte bire, dörtte bire düştü.
Bir dönemin yüksek baskılı/satışlı gazeteleri arasında
patlak veren düzeysiz ve ölçüsüz kapışma, dağıtılan
ürünün niteliğini de tartışma alanına soktu. Yalnız sok-
maklada kalmadı, onu çamurlara buladı. Buçıkarçatış-
masından asıl yara alan, hiç kuşkusuz okurun ve
ansiklopedinin saygınlığı oldu. Bir anlamda ise, kültür
ürünü önünde duraksamayi getirdi; çekingenliği. Daha-
sı, yadsımayı.
Oysa, gazetelerarası rekabet anlayışı belirli bir çizgi-
nin altına düşmeseydi, ülkemizde, her eve, şimdilik
okunmasa bile, yine de değerli bir kültür ürünü girmiş
olacaktı. Tüm olumsuzluklara karşın, yine de girdi sayı-
labilir. Yüksek bir merdivenin en alttaki basamağı gibi.
İlk çağdaş ansiklopedi, Fransız toplumuna devrimi
getirmişti. Diderot ve D'Alembert'in yönettiği XVIII. yüz-
yılın bu sistemli bilgi dökümü, çok geçmeden bilinç ışığı-
nın kıvılcımı oldu. Bilgi bilince, bilinç devrime yol açtı.
Aydınlanmayı gerçekleştirdi.
Türkiye'deyse, darbeler ansiklopedi çağını doğur-
muşturdenebilir. 12 Eylül sonraşında, ansiklopedi üreti-
minde belirli bir artış görünür. işsiz ya da tutuklu aydın-
lar, kamu kesiminde çalışmanın kısıtlanmasıyla, günde-
lik basın ya da kitap yayınında sınırlamaların gelmesiyle
ister istemez ansiklopedi alanına yöneldiler. Değişik tür
ve nitelikte ansiklopediler yayımı ivme kazandı. Yaygın-
laştı.
Tıpkı, 1967 Albaylar Cuntası'nın egemen olduğu Yu-
nanrstan'da, cezaevinde yaptırılan çevirilerle pek çok
değerli yapıtın Yunan diline kazandırılması gibi.
Benzer biçimde, bölüm bölüm yayımlanan Meydan-
Larousse un bile 1971 yılı başlangıcında gün ışığına çık-
ması da -12 Mart darbesi hesaba katıldığında- yalın bir
rastlantı sayılmaz.
Türkiye'de ansiklopedi yayınlarınm ülkenin demokra-
tikleşme çabalarıyla yakından ilgisi olduğu yadsınama-
yacak birgerçek. Sözgelimi, Hayat Ansiklopedısi, Latin
harfleriyle yayımlanan Cumhuriyet döneminin ilk kültür
ürünüydü. 1932-36 yıllarının verimi ve yansıması sayılır,
bir bakıma.
Çokpartili donemle birlikte, ülkeye tam anlamıyla çok-
seslilik gelmemiş olsa bile, ansiklopedilerimizde de
özgürleşme sürecinin izlerini görmek olağan bir özelli-
ğe dönüştü. Geçmiş zamandan ve kişilerden, düşünce
tarihine, yüzyılın bellibaşh dönemeçlerini veren ansiklo-
pedilere, uygarlık tarihi -insanlığın büyük serüvenini
aktaran- ansiklopedilerine, ansiklopedik büyük sözlük-
lere, temel bilgi ürünlerine, meslek ansiklopedilerine,
Tanzimat ve Cumhuriyet dönemlerini veren sınırlı tarih-
sel çalışmalara geçildi. Dahası, sosyalist kültürün evre-
lerini okura sunan ansiklopediler de belirli, vazgeçile-
meyecek bir karşılaştırma düzlemi sağlamış oldular.
Böylece, yaşamın başlangıç ve gelişme süreci bir
arada izlenebilir duruma geldi. Köklü yapısal değişim-
ler, yaşanılan dünyanın algılanması ve anlaşılması,
hem çocukları hem gençleri hem de yetkincileri hoşnut
kılacak ölçüde ürüne dönüştü. Görsel nitelik, sunulan
bilgiyle sunuş biçimi arasında gerçekleştirilen belirgin
yüksek düzey ve hayal gücüne cevap vermeyi amaçla-
yan girişimler de alınan bu somut sonuçta elle tutulur bir
rol oynadı.
Gerçi son düşünce tarihimizde, uzak ya da yakın gec-
mişimize mal olmuş bir "ansiklopediler mezarlığı "nı da
görmezlikten gelemeyiz. Çünkü, kimi dönemleri, deği-
şik nedenlere bağlı kalarak bir yığın bitmemiş ansiklo-
pedi süslemiş. Emrullah Efendl'nin "Muhit-ül Maarif'ı
(1901 ve 1911), Fuat Köprülfl'nün "Halk Edebiyatı
Ansiklopedısi", NahH Sırn örlk'in tek formalık "Türk
Meşhurları Ansiklopedisi"y\e ne kuş ne deve kabul edi-
len "Türk Ansiklopedisi'ru bu arada saymak olası, söz-
gelimi.
Bununla birlikte yeni, sağlam kaynaklara inmiş, söz-
cük sayısı ve anlamı açısından zenginleşmiş sözcükler;
bilimin çağdaş sınırlannı yansıtan ya da modern ve nes-
nel bir tarih anlayışının içinde kısa gezintilere olanak
tanıyan ansiklopediler kazandı, kültür varlığımız.
Dolayısıyla tüm olumsuzluklar bir yana gene de son
ansiklopedi savaşlarınm gerçek kazançlısının halkımız
olduğu söylenebilir.
Akın Pahrdye Genç
Amerikan sinemasuun• Cannes Film Festivali sonuçlan belli oldu. Altın Palmiye
ödülü 'Pulp Fıctıon'ın. Virna Lisi en iyi kadın, Çinli Ge Yu
ise en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. En iyi yönetmen ödülü
"Sevgili Günlük' ile Nanni Noretti'nin.
MEHMETBASUTÇU
CANNES - Quentin Taranti-
no, iki gün önce gösterilen çağdaş
bir gangster filmi olarak tanımla-
yabileyeceğimiz. "Pulp Fiction"
ile değişik tepkileralmıştı. Henüz
ikinci filmini gerçekleştiren Ame-
rikalı genç yönetmeni gereksiz
şiddete fazla yer vermekle suçla-
yanlar yanmda. filmi göklere çı-
karanlarda vardı. Festivalinjüri-
si, John Trovolta. Harvey Keitel
ve Rosanna Anjuette gibi yıldız
oyunculann da rol aldığı Pulp
Fiction'u sevenler yanında yer al-
dı.
Juri Başkanı CKnt Easrwood.
sinemayla arasındaki ilişki>i fes-
tival kataloğunda şöyle tanımlı-
yordu:
"Fıbn yapmak ve film izlemek,
yaşamımın en zengin deneyimle-
rinden biri oldu. Cannes'da, sine-
manın insan btüncini didik didik
eden. sorgulayan, uyaran. oraır-
landıran ömeklerini izleme olana-
ğı bulacağınuzı sanıyorum."
Amerikan Sineması'ndan son-
ra Fransız Sineması da aslan pa-
yını kopardı. Patrice Chereau.
Kraliçe Margot ile juri ödülünü
alırken, İtalyan oyuncu Virna
Lb, aynı fılmdeki yorumuyla en
iyi kadın oyuncu seçiliyordu. Ay-
nca, Mkhel Blanc. ikinci filmi
olan "Böyük Yorgunhık" ile 10
yıldan bu yana ilk kez verilen Se-
naryo ödülü yanında bir de tek-
nik ödül sahibi oldu.
Geçen yıl, "Eheda Cariyem"
ile "Altın Pataıiye" kazanan As-
ya sineması, bu yıhn çok ödüUü
festivalinde yine önemli bir yer al-
dı.
Çin sinemasının başarıb yönet-
meni Zhang Ybnou da "Yaşa-
mak" adlı filmiyle iki ödül birden
kazandı. Ancaİc Yimou ne yazık
kı en iyi filmi ile gelememişti Can-
nes'a. Yoksa Venedik'ten "Altın
Aslan" aldıktan sonra Altın Pal-
miye'yi de kolaylıkla götürelibi-
lirdi...'
ftalyan sinemasının yaramaz
çocugu ..Naımi Morettinin Mi-
zansen Ödülü. beklenen ve alkış-
lanan bir ödül oldu.
Nikiza Mikhalkov un "AldatKi
Göneş" ile Juri Büyük Ödülü'nün
iki dalından birini alması. jurinin
ince dengeler aramak zorunda
kaldığının göstergesiydi.
Sonuç olarak. sunulan filmle-
rin içerik ve biçimleri\le çok
renkli bir geniş yelpaze oluştur-
duğu 47. Cannes Festi>alfnde
unutulan tek ad. Kieskmski ydi.
Ödflllistesi
Altın Palmiye: Quentin Ta-
rantino "Pulp Fiction", Jun
Büyük ödülü 1. Zhang Yimou
"Yaşamak" adlı filmiyle. 2. Ni-
kite Mikhalkov "Yanıltıa Gü-
neş" adlıfilmiyle. En İyi Kadın
Oyuncu Ödülü: Virna Lisi. Pat-
rice Chereau'nun yönettiği
"Krabçe Margot" filmiyle, En
İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Ge
You, Zhang Yimounun yönet-
üği "Yaşamak" filmiyle, Juri
Odülü: Patrice Chereau, Krali-
çe Margot filmiyle. Misanzen
ödülü: Nanni Moretri. "Sevgili
Günlüğüm" adlı filmiyle. Senar-
yo Ödülü: Michel Bİanc. "Bü-
ynk Yorgunluk" filmiyle. Altın
Kamera (Eniyi İlk Film) Ödü-
lü: Pascale Ferran. "Ölülerle
Aramızdaki Kücük Hesaplar"
filmiyle, Teknik Ödül: Pitof
Michel Blancın yönettiği "Bü-
yük Yorgunluk" filmindeki özel
görüntüler nedeniyle.