25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24MAYIS1994SAU CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 13 Fotoğraf sanatçısı Gültekin Çizgen bu kez bir resim sergisiyle karşımızda Kültür Servisi - 35 yıldır fotoğraf üreten bir sanatcı, bu kez karşımıza "Evrenin Gizli Tarihi' başhkb resim sergisiyle çıkıyor. Gültekin Çizgen, yaklaşık üç yıl önce başladığı resim yolculuğunu, bir çeşit deneysel çalı- şma olarak göriiyor. Çizgen, henüz b u serûvenin en başında... Çocuk- lann, yeni bir oyuna başlarken duy- dukian heyecana, meraka sahip. Üs- telik Gültekin Çizgen, bu oyunu bü- yûk bir ciddiyetle ve bilgisayar tek- nolojisiyle oynuyor, bilgisayann tüm olanaklanru işlerinde kullanı- yor. Bugüne kadar Anadolu'nun her \J ültekin Çizgen, "Evrenin Gizli Tarihi" başlıklı resim sergisinde, minyatürden başlayarak Osman Hamdi'ye dek ortaya konan görsel ürürüere bilgisayar teknolojisinin tüm olanaklardan yararlanarak yeni bir yorum getiriyor. Sergi, 6 hazirana dek Artisan Sanat Galerisi'nde. nim amaam eskiyi tekrarlamak değil. Yaptığım işlerin, eskinin yenileşmesi, dönüştürûlmesi anlamında bir ortam sağlaya- cağı görûşündeyim. Günlük modist akımlann dışında, ama çağdaş işler olduğu kanaatin- deyim. 'Resim, birey işi' - Bir konuşmaıuzda "Sanat evrensel değüdir" dediniz. Resim bir birey işi... Böyle olunca bireyin bir yere bağlı ol- ması lazım. Biz nerenin bireyi- yiz? Bu ülkenin, bu topraklann bireyiyiz. Buranın da bir gûcü olduğuna inamyorum. Kendi kültürümûzü hep bir "geri kül- tür" olarak gördük. Böyle bir hala Van Goghgibiresimyapıhyor'köşesini ve dünyanın 45 ülkesi- ni gezen, 600 bin diapozitiflik zengin bir arşiv ohışturan sa- natçı, deneyimü bir resim ko- leksiyoneri ve izleyicisi olarak resim keşfine çıktığında ise ön- celikle, yaşadıgımız topraklann "bakir" kültûrüne el aüyor. Görsel ürünlere yeni yorum "Batı resminin peşinden giden tavıriarın bana giderek ra- hatsızlık verrrçesi ve sanat alaro- nda kendi kültûrümüzün giderek geri piana itümesi, "Acaba ya- pılacak bir şe> >ok mu?" sorusu- na yanıt aramaya itti beni" dı- yen sanatçı bu sergisinde, min- yatürle başlayıp, ülkemizde Baü tarzı resmin başladığı Os- man Hamdi'ye kadar ortaya konan görsel ürünlere yeni bir yorum getiriyor. Nişantaşı Artisan Sanat Ga- lerisi'nde 6 hazirana kadar sü- recek sergide, minyatürlerden aşina olduğumuz formlarla, öykülerle karşılaşıyoruz. Ast- rolojik simgeleri, burçlan, yıldızlan, haritalan, Osmanh'- nın ve İslam'ın semboUerini ku- şatan bu bakış açısından, tek- noloji çağının ipuçlannı da ya- kalamak mümkün... Minyatü- rü sadece bir motif olarak kul- lanan sanatçı "Benim arnacnn yeni minyatürler çizmek değil, minyatürden yola çıkarak tatlar sunmak" di- yor... Sergjnin açıhşında izleyicilere san yıldızlar dağıtan Çizgen'le resimleri üzerine konuştuk. - Fotoğrafa rutkuyla yaklaşan bir sanatçısımz. Buna rağmen farklı bir alanda keşfe çıkma gereği duydunuz... Bir evden diğerine taşınmak türûnden bir olay değil bu. Çünkü resim benim hayatımda zaten vardı. Babam Abdullah Çizgen ressamdı, resmin içinde büyüdüm. Aynca Güzel Sanatlar Akade- misi'nde bir miktar eğitim gördüm. Sabri Hoca'- dan (Berkel) ders aldım. Yurtdışında da resim üzerine incelemelerde bulundum. Resim yap- maya soyunma meselesi ise şöyle gerçekleşti: Baü resminin ülkemizde aşın derecede yüceltil- Gûltekin Çizgen'in bilgisayar teknolojisinin sunduğu renklerleyararttğı sergisinde yer alan yapıtlanndan biri,'Zamanm Esiriyiz' mesi beni rahatsız ediyordu. Bana, bir şeyler at- lanıyor gibi geliyordu. Bir yandan birey olmak- tan uzaklaşılıyor, diğer yandan da kendi kültü- rümüz pek dışlanıyor gibi geliyordu. Kendi kül- türümüz bana göre halen çok bakir ve eşelenme- ye değer. Tabii ki bu topraklardan beslenen res- samlanmız, heykeltıraşlanmız var, ama genel olarak ülkemizde sanat üretimine baktığımızda modist akımlann, yani Batı'nın fazlasıyla etkisi altında gelişen bir üretimin söz konusu olduğu farkediliyor. Resim yapmaya başlamamın bir diğer nedeni de, resimde -özellikle ülkemizde hala yeni olan- bir teknik denemek istememdi. Amerikada "Computer Fine Arts" adı alünda giderek gelişen bir kanal yoluyla resimlerimi yapıyorum ben. Tabii ki tuval resmini yok far- zetmek yanlış. O dışavurum ve yüz yüze olmak meselesi bir inanç... Hala ban yazarlar, kitap yazarken kağıtla kalemle temas etmek istiyor- lar. Ama daktiloyla ve bilgisayarla yazan yazarlar da var. Sonunda neyin çıküğına bakmak gerek. Sanınm bilgisayar teknolojisi. yüzeyin yeni bir istifle şema kazanmasında daha etken bir rol oy- nayacak. "Ben bu bağlamda bir deneyime giri- şebüir miyim?" diye düşünerek yola çıktım. Bu yaptığım işleri, resim sanatının çok içinde olan kişilere, eleştirmenlere gösterdim ve biraz da onlann teşvikiyle bu sergiyi açtım aslında... Bu arada belirtmek istediğim bir şey var. Be- Karanlıktakiışığınpeşinde... Zeynep Oral, yeni kitabı "Karanlıktaki Işık"ta okurla tiyatro anılannı paylaşıyor DİKMEN GÜRÜN UÇARER "Işıklar söodâ. Karanlıktayım" sözleriyle başbyor Zeynep Oral son kitabma ve şöyle devam ediyor: "O büyük karaniıkta perdenin açı- lmasmı bekliyorum... Ve işte perde açılıyor. Ve ardından ışık!" Yıllardır tiyatronun büyülü dün- yasıyla içli dışh olan bir yaşamdan yarariı, yararlı olduğu kadar da zevkle izlenen bir kesit, "Karanlıkta- ki Işık." - "Karanlıktaki Işık" kitabı, nasıl, hangi düşünceden doğdu? Yıllardan beri, tiyatro üzerine yaa yazıyorum. Açıkçası bu yazılan yazarken amaam yargılamak, hü- küm vermek falan değil. Amacım, tiyatro dediğimiz bu büyülü sanatı sevdirmek. Amaam, sahnede olup bitenden sonsuz bir tat ahnabilece- ğini göstermek, kendi aldığım tadı başkalanyla paylaşmak... Belki de şöyle söylemeliyim: Ti- yatronun öyle bizden çok uzak, çok karmaşık, yalıuz belli insanlara ses- lenen bir etkinlik olmadığı düşünce- sinden doğdu bu kitap... Hepimiz çocukken oyun oynamadık mı? He- pimiz oynadığımız oyunlardan tat almadık mı? Hepimizin içinde son- suz bir merak, sonsuz bir arayış dürtüsü yok muydu? Büyüyünce bunlan neden unutalım? Bunlan bana yeniden anımsatan hep ti- yatrocular oldu... Tiyatronun, hepimizin içinde bulunan "ka- ranlıktaki tşığı arama" dürtüsün- den başka bir şey olmadığını on- lardan öğrendim... Ve yıllardır sahnelerden aldığım tadı ya da sahnelerden bana ulaşan ışığı herkesle paylaşmak istedım... Işte kitap bu düşüncelerden doğdu... Ama "Karanlıktaki Işık" bir ti- yatro kitabından çok, bir tiyatro tutkununun notlan lolarak algı- lanmalı. - Nasıl bir okur kitlesini hedef- liyor "Karanlıktaki Işık"? Istedim ki yalnız tiyatroyu meslek ya da iş edinmiş, edinecek kimselerle değil, tiyatroyla hiç ilişkisi olmamış ya da arada bir ti- yatro izlemekten öte ilişkisi olma- yan kimselerle de paylaşabileyim, gördüklerimi, yaşadıklanmı... Bu nedenle, tiyatro kurumlanna. ti- yatro tarihine, tiyatro metinlerine dalmak yerine, sahne üstünde, sahne dışında, yaşananı dile getir- meye çalıştım. Tiyatroyla yaşa- nanın iç içeliğine sonsuz inanan- lardanım. Sahne üzerinde gör- düklerimin, duyduklanmın. sahne gerisinde görmediklerimi, duy- madıklanmı kucakladığinı bili- yorum. Onun için bu yolu seçtim... - Biçemine bakınca, konuyu po- pülarize etmek diyebilir miyiz seçi- minize? Bilmiyorum... Ona okur karar verir. Söylemek istediğinizi söyle- menin binlerce yolu var. Seçim olanaklan sonsuz. Ama ben, öğre- tici, eğitici, akademik değil, tadı, keyfi, sevinci çoğaltıa olmaya çaüştım... Bütün kitaplanmı ve yazılanmı okuyan bir okurum bir gün. "Bunlan berkes yazar, herkes yazabilir hissini veriyorsun" dcmiş- ti bana... Hayatımda aldığım en büyük iltifatbuydubence. İşte"Ka- ranlıktaki Işık" da böyle olsun is- tedim. - Ancak bu notlar. hep yurtdı- şından.. Avrupa kenrlerinden Latin Amerika'ya, Mosko>a'dan New Zeynep Oral York'a dolaştınp duruyorsunuz okuru. Neden Türkiye'den notlar yok? Burada kocaman bir "Ah!" çe- kiyorum... Hiç Türkiye'den notlar olmaz olur mu? Elbet var. Ama şimdilik bilgisayanmın içinde. el yazması defterlerimde. gazete ve dergi kupürlerinde ve belleğimde... Doğrusu, yurtiçi, yurtdışı bütün sahnelerden damıtüğım ışık bir ki- tapta toplanacaktı. Ancak bu ki- tap o kadar büyük hacimlere ulaştı ki. hele günümüzün ekonomik ko- şullannda yayunlamak olanaksı- zlaştı. Türkiye'deki sahnelerden yansıyan ışık, bir başka kitabı oluşturacak. - VVajda, Strehfcr, Grotowski, Peter Brook. Dario Fo, Mnoudıki- ne, Kantor... Ve daha niee ustalar sayfalar boyunca bir resmi geçitte- ler sanki... Evet. bütün bu insanlar, kitap sayfalanndan çıkıp canlansmlar istedim... Ülkeden ülkeye koşar- ken, kimini yakından tanımak, ki- miyle söyleşi yapmak, kiminin provalannı ya da yalnızca oyun- lannı izlemek olanağını buldum... Çağdaş dünya tiyatrosuna katkı- da bulunmuş bu insanlar üzerine dünyanm bütün ülkelerinde, bü- tün dillerinde kitaplar. araştırma- lar, incelemeler bulabilirsiniz. Biz- de ise olanaksız bu. Henüz bu tür kitaplan dilimize çevirme alı- şkanlığı yok. Bu alışkanlığın yer- leşmesini beklerken, dünyadaki arayışlann küçük bir bölümünü, bu arayışın izdüşümünü okurlarla paylaşmak istedim. şey yok. UNESCO'nun da ka- bul ettigi bir göriişe göre kültür- lerin birlikteliğı vardır, eşitliği vardır. Hiçbir kültür diğenn- den daha üstün, daha iyi değil- dir. Her kültür son derece öz- gün ve önemb'dir. Türkiye de Pasifik'te bir ada değil, büyük bir coğrafyayı birbirine bagla- yan bir köprü. İki kıta üzerinde kurulu bir kentte yaşıyonız, bundan yararlanalım. Ben bu topraklann kültûrüne bağlıyım. Bunu birey olmanın şarü olarak görüyorum. Bana göre sanat evrensel de- ğildir; bir dünya resmi olduğu- na inanmıyorum. Evrensel diye bir coğrafya, bir inanç yok. Ev- rensellik, tek tek uluslannzincir halkasından oluşan bir yeni de- ğer yargısıdır. Baülı gibi resim yaptığınızda evrensel ola- mazsınız. Tabii ki her yerden beslenmel), ama bu toprağın bir insanı gibi bunu yorumlama- lısınız. Kendi köklerinizden beslenerek resim yaptığıruzda evrensel değer zincirinin bir hal- kası olmayı başarabilirsiniz. - Son zamanlarda, geçmişi sorgulayan sanat üretiminde bir arüş oiduğu görüiüyor. Bu, bir içe dönüş, kapanış mı; yeniden keşifmi? Bu çok doğal. Burada yapı- lan işleri Batılı gördüğu zaman "Bu da nedir, benimkine benze- yen işler bunlar, ben bunu zaten yapıyorum" di- yor. Onlann kendi sahasında Amerikan futbo- luyla rekabete kalkışmak gibi bir şey bu. Sanat bir spor değil tabii ki, ama tereciye tere satmak bana çok da anlamlı gelmiyor. Ancak mesela Japonlar bunu yaptığı zaman, kendine göre bir çağdaş sanat üreü'yor. En avangard iş- leri dahi yaptığı zaman kendince yapıyor. O iş- lerde bir Japon tadının olduğunu hissediyorsu- nuz. Bizim de kendi duyuşumuzu ortaya koy- mamız lazım. Onu ortaya koymadıkça uluslara- rası bir sesimizolamaz. Bizde bu, yıllarca tersine yapıldı. Yani önce evrensel platformda başan kazana- cağız, kimbğimizi böylece tescil ettireceğiz. Hayır! Bir binayı yukandan aşagıya doğru inşa edemezsiniz. Önce temeliniz olacak ve onun üs- tüne katlan çıkacaksınız. Bizde hala Van Gogh gibi resim yapılmaya çalışılıyor. Van Gogh dün- yanın en önemli ressamlanndan biridir, kendine göre bir tadı var. Ama onun gibi resim yapmaya çalışmak çok anlamsız. Arkanızda taşıdığıruz referanslar ne- ler? Yoksa "Ben çağdaşım" diyerek çağdaş olunmaz. "Dünyadaki en yeni, en moda işleri biz de yapalnn; çağdaş oJalmT düşüncesinin hiçbir derinliği yoktur. İsmet İnönü iîe Mende- res]in hikayesi gibi... İsmet Paşa'nın arkasında 1. İnönü, 2. İnönü zaferi var. Menderes'in ar- kasında ise terzi İzzet'in ceketi var. Bilgisayar teknolojisinin renkleri - Fırça, kalem, yağlıboya ya da suluboya gibi geieneksel araçian kullanmak yerine bilgisayar teknolojisiran sunduğu renk skalası içinden seçi- minizi yapıyorsunuz. Bilgisayar artık özellikle sinema ve grafık sa- natlarda çok sık kullanılan bir araç. Özellikle Amerika'da bilgisayar sanatı çok gelişti. Çağunızda, sanatta çok farklı, teknikler kul- lanılıyor. Bugün de Rönesans dönemindeki du- var resminin yapılması kabil, ama yapılmıyor. Bilgisayar, özellikle çığ gibi büyüyen teknolojik yeniliklerle görsel planda büyük olanaklargetir- di. Bugün hiçbir tekniğin çözemeyeceği kadar le- ziz işleri bilgisayar ile gerçekleştirmek mümkün. Bence mesele, nasıl söylediğinizdir; yoksa neyle, hangi teknikle söylersen söyle... Sanatçı, kendi dönemini gözleyen ve çeşitli dillerde aktanmına âraa olan kişi olduğuna göre, çağının teknoloji- siyle de ilgilenmek durumunda... Ben çalışırken bütün düşüncemi ekranda bitiriyorum. Dia çıkışı alıyor, daha sonra da bunu tuvale aktan- yorum. Klasik tuval resminden bir çıkış bu. Bana göre bilgisayar, gelecek yüzyılda çok sa- yıda ressamın kullandığı bir teknik olacak. Ünlü Rus yazar ve şair Puşkin'in defterlerinde ünlü kişilerin karikatürleri de yer alıyor Puşkin'indefterleri yayunlanıyor Kültür Servisi - Ünlü Rus yazar ve şairi Alexander Puşkin'in özel defter- leri, İngiltere Vebaht Prensi Charles'ın girişimleri sayesinde ilk kez yayımlanı- yor. 16 mayıs tarihinde St. Petersburg'a gelen Prens Char4es, defterlerin sekiz cilt haünde sekiz yüzer adet basılması için gereken sözleşmeyi ünzaladı. Def- terlerdeki karalamalann aynen bırakı- lacağı kitapta, Rus ve Amerikan Puş- kin uzmanlannın da yorumlan yer alacak. 750 bin dolara mal olacak pro- je, Prens Charles'ın 10 yıl önce "sorum- luluk sahibi özel girişimleri destekle- mek amaayla" oluşturduğu kurum tarafından fınanse ediliyor ve 1907"de kurulan St. Petersburg Puşkin Kültür Evi tarafından destekleniyor. 1837 yıhnda. 38 yaşındayken bir dü- elloda ölen Puşkin'in okul yıllanndan beri tuttuğu bu defterlerin en ilginç yani, içlerinde Voltaire'den Napole- on'a kadar dönemin tüm ünlü kişileri- ninkarikatürlerininbulunması."Eııge- ne Onegin" ve "Boris Godunov"dan pasajlar ve birçok şiirin de yazılı oldu- ğu defterlerde Puşkin'in günlük harca- ma üsteleri ve çeşitb otoportreler de yer alıyor. Puşkin'in özel defterlerini yayımla- ma fıkri ilk kez dört yıl önce öğretim üycsı Constantine Barsht tarafından ortaya atıbnış. Ancak o zamandan bu yana yeterli para bulunamadığı için gerçekleştirilememiş. "Prens'in yardunı en kiritik anda imdadımıza yetişti" diyor Barst. Puşkin uzmanı Sergei Fomichev ise "Rus diltnin ya- ratKBi Puşkin'i anlamak için bu def- terleri okumamn şart olduğunu vur- gulayarak, "Defterler sadece en önemli Rus şaiirinin getişunini gözkr önüne sermekle kalmıyor, 19. yüzyıl salonlarının değişmez bir üyesi ve mi- zah yönü son derece gelişkin olan in- san Puşkin'i de tamma olanağını su- nuyor," diyor. 1995 yılının sonunda piyasaya çıkması beklenen Puşkin'in defterleri, yabana üniversite ve müzelere yak- laşık dört bin beş yûz dolardan satıla- cak. Puşkin Kültür Evi ise alım gücü ol- mayan Rus kültür kurumlanna 300 kopyayı bedava dağıtacak. Kültür Evi bundan sonra yine Prens Charles'ın yardımıyla elindeki tüm Puşkin arşivi- ni CD-ROM teknolojisine aktarmayı planbyor. Son Ansiklopedi Savaşlan. UĞUR KÖKIKN Savaşlar hız yitirmişe benzer. Görünüşe göre gazetelerin ansiklopedi savaşları alt bölgeye indi -bütün bütüne sona erdi diyemiyorsak, eğer. Artık dağıtılacak ürün kalmadığı gibi, bunu alacak "Müşteri" de kalmadı. Dolayısıyla gazetelerin satışları da üçte bire, dörtte bire düştü. Bir dönemin yüksek baskılı/satışlı gazeteleri arasında patlak veren düzeysiz ve ölçüsüz kapışma, dağıtılan ürünün niteliğini de tartışma alanına soktu. Yalnız sok- maklada kalmadı, onu çamurlara buladı. Buçıkarçatış- masından asıl yara alan, hiç kuşkusuz okurun ve ansiklopedinin saygınlığı oldu. Bir anlamda ise, kültür ürünü önünde duraksamayi getirdi; çekingenliği. Daha- sı, yadsımayı. Oysa, gazetelerarası rekabet anlayışı belirli bir çizgi- nin altına düşmeseydi, ülkemizde, her eve, şimdilik okunmasa bile, yine de değerli bir kültür ürünü girmiş olacaktı. Tüm olumsuzluklara karşın, yine de girdi sayı- labilir. Yüksek bir merdivenin en alttaki basamağı gibi. İlk çağdaş ansiklopedi, Fransız toplumuna devrimi getirmişti. Diderot ve D'Alembert'in yönettiği XVIII. yüz- yılın bu sistemli bilgi dökümü, çok geçmeden bilinç ışığı- nın kıvılcımı oldu. Bilgi bilince, bilinç devrime yol açtı. Aydınlanmayı gerçekleştirdi. Türkiye'deyse, darbeler ansiklopedi çağını doğur- muşturdenebilir. 12 Eylül sonraşında, ansiklopedi üreti- minde belirli bir artış görünür. işsiz ya da tutuklu aydın- lar, kamu kesiminde çalışmanın kısıtlanmasıyla, günde- lik basın ya da kitap yayınında sınırlamaların gelmesiyle ister istemez ansiklopedi alanına yöneldiler. Değişik tür ve nitelikte ansiklopediler yayımı ivme kazandı. Yaygın- laştı. Tıpkı, 1967 Albaylar Cuntası'nın egemen olduğu Yu- nanrstan'da, cezaevinde yaptırılan çevirilerle pek çok değerli yapıtın Yunan diline kazandırılması gibi. Benzer biçimde, bölüm bölüm yayımlanan Meydan- Larousse un bile 1971 yılı başlangıcında gün ışığına çık- ması da -12 Mart darbesi hesaba katıldığında- yalın bir rastlantı sayılmaz. Türkiye'de ansiklopedi yayınlarınm ülkenin demokra- tikleşme çabalarıyla yakından ilgisi olduğu yadsınama- yacak birgerçek. Sözgelimi, Hayat Ansiklopedısi, Latin harfleriyle yayımlanan Cumhuriyet döneminin ilk kültür ürünüydü. 1932-36 yıllarının verimi ve yansıması sayılır, bir bakıma. Çokpartili donemle birlikte, ülkeye tam anlamıyla çok- seslilik gelmemiş olsa bile, ansiklopedilerimizde de özgürleşme sürecinin izlerini görmek olağan bir özelli- ğe dönüştü. Geçmiş zamandan ve kişilerden, düşünce tarihine, yüzyılın bellibaşh dönemeçlerini veren ansiklo- pedilere, uygarlık tarihi -insanlığın büyük serüvenini aktaran- ansiklopedilerine, ansiklopedik büyük sözlük- lere, temel bilgi ürünlerine, meslek ansiklopedilerine, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemlerini veren sınırlı tarih- sel çalışmalara geçildi. Dahası, sosyalist kültürün evre- lerini okura sunan ansiklopediler de belirli, vazgeçile- meyecek bir karşılaştırma düzlemi sağlamış oldular. Böylece, yaşamın başlangıç ve gelişme süreci bir arada izlenebilir duruma geldi. Köklü yapısal değişim- ler, yaşanılan dünyanın algılanması ve anlaşılması, hem çocukları hem gençleri hem de yetkincileri hoşnut kılacak ölçüde ürüne dönüştü. Görsel nitelik, sunulan bilgiyle sunuş biçimi arasında gerçekleştirilen belirgin yüksek düzey ve hayal gücüne cevap vermeyi amaçla- yan girişimler de alınan bu somut sonuçta elle tutulur bir rol oynadı. Gerçi son düşünce tarihimizde, uzak ya da yakın gec- mişimize mal olmuş bir "ansiklopediler mezarlığı "nı da görmezlikten gelemeyiz. Çünkü, kimi dönemleri, deği- şik nedenlere bağlı kalarak bir yığın bitmemiş ansiklo- pedi süslemiş. Emrullah Efendl'nin "Muhit-ül Maarif'ı (1901 ve 1911), Fuat Köprülfl'nün "Halk Edebiyatı Ansiklopedısi", NahH Sırn örlk'in tek formalık "Türk Meşhurları Ansiklopedisi"y\e ne kuş ne deve kabul edi- len "Türk Ansiklopedisi'ru bu arada saymak olası, söz- gelimi. Bununla birlikte yeni, sağlam kaynaklara inmiş, söz- cük sayısı ve anlamı açısından zenginleşmiş sözcükler; bilimin çağdaş sınırlannı yansıtan ya da modern ve nes- nel bir tarih anlayışının içinde kısa gezintilere olanak tanıyan ansiklopediler kazandı, kültür varlığımız. Dolayısıyla tüm olumsuzluklar bir yana gene de son ansiklopedi savaşlarınm gerçek kazançlısının halkımız olduğu söylenebilir. Akın Pahrdye Genç Amerikan sinemasuun• Cannes Film Festivali sonuçlan belli oldu. Altın Palmiye ödülü 'Pulp Fıctıon'ın. Virna Lisi en iyi kadın, Çinli Ge Yu ise en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. En iyi yönetmen ödülü "Sevgili Günlük' ile Nanni Noretti'nin. MEHMETBASUTÇU CANNES - Quentin Taranti- no, iki gün önce gösterilen çağdaş bir gangster filmi olarak tanımla- yabileyeceğimiz. "Pulp Fiction" ile değişik tepkileralmıştı. Henüz ikinci filmini gerçekleştiren Ame- rikalı genç yönetmeni gereksiz şiddete fazla yer vermekle suçla- yanlar yanmda. filmi göklere çı- karanlarda vardı. Festivalinjüri- si, John Trovolta. Harvey Keitel ve Rosanna Anjuette gibi yıldız oyunculann da rol aldığı Pulp Fiction'u sevenler yanında yer al- dı. Juri Başkanı CKnt Easrwood. sinemayla arasındaki ilişki>i fes- tival kataloğunda şöyle tanımlı- yordu: "Fıbn yapmak ve film izlemek, yaşamımın en zengin deneyimle- rinden biri oldu. Cannes'da, sine- manın insan btüncini didik didik eden. sorgulayan, uyaran. oraır- landıran ömeklerini izleme olana- ğı bulacağınuzı sanıyorum." Amerikan Sineması'ndan son- ra Fransız Sineması da aslan pa- yını kopardı. Patrice Chereau. Kraliçe Margot ile juri ödülünü alırken, İtalyan oyuncu Virna Lb, aynı fılmdeki yorumuyla en iyi kadın oyuncu seçiliyordu. Ay- nca, Mkhel Blanc. ikinci filmi olan "Böyük Yorgunhık" ile 10 yıldan bu yana ilk kez verilen Se- naryo ödülü yanında bir de tek- nik ödül sahibi oldu. Geçen yıl, "Eheda Cariyem" ile "Altın Pataıiye" kazanan As- ya sineması, bu yıhn çok ödüUü festivalinde yine önemli bir yer al- dı. Çin sinemasının başarıb yönet- meni Zhang Ybnou da "Yaşa- mak" adlı filmiyle iki ödül birden kazandı. Ancaİc Yimou ne yazık kı en iyi filmi ile gelememişti Can- nes'a. Yoksa Venedik'ten "Altın Aslan" aldıktan sonra Altın Pal- miye'yi de kolaylıkla götürelibi- lirdi...' ftalyan sinemasının yaramaz çocugu ..Naımi Morettinin Mi- zansen Ödülü. beklenen ve alkış- lanan bir ödül oldu. Nikiza Mikhalkov un "AldatKi Göneş" ile Juri Büyük Ödülü'nün iki dalından birini alması. jurinin ince dengeler aramak zorunda kaldığının göstergesiydi. Sonuç olarak. sunulan filmle- rin içerik ve biçimleri\le çok renkli bir geniş yelpaze oluştur- duğu 47. Cannes Festi>alfnde unutulan tek ad. Kieskmski ydi. Ödflllistesi Altın Palmiye: Quentin Ta- rantino "Pulp Fiction", Jun Büyük ödülü 1. Zhang Yimou "Yaşamak" adlı filmiyle. 2. Ni- kite Mikhalkov "Yanıltıa Gü- neş" adlıfilmiyle. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Virna Lisi. Pat- rice Chereau'nun yönettiği "Krabçe Margot" filmiyle, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Ge You, Zhang Yimounun yönet- üği "Yaşamak" filmiyle, Juri Odülü: Patrice Chereau, Krali- çe Margot filmiyle. Misanzen ödülü: Nanni Moretri. "Sevgili Günlüğüm" adlı filmiyle. Senar- yo Ödülü: Michel Bİanc. "Bü- ynk Yorgunluk" filmiyle. Altın Kamera (Eniyi İlk Film) Ödü- lü: Pascale Ferran. "Ölülerle Aramızdaki Kücük Hesaplar" filmiyle, Teknik Ödül: Pitof Michel Blancın yönettiği "Bü- yük Yorgunluk" filmindeki özel görüntüler nedeniyle.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle