29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SA.YFA CUMHURİYET 24MAYIS1994SAU DIZIYAZI Artıkegemenlikulusun17 gün sonra. 28 Ekim 1922'de İtilaf Devletleri bizi Lozan'da topianacak Sarış Konferansı'na çağırdı. Ne var ki, ttilaf Devletleri hala Istanbul'da bir hükümet tannnak istiyor ve onu da bi- dmle birlikte konferansa çağırıyordu. Bu dunıın, İstanbul hükümetinin de çağrılması, padişahlığın kaldırılması işini kesin olarak sonuçlandırdı (...). Baylar, bu konuda gereği kadar sağ- lam bilgiler vardır. Yine de sorunun özelliklerine ilişkin kimi bilgiler suna- cağm: 1 Kasoıi 1922 gününden önce Meclis çevrelerinde muhalifler benim padi- şahlığı kaldıracağım yolunda telaş ve gerginlik yaratıcı bir propagandaya gi- rişınişlerdi (...). Rauf Bey. bir gün Meclis'teki oda- ma gelerek benimle önemli birtakun iş- leri görüşmek istediğini; akşamleyin Refet Paşa'mn Keçiören'deki evine gi- dersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey'in önerisini kabul et- tim. O gece Rauf Bey'den, padişahlık ve halifelik konusundaki düşüncesinin ve kanısının neolduğunu sordum. Ver- diği yanıtta şu açıklamalarda bulundu: Ben, dedi, padişahlık ve halifelik onı- nuna duyunç (vicdan) ve duyu (his) bağlarıyla bağlıyım. Çiinkii benim ba- bam, padişahın ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı devletinin ileri gelen adamlan arasına geçmiştir. Benim de kanımda o ekmekten vardır. Ben iyilik bilmez de- ğiüm ve olamam. Padişaha bağlı kal- mak borcumdur. Halifeye bağlılığım ise eğitimim gereğidir. Bunlardan baş- ka, genel göriişlerim de vardır. Bizde kamunun birliğini konımak güçtûr. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kertede yüce görülmeye alışdnîış bir orun sağiayabilir. O da padişahlık ve halifeliktir. Bu orunu kaldırtnak. onun yerine başka nitelikte bir orun koyma- ya çalışmak, yıkıma yol açar ve büyük acı doğunır, bu, hiç uygun bir iş ola- maz. Komisyondaki göriişme Rauf Bey'den sonra, karşunda oru- ran Refet Paşa'dan düşüncesini sor- dum. Refet Paşa'mn verdiği karşılık şu idi: Rauf Bey'in bütün düşünce ve göriiş- lerine katıurım. Gerçekten bizde padi- şahJıktan, halifelikten başka bir yöne- tim biçimi söz konusu olamaz. (...) Padişahlığı halifelikten ayırnıa- ya ve önce padişahlığı kaldırmaya ka- rar verdiğim zaman, ilk yaptığım işler- den biri de hemen Rauf Bey'i Meclis"- teki odama çağırmak oldu. Rauf Bey'- in, Refet Paşa'mn evinde sabahlara dek dinlediğim düşüncelerini ve göriiş- lerini hiç bilmiyormuşum gibi, ayakta kendisinden şunu istedim: Halifeliği >e padişahlığı birbirinden ayırarak padi- şahlığı kaldıracağız! Bunun uygun ol- duğunu kürsüden söyleyeceksüüz! Rauf Beyie bundan başka hiçbir şey konuşmadık. Rauf Bey odamdan çı- kmadan önce, yine bu iş için çağırmış olduğum Kazım Karabekir Paşa geldi. Ondan da bu yolda konuşmasını rica ettim (...). Halifeliği ayırıp padişahlığı kaldıran önerge hazırlanarak Meclis'e getirildi (...). Baylar, Meclis'in o günlerle ilgili tu- tanaklarında görüldüğü üzere, Rauf Bey kürsüden bir iki kez konuştu ve dahası, padişahlığın kaldırıldığı günün bayram kabul edilmesini de önerdi (...). Tartışmalar sonunda önerge, ilgili üç komisyona yollandı (...). Komisyon başkanlığına hoca Müfit Efendi seçildi. Sorunu göriişmeye baş- ladılar. Diyanet İşleri Komisyonu üye- si olan hoca efendiler, safsatalara da- yanarak halifeliği n, padişahlıktan aynlamayacağını savundular. Değer- sizliğini belirterek, savları çühitmek için kimse de ortaya çıkar görünmedi. Biz. odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk (...). En sonunda. karma komisyon başkanlığından söz aldım. Önümdeki sıranın üstüne çıktım. Yflk- sek sesle şunları söyledim: 'Efendiler' dedim, 'egemenlik, hiç kimsece, hiç kimseye bilim gereğidir diye, görüş- meyle. tartışmayla verilmez. Egemen- lik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osma- noğulları, egemenliğe el koymuşlardır' (...). Şimdi de ulus, 'artık yeter' diye- rek egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor (...). Burada top- lananlar, Meclis ve berkes, sorunu do- ğal bulursa sanırım ki uygun olur. Yoksa, gerçek yine, yöntemine göre saptanacaktn* (...). Padişahlık kaldınlıyor Bunun üzerine, Ankara millervekil- lerinden hoca Mustafa Efendi, 'Bağı- şlaymız efendim, biz sorunu başka bakımdan ele almıştık, açıklama- lannızdan aydınlanduV dedi. Sorun, komisyonca çözüme bağlannnştı. (...) Yasa tasartsı yazıldı. O gün, Mec- lis'in ikinci oturûmunda okundu (...). 'Oylansın' sesleri yükseldi. Başkan oya koydu ve 'Oybirüği ile kabul edil- miştir' dedi. "Yalnız a\ kın bir ses işi- tildi: 'Ben karşıyım!' Bu ses, 'Söz yok!' sesleri ile boğuldu. İşte baylar. Osmanlı egemenliğinin çökme ve or- MER 1 Ç VELİDEDEOÖLU A. A. alifeliği ayınp padişahlığı kaldıran önerge Meclis'te görüşülürken Mustafa Kemal söz abyor: Efendiler, egemenlik hiç kimsece, hiç kimseye bilim gereğidir diye, görüşmeyle tartışmayla verilmez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. osman- oğullan, egemenliğe el koymuşlardır. Şimdi de ulus, artık yeter diyerek egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor. Rurada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanınmki uygun olur. Yoksa gerçek yine, yöntemine Mustafa Kemal, Meclis'te halife seçimi yapılırken konuyla ilgili görüşlerini şöyle g açıklar: Egemenlik, hiçbir anlamda, hiçbir biçimde ortaklık kabul etmez. Sanı ister ^_ n a p r , W ] r Halife olsun ister başka bir şey, hiç kimse bu ulusun yazgısında ona ortak çıkamaz. ad.pid.Ild.Cd.KUI. tadan kalkma töreninin son evresi böyle geçmiştir" (1 Kasım 1922). Evet, Meclis'in bu karanndan son- ra. İstanbul'dan gelen. 17 Kasım 1922 günlü bir tel yazısı. ertesi gün Meclis'- te okundu. Meclis'in o günkü oturu- munu Atatürk, Söylev'de şöyle anla- tacaktır. "Bu tel yazısının ilk cümlesi şu idi: Vahdettin Efendi bu gece saraydan özgürlüğûnü ve yaşamını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanlann halifesi kimliğiyle hem İngiliz koru- >uculuğunu hem de İstanbul'dan başka bir yere götüriilmesini istemiş- tir Padişah hazretlerinin isteği, bu sa- bah yerine getjrilmiştir. Türkiye'deki İngiliz kuvvetlerinin başkomutanı ge- neral Sir Şarl Harrington, padişah hazretlerini almaya giderek, bir İngi- başında bulunduğunu düşünmek ne acıkhdır!.." Burada bir ayıraç (parantez) aça- rak genelde 19 Mayıs günlerinde za- man zaman da' 1 Kasım'larda günde- me getirilerek tartışılan bir konunun yine Söylev aracılığı ile aydınlanma- sınm gerektiği kanısmdayız. Çünkü kimi kesimlerce bilinçli olarak saptın- lan, kimilerince de Söylev kaynak ahdettin'in yurttan kaçış haberi gelince Mustafa Kemal Meclis'te şöyle diyor: Baylar, hangi nedenle ve nasıl olursa olsun Vahdettin gibi, özgürlüğûnü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek kertede küçülmüş birinin bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek neacıklıdır!.. kaçmıştır (...). Şimdi işgal kuvvetleri- nin ajanslarla yayımlanmış olan bildi- risini tutanaktan okuyahm: Bir örneğini ilişik olarak sunduğum resmi bildiride yazıldığı gibi, padişah hazretleri İngjltere'nin koruyuculuğu- na sığınarak bir İngiliz savaş gemisiy le İstanbul'dan aynlmıştır." İmzaHarrington." General Harrington'un bu yazısına ekli olarak gönderdiği yaa Meclis'te okunurken, milletvekilleri Vahdet- tın'in yaşanunda Osmanlı devletinin son soluklannı duyuyorlardı. Ata- türk'ü dinlemeyi sürdürürsek ek yazırun içeriğini öğrenebiliriz: "Resmi olarak bildirilir ki. padişah hazretleri bugünkü durum karşısında Son Halife Abdülmecit Efendi. iiz savaş gemisine dek kendisine eşlik etmiştir (...). İngiltere Olağanüstü Komiser Vekili Sir Nevil Henderson. padişah hazretlerini gemide görmeye gitmiş ve Kral Beşinci Corc'a, bildıril- mek üzere isteklerini sormuştur." \ ahdettinV bakış Bu onur kıncı durumun Meclis'te yarattığı büyük şaşkınlık karşısında Atatürk, milletvekiîerine şöyle sesle- necektir: "Baylar. hangi nedenle ve nasıl olursa olsun Vahdettin gibi, özgürlü- ğûnü ve canını kendi ulusu içinde teh- likede görebilecek kertede küçülmüş binnin bir dakika bile olsa. bir ulusun Son padişah Vahdettin. gösterilerek aktanlan bu konu, Ata- türk'ün Şamsun'a çıkışı ile ilgilidir. Bilindiği gibi kimi çevrelerce Atatürk, Vahdettin tarafından, milli mücadeleyi Anadolu'da örgütleyerek düşmanı ülkeden sürüp çıkarması için Şamsun'a gönderilmiştir!.. Kimileri de Şamsun'a çıkmadan Snce Atatürk'ün Vahdettin ile bulu- şup nasıl vedalaştığını. bu buluşmada padişahın kendisine verdiği arma- ğanı. aralannda geçen konuşmalan Söylev'de açık ve seçik olarak an- lattığını ileri sürerler. Oysa böyle bir "veda sahnesi" Söy- lev'de yer almadığı gibi. sarayın da Atatürk'ü Şamsun'a gönderme amaa, ülkeyi düşman salgınından kurtarmak değildir. Ya nedir? İşie bunu Söylev'de Atatürk kesin biçim- de şöyle belirtir: "Benim yetkim, bu iki (3. ve 15.) ko- lorduyıı doğnıdan doğnıya buyruğum ve komutam altında bulundurmaktan daha genişti. Müfettişlik bölgeme yakın birUklere de (buynık) bildirimi yapabilecekrim. Bu arada bölgemde bulunan ve bölgeme yakın olan valilik- lere de bildirimde bulunabilecektim. Bu yetkiye göre, Ankara'da bulu- nan 20. Kolordu ve bunun bağlı olduğu müfettişlik ik Diyarbakır'daki kolor- du ile ve hemen bütün Anadolu'da devletin sivil örgütlerinin yöneticUeriy- le yazışabilecek ve iUşkiler kurabile- cektim. Yetki nasıl verildi? Bu geniş yetkiyi, beni İstanbul'dan sürüp uzaklaştırmak amacıyla Ana- dolu'ya gönderenlerin bana nasıl ver- diklerine şaşabUirsiniz. Hemen söyle- meliyim ki, bana bu yetkiyi onlar bile- rek ve anlayarak vermediler. Benim, her ne türlü olursa olsun. İstanbuPdan uzaklaşmamı isteyenierin buldukları gerekçe, "Samsun ve yöresındekı gü- vensizliğj yerinde görüp önlemek için Samsun'a değin gitmek" idi. Ben, bu işin başanlmasmui. bir görev ve (geniş) yetki verilmesine bağlı olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca gör- . mediler. O günlerde genelkurmayda bulunan ve benim amacımı bir derece- ye kadar sezinleyen kişilerle görüş- tüm. MüfettişUk görevini buldular >e yetkiyle ilgili yönergeyi de (taümatı) ben kendim yazdırdım. Dahası, Har- biye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) olan Şakir Paşa, bu yönergeyi oku- duktan sonra altına imza atmaktan çekinmiş, anlaşılır anlaşıbnaz bir bi- çimde mühürünü basmışttf." Halife seçimi Görüldüğü gibi Atatürk tasar- ladığı plana göre, başka bir deyişle Anadolu'da gerçekleştirmeyi düşün- düklerine uygun bir görevi kendi kendine belirler ve bunu -bir bakıma yan resmi- bir onayla yetkiliden kopararak abr. Az önce açtığımız ayıracı (parante- zi) burada kapatarak Söylev'in akışı içinde bıraktığımız noktaya dönelim. Padişah kaçınca taşıdığı öteki sanın, yani halifeliğin şimdilik birine verilmesi gerektiğini düşünen Atatürk, Veliaht Abdülmecit Efendi ile Ankara hükumetinin İstanbuF- daki temsilcisi Refet Paşa'run konuş- masını ister. 18 kasımda Meclis, bu konu için toplanıp birde gizli oturum yapar. Şimdi bu gizli oturumda ko- nuşulanlan Atatürk'ten dinleyelim: "Kaçan Vahdettin, 18 Kasım 1922 günlü gizli Meclis otunımunda halife- likten çıkarıldı. Bu orurumdaki görüş- meler hakkında kısaca bilgi vereyim: Meclis'te işi, çok ağır >e önemli sa- yanlar vardı. OzeUikle hoca efendiler, çok dikkatli ve uyanık idiler. Bir halife kaçmış. Onu halifelikten çıkarmak. yenisini seçmek, sonra yenisini İstan- bul'da bırakmayıp Ankara'ya getir- mek, ulusun ve devletin başına gecir- mek... Kısacası halifenin kaçması y ü- zünden Türkiye ve bütün Müslü- manlık dünyasmda kargaşa çıkmış, ya da çıkacakmtş... Onun için önlemler aiınmalı imiş... Görüşmelere ve tartı- şmalara ben de katıldım. Söyledikle- rim ana çizgileriyle şunlardı: Atatörk'ten Menderes'e Bu Meclis, Türk ulusunun MeclisT- dir. Meclisimiz. kendi kendine, bütün Müslümanlık dünyasını kapsayan bir güç elde edemez. Halife adını taşıyan- lar yabancılara sığınabilirler. Düş- manlar ve halifeler. el ele verip her şeyi yapmaya girişebilirler. Ama yeni Tiir- kiye'nin yönetim biçimini, siyasasını, gücünu. hiç mi hiç sarsamazlar. Egemenlik, hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide or- taklık kabul etmez. Sanı. ister halife olsun, ister başka birşey olsun, hiç kimse bu ulusun yazgısında ona ortak çıkamaz. Bunu önerecek hiçbir millet- vekiü bulunamaz (...). Aynı oturumda Abdülmecit Efendi halife secildi." Evet: Atatürk Meclıs'te halifeliği önerecek hiçbir milletvekilinin bulu- namayacağı kanısındadır. Oysa, 1950'Ii yıllann Demokrat Parti ikti- dannın Başbakanı Aydın Milletveki- li Adnan Menderes, aynı Meclis'te millet\ekillerine; "Siz isterseniz hila- feti bile geri getirebilirsiniz!" diyebiie- cektir. Bu gjbi öneriler karşısında Atatürk'ün Söylev'de yer alan; "Saygıdeğer ulusuma. şunu öğütle- rim ki: Bağrında yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanı- ndaki, duyuncundaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kahnasm!.." uyansını anı- msatmadan geçemeyiz... Yarın: Yurttaslık tartışması İLAN T.C. ÇAYKARAASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1993 435 Davaa Çaykara tlçesı Şahinkaya Köyü'nden Ahmet Hulusioğlu. 1938 doğumlu Yıldız Uygun tarafından Şahinkaya Köyü Muhtarlığı ve Çaykara Mal Müdürlüğü aleyhine mahkememize açılan tescil da- vasının yapılan duruşması sırasında verilen ara karan gereğınce: Tescile konu taşmmaz Çaykara Şahinkaya Köyü Derelık mevkıin- de kain: Doğusu: Solakb Deresi, Batısı: Dursun evlatlan Muhammet, Mustafa \e Hilmi Birinci ta- şınmaa. Güneyi: Mehmet evlatlan Mustafa. Kemal. Mehmet Karataş ile Fehmi oğlu Mustafa Karataş, Şakir oğlu, Muhammet Karataş ve Kasım oğlu İsmet Karataş'lar ile çevrili. Kuzeyi: Hilmi U>gun Fındıkbğı ile çevrili 4295 m2 alanında'çavır- lık olan işbu taşınmazda hakkı olan varsa ilan tarihinden iübaren üç ay ıçensinde yazılı olarak mahkememize ıtirazda bulunmalan, aksi halde davacı adına tescil karan verilecegi ilan olunur. Basın: 48328 ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ PANEL Konu: Cumhuriyet Döneminde Öykü Açış konuşması: Türkan Saylan Yöneten: Sami Karaören Konuşmaalar: Faik Baysal, Feyza Hepçilingirler, Tansu Bele Öykü okuyan: Neşe Doster Yer: Caddebostan Kültür Merkezi Bağdat Cad. Haldun Taner Sok. Caddebostan Tarih: I Haziran 1994 Salı Saat: 18.00 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ Deveyi Hamuduyla Yutanlar... Bayramın ikinci günü, polisleri kutlayan Tansu Çiller, "Kurban Bayramı" diyeceğine, "Ramazan Bayramı" mı dedi ne? Biri dürtmüş olmalı ki, düzeltti: - Ramazan değil, Kurban Bayramı! Nursun Erel'le, Ali Bilge'nin, "Tansu Çiller'in Siyaset Romanı" kitabında, bunlardan çok var. Yakından izledim, kitap Cumhuriyet'te parça parça verilirken, biliyorum, Nur- sun'la Ali iyi çalıştılar... Taşlama ustası Hasan Çelebi nın birkaç taşlamasını dinledim kendisinden; biri şöyle: "Yola düşmüş arıyor mumla, kanıtsız kananı/'Baanız, annenizim!' der de, ağlatır ananı!" öbüründe Hasan Çelebi, sanki gönül alıyor gibi: "Borca batsak da, haciz konsa da ev barkımızaı'Kimse toz konduramaz iilkede Jan Darfc 'ımıza!" Üçüncüsü de uyarı gibi: "Çenebazlık seni er geç bitirir/Netekim! Çok konuşan çokyitirir." Hasan Çelebi'nin evine haciz gelmedi, ama arife günü hırsız girdi. Geldiğinde evin kapısını ardına dek açık bulan Hasan Çelebi, ne yapacağını şaşırdı. Tüm giysileri, şapka- sına dek gitmışti. Kavaklıdere Karakolu'na koştu. Polisler, ozan Çelebi'ye umutsuz baktılar O yörede soyulmadık ev yoktu ki. Polislerden biri: - Ben de şairim! dedi, şiiryazıyorum! Hasan Çelebi yle il- gılendi. Hasan Çelebi de bir 'şair' polisle karşılaştığı için sevinçliydi. - Hangi şairleri okudunuz? diye sordu. - Şiir okumadım! yanıtını aldı. Polisler hırsız kovalamaktan başka ış yapamaz durum- daydılar. Hasan Çelebi, eve döndü. Kapıyı açmak isterken, dil arkaya düşüverdı mi? Dışarıda kaldı mı? Doğruca kara- kola koştu. - Ne olur? dedi, hırsızt çabuk bulun, dışarıda kaldım! Ka- pıyı artık, ancak hırsız açabilir! Bugün aslında. eve gıren hırsızları yazacak değildim. Şahap Balcıoğlu öldü, ona değinecektim; Sıvas'ta ölüm- den kurtulan Ali Yüce, ölümcül bir trafik kazası geçirdi; şimdi kurtarmış gibi. Bedava yaşadığını düşünüyor: - Yirmi gün önce, dünyada yoktum, olmüştüm! dıyor. Bir okur telefon ettı, şöyle dedi: - Talım-Terbiye, okullarda eğitim konusunda karar alı- nan bir yer. Ben bir öğrenci velisiyim. Kurula bağlı bırtakım komisyonlar var sanıyorum, ders kitapları ile ilgili. Benim kızım, oranın karar verdiği kitapları okuyor. Kimi gerici ga- zetelpr, oradaki komisyonlara ilişkin birtakım şeyler yazın- ca, bu benim dıkkatımi çekti Cumhuriyet'e, Milliyet'e bak- tım. o tür bir haber yok! Okur oncağız söyledi. "Bir kurcalayın bakalım içyüzü neymış?" demek istiyordu. Kurcaladım, araştırdım. Hani, birlaf var: - Dışandan baktım, bir yeşil türbe, içine girdim tovbe Al- lah tövbe! içerisı Osmanlıcı mı ne? Yine halk sözü dörtlük: "Şalvarı şaltak Osmanlı/Eğeri kaltak Osmanlı/Eken de yok, biçen deyok/Yiyen de ortak Osmanlı!.." Talım-Terbiye'ye bağlı 150 kışiden oluşan bir "Kitap Oku- ma Kurulu" var; çoğunluğu Refah Partisi ile MHP eğilimli. 27 Mart yerel seçimlerinden sonra, iyiden iyiye keskınleş- miş durumdalar. Buradaki öğretmenler, okullardan seçilip geliyor. Nasıl bir geliş. "Kitap incelemekurulu"değil, sankı çiftlik! Okunan kıtaplar, parayla okunduğu ıçın hem okulla- rından ücret alıyorlar, hem de kuruldan. Bir de haklarında çok ağır suçlamalar, söylentiler var: Sözde bunlar, kitapla- rını okudukları yayınevlerini haraca bağlamışlar, kitapları yayımlayan yayınevlerinden de para sızdırıyorlarmış! "Şe- nafç/"dergileri, bunlar okur, bunlar "olur" verırlermiş! Bu dergilerin okunması da hep o kafa yapısına uygun kişilere düşermış nedense. Kimi yaymevlerindekiler de: - Kuruldakıleri gördük, kitabımızı (ya da dergimizi) geçir- drfc.'derlermiş. Kurula gelen kitaplardan kimının yazarı, azıcık an dil, ya- lın dil kullanmışsa, daha okunurken yiyeceği sövgünün hesabı yokmuş: - Pezevenk! Bu kelime kullanılır mı, diye sövermiş oku- yan. Her cuma günü de aşağıdaki mescit hıncahınç dolarmış. Hem Müslüman geçinip dürüstlükten söz edeceksın, hem de deveyi hamuduyla* mı yutacaksın?.. Bu develer yi- ne de küçük develer mı? Devenın yavrusu boduk yanı... Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz, Talım-Terbıye Kurulu Başkanı Yusuf Ekinci ile Teftış Kurulu Başkanı Cemal Şe- ker, bırdePersonel Genel MüdürüErsinSapmaz'ıngörev- ierine son verince, DYP'nin tutucuları kızılca kıyameti koparmak ıstedıler. Basının gericisı, dencisi arkalarmda... Nevzat Ayaz, asıl bu kitap okuma kurullarına el atmalı. Bir kıtapta "kara sevda" sözcüğü geçıyor diye. kuruldan geçmemiş. Gerekçe de hazırmış: - Efendim, oyaştakı birçocuğa "karasevda"y/nas//an/a- tırsın? Olur mu? Çocuğun ahlakı bozulur! Bu kurula seçilecekler, gerici-derıcı arasından, ahbap- çavuş ilışkileriyle seçilmemeli. Şimdi, orası kurul olmaktan çıkarılıp "enstitü" olacakmış. Kalacakların listesi de bay- ram sonu Milli Eğitim Bakanı'nın onayına sunulacakmış. Bakan da, olayın içyüzünü araştırmadan onaylarsa, yandı gülüm keten helva! DHamut. Arapça sözcüğün karşılığı, "koşum" demek. "Deveyi ko- şumlanyla yutmak..." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Dağlann yüksek yerle- rinde nişan almak için ağaç ya da taştan yapılan belli yer. 2/ Yurdumuzda kurulmuş yirmi bir köy enstitüsünden biri... Mi- marlıkta "sahın" anla- mında kullanılan sözcük. 3/ Asker... Kız evlat. 4/ Aristoteles'in şiir anlayı- şından alınan ve sanat yapıtını birtakım kuralla- ra bağlı olmakla birlikte. dünyanın bir taklidi ola- rak tanımlayan terim. 5/ Ağızda güç eriyen bir şeker cinsi... Küçük mağara. 6/ Kedi ya da köpeğin ön ayağı... Rey. 7/ Kimyada basit şe- kerlerin genel adı... Az pişmiş et. 8/ "Gün bitti, ağaçta neşe söndü Yaprak oldu. kuş da yakut" (Ahmet Haşim)... Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir. 9/ Sıkıntı ver- me, üzme... Sahip... Fas'ın plaka işareti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Almanya'da Nazi döneminin gizli polis örgütü. 2/ Otlak... Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse. 3/ Çinko- nun simgesi... Tarih öncesine dayanan efsane... Uzakbk işareti. 4/ Para ve ticaretle ilgili işlemlerde kullanılabilen kısa süreli ser- maye. 5/ Mantık... Kimi hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen eriyik. 6/ Bir nota... Bilgisiz ve kültürsüz kimse. 7/ Bir adın ya da sözcüğün baş harfi. 8/ Güvenilir... Çin- geneler'i oluşturan üç gruptan birinin üyelerine verilen ad. 9/ Izmir yakınlanndaki ünlü antik kent... Gemide maçuna ve baş- ka makinelerin çevrilmesi için verilen komut.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle