23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 MAYIS1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM SHP İstanbul Milletvekili Nami Çağan'a göre vergi düzenlemeleri: Ek vergi yasası anayasaya aykırıN U R S U N E R E L ANKARA-SHP İstanbul Milletvekili ve ekonomi pro- fesörü Nami Çağan. vergi dü- zenlemeierinde "SHP'nin etkili olamadığmı" belirterek, "Ek vergi yasasuun ana vasaya aykın olduğumı" savund u. "Vergide, bırakın SHP'yi. DYP bile etkili olamıyor, dü- zenlemeleri Başbakan'ın yakoı çevresi yapıyor" diyen Çağan. yeni yürürlüğe giren pakette yer alan Ekonomik Denge Vergisi. Net Aktif Vergisi ve Ikinci Em- lak Vergisi'ni "sakat, mantığı olmayan vtrgiler" diye tanı- mladı. Erez'e suçlama YaJım Erez'i ise "vergi yasa- lannda rant ve sermaye lehine değişiklikkr yapmak"la suç- ladı. Çağan. yılbaşında günde- Çağan'danyeni vergi düzenlemelerineeleştiri • Bırakın SHP'yi, vergi düzenlemelerinde DYP bile etkili olamıyor, Başbakan'ın yaİcm çevresi yürûtüyor bu işleri •Servet Beyanı Türkiye'de kayıt dışı ekonomiyi kayda alacak tek uygulamadır • Yalım Erez'in isteği ile vergi yasalan rant ve sermaye lehine değiştirildi #Net aktif, ekonomik denge ve ikinci emlak vergüeri sakat ve mantığı olmayan vergiler me gelen 3 önemli vergj ya- sasının "hasarlı" çıkanldığına işaretetti. Çağan, Cumhuriyet'in bu konuyla ilgili sorulanru yanı- tladı ve şu görüşleri savundu: - Vergi yasalanyla ilgili ça- lışmalara uzun sfire SHP adına katıldınız, sonra bu sorumluluğu bıraktmız. Ek vergi yasasını nasıl değer- lendirivorsunuz? ÇAĞAN: Ek vergiyi ben tü- müyle sakat görüyorum. eko- nomik denge vergisi adıyla, bir kısmı 1993'e, bir kısmı 1994"e ait gelirler vergilendiriliyor, do- layısıyla geçmişe yürûtülen bir vergi söz konusudur. Bu durum, hukuk devletinin hukuki güvenlik prensibini sar- sar, müteşebbis, önce faaliyette bulunur ve sonra hiç ummadığı bir vergi yükü ile karşılaşırsa hukuk düzeni sarsıbr. Teorik olarak 'sakat1 Burada vergi Ocak 1993'e kadar geri gidiyor, yüklenen vergi yükü de hafıf bir vergi de- ğil, o bakımdan anayasaya aykjnlık var. - Net Aktif Vergisi'ne de eleş- tiriler var? ÇAĞAN: "Son derece alışıl- mamış, teorik sakatlığı olan bir vergj. borçlan da kapsama ab- yor, bu özelliği ile bir servet ver- gisi, diğer yandan da hasılatla da bağlantılı kılınıp, hangisi yüksekse o temel alınır denili- yor. Servet-gider melezinin ilk örneğidir bu vergi. Oysa mali- yede denenmemişe yer yoktur. -Ek gavrimenkul vergisine nasıl yaklaşıyorsunuz? ÇAĞAN: Türkiye'de gayri- menkullerin vergilendirilmesi son derece sakat. Belediyelerin idari yetersizlik ve politik çıkar gütmeleri dolayısıyla zaten top- lanan bir vergi değil, aynca ge- cekondulaşma ve tapu dışı saü- şlar ve sağlıklı bir kadastro sis- teminin bulunmayışı dolayısıy- la son derece zayıf temele da- yandınlmıs bir vergidir. -Sizce ek vergi yasası yerine Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Aykon Doğan, otomotivcilere pazar gösterdi: Balkaıüar ve Türldcumhunyetkre açıân Ekonomiden sorumlu Devlet Ba- kanı Aykon Doğan, iç pazarda tıkanan otomotiv sanayiine, "Balkanlar ve Tür- ki cumhuriyetler" pazarlanna açılma- lan önerisinde bulundu. "Türkiye'de geçen yıl 500 bin araba satılmış ise bu pi- yasada doyum noktasına gelinmiştir" diyen Doğan. fırmalann yabancı or- taîclan ile anlaşmalannı gözden geçir- melerinideistedi. Otomobil saüşlannda fıyat engelinin giderilmesi için K.DV oranlannın dü- şürülmesini öneren yaklaşımlan redde- den Doğan, "Bunu yaparsak, ek vergj yasasını döner nasıl izah ederiz" diye sordu. Devlet Bakanı Aykon Doğan. Cum- huriyet'in sorulannı yanıtlarken şun- lan söyledi: "Otomotiv sektörûnde geçen yü 500 bin araba satümtşsa ve bugün bir tane satılmıyorsa bunun sebebi nedir? Her- halde pazarın doyum noktasına ulaşmış olmasıdır. Ne yapmak lazım? Benim fırmalara önerim şu: Yabancı ortakları ile olan anlaşmalannı yenilesiıüer ve kendilerine başka pazarlar bulsun- İar. Balkanlar'a açılsınlar. Tiirki cumhurivetlere gitsinler. Açılma- ları lazım, bu işin başka çaresi yok. İlle de yerli pazar dediğinizde bu tıkanıklığı aşa- mazsınız. Benim anladığun kadanvla otomobil fabrika- larının > abancı ortakları ile imzaladı- kları anlaşmalar, iç pazara dönük. Bun- ları yenilemedikleri zaman tıkanıklığı Aykon Doğan; "OtomobildeKDV'yi düşüremeyiz, o takdirde ek vergi yasasını kendimize bile izah etmekte güçlük çekeriz." aşmalan da mümkün olmuyor. Bunu yapsınlar." Aykon Doğan. otomotiv sektörün- deki tıkanıklığın aşılması için "Otomo- bü satışlannda KDV oranının aşağı çe- kilmesi" önerisi- nın gündeme geti- rildiğinin anı- msaülması üzerine de"Hayıroolmaz, Bunu yaptığın anda yeni yürürlü- ğe koyduğun ek vergi yasasını niye çıkardığını sorar- < lar sana? Oraı nasıl ' izah edersin kendi kendine" dedi. Doğan, dolann kurunun 33 bin lira- dan hesaplanması durumunda bile Türkıye'de üretilen olomobillerin dış pazarlara satılması yolunun acık oldu- ğunu belirterek, "yerli otomobil için 6 bin dolarlık fiyatın dışarıda rekabet ede- bilecek bir fıyat" olduğunu sö\ ledi. Devlet Bakanı Doğan, IMF heyeti- nin temaslannın ardından işin "niyet mektubunun gönderilmesi"nc kaldığını belirterek. bunun hemen ardından da stand-by anlaşmasının yürürlüğe gjre- ceğini bildirdi. Doğan. "Dış borç erteleıneleri gün- demde mi" sorumuza. "Hayır dışarıdan kaynak yaratabildiğimiz sürece sonın yok... Dış borç ertelemevi düşünmüyo- ruz" yanıtını verdi. Doğan. "Memura 15 temmuzda eski ücreti zamsız olarak, aynen ödenmeye devam mı edilecek" sorumuza ise, "Per- sonel ödenekleri 265 trilyon lira olarak öngörülmüş. Elimizdeki imkan budur" karşılığını vermekleyetındı. neler yapılmalıydı? ÇAĞAN: Bir kere, kayıt dışı ekonomınin içe alınması slo- ganı var ve bu temenni düzeyin- de... Yapılması gerekenler yapılmıyor. Burada yapılması gereken dümdüzdür, servet be- yanının kabul edilmesidir, bu kabul edilmeden söylenecek her söz boştur. Çünkü bu servet beyanı ile siz serveti vergilendir- meyeceksiniz. Servet incelemesi yoluyla beyan dışı gelire ulaşa- caksınız; bütün uygar ülkeler- deki mekanizma bu şekildedir. OECD'nin tanımları İkinci nokta ise OECD ra- porlannda da yer alıyor. ama Türkçede yanlış kullanılıyor. Verginin tabana yayılması de- niyor ki, tabana yayılma isten- meyen bir durumdur. Bunun için atılması gereken ilk adım, götürü usulün kaldı- nlmasıdır. Götürüde vergilen- dirilen yükümlüler, alıcı da olsa satıa da olsa belge düzenini ak- satıyorlar. Oysa belge düzeninin yaygj- nlaştınlması, ancak götürülü- ğün kaldınlması ile mümkün- dür, ama hiçbir siyasetçi Mec- lis'te buna yanaşmıyor tersine sürekli olarak aksi yönde deği- şiklikler getiriyorlar. Hükümet rükendi -Bu göriişleriniz partinizde kabul görmüyor mu? ÇAĞAN: Değil SHP. vergi konulannda DYP grubu bile etkili olamıyor. Başbakan'ın yakm çevresi alıyor vergi karar- lannı. Örneğin Yalım Erez, çahşmalara katılıp. tasanlarda rant ve sermaye lehine değişik- lik yapabiliyor. Ben bu hükü- metin artık ömrünü tamam- ladığını söylediğim için. partide (SHP) de görüşlerimı benimset- me arayışı içınde değilim. Zamlardan sonra, înşaatlar bîrbirî ardına duruyor MERİHAK İZMİR- 5 Nisan ekonomik kararlannın ardından inşaat malzemelerine yapılan zamlar inşaat sektörünü durdurdu. İn- şaat malzemelerine 9 ayhk sü- reçte yapılan zam oranının yüz- de 78-250 arasında değişmesi- nin ardından 29 kooperatif birli- ğinin aldığı "boykot" karan in- şaat sektörünü iyice krize sok- tu. İzmir Ticaret Odası Yö- netim Kunılu Başkanı Ekrem Demirtaş, bu ortamda inşaat yapmanın "akıl kârı" olmadığı- nı söyledi. Ege Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan fırsatçı- lann bu ortamdan yararlan- mak istediğini ve yaşanan enf- lasyonun çok üstünde zamlar yaptıklannı söyledi. Toplu Ko- nut İdaresi Başkanı Yiğit Gü- löksüz programı genişletmeyi planladıklan bir dönemde 5 Ni- san kararlannın ardından yeni bir değerlendirme sürecine gir- diklerini söyledi. Sektöriin kri- ze girmesiyle birlikte bir çok konut kooperatifı olağanüstü genel kurul yaparak yeni duru- mu değerlendirme sürecine gjr- di. 5 Nisan ekonomik kararlannın ardından arka arkaya gelen zamlar. inşaat ve konut sektö- Yiğit Gülöksüz • 5 Nisan'da alınan ekonomik kararlardan sonra, inşaat sektörünün temel girdilerine gelen zamlarla birlikte, 100 metrekarelik bir sosyal konutun maliyeti 500 milyon liranın üstüneçıktı. • Toplu Konut İdaresi Başkanı Yiğit Gülöksüz, toplu konut yapımı projelerini genişletmeyi düşündükleri bir dönemde gelen zamlann, kendilenni yeni bir değerlendirme yapmaya zorladığını belirtirken, belediyelerle yapılan ve onaylanan projelerde bir aksamanın söz konusu olmayacağını söyledi. riinü krize soktu. Son zamlarla birlikte 9 ayhk dönemde mey- dana gelen yüzde 78 ile 250'lik artışlar. inşaatlan durma nok- tasına getirdi. Bu dönemde sek- törün temel girdilerinden demi- re yüzde 222, çimentoya yüzde 212, tuğlaya yüzde 187, fayansa yüzde 127 zam geldi. Yaİdaşık 300 maizemenin kullanıldığı in- şaat sektöründeki bu artışlar, 100 metrekarelik bir sosyal ko- nutun maliyetini, 500 milyon li- ranın üstüne çıkarda. Maliyet artışlan çok yüksek 9 ayhk dönemde fîyatlann yüzde 78 ile 250 oranlannda artması, çeşith' tepkilere de yol açtı. İnşaat sektörüne yapılan aşın zamlar karşısında Türkiye Kent Kooperatifleri'ne bağlı 29 kooperatif birliği inşaatlan durdurma karan aldı. EGE- KOOP Başkanı Hüseyin Aslan, bugünkü şartlarda 100 metre- karelik bir dairenin kaba işinin 157 milyon liraya mal olduğu- nu belirterek, siyasi iktidarlann kooperatiflere destek verme- mesini ve Toplu Konut İda- resi'nin kredileri düşük tutma- sını eleştirdi. Aslan, inşaat mal- zemelerindeki fıyat artışlanna şu örnekleri verdi: "Demirin tonu 1 Ocak 1994'- te 5 milyon 450 bin liravdı. 27 ni- san fiyatlarını baz alırsak 12 milyon 225 bin liraya çıktı. 1 ton çimentoda da 800 bin liradan 1 milyon 800 bin liraya, 1 ruğla bin 200 liradan bin 800 liraya, 1 kamyon kum 1 milyon 750 bin li- radan 3 milyon 200 bin liraya ulastı. 100 metrekarelik bir ko- nuta 9 ton demir gidiyor. Yani bir dairenin sadece demir bedeli 47 milyon lira. Yann ise ne ola- cağı belli değil." Aslan, 5 Nisan kararlannın dar ve sabit gelirlerinin sokağa "terkedilmesi" anlamına geldi- ğini söyledi. Döviz, borsa ve fa- izlerde yaşanan daigalanmanın konut sektörünü olumsuz yön- de etkiJediğini belirten Aslan, şu görüşleri dile getirdi: "Fiy at etiketlerinin günde 2-3 kez değiştiği bir konjonktür ya- şıyoruz. Fatura. çalışan kesime çıkarılmıştır. Sabit ve orta gelir- lilerin konut edinmesi, artık bir hayal olmuştur. 3 milyon lira oian metrekare konut maliyeti, 5 milyon sınırına yaklaşmıştır. Yani paket, kira boyunduruğun- da yaşayanlann, konutlan ol- mayanlann sokaklara terkedil- mesi kararı olmuştur. Bu kriz- den çıkar sağlayanlar speküla- törler, bazı bankalar. arazi maf- yası ve kayıt dışı ticaret yaparak rant ekonomisine yatırun > apan işadamlarıdır. Kooperatifçilik hareketi 5 Nisan kararlarıyla birlikte kesintiye uğranuştır. Bu aynı zamanda. demokratikleş- menin ve örgütlenme özgürlüğü- nün de kesintiye uğra- tılmasıdır." TKİ Başkanı Yiğit Gülöksüz toplu konutta başanlı işlerin yapıldığı bir dönemde ortaya çıkan 5 Nisan kararlannın ken- dilerini de etkilediğini belirte- rek. "Maliyetlerde önemli artış- lar söz konusu. Toplu konut yapımın a programı genişletme- yi düşündüğümüz bir dönemde bu yeni durum ortaya çıktı. Şim- di yeni bir değerlendirme yapı- yoruz. Bu sürece girdik. Beledi- yelerle yaptığımız, onayladığı- mız projelerde herhangi bir ak- sama söz konusu değil. Bunlarda bu projelere yenilerini eklemek, söylediğim gibi yeni değerlendir- meleri gerektiriyor" dedi. Ekonomik paketle birlikte gelen zamlann ardından İZTO Başkanı Demirtaş da. inşaat sektörünün küçüldüğünü söy- ledi. Demirtaş. "Gelir dağılımımn bozulması sonucu bu durum or- taya çıktı. Belirli kesimlerin alım gücü kalmadı. Toplumun sayısal çoğunluğunu oluşturan orta ve dar gelirli kesimlerin ko- nut alabilmesi, artık bir hayal ol- muştur. Yeni bir iş yeri de açı- lamıyor. Çünkü daralma yaşanı- yor. İnşaat sektörii de bundan olumsuz etkileniyor. Bugün iş yeri dediğimiz zaman konut, in- şaat ve alt vapı vardır. L Ike. bu yatırımlarını durdurmuştur " de- di. ANKARAPAZARI YAKÜP KEPENEK Toplumsal Sınav Geçen haftanın ekonomik ve siyasal gelişmeleri üzeri- ne ciltler dolusu kitap yazılsa yeridir. Ekonomide, IMF'nin Türkiye yetkilisinin yaptığı basın toplanüsı, ilginçtir. Siya- sette ise eğitimde çağdaşlığa ve demokratikleşmeye kar- şı direnenlerin egemenliğinin süreceği anlaşılıyor. Türkiye'nin IMF yetkilisinin basın toplantısında açıkla- dıkları, devenin tüyü ölçeğindedir. Tüyü deveyi ne ölçüde temsil ediyorsa, IMF yetkilisinin söyledikleri de IMF ilişki- lerini o ölçüde yansıtıyor. Bu ilişkilerde asıl önemli olan gizli bölümler, hiçbir biçimde kamuoyuna açıklanmaya- cak olan ünlü "ekler"dir. Bu nedenle, şu sıradayapılabi- lecek olan, ekonominin gelişmelerini izlemektir. Ancak çok önemli uygulama farkı vardır. IMF ve Dünya Bankası ile iç içe olan ve genellikle "azgelişmiş" olarak nitelenen ülkelerin yöneticileri, ekonomi politikalarını ku- ral olarak kendileri açıklarlar, yabancılara bırakmazlar. Geçen haftanın basın toplantısıyla bu ana kural bir yana bırakılıyor. Hükümet, ekonomi politikası açıklamalarını IMF'ye mi bırakıyor? Anımsarsanız, yine aynı IMF yetkili- si, daha birkaç gün önce de 1994'ün olası ekonomik geliş- melerini belirtmiş, somutsayısal olasılıkları açıklamıştı. Türkiye-IMF ilişkilerinin biçimlenmesi, ekonominin gi- dişini daha kararlı ve önceden öngörülebilir bir niteliğe kavuşturmalıydı. Oysa gelişmeler, içeride ve dışarıda sü- regelen "faizçılgınlıkları"n\n bitmediğini gösteriyor. Para-sermayenin fiyatı olan faiz çıldırınca tüm öbür de- ğişkenler de bundan payını alıyor. Geçenlerde Wall Stre- et Joumal'de Türkiye ekonomisine ilişkin dört sayfalık bir ilan yayımlatıldı. Faiz oranlarına ilişkin ilan-yazılardan bi- rinde yazar, ülkemizde "kredi veren kuruluşlardan biri- nin yöneticisi"nin şu sözlerine yer veriyor: "Bizim IBM 36, yuzde 1000'in üzerinde faiz hesabı ya- pamıyor, bu nedenle yüzde 999 üzerinden hesap yapıyo- ruz." Türkiye ekonomisinin faiz çılgınlığı en gelişmiş bilgisa- yarların ya da eski deyişle elektronik beyinlerin hesapla- rına da sığmıyor. Bu acıklı güldürü, 1980sonrasında izle- nen "serbest piyasacılardan daha serbest piyasacı" ekonomi politikasmın çöküşünün bir başka göstergesidir. • • • TBMM'de oluşan "tutucular ortaklığı"önce, hükümete zorunlu öğretim süresini sekiz yıla çtkarma yetkisi veren tasanyı engelledi. Sonra da kamuoyuna "de- mokratikleşme paketi" olarak sunulan kimi yasal düzen- lemelerin tam anlamıyla içini boşalttı ve kısırlaştırdı. Demokratikleşme paketi aynca incelenecektir. Burada demokrasinin ve ekonominin azgelişmişliğinin ana ne- denlerinden biri olan ya da altyapısızlığını oluşturan eği- tim konusuna bir kez daha değinilecektir. Bilindiği gibi Türkiye, yeryüzünde ilkoğretimini beş yıl- lık tutan Benin ve Senegal gibi çok geri kalmış birkaç ül- keden biridir. Bu ilkelliğın bir sonucu, geçen hafta sonuçları açıkla- nan yüksek öğretim sınavlarıdır. Smavlarda sorulan 77 "sayısal" soruya verilen doğru yanıtların ülke ortalaması yüzde 9.6 düzeyinde kalmıştır. Üniversiteye başvuran gençlerimiz sayısal soruların onda birini bile doğru yanıt- layamıyor. Bu konudaki geriliğin asıl göstergesi işgücünün eğitim durumudur. Toplam işgücünün, en son (1993) verilere göre yüzde 10.2'si okur-yazar değildir; yüzde 6.4'ü, okur- yazar görünen diplomasızlardır. Ortaokul ve dengi eğitim görenler toplamın yüzde 7.4'ü, lise ve dengi okul bitiren- ler de yüzde 10.6'sıdır. Yüksek öğretim görenlerin oranı da yüzde 4.8'e ancak ulaşıyor. Bunlara karşılık, beş yıllık ilkokul diploması alanlar toplamın yüzde 60.6'sını oluştu- ruyor. Eğitimin içeriği, öğretilenlerin ilkelliği ve medrese ben- zeri bağnazlığı ise başlıbaşına toplumsal yıkım tohumları ekiyor. Beyinsizliğin altyapısı böyle oluşuyor. Dünya gelecek yüzyıla büyük teknoloji yarışıyla giriyor. Tüm uluslar işgücünün niteliğini yükseltmeye özel bir önem veriyorlar. Çünkü sermaye eğer üretime yönele- cekse, işgücünün ucuz olduğu ülkelere değil, nitelikli ol- duğu ülkelere akıyor. Türkiye bu işgücü niteliğiyle, ulusla- rarası hiçbir yarışa katılamaz. Kimi milletvekillerinin ülkenin beyinsel gelişmesine karşı çıktıkları ve yıllarca yaptıkları gibi, özellikle yoksul- ların çocuklarının çağdaş eğitim görmesini engelledikleri görülüyor. Ülke, gerek ekonominin yönetiminde gerekse de demokratikleşmede tam bir beyinsizliğe sürükleniyor. ilkelliğe ve ortaçağ karanlığına koşuyor. Bu durumda demokrasiden, çağdaş eğitimden ve ekonomik gelişmeden yana olan kişi ve kuruluşlara, özellikle basın ve yayın organlarına, meslek oda ve birlik- lerine ve sendikalara önemli bir görev düşüyor. Görev, TBMM'deki tutucular ortaklığının yaptıklarını kamuoyu önünde sergilemektir. Bozuk siyasal yapının TBMM'ye taşıdığı tutucular ortaklığının eğitimden de- mokratikleşmeye uzanan engellemelerinin önünü aç- maktır. Bu bir toplumsal sınavdır. Bayramlarınızı kutlarım. DUNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGIN YILDIZOGLU LONDRA Avrupa ParlamentosuseçimleriyaklaşırkenAvrupaBirliği Haziranın ikinci haftasında (Maast- richt'in onaylanmasının ardından yeni yetkilerle güçlenmiş) Avrupa Parla- mentosu seçimleri var. 1999'da ulaşı- Iması planlanmış olan Avrupa Para Bir- liği sürecini bu parlamentotamamlaya- cak. Ancak bu seçimlerin temelini oluş- turan Avrupa'nın ekonomik (tek pazar, tek para birimi) ve politik (tek yasal çerçeve, federal bir devlet, ortak savun- ma stratejisi vb) birliği süreci, son yı- llarda karşılaştığı engelleri bir türlü aşamayarak ciddi sarsıntılar geçirdi ve bir gün gerçekleşmesinin olasılığı da oldukça zayıfladı. Avrupa Birliği ve Avrupalılar European gazetesi için MORI tarafın- dan tüm Avrupa'da yapılan ve cuma günü yayımlanan bir kamuoyu yok- laması, AB'nin bizzat Avrupalılar tarafı- ndan giderek daha az arzu edilir oldu- ğuna işaret etti. Kamuoyu yokla- masının sonuçlarına göre Avrupa çapı- nda ekonomik ve parasal birlikten yana oianların sayısı, birliğe karşı olanlar- dan fazlaydı. Ancak ankete katılanların yüzde 32'sinin federal bir Avrupa'dan yana olmasına karşılık yüzde 49'unun federal bir Avrupa'ya karşı çıkması, AB'den yana oianların dahi bunun biçi- mi söz konusu olunca tersine oy kulla- nabildiğini gösteriyordu. Bu ortalama rakamlara yakından bakınca federal bir Avrupa'ya karşı oianların oranı, Hollan- da'da yüzde 73, Danimarka'da yüzde 74, Ingiltere'de yüzde 68, Almanya'da yüzde 67, Fransa'da da yüzde 45 gibi çok yüksek rakamlara ulaşıyordu. Av- rupa'nın ekonomik ve mali olarak ağırlık merkezi olan Almanya'da ise an- kete katılanların yüzde 50'si DM'nin ECU (ortak ara birimi) iledeğiştirilmesi- ne karşıydı. Anlaşılan AB süreci aksadıkça ve yavaşladıkça Avrupa halkının bu konudaki kuşkuları da gittik- çe artıyor. Kamuoyu yoklamasının so- nuçlarına göre Avrupalıların en önemli sorun olarak tespit ettikleri konuların başında işsizlik (yüzde 30), ikinci sırada ise ekonomik durgunluk (yüzde 14) ge- lirken AB süreci ise yüzde 11'lik ağırlı- kla ancak üçüncü sırayı alıyordu. Diğer taraftan siyasi yelpazenin sağ ve sol, en uçlarında yer alan parti ve gruplar, tüm diğer konularda taban tabana zıt görüş- lere sahip olmalarına rağmen, AB'ye karşı olma konusunda ortak tutum için- deler. Bu da tabii ki merkez partilerine güveni oldukça sarsılmış olan kamuo- yunun şekillenmesinde önemsiz olma- yan bir rol oynuyor. 1988'de hazırlanan Ceccini Raporu'- na göre Avrupa Birleşik Pazan'nın ger- çekleşmesinden sonraki ilk beş yıl için- de Avrupa'da yaşam yüzde 6 ucuzlaya- cak, 2 milyon yeni iş olanağı açılacak ve birleşik pazar Avrupa'nın toplam GSMH'sine yüzde 4.5'lik bir katkıda bu- lunacaktı. Birleşik pazar 1992de ger- çekleşti. 1993'te Avrupa'nın toplam GSMH'si yüzde 0.3 geriledi. Ekonomik büyümenin bu yıl yüzde 1.6 civarında kalması ve gelecek yılda iyimser bir tahminle yüzde 2.5 ile yüzde 3 arasında bir yerlere ulaşması bekleniyor. Belli başlı Avrupa ülkelerinde işsizlik 1992'- den beri hala artıyor. Bu yılın ilk üç aylık döneminin sonunda işsizlik, Almanya (yüzde 8.3), Fransa (yüzde 12.2), italya oturttu. Teorinin gerçeklere uymadığı bir yer daha var. Avrupa Birleşik Pazarı kağıt üzerinde gerçekleşti. Ancak ger- çek hayat başka türlü işliyor. Malların ve hizmetlerin bu birleşik pazarda ser- bestçe dolaşması hala uzak bir hayal. Almanlar İngiltere'deki ucuz sigortacı- (yüzde 11.2), ispanya (yüzde 24.6), Bel- çika (yüzde 13.3), Danimarka (yüzde 12.6) gibi belli başlı Avrupa ülkelerinde geçen yılın aynı dönemindekinden daha yüksekti. Ceccini Raporu'nun gri projeksiyonlarına karşılık hayatın yeşil ağacı 1945 sonrasının en uzun ekono- mik durgunluğu ile AB'ye olan güvenle- ri sarstı ve birleşme sürecini karaya lık hizmetlerinden faydalanmak için hala aylarca beklemek zorunda kalıyor- lar. Italyan işletmeleri hala bir devlet te- kelinden elektrik satın almak zorunda- lar Fransız devleti Air France'\ ingiliz rekabetine karşı korumak için elinden geleni yapıyor. Avrupa pazarının her ül- kesinde farklı sağlık kriterleri uygu- landığı için bir ülke kolaylıkla diğerinin malının ithalatını yasaklayabiliyor. Ko- rumalar kalktığı takdirde Yunanistan ve Belçika'nın yerli telekomünikasyon iş- letmelerinin İngiltere gibi ülkelerin karşısında kısa zamanda yerle bir olması işten bile değil (The Economist, 21 Mayıs sf. 89-90). Bu farklılıkları orta- dan kaldırmak için Avrupa Parlamento- su'ndan geçirilen yasaların önemli bir kısmı ise ya ulusal düzeyde direnişle karşılaşıyor ve yasallaşmıyor ya da ya- salaşıyor ama uygulanmıyor. Geçen hafta maliye ve ekonomi bakanları top- lantısında Alman Günter Rexrodt'un İngiliz Keneth Clark tarafından da des- teklenen birleşik pazarın işleyişini ak- satan yasalan gözden geçirmek ve ser- bestleşmesini hızlandırmak için ba- ğımsız bir görevli grubu oluşturmasına yönelik önerisi özellikle Delors ve Fran- sa tarafından şiddetle reddedildi. De- mek ki birleşik pazarın işlemesinin önündeki engelle daha bir süre güçlü bir şekilde var olmaya devam edecek- ler. Tarihsel miras da pek cesaretlendirici değil AB süreci 1950lerde planlandığında iki politik hedefi vardı: Almanya'nm bir daha Avrupa'nın başına bela olmasını engellemek için, onu bir Avrupa Birliği içine almak ve "Doğu Bloku"na karşı bir ortak savunma hattı oluşturmak. Bu hedeflerden ikincisi "Doğu Bloku"- nun çökmesi ve SSCB'nin dağılması ile ortadan kalktı. İlk hedef ise Almanya'- nm Avrupa'da ulaştığı ekonomik gücü- nünetkisi ila giderek ulaşılmazoldu. Al- manya-Fransa ekseni her gün biraz daha zayıflıyor. Almanya gerek eski Doğu Bloku gerekse de ABD ile toplu- luktan bağımsız ilişkilergeliştiriyor. Ce- zayir ve iran gibi ülkelerle olan ilişkile- rinde diğer topluluk üyelerinden farklı tutum alıyor. AT içi farklılıklardan dolayı Bosna-Hersek konusunda ortak bir po- litika belirlenemiyor. Fransa, bu ba- şarısızlıktan bazen açık bazen de üstü örtülü olarak Almanya'yı suçluyor. Nor- mandiya Çıkarması'nın yıldönümünde, savaşın bitmesinden 50 yıl sonra bile AB ülkelerinde eski düşmanlıkların he- nüz ortadan kalkmaktan uzak olduğu görüldü. AB'nin önünde ciddi kültürel engeller de (ön yargılah var. Kuzey ül- keleri halkları, ispanya, italya, Yunanis- tan gibi görece yoksul, güney ülkeleri- ni, karanlık işlerle uğraşan, kuzeyin sırtından geçinen tembellerin ve komik aristokratların yaşadığı bir yer olarak görürken güneyliler, kuzeylileri nasılsa 200 sene önce, birden bire tüm kültür- süzlüklerine ve barbarlıklarına rağmen ekonomik olarak öne geçebilmiş "yeni zenginler" olarak görüyorlar. Katolik, Protestan, Ortodoks ve Anglikan ayrı- mları da bu önyarılara aynca bir güç katıyor. Anlaşılan AB'nin yasal ifadesi olan Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken birlik sürecinin bir gün ta- mamlanması olasılığı da yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle