Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS1994 PAZARTESİ
10 DIZIYAZI
T-X ür
ürkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti, amacına doğru ilerlerken
içteki düşmanlar da son kozlannı
oynuyorlardı. Özellikle Üçüncü ve
Onbeşinci Kolordu'nun büyük bir ti-
tizlikJe izleyerek sonuca erdirdiği Pon-
tus sorununu, günümüz Türkiyesi'nin
güneydoğusunda yapılmak istenenler-
le ilgi kurarak. Atatûrk'ten dinleyelim:
''1840 yıhndan beri, Anadolu'nun
Karadeniz bölgesinde eski Yunanlılığın
diriltilmesi için çalışan bir Rum toplulu-
ğu vardı. (...) Rahip Klematyos adında
biri, ilk Pontus toplantı ocağını İne-
bolu'da kurmuştu. Bu örgüt üyeleri, za-
man zaman. havdut çeteleri kuıarak
çahşıyorlardı. (...) Daha sonra Birinci
Dünya Savaşı sırasında dışarıdan gön-
derilip dağıtilan silah. cephane, bomba
ve makJneli rüfeklerle, Samsun. Çar-
şamba, Bafra'daki Rum köyleri sanki
birer silah deposu durumuna gelmişti.
(•••)
Ayrıca Merzifon Amerikan kunım-
lannca eğitilip yetiştirilen bu bölgedeki
Rum topluluğu bağımsız bir 'Pontus
devletf kunnak isteğine kapıldı. Bu
amaçla dağlara çekildiler. (...)
Kiini yabancı hükümetler, Pontus
devleti kurulmasına yardım edecekleri-
ne söz verdiler ve Samsun dolaylarında-
ki Rumların sayısını arttırmak için de
Rusya'daki Rum ve Ermenileri Ba-
tum'da topladılar. Bunları silahlarla
donatarak, kıy ılarımıza çıkarmay a
başladüar.
Kıyılanmıza çıkan bu çeteler, 'Göç-
menleri Besleme' adı altında, yabancı
hükümetlerce yedirilip gjydiriİiyordu.
Kızdhaç kurullan arasmda gelen su-
baylann da çetecileri askerlik yönün-
den eğitip, gelecektekj Pontus devleri-
nin, Trabzon'da temelini atmakla gö-
revlendirildikleri anlaşılıyordu. (...)
Pontusçular, 1920 ydı sonlanna doğ-
ru iyice ortaya çıktılar. Pontus cetecile-
rinin işi gücii. Miislüman kövlerini yak-
mak, Müslüman halka karşı akla
sığmaz ağır suçlar işlemek, kan dök-
mek, kısaca cinayetti. (...)
Merkezi Sıvas'ta bulunan Üçüncü
Kolordu, biiriJn çabasını, türlü bölgeler-
de gözüken çeteleri izleyip tepeleme işi-
ne özgüledi. Trabzon bölgesinde dola-
şan öbür çeteleri de Onbeşinci Kolordu
izleyip yok etti."
Soylev'in akışını izlemeyi sürdürür-
sek, şimdi bakışlanmızı Meclis'e çevir-
mek gerekir. Bu sırada Meclis'te neler
olup bittiğini Atatürk bize şöyle anla-
tacaktır:
"Meclis'teki kimi arkadaşlar, Sa-
karva Savaşı'ndan sonra ayiar gectiği
halde ordunun niçin saldırıya geçmedi-
ğini soruyorlar; karsıcıiların (muhalefe-
tin) başında bulunanlar da yeni bir pro-
paganda yayarak 'Bu gidiş nereye? Bizi
kim, nereye süriiklüyorT diyorlardı.
(...)
Bu propaganda, Medis'ten ordu bir-
liklerine dek yaydırıldı. 4 Mart 1922
günü, Meclis'te gizli oturumda kimi
açıklamalarda ve ricalarda bulundum:
Hazırhğımızı iyice tamamlamak için
biraz daha zaman gerekir dedim. (...)
Daha sonra da şunları söyledim: Os-
manlılar. bize. içinde diişman bulunan
bu yurdu miras bıraktılar. Bu son yurt
parçasını kurtarırken olsun, tutkuiarı-
mızı, duy gularımızı bir y ana bırakıp dü-
şünceli olalım."
E\ct, Aiatürk'ün pek güzel ifade et-
tığı, "tutkuları, duygulan bir yana bıra-
kıp düşünceli olmak". artık ülkemızin
içinde bulunduğu bugünkü koşullar-
da. kayıp giden zaman karşısında 'sos-
yal demokrat liderler' için de gecerli de-
ğil midir?..
Atatürk'ün görüşlerini dinlemeyi
sürdürelim:
"Tutkulanıun, duygularının esiri
olan, (...) kaynağı dışanda bulunan
öğütlere uyan, (...) y anlış görüşlü. y anlış
anlayışlı kişiler yüzünden Türkiye her
yiizyıl, her gün, her saat biraz daha geri-
letniş. biraz daha çökmüştür. (...)
Türkiye'yi, böyle yanlış yollara sü-
rükleyeıilerin elinden kurtarmak gere-
kir. Bunun için bulunmuş bir gerçek
vardır, ona uyacagız. O gerçek şudun
Türkiye'nin düşünen kafalannı büsbü-
tün yeni, çağdaş bir inançla donat-
()
Bu değişimin, bu gelişimin başanya
ulaşmaması için, karşı devrimcıler de
bir süreç içinde hazırladıklan program
gereği, kimi düşünen kafalan şeriat
inancı ile donattılar. Bu inançla dolan
kafalann sayısı arttıkça Atatürk'ün
deyişi ile iç cephe'nin çökmesi başlar.
Atatürk iki tür cephe ortaya koyar:
"Dış ve iç cephe." Dış cepheyi. genel-
de. düşman karşısındaki silahlı güçler
olarak ele alır ve bu cephenin sarsılabi-
lir, değişebilir. bozguna uğrayabilir ol-
duğunu. ama bu durumun hiçbir za-
man bir ülkeyi. bir ulusu yok edeme-
yeceğini belirtir. İç cephe için söyledik-
lerini kendisinden dinleyelim:
"Önemli olan, ülkeyi temelinden y>
kan, iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği
bizden daha çok bilen düşmanlar, bu
cephemizi yıkmak için yüzyıllarca ça-
Iışmtşlar *e çalışmaktadırlar. Bugiine
dek başarı da sağlamışiardır. Gerçekte,
'kaleyi içinden almak', dışından zorla-
maktan, çok kolaydır. Bu amaçla içi-
mize dek sokulabilen arabozucu mik-
roplann, ajanlarm bulunduğunu ileri
sürmek yersiz değildir."
Atatürk'ün bu yorumu, daha doğ-
rusu bu uyanyı. Başkomutanlık süre-
sinin yenilenmesi sırasında kimi Mec-
lis üyelerinin karşı koyuşlannı anlat-
Ne içteki ve dıştaki düşmanlann çabalan, ne
de yokluklar büyük yürüyüşü engelliyor
Olüm-kalım
savaşındason perde...
M ER I Ç V E L İ D E D E O Ğ L U
POLTnKA VE OTESI
A. tatürk
anlatıyor: Meclis'teki
kimi arkadaşlar,
Sakarya Savaşı'ndan
sonra aylargeçtiği
halde ordunun niçin
saldınya geçmediğini
soruyorlar;
muhalefetin başında
bulunanlar da yeni
bir propaganda
yayarak 'Bugidiş
nereye? Bizi kim,
nereye sürüklüyor?'
diyorlar.
\S
Başkumandan ile Garp Cephesi Kumandanı, Büyük Taamız öncesi Ilgın'da.
madan önce yapması çok anlamlıdır.
Çünkü. Başkomutanlık Yasası'nın üç
aylık sürcsi bitince. sürenin heruzatılı-
şında muhaliflerin acımasız eleştirile-
riyle karşılaşılıyordu. Özellikle sürenin
üçüncü kez uzatılışı önemli bir olay ol-
du.
Şimdi bu konuda Meclis'te olanlan
ve direnenlere Atatürk'ün verdiği ya-
nıtlann bazılannı kendindendu\dlım:
"Meclis'te 5 Mayıs 1922 günü Baş-
komutanlık süresinin uzatılması söz ko-
nusu olmuş. Ben, rahatsızlığım dola-
yısıvla Meclis'te bulunamamıştun. Ak-
şam konutuma gelen Bakanlar Kurulu
Başkam Fethi Bey ve üyeleri durumu
şöyle anlattılar: Meclis'te muhalifler
benim Başkomutanlıkta kaunamı Lstc-
mhorlarmış, iş oya konulmuş. gereken
çoğunluk sağlanamamış; yani Başko-
mutanlık y asasının süresinin uzatılması
kabul edilmemiş. Bakanlar Kurulu üye-
leri, Meclis'in bu tutumu karşısında
kendilerinin de görevde kalmalarının
bir yararı olmayacağuıı ileri sürerek,
çekilmeye kalkıştılar.
Ordu. Meclis'in oyu belli olduğu da-
kikadan başlayarak komutasız kalmış-
tı. Genelkurmay Başkam ve Bakanlar
Kurulu da çekilecek olursa ülkenin yö-
netiminde ağır bir bunalımın doğması
kaçınılmaz olurdu. Kendilerinden yirmi
dört saat daha beklemelerini rica erri/n.
Şimdi sizlere Meclis'te ertesi gün ya-
pdan gizli oturumda söylediklerimi
özetleraekle yetineceğim. Şöyle başla-
dım:
Erzurum Milletvekili Salih Efendi,
benim, Meclis'in hakkını zorla aldığımı
sövleverek: 'Açık hakkımızı vermeyiz'
diyc \aygara koparmış.
Baylar, açık konuşacağım, beni ba-
ğışlavuıız. (...) Meclis'in kurulması
ve bu Meclis'in memleket yazgısını elin-
de tutacak bir nitelik kazanması için
bütün yaşamımı, varlığunı ve onurumu
tehlikelere attım. Demek ki, bu benim
eserimdir; ben, eserimi alçaltmakla de-
ğil, yüceltmekle görevliyim. (...) Dola-
yısıyla Salih Efendi'nin kullandığı
'Meclis'in hakkını zorla almak' sözünü
olduğu gibi Salih Efendi'y e iade ederim.
Böyle bir şey söz konusu değildir ve ola-
maz. (...)
Öte yandan Afyonkarahisar Millet-
vekili Mehmet Şükrü Bey, gizli oru-
smanlılar, bize,
içinde düşman
bulunan bu yurdu
miras bıraktılar. Bu
son yurt parçasını
kurtanrken olsun,
tutkulanmızı,
duygulanmızı bir
yana bırakıp
düşünceli olalım.
rumlarla gerçeğin ulustan gizlenmek is-
tendiğini, 'güldürü oynandığmı' söyle-
miş.
Ülkenin, devletin bazı kararlarını
«aktinden önce, açık oturumda konuş-
mak, herkese duy urmak dünyanın nere-
sindc göriilmüştür? (...)
(Ayrıca) Mehmet Şükrü Efendi bilsin
ki, onun dediği gibi güldürü oynamıvo-
ruz. Biz buray a güidürü oy natmak için
toplanmadık. Baylar, güldürü oynayan
ve oynatan Şükrü Efendi'nin kendisidir.
.Ama şuna inansuı ki, biz o güldürüye
kapılmay acağız.
Baylar, Hüseyin Avni Bey (Erzurum
Miüetvekili), Başkomutanlık yasasına
karşı konuşurken birtakım sözler söyle-
miş. Yüce Meclis'e, 'Bu tutumla ulusu
küçük düşüreceksiniz' demiş. Lyuşuk-
lar" sözünü kullanmış. 'Gorevler kişile-
re bağlı değildir; kişiler yoktur, ulus
vardır" yollu kurallar ileri sürmüş.
Gerçi, temel olan ulustur, toplumdur.
Onun da genel istenci (iradesi) Meclis'-
te belirir. Bu, her yerde böy ledir. Ama,
bireyler de vardır. Meclis, yurt ve detlet
işlerini bireylerle. kisilerle yürütmekfe-
dir. Her devletin işlerini yöneten kişi ve
Yurdun düşmandan kurtulması için genç kızlar. kadınlar, nineler cephane yapıyor, mermi dolduruyorlardj...
kişiler gözlerimizin önündedir. Gerçeği,
anlamsız kuramlarla yadsımanın yeri
yoktur. (...)
Sonunda Meclis'in oyu şu yolda be-
lirdi: 11 ret ve 15 çekimsere karşı 177
oyla Başkomutanlık y asasının süresi
uzatıldı."
Genel amaa saptıracak doğrultuda
yapılan muhalefetin karşısında Ata-
türk'ün kendine ve ulusuna olan güve-
ninin bir an bile sarsılmadığını gör-
dük. Türk ulusu için tam ölüm-kalım
noktasında, yoğun kararlann alınıp
bunlann bir dakika bile geciktirilme-
den yürürlüğe konulması gereken
günlerde muhalefetin sergilediği bu
tablo elbette tarihte yerini aldı.
Gazi Mustafa Kemal her türlü iç ve
dış engele karşın "tarihsel yürüyüşü"-
nü sürdürmeliydi. Ö>le de yaptı. Şimdi
yine onu dinlemeye devam edelim:
"Artdv ordumuz eksiklerini tamam-
lamak üzereydi. Ben, daha 1922 Hazi-
ran ortalarında saldırıya karar vermiş-
tim. Bu karanmı Cephe Komutam
tsmet Paşa ile Genelkurmay Başkam
Fevzi Paşa ve Milli Savunma Bakanı
Kazım (Özalp)Paşa biliyorlardı.
28 temmuz günü öğleden sonra y aptı-
rılan bir futbol maçını i/lerneleri nedeni
ileri sürülerek, ordu komutaniarı Akşe-
hir'e çağnldı. 28-29 temmuz gecesi ko-
mutanlarla genel saldırı üzerinde görüş-
tüm ve Ankara'ya döndüm.
Ağustos ayının ortalarında tekrar
Ankara'dan ayrıldım. Aynlışımı belirü
birkaç kişiden başka bütün Ankara'dan
gizledim. Ayrılacağunı bilenler, burada
unişim gibi davranacaklardı. Benim,
Çankaya'da çay şöleni verdiğimi de ga-
zetelerİe yayırnlayacaklardı. (...) Bir
gece otomobille Tuz Gözü üzerinden
Konya'y a gittim.
20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra
Batı Cephesi Karargahı'nda buiunu-
yordum. Kısa bir görüşmeden sonra 26
ağustos sabahı düşmana saldırma buy-
ruğunu \erdinı. (...) Aynı sabah Koca-
tepe'de bulunuyorduk. Sabah saat 5.
30'da topçu ateşimizle saldırı başladı.
(...)
Yenilen düşman ordusunun büyük
kuvvetlerini 30 ağustosa değin çevirdik.
(...) 30 ağustosta y aptığımız savaş so-
nunda -ki buna 'Başkomutan Sa>aşı'
adı veriuniştir- düşmanın ana kuvvetle-
rini yok ettik ve tutsak kıldık. Düşman
ordusunun başkomutanlığını y apan Ge-
neral Trikopis de tutsaklar arasınday-
dı. (...)
31 Ağustos 1922 günü ordulanmız,
Izmir'e doğru yürüyorlardı."
Evet. bilindiği gibi bu yürüyüş 9 Ev-
lül 1922'de İzmir'de sona erecektir.
Ama bu sonucu bir kez de Atatûrk'ten
duyalım:
"Eylül ayının ilk günlerinde gelen bir
tel yazısında, İzmir'deki İtilaf Devletle-
ri konsoloslanna benimle görüşmelerde
bulunmak yetkisinin verildiği bildirili-
yor > e hangi gün ve nerede buluşabilece-
ğim soruluyordu. Buna \erdiğim yanıt-
ta, 9 Eylül 1922'de Kemalpaşa'da görü-
şebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten
dediğim günde ben Kemalpaşa'da bu-
lundum. ama görüşmeyi isteyenler ora-
da değildi. Çünkü ordularunız İzmir
nhtımında ilk >erdiğim hedefe, Akde-
niz'e ulaşmış bulunuyorlardı. (...)
Her e>resi ile düşünülmüş, hazırlan-
mış, yönetilmiş ve utku (zafer) ile so-
nuçiandırılmış olan bu savaşlar (...) uiu
bir anıttır.
Bu sonucu yaratan bir ulusun çocuğu,
bir ordunun Başkomutanı olduğum için,
sevincim ve mutluluğum sonsuzdur."
Evet, Atatürk coşku doludur, çünkü
az sonra duyacağımız gibi, banş volu-
nun kapısı açılmıştır: artık yürüyüş bu
yoldadır. dinleyejim:
"Ordularunız, İzmir ve Bursa'yı kur-
tardıktan sonra Trakya'yı da Vunan
ordusundan temizlemek için İstanbul ve
Çanakkale'ye doğru yürürken. İtilaf
Devietleri'nden bir nota geldi. Bu nota,
önemli olarak, iki sonınu içeriyordu.
Biri, savaşın durdurulmasıyla. öbürii
konferans ve barışla ilgiüydi.
Göriişmeler için Mudanya'da ya da
İzmit'te bir toplantı yapüması öngörii-
lüyordu. Yerdiğim yanıtta. Mudanya
Konferansı'nı kabul ertiğimi bildirdim.
Mudanya'da, İsmet Paşa'nm baş-
kanlığı altında. İngiltere delegesi Gene-
ral Harington (Harrington), Fransa de-
legesi Gereral Şarpi (Charpy), İtalya
delegesi General Monbelli'nin katıldık-
ları konferans toplandı. Bir hafta süren
tartışmalı görüşmelerden sonra İsmet
Paşa, 11 Ekim 1922'de 'Mudanya
Ateşkes Anlaşması'nı imzaladı. Böy le-
ce Trakya anayurda katıldı."
SÜRECEK
tLANENTEBLtGAT
KAMBtYO SENETLERİ ÜZERÎNE HACİZ YOLU
İLE YAPILACAK TAKİPLERDE ÖDEME EMRİ VE
103 TEBLİĞİ (İİY. 103. mad. gereğince)
1993 3034
Alacakb: Demirciler Otomoü\ Paz. Tic. San. KoU. Şti. Vek. Av.
Dilek Taşçı. Av. Erdoğan Taşçı, Çakar Işhanı Kat 2 No 16 Çorlu
Borçlu: Mehmet Şahın, Mandıraca Cad. No: 39 Çorlu
Borç miktan: 7.365.CXX) TL ve masraflan
Yukarıda adresi yazılı borçlunun adresi meçhule gıttığınden ode-
meemrininve Çorlu Asliye Hukuk Hakimlığı'nın 13.12 1993tanhve
T.C. ÇORLU İCRA VE İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ
1993,314 esas, 1993 202 karar sayılı ihtiyati haciz karan gereğince
13.12.1993 tarihinde borçlu gıyabında toplam 10.370.000 TL bedelle
dûkkan mallan ıhtiyaten haczedildiğinden İİY. 103. maddesi gere-
ğince ılanen tebliğine karar verildi.
Yukanda yaalı borç ve masraflan iş bu ödeme emnnin tebliği tari-
hinden itibaren on beş gün ilavesi ile 25 gün içinde ödemeniz, takip
dajanağı senet kambi>o senedı niteliğine haiz değilse, keza takip da-
>anağı senet altındakı imza sıze ait olmadığı iddiasında iseniz 20 gün
içinde açıkça bir dilekçe ile tetkik mercü hakımlığine bildirmenız, aksi
takdırde kambiyo senedindeki imzanın sizden sadır olmuş sayılacağı.
imzaruzı haksız yere inkar ederseniz senede dayanan takip konusu
alacağın %10 oranında para cezasına mahkum edjleceğiniz. borçlu
olmadığınız veya borcun itfa veya ımhal edıldığı veya alacağın zama-
naşırruna uğradığı hakkında veya yetki itirazınız varsa bunu sebeplen
ile birlikte 20 gün içinde tetkik mercıı hakımliğıne bir dilekçe ile bıldi-
rerek tetkik mercünden itirazınızın kabulüne dair bir karar getirmedi-
ğiniz takdirde cebri icraya devam olunacağı, itiraz edilmediği ve borç
ödenmediği takdirde 25 gün içjnde 74. raadde gereğince mal beyanın-
da bulunmanız. bulunmazsanız hapis ile tazyik olunacağınız. hiç mal
beyanında bulunmaz \ e\a hukıkate ay kın bevanda bulunursanız ha-
pis ile cezalandınlacağınız ılanen ihtar olunur. 10.5.1994
Basm:48170
MEHMED KEMAL
Hey Koca ArnavuL..
Ümit Sarıaslan, 'Görüntü ve Gerçek' adlı kitabında
şair Celal Vardar'ı şöyle anlatıyor: "Yugoslavya'nın
Presova kentinde doğan, doğduğu yerde durmayan; ga-
hi gülen, gahi ağlayan; surülen, gurbetlere saplanan
'Acılı Kuşak'tan, 'ikiDal'\n şairi Celal Vardar."
Celal, Niyazi'nin (Akıncıoğlu) arkadaşıydı, Numan
Bayazrt da Celal'in; üçü birlikte dolaşırlardı. Niyazi,
1946'nın Ankarası'nda askerlik yapıyordu. Numan bir
gazeteye bağlı, Celal de Tophane'de memurdu. Topha-
ne dediğimiz, şimdiki Makine Kimya Kurumu'nun ana-
sıydı. Daha önceieri Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında
imâlat-ı Harbiye... Bir yandan cepheye silah, mühimmat
gönderirmiş, bir yandan kırılan, bozulan silahları onarır-
mış. İşte Celal burada çalışır. kendini de Tophaneli'
sayardı.
Niyazi, Celal'e de Numan'a da 'kançılarya' derdi, on-
ları azıcık küçümseyerek... Kançılarya elçilikte küçük bir
memur olacak... Celal'le Numan da Niyazi'nin küçük
memurlan..
Fethi Giray ile ben Niyazi'ye Arnavut diye takılırdık;
'Hey koca Arnavut!' Koltukları kabarırdı. Araya bazen
Suphi Taşhan da girerdi. Suphi, Bursa Lisesi'nden Ni-
yazi'nin arkadaşı... Niyazi'nin lisede edebiyat hocası
Nihal Adsız... Niyazi, biraz Nihal Adsız'ın etkisinde kalı-
yor. Bunları hep Suphi biliyor. Biz "Hey gıdı koca Arna-
vut!" diyoruz. ArnavutluğuTurancılığını engelledi.
Celal'in piştov gibi Şimendifer marka bir cep saati var.
Posta Caddesı'nde burma bıyıklı bir Arnavut şarapçı
var. Celal'le hısım sayılır. Içerken parasız kaldım mı,
Celal bu saati rehin koyar, biraz daha içeriz. Onuruna
dokunduğu için Niyazi bu saatle içki içme pazarlığını
görmemezlikten gelir, sırtını döner.
Celal Vardar, Japon 'haykaylarına benzeyen birkaç
dizelik şiirler yazardı. Gerçi böyle şiirleri ilk deneyen
Orhan Veli'ydi. Celal'inkiler böyle şiirlere biçim olarak
benzerdi, öz olarak değil. Onu yıllarca ayak üstünde tu-
tan şiiri şu:
"Suya dokunmazmış I Sabuna dokunmazmış l Pise
bak!"
Bu dizeler yıllarca söylendi durdu. Celal dendi mi hatı-
ra "Suya dokunmazmış I Sabuna dokunmazmış" gelir-
di. Daha sonra (bizim kalem gibi) şiirler yazdıysa da hep
kısa dizeler şairi oldu.
Buluştuğumuzda iki dizelik bir divan patlatırdı:
"Bir hâb-ı gaflet içre hayal-i muhâlde
Geçti nesimi subn gibi ömru nâzenin?"
Dinleyenler mürekkep yalamış kişiler, bilirlerdi koca
Baki'nin olduğunu...
"Ha, koca Arnavut..."
Yaşa bre Arnavut!
'ö/ça/c'şiirindeuzaktanyakındançaktırmadan kendini
anlatır gibidir.
"7bzu toprağı
Rumeli'debırakılmış
Suyu Ankara'nm Tophanesi'nde
Tophane'nin
Silah çark hanesinde verilmiş
Sapına kadar şaır yazılmış
Eskı bir bıçak idim.''
Ümit Sarıaslan'ın 'Gorüntü ve Gerçefr'ini okurken dü-
şünüyorum da ölümünü de Ümit haber vermişti. Acı
haberi aldık. Ankara'ya gidemedik. Babası Yahya Var-
dar'ın (1893-1957) mezar taşına şöyle yazmışlar:
"Gittikçe babama benziyorum
Ölünce
Tıpa-tıp."
Ölüm nedir, bilincin yitirılmesi; acaba yitirilen bilinç
gökte, bir yerlerde dolanıyor mu? Beden toprağa konu-
yor, bilinç neden tepemizde dolanıyor? Bugün, Celal'i
anmak ve düşünmek varmış.
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Polatlı yakınlannda,
Frigya kralhğının baş-
kenti olan antik kent. 2/
Nine ... Boksta rakibinin
yumruklanyla çok sarsıl-
mış. ama hâlâ ayakta
durabilen boksör için
kullanılan sözcük. 3/ Bir
meslek sendikasınca ha-
zırlanan ve piyasaya sü- j
rülecek bir ürünün üre-
tim koşullannı belirtmek 8
ûzere konan etiket ya da n
özel marka... Tarih önce-
sine dayanan efsane. 4/ Çevrebi-
lim. 5/ Enerji... Atlas Okyanusu'-
nda Portekiz'e ait takımada. 6/ Bir
nota... Kesintilerden sonra kalan
miktar... Nikelin simgesi. 7/ Ko-
kusu hardala benzeyen zehirli bir
savaş gazı. 8/ Halk edebiyatında
uyağa verilen ad... Sıcak ve kuru
bir rüzgâr. 9/ İnsan vücudunun dış
yüzü... Konut kapılannda mente-
şe ve kıhdın takıldığı düşey ko-
numdaki kalın parça.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Alım, cazibe... Satrançta bir taş. 2/ En küçük izci kuruluşu...
Eskiden "pastorai" anlamında kullanılan sözcük. 3/ Keman gi-
bi omuza dayanarak çalınan yaylı çalgı... Yunan mitolojisinde
kır tannsı. 4/ Düzenü olarak ekim yapılan arazi. 5/ Eskimolar'-
ın buzdan yaptıklan kulübelerine verilen ad... Yiğit. 6/ Müstah-
kem >er... Şaka. 7/ Eski Mısır'da, gücünü tannlardan alan bir
yönetim örgütünün genel adı... Odalarda en önemli ve itibarh
olan oturacak yer. 8/ İspanya'da bir kent... Bir soru sözü. 9/
"Zeki. yaman. becerikli" anlamında argo sözcük.
ÖDEMİŞ1. ASLİYE HUKUK
HÂKIMLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1994 200
Davaa Ferhat Sanyer vekili tarafından mahkememize açılan kon-
kordato davasında verilen karar gereğince:
Aşağıda yazılı gün ve saatte konkordato komiseri ve taraflardan
gerekli ızahat alınacağından konkordatonun tasdiki talebine itiraz
edenler bulunduğu takdirde, delilleri ile birlikte 07.06.1994 günü saat
11.00'de mahkememizde yapılacak duruşmada bizzat hazır bulun-
malan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmelen ve itirazlannı bil-
dırmeleri, aksi takdirde Ferhat Sanyer'e ait Sanyer Butik'in konkor-
datosunun tasdikine karar verileceği hususu tebliğ yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 8727
GAZİANTEP3. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ
EsasNo: 1993 49
Davacı Mehmet Yıldız tarafından davalı Emine Dai aleyhıne
mahkememizde açılmış bulunan tapu iptali ve tescil davasında aJınan
ara karan uyannca:
Yukanda esas numarası yazılı bulunan dava, 8.2.1994 tarihinde
müracaata kalıruş olup, davacı 16.3.1994 tarihli dilekçe ile davasını
yenilemiş olup, davalı Emıne Dai'nin 7.6.1994 tarihli duruşmada ha-
zır bulunması veya kendismı kanuni bir temsilci ile temsil ettirmesi,
aksi takdirde yargılamaya yokluğunda devam edilerek karar verile-
ceS ilanen tebliğ olunur.
Basm: 48238