Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURfYET 18 MAYIS1994 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
indistan'ın en bü-
yük kenti Kalküta'nın nüfusu
15 milyona yakın. İsnıini gü-
neyindeki İcüçük Kalikata
köyünden almış. İngilizlerin
Doğu Hindistan şirketi.
1687"de Moğollardan ko-
pardığı Lzinle bu köyde bir üs
kurmuş. 1696'daisebugünkü
Kalküta'nın ortasında kalan
\Villiam Kalesi inşa edilmiş.
Böylece dünyanın en büyük
kentlerinden birinin doğumu
başlamış. Kalküta, 1912'ye
dek İngiliz Hindistanı'na baş-
kentlik yapmış. Bağımsızlık
hareketinin ilk kıvılcımlan
çakmaya başlayınca başkent,
Yeni Delhi'ye taşınmış. Ken-
tin politik gücündeki eksilme.
ekonomiyi kontrol yetenekle-
rini azaltmamış. Fakat bölge-
de yaşanan savaşlar sırasında,
1971'deki Hindistan-Pakis-
tan sorunu ve Bangladeş'in
kuruluşunda yoğun göçmen
akınıyla karşılaşınca ekono-
misi-altyapısı yetmez olmuş.
Kalküta'ya ilişkin ürkütücü
yoksulluk öyküleri bu dö-
nemlerin koşullanndan kay-
naklanıyor.
Bugün Batı Bengal eyale-
tinde komünistler yönetimde.
Kimi sorunlara çözüm getir-
mekle birlikte kırsal kesimde
önemli bir ilerleme kayde-
demedikleri söyleniyor. îkti-
dann zaaflanndan ve kötü
yönetimden çokça yakınılı-
yor.
S.
O Z C A N Y U R D A I A M
abah uyanıyoruz, kent susmuş.
Siliguri'de olağanüstü bir sessizlik var.
Ne motor gürültüsü ne bir korna sesi.
İnsanlar caddelerde ellerini kollannı
sallayarak dolaşıyor. Haydi hayırlısı.
Resepsiyon görevlisini duvar dibinde
güneşlenirken buluyoruz. 'Genel grev*
diyor. Kentte yaşam durmuş.
Birkentinsusuşu
Sokaklar kimin
Kalküta'nın ortasından ge-
çen Hoogly Nehri'nde sefer
yapan teknelerden biriyle
kenti seyrederek uzun bir yol-
culuk yapıyoruz. Kalküta iki
yanımızdan akıyor. Nehirde
ise adak çiçekleri, çöpler, hay-
van leşleri ve üstlerine tüne-
miş kargalarla bozbularuk bir
su. Güneş batarken kentin si-
luetini izleyerek geri dönüyo-
ruz.
Iskeleden otele yürüdüğü-
müz yanm saatte beş gösteri-
nin içinden geçiyoruz. Önce
denizcilik şirketi çalışan-
lannm mitingi. sonra dok işçi-
leri ve hamallannın grevi.
ardından bayraklarla do-
natılmış caddede kalabahk
bir poÛtik toplantı, hemen
yakınında üniversiteli Müslü-
man öğrencilerin hararetli
konuşmaasını dinleyen top-
uluk, en sonra, Hemşireler
BirliğTnin rotasyon uygu-
lamasını kınayan - etkinliğı.
Bunlann hepsi açık havada,
özenli çevre düzenlemesi için-
de, her söylenenin rahatça an-
laşıldığı geniş katılımlı canh
toplantılar. Hiçbirinde gü-
venlik güçlerinin varhğı açı-
kça farkedilmiyor. Resmi gö-
revliler daha çok trafiğin dü-
zenlenmesiyle meşgul. Kısa-
cık bir zaman diliminde bu
kadar farklı politik gösterilere
maruz kalmak bize doku-
nabilir. Kestirmeden otele dö-
nüyoruz.
Kalküta'nın ortasından geçen Hoogly Nehri, bozbulanık bir su. Üzerindeki adak çiçekleri, çöpler, hayvan leşleri ve leşlerin üstüne
tünemiş kargalarıyla oldukça ilginç bir görüntü oluşturan nehirde, bambu taşıyan tekneler gün boyu yük alıp yük boşaltıyorlar.
de kalıp dinlenmek niyetinde-
yiz. Nilgün, Hiroto ile Junko'-
nun odasına uzanıyor, ben ilaç
almak için çıkıyorum.
Daha önce mide ağnlanm
başladığında fark etmiştim: Ne
kadar çok eczane \ar Kalküta'-
da. New Market'in karşısında
bir tane görmüştüm ona gidi-
yorum.Tezgâhaıkasındaonkişi
çalışıyor. Dört tane kasa var.
Ortalıkta dolaşan biri de gelen-
leri ilgili bölümlere yolluyor.
tstenen ilaç için doldurulan fiş.
koçanıyla birlikte kasaya götü-
riilüyor, ödeme yapıldıktan
sonra üç yerine kaşe basılarak
birparçası alıkonuyor. Tezgâha
koçan ıade edilip ilaç alınıyor.
Pek kolay iş değil görüldüğü
gibi.
Hindistan'da ilaç taneyle. Şu-
rup şişeleri ise bizimkilerin
yansı kadar. Kimyasal bileşik-
îilerin yanı sıra "ayurvedik" de-
nilen doğal malzemelerle ha-
zırlanmış ilaçlar da eczanelerde
bulunuyor. Köşe başlanndaki
"halk tabiplerT'nın renk renk
kavanozlardaki kurutulmuş
kökler. >ılan gömlekleri, boy-
nuz ve tırnaklarla hazırladıkları
iksirlerde derdine derman bula-
mayanlar, hala doğal ilaçlarda
direniyorlarsa ayurvediklere
başvuruyorlar. Hindistan'da
geleneksel tıp resmen tanınıyor.
Okullan. hastaneferi, eczaneleri
var. Hasta. gözünün kestiği.
aklının yattığı türden doktora
bırakıyor kendini. Biz köşeba-
şındaki hasıra yerleşmiş sağhk-
çılan es geçip ayurvedikçilerden
medet umuyoruz.
Sokakta diş
"söktürmek"
Hindistan'da ufak tefek sağ-
lık sorunlanru gidermek kolay
da. dişle ilgili problemler için
aynı şeyi söylemek zor.
Sokaklarda dolaşırken bir
ara kaldınm dişçilerinin mıntı-
kasma düştük. Yerlere serilmiş
kalın kırmızı muşambalann üs-
tünde önceki operasyonlarda
"sökülen" yüzlerce diş mostra-
lık duruyordu.
Bir kenarda.hazır protezler
beklerken diğer köşede dolgu
için kocaman çarkı elle döndü-
rülen "tur motonı" vardı. Arka-
daki duvara. tam tekmil gülen
bir ağzın çizdldiği "Dentist" ta-
belası asılıydı. Bütün bunlann
arkasında bağdaş kurmuş
"avmı" bekleyen "dişçi" oturu-
yordu. Yan yana otuz taneydi-
ler.
Fotoğralannı çekerken bir
hasta geldi, ağzını acıp derdini
anlattı, pazarhk ettiler. Uyuşa-
mayınca hasta yandaki tezgâha
yöneldi. orada da aradığını bu-
lamamış olmalı ki yine ilkine
döndü. Oturup ağzını açarken
arkadaşı elini tuttu. Biz iki kare
fotoğraf, hekim bir diş çekti.
"Geqniş olsun" diyerek uzak-
laşırken hasta peşimizden ko-
şup elimıze bir şey tutuşturdu.
Adresini vermiş, diş hatırası fo-
toğrafını istiyormuş.
Bit ayıklayanlar için etüt
Otelden duygulu bir uğurla-
mayla aynlıyoruz. İştasyon ka-
labalığı her zamanki telaşı için-
de. Kalküta sanatla yaşayan bir
kent, ama bu kadan da hoşlu-
ğun biraz ötesinde: Akademili
öğrenriler bağdaş kurup malze-
melerini açmışlar, iştasyon fa-
kirlerini karşılanna model
oturtmuş desen çahşıyorlar.
Vakit gece yansını geçmiş, mo-
dcller gözleri yan kapalı birbir-
lerinin başından bit ayıklıyor-
Özgürlüğün bedeli
Kalküta gezenler için bu-
unmaz bir kavşak ve konak-
lama yeri. "Sahici" etkinlikle-
rin yanı sıra her türden turis-
tik atraksiyonu da banndın-
yor. Örneğin otelde oturur-
ken yanıruza gelen nur yüzlü
bir Hintli, Guru olduğunu. az
ötedeki bir köyde Aşram kur-
duğunu, benliğini tanımayı
arzulayan Batılılara yardım
etmeye çalışüğını söyleyerek
sizi de davet edebilir. Bu. Aş-
ram'da geçireceğiniz birkaç
günden sonra memlekete
döndüğünüzde nasıl meditas-
yon yaptığınızı, annıp gerçeğe
ulaşmaya çahştığınızı, Hin-
distan'ın ruhani etkisiyle nasıl
"özgürleştiğinizi" uzun uzadı-
ya anlatabilirsiniz. Veya hava
karardıktan sonra köşebaş-
lannı tutan "good haşhaş"
satıcılanndan Hindistan'daki
günlerinizin tümü için sonsuz
düşler satın alabilirsiniz. Ya
da akortsuz bir saza, avaz
avaz eşlik eden şarkıcıya "ne
kadar otantik ne kadar doğal
şu Hiırt müziği
T
' diye bayıla-
bilirsiniz. Belki de beslenme
bozukluğu, yoksulluk ve gün-
lük yaşama sinmiş din, Hin-
distan'ın gizemiymiş gibi gele-
bilir. Bu ülkeji CHsneyland
gibi de gezebilirsiniz... Bun-
lann dışında mitolojisi, gele-
nekleri, sanatlan, ekonomik
ve politik yapısıyla bu kar-
maşık dünyayı yaşamaya
çalışmak da bir seçenek.
Bunu becerebilmek için neyi
aradığınızı bilmek zorunlu
değil. ama neyi istemediğinize
dair bir refleks geliştirmek, in-
sanı sürekli seçenek yağmuru'
altında tutan bu memlekette
şart.
Kalküla'da yakamıza takı-
lan bir rozette şunlar yaayor-
du: "Sonsıız uyanıklık, öz-
gürlüğûn bedelidir.
n
tlacınız nasıl olsun...
Akşam Darjelling'e gitmek
için Kalküta'dan aynlacağız.
Odayı boşaltıyoruz. Nîlgün
biraz kınkhk hissedivor. Otel-
Irmakla dağın a$kından doğan destan
Mahabharata ve Vyasa'mnöyküsü
Hindistan'da sürpriz bek-
lemek yerine onu yakala-
manın praıik >öntemlerin-
den biri "her kalabalığa,
ışığa ve sese yönelmektir."
Bu yöntemin bizi hiç yanı-
ltmadığını sö>leyebilirim.
Otele doğru yürürken. çev-
resi renkli lambalarla süs-
lenmiş bir yapı görüyoruz.
Kafamızı içeri uzatınca, "ge-
lin, gelin" diye işaret ediyor-
lar. Giriyoruz. İşinin çoğu
bitmiş bir inşaat. Merdiven
dibine yüzlerce çift ayak-
kabı çıkanlmış. Yukandan
müzik ve konuşmalar geli-
yor.
Katlan çıkmaya başlıyo-
nız. Bir, iki her İcatta ayak-
kabı yığınlan. üçüncü katta
seslere ulaşıyoruz. İçerde
kadınlar ve erkekler bağdaş
kurarak oturmuş. çocuklar
koşturmaya yelteniyor,
ama kıpırdanacak yer yok.
Yol açıp bizi bir kenara alı-
yorlar. Sütunlardan sıynlıp
sahneyi görünce çarpılıyo-
ruz.
Renk, ışık, kostüm. tek-
rar renk. Makyaj, peruk,
takma sakal. yine renk. Pul-
lar, simler, yaldızlar arası-
nda krallar, azizler ve tann-
lar oturuyor. mikrofondan
konuşuyorlar. Gözümüzün
kamaşması geçip çevreye
bakınca izleyiciler arasında
Hindistan, tannlar, tanrıçalar ve destanlar ülkesi. Bu sokak çalgı-
cısı da elinde tannçalann sazı veena, hüzünlü nağmeler calıyor.
dinleyen. güiümseyen ve tapınanlan far-
kediyoruz. Yanımızda biri bir şeyler söy-
lüyor, "Mahabharata"yı anlıyoruz.
Mahabharata, Hint mitolojisinin ana
belgelerinden biri. Kökeni bilinmiyor,
ama bugüne ula$an biçimi. 4. Yüzyıl'da
kaleme ahnmış. Illiada ve Odissea'nın se-
kiz katı uzunlukta. Binbirgece Masal-
lan'na taş çıkartacak giriftlıkte. Büyük
destancı V'yasa tarafından yazıldığı kabul
ediliyor. Zengin aynntılarla bezeli Vya-
sa'ya ilişkin kısa bir bölümün özeti şöyle:
Altın çağda Hindistan'da bir kral var-
dır. Bu kral erdeme (dharma) bağlıdır
Ama avcılığa da bir o kadar düşkündür.
Bir gün aşık olduğu ırmakla sevışmek is-
teyen bir dağ. ırmağa sanlarak yolunu
kapatır. Fakat bu aşk nedeniyle başkent
susuz kalrruştır. Kral gidip dağa bir tek-
me atar ve ırmak açılan oyuktan akmaya
başlar. Dağ ise gebe kahr.
Çok geçmeden bir kız ile bir oğlan do-
ğurur ve çocuklan krala verir. Kral. oğla-
nı general yapar. kızla evlenir. Kız, adet
zamanı geçince kocasına haber salar.
Drahma ilkesine göre kocalar bu dönem-
de kanlanyla ilişki kurmalıdırlar.
Ne var ki aynı günde yaşlı akrabalar
kralı geyik avına çağırmı-
şlardır. Âv tutkusu ağır ba-
sar. Mevsim bahardır. Çabu-
cak yorulan kral. kokulu bir
ağacın dibine oturur. Aklına
kansı düşer, tohumlan bo-
şalır.
Kral boşa gitmesinler diye
onlan bir >aprakta toplayıp
oradan geçen kuşa kansına
götürmesi için rica eder. Kuş
uçarken bir doğanın
saldınsına uğrar. Yaprak
aşağıdaki ırmağa düşer. Ir-
maktaki bir balık tohumlan
yutarak gebe kahr. Bu balık
aslında kılık değiştirmiş bir
su perisidir. Onuncu ayda,
talihsiz bir balıkçı tarafından
yakalanır ve karnındaki bir
kız bir oğlan çocuk krala su-
nulur.
Zaman geçmiş. oğlan kral
olmuş fakat kız balık koktu-
ğu için balıkçıya geri göndc-
rilmiştir. Övkünün bundan
sonrası olağanüstü güzelliktc
ve bütün erdemlere sahip bu
kızın çevresinde geçer. Kız
bir )ogi larafından gebe
bırakıhr. Olağanüstü yete-
neklere sahip bir oğlan do-
ğurduktan sonra bekareti
geri gelir. İşte bu oğlan. Ma-
habharata destanının yazan
Vvasa'dır...
Renk. ışık ve panltılariçin-
deki sahneyi ne olup bittiğine
aldırmadan seyredip salon-
dan çıkıyoruz. Anladığımız kadanyla
Mahabharata'dan pasajlar sergileyen
gezgin bir tiyatro bu inşaatta sahne kur-
muştu. Oyun debdebeli kostümler içinde-
ki karakterlerin arada bir yer değiştirip
önlerindeki mikrofon aracılığıv la sürdür-
dükleri diyaloglardan oluşuyordu. Ke-
nardaki günlük giysili Hanmoniacı da
sahne sonlannda açıklamalar yapıyordu.
Hayatın olağan renklerine gözümüz
alışınca. ayakkabı denizinde kendimizin-
kileri buluyoruz.
Aynlırken "Yann erken gelin de iyi bir
yerde oturup seyredin'" diyorlar.
lar. Ressamlar kararlılıklann-
dan ödün vermeden sile boza
çalışıyor. Kahire Müzesi'nde
eski Mısır'ın renk cümbüşü üs-
tüne etüt yapan, Madras Mü-
zesi'nde ışık-gölgeyle uğraşan
akademilileri pek yadırgama-
mıştık, ama istasyondakilerin o
kalabahk içinde yarattıklan
adaaklar gerçekten görmeye
değerdi.
Darjelling çayı
Sabahın köründe Siliguri'-
deyiz. Kent, Hindistan'ı kara
yoluyla doğuya bağlayan ku-
zeydeki tek geçit. Otobüs ve
kamyon kenti. Tahmin edece-
ğiniz gibi Hindistan'm en renk-
siz yerlerinden biri. Darjelling
dönüşü günlerce burada kala-
cağımızı söyleseler inanmaz-
dık...
Siliguri'den Darjelling'e ka-
dar yolculuk, şakacı bir pilotun
dağlar ve bulutlarla oynaması
gibigeçiyor.
Ancak bir aracın sığabıleceği
genişlikteki yol, dağlan aşıyor-
muş gibi yapıyor, fakat yanm
saat önce geçtiğimiz dönemeçle
on beş dakika sonra vara-
cağımız düzlük görüş alanımız
içinde kalıyor. Altımızdaki bu-
lutlar aralandıkça uçurumlann
dibini hayal meyal görüyoruz.
Bu arada üç kanş açıkhğındaki
rav lar üstünde oflayıp puflayan
bir yavru tren, diz dize,
kıpırtısız oturmuş üç vagon
yolcusuyla gerçeküstü yolculuk
efekti gibi bir görünüp bir kay-
boluyor. Otobüse bindiğimizde
ince pantolon ve tişortlaydık.
Üç saat sonra çantalarda üstü-
müze giyecek bir şey kal-
mamıştı. Üşüyorduk. Darjel-
ling, denizden 2123 metre yük-
sekte, dünyanın en ünlü çay-
lannın yetiştiği kent. Vadiler,
yamaçlar göz alabildiğine çay
bahçeleriyle örtülü. Birkaç yıl
öncesine kadar yabancılann zi-
yaret için özel izin almalan ge-
reken kentte çok sayıda Nepalli
ve Tibetli göçmen yaşıyor. Bu-
rası insanlann giysileri, dav-
ranışlan. günlük alışkanlı-
klanyla başka bir Hindistan.
Budist Manastırlan ve tapınak-
lanyla görülmeye değer bir dağ
kenti fakat şimdı değil. yazın.
Otel odasında titrerken Goa'-
nın kızgın kumsallannı anımsa-
mak hiç işe yaramıyor. En iyisi
geldiğimiz gibi manzarayı sey-
rederek geri dönmek. Alacağm
olsun Darjelling, çayından bile
iki yudum içebildik...
Bir kent susarsa
Artık Siliguri'den aynlma za-
manı. Sabah erkenden ciple sı-
nınn yakınına gideceğiz. yürü-
yerek Nepal'e geçtikten sonra
otobüsü bulursak niyetimiz
Kathmandu.
Nilgün, uyarur uyanmaz
"kent susmuş" diyor. Gerçek-
ten olağanüstü bir sessizlik var.
Ne motor gürültüsü ne bir kor-
na sesi. Aceleyle toparlanıp
çantalan bağlarken pencereden
bakınca caddelerde ellerini kol-
lannı sallayarak dolaşan insan-
lar görüyoruz. Ortalıkta tek
motorlu taşıt yok. "Belki büyük
bir Sarasvati korteji için trafıği
kestikr..." diye düşünüyoruz.
Fakat aşağı indigimizdc otelin
kapılannı kapalı buluyoruz.
Karşıdaki çayçı da bambu ke-
penklerini indirmiş. Haydi ha-
yırlısı. Resepsiyon görevlisini
duvar dibinde güneşlenirken
buluyoruz. "Genel grev" diyor.
Kentte yaşam durmuş. Girişçı-
kışlar tutulmuş. Kepenkler in-
dirilmiş. Özel arabalar dahil
tüm araçlar kontak kapatmış.
Yalnız bisikletler trafığe çıkabi-
liyor.
Tagore'un çağrısı
Grev tam katılımia başlamış.
İlk şaşkınhğın ardından sımra
gidebilmek için çare aramaya
başlıyoruz. Fakat umut yok.
Grev komitesi erken bitirmezse
vann sabaha kadar buradayız.
Öğleden sonra belki gevşerdiye
düşünüyoruz. "hayır" diyorlar,
"hiçbir şe> olmaz".
Siligurihler bu boyuttaki
grevlere alışıkmış. Ortalama
a>da bir kcz çeşilli nedenlerle
grev yapıhrmış. Bu seferkinin
ncdcnı ise mcrkczi hükümetin
kentteki Yüksek Mahkeme'yi
beş kılomcire ötedeki başka bir
kasabaya laşıma karan. Siligu-
rililer mahkcmelcrini vermek is-
temiyorlar. Yatağan ve Gö-
kova'vı düşününce Siligurihler
mi abartıyor, biz mi vurdum-
duymazız...
Hindistan'daki son günümüz
genel grevde geçiyor.
Bu topraklar insanın kanma
giriyor. Renkleri, kokulan,
güçlükleri ve dostluklanyla.
yoksullann hüznü, sanatçılann
umuduyla. kanlı kavgalann.
coşkulu bayramlann arasında
her şeye rağmen hayat devam
ediyor.
Çok geçmeden Tagore'un
çağrısı başlar
Öyleyse son şarkını bitir de
gidethn
Madem ki gece bitmiştir unut
bugeceyi
Kollanmm arasında kimi
rutayım
Rûvalar esir edilemez ki...
BİTTİ
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Uçan Kaleci...
O yıllarda, bir tek lise vardı: Ankara Erkek Lisesi... Da-
ha önce bu liseye 'Ankara Sultanisi' de denirmiş, 'Taş
Mektep' de... Biz Ankara Erkek Lisesi'nde yetiştik. Lise-
nin bir futbol takımı vardı: Gençlerbirliği... Kırmızı-
Siyah... imalat-ı Harbiye'nin de bir takımı vardı: Ankara-
gücü, Sarı-Lacivert... Muhafız Alayı'nın da Muhafızgücü
diye bir takımı vardı, ama her maça çıkmazdı. Biz Anka-
ra Lisesi'nde okuyan öğrenciler, Gençlerbirliği'ni tutar-
dık. Fabrika işçileri de Ankaragücü'nü tutarlardı. Okulun
bahçesinde de kocaman bir futbol sahası vardı. Genc-
ler, orada tepinir dururdu. 1930 Ankarası'nda bir futbol
sahası bulmak kolay değildi. Bu sahanın bulunduğu yer-
de şimdi Hacettepe'nin Mavi Hastanesi'y'e Dil/Tarih
var. Ankaragücü'nün futbol sahası da gene Ankaragücü
denilen yerdi.
Günün birinde okulda bir fısıltıdır koptu. İstanbul'dan,
Galatasaray'dan bir kaleci gelmiş, ama ne kaleci. Topla-
rı yakalarken kuş gibi uçuyor. Kalecinin adı Cihat! Bu
Cihat, sonunda ortaya çıktı. Okulu Ankara Erkek Lisesi,
takımı Gençlerbirliği'ydi. Bizden birkaç yaş büyük, uzun
boylu, yakışıklı biriydi Cihat Arman. Yalnız bir özelliği
vardı Cihat'ın, okul takımında santrfor, kulüpte kaleci
mevkisinde oynuyordu. Cihat'ı Türkçe hocamız Mümtaz
Tarhan çalıştırıyordu. Cihat, öyle bir bir oyuncuydu ki
geleceği daha şimdiden parlak görünüyordu. Ünü çok-
tan meraklılar arasında yayılmıştı. Hocalar onu koruyor-
lar, dilediği zaman derslere giriyor, istemezse girmiyor-
du. Cihat Arman, Galatasaray'dan gelmişti, ama Genç-
ler'de oynuyordu. Gençler'le öyle kaynaştı ki yıllarca
kalesini korudu.
Bir ara Galatasaray ikiye bölündü, bir Güneşspor ma-
cerası çıktı. İş Bankası müdürlerinden birinin koruduğu
Güneşspor, yüklü transfer paraları vererek kulüplerdeki
ünlü oyuncuları ayartıyordu. Bu sırada Cihat Arman'ı da
çekmeyi başardı. Macera az sürdü, Güneşspor dağıldı.
Ünlü kulüp kapandı. Cihat, Fenerbahçe'ye geçti. Cihat'ın
adı 'Uçan Kaleci'ye çıktı. Fenerbahçe kalesini koruyor,
kuş uçurtmuyordu. Adı sadece içeride değil, dışarıdada
yayılmıştı. Topları daha havada iken uçarak yakalıyor,
kalesinden uzaklaştırıyordu. Maç dendi mi akla gelen
Cihat oluyordu. Herkes öncelikle Cihat'ı seyre koşuyor-
du. Bir döneme adı yazılmıştı. Sarı kazağı, lacivert şor-
tuyla sahaya çıktı mı 'Sarı Kanarya' sesleri ortalığı çınla-
tıyordu. 'Sarı Kanarya', Cihat'tan ötürü Fenerbahçe'nin
adı olmuştu.
Cihat Arman'la on yılı aşkın süre top koşturan Halit
Deringöranlatır:
"Cihat Arman kaptanımdı, on yıl top oynadık. Birçok
anımız vardır. Bir tanesi hiç aklımdan çıkmaz. 1942 yılla-
rındaydı. Büyük savaş yılları. Ortadoğu'dan bir İngiliz
takımı geldi. Aleyhimize bir penaltı verdiler. Herkes Ci-
hat ne yapacak diye şaşkın bakıyordu. Penaltıyı İngiliz
takımının penaltı atmada usta oyuncusu Fen-on atıyor-
du. Bu oyuncu yaşamı boyunca hiç penaltı kaçırmamıştı.
Bakalım uçan kaleci, Fen-on 'un şutunu nasıl uzaklaştı-
racaktı? Kimsenin aklına gol gelmiyordu. Cihat geliyor-
du. Fen-on gerildi, gerildi; topa vurdu. Cihat, köşede
topu uçarak yakaladı. Saha alkış ve sevinçten çınlıyor-
du."Uçan kaleci penaltıyı kurtarmıştı.
Cihat, antrenörlük, dergicilik, gazetecilikyaptı. Gördü-
ğümde eski günleri anardık. Uzun boyu, sağlıklı yüzü,
kaleci adımı atarak yürüyüşüyle dikkati çekerdi. Milli fut-
bolcu olduğu için şeref locasında oturur, zaman zaman
seyirci arasına karışırdı.
Aşiyan'a gömdüler, orada yatıyor. Toprağı bol olsuri!
Şahap Balcıoğlu nu da yitirdik. Semih Balcıoğlu dos-
tumuza, ailesine, dostlarına başsağlığı dileriz. Bizim
kuşaktandı; ölüm çevremizde dolaşıp duruyor.
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAN SAĞA:
1/ Sulamada kullanılan
bahçe kovası. 2/ Fotoğ-
raf duyarlığını belirtmek-
te kullanılan sayısal de-
ğer... Alkollü bir içki. 3/
Fırtınayla yağan yağ-
mur... Matematikte kul- ,-
lanılan sabit bir sayı. 4/
Satrançta özel bir hare- 6
ket... En kalın erkek sesi. j
5/ Ortaoyununda çoğu
kez aptal uşak rslünü oy- 8
nayan komik... Sıvas'ın g
bir ilçesi. 6/ Evlilik kor-
kusu. 7/ Asya'da bir ırmak...
Avustralya'da yaşayan bir cins de-
vekuşu. 8/ Bir tür deniz taşımacıh-
ğı... Bedenin belden aşağı bölüm-
lerini yıkamakta kullanılan tuvalet
aracı. 9/ "Dost, metres" anlamın-
daargosözcük.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Doğu saraylannda ve büyük
konaklarda sofracı olarak yemek-
lere bakan kişi. 2/ Hararet... Ge-
mici. işçi gibi kimselerin eğlenmek
için gittikleri içkili ve danslı yer. 3/ Mondros Mütarekesi sonra-
sında İstanbul'da Rumlar'ın kurduğu aynhkçı örgüt. 4/ Güney
Amerika'da büyük sürü çobanlanna verilen ad... Kemiklerin
yuvarlak ucu. 5/ Bektaşi dervışi... Demirin simgesi. 6/ Nazrnı
Hikmet'in soyadı... Vodu inancında. bir büyücüye hizmet eden
hortlak. 7/ Şarkı, türkü... Afrika'da yaşayan birmaymun cinsi.
8/ Yemişinden turşu yapılan gebreotunun bir başka adı... Bir
nota. 9/ Eğri kulesiyle ünlü kent... Sabahattin Ali'nin bir öykü
kitabı.
T.C.
MALATYA AŞLİYE HL KUK
MAHKEMESİ H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N
EsasNo: 1994 20
Davacı Mehmet Doğan tarafından Mustafa As. Mahmut Ön-
taç dleyhine açılan tazminat davasında venlen ara karan gereğince:
Davalılar Mustafa As ve Mahmut Öntaç'ın adresine çıkanlan da-
vetıye tebliğ edileraemiş. araştırmalara rağmen adreslen yine temin
edilmediğinden zabııaca araştınlmış olup bu defa adına ilanen teblı-
gat yapılmasına karar venldiğınden, duru^ma tarihi olan 9.6.1994
günü saat 10.00'da mahkememizde bizzat hazır bulunmalan veya
kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, aksi takdirde yokluklannda
karar verileceği hususu davetı>e yerine geçmek üzere ilan olunur.
Basın: 48088
TA VŞANLIASLİYE HUKUK (İŞ)
MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NDAN
1992 240 Esas
1994,7 Karar
Davab: Bilal Çetinkaya, Âşıkpaşa Mh. Özbağ Cd. Çağn Apt. C
Blk. 15.Eskişehir.
Yukanda adı geçen davahva mahkememız karan tüm aramalara
karşın tebliğ edilememış olmakla;
Mahkememizin 10.2.1994tanh ve 1992 240esas 1994,7 kararsayı-
lı ilamı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği. 292.602. TL. te-
davi giderinin sarf ve ödenme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlik-
le davalı Bilal Çetinkaya"dan almınarak davaa SSK Genel Müdür-
lüğü'ne yargılama giderleriyle birlikte verilmesme karar verildiği, iş
bu ılan tarihinden itibaren 15 gün sonra davalı Bilal Çetinkaya'ya
hı>kınün tebliğ edilmiş sayılacağı 7201 sayılı yasanın 28. ve devamı
rn:ıddeleri uyannca ilan olunur. 28.4 1994
Basın: 48085